TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADNAN ALTIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9748)
|
|
Karar Tarihi: 7/1/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Adnan ALTIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ihtiyati haciz kararına yapılan itirazda, taraflar
dinlenmeden karar verilmesi nedeniyle aleni yargılanma hakkının; delillerin
hatalı değerlendirilerek usul ve kanuna aykırı karar verilmesi nedeniyle de
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön
incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, 19/1/2015 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/6/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 5/6/2015 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) bildirilmiştir.
Bakanlığın 13/7/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Antalya ili, merkez Güzeloba mahallesi, 6167 ada, 13 parsel sayılı taşınmazla
ilgili, arsa sahibi Kooperatif ile yüklenici şirket arasında Antalya 10.
Noterliğinin 2/7/2004 tarihli gayrimenkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat
sözleşmesi düzenlenmiştir.
8. Sözleşmede, yükleniciye
isabet eden başvuru konusu, A Blok 1. Kat 3 numaralı bağımsız bölümün
tapusunun, iskân belgesinin alınmasıyla birlikte yükleniciye devredileceği
hususu kararlaştırılmıştır.
9. Yüklenici şirket, bu
sözleşme kapsamında yapacağı inşaatta, tuğla, sıva, tesisat işleri gibi bazı
işlerin yapımı konusunda, M.K. isimli müteahhitle 31/10/2005 tarihli bir
sözleşme imzalamıştır.
10. Alt yüklenici M.K. sözleşmeye
konu işlerin eksiksiz bir şekilde yerine getirilmesine rağmen alacaklarının
ödenmediği gerekçesiyle, yüklenici şirket aleyhine Antalya 2. Asliye Ticaret
Mahkemesinin E.2007/342 sayılı dosyasında alacak davası açmıştır.
11. Mahkeme yargılama sırasında,
4/3/2008 tarihli ek kararla, A blok, 3 numaralı bağımsız bölümle ilgili
ihtiyati haciz kararı vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…
Davalı şirket ile dava dışı arsa sahibi kooperatif arasında
Antalya 10. Noterliğince düzenlenen 02.07.2004 tarih 21768 yevmiye numaralı
düzenleme şeklinde gayri menkul satış vaadi ve kat karşılığı inşaat sözleşmesi
bulunduğu, bu sözleşme uyarınca davalı şirket tarafından davacı ile 31.10.2005
tarihli sözleşme yapıldığı, dava dışı arsa sahibi S.S. Sağlık Evleri Yapı
Kooperatifi başkanı M.B.’nin mahkememizce 03.03.2008
tarihli yapılan keşif sırasında davalı şirketin kooperatiften sadece alacak
olarak bir tapusunun kaldığı, iskan alındıktan sonra hakettiği
son tapunun da verileceği, şeklinde beyanda bulunduğu anlaşılmakla, dosya
kapsamı, dava dışı arsa sahibi kooperatif tarafından keşif sırasındaki beyanı
dikkate alındığında davacı alacaklının dava dışı S.S. Sağlık Evleri Yapı
Kooperatifi adına Antalya Merkez Güzeloba Mah. 6167
ada 13 parsel A Blok 3 numaralı bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulması
talebinin kabulü ile:
İhtiyati haciz istenen Antalya Merkez Güzeloba
Mah. 6167 ada 13 parsel A Blok 3 numaralı bağımsız bölüm her ne kadar dava dışı
arsa sahibi S.S. S. E. Yapı Kooperatifi adına tapuda kayıtlı ise de tapu
sicilinin beyanlar hanesine davacının alacağı olan 250.000,00.-TL'yi
karşılayacak oranda takdiren teminatsız olarak
ihtiyati haciz konulmasına,
…”
12. Bu arada başvurucu, ihtiyati
hacze konu A blok 3 numaralı bağımsız bölümü, yüklenici şirket ile aralarında
düzenlenen 1/1/2005 tarihli temlik sözleşmesi ile satın aldığını belirterek
arsa sahibi Kooperatif aleyhine 26/12/2012 tarihinde, Antalya Tüketici
Mahkemesinde tapu iptali ve tescil davası açmıştır.
13. Başvurucu, Tüketici Mahkemesine
açtığı davayı delil olarak göstererek hacze konu taşınmazın kendi mülkiyetinde
olduğunu belirtmiş ve ihtiyati haczin kaldırılmasına, Antalya 13. İcra
Müdürlüğünün E.2010/15506 sayılı dosyasındaki takibin durdurulmasına karar
verilmesini talep etmiştir.
