logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Buğrahan Babacan [1.B.], B. No: 2013/9661, 9/9/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BUĞRAHAN BABACAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9661)

 

Karar Tarihi: 9/9/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Recep ÜNAL

Başvurucu

:

Buğrahan BABACAN

Vekili

:

Av. Cavit ÇALIŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, askerî öğrencilik statüsüne son verilen başvurucunun, maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından kısmen reddedilmesi ve hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının, onur kırıcı ceza ve işlemlere maruz kaldığı sabit olduğu hâlde tazminat talebi değerlendirilirken bu durumun AYİM tarafından dikkate alınmaması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 2/5/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlığın yazılı görüşü 3/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.

6. Bakanlık görüş yazısı, 11/7/2014 tarihinde başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını 24/7/2014 tarihinde sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Askerî öğrenci olarak Hava Harp Okuluna devam etmekte iken hakkında “psikotik bozukluk” teşhisi konulan başvurucunun, ilgili sağlık kurulu raporuna dayanılarak okul ile ilişiği kesilmiştir.

9. Başvurucu, 2008 yılında geçirdiği varikosel ameliyatı sonrası, komutanlarının onur kırıcı sözlerine maruz kalması ve kendisiyle alay edilmesi, 2009 yılında katıldığı Yalova kampında okuldan ayrılması konusunda baskıya maruz kalması, dövülmesi ve hakaret edilmesi; tabur denetlenmesinde aşağılanması ve kendisine ağır hakaretlerde bulunulması, uçuş eğitimi sırasında kendisine ve ailesine ağır küfürler edilmesi, doğum gününde tokatlanması, oda hapislerinin infazı sırasında masa temizliği yaptırılması ve sancak nöbeti tutturulması, sürekli okuldan atılma korkusu yaşatılması, gerçek dışı sebeplerle cezaya tabi tutulması nedenleriyle psikolojik durumunun bozulması sonucu hastalandığını ve öğrencilik ile ilişiğinin kesildiğini belirterek uğradığını ileri sürdüğü 200.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi zararının tazmini istemiyle AYİM İkinci Dairesinde dava açmış ve yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu gerekçesiyle adli yardım talebinde bulunmuştur.

10. AYİM İkinci Dairesinin 23/3/2011 tarihli ve E.2011/1507 sayılı kararıyla başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

11. Öte yandan başvurucunun, kendisine yapılan haksız uygulamalar nedeniyle yaptığı şikâyet sonucunda Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Savcılığının 26/1/2012 tarihli ve E.2012/43, K.20102/22 sayılı kararı ile Üsteğmen T.Ö., Üsteğmen S.S. ve Yüzbaşı N.Ç.nin eylemlerinin “asta hakaret” suçunu oluşturduğu ve şikâyetin, disiplin mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesiyle, belirtilen kişiler hakkında görevsizlik kararı verilmiştir. Aynı kararla, Kurmay Albay F.K. hakkında “müteselsilen memuriyet nüfuzunu sair surette kötüye kullanmak”, Yüzbaşı M.G. hakkında ise “asta müessir fiil” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 31/7/2012 tarihli ve E.2012/246, K.2012/153 sayılı kararı ile “müteselsilen memuriyet nüfuzunu sair surette kötüye kullanmak” suçunun oluşmadığı, “asta müessir fiil” suçunun ise işlendiğinin şüpheli kaldığı gerekçeleriyle adları geçen subaylar hakkında beraat kararı verilmiştir.

12. AYİM İkinci Dairesince, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığından, başvurucunun “... Askeri öğrenci olamayacağına ilişkin raporda belirtilen rahatsızlığın ne olduğu, bu rahatsızlığın oluşum ve ilerleme süreci ve bu süreçte etkili olan etmenlerin neler olduğu, rahatsızlığının bünyesel bir rahatsızlık mı, yoksa dış etkenlerden kaynaklanan bir rahatsızlık mı olduğu, davacının rahatsızlığı bünyesel bir rahatsızlık değilse, bu rahatsızlığın oluşumunda davacının askeri öğrenci olduğu dikkate alınarak askeri öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı, davacının rahatsızlığı bünyesel bir rahatsızlık ise, bu rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı, davacının teşhis, tedavi ve bakım hizmetlerinde herhangi bir hata, gecikme ve eksiklik bulunup, bulunmadığı” hususlarında bilirkişi raporu hazırlanması istenmiştir.

13. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığında görevli üç öğretim üyesi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda “... Psikotik bozukluk, düşünce ve davranış bozukluğu ile seyreden, muhakeme, yargılama ve gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu, ilerleyici ve işlevselliği bozucu bir hastalıktır, ilaç kullanarak işlevsellik kısmen düzelebilir ancak tamamen düzelme beklenmemektedir. Bu nedenle askeri öğrenci olmasına engeldir. / Davacının rahatsızlığı bünyeseldir. Rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin koşullarının etkisi sınırlıdır. Dosyası incelenen askeri öğrencinin, iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiği söylenemez. / Davacının teşhis, tedavi ve bakımında bir gecikme ya da bir ihmale rastlanmamıştır.” kanaati bildirilmiştir.

