TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MERYEM ALKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9786)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2014
|
R.G. Tarih-Sayı: 16/10/2014-29147
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Meryem ALKURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Abdulkadir MERT
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, mahkeme kararı
ile hüküm altına alınan alacağın geç ödenmesi ve faiz oranının enflasyon
oranının altında kalması nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 138. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2013
tarihinde Nizip 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 18/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu tarafından,
Gaziantep ili, Nizip ilçesi, Keklik köyünde bulunan 101 ada 424 parsel sayılı
taşınmazına takdir edilen kamulaştırma bedelinin arttırılması için Nizip Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 3/2/1999 tarih ve E.1998/2108,
K.1999/242 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararın
temyizi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/12/1999 tarih ve E.1999/19406,
K.1999/21501 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
6. Mahkeme tarafından
hükmedilen kamulaştırma bedelinin 7.604,08 TL'lik kısmı (yasal faiziyle
birlikte) başvurucuya 2/8/2001 tarihinde ödenmiştir. Başvurucu, geriye kalan
alacaklarının tahsili amacıyla Nizip İcra Dairesine başvurarak ilamlı icra
takibinde bulunmuş, takip üzerine başvurucuya 22/12/2009 tarihinde alacağın son
kısmı olarak 2.162,03 TL ödenmiştir.
7. Başvurucu, yukarıda
belirtilen Mahkeme kararında adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini belirterek,faiz başlangıç tarihinin
kararın kesinleşme tarihi esas alınarak yıllık enflasyon oranlarında
belirlenmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesi nedeniyle uğradığını ileri
sürdüğü maddi zarara karşılık 1.800 Avro, kararın geç icra edilmesi nedeniyle
uğradığını ileri sürdüğü manevi zarara karşılık 1.000 Avro ve yaptığı yargılama
giderleri nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zarara karşılık 1.000 Avro
tazminatın ödenmesi istemiyle 27/1/2010 tarihinde 10870/10 başvuru numarasıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapmıştır. AİHM, yapılan bu
başvuru hakkında halen karar vermiş değildir.
8. 9/1/2013 tarih ve 6384
sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat
Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun’un yürürlüğe girmesinin ardından
başvurucu, 7/3/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu
Başkanlığına (Komisyon) başvuru yaparak, AİHM başvuru formuna atıfla, aynı
taleplerinin 6384 sayılı Kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasını istemiştir.
9. Komisyon, 11/9/2013 tarih ve
K.2013/474 sayılı kararıyla, başvurucunun “kesinleşmiş
mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal
edildiğinin anlaşıldığı, buna göre, AİHM’in konuya
ilişkin yerleşik içtihatları göz önünde bulundurularak, hakkaniyet ölçüsünde ve
taleple bağlı kalınarak takdiren toplam 2.700,00
TL’nin 6384 sayılı Kanun'un 7. maddesi gereğince tazminat olarak ödenmesine,
Komisyonun 6384 sayılı Kanun'un kapsamını düzenleyen 2. maddesi gereğince,
yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması ve mahkeme kararlarının icra
edilmemesi veya geç ya da eksik icra edilmesine yönelik iddiaları incelemekle
yetkili olduğu belirtilerek, başvurucu tarafından dilekçede yer verilen diğer
ihlal iddiası ve talepleri yönünden yetkisizlik nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar
vermiştir
10. Başvurucu bu karara karşı
Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz etmiş ve AİHM’e
yaptığı başvurudaki taleplerini yinelemiştir.
