TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MÜZEYYEN NERGİZ VE SEMİRE
NERGİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9687)
|
|
Karar Tarihi: 17/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe GÜLTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Müzeyyen NERGİZ
|
|
|
2. Semire NERGİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Semir GÜZEL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, vekâlet ücreti
alacağının tahsili istemiyle açılan alacak davasında, Mahkemece alınan
bilirkişi raporlarında belirlenenden çok daha düşük miktarda alacağa
hükmedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle eşitlik
ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvurular, 27/12/2013
tarihinde Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe
ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucu Semire Nergiz tarafından yapılan 2013/9688 numaralı bireysel
başvuru dosyası aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiş,
incelemeye 2013/9687 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam
edilmiştir.
4. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 19/11/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 9/7/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucular, serbest avukat
olarak çalışmakta iken Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Türk Telekom) ile aralarında
düzenlenen vekâlet sözleşmesinin hukuka aykırı olarak feshedildiği iddiasıyla
17/7/2003 tarihinde Diyarbakır Barosu Hakem Heyetine başvurmuşlardır.
8. Baro Hakem Heyetlerinin
kaldırılması üzerine başvuru dosyası Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmiş, Mahkemenin E.2004/1046 sayılı dava dosyasında vekâlet ücreti
alacağına ilişkin alacak davasına devam edilmiştir.
9. Mahkemenin 29/12/2006
tarihli ve E.2004/1046, K.2006/552 sayılı kararıyla, taraflar arasında
akdedilen vekalet sözleşmesinin kusur sorumluluğuna dayanmadan feshedildiği,
sözleşmenin tek taraflı olarak sona erdirilmesinin haksız yere azil olarak
değerlendirildiği, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 174.
maddesine göre vekilin takip ettiği dava ve icra dosyalarında talep edilen
vekalet ücretinin haksız azil durumunda vekile ödenmesi gerektiği, alınan
27/1/2004 havale tarihli bilirkişi raporu sonucuna göre haksız azil nedeniyle
192.589,98 TL vekâlet alacağının tahakkuk ettiği belirtilerek davanın kabulüne
karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin 2/2/2009 tarihli ve E.2008/8842, K.2009/868 sayılı ilamıyla,
taraflar arasında düzenlenen sözleşmeye göre; sözleşmenin sona erdiği tarih
itibarıyla başvurucuların tahsilatla sonuçlandırdığı, henüz tahsilatla
sonuçlanmayan ancak tahsilatı mümkün hale gelen veya tahsilatının mümkün hale
geldiği kabul edilebilecek dosyalar ile tahsilat yapılmasının mümkün olmadığı
anlaşılan dosyalardan dolayı ücret talep edebileceği, sözleşmenin sona erdiği
tarih itibarıyla sonuçlanmayan ve devam edip sonucu belli olmayan dosyalar
hakkında taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 4. maddesine göre
başvurucuların isteyebilecekleri ücret ile başvurucuların sarf ettiği emek ve
mesaileri nazara alınarak hak ve nezafet kurallarına göre uygun bir miktara
hükmedilmesi gerektiği, sözleşme ile belirlenen ücretin 1136 sayılı Kanun’un
164. maddesinin 4. fıkrasında ifade edildiği anlamda ve asgari ücret tarifesi
altında bir ücret olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, başvurucuların
talep edebileceği alacağın tespit edilmesi amacıyla ek bilirkişi raporu
alınması veya yeni oluşturulacak bilirkişi kurulundan rapor alınması gerektiği belirtilerek,
İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.
11. Mahkemece bozmaya uyularak
yürütülen yargılamada ek bilirkişi raporu alınmıştır. 11/1/2010 tarihli ek
bilirkişi raporunda, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi kararı uyarınca dava konusu
olayda haksız fesihten bahsedilemeyeceği, buna karşın sözleşmenin davalı
tarafından tek yanlı olarak sona erdirilmesi halinde ödenecek ücretin, Türkiye
Barolar Birliği Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) hükümlerine göre
belirlenen tutarın altında olamayacağına ilişkin 1136 sayılı Kanun’un 164.
maddesinin taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümleri ile birlikte
değerlendirilmesi gerektiği belirtilerek, başvuruculara 117.636,050 TL vekâlet
ücreti alacağı ödenmesi yönünde tespite varılmıştır.
