TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ERENDİZ ÖNAL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1133)
Karar Tarihi: 30/6/2014
Başkan
:
Serruh KALELİ
Üyeler
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Erdal TERCAN
Zühtü ARSLAN
Raportör
Murat AZAKLI
Başvurucu
Erendiz ÖNAL
Vekili
Av. Zehra Hamide GÜRBÜZ ÖNAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 27/2/2002 tarihinde Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulüne karar verildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 28/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. M.G., N.S. aleyhine 8/2/2002 tarihinde Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil davasında, yanıltılarak ve korkutularak, gerçekte olmadığı halde satış gösterilip, 29/11/2001 tarihli işlemle hukuka aykırı şekilde taşınmazının elinden alındığını ileri sürmüş, taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tescilini talep etmiştir.
6. Anılan taşınmazın 11/2/2002 tarihinde başvurucuya satıldığının anlaşılması üzerine, 27/2/2002 tarihinde başvurucu davalı olarak davaya dâhil edilmiştir.
7. Mahkemece, 25/12/2002 tarih ve E.2002/115, K.2002/1068 sayılı kararla; taşınmazın hile ile davacıdan alınmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, taşınmazın satış bedelinin de düşük olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
8. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 6/5/2003 tarih ve E.2003/3630, K.2003/5444 sayılı ilamıyla; hile ve ikrah yoluyla taşınmazın alındığı iddialarının her türlü delille ispatlanmasının mümkün olduğu, dolayısıyla tanıklar dinlenmeden, Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan başvuru dosyası ve Asliye Ceza Mahkemesindeki dava dosyası değerlendirilmeden eksik incelemeyle karar verilmesi doğru görülmemiş ve hüküm bozulmuştur.
9. Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda, 15/7/2011 tarih ve E.2003/885, K.2011/255 sayılı kararla; davalı N.S.' nin, taşınmazın bedelini davacıya ödeyerek taşınmazı satın aldığı, başvurucunun da tapu kaydına güvenerek ve bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldığı, Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesinde dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
10. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 7/3/2012 tarih ve E.2011/13162, K.2012/2421 sayılı ilamıyla; ceza davasında dinlenen tarafların ve tanıkların beyanlarına göre davacının hileye düşürülerek taşınmazın devralındığı, ikinci alıcı konumundaki başvurucunun, taşınmazın davacıdan devralınması işlemlerine aracılık eden E.A.’nın avukatı olduğu, başvurucunun 11/2/2002 tarihinde taşınmazı edindiği halde taşınmazda oturmayı sürdüren davacıya ne bir ihtarname keşide ettirdiği, ne de taşınmazı tahliye etmesi konusunda dava açtığı, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu, dâhili davalının durumu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinden yararlanamayacağı gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
11. Karar düzeltme istemi üzerine, aynı Dairenin 20/9/2012 tarih ve E.2012/8814, K.2012/9730 sayılı kararıyla, davanın 3.000,00 TL dava değeri üzerinden açıldığı, karar düzeltme sınırı olan 10.300,00 TL'den az olduğu, dolayısıyla karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle; karar düzeltme dilekçelerinin reddine karar verilmiştir.
12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda; 20/12/2012 tarih ve E.2012/576, K.2012/597 sayılı kararla; Yargıtay bozma kararı doğrultusunda davanın kabulüne, taşınmazın başvurucu adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 16/4/2013 tarih ve E.2013/5100, K.2013/5615 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.
14. Başvurucunun 10/6/2013 tarihli karar düzeltme istemi üzerine, aynı Dairenin 19/11/2013 tarih ve E.2013/12953, K.2013/16217 sayılı ilamıyla; davanın 3.000,00 TL dava değeri üzerinden açıldığı, karar düzeltme sınırı olan 11.100,00 TL'den az olduğu, dolayısıyla karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle; karar düzeltme dilekçelerinin reddine karar verilmiştir.
15. Karar, 30/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu, 28/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 716. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Mülkiyetin kazanılmasına esas olacak bir hukukî sebebe dayanarak malikten mülkiyetin kendi adına tescilini istemek hususunda kişisel hakka sahip olan kimse, malikin kaçınması hâlinde hâkimden, mülkiyetin hükmen geçirilmesini isteyebilir.”
18. 22/4/1926 tarih ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.”
19. 818 sayılı mülga Kanun'un 29. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Eğer iki taraftan biri diğer tarafın yahut üçüncü bir şahsın ikrahiyle bir akit yapmış olursa, kendi hakkında lüzum ifade etmez.”