11. Ankara Bölge İdare Mahkemesi
9/10/2013 tarih ve İ.2013/129, K.2013/104 sayılı kararı ile itirazın reddine
karar vermiştir. Karar gerekçesi şöyledir:
“21- Bu itibarla, Kurulumuzca; Komisyon tarafından,
başvuranın tarafı olduğu hukuk yargılaması sonucunda lehlerine verilmiş olan
mahkeme kararının, geç icra edilmiş olması ve böylelikle geniş anlamda adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması üzerine ödenmesine
karar verilen tazminat miktarının; olayın kendine özgü koşulları, mahkeme
kararının icra edilmemesi sürecinde başvurana yüklenilebilecek herhangi bir
kasıt veya kusurun bulunmaması ile dava konusunun başvuran açısından taşıdığı
önem birlikte değerlendirilip, hakkaniyet ölçüsünde, takdiren
ve talebe bağlı kalınarak belirlendiği, bu nedenle dayanağı olan yasa
hükümlerine ve AİHM içtihatlarına uygun bulunduğu kanaatine varılmıştır.
22- Öte yandan, 6384 sayılı Kanun'un kapsamını düzenlenen 2.
maddesi hükmü karşısında; Komisyon, yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı ve mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediğine yönelik iddiaları incelemekle yetkili olduğundan, Komisyonca,
başvuran vekilinin dilekçede yer verdiği ve AİHS'in
bu hususları kapsayan maddesi dışındaki maddelerine ilişkin ihlal iddiaları
yönünden, yetkisizlik nedeniyle “karar verilmesine yer olmadığına” karar
verilmiş olmasında da, belirtilen yasa hükümlerine aykırılık bulunmamıştır.
23- Diğer taraftan, gerek Avukatlık Asgari Ücret
Tarifesinde, gerekse 6384 sayılı Kanun'da; bu Kanun kapsamında Komisyona
yapılan başvurularda vekil ile temsil olunması halinde, başvuran lehine vekalet
ücreti hesaplanacağı ve varsa yapılmış olan masrafların ödenmesine karar
verileceği yolunda bir kuralın bulunmaması karşısında, Komisyonca başvuran
lehine vekalet ücreti tahakkuk ettirilmemesinde ve varsa yapılmış olan
giderlerin ödenmesine karar verilmemesinde de usul ve yasa hükümlerine
aykırılık görülmemiştir.
24- Açıklanan nedenle, itirazın reddine karar verilmesi
gerekmektedir.”
12. Karar, başvurucuya 3/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiş, 20/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
13. 6384 sayılı Kanun’un 1., 2.,
4., 6., 7. ve 8. maddeleri şöyledir:
“Amaç
MADDE 1 – (1) Bu Kanunun amacı, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne dair
esas ve usullerin belirlenmesidir.
Kapsam
MADDE 2 – (1) Bu Kanun;
a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile
özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı,
b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği,
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış
başvuruları kapsar.
(2) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf
olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda Ülkemiz aleyhine verilen ihlal
kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle, Adalet Bakanlığınca teklif
edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu Kanun
hükümleri uygulanabilir.
(3) İdari nitelikteki soruşturmalardan kaynaklanan
başvurular hakkında bu Kanun hükümleri uygulanmaz.
…
Komisyon ve çalışma esasları
MADDE 4 – (1) Bu Kanun kapsamında yapılacak müracaatlar
hakkında karar vermek üzere Bakanlığın merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında
çalışan hâkim ve savcılar arasından Adalet Bakanı tarafından atanacak dört kişi
ile Maliye Bakanı tarafından Maliye Bakanlığı personeli arasından atanacak bir
kişiden oluşan toplam beş kişilik bir Komisyon kurulur. Komisyon Başkanı bu
üyeler arasından Adalet Bakanı tarafından seçilir.
(2) 9 uncu madde hükmü saklı kalmak üzere Komisyon
üyelerine, müracaatlar sonuçlandırılıncaya kadar başka bir görev verilmez.
(3) Komisyon, üye sayısının salt çoğunluğuyla toplanır ve
toplantıya katılanların salt çoğunluğuyla karar verir.
(4) Komisyonun sekretarya hizmetleri Bakanlık tarafından
yürütülür.