14. Başvurucu vekili, bilirkişi raporunun kendi içinde çelişkiler barındırdığını belirterek rapora itiraz etmiş ise de AYİM İkinci Dairesince başvurucunun itirazı yerinde görülmemiş ve yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.

15. AYİM İkinci Dairesinin 3/4/2013 tarihli ve E.2011/458, K.2013/452 sayılı kararı ile başvurucunun maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddine ve 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (659 sayılı KHK) 14. maddesi gereğince, reddedilen maddi ve manevi tazminat miktarları esas alınarak belirlenen 16.890 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine oy çokluğuyla karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

“Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde; tıbbi bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 02.02.2012 tarihli bilirkişi raporunda; davacıda mevcut ‘psikotik bozukluk’ rahatsızlığının, bünyesel olduğu, genellikle 18-20 yaşlarında kendiliğinden başlayan kuvvetli bir biyolojik temeli olan bir bozukluk olduğunun, hastanın askeri okula girme sırasında sağlıklı olması ilerleyen yıllarda geliştirdiği hastalıkların Harp okulundaki kötü muamele ile ortaya çıktığını kanıtlamayacağı, davacının başka bir yerde de eğitimine devam etse bile benzer psikotik belirtilerin gelişebileceğini, davacının, iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiğinin söylenemeyeceği, davacının teşhis, tedavi ve bakımında bir gecikme ya da bir ihmale rastlanmadığının belirtildiği, vazife maluliyeti aylığı bağlanmaması işleminin iptali istemi ile açılan davada, AYİM 3'üncü Dairesinin 09.02.2012 tarih ve 2011/2543 Esas ve 2012/325 Karara sayılı kararı ile davacının askeri öğrenciliğe engel teşkil eden hastalığın, öğreniminin sebep ve tesiriyle meydana geldiğini söylemenin mümkün olmadığı, yapılan işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verildiği, şikayet olunanlar hakkında verilmiş herhangi bir mahkumiyet kararının bulunmadığı, dava dilekçesindeki ifadelerin kanıtlanamadığı, idareyi sorumlu tutacak herhangi bir kusurlu hareket veya kusursuz sorumluluğu gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığı anlaşılmakla, davacının maddi ve manevi tazminat isteminin reddinin gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.”

16. Çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerin karşı oy gerekçesi şöyledir:

“…

Davacının söz konusu kötü muameleler dolayısıyla şikâyetçi olması nedeniyle Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının 26.01.2012 tarih ve 2012/43-22 Esas Karar sayılı iddianamesi ile Kur.Alb. M… F… K… hakkında ‘müteselsilen memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanmak’ suçu, Hv.Mu.Yzb. M… G… hakkında ‘asta müessir fiil’ suçu nedeniyle dava açıldığı, henüz kesinleşmeyen Kuzey Deniz saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 31.07.2012 tarih ve 2012/246-153 Esas Karar sayılı kararı ile ‘müteselsilen memuriyet nüfuzunu sait suretle kötüye kullanmak’ suçu yönünden müsnet suçun oluşmadığı, ‘asta müessir fiil’ suçu yönünden ise, işlendiği hususunun şüpheli kalması nedeniyle beraat kararı verilmiş ise de, gerekçeli kararda ve mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği yönündeki karşı oy gerekçesinde, Hava Harp Okulu’nda askeri öğrencilere mutfakta sebze ayıklatılması gibi işlerin genel bir uygulama olmadığının tespit edildiği, buna rağmen 2’inci Öğrenci Filo Komutanı Kur.Alb. M… F… K…’un görevi olmadığı halde davacıya fasülye ayıklattığının kabul edildiği, öte yandan yine aynı gerekçeli kararda ast’a müessir fiil suçundan yargılanan Hv.Mu.Yzb. M… G…’nin isimlerini bildirdiği kişilerin tanık olarak dinlendiği ve bu tanıkların beyanları dikkate alınarak Yzb. G…’nin davacıya karşı asta müessir fiil olarak kabul edilebilecek (tokat atma, göğüs bölgesine vurma, göğsünden tutup sertçe silkeleme v.b) davranışlarının olmuş olacağının da kabul edildiği, ancak iddianamede belirtilen tarihte bu eylemin sübutu hususunda şüphe görüldüğünden, şüphe sanık lehine yorumlanarak beraat kararı verildiği, ayrıca Askeri savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı kararında da; bazı haksız uygulamaların yapıldığına ilişkin tanık beyanları olmakla, tanıklıklarının tek başına güvenilir bulunmaması, hakaret davalarında şikayet süresinin geçirilmiş olması, özellikle ceza alması için dolabının kontrol edildiğine dair tanık beyanı olmakla birlikte kimin bu eylemi yaptığının tespit edilememesi ve bazı eylemlerde davacının gösterdiği kişilerin tanıklık yapmasının gerekçe gösterildiği, öte yandan Ütğm. T… Ö…, Yzb. S… S… ve Bnb. N… Ç…’ın da çeşitli zaman ve mekanlarda davacıya hakaret ettiği hususunun tanık beyanları ile doğrulandığı belirtilerek, anılan personelin eylemleri hakkında yargılama yapmaya görevli Hava Harp Okulu Disiplin Mahkemesine gönderilmek üzere görevsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.