12. Mahkeme, yeni bilirkişi
heyeti oluşturularak rapor düzenlenmesine karar vermiştir. Düzenlenen 30/6/2010
tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasında imzalanan vekalet sözleşmesinin
3. maddesinin üçüncü fıkrasında sözleşmenin feshedilmesi halinde vekile
ödenecek ücretin; sözleşmenin 4. maddesine göre belirleneceğinin ifade
edildiği, 4. maddenin birinci fıkrası uyarınca aylık net vekalet ücretinin
belirlenmesinde AAÜT hükümlerinin uygulanması gerektiği, ilgili sözleşmenin 4.
maddesinin beşinci fıkrasında avukat tarafından takip edilen, davalının lehine
veya aleyhine açılan her türlü dava ile yapılacak icra takiplerinde ve bu
takiplere bağlı olarak açılacak davalarda karşı taraftan tahsil edilen
avukatlık ücretinin de bir kısmının ödeneceğinin belirtildiği, buna göre başvuruculara
83.631,33 TL vekâlet ücreti ödenmesi gerektiği tespit edilmiştir.
13. Mahkemece tekrar ek
bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, 11/5/2011 tarihli bilirkişi
raporunda; 10/1/2011 tarihli rapordaki hesaplamanın en doğru ve Mahkemeye
takdir hakkı veren bir rapor olduğu ifade edilmiştir. Bunun yanı sıra, Yargıtayın bozma ilamında taraflar arasında düzenlenen
sözleşmenin 3. ve 4. maddelerine atıf yaptığı, sözleşmesinin 3. maddesinin
üçüncü fıkrasına göre sözleşmenin feshedilmesi halinde vekile ödenecek ücretin;
sözleşmenin 4. maddesine göre belirleneceğinin ifade edildiği, sözleşmenin 4.
maddesinde avukat tarafından takip edilen, davalının lehine veya aleyhine
açılan her türlü dava ile yapılacak icra takiplerinde tahsil edilen avukatlık
ücretinin, Türk Telekom A.Ş. avukatlarının tabi olduğu Vekâlet Ücretlerinin Dağıtımına ve Ödenmesine İlişkin
Esaslar çerçevesinde belirleneceği hususunun yer aldığı
açıklanmıştır. Buna göre sözleşme
ile karşı tarafa açıkça tek taraflı düzenleme yapma hakkı tanınmadan bu şekilde
yapılan atıfları sözleşmenin bir parçası olarak görmenin tereddütle
karşılandığı belirtilerek Vekalet
Ücretlerinin Dağıtımına ve Ödenmesine İlişkin Esaslar’ın
Limit başlıklı 3. maddesinde
ödenecek vekalet ücretinin yıllık tutarının tespitinde 14/7/1964 tarihli ve 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 146. maddesinin esas alınacağı, buna göre
her bir başvurucunun vekâlet ücreti alacağının 8.232,00 TL olduğu tespit
edilmiştir.
14. Mahkemece, 6/9/2011 tarihli
ve E.2009/201, K.2011/872 sayılı kararla; taraflar arasındaki sözleşmenin sona
erdiği tarih itibarıyla, bu sözleşmenin 3. maddesinin son fıkrası ile
sözleşmenin 4. maddesi uyarınca başvurucuların ücret isteme hakkına sahip
oldukları, sözleşmenin sona erdiği tarih itibarıyla başvurucuların tahsilatla
sonuçlandırdığı veya henüz tahsil edilmeyen ancak tahsili mümkün hale gelen ve
tahsilat yapılabileceği kabul edilebilecek dosyalar ile tahsilat yapılmasının
mümkün olmayacağı anlaşılan dosyalardan dolayı sözleşmenin 4. maddesine göre
isteyebilecekleri ücretin yıllık 4.116,00 TL olduğu, iki yıl süren sözleşmeye
göre başvurucuların ayrı ayrı 8.232,00 TL alacak hakkının bulunduğu, sözleşmenin
sona erdiği tarih itibarıyla sonuçlanmayan ve sonucu belli olmayan dosyalar
için başvurucuların harcadığı emek ve mesainin dikkate alındığı, 4. maddeye
göre isteyebilecekleri ücrete göre %10 oranında hak ve nesafet
indirimi yapıldığı belirtilerek, toplam 15.640,80 TL vekâlet ücreti alacağının
ödenmesine karar verilmiştir.