(5) Kamu kurum ve kuruluşları ile yargı mercileri,
Komisyonun görevi kapsamında ihtiyaç duyduğu her türlü bilgi ve belgeyi
gecikmeksizin Komisyona göndermek zorundadır.
…
Müracaatın reddi
MADDE 6 – (1) Komisyon;
a) Müracaat konusu başvurunun, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesince öngörülen iç hukuk yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer
kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığını,
b) Komisyona süresinde müracaat edilmediğini,
c) Müracaat edenin hukuki menfaati olmadığını,
ç) Müracaatın 2 nci
madde kapsamına girmediğini,
tespit ederse müracaatı reddeder.
Müracaat hakkında karar ve karara itiraz
MADDE 7 – (1) Komisyon, müracaat hakkında dokuz ay içinde
karar vermek zorundadır.
(2) Komisyon, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal
kararlarını da gözetmek suretiyle müracaat konusunda gerekçeli olarak karar
verir.
(3) Komisyon kararlarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on
beş gün içinde Komisyon aracılığıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz
edilebilir. İtiraz dilekçesi müracaata ilişkin diğer tüm belgelerle birlikte
derhal itiraz merciine gönderilir. Bu itiraz öncelikli işlerden sayılarak üç ay
içinde karara bağlanır. Mahkeme tarafından Komisyon kararı yerinde görülmezse
işin esası hakkında karar verilir. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.
(4) Ödenmesine karar verilen tazminat, kararın
kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde Bakanlık tarafından ödenir. Ödemeye
ilişkin düzenlenecek kâğıtlar damga vergisinden, yapılacak işlemler harçlardan
müstesnadır.
Kararın ilgili adli veya idari mercie bildirimi
MADDE 8 – (1) Komisyona yapılan müracaat sonucunda
Komisyonun kesinleşen kararlarının bir örneği müracaata konu işlemin yapıldığı
adli veya idari mercie gönderilir.
(2) Müracaata konu işlem henüz sonuçlandırılmamışsa ilgili
adli veya idari merci tarafından bu işlem ivedilikle sonuçlandırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 17/7/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/12/2013 tarih ve 2013/9786
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, kesinleşmiş
mahkeme kararında belirlenen alacağın çok uzun süre sonra ödendiğini ve bu
durum nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” ve Anayasa’nın
138. maddesinin ihlal edildiği, kamulaştırma artırım bedelinin bir kısmının
mahkeme kararının kesinleşmesinden yaklaşık 1,5 yıl sonra, geri kalan kısmının
ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal faizin enflasyon oranı karşısında
çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını da emsal almak suretiyle bu
konuda tazminata hükmedeceğini belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen
“mülkiyet hakkının” ihlal
edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
16. Başvuru dilekçesinde,
başvurucu, adil yargılanma hakkının ve mülkiyet hakkının ihlal edilmesinden
şikâyet etmektedir. Bu sebeple başvurucunun iddiaları iki ayrı şikâyet
çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bunun yanında 6384 sayılı Kanun ile
oluşturulan yeni iç hukuk yolunun, konu ve zaman bakımından Anayasa
Mahkemesinin yetkisinde olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir.
1. Konu ve
Zaman Bakımından Yetki
17. AİHM, 16/7/2009 tarihli
kararında, başvuruya konu davanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirttikten sonra Türkiye’de uzun yargılama iddiaları konusunda
başvurulabilecek etkin bir iç hukuk yolu bulunmadığını vurgulamış ve böyle bir
iç hukuk yolunun kurulmasını önermiştir (Daneshpayeh/Türkiye B. No: 21086/04, 16/7/2009, §
51).