Davacının mevcut rahatsızlığının bünyesel olup olmadığı, bünyesel bir rahatsızlık değilse, bu rahatsızlığın oluşumunda askeri öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı, rahatsızlık bünyesel bir rahatsızlık ise, bu rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı, hususunda tıbbi bilirkişinin görüşüne başvurulduğu, bilirkişinin hastalığı tanımladıktan sonra ‘… Davacının rahatsızlığı bünyeseldir. Rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin koşullarının etkisi sınırlıdır. Dosyası incelenen askeri öğrencinin, iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiği söylenemez. Davacının teşhis, tedavi ve bakımında bir gecikme ya da bir ihmale rastlanmamıştır.’ şeklinde görüş bildirdiği görülmüştür.

Tıbbi bilirkişinin mütalaası incelendiğinde, davacının rahatsızlığın bünyesel olduğu konusunda kuşku bulunmadığı, ancak bilirkişinin ‘…Rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin koşullarının etkisi sınırlıdır’ görüşü dikkate alındığında; davacı vekilinin ileri sürdüğü ve bir kısmının askeri mahkemenin gerekçeli kararında, bir kısmının ise askeri savcılığın kovuşturmaya yer olmadığı ve görevsizlik kararlarında doğrudan ve dolaylı olarak doğrulanan ve bu suretle kötü muamele kabul edilebilecek uygulamaların, davacının bu rahatsızlığını kısmen de olsa tetiklediği ve ilerlemesine sebep olduğunun değerlendirildiği, her ne kadar bilirkişi mütalaasında ‘… Dosyası incelenen askeri öğrencinin, iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiği söylenemez…’ şeklinde görüş beyan edilmiş ise de, bu görüşün söz konusu rahatsızlığın doğrudan kötü muamelelerden kaynaklanmadığı, doğuştan ve bünyesel olduğu olgusunu vurgulamak amacıyla beyan edildiği, bunun dışında kötü muamelelerin bu rahatsızlığa hiç etkisi bulunmadığı yönünde bir değerlendirme olmadığı düşünülmüştür.

Bu itibarla, idarenin ajanlarının kötü muamele kabul edilebilecek eylemleri dolayısıyla rahatsızlığı tetiklenen ve ilerleyen davacının sonuçta askeri öğrenci olamayacak derecede hasta olması sebebiyle oluşan zararının, bünyesel rahatsızlığı da dikkate alınarak davalı idarece tanzim edilmesi gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan aksi yönde oluşan sayın çoğunluk kararına katılamadık. …”

17. Başvurucu, 27/6/2013 tarihli dilekçe ile AYİM kararının, usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek düzeltilmesini talep etmiş, AYİM İkinci Dairesinin 27/11/2013 tarihli ve E.2013/991, K.2013/1416 sayılı kararıyla talebin reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir. Çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler, 3/4/2013 tarihli kararın karşı oy gerekçelerine (bkz. § 16) atıf yapmakla yetinmişlerdir.

18. Anılan karar başvurucuya, 20/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

20. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askerî Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Dosya dışında inceleme” kenar başlıklı 52. maddesinin dördüncü ve devamı fıkraları şöyledir:

“…

(Değişik dördüncü fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler karşı tarafa incelettirilebilir.

(Ek fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”

21. 659 sayılı KHK’nın “Davalardaki temsilin niteliği ve vekalet ücretine hükmedilmesi ve dağıtımı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

“(1) Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine vekalet ücreti takdir edilir.

