logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Osman Asilsoy [1.B.], B. No: 2014/99, 11/3/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN ASİLSOY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/99)

 

Karar Tarihi: 11/3/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Osman ASİLSOY

Vekili

:

Av. Metin FEYZİOĞLU, Av. Necat YILMAZ,

 

 

Av. Pınar Melis EVRANOSOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, tutukluluğun kanuni süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olması ve yargılanmanın uzun sürmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 3/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 12/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 12/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.

6. Adalet Bakanlığının 14/7/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 7/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış, yakın akrabayı öldürme suçunu işlediği iddiasıyla Bakırköy 7. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 8/10/2008 tarih ve 2008/205 sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.

9. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 4/12/2008 tarih ve E.2008/46469 sayılı iddianamesiyle başvurucu hakkında "kasten yakın akrabayı öldürme" suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi, 1/4/2011 tarih ve E.2008/264, K.2011/122 sayılı kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine hükmetmiş, ancak bu karar Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 2/5/2012 tarih ve E.2012/747, K.2012/3457 sayılı ilamıyla bozulmuştur. Yargıtay kararının gerekçesi özetle şu şekildedir; “… savunması alınamayan ve hakkında yakalama kararı çıkarılan sanık A.O. hakkında açılan kamu davasının tefrik edildiği görülmekle; hakkında yakalama kararı çıkarılan sanık A.nın makul bir süre aranması, yakalanmışsa dosyalarının birleştirilmesi, karar verilmiş ve kesinleşmiş ise denetime olanak verecek biçimde dosyanın getirtilerek bu dosya içine konularak kanıtların birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerektiğinin düşünülememesi, …”

10. Bozma sonrası yeniden yargılama yapan Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi, 9/10/2012 tarih ve E.2012/289, K.2012/420 sayılı kararıyla, başvurucunun isnat edilen suçtan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Anılan karar başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir.

11. Kararın temyiz incelemesi için Yargıtay da bulunduğu sırada başvurucu, 8/10/2013 tarihli dilekçesi ile Yargıtay 1. Ceza Dairesine müracaat ederek tahliye talebinde bulunmuştur. Bu talep Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23/10/2013 tarih ve E.2013/4319, 2013/118 müteferrik sayılı kararıyla reddedilmiştir.

12. Başvurucunun Yargıtay 1. Ceza Dairesinin anılan kararına yapmış olduğu itiraz, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 11/11/2013 tarih ve 2013/2 müteferrik sayılı kararıyla reddedilmiştir.

13. Başvurucu, bu kararın 11/12/2013 tarihinde tebliğ edildiğini belirtmiştir.

14. Başvurucu 3/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 24/12/2013 tarih ve E.2013/4319, K.2013/8085 sayılı kararıyla, Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2012 tarih ve E.2012/289, K.2012/420 sayılı kararının bozulmasına karar vermiştir. Yargıtay kararının gerekçesi şu şekildedir: “Aynı olay nedeniyle,aynı iddianame ile hakkında kasten öldürme suçundan dava açılan ve hakkındaki yakalama emri infaz edilemediği için dosyası tefrik edilen sanık A.O. hakkındaki yakalama emrinin infaz edilip savunmasının alındığı ve dosyanın karara bağlanıp temyiz incelemesi için Dairemize gönderildiği yapılan inceleme sonrasında Dairemizin 07/05/2013 tarihli 2013/1037 Esas ve 2013/3607 Karar sayılı ilamı ile aynı öldürme olayından yargılanan sanıklar Osman Asilsoy,… hakkındaki dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verildiği anlaşılmakla; incelemeye konu bu dava dosyası ile sanık A.O. hakkındaki dava dosyası arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğu anlaşıldığından, her iki dava dosyasının birleştirilmesine karar verilip delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun tayın ve takdiri gerektiğinin düşünülmemesi,”

15. Yargıtay kararı sonrası tekrar başlayan yargılamada Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi 2/4/2014 tarih ve E.2014/62, K.2014/89 sayılı ilamla başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

16. Temyiz üzerine dosya Yargıtay’a gönderilmiş olup, dava hâlen temyiz aşamasında derdesttir.

B. İlgili Hukuk

17. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 ...

 2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),

 ....”

