TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FİKRET TÜFEK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9768)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Fikret TÜFEK
|
Vekili
|
:
|
Av. Gürbüz UĞRAŞ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 28/2/2001 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde
açtığı tazminat davasında makul sürede yargılama yapılmadığını ve zararlarının
tazmin edilmediğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 30/12/2013 tarihinde İzmir 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 9/4/1999 tarihinde meydana gelen iş kazası
sonucu üç parmağını kaybetmiştir.
6. a. Başvurucu, 28/2/2001 tarihinde, işyeri sahibi M.Ş.B.
aleyhine İzmir 3. İş Mahkemesinde açtığı davada, 500,00 TL maddi ve 4.500,00 TL
manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini talep
etmiştir.
b. Mahkemece, 7/9/2011 tarih ve E.2001/192, K.2011/379 sayılı
kararla; başvurucunun meslekte kazanma gücünü %13,1 oranında kaybettiği ve
davalının %60 oranında kusurunun bulunduğu, maddi zararının 4.271,82 TL olduğu
gerekçesiyle taleple bağlı kalınarak davanın kısmen kabulüne, 500,00 TL maddi,
2.700,00 TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalıdan tahsiline,
başvurucunun maddi tazminatla ilgili fazlaya ilişkin haklarının saklı
tutulmasına karar verilmiştir.
c. Temyiz üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarih
ve E.2011/14658, K.2012/22034 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
d. Başvurucu, anılan ilama dayalı olarak İzmir 27. İcra
Müdürlüğünde 26/9/2011 tarihinde icra takibi başlatmış, asıl alacaklar ve
faizleriyle birlikte toplam 18.323,26 TL’yi 24/12/2012 tarihinde borçludan
tahsil etmiştir.
7. a. Anılan dava devam ederken başvurucu, 30/11/2006
tarihinde işveren M.Ş.B. ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (SGK) aleyhine
İzmir 8. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş göremezlik aylığı bağlanmasını talep
etmiştir.
b. Mahkemece, 4/11/2008 tarih ve E.2006/486, K.2008/637 sayılı
kararla; Adli Tıp Kurumunun 9/3/2005 tarihli ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunun
22/12/2007 tarihli raporlarına göre, başvurucunun meslekte kazanma gücünü %13.1 oranında kaybettiği gerekçesiyle davanın kısmen
kabulüne, başvurucuya 15/7/1999 tarihinden itibaren sürekli kısmi iş göremezlik
geliri bağlanmasına karar verilmiştir.
c. Karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10/5/2010 tarih ve
E.2009/26, K.2010/6776 sayılı ilamıyla onanmıştır.
8. a. Başvurucu, Mahkemece tespit edilen maddi zararın
4.271,82 TL olduğunu, 500,00 TL maddi tazminatın tahsil edildiğini ileri
sürerek, bakiye 3.771,82 TL maddi tazminatın yasal faiziyle tahsili amacıyla
İzmir 1. İcra Müdürlüğünde işveren M.Ş.B. aleyhine 25/12/2012 tarihinde genel
haciz yoluyla ilamsız icra takibi başlatmıştır.
b. Borçlunun borca ve ferilerine itirazı üzerine takip
durmuştur.
c. Başvurucu, 23/1/2013 tarihinde M.Ş.B. aleyhine İzmir 5. İş
Mahkemesinde açtığı davada, davalının itirazının iptalini ve takibin devamını
talep etmiştir.
d. Davalı 1 ve 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin geçtiğini
savunarak davanın reddini istemiştir.
e. Mahkemece, 4/4/2013 tarih ve E.2013/45, K.2013/191 sayılı
kararla; iş kazasının 9/4/1999 tarihinde meydana geldiği, başvurucunun
28/2/2001 tarihinde tazminat davası açtığı, 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun
60. maddesindeki 1 ve 10 yıllık süreler ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun
72. maddesinde düzenlenen 2 ve 10 yıllık sürelerin, zararın ve failinin
öğrenilmesinden itibaren geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir.
f. Temyiz üzerine, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 21/10/2013
tarih ve E.2013/11715, K.2013/18811 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
g. Karar, 6/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
9. Başvurucu, 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
11. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
12. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan
kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında
istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri
arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan
hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş
mahkemeleri kurulur.”
13. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. İlk
oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve taraflar veya
vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam olunarak esas
hakkında hüküm verilir.”
14. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda sarahat bulunmayan hallerde Hukuk Muhakemeleri
Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
15. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 60. maddesi şöyledir:
“Zarar
ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine
müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı
tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan
itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.”
16. 11/1/2011 tarih ve 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesi şöyledir:
“Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve
tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde
fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar….”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/12/2013 tarih ve 2013/9768 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 9/4/1999 tarihinde iş kazası sonucu
yaralanması üzerine 28/2/2001 tarihinde işveren aleyhine tazminat davası
açtığını, Mahkemece maddi zararın 4.271,82 TL olduğunun tespit edildiğini,
ancak talep doğrultusunda 500,00 TL maddi tazminatın tahsiline ve fazlaya
ilişkin haklarının saklı tutulmasına karar verildiğini, bu ilama dayalı olarak
yapılan takip sonunda 24/12/2012 tarihinde tazminatların ödendiğini, bakiye
3.771,82 TL maddi tazminatın tahsili amacıyla İzmir 1. İcra Müdürlüğünde
25/12/2012 tarihinde yaptığı icra takibine itiraz edilmesi üzerine İzmir 5. İş
Mahkemesinde itirazın iptali davası açtığını, Mahkemece, davanın zamanaşımı
nedeniyle reddedildiğini, zamanaşımı süresinin geçmediğini, zira zararın
miktarını ilk yargılama sırasında bilirkişi raporunun tebliğ edildiği 1/8/2011
tarihinde öğrendiğini, 28/2/2001 tarihinde açtığı davanın 21/10/2013 tarihinde
sonuçlanmış olduğunu, makul sürede yargılama yapılmadığını, uzun yargılama
nedeniyle maddi tazminatın zamanaşımına uğradığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
28/2/2001 tarihinde açtığı tazminat davasının makul sürede sonuçlanmaması
nedeniyle ve 23/1/2013 tarihinde açtığı itirazın iptali davasının reddedilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır.
20. Başvurucu,
İzmir 3. İş Mahkemesinde dava açtığı 28/2/2001 tarihinden itibaren, İzmir 5. İş
Mahkemesinde açtığı dava sonunda verilen kararın kesinleştiği 21/10/2013
tarihine kadar her iki dava dosyasındaki yargılama sürelerini birlikte
değerlendirerek makul sürede yargılama yapılmadığını ileri sürmüştür. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. İhlal iddiaları, farklı
Mahkemelerde yapılan yargılamalara ilişkin olduğu için dava dosyaları ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. İzmir 3. İş Mahkemesindeki Yargılama
Süresi Yönünden
21. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
22. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
“Başvuru süresi ve mazeret”
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir.”
23. Bireysel başvurunun ön şartlarından
birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması
gereken bir usul hükmüdür.
24. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı
Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (B. No: 2012/1075,
12/2/2013, §§ 18-19).
25. Somut olayda
başvurucu, 28/2/2001 tarihinde İzmir 3. İş Mahkemesinde açtığı davada makul
sürede yargılama yapılmadığını, İzmir 5. İş Mahkemesinde açtığı itirazın iptali
davası sonunda verilen kararın kesinleştiği 21/10/2013 tarihine kadar yaklaşık
13 yıl yargılamanın devam ettiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvurucu, 28/2/2001 tarihinde
işveren aleyhine İzmir 3. İş Mahkemesinde açtığı davada maddi ve manevi
tazminat talep etmiştir. Mahkemece, 7/9/2011 tarihli kararla başvurucunun maddi
zararının 4.271,82 TL olduğu belirtilmiş, ancak taleple bağlı kalınarak 500,00
TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Başvurucu anılan
karara dayalı olarak 26/9/2011 tarihinde icra takibi başlatmıştır. Kararın,
4/12/2012 tarihinde Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmesinden sonra
24/12/2012 tarihinde başvurucuya tüm tazminatları faiziyle birlikte ödenmiştir.