(2) İdareler lehine karara bağlanan ve tahsil olunan vekalet ücretleri, hukuk biriminin bağlı olduğu idarenin merkez teşkilatında bir emanet hesabında toplanarak idare hukuk biriminde fiilen görev yapan personele aşağıdaki usul ve sınırlar dahilinde ödenir.

a) Vekalet ücretinin; dava ve icra dosyasını takip eden hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü veya avukata %55’i, dağıtımın yapıldığı yıl içerisinde altı aydan fazla süreyle hukuk biriminde fiilen görev yapmış olmak şartıyla, hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara %40’ı (…) eşit olarak ödenir.

b) Ödenecek vekalet ücretinin yıllık tutarı; hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü, avukatlar için (10.000) gösterge (…) rakamının, memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak aylık brüt tutarının oniki katını geçemez.

c) Yapılacak dağıtım sonunda arta kalan tutar, hukuk biriminde görev yapan ve (b) bendindeki tutarları dolduramayan hukuk birimi amiri, hukuk müşaviri, muhakemat müdürü ve avukatlara ödenir. Bu dağıtım sonunda arta kalan tutar üçüncü bütçe yılı sonunda ilgili idarenin bütçesine gelir kaydedilir.

(3) Hizmet satın alınan avukatlara yapılacak ödemeler bu madde kapsamı dışındadır.”

22. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi ile 1602 sayılı Kanun’un 46. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:

“Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 9/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/12/2013 tarihli ve 2013/9661 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, onur kırıcı ceza ve işlemlere maruz kaldığı sabit olduğu hâlde tazminat talebi değerlendirilirken bu durumun AYİM tarafından dikkate alınmaması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiğini, AYİM kararının (6) numaralı hüküm fıkrasında iadesine karar verilen belgelerin, hükme esas alındığı hâlde tarafına tebliğ edilmediğini, bilirkişi raporundaki çelişkinin giderilmesi talebi reddedilerek eksik incelemeye dayalı karar verildiğini ve aleyhine hükmedilen nispi vekalet ücretinin dayanağı olan 659 sayılı KHK düzenlemesinin ölçülü olmadığını iddia ederek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat ve yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16; M. Aydın Gürül, B. No: 2012/682, 2/10/2013, § 18).

26. Başvurucu, AYİM’in eksik incelemeye dayalı karar verdiği iddiası kapsamında, tıbbi bilirkişi raporunda çelişki bulunduğu iddiası ile 2/5/2012 tarihli dilekçe ile anılan rapora itirazda bulunulduğunu, anılan çelişkinin giderilmesi ve uğradığı kötü muamele ve içinde bulunduğu koşulların, başvurucunun rahatsızlığını hangi oranda tetiklediği ve bu hastalığın ilerlemesinde ne oranda etkili olduğu hususlarında alınacak ek raporla açıklığa kavuşturulması talep edildiği hâlde bu araştırma ve inceleme yapılmaksızın eksik incelemeye dayalı karar verildiğinden şikâyet etmektedir.

27. Diğer yandan başvurucu, üstleri tarafından çeşitli tarihlerde kendisi hakkında onur kırıcı ceza ve işlemler uygulandığının ceza soruşturması kapsamında verilen kararlar ile sabit olmasına rağmen tazminat talebinin incelenmesi sırasında bu hususların dikkate alınmadığını, bu nedenlerle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de başvurucunun kötü muamele yasağı bağlamında, ceza soruşturmasına ve bu sürecin etkililiğine yönelik bir iddiası bulunmadığı gibi aynı kapsamda başvuru formu ve eklerinde ifade edilen olay ve olgular ışığında Anayasa Mahkemesince resen dikkate alınması gereken herhangi bir özel durum da tespit edilememiştir.

28. Sonuç olarak başvurunun konusunun esas itibarıyla, tazminat davası sürecinde, kötü muamele teşkil eden eylemlere ilişkin iddia ve delillerin Yüksek Mahkeme tarafından gerektiği şekilde değerlendirilmediği, itirazlarının yeterli bir gerekçe ile karşılanmadığı ve kötü muamele teşkil eden eylemlere ilişkin ceza soruşturması kapsamında ortaya konulmuş olan bulguların tazminata ilişkin değerlendirmede dikkate alınmadığına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle, anılan şikâyetlerin, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekli ve yeterli görülmüştür.

29. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretine ilişkin şikâyeti, mahkemeye erişim hakkı kapsamında, Mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar verilen ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgeler hükme esas alındığı hâlde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesine ilişkin şikâyeti ise silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi kapsamında incelenecektir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası

30. Başvurucu, Mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar verilen ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgeler hükme esas alındığı hâlde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

31. Bakanlık görüş yazısında; başvurucunun, AYİM önündeki yargılama kapsamında hangi nitelikteki belgelerin incelettirilmediği ve 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin altıncı fıkrası gereğince itirazda bulunup bulunmadığı konusunda bir açıklamada bulunmadığı, dava dosyasından da bu yönde bir bilgi edinilemediği, diğer yandan başvurucunun, içeriği hakkında bilgi sahibi olmadığı herhangi bir belgenin karara esas alınmadığı bildirilmiştir.