18. Anılan Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”

19. 26/9/2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 82. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:

“(1) Kasten öldürme suçunun;

 d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da veya kardeşe karşı,

 İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 11/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 3/1/2014 tarih ve 2014/99 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, Yargıtay da geçen sürenin tutuklulukta geçen süreden sayılmamasının kanuni dayanağının bulunmadığını, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığını, tahliye talebinin reddine ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığını ve makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia ederek Anayasa'nın 19. ve 141. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, incelemenin duruşmalı yapılması ile tahliye ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

22. Başvurucunun, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı ve tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğuna ilişkin şikayetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali yönündeki şikayetinin ise 36. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiaları

23. Başvurucu, kanuni tutukluluk süresinin aşıldığını ve tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğuna ileri sürmüştür.

24. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.

25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nünBaşvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

26. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).

27. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).

28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).

29. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe yerini, her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden "kanaat"e bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 32).

30. Bu nedenle mahkûmiyete ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, 30 günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33).

31. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 8/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi 1/4/2011 tarihinde mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Bu kararın temyiz incelemesi sonucu Yargıtay tarafından 2/5/2012 tarihli kararla bozulması sonrası yeniden başlayan yargılamada Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi 9/10/2012 tarihli kararla başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Buna göre ilk derece mahkemesinin 9/10/2012 tarihli mahkûmiyet ve tutukluluğun devamı kararı ile başvurucunun tutukluluk hali bu anlamda sona ermiştir. Bu karar, başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir. Başvurucu tutukluluk halinin devamına ilişkin bu karara karşı kanuni süresi içerisinde itiraz kanun yoluna başvurduğuna dair bir belge ve bilgi sunmamıştır. Başvurucunun 8/10/2013 tarihli tahliye talebi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin verdiği 23/10/2013 tarih ve 2013/118 müt. sayılı tahliye talebinin reddi ve bu karara karşı yapılan itiraz üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesinin verdiği 11/11/2013 tarih ve 2013/2 müt. sayılı kararın bireysel başvuru süresi üzerinde etkisi bulunmamaktadır.

32. Bu belirlemeler karşısında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayetleri içeren bireysel başvurunun, Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesinin tutukluluğun devamına ilişkin kararın tarihi olan 9/10/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 3/1/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

33. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlali iddiasına ilişkin kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

34. Başvurucunun, yargılamanın makul süreyi aştığına ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetine ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası

35. Başvurucu, yargılamasının makul olmayan bir süredir devam ettiğinden şikâyetçi olmuştur.

36. Anayasa ve Sözleşme’sinin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

38. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

39. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “yakın akrabayı kasten öldürme” suçunu işlediği iddiasıyla dava açılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’da hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

40. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun gözaltına ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan 7/10/2008 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihi olan 11/3/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

41. Başvuru konusu olayda başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 7/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 8/10/2008 tarihli karar ile tutuklanmıştır. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 4/12/2008 tarihinde başvurucunun da aralarında bulunduğu beş şüpheli hakkında kamu davası açmıştır.

42. Başvurucunun yargılandığı dosya kapsamında sanık ve tanıkların ifadelerinin alınması, sanıklara savunmaları için süre verilmesi ve hakkında yakalama kararı bulunan bir sanığın yakalanması için duruşmaların ertelendiği, başvurucunun yargılamanın uzamasına neden olacak eyleminin olmadığı tespit edilmiştir.

43. Bakırköy 15. Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonucunda, 2/4/2014 tarihli kararıyla başvurucunun yakın akrabayı kasten öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiştir. UYAP sisteminde yapılan araştırmada dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay’da olduğu tespit edilmiştir. Başvurucuya bir suçun isnat edildiği 7/10/2008 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık altı yıl beş aydır.

44. Bu belirlemelere göre somut olayda yargılamanın uzamasındaki esas etkenin hakkında yakalama kararı bulunan bir sanığın yakalanmasının beklenmesi olduğu, sanık sayısının yargılamanın uzamasını makul gösterecek nitelikte olmadığı, kararın temyiz inceleme safhasının halen devam ettiği belirlenmiştir.

45. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-44).

46. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın nispeten karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık altı yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

47. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

49. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

50. Başvurucu, 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

51. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık altı yıl beş aylık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

52. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

53. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık altı yıl beş aydır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

Başvurucunun,

A. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 4.150,00 TL. manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G. Kararın bir örneğinin Mahkemesine gönderilmesine,

 11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Osman Asilsoy [1.B.], B. No: 2014/99, 11/3/2015, § …)
   
Başvuru Adı OSMAN ASİLSOY
Başvuru No 2014/99
Başvuru Tarihi 3/1/2014
Karar Tarihi 11/3/2015

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, tutukluluğun kanuni süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olması ve yargılanmanın uzun sürmesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 82
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
102
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi