TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KAMİL TATLICI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9537)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Kamil
TATLICI
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali İhsan AKTİMUR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, sahibi bulunduğu işletmede huzur ve sükunu
bozacak şekilde gürültü yapıldığı gerekçesiyle hakkında tesis edilen idari para
cezasının iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiğini belirterek,
Anayasa'nın 2., 6., 10. ve 48. maddelerinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2013 tarihinde Didim 2. Asliye Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/1/2015 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
5. Başvurucu, Aydın ili Didim ilçesinde bulunan işletmesinde
17/9/2012 tarihinde Didim İlçe Emniyet görevlilerince gerçekleştirilen denetim
sırasında, 30/3/2005 tarih ve 5236 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 36. maddesi
kapsamında başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültü yapıldığının
tespiti üzerine 6.888,00 TL idari para cezası verildiğini belirterek, hakkında
tesis edilen idari para cezasının iptali istemiyle Didim (Yenihisar) Sulh Ceza
Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
6. Didim Sulh Ceza Mahkemesi, 1/10/2013 tarih ve 2013/364 D.İş sayılı kararında "...5326
sayılı kanunun gürültü başlıklı 36. maddesinde başkalarının huzur ve sükununu
bozacak şekilde gürültüye neden olma eyleminin cezalandırıldığı, ses desibel
açısından herhangi bir sınırlama getirilmediği, bu nedenle ölçüm yapılmasına
gerek olmadığı, polis memurları tarafından tutulan tutanağın, aksini kanıtlar
nitelikte itiraz eden tarafından delil sunulmadığı, bu nedenle aksi ispat
edilemeyen idari para cezası tutanağına itibar etmek gerektiği..."
gerekçesiyle itirazı reddetmiştir.
7. Başvurucunun itirazı üzerine Didim 2. Asliye Ceza
Mahkemesi, 8/11/2013 tarih ve 2013/157 D.İş. sayılı kararıyla itirazı kesin olarak reddetmiştir. Ret
gerekçesi şöyledir:
“İtiraz eden vekili Av. Ali İhsan Aktımur dilekçesinde özetle, müvekkilinin iş yerinde kanuna
ve yönetmeliğe aykırı olarak fazla ses çıkması nedeni ile Kabahatler Kanunun
36. maddesine göre işlem yapıldığını, müvekkilinin imzadan imtina ettiğini,
kanuna, yönetmeliğe ve tüm bunlardan öte hukuka aykırı böyle bir idari cezanın
iptalinin gerektiği, Anayasının 10. maddesine göre
eşitlik kuralına aykırı olarak bazı belediyelere yetki devri yapılarak
yönetmelik hükümlerinin uygulanmasının belediyelere bırakılmış olması
karşısında müvekkil aleyhine sadece iki idari personelin tutmuş olduğu
tutanağın hukuka ve yasalara aykırı olduğunu yasalara aykırı olarak düzenlenen
idari para cezasının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Didim Sulh Ceza Mahkemesinin 1/10/2013 tarih
ve 2013/364 D.İş sayılı
kararı ile başvurunun reddedildiği ve değerlendirilmek üzere mahkememize
gönderildiği görüldü.
Tüm dosya kapsamına göre;
Mahkemenin kararı yerinde olup, usul ve yasaya
aykırı bir yön bulunmadığından itirazın reddine karar vermek gerekmiştir.”
8. Anılan karar, başvurucu vekiline 25/11/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
9. Bireysel başvuru, 24/12/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
10. 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesi şöyledir:
“(1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak
şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası
verilir.
(2) Bu fiilin bir ticarî işletmenin faaliyeti
çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye bin Türk
Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir.
(3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına
kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.”
11. 9/8/1983 tarih ve 2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 14.
maddesi şöyledir:
“Kişilerin huzur ve sükununu, beden ve ruh
sağlığını bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar
üzerinde gürültü ve titreşim oluşturulması yasaktır.
Ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye,
işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan gürültü ve
titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için faaliyet
sahipleri tarafından gerekli tedbirler alınır.”
12. 4/6/2010 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin
(Yönetmelik) 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (m) bendi şöyledir:
“Çevresel gürültü: Ulaşım araçları, kara yolu
trafiği, demir yolu trafiği, hava yolu trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda
kullanılan teçhizat, şantiye alanları, sanayi tesisleri, atölye, imalathane,
işyerleri ve benzeri ile rekreasyon ve eğlence yerlerinden çevreye yayılan
gürültü dâhil olmak üzere, insan faaliyetleri neticesinde oluşan zararlı veya
istenmeyen açık hava seslerini,
…
ifade eder.”
13. Yönetmelik’in 39 maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendi şöyledir:
“Şikâyetleri değerlendirme, denetim ve idari
yaptırım konusunda yetki devri yapılmış kurum ve kuruluşlarda; Çevre Denetim
Biriminin kurulması, Bakanlıkça esasları belirlenmiş uzmanlığa sahip en az 2
personelin görevlendirilmesi, bu personellerden en az birinin dört yıllık
üniversite mezunu olması ve bu kişinin gözetiminde göreve katılım sağlayacak
diğer personelin iki yıllık yüksek okul veya lise ve dengi okullardan mezun
olması ve bu Yönetmelik kapsamında getirilen esas ve standartlara uygun ölçüm
ekipmanının bulundurulması zorunludur.”
14. Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 19/1/2015 tarih ve
E.2013/30354, K.2015/1453 sayılı kararı şöyledir:
“…
Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamayı
mümkün kılmak üzere kanunlarda, yönetmelik ve düzenleyici işlemlerde gürültüye
ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
Türk Ceza Kanununun 183. maddesinde düzenlenen “gürültüye neden olma” suçu; “İlgili
kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak”, başka bir kimsenin
sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olma halinde
oluşacaktır.
Maddede sözü edilen “ilgili kanunlarla
belirlenen yükümlülük”; 2872 sayılı Çevre Kanununun
“çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsediği düzenlemeye
dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan “çevresel gürültüye neden
olmama” yükümlüğünü ifade etmektedir.
2872 sayılı Çevre Kanunu'nun 14. maddesinde
yer alan düzenlemeye göre; Kişilerin huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını
bozacak şekilde ilgili yönetmeliklerle belirlenen standartlar üzerinde gürültü
ve titreşim oluşturulması yasaklanmış, ulaşım araçları, şantiye, fabrika,
atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlardan kaynaklanan
gürültü ve titreşimin yönetmeliklerle belirlenen standartlara indirilmesi için
faaliyet sahipleri tarafından gerekli tedbirlerin alınması gerektiği
belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 20/h bendi, 14. maddeye göre çıkarılan
yönetmelikle belirlenen önlemleri almayan veya standartlara aykırı şekilde
gürültü ve titreşime neden olan, konutlar, ulaşım araçları, işyerleri,
atölyeler, fabrika, şantiye ve eğlence yerlerine yönelik idari yaptırımlar
benimsemiştir. 2872 sayılı Çevre Kanunu, çevresel gürültü kaynaklarını “ulaşım
araçları, şantiye, fabrika, atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve
konutlar” şeklinde sayma yoluyla sınırlı olarak belirlemiştir.
2872 sayılı Kanun’un 14 ve 20/h bendindeki
düzenlemelere istinaden;
-01/07/2005 tarihli ve 25862 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönetmeliği,
-07/03/2008 tarihli ve 26809 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönetmeliği (2002/49/EC),
-04. 06.2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün
Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği,
Kabul edilmiş, bir önceki yönetmelik bir
sonraki ile yürürlükten kaldırılmıştır.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir
kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır.
Bunun yanında TCK'nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi
için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
TCK’nın 183. maddesi, gürültünün “başka bir
kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli” olması şartını aramaktadır.