32. Başvurucu cevap dilekçesinde, söz konusu belgelerin dava dosyasına girdiği konusunda dava devam ederken bilgi sahibi olamaması nedeniyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin altıncı fırkası gereği talepte bulunmasının mümkün olmadığını, bu durumu AYİM’in gerekçeli kararının tebliği ile öğrendiğini, davalı kurumun cevap layihasından da herhangi bir belge sunulduğunun anlaşılamadığını ifade etmiştir.

33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

35. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

36. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun, Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).

37. Somut olayda davalı idare vekili tarafından AYİM’e sunulan cevap dilekçesinin son sayfasındaki “ekler” başlıklı kısmında, başvurucu ile ilgili dosyaya sunulan belgelerin hangileri olduğu sıralanmış olup anılan cevap dilekçesi başvurucuya 6/5/2011 tarihinde tebliğ edilmiştir. AYİM’in 3/4/2013 tarihli nihai kararının hüküm fıkrasının (6) numaralı bendinde “Davacıya ait öğrenci şahsi dosyasının gönderildiği şekliyle” iadesine karar verilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevap dilekçesinde, dosyaya sunulan öğrenci şahsi dosyasına ilişkin belgelerden, anılan nihai kararın 17/6/2013 tarihinde kendisine tebliği ile haberdar olduğunu belirtmektedir. Davalı idare tarafından sunulan belgelerin, başvurucunun şahsi öğrenci dosyasındaki belgeleri kapsayıp kapsamadığı bilinmemekle birlikte, başvurucunun, 27/6/2013 tarihli karar düzeltme dilekçesinde, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerin incelettirilmesi talebinde bulunmadığı görülmektedir.

38. 19/6/2010 tarihli ve 6000 sayılı Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beşinci ve altıncı fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerin, taraf ve vekillerine açık olduğu ancak mahkeme tarafından getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğin korunması veya idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgelerin, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (Bülent Karataş, B. No: 2013/6428, 26/6/2014, § 75).

39. Somut olayda başvurucunun, dava dosyasına sunulan öğrenci şahsi dosyasından, davanın reddine ilişkin kararın kendisine tebliği ile haberdar olduğunu belirtmesine karşın 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi uyarınca karar düzeltme dilekçesinde veya ayrı bir dilekçe ile yargılamayı yapan makamdan usulüne uygun bir şekilde ilgili bilgi ve belgeleri inceleme talebinde bulunmadığı görülmektedir.

40. Sonuç itibarıyla başvurucunun, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler için 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesine göre talepte bulunması ve anılan maddede yer alan usulü izlemesi gerekirken anılan yargısal başvuru yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden başvuruda bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.

41. Açıklanan nedenlerle, kanun yolları usulüne uygun tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası

42. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

43. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından bu şikâyet yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası

44. Başvurucu, aleyhine hükmedilen nispi vekâlet ücretinin dayanağı olan 659 sayılı KHK düzenlemesinin ölçülü olmadığını, bu şekilde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin Kamil Koç (B. No:2012/660, 7/11/2013) başvurusuna ilişkin kararına atıfta bulunularak somut başvuru açısından, anılan karardaki kriterlerden farklı neticeye ulaşmayı gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun bu kısmı yönünden görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

46. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyan dilekçesinde, somut başvuruda Anayasa Mahkemesinin Özkan Şen (B. No: 2012/791, 7/11/2013) başvurusuna ilişkin kararının emsal alınması gerektiğini ifade etmiştir.

47. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:

Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma (Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.

48. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).

49. Taraflardan birinin, yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, §§ 61 ve 62).

50. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup davanın reddi hâlinde idare lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin, gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez. Dolayısıyla davayı kaybetmesi hâlinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38 ve 39).

51. Buna karşın bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (Özkan Şen, § 54).

52. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 28/12/2010 tarihi öncesinde mümkün olmadığından hak kaybına uğramak istemeyen davacıların, tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin olmadığı görülmektedir.

53. Başvurucunun da bu nedenle, AYİM’e açtığı davada uğrağı zarar için 200.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM, davayı reddettikten sonra, reddedilen tazminat talepleri üzerinden davalı idare lehine başvurucunun toplam 16.890 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.

54. Buna göre başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, davanın reddedilmesi sonrasında 16.890 TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.

55. Başvurucu aleyhine avukatlık ücreti ödenmesini öngören düzenlemenin tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bu düzenleme sonucu gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.