18. AİHM, yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla yapılan başvuruya ilişkin verdiği kararda
ise, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) adil yargılanma hakkına
dair 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına ilişkin ihlallerin Türkiye'de uzun
yıllardır devam ettiğini ve iç hukuk düzeninde yapısal ve sistematik bir
problem oluşturduğunu, bu durumun, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile 13. maddesine aykırılık teşkil ettiğini, Mahkeme önünde, buna
benzer yüzlerce başvurunun askıda olduğunu belirtmiş ve Türkiye'de bu duruma
ilişkin artan başvuru sayısını ve çıkabilecek muhtemel ihlalleri göz önüne
alarak somut olayda, pilot karar prosedürünün uygulanmasına karar vermiştir (Ümmühan Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07,
20/3/2012, § 63).
19. AİHM, yapısal sorunlardan
kaynaklı problemleri çözmek için kabul edilmesi gereken iç hukuk yollarına
ilişkin olarak kurulacak olan sistemde; tazminat davasının makul süre içerisinde
neticelendirilmesi, tazminat bedelinin ivedi şekilde ödenmesi, prensip olarak
bu ödemenin tazminata hükmedilen kararın kesinleşmesinden itibaren en geç 6 ay
içinde yapılması, tazminat davasına ilişkin usul kurallarının hakkaniyet
ilkesine uygun olması, yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde ağır yük
teşkil edecek derecede olmaması ve tazminatın tutarının AİHM’in
benzer olaylarda hükmettiği tazminat tutarının altında kalmaması gerektiğini
belirtmiştir (Ümmühan Kaplan/Türkiye,
B. No: 24240/07, 20/3/2012, § 72).
20. Sözleşme’nin 46. maddesi
bağlamında AİHM, Türkiye’nin en geç kararın kesinleşmesini takip eden bir yıl
içinde Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve 13. maddesi
bağlamındaki makul süre aşımı şikâyetleri hakkında yeterli ve uygun bir tatmin
sağlayabilecek bir iç hukuk yolu oluşturması gerektiğine karar vermiştir. AİHM
bu iç hukuk yolunun, kendisine sunulacak olan benzer başvuruların yığılmasını
engellemek amacıyla, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun açılması
tarihine kadar yapılacak olan ve kendi önünde halen derdest olan başvurularla
ilgili olduğunu da vurgulamıştır (Ümmühan
Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07, 20/3/2012, § 75).
21. AİHM ayrıca Türkiye’nin söz
konusu yapısal sorunu çözmek amacıyla uygun tedbirleri alıncaya kadar henüz
tebliğ edilmemiş olan başvuruların ve 23/9/2012 tarihinden önce yapılacak olan
başvuruların incelenmesinin ertelenmesine karar vermiştir (Ümmühan Kaplan/Türkiye, B. No: 24240/07,
20/3/2012, § 77).
22. Türkiye Büyük Millet Meclisi
9/1/2013 tarihinde 6384 sayılı Kanun’u kabul etmiştir. Bu Kanun, bir tazminat
komisyonu kurmakta ve yargılama sürelerinin uzunluğu ve aynı zamanda yargı
kararlarının geç veya eksik icra edilmesi veyahut da hiç icra edilmemesi ile
ilgili tazminat taleplerinde izlenecek yolu belirlemektedir.
23. 6384 sayılı Kanun, AİHM’e yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek
suretiyle çözümüne dair esas ve usullerin belirlenmesi amacıyla kabul
edilmiştir. Kanun, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile
özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı, mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da
hiç icra edilmediği iddiasıyla AİHM’e yapılmış
başvurular ile Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında
korunan haklara ilişkin AİHM’in yerleşik içtihatları
doğrultusunda Türkiye aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate
alınmak suretiyle, Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen diğer ihlal
alanlarını kapsamaktadır.
24. Bu Kanun ile kurulan
Komisyon, başvurunun, AİHM’ce öngörülen iç hukuk
yollarının tüketilmesi koşulu dışındaki diğer kabul edilebilirlik şartlarını
taşıyıp taşımadığını, süresinde başvuru yapılıp yapılmadığını, başvuranın
hukuki menfaatinin olup olmadığını veya başvurunun Kanun’un 2. maddesi
kapsamına girip girmediğini ilk başta inceleyecek ve şartları taşımayan
başvuruları reddedecektir.
