TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AKİF İPEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9456)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan
ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal
TERCAN
|
|
|
Hasan
Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir
ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Akif
İPEK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucu,
İnsan Hakları Derneği (İHD)Yönetim Kurulu Başkanına göndermek istediği mektuba
el konulması işlemi nedeniyle, haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 21/11/2013 tarihinde Bolu Cumhuriyet
Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 28/2/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/4/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 2/4/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, tanınan ek süre sonunda görüşünü
27/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş başvurucuya 9/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 10/6/2014
tarihinde bu görüşe karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi, ekleri ile başvuruya konu dosya
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul (Kapatılan) 12. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.1994/46, K.1999/619 sayılı kararı ile “devletin
egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya
çalışmak” suçunu işlediği kanaati ile başvurucunun hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
9. Başvurucu, hapis cezasını çekmekte olduğu Bolu F Tipi
Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunduğu sırada İHD
Yönetim Kurulu Başkanı Ö. T.’ye bir mektup göndermek
istemiştir. Söz konusu mektupta, cezaevine nakledilen ve arkadaşları olan on
hükümlünün cezaevi girişinde çıplak olarak aranmak istendikleri, bu uygulamayı
kabul etmemeleri üzerine zorla elbiselerinin çıkarıldığı ve insan onuruna
yakışmayacak muamelelere, dayağa ve işkenceye maruz kaldıklarından
bahsedilmekte ve bu olayın Adalet Bakanlığına iletilmesi, İHD tarafından bir
heyet gönderilerek konunun araştırılması talebi yer almaktadır.
10. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun 26/8/2013 tarihli ve
2013/123 sayılı kararı ile başvurucunun mektubunun yanı sıra diğer hükümlülere
ait bazı mektupların “kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadeler içerdiği” gerekçesiyle
alıkonulmasına karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Cezaevimiz Disiplin Kurulu 26/8/2013 tarihinde, Kurum Müdürü
Başkanlığında, aşağıda yazılı üyelerden müteşekkil toplanarak, Mektup Okuma
Komisyonu tarafından incelemesi yapılarak tutanak tanzim edilen, … Hükümlü Akif
İpek’in Ö. T.’ye, … göndermek istedi(ği) mektup(…), … incelenmiş olup;…
mektupların içeriğinde ‘kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış
bilgiler içermesi nedeniyle’ alıkonulmasına karar verilmiştir.”
11. Başvurucu, Disiplin Kurulunun anılan kararına karşı Bolu
İnfaz Hakimliğine şikayette bulunmuştur.
12. Bolu İnfaz Hâkimliği 24/9/2013 tarihli ve E.2013/1695,
K.2013/1729 sayılı kararı ile başvurucunun şikayetini reddetmiştir. Anılan
kararın ilgili kısımları şöyledir:
“İtiraza konu mektubun incelenmesinde, dosya
kapsamı da hep birlikte değerlendirildiğinde Ceza İnfaz Kurumu Kararı usul ve
yasaya uygun olduğundan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.”
13. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuş, Bolu Ağır Ceza Mahkemesinin 30/10/2013 tarihli ve 2013/1185
D. İş. sayılı kararı ile itirazın reddine karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“Bolu İnfaz Hakimliğinin… sayılı kararında
belirtilen gerekçeler mahkememizce usul ve yasaya uygun bulunmakla, anılan
karara karşı yapılan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.”
14. Anılan karar başvurucuya 5/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 21/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 68. maddesi şöyledir:
“Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar
dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri
kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
17. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91.
maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
18. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
19. Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
20. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Üye Devletlere Avrupa
Cezaevleri Kuralları Hakkında REC (2006) 2 Sayılı Tavsiye Kararlarında hükümlü
ve tutukluların dış dünya ile ilişkilerine dair kısmı şöyledir:
“Dış Dünya ile İlişki
24.1. Mahpusların mümkün olabilen sıklıkta mektup, telefon
veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle, başka kişilerle ve dışarıdaki
kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine ve bu kişilerin mahpusları
ziyaret etmelerine izin verilmelidir.