14. Başvurucu dilekçesinde,
Mahkemenin E.2007/342, Antalya 13. İcra Müdürlüğünün E.2010/15506, Antalya
Tüketici Mahkemesinin E.2012/3365 sayılı dosyalarını ve kat karşılığı inşaat
sözleşmesini delil olarak göstermiş ve ilgili belgeleri dilekçe ekinde
mahkemeye sunmuştur.
15. Mahkeme, 20/2/2013 tarihli
ek kararla itirazların reddine karar vermiştir. Ret kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“…
Dava dışı kooperatif temsilcisinin ve dava dışı Adnan
Altın'ın ayrı ayrı mahkememize ibraz ettiği dilekçelerinde; taşınmazın B. Ltd Şti adına kayıtlı olmadığını, bu nedenle de ihtiyati
haciz işleminin uygulanamayacağını belirterek Antalya 13. İcra Müdürlüğünün
E.2010/15506 sayılı takip dosyasındaki takibin durdurulmasına ve tapu
üzerindeki ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep ettikleri
anlaşılmakla;
Mahkememizin dosyası bütün halinde irdelendiğinde; ihtiyati
haciz konulan bağımsız bölümün kooperatif ile davalı yüklenici arasında yapılan
kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında yükleniciye düştüğü, kooperatifin
keşif sırasındaki beyanında iskân alındığı takdirde yüklenicinin hak ettiği ve
sadece kooperatif elinde kalan son tapu olan 3 numaralı bağımsız bölüm
tapusunun da yükleniciye verileceği beyan edildiğinden kat karşılığı inşaat
sözleşmesi kapsamında dosyamız davalısı yükleniciye düşecek olan bağımsız bölüm
üzerine ihtiyati haciz konulduğundan dava dışı kooperatif ve Adnan Altın'ın
icra takibinin durdurulması ve ihtiyati haczin kaldırılması yönündeki talepleri
yerinde görülmediğinden reddine,
…”
16. Başvurucunun Antalya
Tüketici Mahkemesine açtığı davada ise Mahkeme, 29/3/2013 tarihli ve
E.2012/3365, K.2013/443 sayılı kararıyla, ihtiyati hacze konu taşınmazın
başvurucu adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiş, Karar, 8/7/2013 tarihinde
kesinleşmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“…
Toplanan delillerden, tüm dosya kapsamından, davalı arsa
maliki kooperatif ile yüklenici şirket arasında yapılan kat karşılığı inşaat
sözleşmesi uyarınca yüklenicinin yapımını üstlendiği ve kendisine isabet eden
dava konusu A Blok 13 numaralı bağımsız bölüm üzerindeki haklarını 1/1/2005
tarihli temlik sözleşmesi ile davacıya temlik ettiği, satış bedelinin tamamen
ödendiği, bağımsız bölümün, kat irtifakı ve iskan alındıktan sonra tapusunun davacıya
verileceğinin belirtildiği, taşınmazla ilgili 28/12/2009 tarihinde genel iskân
belgesinin alındığı, sözleşmeye göre, tapu devir şartlarının oluştuğu, ayrıca
tarafların karşılıklı anlaşması üzerine davalı arsa maliki kooperatif
tarafından davanın kabul edildiği anlaşıldığından davacının davasının kabul
nedeniyle kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”
17. Başvurucu, Tüketici
Mahkemesi kararını da delil olarak göstererek, Antalya 2. Asliye Ticaret
Mahkemesinin 20/2/2013 tarihli ek kararını temyiz etmiş, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesi, 28/11/2013 tarihli ve E.2013/5215, K.2013/6338 sayılı ilamıyla, hükmü
onamıştır.
18. Onama ilamı, 24/12/2013
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, 30/12/2013 tarihinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
19. 9/6/1932 tarihli ve 2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 257. maddesi şöyledir:
“Rehinle
temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun
yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklarıyla
diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.
Vadesi
gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir:
1 –
Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa;
2 –
Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını
gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu
maksatla alacaklının haklarını ihlâl eden hileli işlemlerde bulunursa;
Bu
suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder”.
20. 2004 sayılı Kanun’un
2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun ile değişiklik yapılmadan önceki 265. maddesi şöyledir:
“Borçlu
kendisi dinlenmeden verilen ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin
yetkisine ve teminata karşı; huzuruyla yapılan hacizlerde haczin tatbiki, aksi
hâlde haciz tutanağının kendisine tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde
mahkemeye müracaatla itiraz edebilir.
Menfaati
ihlâl edilen üçüncü kişiler de ihtiyatî haczi öğrendiği tarihten itibaren yedi
gün içinde ihtiyatî haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilir.
Mahkeme,
gösterilen sebeplere hasren tetkikat yaparak itirazı
kabul veya reddeder.
İtiraz
eden, dilekçesine istinat ettiği bütün belgeleri bağlamaya mecburdur. Mahkeme,
itiraz üzerine iki tarafı davet edip gelenleri dinledikten sonra, itirazı varit
görürse kararını değiştirebilir veya kaldırabilir. Şu kadar ki, iki taraf da
gelmezse evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilir.
İtiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna
başvurulabilir. Yargıtay bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar
kesindir. Temyiz, ihtiyatî haciz kararının icrasını durdurmaz.”
21. 5311 sayılı Kanun’un 29.
maddesi ile 2004 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7. madde şöyledir:
“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235
sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve başlama tarihinden önce
verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve İflâs Kanununun bu
Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin
hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
22. Mahkemenin 7/1/2016
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/12/2013 tarihli ve
2013/9748 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
23. Başvurucu, mülkiyeti
kendisine ait olan 3 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili Antalya 2. Asliye
Ticaret Mahkemesinin E.2007/342 sayılı dosyasında ihtiyati haciz kararı
verildiğini, kendisinin bu dosyada taraf olmadığını, bu yeri, henüz kat
irtifakı kurulmadan önce 2005 yılında temlik sözleşmesi ile yükleniciden satın
aldığını, nitekim Antalya Tüketici Mahkemesince de mülkiyet hakkının tespit
edildiğini, haksız olarak verilen bu karara yönelik itirazlarının Mahkemece,
zorunlu olmasına rağmen duruşma açılmayarak reddedildiğini Yargıtay
içtihatlarına göre, tapusu arsa sahibinin üzerine kayıtlı olan ve ileride
yükleniciye bırakılacak olan yerle ilgili yüklenicinin borcundan dolayı
ihtiyati haciz kararı verilemeyeceğini, ancak Mahkeme ve Yargıtayın
bu içtihatlara aykırı değerlendirme yaparak karar verdiğini, Mahkeme kararıyla
kendi mülkü olarak belirlenen taşınmazın, başkasının borcu nedeniyle satılacak
olmasının, mülkiyet hakkını zedelediğini belirterek Anayasa’nın 17., 35. ve 36.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucunun, Mahkemenin verdiği karar nedeniyle Anayasa’nın 17.
maddesindeki hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü görülmüştür. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Başvurucunun bu yönde ileri sürdüğü iddiaların özü söz konusu kararın adil
olmadığı hususu ile ilgilidir.
25. Yine başvurucu, Mahkeme
kararıyla adına tescil edilen taşınmazın haczedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ise de, başvurucunun, hacze konu olan
yeri, 1/1/2005 tarihli adi yazılı temlik sözleşmesiyle yüklenici müteahhitten
satın aldığı, sözleşmede, bağımsız bölümle ilgili kat irtifakına geçilerek
iskân belgesi alındıktan sonra tapusunun başvurucuya devredileceğinin
kararlaştırıldığı, taşınmazla ilgili 28/12/2009 tarihinde genel iskân
belgesinin alındığı, devrin gerçekleşmemesi üzerine başvurucunun taşınmaz kaydının
adına tescili için 26/12/2012 tarihinde açtığı davanın kabul edildiği ve hükmün
8/7/2013 tarihinde kesinleştiği, Asliye Ticaret Mahkemesinin ise 4/3/2008
tarihinde ihtiyati haciz kararı verdiği, dolayısıyla başvurucunun adına tapu
kaydının oluşturulmadığı veya taşınmaz devrinin talep edilme hakkının
bulunmadığı bir dönemde adi yazılı temlik sözleşmesiyle aldığı hisseye yönelik
hukuksal sorunların çıkabileceğini öngörmesi gerektiği, nitekim bu hususu göze
alarak aldığı taşınmaz ile ilgili ileri sürülen iddiaların, mülkiyet hakkı
bağlamında değerlendirilemeyeceği, iddiaların, Mahkemenin 4/3/2013 tarihli ek
kararı çerçevesinde, adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmış, bu açıdan başvuru, yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığı iddiası ve aleni yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası başlıkları
altında incelenmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
26. Başvurucu, ihtiyati hacze
konu taşınmazın, kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği yükleniciye düşen bir
yer olduğunu, tapu kaydı henüz arsa sahibi kooperatif adına iken, yüklenicinin
3. kişiye olan borcundan dolayı ihtiyati haciz kararı verilmesinin hukuken
mümkün olmadığını, bu hususta yerleşik Yargıtay içtihatları olduğunu, bu açıdan
Mahkemenin kanun ve usule aykırı değerlendirme yaparak karar verdiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkraları şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz”
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
29. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda
incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir
anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin
kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan
yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında
bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay.
San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).
31. Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak,
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel
başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak
ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece
mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru
incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri
değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası
bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
32. Başvurucunun, Antalya 2.
Asliye Ticaret Mahkemesinin verdiği 4/3/2013 tarihli ihtiyati haciz kararına
yaptığı itiraz üzerine Mahkemenin, dilekçeye ekli deliller ve dosya kapsamına
göre itirazın reddine karar verdiği, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin, 28/11/2013
tarihli ilamı ile hükmü onadığı anlaşılmıştır.
33. Mahkemenin kararında
belirttiği ve bu karara atıf yapan Yargtay 15. Hukuk
Dairesinin katıldığı, “ihtiyati haciz
konulan bağımsız bölümün kooperatif ile davalı yüklenici arasında yapılan kat karşılığı
inşaat sözleşmesi kapsamında yükleniciye düştüğü, kooperatifin keşif
sırasındaki beyanında iskan alındığı takdirde yüklenicinin hak ettiği ve sadece
kooperatif elinde kalan son tapu olan 3 nolu bağımsız
bölüm tapusunun da yükleniciye verileceği beyan edildiğinden kat karşılığı
inşaat sözleşmesi kapsamında dosyamız davalısı yükleniciye düşecek olan
bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulduğundan dava dışı kooperatif ve
Adnan Altın'ın icra takibinin durdurulması ve ihtiyati haczin kaldırılması yönündeki
talepleri yerinde görülmediğinden reddine.” dair gerekçe ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Yargıtay Dairesi ve Mahkeme tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, Anayasa
Mahkemesinin, Derece Mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara
uygulanması sırasındaki takdirine müdahale etmesi, kendisini onların yerine
koyarak değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri
sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan
hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
34. Öte yandan benzer konularda
aynı derecedeki yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları tek başına
adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi, derece
mahkemeleri veya temyiz mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak, tarafların
talepleri ve delilleri arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil
yargılanma hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay.
San. Tic. A.Ş., § 36).
35. Bu açıdan başvurucunun,
Mahkeme ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi kararının, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve
başka Yargıtay Dairesinin verdiği kararlarla çeliştiği, bu nedenle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik iddiasının da esas itibariyle
Derece Mahkemesince hukuk kurallarının yorumlanması, somut olaya uygulanması ve
delillerin değerlendirilmesi hususuna ilişkin olduğu, nitekim dosya kapsamında,
belirtilen ilkeler çerçevesinde başvuru konusu olaya özgü değerlendirme
yapılarak yeterli gerekçe ile sonuca ulaşıldığı anlaşılmıştır.
36. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına,
kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça
sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından karşılanmadığına veya kararın gerekçesiz olduğuna
ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir
hatası veya açıkça keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
37. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının açıkça keyfilik veya bariz bir
takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Aleni
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
38. Başvurucunun bu şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun değildir. Kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de görülmeyen bu şikâyet yönünden başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
39. Başvurucu, 2004 sayılı
Kanun’un 265. maddesi gereği ihtiyati haciz kararlarına yapılan itirazda,
Mahkemenin duruşma açarak değerlendirme yapması zorunlu olduğu halde, Kanun ve
yerleşik yargısal içtihatlara aykırı olarak dosya üzerinden inceleme yaparak
karar verdiğini bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
40. Başvurucu, ihtiyati haciz
kararına yaptığı itirazda, Mahkemenin kendisini dinlememesi nedeniyle esasa
ilişkin sözlü beyanda bulunma hakkının elinden alındığını iddia etmiş olmakla, başvurunun
aleni yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
41. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
42. Anayasa'nın 141. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.”
43. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir…”
44. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasında “aleni yargılama”
hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü
yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte, Sözleşme’nin bu
maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük, mutlak değildir (Jussila/Finlandiya [BD], B. No: 73053/01, 23/11/2006, § 41; Hakansson ve Sturesson/İsveç, B. No: 11855/85, 21/2/1990, §
66).
45. Yargılamanın açıklığı
ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama
faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği
önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından
birisini oluşturur. Özellikle ceza davalarında yargılamanın duruşmalı ve aleni
yapılması silahların eşitliği ilkesinin ve savunma hakkının güvencesini
oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılmasının
zorunlu olduğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul
ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların
duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal
hakların ihlalini oluşturmaz (Musa Yılmaz
Acar, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
46. Yargılamada, tarafların
şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının
sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde,
duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin, açıkça veya zımnen yapılması mümkündür.
Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi,
zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve
tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal
herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın
istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Benzer yöndeki
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararı için bkz. Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti ve diğer 7
başvuru/Türkiye [k.k.], B. No:40988/06,
2/7/2013).
47. AİHM, özellikle
inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir
tartışmanın bulunmadığı oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların
sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak, adil ve makul bir biçimde karar
verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini
belirtmiştir (Anılan Jussila/Finlandiya,
§ 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12/11/2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No:
5488/05, 28/2/2012, § 30).
48. Yargılamaya taraf olan
kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin
gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak
adil olmasını engelleyebilir (bkz. Göç/Türkiye,
B.No: 36590/97, 11/7/2002, §
51). Dolayısıyla, sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün
sağlanamayacağı olaylarda, sözlü yargılamanın yapılması gerekir. Sözlü
yargılamaya karar vermede, davaya konu meselelerin çokluğu değil, niteliği önem
kazanacaktır (Durmaz Oto. Petrol Ürünleri
İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (3), B. No: 2014/929, 10/6/2015, § 26).
49. 2004 sayılı Kanun’un 257.
maddesinde, rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun
alacaklısının, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz
mallarını ve alacaklarıyla diğer haklarını ihtiyaten haczettirebileceği
belirtilmiş, aynı Kanun’un 265 inci maddesinde ise, borçlunun, kendisi
dinlenmeden verilen ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine
ve teminata itiraz edebileceği gibi menfaati ihlâl edilen üçüncü kişilerin de
ihtiyati haczin dayandığı sebeplere veya teminata itiraz edebilecekleri hususu
düzenlenmiştir. İhtiyati haciz kararına yapılan itirazda, Mahkeme bu sebeplerle
sınırlı bir değerlendirme yaparak itiraz hakkında karar verecektir.
50. Somut olayda, Antalya 2.
Asliye Ticaret Mahkemesinin, E.2007/342 sayılı dosyada, 4/3/2008 tarihli ek
kararla, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yükleniciye düşen, ancak arsa
sahibi adına tapuda kayıtlı olan yerle ilgili ihtiyati haciz kararı verdiği,
başvurucunun karara yaptığı itirazda, Mahkemenin dosya üzerinden inceleme
yaparak itirazı reddettiği anlaşılmıştır.
51. Somut olay yukarıda
açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde, ihtiyati haciz kararına
yapılan itirazda, İlk Derece Mahkemesinin başvurucuya itirazla ilgili sözlü
beyanda bulunma imkânı tanımadan dosya üzerinden değerlendirme yapmak suretiyle
karar verdiği anlaşılmış ise de; Mahkemenin 2004 sayılı Kanun’da belirtilen
sebepler çerçevesinde tamamen şekli, sınırlı ve teknik nitelikte bir inceleme
yaparak itirazı değerlendirdiği, uyuşmazlığın niteliği göz önüne alındığında,
başvurucunun kişisel özellikleri, davranışları gibi sözlü yargılamayı zorunlu
kılan olguların Mahkemenin kararını doğrudan etkileme potansiyeline sahip
olmadığı, Mahkemenin yazılı belge ve beyanlara istinaden uyuşmazlığı
hakkaniyete uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu, başka bir
ifadeyle davanın yazılı sunumlar temelinde hüküm vermeye elverişli bir yapıda
olduğu, nitekim Kanunda da bu elverişliliği sağlama adına, itiraz edene,
dilekçesine tüm delil, bilgi ve belgeleri ekleme zorunluluğu getirdiği
anlaşılmıştır.
52. Bunların yanında, tarafların
dinlenmemesinin yargılamayı her durumda adil olmaktan uzaklaştırmayacağı,
başvurucunun, sözlü yargılama yapılması halinde daha önce sunduğu belge ve
delillerin dışında yargılamanın sonucunu etkileyebilecek nitelikte, esasa
yönelik hangi beyan veya delilleri sunacağına ilişkin bir açıklamada
bulunmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, başvurucu bu nitelikte bir beyan veya delili
temyiz aşamasında ileri sürebilme fırsatına da sahip olmuştur.
53. Buna göre, yargılamanın
bütünü göz önüne alındığında, başvurucuya sözlü beyanda bulunma hakkının
kullandırılmamasının başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal etmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Başvuru konusu davada, aleni yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
7/1/2016
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.