56. Somut olayın koşulları bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun, dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak için tazminat talebini yüksek tuttuğu, yargılama sonucunda talep edilen ancak reddedilen maddi ve manevi tazminat tutarı üzerinden 16.890 TL avukatlık ücretini davalı idareye geri ödemek zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece lehine adli yardım kararı verilmiş olması itibarıyla maddi durumunun elverişsiz olduğu anlaşılan ve davanın açıldığı dönem itibarıyla ıslah imkânına sahip olmaması nedeniyle yüksek tazminat talebinde bulunmak zorunda kalan başvurucunun, katlanmak zorunda bırakıldığı külfetin, hedeflenen meşru amaçlarla orantısız olduğu, bu nedenle yargılamanın sonucunda aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin ölçülü olmadığı saptandığından mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

57. Açıklanan nedenlerle, yapılan müdahalenin ölçülü olmadığı tespit edildiğinden başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiği İddiası

58. Başvurucu, tıbbi bilirkişi raporunda çelişki bulunduğu iddiası ile 2/5/2012 tarihli dilekçe ile anılan rapora itirazda bulunulduğunu, anılan çelişkinin giderilmesi ve uğradığı kötü muamele ve içinde bulunduğu koşulların başvurucunun rahatsızlığını hangi oranda tetiklediği ve bu hastalığın ilerlemesinde ne oranda etkili olduğu hususlarında alınacak ek raporla açıklığa kavuşturulması talep edildiği hâlde talep edilen araştırma ve inceleme yapılmaksızın eksik incelemeye dayalı karar verildiğini, diğer yandan üstleri tarafından çeşitli tarihlerde kendisi hakkında onur kırıcı ceza ve işlemler uygulandığının ceza soruşturması kapsamında verilen kararlar ile sabit olmasına rağmen tazminat talebinin incelenmesi sırasında bu hususların dikkate alınmadığını ileri sürmektedir. Başvurucunun belirtilen iddialarının bir bütün olarak adil yargılanma hakkının bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür (bkz. §§ 24-27).

59. Bakanlık görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin Oğuzhan Kozacıoğlu (B. No: 2013/2379, 20/3/2014) başvurusuna ilişkin kararına atıfta bulunularak somut başvuru açısından anılan karardaki kriterlerden farklı neticeye ulaşmayı gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle başvurunun bu kısmına yönelik görüş sunulmasına gerek görülmediği bildirilmiştir.

60. Başvurucu, belirtilen Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

61. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

62. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

63. Anayasa Mahkemesi kararlarında, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden Anayasa’nın 141. maddesinin, adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği belirtilmiştir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 49).

64. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi, adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

65. Anılan kural uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

66. Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).

67. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).

68. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün kılan en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun, etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, § 34).

69. AİHM’e göre mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe göstermelidirler. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında değerlendirilerek belirlenir (Higgins ve diğerleri /Fransa, B. No: 134/1996/753/952, 19/2/1998, § 42).

70. Askerî öğrenci olarak Hava Harp Okuluna devam etmekte iken hakkında “psikotik bozukluk” teşhisi konulan başvurucunun, ilgili sağlık kurulu raporuna dayanılarak okul ile ilişiği kesilmiştir.

71. Başvurucu, 2008 yılında geçirdiği varikosel ameliyatından sonra komutanlarının onur kırıcı sözlerine maruz kalması ve kendisiyle alay edilmesi, 2009 yılında katıldığı Yalova kampında okuldan ayrılması konusunda baskıya maruz kalması, dövülmesi ve hakaret edilmesi; tabur denetlenmesinde aşağılanması ve kendisine ağır hakaretlerde bulunulması, uçuş eğitimi sırasında kendisine ve ailesine ağır küfürler edilmesi, doğum gününde tokatlanması, oda hapislerinin infazı sırasında masa temizliği yaptırılması ve sancak nöbeti tutturulması, sürekli okuldan atılma korkusu yaşatılması, gerçek dışı sebeplerle cezaya tabi tutulması nedenleriyle psikolojik durumunun bozulması sonucu hastalandığını ve öğrencilik ile ilişiğinin kesildiğini belirterek maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle AYİM İkinci Dairesinde dava açmıştır.

72. AYİM İkinci Dairesince, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanlığından, başvurucunun askerî öğrenci olamayacağına ilişkin raporda belirtilen rahatsızlığın ne olduğu, oluşum ve ilerleme süreci ve bu süreçte etkili olan etmenlerin neler olduğu, bünyesel bir rahatsızlık mı yoksa dış etkenlerden kaynaklanan bir rahatsızlık mı olduğu, bünyesel değilse oluşumunda askerî öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı, bünyesel bir rahatsızlık ise tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askerî öğrenciliğin sebep ve tesirinin bulunup bulunmadığı ve rahatsızlığın teşhis, tedavi ve bakımında herhangi bir hata, gecikme veya eksiklik bulunup bulunmadığı hususlarında bilirkişi raporu hazırlanması istenmiştir.

73. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığında görevli üç öğretim üyesi tarafından düzenlenen 16/4/2012 tarihli bilirkişi raporunun ilgili kısımları şöyledir:

“... Psikotik bozukluk, düşünce ve davranış bozukluğu ile seyreden, muhakeme, yargılama ve gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu, ilerleyici ve işlevselliği bozucu bir hastalıktır, ilaç kullanarak işlevsellik kısmen düzelebilir ancak tamamen düzelme beklenmemektedir. Bu nedenle askeri öğrenci olmasına engeldir.