24. 2 Devam etmekte olan bir ceza soruşturması, emniyet,
güvenlik ve düzeninin muhafaza edilmesi, suç işlenmesinin önlenmesi ve suç
mağdurunun korunması için gerekli görülmesi halinde, haberleşme ve ziyaretlere
kısıtlamalar konabilir ve izlenebilir. Ancak adli bir merci tarafından konulan
özel kısıtlamalar da dahil olmak üzere, bu tür kısıtlamalar yine de kabul
edilebilir asgari bir iletişime izin vermelidir.
24.3. Ulusal hukuk, mahpuslarla iletişim kurması
kısıtlanamayacak olan ulusal ve uluslararası kuruluşları belirlemelidir,
24.4. Ziyaretler için yapılan düzenlemeler, mahpuslara aile
ilişkilerini mümkün olduğunca normal bir düzeyde sürdürmelerine ve
geliştirmelerine izin verecek bir tarzda olmalıdır.
24.5. Cezaevi yetkilileri, dış dünyayla yeterli bir iletişim
sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun için onlara uygun
destek ve yardım sağlamalıdırlar.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 21/11/2013 tarihli ve 2013/9456 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, göndermek istediği mektubun "yalan yanlış" ifadeler
içermediğini, İHD'nin bilgisine sunmak istediği insan
hakları ihlallerini içerdiğini, herhangi bir kişi veya kuruma yönelik hakaret
veya tehditte bulunmadığını, başvurularını inceleyen mahkemelerin Anayasa'nın
90. maddesini dikkate almaksızın karar verdiklerini, cezaevinde olması
nedeniyle dış dünyayla bağlantı kurmak, haberleşmek, düşünce ve fikirlerini
iletmek için temel aracının mektup olduğunu, idare ve mahkeme kararları
nedeniyle haberleşme özgürlüğü ile düşünce, kanaat ve ifade özgürlüklerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve 1.500,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini
istemiş, ayrıca adli yardım talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvuru formu ve eklerinde başvurucu Anayasa'nın 22.
maddesinde yer alan haberleşme hürriyeti ile Anayasa’nın 25. ve 26.
maddelerinde düzenlenen düşünce, kanaat ve ifade hürriyetinin ihlal edildiğini
ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu
mektubun cezaevi idaresince alıkonulması nedeniyle haberleşme hürriyetinin
kısıtlanması hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS, Sözleşme) 8. maddesi ile güvence
altına alındığını hatırlatmaktadır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, … 25/3/1983, §107; Fazıl Ahmet Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02,
5/12/2006, § 33).
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet
Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen adli
yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde somut olayda,
hükümlü olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun, sosyal güvenlik
kapsamında bir geliri, adına kayıtlı taşıtı veya taşınmaz malı olmadığı,
geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme
gücünden yoksun olduğu sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla açıkça
dayanaktan yoksun olmayan başvurucunun adli yardım talebinin kabulü gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucunun, cezaevinde işkence yapıldığını konu ettiği
ve İHD Yönetim Kurulu Başkanına göndermek istediği mektubun alıkonulmasına
karar verilmesi işlemi nedeniyle Anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik
nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
26. Başvurucu, göndermek istediği mektubun "yalan
yanlış" ifadeler içermediğini, İHD'nin bilgisine
sunmak istediği insan hakları ihlallerini içerdiğini, herhangi bir kişi veya
kuruma yönelik hakaret veya tehditte bulunmadığını, başvurularını inceleyen
mahkemelerin Anayasa'nın 90. maddesini dikkate almaksızın karar verdiklerini,
cezaevinde olması nedeniyle dış dünyayla bağlantı kurmak, haberleşmek, düşünce
ve fikirlerini iletmek için temel aracının mektup olduğunu, mektubun
alıkonulmasına karar verilmesinin haberleşme hürriyetini ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
(AİHM) içtihatları hatırlatılmış ve başvurucunun iddialarının bu kararlar
doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiş, somut olayda, cezaevi
disiplin kurulu kararında, mektup içeriğinden herhangi bir alıntıya yer
verilmeden soyut gerekçelere dayanıldığı belirtilmiştir.
28. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında, başvuru
dilekçesindeki iddiaları tekrar etmiştir.
b. Genel İlkeler
29. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
30. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
31. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
32. Anayasa’nın 22. maddesinde, herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir.
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra,
içeriği ve biçimi ne olursa olsun, haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B.
No:2013/6693, 16/4/2015, § 49).
33. Kamu makamlarının, bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfi bir şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır.
Haberleşmenin içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla
haberleşme özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte
haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru birtakım sınırlamalara
tabidir. Bu kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
sayılmıştır (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:2013/6693, 16/4/2015, § 50).
34. Anayasa’nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama
ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup, Anayasa’da yer alan bütün
hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde
bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun
genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen
düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence
ölçütlerinin, Anayasa’nın 22. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının
belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013, § 35).
36. AİHM kararlarına göre, haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir
amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve Diğerleri/Birleşik Krallık, B.No.
5947/72, ... 25/3/1983, §§ 85-90; Klass ve
diğerleri/Almanya, B. No:5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88,
25/3/1992, § 34).
37. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne yapıldığı iddia edilen
müdahalelerin incelemesinde kanunilik ve müdahaleyi haklı kılan sebeplerin var
olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmelidir.
c. Genel İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Mevcudiyeti
38. Somut olayda, cezaevi disiplin kurulu kararıyla,
başvurucunun, cezaevinde işkence yapıldığını konu ettiği ve İHD Yönetim Kurulu
Başkanına göndermek istediği mektubun alıkonulmasına karar verilmiştir.
Dolayısıyla anılan işlem ile kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme
özgürlüğüne bir müdahale yapılmıştır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle,
sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
Kanunilik
40. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk
olarak, müdahale teşkil eden eylem mevzuatta yer alan bir düzenlemeye
dayanmalıdır. Keza, müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme, ilgili kişi
açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak, söz konusu
düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre yönlendirme
ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana gelebilecek
sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Bkz. Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
41. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre, “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanunun temel esasları,
ilkeleri ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (bkz. AYM, E.1984/14,
K.1985/7, K.T. 13/6/1985). Bu noktada, özellikle kanunun idari makamların
haberleşme özgürlüğüne müdahalesine takdir yetkisi tanıdığı durumlarda ilgili
kanunun bu yetkinin çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir
(Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye,
B. No: 15672/08, 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No:9460/03, 3/7/2007, § 21).
42. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir.
43. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezalarının infazında
gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi
şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
44. Cezaevlerinin Anayasa’nın 22. maddesinin üçüncü
fıkrasındaki istisna kamu kurumu olduğuna dair mevzuatta açık bir düzenleme
bulunmamaktadır. Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin,
Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu
Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi
uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu
kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, B.
No:2013/6693, 16/4/2015, § 76).
45. Somut olayda, hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzüğün 91., 122. ve 123. maddeleri oluşturmaktadır.
46. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzüğün 91.
maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve telgraf gönderme ve kendilerine
gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları, resmi makamlara veya savunmaları
için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks ve telgrafların denetime tabi
olmadığı, “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
47. Gerek 5275 sayılı Kanun gerekse anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğunda kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, kısmen
veya tamamen sakıncalı görülmesi halinde başvurulacak tedbirler ile bu yöndeki
işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da düzenlendiği, bu
haliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve öngörülebilir
olduğu sonucuna varılmıştır.
48. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da 5275 sayılı Kanun’un, Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya
Aşağılayıcı Muamele veya Cezaları Önleme Komitesi tarafından incelendiği,
herhangi bir eleştiriye maruz kalmadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir
haksız müdahaleye karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve
ayrıntılı olduğu tespiti yapılmıştır (Gülmez/Türkiye,
B. No:16330/02, 20/5/2008, § 51).
49. Görüldüğü üzere, müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü,
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
50. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
51. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik
toplumda gerekli olması ile ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik
refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın
korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla yapılmış
olması aranmakta olup, bu şartlar altında yapılmayan müdahaleler
yasaklanmıştır.