27. Başvurucu, İzmir 3. İş Mahkemesinde makul sürede
yargılama yapılmadığını ileri sürmüşse de en geç anılan Mahkeme kararının icra
edilerek tazminatların tahsil edildiği 24/12/2012 tarihinden itibaren 30 gün
içinde bireysel başvuruda bulunması gerektiği halde, 30/12/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu
sonucuna varılmaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle, İzmir 3. İş
Mahkemesindeki yargılama sürecine ilişkin adil yargılanma hakkının ihlali
iddialarının, ihlalin öğrenilmesinden itibaren otuz gün geçtikten sonra ileri
sürüldüğü anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “süre
aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. İzmir 5. İş
Mahkemesindeki Yargılama Süresi Yönünden
29. Başvurucu, 23/1/2013 tarihinde İzmir 5. İş Mahkemesinde
açtığı itirazın iptali davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
32. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
33. Somut başvurunun dayanaklarından birini oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesi de, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, iş kazasına dayalı maddi tazminatın tahsili amacıyla yapılan
icra takibine itirazın iptaline yönelik bir dava bulunmakta olup, bu sorunun
çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı Kanun’larda
yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku
bulunmamaktadır.
35. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
37. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
38. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
23/1/2013 tarihidir.
40. Sürenin bitiş tarihi ise, yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
41. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
42. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013, § 47).
43. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş kazasına dayalı tazminat davasında derhal bir yargı kararı
verilmesinde, çalışanın önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir
itina göstermesi gerekir.
44. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü
getirilmiştir. Dolayısıyla iş hukukuna dayalı tazminatlarının ödenmesi amacıyla
açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un
yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
45. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
46. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu 23/1/2013 tarihinde, İzmir 5. İş Mahkemesinde açtığı davada, iş
kazasından kaynaklanan maddi tazminatın tahsili amacıyla yapılan icra takibine
itirazın iptalini talep etmiştir.
47. Mahkemece, 4/4/2013 tarihinde davanın reddine karar
verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin
21/10/2013 tarihli ilamıyla hüküm onanmış ve karar düzeltme yolu kapalı olan
hüküm aynı tarihte kesinleşmiştir.
48. Davanın açıldığı tarihten, hükmün kesinleştiği tarihe
kadar yargılamanın 8 ay 28 gün sürdüğü anlaşılmıştır.
49. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
50. Somut olayda, başvuruya konu
itirazın iptali davasında, yargılamanın iki dereceli mahkeme önünde toplam 8 ay
28 gün sürdüğü tespit edilmiştir. Yargılama süresinin bütünü dikkate
alındığında İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtaydaki
yargılama sürecinde başvurucunun haklarını ihlal edecek şekilde bir gecikme
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun İzmir 5. İş Mahkemesindeki yargılamanın makul süreyi aştığı
yönündeki iddiaları konusunda, açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. İzmir 5. İş Mahkemesi
Kararının Adil Olmadığı İddiası Yönünden
52. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
53. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
54. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
55. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
56. Başvuru konusu olayda
başvurucu, maddi tazminat miktarının 4.271,82 TL olduğunu 1/8/2011 tarihinde
tebliğ edilen bilirkişi raporu ile öğrendiği halde, İzmir 5. İş Mahkemesinde
23/1/2013 tarihinde açtığı itirazın iptali davasının 4/4/2013 tarihinde
zamanaşımı nedeniyle reddedildiğini belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
57. Başvurucu, 25/12/2012
tarihinde İzmir 1. İcra Müdürlüğünde 3.771,82 TL bakiye maddi tazminatın
tahsili amacıyla icra takibi başlatmış ve takibe itiraz edilmesi üzerine, İzmir
5. İş Mahkemesinde itirazın iptali davası açmıştır. Mahkemece, olayın meydana
geldiği 9/4/1999 tarihinden itibaren, 818 sayılı mülga Kanun’da belirtilen 1 ve
10 yıllık süreler ile 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda belirtilen 2 ve 10 yıllık
sürelerin, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren geçtiği, davalının
zamanaşımı definde de bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
58. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
59. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
60. Açıklanan nedenlerle, İzmir 5. İş
Mahkemesi kararına yönelik başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun
yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. İzmir 3. İş Mahkemesindeki yargılamanın uzunluğu
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “süre
aşımı”,
2. İzmir 5. İş Mahkemesindeki
yargılamanın uzunluğu nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiası
yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. İzmir 5. İş Mahkemesinde
yapılan yargılama sonunda verilen karara ilişkin adil yargılanma hakkının
ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
30/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.