Bunun yanında TCK'nın 123. maddesi ise eylemin suç olarak vasıflandırılabilmesi
için “sırf huzur ve sükûnu bozmaya” yönelik olması gerektiğini kabul etmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36.
maddesinde de gürültüye ilişkin düzenlemeye yer verilmiş, gürültünün,
başkalarının huzur ve sükûnunu bozması gerektiğini belirtmiştir. Aynı Kanun'un
15/3. maddesi, bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlandığı
durumlarda, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceği, suçtan dolayı
yaptırım uygulanamayan hallerde ise kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanacağı
kuralına yer vermiştir.
TCK’nın 183. maddesinde suç olarak tanımlanan
gürültünün insan sağlığının zarar görmesine “elverişli” olması gerektiği kabul
edilmiştir. Bu durumda “elverişlilik” ibaresinin, insan sağlığının zarar
görmesi ihtimalini, zarar vermeye uygun olmayı ifade ettiği, dolayısıyla suçun
tehlike suçu olarak düzenlendiği, suçun oluşumu için somut zararın
gerçekleşmesi gerekmediği kabul edilmelidir.
04/06/2010 tarihli ve 27601 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Çevresel Gürültünün
Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’nin 8/a maddesi, işitme sağlığı ve
kritik sağlık etkileri göz önüne alınarak gürültüden etkilenme seviyelerinin
belirlenmesi ve izlenmesine ilişkin esas ve usullerin Sağlık Bakanlığı
tarafından belirleneceğini hükme bağlamasına rağmen, Sağlık Bakanlığı,
bahsedilen esas ve usullere ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Her ne kadar
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği, gürültü kriter
ve göstergelerini düzenlemiş ise de, belirlenen
kriterler, 2872 sayılı Kanun’un 14 ve 20/h maddeleri gereğince ilgililere idari
yaptırım uygulanmasını mümkün kılan somut eşik değerlerdir. Yönetmelikte
gürültü kaynaklarına göre belirlenen kriter ve göstergeleri aşan her
gürültünün, TCK’nın 183. maddesi kapsamında “insan sağlığının zarar görmesine
elverişli” olduğu söylenemez.
Görüldüğü gibi hukukumuzda gürültüye ilişkin
farklı şartlara tabi tutulmuş farklı düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumda
gürültüye ilişkin düzenlemelerin tamamı birlikte değerlendirilerek uygulanacak
yaptırımın belirlenebilmesi için kapsadıkları alanların belirlenmesi gerekir.
1-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı
Kanun’un 14. maddesinde açıklandığı üzere, “ulaşım araçları, şantiye, fabrika,
atölye, işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar” ise;
a-Gürültü, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli
olduğu takdirde 2872 sayılı Kanun’un 14. maddesi delaletiyle TCK’nın 183.
maddesindeki suçun cezası,
b-Gürültü, sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla yapılmış olsa bile
başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olduğu takdirde 2872
sayılı Kanun’un 14. ve TCK’nın 44. maddesi delaletiyle TCK’nın 123 ve 183.
maddesindeki suçlardan en ağır cezayı gerektiren suçun cezası,
c-Gürültü, fail tarafından sırf huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla
yapılmamış, bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli olmayacak boyutta
ancak mağdurun huzur ve sükûnunu bozacak nitelikte ise 2872 sayılı Kanun’un 14,
20/h maddesindeki kabahat,
2-Kaynağı ne olursa olsun çevresel gürültü,
sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılmış ve bir kimsenin sağlığının
zarar görmesine elverişli olmadığı takdirde TCK’nın 123. maddesindeki suçun
cezası,
3-Çevresel gürültünün kaynağı, 2872 sayılı
Kanun’un 14. maddesinde bahsedilen ulaşım araçları, şantiye, fabrika, atölye,
işyeri, eğlence yeri, hizmet binaları ve konutlar haricindeki bir yer ise ya da
sırf huzur ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının
zarar görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 36. maddesindeki kabahat,
4-Motorlu araç sürücülerinin araçlarının
çevredekileri rahatsız edecek derecede gürültü çıkartması halinde gürültü,
yukarıda (1) nolu kısımda açıklanan niteliklere sahip
değil ise 5326 sayılı Kanun’un 15/1. maddesindeki içtima kuralı gereğince 2918
sayılı Karayolları Trafik Kanununun 30/b ve 5326 sayılı Kanun’un 36.