52. Anayasa’nın 22. maddesinde düzenlenen haberleşmenin
gizliliğine yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde
olabileceği düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin hâkim kararıyla yapılması
gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü fıkrada bazı kamu kurum ve
kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de belirtilmiştir. Üçüncü
fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması şartına yönelik olarak
anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebeplerinin
genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini
öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme ve özgürlüklere getirilen
sınırlamaların dar yorumlanması gereği karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme hürriyetine getirilebilecek sınırlama
sebeplerinin, anılan maddenin üçüncü fıkrasına dayanılarak kanunla
genişletilmesi mümkün değildir.
53. Yukarıda da belirtildiği gibi, cezaevlerinin Anayasa’nın
22. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumu olduğu
kabul edilmekle birlikte, bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı
alınması şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem
tesis edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, bu kurumların
haberleşme hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için,
mutlaka Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma
sebeplerine dayalı olması gerekmektedir.
54. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada
belirtilen sebeplerin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde cezaevinde
güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
55. Somut olayda, başvurucunun göndermek istediği mektubun
alıkonulmasına yönelik Cezaevi Disiplin Kurulunun 26/8/2013 tarihli kararında,
anılan mektubun kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadeler
içermesi gerekçesine dayanılmıştır.
56. Başvurucu bu karara karşı şikayet
yoluna başvurmuş, Bolu İnfaz Hâkimliğinin 24/9/2013 tarihli ve E.2013/1695,
K.2013/1729 sayılı kararıyla, şikayet reddedilmiştir. Başvurucunun Bolu Ağır
Ceza Mahkemesine yaptığı itiraz başvurusu da anılan Mahkemenin 30/10/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
57. Bu kapsamda, başvurucunun mektubunun, cezaevi disiplin
kurulunca denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin,
kamu düzeni, cezaevlerinde güvenliğin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi
amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
58. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
59. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriteri incelediği
kararlarda, öncelikle, ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin
yazışmalarının belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline
sebebiyet vermeyeceğini, keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul
gereksinimleri dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunmanın gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen/Türkiye,
§ 98).
60. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu
değerlendirmeyi yaparken, mektup gönderme ve almanın ceza infaz kurumlarında
bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı olduğu
gerçeğini göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88, 25/3/1992, § 45).
61. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp, meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, § § 57-58).
62. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in
"demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8, 9. 10. ve 11. maddelerindeki
paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü,
çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Abdullah Öcalan, [GK] B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 93; Fatih Taş, B.
No: 2013/1461, 12/11/2014, §§92-93).
63. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca, "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle, yapılan sınırlama hak ve
özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede
güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak
sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum
düzenine aykırı olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM,
E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah
Öcalan, § 94; Fatih Taş,
§§ 92-93).
64. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92-93).
65. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için, temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
66. Hükümlü veya tutuklular (mahkûmlar), Anayasa'nın 19.
maddesi kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (bkz. İbrahim Uysal, B.No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve
Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına
genel olarak sahiptirler (Aynı yönde benzer bir karar için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B.No:74025/01,
6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, §35).
67. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88,
25/3/1992, § 48).
68. Bunun yanı sıra, yapılacak değerlendirmede hükümlüler
hakkında uygulanan infaz rejiminin ve mahkûmiyet sebeplerinin, iletişimin ve
yapılan müdahalenin niteliğinin ve etkisinin (mahkumun avukatıyla veya kamu
makamlarıyla ya da AİHM’le yazışması gibi) de dikkate
alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik
Krallık, § 98, § 102; Atilla ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 18139/07, 11/5/2010, (k.k.);
Yefimenko/Rusya, B.No:152/04, 12/2/2013, § 144; Jankauskas/Litvanya, B. No: 59304/00, 24/2/2005, §
22).
69. Ayrıca, ölçülülüğün tespitinde yazışmanın muhatabının kim
olduğunun da değerlendirilmesi gerekir. Bir mahkumun
avukatıyla olan haberleşmesinin denetimi ancak çok istisnai durumlarda ve
haberleşme hakkının kötüye kullanıldığının makul gerekçelerle kanıtlanması
durumunda olanaklıdır (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, § 45; Campbell/Birleşik Krallık, B. No:13590/88,
25/3/1992, § 48). AİHM’e gönderilen mektupların ise
hiçbir durumda denetlenemeyeceği kabul edilmektedir (Salapa/Polonya, B. No:35489/97, 19/12/2002, § 94).
70. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan idari mercilerin ve
derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme
özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik
bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük
ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
71. Somut olayda, başvurucunun İHD Yönetim Kurulu Başkanına
göndermek istediği mektubunda, cezaevine nakledilen ve arkadaşları olan on
hükümlünün cezaevi girişinde çıplak olarak aranmak istendikleri, bu uygulamayı
kabul etmemeleri üzerine zorla elbiselerinin çıkarıldığı ve insan onuruna
yakışmayacak muamelelere, dayağa ve işkenceye maruz kaldıklarından
bahsedilmekte ve bu olayın Adalet Bakanlığına iletilmesi, İHD tarafından bir
heyet gönderilerek konunun araştırılması talebi bulunmaktadır.
72. Cezaevi disiplin kurulunun 26/8/2013 tarihli kararı ile
başvurucunun mektubunun “kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadeler içerdiği”
gerekçesiyle alıkonulmasına karar verilmiştir. Ancak başvurucunun mektubunda,
cezaevinde kötü muamele yapıldığı iddialarını kamu otoritelerinin bilgisine
sunmak istediği ve söz konusu mektubun muhatabının, derneklerle ilgili mevzuata
uygun olarak kurulmuş olan ve insan hakları alanında faaliyet gösteren bir
dernek olduğu hatırda tutulmalıdır. Mektup gönderme ve almanın ceza infaz
kurumlarında bulunan hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile tek bağlantısı
olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak cezaevi yetkilileri, dış dünyayla
yeterli bir iletişim sürdürmelerinde mahpuslara yardım etmelidirler ve bunun
için onlara uygun destek ve yardımı sağlamalıdırlar. Bunun yanı sıra, bireyin,
bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, etkili
resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Başvurucunun ileri
sürdüğü kötü muamele iddiaları gerçeğe uygun olmasa bile cezaevi idaresinin bu
iddiaların insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil organizasyonlara ve
kamu makamlarına ulaştırılmasını engellemek gibi bir yetkisi ve hakkı
olduğundan söz edilemez. Aksine, hukuka bağlı cezaevi idaresinin başvurucunun
kötü muamele iddialarının araştırılması ve gerçeğin ortaya çıkarılması için bağımsız ve tarafsız bir resmi soruşturma yürütecek
idari ve yargısal makamları durumdan derhal haberdar etme ve harekete geçirme
yükümlülüğü vardır.
73. Bunun yanı sıra gerek cezaevi disiplin kurulu kararında
ve gerekse derece mahkemeleri kararlarında olayda, anılan mektubun
alıkonulmasını gerektirecek boyutta cezaevinde düzeni ve güvenliği tehlikeye
sokan özel ve olağanüstü koşulların bulunduğuna dair herhangi bir gerekçeye de
yer verilmemiştir. Buna göre, somut olayda suçun önlenmesi, disiplinin ve
cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul
gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı sonucuna
varılmıştır.
74. Sonuç olarak, başvurucunun cezaevinde kötü muamele ve
işkence uygulandığına dair iddialarını içeren ve bu iddiaların araştırılması
için resmi makamlar nezdinde girişimde bulunulması maksadıyla insan hakları
alanında faaliyet gösteren bir dernek olan İHD’ye
göndermek istediği mektubun alıkonulmasının "demokratik bir toplumda gerekli" ve “ölçülü” olmadığı açıktır. Bu sebeplerle
başvurucunun Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme
özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
75. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 1.500,00
TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
76. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
77. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya talebiyle bağlı olarak takdiren 1.500,00
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
78. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek, kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Adalet Bakanlığına ve
Bolu İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle,
A. Başvurucunun yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olması
ve talebinin açıkça dayanaktan yoksun
olmaması nedeniyle adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde yer alan haberleşme
özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan
haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya taleple bağlı olarak net 1.500,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme
olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre
için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca başvurucuya, Adalet Bakanlığına ve Bolu İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine,
24/6/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.