15. Temyiz üzerine Yargıtay 13.
Hukuk Dairesinin 26/2/2013 tarihli ve E.2012/6334, K.2013/4381 sayılı ilamıyla
İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.
16. Karar düzeltme istemi, aynı
Dairenin 10/10/2013 tarihli ve E.2013/13765, K.2013/24933 sayılı ilamıyla
reddedilmiştir.
17. Başvurucular, 27/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
18. 1136 sayılı Kanun’un “Vekâlet ücreti” kenar başlıklı 164.
maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
“Avukatlık asgarî
ücret tarifesi altında vekâlet ücreti kararlaştırılamaz. Ücretsiz dava alınması
halinde, durum baro yönetim kuruluna bildirilir.(Değişik
üçüncü ve dördüncü cümle:13/1/2004 – 5043/5 md.)
Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı
ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı
veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün
geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari
ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye
yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre
ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin
yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak
belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari
ücret tarifesi uygulanır.”
19. 657 sayılı Kanun’un
26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ve Özel
Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin Kanun Hükmünde
Kararname ile yapılan değişiklikten önceki 146. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
...
“(Değişik fıkra:
14/1/1988 - KHK - 311/1 md.)
Ancak, 2/1/1961 tarihli ve 196 sayılı Kanunun 2 nci
maddesi, 7/6/1926 tarihli ve 904 sayılı Kanuna 30/1/1957 tarihli ve 6893 sayılı
Kanunla eklenen ek 5 inci maddenin birinci ve ikinci fıkraları, 19/07/1972
tarihli ve 1615 sayılı Kanunun 161 inci maddesi, 13/01/1943 tarihli ve 4358
sayılı Kanunun değişik 14 üncü maddesi ve 02/02/1929 tarihli ve 1389 sayılı
Kanun ile Katma Bütçeli Kurumların, İl Özel İdareleri ve Belediyeler ile
bunlara bağlı birliklerin davalarını sonuçlandıran avukat ve saireye verilecek vekalet ücretine ilişkin sair kanun
hükümleri saklıdır. (Değişik cümle 20/03/1997-KHK -
570/8 md.) Şu kadar ki, vekalet ücretinin yıllık
tutarı, hukuk müşavirleri ve avukatlar için 10000, diğerleri için 6000 gösterge
rakamının memur aylıklarına uygulanan katsayı ile çarpımı sonucu bulunacak
aylık brüt tutarının oniki katını geçemez. Bu esasa
göre yapılacak dağıtım sonunda artan miktar merkezde bir hesapta toplanarak
Maliye ve Gümrük Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmeliğe göre diğer avukatlar
arasında, yukarıdaki miktarı aşmamak üzere eşit olarak dağıtılır.”
20. Davanın tarafları arasında
imzalanan Türk Telekom Vekâlet Sözleşmesinin “Sözleşmenin
Süresi” kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
…
“Sözleşmenin ister
Avukat isterse Türk Telekom tarafından yenilenmemesi, feshedilmesi veya
kendiliğinden feshedilmiş olması halinde, Avukat üzerindeki dosyaları,
kendisine teslim edilmiş tüm evrak ve belge asılları ile birlikte yazılı ihbar
tarihinden itibaren varsa gerekli hukuki işlemleri de tekemmül ettirmek
suretiyle bir ay içinde eksiksiz ve bir yazı ilişiğinde Türk Telekom’a teslim
etmek ve o tarihe kadar yaptığı işleri rapor düzenlemek suretiyle bildirmek ve
söz konusu işlerin hesabını vermek zorundadır.
Bu takdirde müstahak
olacağı ücret iş bu sözleşmenin 4. maddesine göre belirlenir.”