maddesindeki idari para cezalarından hangisi daha ağır ise o kabahat,
türünden yaptırımlar uygulanmalıdır…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 24/12/2013 tarih ve 2013/9537 numaralı başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
16. Başvurucu, kolluk görevlilerince yapılan tespitin,
gözleme dayalı ve tamamen öznel nitelikte olduğunu, oysa gürültü kavramının 2872
sayılı Kanun'un 14. maddesi ile Yönetmelik’in 4. maddesinde tanımlanan hali ile
belli bir ölçüm sonucu tespit edilebilecek bir durum olduğunu, Çevre Kanunu
yerine Kabahatler Kanunu’nun uygulandığını, bu sebeple işlemin yetkisiz
görevlilerce tesis edildiğini, bu hususları mahkeme önünde ileri sürmesine
karşılık bu unsurların dikkate alınmadan karar verildiğini belirterek,
Anayasa'nın 2., 6., 10. ve 48. maddelerinde güvence altına alınan haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında verdiği
bir kararında, "cezai alanda yöneltilen
suçlama" olarak kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari
yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddesinin koruma alanı kapsamında yer aldığı kabul edilmiştir
(B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).
18. Buna göre, başvuruya konu idari para cezası ve bu cezaya
karşı başvurunun mahkemece reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı kapsamında
yer aldığının kabul edilmesi gerekir. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 2.,
6., 10. ve 48. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı
hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları adil
yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu
çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası
veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26)
23. 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesinde, başkalarının huzur
ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişinin “gürültü” kabahati dolayısıyla
cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. Çevresel gürültünün kaynağı, sırf huzur
ve sükunu bozma amacına yönelmemiş yahut bir kimsenin sağlığının zarar
görmesine elverişli olmayacak nitelikte ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
36. maddesindeki kabahat eyleminden ötürü işlem yapılacağı içtihatlarda belirlenmiştir
(§ 14).
24. Başvurucu, kolluk görevlilerince yapılan tespitin,
gözleme dayalı ve tamamen öznel nitelikte olduğunu, oysa gürültü kavramının
2872 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile Yönetmek’in 4.
maddesinde tanımlanan hali ile belli bir ölçüm sonucu tespit edilebilecek bir
durum olduğunu, işlemin yetki unsurunun sakat olduğunu, bu hususları mahkeme
önünde ileri sürmesine karşılık bu unsurların dikkate alınmadan karar
verildiğini belirtmektedir. Bu durumda, başvurucunun bu iddialarının, derece
mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olgulara ilişkin hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlık
konusunda varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması ile ilgili olduğu
açıktır.
25. Gürültünün seviyesinin ve gürültünün sağlık üzerindeki
etkisinin tespiti uzmanlık işidir. Ancak, Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi
bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına
karar vermek değildir (bkz. S.N./İsveç, B.
No: 34209/96, 2/7/2002, § 44). Kaldı ki, idari para cezası, tespiti uzmanlık
gerektirmeyen, 5326 sayılı Kanun’un 36. maddesindeki “gürültü” kabahati dolayısıyla kesilmiştir. Mahkeme; kolluk
görevlilerince tutulan tutanağa ve diğer delillere dayanarak söz konusu kararı
vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları
deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir
sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 6).
26. Başvurucunun iddialarının esas itibarıyla derece
mahkemeleri tarafından delillerin, olayın ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet olmadığına ve dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin
olduğu, derece mahkemelerince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, karşı
tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve bunlara
karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını sunma
konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı gibi
yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
tespit edilmemiştir.
27. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemelerinin
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurunun "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.