25. Komisyon, AİHM’in kabul edilebilirlik şartlarını taşıyan ve ret
sebebi bulunmayan başvuruları dokuz ay içinde sonuçlandıracak, AİHM’in emsal kararlarını gözetmek suretiyle gerekçeli
olarak karar verecektir. Komisyon kararlarına karşı kararın tebliğ tarihinden
itibaren 15 gün içinde Ankara Bölge İdare Mahkemesine itiraz edilebilebilir, itiraz hakkında Ankara Bölge İdare Mahkemesi
3 ay içinde karar verir ve itiraz üzerine verilen kararlar kesindir. Ödenmesine
karar verilen tazminat, kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde Adalet
Bakanlığı tarafından ödenir.
26. AİHM, Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye kararında,
6384 sayılı Kanun ile kurulan iç hukuk yolunun Ümmühan
Kaplan/Türkiye kararında belirttiği ilkelere uygun olup olmadığını
incelemiştir. AİHM yaptığı değerlendirmede; 6384 sayılı Kanun ile oluşturulan
iç hukuk yolunun, aynı yapısal veya uygulamaya ilişkin sorunlardan kaynaklanan
önemli sayıda benzer başvurunun Sözleşme sistemi üzerinde oluşturduğu giderek
büyüyen tehdit karşısında, Türkiye aleyhine yapılan makul süre şikâyetleri ile
ilgili tekrar eden başvuruların incelenmesi amacıyla uygulanan pilot karar
usulünün doğrudan ve somut bir sonucu olduğunu, Türkiye’nin, AİHM’in bu konudaki içtihadından çıkan ilkelere ve pilot
kararda Sözleşme’nin 46. maddesi bağlamında varılan sonuçlara uygun olarak, bir
iç hukuk yolu oluşturduğunu, Türkiye’nin böylece, Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin tavsiyelerine ve İnterlaken, İzmir ve
Brighton Konferansları nihai bildirilerine de uygun olarak ve ilgili kişilerin Sözleşme’de yer alan hak ve özgürlüklerden yararlanmasını
sağlayarak, bir taraftan Sözleşme’nin 1. maddesinin emrettiği daha hızlı tatmin
yolu sağladığı gibi, diğer taraftan da benzer önemli sayıda başvuruyu incelemek
zorunda kalacak olan AİHM’in iş yükünün azalmasına
katkı sağladığını, böylece bu çeşit sorunları ulusal düzeyde çözerek Sözleşme
sisteminde kendisine düşen görevi yerine getirmiş olduğunu belirtmiştir (Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye, B. No:
4860/09, 26/3/2013, § 51).
27. Aynı zamanda AİHM, 6384
sayılı Kanun ile kurulan Komisyon kararının önce Ankara Bölge İdare
Mahkemesinin, ardından ve gerektiğinde Anayasa Mahkemesinin ve nihayet
kendisinin denetimine tabi bir iç hukuk yolu oluşturduğunu tespit etmiştir (Müdür Turgut ve Diğerleri/Türkiye, B. No:
4860/09, 26/3/2013, § 55).
28. AİHM, 6384 sayılı Kanun ile
kurulan Komisyonun başvuranlara, Sözleşme’nin 13. maddesi anlamında
Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına dayanarak ileri sürdükleri yargılama
süresinin uzunluğu ile ilgili şikâyetlerini sunabilecekleri ve tüketilmesi
gerekli bir başvuru yolu sunduğunu ve bu başvuru yolunun 23/9/2012 tarihinden
önce Mahkemeye sunulan ve Hükümete henüz tebliğ edilmemiş başvuruları
kapsadığını, dolayısıyla başvuranların Sözleşme’nin 13. maddesine dayanan
şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olduğunu ve yine Sözleşme’nin 35.
maddesinin 3. fıkrasının (a) bendi ve 4. fıkrası uyarınca başvurunun kabul
edilemez olduğunu hüküm altına almıştır (Müdür
Turgut ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 4860/09, 26/3/2013, §§ 59, 60).