21. Davanın tarafları arasında
imzalanan Türk Telekom Vekâlet Sözleşmesinin “Ücret”
kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Avukat, düzenleyeceği serbest meslek makbuzu
karşılığında, AAÜT’nin birinci kısım dördüncü
bölümünde belirtilen miktarda aylık net ücret ödenecektir. Avukatın göreve
başladığı ay ile görevi bıraktığı aya ait ücretler kıst
olarak ödenecektir.
Avukat tarafından
takip edilen, Türk Telekom’un leh veya aleyhine açılan
her türlü dava ile yapılacak icra takiplerinde ve bu takiplere bağlı olarak
açılacak davalarda karşı taraftan tahsil edilen avukatlık ücretleri, Türk
Telekom Avukatlarının tabi olduğu Vekâlet Ücretlerinin Dağıtımına ve Ödenmesine
İlişkin Esaslar’ın hükümleri dairesinde Avukata
ödenecektir.”
22. Anayasa Mahkemesinin,
10/7/2004 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan E.2003/98, K.2004/31, K.T. 3/3/2004 tarihli kararıyla iptal edilen; 1136
sayılı Kanun’un 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun ile değiştirilen 167.
maddesi şöyledir:
“Avukatlık
sözleşmesinden ve vekâlet ücretinden kaynaklanan her türlü anlaşmazlıklar,
hukukî yardımın yapıldığı yer barosu hakem kurulunca çözümlenir.”
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/3/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 27/12/2013 tarihli ve
2013/9687 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
25. Başvurucular, 17/7/2003 tarihinde
vekâlet ücreti alacağından kaynaklanan uyuşmazlığın çözülmesi amacıyla
Diyarbakır Barosu Hakem Heyetine başvurduklarını, Baro Hakem Heyeti
Kurullarının kaldırılması üzerine Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
vekâlet alacağının tahsiline ilişkin alacak davasına devam ettiklerini,
Mahkemece, alınan bilirkişi raporlarında belirlenenden çok daha düşük miktarda
alacağa hükmedildiğini, alınan son ek bilirkişi raporunda bilirkişi heyetinin
ilk raporlarındaki görüşlerinin devam ettiğini ifade ettiklerini ve
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, eşitlik ilkesinin,
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
26. Başvurucuların, Diyarbakır
Barosu Hakem Heyetinde başlattıkları ve Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde
sürdürdükleri vekâlet alacağının tahsiline ilişkin alacak davasına Mahkemece
alınan bilirkişi raporlarında belirlenenden çok daha düşük miktarda alacağa
hükmedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını, belirterek,
eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürdükleri anlaşılmıştır.
27. Somut olayda olduğu gibi,
özel kişiler arasındaki mülkiyet ihtilafları açısından, çoğu zaman mülkiyet
hakkına klasik müdahale biçimlerinden biri söz konusu olmamakla beraber, bu hak
kapsamında da yetkili makamlar için geçerli olan usulî
özen yükümlülüğü, gerekli usulî güvenceleri sunan
yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve idari makamların özel
kişiler arasındaki bir uyuşmazlıkta etkili ve adil bir karar vermesini temin
etme sorumluluğunu ifade etmektedir (Mehmet
Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 53).
28. Anayasa Mahkemesi,
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucular tarafından eşitlik ilkesinin ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiği hususundaki iddialarının yargılamanın sonucuna
dayandırıldığı anlaşıldığından anılan ihlal iddiaları, adil yargılanma hakkı
kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası çerçevesinde
incelenmiş, eşitlik ilkesinin ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Mehmet Yavuz, § 53). Başvurucunun makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ise ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
29. Anayasa'nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda,
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Başvurucular, Diyarbakır 3.
Asliye Hukuk Mahkemesinde yürütülen vekâlet ücreti alacağının tahsiline ilişkin
açtıkları alacak davasında, Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında
belirlenenden çok daha düşük miktarda alacağa hükmedildiğini belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Yapılan yargılama sırasında
tanık dinletme hakkı da dahil olmak üzere delillerin ibrazı ve
değerlendirilmesi ile delillere ilişkin temel usuli
güvencelere riayet edilmesi, adil yargılanma hakkının somut görünümleri
arasında yer almaktadır. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri
sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır.
Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerini denetlemek Anayasa Mahkemesi'nin görevi kapsamında
olmayıp, Mahkemenin görevi delillere ilişkin bazı temel kuralların gözetilmesi
suretiyle başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında, taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkanların tanınması ve delillere ilişkin
hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi
gerekir (I.Y., B. No: 2012/1213,
7/7/2014, § 27).
34. Derece mahkemeleri
nezdindeki yargılamalarda izlenilen delil kuralları ve bunların yorumlanması
kural olarak belirtilen hususların değerlendirilmesi açısından daha elverişli
konumda olan söz konusu mahkemelere aittir. Bununla birlikte, delillerin
incelenme ve değerlendirilme yönteminin açık bir hakkaniyetsizlik veya keyfilik
ihtiva etmesi veya bu değerlendirmelerin "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkeleri
gözetilerek yapılmaması durumunda, adil yargılanma hakkının gereklerine
uygun bir delil değerlendirilmesinden söz edilemez (Uğur Büke,
B. No: 2013/4177, 22/1/2015, § 30).
35. Başvuru konusu olayda,
Mahkemece 29/12/2006 tarihli kararla, taraflar arasında akdedilen vekalet
sözleşmesinin kusur sorumluluğuna dayanmadan feshedildiği, sözleşmenin tek
taraflı olarak sona erdirilmesinin haksız yere azil olarak değerlendirildiği,
1136 sayılı Kanun’un 174. maddesine göre vekilin takip ettiği dava ve icra
dosyalarında talep edilen vekalet ücretinin haksız azil durumunda vekile
ödenmesi gerektiği, alınan bilirkişi raporu sonucuna göre haksız azil nedeniyle
192.589,98 TL vekâlet alacağının tahakkuk ettiği belirtilerek davanın kabulüne
karar verilmiştir. Temyiz üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2/2/2009
tarihli ilamıyla karar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yargılamaya
devam edilmiştir ( § §9-10).
36. Mahkemece yürütülen
yargılamada, yeni bir bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş, 30/6/2010
tarihli, başvuruculara 83.631,33 TL vekâlet ücreti ödenmesi gerektiği tespitini
içeren rapor yeterli görülmemiş ve 11/5/2011 tarihli ek bilirkişi raporu
alınmasına karar verilmiştir. İlgili raporda; önceki bilirkişi raporlarında
vekâlet ücreti hesaplamasında dikkate alınmayan sözleşmenin 4. maddesinin
atıfta bulunduğu ve avukatlık ücretinin hesaplanmasında, Türk Telekom
avukatlarının tabi olduğu Vekâlet
Ücretlerinin Dağıtımına ve Ödenmesine İlişkin Esaslar’ın
Limit başlıklı 3. maddesi
çerçevesinde hesaplama yapılarak her bir başvurucunun vekâlet ücreti alacağının
8.232,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Mahkemenin 6/9/20111 tarihli kararıyla,
anılan bilirkişi raporu doğrultusunda sözleşmenin sona erdiği tarih itibarıyla sonuçlanmayan
ve sonucu belli olmayan dosyalar için başvurucuların harcadığı emek ve mesainin
dikkate alındığı, 4. maddeye göre isteyebilecekleri ücrete göre %10 oranında
hak ve nesafet indirimi yapıldığı belirtilerek,
toplam 15.640,80 TL vekâlet ücreti alacağının ödenmesine karar verilmiştir.
Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26/2/2013 tarihli ilamıyla İlk
Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır. Karar düzeltme istemi, aynı Dairenin
10/10/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir ( §
§11-16).
