TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FERİT TETİK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9807)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Kamil KAYA
|
Basvurucu
|
:
|
Ferit TETİK
|
Vekili
|
:
|
Av. Ercan
DÖNMEZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idare hukukunun aksine iş hukukunda işverenin
işletmeyle ilgili kararlarına karşı başvurulabilecek yargısal bir yol
bulunmaması ve iş yeri değişikliği işleminin iptali için açılan davanın
reddedilmesi nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının ve 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/12/2013 tarihinde İzmir 2. İş Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/4/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) hükümleri uygulanan
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü Ege Bölge Müdürlüğünde ambarcı unvanı ile
işçi olarak çalışmakta iken kadrosuna ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle önce kat
hizmetlerinde, buna itirazı üzerine de yemekhane iaşe hizmetlerinde
görevlendirilmiştir.
6. Başvurucunun, bu görevlendirmeye de kadrosuyla ilgisi
bulunmadığından bahisle itiraz etmesi üzerine Ege Bölge Müdürlüğünde kadrosuna
ihtiyaç bulunmadığı gerekçesiyle Kızılcahamam Bölge Müdürlüğüne nakli
yapılmıştır. Başvurucu, nakil işlemini ihtirazi
kayıtla kabul edip yeni görev yerinde işe başlamış; 17/11/2011 tarihinde ise bu
işlemin iptali için dava açmıştır.
7. İzmir 2. İş Mahkemesi 17/10/2012tarihli ve E.2011/843,
K.2012/474 sayılı kararı ile iş hukukunda bir işin yürütülmesi ile ilgili her
türlü işletmesel kararı alma ve uygulama hak veyetkisinin işverene ait olduğu, idare hukukunun aksine iş
hukukunda -işten çıkarma ile sonuçlanan kararlar hariç- işverenin işletmesel kararlarının yerindeliğinin yargı yoluyla da
olsa denetlenemeyeceği ancak iş güvencesi hükümleri nedeniyle işten çıkarma ile
sonuçlanan kararların ve bu kararlara dayalı uygulamaların yargı denetiminde
olduğu, somut olayda davacının iş akdinin feshedilmediği, yeniden yapılanma
sonucu kadrosuna ihtiyaç kalmaması nedeniyle başka işlerde görevlendirildiği,
verilen yeni işleri kabul etmemesi üzerine ihtiyaç bulunan başka bir yere
naklinin yapıldığı, yapılan bu işlemde kanuna ve TİS’e
aykırılık olmadığı, cezai mahiyette bile olsa TİS’e
göre bu işlemin iptalinin istenemeyeceği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
8. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin 12/9/2013 tarihli ve E.2013/7663, K.2013/14356 sayılı ilamıyla
onanmıştır.
9. Nihai karar olan Yargıtay onama ilamı, başvurucuya 3/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 30/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesi
şöyledir:
“İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş
sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da
işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak
durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun
olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul
edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre
içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya
fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve
bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda
17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.
Taraflar aralarında anlaşarak çalışma
koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe
etkili olarak yürürlüğe konulamaz.”
11. İş yerinde uygulanan TİS’in 16.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“İşe alınan işçiler işveren tarafından
belirtilen yerlerde ve saatlerde MTA iş tanımlarında belirtilen işleri yapmak
zorunda olduğu işçilerin cezai mahiyette olmamak şartıyla atandıkları
pozisyonda gerektiği taktirde iş yeri mahallinde unvanı ve niteliği benzer
pozisyonlarda veyahut birbirine benzer işlerde çalıştırılmaları esastır.