Davacının rahatsızlığı bünyeseldir. Rahatsızlığın tetiklenmesinde ve ilerlemesinde askeri öğrenciliğin koşullarının etkisi sınırlıdır. Dosyası incelenen askeri öğrencinin, iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiği söylenemez.

Davacının teşhis, tedavi ve bakımında bir gecikme ya da bir ihmale rastlanmamıştır.”

74. Başvurucu vekili, bilirkişi raporundaki değerlendirmeye göre başvurucunun rahatsızlığının bünyesel olduğu belirtildikten sonra, bu rahatsızlığın tetiklenmesinde askerî öğrenciliğin koşullarının etkisinin sınırlı olduğunun, kötü muamele ve olumsuz koşulların psikotik bozukluk geliştirdiğinin söylenemeyeceğinin ifade edilmiş olduğunu, bu ifadelerin birbiri ile çeliştiğini belirterek yeniden belirlenecek bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiği gerekçesiyle bilirkişi raporuna itiraz etmiştir.

75. Gerçekten bilirkişi raporunda bir yandan, askerî öğrencilik koşullarının başvurucunun hastalığının tetiklenmesi ve ilerlemesindeki etkisinin sınırlı olduğu ifade edilirken diğer yandan, objektif olarak askerî öğrencilik koşullarından daha ağır ıstırap vermesi beklenen “kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştiği”nin söylenemeyeceği yönündeki tespite yer verilmiş olmasının, raporun kendi içindeki tutarlılığının sağlanması bakımından açıklanmaya muhtaç bir muğlaklık oluşturduğu açıktır.

76. Buna karşılık AYİM İkinci Dairesi, başvurucunun anılan itirazını yerinde görmeyerek yeniden bilirkişi raporu alma veya rapordaki tespitlerin açıklattırılması gibi yollara başvurmayı tercih etmemiştir. Bilirkişi raporuna yönelik itiraza neden itibar edilmediğine ilişkin AYİM’in gerekçeli kararındaki açıklama şöyledir:

“… (T)ıbbi bilirkişi raporunda davacının rahatsızlığının bünyesel olduğu, dilekçede iddia edilen koşullar ve kötü muameleler neticesinde psikotik bozukluk geliştirdiğinin söylenemeyeceği belirtildiğinden davacı vekilinin itirazları yerinde görülmemiştir.”

77. Görüldüğü üzere AYİM, başvurucunun rapordaki çelişki iddialarına niçin itibar etmediğini ikna edici kanıtlarla veya mevcut bilirkişi raporundaki ifadelere yüklediği anlamları açıklayarak gerekçelendirmek yerine, rapordaki ifadeleri aynen tekrarlamakla yetinmiştir.

78. Diğer taraftan başvurucu vekili, tazminat davasını, başvurucunun Harp Okulundan ilişkinin kesilmesine neden olan hastalığının yine Harp Okulunda maruz kaldığı kötü muamele eylemleri sonucunda nüksettiği veya ağırlaştığı tezine dayanmaktadır. Bu kapsamda başvurucu, tazminat davasını dayandırdığı kötü muamele eylemlerini dava dilekçesinde ayrıntılı olarak açıklamış ve yargılamanın devamı sırasında AYİM’e sunduğu 23/2/2012 tarihli dilekçe ile Askerî Savcılığın, ceza soruşturmasına konu kötü muamele teşkil eden eylemleri içeren 26/1/2012 tarihli iddianame, görevsizlik ve kovuşturmaya yer olmadığına dair kararını da sunmuştur.

79. Dava kapsamındaki bilirkişi raporunda, her ne kadar başvurucunun en temel dayanak noktası olan kötü muamele iddiaları ile başvurucunun hastalığı arasındaki illiyet bağının yeterince irdelenerek ortaya konulduğu hususu tartışmalı ise de özellikle askerî öğrencilik koşullarının başvurucunun rahatsızlığının tetiklenmesi ve ilerlemesi üzerinde sınırlı etkisi olduğu yönündeki tespit dikkat çekicidir. Nitekim başvurucunun bilirkişi raporuna karşı itirazında da rapordaki bu ifadeye dikkat çekilmiştir (bkz. § 70).

80. Bunlara rağmen AYİM’in davanın reddine dair kararının gerekçesinde, bilirkişi raporundaki, askerî öğrencilik koşullarının başvurucunun rahatsızlığı üzerindeki sınırlı etkisine ilişkin bu tespite değinilmediği gibi anılan tespitin niçin dikkate alınmadığı ve nasıl anlamlandırıldığı da açıklanmamıştır.