37. Somut başvuru açısından,
Mahkemece yürütülen yargılama sırasında 27/1/2004 tarihli, 30/6/2010 tarihli ve
6/9/2011 tarihli olmak üzere üç adet rapor tanzim edilmiş, Mahkemece Yargıtay
13. Hukuk Dairesinin bozma ilamı doğrultusunda taraflar arasında imzalanan
sözleşmenin 4. maddesinin atıfta bulunduğu ve avukatlık ücretinin hesaplanmasında,
Türk Telekom avukatlarının tabi olduğu Vekalet
Ücretlerinin Dağıtımına ve Ödenmesine İlişkin Esaslar’ın
Limit başlıklı 3. maddesi
uyarınca düzenlenen 6/9/2011 tarihli bilirkişi raporu esas alınarak karar
verilmiştir. Bu kapsamda başvurucuların "silahların
eşitliği" ve "çelişmeli
yargılama" ilkelerine aykırı olarak delillerini sunma,
inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin
bir veri bulunmadığı gibi, Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde açık bir
hakkaniyetsizlik veya keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmadığı
anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenle,
başvurucular tarafından ileri sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi ve Yargıtay kararlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
39. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi
sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
40. Başvurucular, Türk Telekom
ile aralarında düzenlenen vekâlet sözleşmesinin hukuka aykırı olarak
feshedildiği iddiasıyla 17/7/2003 tarihinde Diyarbakır Barosu Hakem Heyetine
yaptıkları başvuru dosyasının, Baro Hakem Heyetlerinin kaldırılması sonucunda
Diyarbakır 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderildiğini ve şikayetlerine vekâlet
ücretine ilişkin alacak davası olarak devam ettiklerini, yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığını belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
41. Medeni hak ve yükümlülüklere
ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede
yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul
edilerek, bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde
davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili
makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı
belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir
(bkz. Gülseren Gürdal ve diğerleri,
B.No:2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B.No:2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi,
B.No:2012/673, 19/12/2013).
42. Başvuru konusu olay, Asliye
Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan alacak davasına ilişkindir. 1086 sayılı mülga
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
yer alan usul hükümlerine göre yürütülen ve medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara
bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarihtir. (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Somut
olayda, 1136 sayılı Kanun’un 2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun ile
değiştirilen 167. maddesi uyarınca Baro Hakem Kuruluna başvuruda bulunulduğu,
ilgili kanun hükmünün Anayasa Mahkemesinin 10/7/2004 tarihinde Resmi Gazetede
yayımlanan E.2003/98, K.2004/31, K.T. 3/3/2004 kararıyla iptal edilmesi üzerine
yargılamaya Diyarbakır Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2004/1046 sayılı dava
dosyasında devam edildiği, Diyarbakır Barosu Hakem Kuruluna yapılan başvuru ile
Mahkemenin E.2004/1046 sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın birbirinin
devamı niteliğinde olduğu anlaşıldığından, makul süre değerlendirmesinin
başlangıç tarihi olarak Baro Hakem Kuruluna başvurunun yapıldığı 17/7/2003
tarihinin esas alınması gerekir.
43. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri,
§ 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş
tarihinin, başvurucuların karar düzeltme talebinin Yargıtay 13. Hukuk
Dairesince reddedildiği 10/10/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
44. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun vekâlet ücretine ilişkin
alacak davası olduğu, Mahkemece verilen 29/12/2006 tarihli kararının Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
2/2/2009 tarihli ilamıyla bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak yargılamaya
devam edildiği, 30/6/2010 tarihli ve 6/9/2011 tarihli bilirkişi raporlarının
alındığı, Mahkemenin 6/9/20111 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüne karar
verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26/2/2013 tarihli
ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararının onandığı, karar düzeltme isteminin,
aynı Dairenin 10/10/2013 tarihli ilamıyla reddedildiği anlaşılmıştır.
45. Başvurunun değerlendirilmesi
sonucunda, başvuruya konu alacak davasının, hukuki meselenin çözümündeki
güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan
engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan
uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla
yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep oldukları da söylenemez. Dolayısıyla
somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve on yıl üç aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
47. Başvurucular, adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edilmesi nedeniyle ihlalin tespitini,
yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ayrıca maddi ve manevi tazminat
ödenmesini talep etmişlerdir.
48. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin on yıl üç aylık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir
başvurucuya ayrı ayrı net 8.300,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
50. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
51. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin ayrı ayrı başvuruculara ödenmesine, 1.800,00 TL vekâlet
ücretinden oluşan yargılama giderinin ise müştereken başvuruculara ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvuruculara ayrı ayrı net
8.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Yargılama gideri kapsamında
198,35 TL başvuru harcının başvuruculara ayrı ayrı ÖDENMESİNE, 1.800,00 TL
vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına gönderilmesine,
17/3/2016
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.