29. AİHM bu kararı ile ceza
hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku
kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı veya mahkeme
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla
ve 23/9/2012 tarihi itibarıyla kendisine yapılmış başvurular hakkında 6384 sayılı
Kanun ile belirlenen iç hukuk yolunun tüketilmesi gereken bir iç hukuk yolu
olduğunu ifade etmiştir.
30. Bu durumda, 6384 sayılı
Kanun ile getirilen ve AİHM’in de tüketilmesi gereken
bir iç hukuk yolu olarak kabul ettiği Komisyonun görev alanına giren hususlarda
aldığı karara karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesine yapılan itiraz üzerine
verilen kararın ardından süresi içinde Anayasa Mahkemesine yapılan başvurular,
başvuruya konu kamu gücü işlem, eylem ve ihmali 23/9/2012 tarihinden önce
kesinleşmiş olsalar da 6384 sayılı Kanun ile getirilen sistemin iç hukuk yolu
olarak kabul edilmesi nedeniyle bu Kanun uyarınca Komisyonun yetki alanına
giren şikayetler bakımından Anayasa Mahkemesinin konu ve zaman bakımından
yetkisi dâhilinde olduğunun kabul edilmesi gerekir.
2. Mahkeme
Kararının Geç İcra Edildiği İddiası Yönünden
31. Başvurucu, kesinleşmiş
mahkeme kararında belirlenen alacağın çok uzun süre sonra ödenmesi nedeniyle
Anayasa’nın 36. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
32. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
33. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan
etkilenenler tarafından yapılabilir.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca,
Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır (B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
36. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup,
anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması
gerekmektedir. Bu önkoşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri
sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden
dolayı kişinin “kişisel olarak” ve
“doğrudan” etkilenmiş olması ve
bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur”
olduğunu ileri sürmesi gerekir (B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
37. AİHM, Sözleşme’nin 34.
maddesinde yer alan“mağdur” kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da
ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmektedir (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50).
38. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun kamulaştırma bedelinin artırılması için açtığı dava 27/12/1999
tarihinde kesinleşmiş, Mahkeme tarafından hükmedilen kamulaştırma bedelinin
7.604,08 TL'lik kısmı (yasal faiziyle birlikte) başvurucuya 2/8/2001 tarihinde
ödenmiş, geriye kalan alacaklarının tahsili amacıyla başvurucu icra takibinde bulunmuş,
takip üzerine başvurucuya 22/12/2009 tarihinde alacağın son kısmı olan 2.162,03
TL ödenmiştir. Başvurucu, kararın geç icra edilmesi nedeniyle uğradığını ileri
sürdüğü manevi zarara karşılık 1.000 Avro tazminatın ödenmesi istemiyle
27/1/2010 tarihinde 10870/10 başvuru numarasıyla AİHM’e
başvurmuş, başvurusu incelenme aşamasında iken 6384 sayılı Kanun yürürlüğe
girmiş ve başvurucu AİHM’e yaptığı başvuru ve
taleplerini 6384 sayılı Kanun uyarınca kurulan Komisyona iletmiştir. Komisyon
11/9/2013 tarihli kararı ile “kesinleşmiş
mahkeme kararının süresinde icra edilmesini isteme hakkının” ihlal
edildiğini tespit etmiş ve karar tarihindeki kur üzerinde 1000 Avro karşılığı
2.700 TL’nin takdiren başvurucuya ödenmesine karar
vermiştir. Başvurucu tarafından karara karşı yapılan itiraz Ankara Bölge İdare
Mahkemesince reddedilmiştir.