20. 818 sayılı mülga Kanun'un 30. maddesinin birinci fıkrası şöyledir
“İkrah olunan taraf, hal ve mevkiine nazaran kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat veya şahıs veya namus yahut malları ağır ve derhal vuku bulacak bir tehlikeye maruz olduğuna kanaat getirdiği takdirde ikrah, muteber addolunur.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 30/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/1/2014 tarih ve 2014/1133 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, tapu kaydına iyi niyetle güvenerek ve bedelini ödeyerek taşınmazı satın aldığını, iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olduğu için bu kazanımının korunması gerektiği, E.A.' nın avukatı olmasının iyi niyetli olmadığını göstermeyeceğini, ayrıca E.A.' nın ceza davasında yargılanmadığını, E.A.' nın suça iştirak ettiği kabul edilse dahi bu kişinin avukatı olmasının durumdan haberdar olduğunu göstermeyeceğini, taşınmazın diğer davalı tarafından nasıl satın alındığını bilmesinin mümkün olmadığını, Mahkemece keşif yapılmadığını sadece tanıkların dinlendiğini, 11/2/2002 tarihinde taşınmazı satın aldığını, 12/2/2002 tarihinde taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir konulduğunu, davacı aleyhine Ankara 21. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/341 sayılı dava dosyasında ecrimisil ve müdahalenin meni davası açtığını, dolayısıyla taşınmazı aldıktan sonra ihtarname çekmediği veya dava açmadığı hususlarının doğru olmadığını, Mahkemece verilen karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğunu ancak dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olduğu gerekçesiyle bu taleplerinin incelenmeden reddedildiğini, temyiz dilekçesinde, karar düzeltme yolunun kapatılmaması için harcın tamamlattırılması talebinin Yargıtay tarafından dikkate alınmadığını, harcın tamamlattırılmaması nedeniyle karar düzeltme yoluna başvuru hakkı ortadan kaldırıldığı için hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.
B. Değerlendirme
23. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde aleyhine açılan davanın kabulüne karar verilmesinin ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmamasının mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı adil yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun, karar düzeltme yoluna başvuru hakkı ortadan kaldırıldığı için hak arama özgürlüğünün ihlali iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
a. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası Yönünden
24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
26. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul hükmüdür.
27. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18-19).
28. Başvuru konusu olayda, başvurucu aleyhine Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasında 15/7/2011 tarihli kararla davanın reddine karar verilmiştir.
29. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 1. Hukuk Dairesince hükmün bozulması üzerine başvurucu karar düzeltme yoluna başvurmuş, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince, dava değeri itibarıyla karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle 20/9/2012 tarihinde karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
30. Mahkemece bozma kararına uyularak, 20/12/2012 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiş, anılan kararın başvurucu tarafından temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 16/4/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. Başvurucunun 10/6/2013 tarihli karar düzeltme istemi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 19/11/2013 tarihinde, dava değeri itibarıyla karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
31. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, temyiz onama karar tarihi itibarıyla kesinleşir. Somut olayda başvurucu, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince verilen onama kararının tebliğinden sonra, karar düzeltme isteminde bulunmuşsa da anılan hükme yönelik olarak karar düzeltme yolu kapalı olduğu için temyiz onama tarihi olan 16/4/2013 tarihi itibarıyla hüküm kesinleşmiştir. Zira dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olan hükme karşı karar düzeltme isteminde bulunulması, hükmün kesinleştiği tarihi değiştirmez. Yargıtay tarafından da dava değeri itibarıyla karar düzeltme yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar verilmiştir. Başvurucunun davanın esasına ilişkin iddiaları ise Yargıtay 1. Hukuk Dairesince temyizen incelenmiş ve 16/4/2013 tarihinde hüküm onanarak bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir. Dolayısıyla karar düzeltme yolu kapalı olan hükme yönelik olarak, onama kararının başvurucu tarafından öğrenildiği 10/6/2013 tarihinden itibaren otuz günlük sürede bireysel başvuruda bulunulması gerekir.
32. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Karar düzeltme yolu açık olmayan hükme yönelik olarak karar düzeltme isteminde bulunulması, başvurucuya bireysel başvuruda bulunmak için yeniden süre vermez.
33. Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 16/4/2013 tarihinde onanmış ve bu tarihte kesinleşmiştir. Başvurucu, onama kararının öğrenildiği 10/6/2013 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken, bu sürenin geçmesinden sonra 28/1/2014 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Karar Düzeltme Yoluna Başvuru Hakkının İhlali İddiası Yönünden
35. Başvurucu, Mahkemece verilen karara karşı karar düzeltme yoluna başvurduğunu ancak dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olduğu gerekçesiyle bu taleplerinin incelenmeden reddedildiğini, temyiz dilekçesinde, karar düzeltme yolunun kapatılmaması için harcın tamamlattırılması talebinin Yargıtay tarafından dikkate alınmadığını, harcın tamamlattırılmaması nedeniyle karar düzeltme yoluna başvuru hakkı ortadan kaldırıldığı için hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
37. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
38. Anayasa’nın 142. maddesi şöyledir:
“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
40. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’ nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
42. Hak arama özgürlüğü Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de Anayasa’nın, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/816, 6/2/2014, § 46).
43. Anayasa’da, “mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin” kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa’da tüm mahkeme kararlarına karşı karar düzeltme yoluna başvurulabilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir (B. No: 2012/799, 26/3/2013, § 19).
44. Temyiz incelemesi sonucu verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna başvuru hakkı, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir.
45. Başvuru konusu olayda başvurucunun, 15/7/2011 tarihli Mahkeme kararının Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından bozulması üzerine karar düzeltme talebinde bulunduğu ve 20/9/2012 tarihinde, dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olduğu gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verildiği belirlenmiştir.
46. Başvurucunun, 20/12/2012 tarihli Mahkeme kararının temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 16/4/2013 tarihinde hüküm onanmıştır. Başvurucunun, anılan karara yönelik karar düzeltme isteminin incelenmesi neticesinde, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi tarafından, dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olduğu gerekçesiyle karar düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
47. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu ihlal iddiasının Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Adil yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden “süre aşımı”,
2. Karar düzeltme yoluna başvuru hakkının olmaması yönünden “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
30/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.