Yukarıda belirtilen şekilde çalıştırılmak kaydıyla işçilerin iş yeri içinde
veya aynı şehir içinde çalışma yerleri geçici veya sürekli olarak rızaları
aranmaksızın değiştirilebilir...iş hacminin azalması, iş yükünün azaltılması,
arama tekniğinin geliştirilerek değiştirilmesi, hizmetin belirli bir bölgede
yoğunlaştırılması ve plan, program ve projeler olarak hizmetin belirli sürede
bitirilmesi gibi zorunlu nedenlerle ihtiyaç fazlası veya hizmetine ihtiyaç
duyulan işçiler, işverenin iş gücü ihtiyacı bulunan diğer şehirlerdekiiş
yerlerinde niteliklerine uygun olmak kaydı ile aynı veya başka sanat
unvanlarına nakledilebilir. Ancak nakli kabul etmediğini 6 iş günü içerisinde
işverene bildirdiği taktirde İş Kanunu’nun ilgili maddesine göre işçinin iş
sözleşmesi feshedilir. Bu esaslar MTA Ege Bölge Müdürlüğüne bağlı tüm iş
yerlerinde görevlendirilme ve nakil için de geçerlidir. Bu şekilde nakillerde
işçilerin yevmiyeleri önceki yevmiyelerinden aşağı düşürülemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, TİS'e dayalı olarak
işçi statüsünde çalıştığı Kurumda kadrosu ile uyumlu olmayan işlerde
görevlendirilmesine itiraz etmesi nedeniyle cezai mahiyette olacak şekilde aynı
Kurumun başka bir Bölge Müdürlüğüne naklinin yapıldığını, bu nakil işleminin
iptali için İzmir 2. İş Mahkemesinde açtığı davanın; iş yerinin yönetim
hakkının işverene ait olduğu, yapılan nakil ve iş yeri değişikliği cezai
mahiyette olsa dahi iptalinin istenemeyeceği gerekçesiyle reddedildiğini,idare
hukukunun aksine iş hukukunda -işten çıkarmayla sonuçlanan kararlar hariç- işverenin
işletmesel kararlarının yerindeliğinin yargı yoluyla
denetlenememesi ve sırf işçi olmasından ötürü iş yeri değişikliği (nakil)
işleminin iptalini isteyememesi nedeniyle hak arama hürriyetinin (adil
yargılanma hakkının) ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;
ihlalin tespiti talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu; idare hukukunun aksine iş hukukunda -işten
çıkarmayla sonuçlanan kararlar hariç- işverenin işletmesel
kararlarının yerindeliğinin yargı yoluyla denetlenmesini sağlayacak bir yol
olmadığını, bağlı olduğu işveren tarafından hakkında verilen iş yeri
değişikliği kararının iptali için açtığı davanın bu nedenle reddedildiğini
belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin (adil
yargılanma hakkının) ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip
olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya
da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından
yapılabilir.”
18. Anılan Anayasa ve Kanun hükmüne göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın, Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
19. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ...”
21. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
22. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması sırasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal
edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da
başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır (Adnan Oktar, B.
No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre
Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler
bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin 6.
maddesi, bir kimsenin “medeni hak ve yükümlülükleri”nin
karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde uygulanır. Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının “medeni” meselelerde uygulanabilirliği için
ilk olarak bir uyuşmazlığın bulunması gerekir. İkinci olarak uyuşmazlık, en
azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek “haklar ve yükümlülükler” ile ilgili
olmalıdır. Üçüncü olarak uyuşmazlık konusu “haklar ve yükümlülükler”, Sözleşme’deki anlamıyla “medeni” olmalıdır. Son olarak adil
yargılanma hakkının kapsamına alınması istenen usulün medeni hak ve yükümlülüğü
karara bağlaması gerekir (İsmail Taşpınar,
B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21).
24. Öte yandan AİHM, başvurucunun iddiasına konu olan hak ve
yükümlülüğün “iç hukukta temellerinin olmasını” aramakta; iç hukuk tarafından
“hak” olarak tanınmayan, diğer bir deyişle millî merciler önünde hak sıfatıyla
ileri sürülüp makul zeminde savunulamayan bir iddianın Sözleşme'nin 6. maddesi
düzeyinde ele alınamayacağını belirtmektedir. AİHM’e
göre bu madde, bir devletin ulusal hukukunun içeriğini denetlemez; devletin
tanımayı seçtiği hak ve yükümlülükler ile ilgili yalnızca usule ilişkin bir
adil yargılanma hakkı sağlar (James ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).
25. İç hukukta bir dava sebebinin bulunmamasını başvurucu belli
bir zarar kategorisi ile ilgili dava açamayacağı için yargı bağışıklığıyla aynı
sonucu doğurduğu şeklinde yorumlamak, Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci
fıkrasını uygulamaya sokmak için yeterli değildir (Z ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 29392/95,
10/5/2001, § 98). Zira hukuki ilişkiler bağlamında ortaya çıkabilecek
uyuşmazlıklarla ilgili ne gibi idari veya yargısal yollara başvurulabileceği ya
da belirli hukuksal ihtilaflar konusunda hangi dava türlerinin
işletilebileceğini belirlemek konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi
bulunduğu kabul edilmelidir. Dolayısıyla özel hukuk hükümlerine tabi bir
sözleşme ilişkisinde taraflardan birinin yasadan kaynaklanan yetkisini
kullanmasına diğer tarafın itiraz edebileceği bir hukuk yolunun öngörülmemiş
olması, Sözleşme’de düzenlenen bir hakkın ihlali söz
konusu olmadığı müddetçe tek başına hak arama hürriyetinin (adil yargılanma
hakkının) ihlal edildiği sonucunu doğurmaz.
26. Başvurucu, medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili bir
uyuşmazlık konusunda tarafı olduğu davada adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil olan ilke ve haklara riayet edilmediğinden şikâyet etmemiş; iş sözleşmesi
ile bağlı olduğu işveren tarafından hakkında verilen iş yeri değişikliği
kararının iptali için başvurabileceği bir yargısal yolun bulunmamasının hak
arama hürriyetinin (adil yargılanma hakkının) ihlali olduğunu ileri sürmüştür.
27. Başvurucunun şikâyeti, işletmesel
kararların iptalini sağlayacak bir dava türü bulunmamasına ilişkin olup
yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde iç hukuk tarafından “hak” olarak
tanınmayan bu iddianın adil yargılanma hakkı kapsamında bireysel başvuru
yoluyla incelenmesi mümkün değildir. Öte yandan başvurucunun anılan ihlal
iddiası, çalışma hayatında çalışanlara ilave birtakım güvenceler sağlanması
talebini içerdiğinden çalışma hakkıyla da doğrudan ilişkilidir. Çalışma hakkı,
Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme’de düzenlenen haklardan değildir. Bu nedenle
başvurucunun hak ihlali iddiası bu yönüyle de Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kaldığından bireysel başvuru konusu olamaz.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine
dayanan ihlal iddiasının konusunun Anayasa’da güvence altına alınmış ve
Sözleşme kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında
kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Eşitlik İlkesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, idare hukukunda uygulananın aksine sırf işçi
olması dolayısıyla iş yeri değişikliği (nakil) işleminin iptalini
isteyemeyeceği gerekçe gösterilerek davasının reddine karar verilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
30. Anayasa’nın “Kanun önünde
eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları
şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
31. Sözleşme’nin “Ayırımcılık
yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
32. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik
ilkesi ve Sözleşme’nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal
edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate
alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve
Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak
ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle ayrımcılık yasağının ihlal edilip
edilmediğinin tartışılabilmesi için ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak
ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı sorularına cevap verebilmesi
gerekmektedir (Onurhan Solmaz, § 33).
33. Başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlali iddiasının, başvurunun
temelini oluşturan adil yargılanma hakkı çerçevesinde ve bu hakla bağlantılı olarak
ele alınması zorunluluğu vardır. Dolayısıyla ayırımcılık yasağı, bağımsız
nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp temel hak ve özgürlüklerin
kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan
tamamlayıcı nitelikte haklardandır. Bu çerçevede başvurucunun adil yargılanma
hakkı kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahale bulunmaması nedeniyle
ayırımcılık yasağının somut başvuru açısından uygulanabilmesi mümkün değildir.
34. Sonuç itibarıyla başvurucunun ihlal iddiasının konusu,
Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve
özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.
35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 10. maddesine dayanan ihlal
iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında
yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.