39. 6384 sayılı Kanun uyarınca
kurulan Komisyon, mahkeme kararının geç icra edilmesi nedeniyle başvurucunun
hak ihlaline uğradığını tespit etmiş ve uğranılan hak ihlali nedeniyle talep
edilen tazminat miktarının tamamının ödenmesine karar vermiş, bu karara karşı
yapılan itiraz başvurusu da reddedilmiştir.
40. Buna karşılık başvurucu,
6384 sayılı Kanun ile oluşturulan iç hukuk yolunun AİHM’in
Ümmühan Kaplan/Türkiye kararında
belirttiği ilkeleri (§ 19) taşımadığı yahut Komisyon tarafından ödenmesine
karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği yönünde bir iddiada da
bulunmamıştır.
41. Bu durumda, 6384 sayılı
Kanun ile kurulan Komisyon tarafından mahkeme kararının geç icra edilmesi
nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit
edildiği ve bu ihlal sebebiyle talep edilen tazminat tutarının tamamının
başvurucuya ödenmesine karar verildiği görülmekle, mahkeme kararının geç icra
edilmesiyle ortaya çıkan ihlalin gideriminin
sağlanması ve bundan dolayı ihlalin güncelliğini yitirmesi nedenleriyle
bireysel başvuru tarihi itibarıyla başvurucunun mağdur statüsünün bulunmadığı
sonucuna varmak gerekmiştir.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, bireysel başvuru tarihi itibarıyla mağdur statüsü
bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Mülkiyet
Hakkının İhlal Edildiği İddiası
43. Başvurucu, kamulaştırma
artırım bedelinin bir kısmının mahkeme kararının kesinleşmesinden yaklaşık 1,5
yıl sonra, geri kalan kısmının ise yaklaşık 10 yıl sonra ödendiğini, yasal
faizin enflasyon oranı karşısında çok düşük kaldığını ve 6384 sayılı Kanun
yürürlüğe girmemiş olsaydı AİHM’in önceki kararlarını
da emsal almak suretiyle bu konuda tazminata hükmedeceğini belirterek
Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen “mülkiyet
hakkının” ihlal edildiğini iddia etmiştir.
44. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici
1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem
ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.”
45. Anılan hüküm uyarınca
Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Anayasa Mahkemesinin
yetki kapsamının anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da
içerecek şekilde genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/947, 12/2/2013, §
16).
46. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B.
No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
47. 6384 sayılı Kanun ile
getirilen iç hukuk yoluna, ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar
ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı veya mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya
da hiç icra edilmediği konuları ile Bakanlar Kurulu kararlarıyla belirlenen
konularla sınırlı olmak üzere başvuru imkanı
getirilmiş olup, bu konular dışında Komisyonun bir yetkisi bulunmamaktadır.
48. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, mahkeme kararının geç icra edilmesi ve hüküm altına alınan alacağa
uygulanan faiz oranının enflasyon oranından az olması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte ise de,
ilgili mahkeme kararı 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiş ve 22/12/2009 tarihinde
alacağın son kısmı da ödenmiştir.
49. Bu durumda, başvurucunun
mülkiyet hakkına ilişkin şikâyetleri 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşen
mahkeme kararına dayanması, mahkeme kararında belirlenen alacağın son kısmının
22/12/2009 tarihinde ödenmesi ve Tazminat Komisyonunca karar verildiği tarih
itibarıyla şikayet konusu hakkında Komisyona bir yetki
verilmemiş olması hususları bir arada değerlendirildiğinde, başvurunun mülkiyet
hakkına ilişkin ihlal iddiaları zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi
dışında kalmaktadır.
50. Açıklanan nedenlerle, başvuru
konusu ihlal iddiasının 23/9/2012 tarihinden öncesine ait olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun
1.
Mahkeme kararının geç icra edildiği iddiasının “kişi yönünden yetkisizlik”,
2.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının “zaman
bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
17/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.