81. Buna karşılık, belirtilen ifade, çoğunluk görüşüne katılmayan üyelerce kaleme alınan karşı oy yazısında irdelenmiş hatta anılan karşı oy yazısında, başvurucunun bilirkişi raporunun kendi içinde çelişkili olduğu yönündeki iddiası da karşılanmıştır (bkz. § 16).

82. Başvurucunun 27/6/2013 tarihli karar düzeltme dilekçesinde de AYİM’in 3/4/2013 tarihli gerekçeli kararında, bilirkişi raporunda davacının rahatsızlığının bünyesel olduğu ve bu rahatsızlığın tetiklenmesinde askerî öğrencilik koşullarının sınırlı etkisi bulunduğu yönündeki tespitin dikkate alınmadığı ve bilirkişi raporundaki çelişkilerin giderilmesi yönündeki talebinin karşılanmadığı ileri sürülerek anılan kararın kaldırılması talep edilmiştir.

83. Buna karşılık AYİM İkinci Dairesinin 27/11/2013 tarihli kararı ile başvurucunun ileri sürdüğü sebeplerin yerinde görülmediği, düzeltilmesi istenilen kararda taleplerin karşılanmış olduğu, kararda çelişki olmadığı, kararın kanun ve usule uygun olduğu gerekçeleriyle başvurucunun karar düzeltme talebinin reddine karar verilmiştir.

84. Yukarıda da ifade edildiği üzere, mahkeme kararlarının gerekçeli olması hakkı, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesini gerektirmemekle birlikte, davanın ilgili tarafının ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddia ve itirazlarının cevapsız bırakılmış olması gerekçeli karar hakkının gerekleri ile bağdaşmaz (bkz. § 63).

85. Somut başvuruya konu nihai kararlarda başvurucunun, askerî öğrencilik koşullarının rahatsızlığının tetiklenmesi ve ilerlemesi üzerindeki etkisinin sınırlı olduğu yönündeki bilirkişi heyetinin tespitlerinin tazminat isteminin değerlendirilmesinde dikkate alınması talebinin karşılanmadığı ve rapordaki çelişkinin giderilmesi yönündeki itirazlarının ise etkili bir şekilde karşılanmak yerine itiraz edilen bilirkişi raporundaki ifadelerin tekrarı ile yetinildiği anlaşılmakta olup bu durumun başvurucunun gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

86. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

87. Başvurucu, ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın AYİM İkinci Dairesine gönderilmesini, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kanaatine varılması hâlinde ise 217.895 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

88. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in benzer başvurularda verdiği ihlal kararlarında, hükmedilen tazminat miktarları çerçevesinde hakkaniyete uygun bir tazminat ödenmesine karar verilmesinin yerinde olacağı kanaati bildirilmiştir.

89. Başvurucu, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin uygulanması yönünden, Bakanlık ile aynı görüşte olduğunu bildirmiştir.

90. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

91. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

92. Diğer yandan, başvuru konusu olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Benzer başvurularda Anayasa Mahkemesi, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar görmemiş ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından tazminat ödenmesine hükmetmiştir (Birçok karar arasında bkz. Özkan Şen, § 69; Metin Taşdemir, B. No: 2014/6991, 26/2/2015, § 34; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 129). Somut başvuruda ise gerekçeli karar hakkının ihlali yönünden yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Yeniden yargılama kapsamında, mahkemeye erişim hakkına yönelik tespit edilen ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması da mümkün olduğundan başvurucunun tazminata ilişkin bütün taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

93. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun;

1. Savunma ekinde sunulan belgelerin tarafına tebliğ edilmemesinin silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesini ihlal ettiğine ilişkin iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

5. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın AYİM İkinci Dairesine gönderilmesine,

C. Gerekçeli karar hakkı yönünden tespit edilen ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını temin için yapılmasına karar verilen yeniden yargılama kapsamında, mahkemeye erişim hakkı yönünden tespit edilen ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılması da mümkün görüldüğünden başvurucunun tazminata ilişkin bütün taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

9/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Buğrahan Babacan [1.B.], B. No: 2013/9661, 9/9/2015, § …)
   
Başvuru Adı BUĞRAHAN BABACAN
Başvuru No 2013/9661
Başvuru Tarihi 26/12/2013
Karar Tarihi 9/9/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, askerî öğrencilik statüsüne son verilen başvurucunun, maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davanın Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) tarafından kısmen reddedilmesi ve hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının, onur kırıcı ceza ve işlemlere maruz kaldığı sabit olduğu hâlde tazminat talebi değerlendirilirken bu durumun AYİM tarafından dikkate alınmaması nedeniyle işkence yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
Gerekçeli karar hakkı (idare) İhlal Yeniden yargılama
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (İdare) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 52
6459 İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 1
1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 46
KHK 659 Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde Kararname 14
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi