logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İbrahim Kocaman [1.B.], B. No: 2013/9836, 11/12/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM KOCAMAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9836)

 

Karar Tarihi: 11/12/2014

R.G. Tarih-Sayı : 12/5/2015-29353

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

İbrahim KOCAMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, tutukluluğun Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuka aykırı hale geldiğini, ayrıca tahliye taleplerinin soyut gerekçelerle reddedildiğini ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 6/12/2013 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 23/1/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm tarafından 18/2/2014 tarihinde yapılan toplantıda başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 18/2/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 17/3/2014 tarihli yazısı ile başvuruya ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2008 tarih ve 2008/50 Sorgu sayılı kararıyla “yağma, kasten öldürme, tehdit, ruhsatsız silah bulundurma ve suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlarını işlediğinden bahisle tutuklanmıştır.

8. Başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/6/2008 tarihinde "korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme, yağma, tehdit, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kasten öldürme, basit yaralama, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma" suçlarını işlediği iddiasıyla İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

9. Başvurucu tutukluluk süresinin beş yılı geçtiğini ve 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddesi uyarınca tahliye edilmesi gerektiğini ileri sürerek 4/10/2013 tarihinde tahliye talebinde bulunmuştur.

10. Başvurucunun talebini yerinde görmeyen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, anılan talebi 21/10/2013 tarih ve E.2008/190 sayılı kararı ile reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir; “Tutuklu sanıklar … İBRAHİM KOCAMAN ve … 'nin üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde gösterilen suçlardan bulunması ayrıca tutuklama nedenlerine göre de adli kontrol hükümlerinin uygulanması yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmakla; TUTUKLULUK HALLERİNİN DEVAMINA,”

11. Başvurucu bu karara karşı itirazda bulunmuş ve itirazı yerinde görmeyen Mahkeme 5/11/2013 tarihli kararı ile itirazın karara bağlanması için dosyayı İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

12. Başvurucunun itirazını inceleyen İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi 11/11/2013 tarih ve 2013/533 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir; “İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/190 esas sayılı dava dosyası sanıklarından İbrahim Kocaman hakkında 21/10/2013 tarihli verilen sanığın tutukluluk halinin devamına dair kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, sanık müdafiinin vaki itirazının REDDİNE,”

13. Bu karar başvurucuya 3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu, 6/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Davanın görüldüğü İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 26/12/2013 tarih ve E.2008/190, K.2013/221 sayılı kararıyla başvurucunun suç işlemek için örgüt kurma, kasten öldürme, yağma, hürriyetten yoksun bırakma, görevi yaptırmamak için direnme, tehdit ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek suçlarından toplam 44 yıl 80 ay 10 gün hapis ve 2.490 TL adli para cezası cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına hükmetmiştir.

16. Temyiz üzerine, dosya Yargıtaya gönderilmiş olup, dava hâlen temyiz aşamasında derdesttir.

17. Başvurucu, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/3/2014 tarih, 2014/273 değişik iş sayılı kararı ile tahliye edilmiştir.

18. UYAP sisteminde başvurucu ile ilgili olarak yapılan araştırmada hakkında kesinleşmiş ve infaz edilmiş başkaca mahkûmiyet ilamları tespit edilmekle, başvurucunun İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/190 sayılı dosyasında tutuklu kaldığı sürenin tespiti amacıyla İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan yazıya verilen 18/9/2014 tarihli yazı cevabı ekindeki belgede; “İbrahim KOCAMAN'ın "Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla yağma, silahla yağma, kasten öldürme, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunmak, birden fazla kişi ile birlikte tehdit, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, birden fazla kişi tarafından birlikte yağma" suçundan İstanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi'nin 15/03/2008 tarih ve 2008/50 Sorgu, 2007/636 Soruşturma sayılı Tutuklama Müzekkeresinden dolayı 15/03/2008 - 08/10/2009 tarihleri ile 01/04/2010 - 11/11/2013 tarihleri arasında tutuklu kaldığı,

 08/10/2009 - 01/04/2010 tarihleri arasında Kadıköy 4.Asliye Ceza Mahkemesinin 24/12/2007 tarih ve 2007/763 Dosya,2007/1050 Karar sayılı 6.000,00 TL (Bakiye: 3500,00 TL) Adli para cezası yerine 26/10/2009 tarih ve 2008/1426 İlamat sayılı Hapse Çevirme Kararı ile verilen 175 Gün Hapis cezasının infaz edildiği,

 11/11/2013 tarihinden itibaren ise Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/10/2009 tarih ve 2009/314 esas, 2009/794 karar sayılı ilamı ile verilen 1 Yıl 15 Gün HAPİS cezasının infazına başlandığı,

 Bu hapis cezasından dolayı infaz sırası bekleyen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 15/03/2008 tarih ve 2008/50 Sorgu, 2007/636 Soruşturma sayılı Tutuklama Müzekkeresinden dolayı İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/03/2014 tarih ve 2014/273 D.İş sayılı Tahliye Müzekkereleri ile tahliyesine karar verildiği,

 İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/190 esas sayılı dava dosyasına konu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 15/03/2008 tarih ve 2008/50 Sorgu, 2007/636 Soruşturma sayılı Tutuklama Müzekkeresinden dolayı tutuklu kaldığı 15/03/2008-08/10/2009 tarihleri ile 01/04/2010-11/11/2013 tarihleri arasındaki sürelerin 1 Yıl 15 Gün hapis cezasından mahsubuna karar verildiğinin Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 24/03/2014 tarih ve 2009/314 esas, 2009/794 karar sayılı Ek Kararı ile bildirildiği,

 Mahsup Kararı doğrultusunda tanzim edilen müddetname gereğince de 24/03/2014 tarihinde bihakkın tahliye edilerek serbest bırakıldığı …”,

Yazı ekindeki müddetname belgesinde de Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesine ait 1 yıl 15 gün hapis cezasının infazı ile ilgili olarak 27/10/2012 tarihinde cezaevine giriş yaptığı, hak ederek tahliye tarihinin ise 11/11/2013 olduğu belirtilmiştir.

B. İlgili Hukuk

19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:

“Bağlantı kavramı

Madde 8 – (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var sayılır.

(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç sayılır.

Davaların birleştirilerek açılması

Madde 9 – (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle yüksek görevli mahkemede dava açılabilir.”

20. Aynı Kanun’un 100. maddesi şöyledir;

(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 ...

 2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),

 ...

7. (Ek bent: 06/12/2006 - 5560 S.K.17.md) Hırsızlık (madde 141, 142) ve yağma (madde 148, 149),

9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, Madde 220),

...

21. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”

22. Anılan Kanun’un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”

23. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:

 “(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”

24. Aynı Kanun’un 106. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2)Tehdidin;

 ...

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

 d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

25. Aynı Kanun’un 109. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir;

“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Bu suçun;

 a) Silâhla,

b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

....,

İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.”

26. Aynı Kanun’un 149. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 Yağma suçunun;

 a) Silahla,

 ....

 c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

 d) (Değişik: 18/6/2014-6545/64 md.) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,

 ....

 f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

 g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,

 ....

 İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

27. Aynı Kanun’un 220. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(3) Örgütün silâhlı olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.”

28. Aynı Kanun’un 265. maddesinin (1), (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

29. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkındaki Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 11/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 6/12/2013 tarih ve 2013/9836 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

 A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu, 14/3/2008 tarihinden beri tutuklu bulunduğunu, kovuşturma süreci içerisinde yaptığı tahliye taleplerinin hukuka aykırı ve genel geçer gerekçelerle geçiştirilmek suretiyle reddedildiğini, 5271 sayılı Kanun’un 102.maddesinde düzenlenen 5 yıllık tutukluluk süresini doldurması üzerine yaptığı tahliye talebinin reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini belirterek ihlalin tespiti ve ortadan kaldırılması ile 50.000,00 TL manevi tazminat, iş hayatının sekteye uğraması nedeniyle ise 100.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

 B. Değerlendirme

32. Başvurucunun azami tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü, tutukluluk süresinin makullüğü ve tutukluluğun devamı ve tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmaması ile ilgili şikâyetinin ise Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi gerekir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Başvurucunun iddiaları dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas İnceleme

a. Azami Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası

34. Başvurucu, Kanun’daki azami tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle tutulmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmiştir.

35. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.”

36. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 43).

38. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 44).

39. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste halinde belirtilmiştir.

40. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Buna göre, kişi hakkında birden fazla suça ilişkin aynı dosya kapsamındaki yargılamada tutukluluk süresinin her bir suç için ayrı ayrı değil, soruşturma ve kovuşturmanın tamamı açısından sonuç doğuracağı anlaşılmaktadır (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 37).

41. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.

42. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).

43. Başvurucu, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2008/190 sayılı dosyasında tutukluluğu devam etmekte iken, Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2007/763, K. 2007/1050 sayılı ilamı ile adli para cezasından çevrilen 175 gün hapis cezası ve Edirne 1. Sulh Ceza Mahkemesinin E.2009/314, K.2009/794 sayılı ilamı ile verilen 1 yıl 15 gün hapis cezalarını infaz etmiştir. Başvuruya konu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2008 tarih ve 2008/50 sorgu sayılı tutuklama müzekkeresinin, 15/03/2008-8/10/2009, 1/4/2010-27/10/2012 ve 11/11/2013-14/3/2014 tarihleri arasında infaz edildiği görülmektedir (Bkz.§ 18)

44. Bu aşamada, bireysel başvuruya konu yargılaması devam eden başvurucunun diğer yargılamaları neticesinde aldığı cezaları nedeniyle özgürlüğünden mahrum kaldığı sürelerin, başvuruya konu yargılamadaki ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihe kadarki tutukluluk süresinden indirilip indirilemeyeceğinin tespiti gerekir.

45. Başvuru konusu yargılama kapsamında 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınan, 15/3/2008 tarihinde ise tutuklanan başvurucu, işlediği iki ayrı suçtan dolayı hakkında verilen hükümler gereğince kesinleşen cezaları başvuru konusu yargılama sırasında tutuklu bulunduğu süre içerisinde infaz edilmiştir (Bkz: § 43). Başvurucu, gözaltında kaldığı 10/3/2008-15/3/2008 ve tutuklu kaldığı 15/3/2008 - 8/10/2009, 1/4/2010 - 27/10/2012 ve 11/11/2013 - 26/12/2013 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 8/10/2009 – 1/4/2010 ve 27/10/2012-11/11/2013 tarihleri arasındaki sürede “ilk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmü”nün infazı, 26/12/2013 - 14/3/2014 tarihleri arasındaki sürede ise “hükme bağlı olarak tutma” anlamında özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır.

46. Bu çerçevede başvuru konusu yargılaması devam ettiği sırada, başvurucunun 10/3/2008 tarihinde başlayan tutulma hali, başka derece mahkemelerince verilen iki farklı kararın infaz edildiği dönemlerde kesintiye uğramıştır. Bir tutukluluk kararı ile mahkûmiyet kararının kesişmesi durumunda, mahkûmiyet kapsamında infaz edilen cezalara ilişkin süreler toplam tutukluluk süresinin hesabına dâhil edilmez (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 49).

47. Buna göre, başvurucunun başvuru konusu yargılama kapsamında “suç isnadına bağlı olarak” tutulma süresi, 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınması ile başlamış ilk derece mahkemesinin 26/12/2013 tarihli kararı ile sona ermiştir. Bu süre toplam olarak 5 yıl 9 ay 16 gündür. Ancak bu süre zarfında başvurucunun kesinleşmiş başka cezaları nedeniyle toplam 1 yıl 6 ay 7 gün hapis yattığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucunun toplam tutukluluk süresi 4 yıl 3 ay 9 gündür.

48. Başvurucunun, bir suç isnadına bağlı olarak tutulduğu süre ilk derece mahkemesinin kararını verdiği 26/12/2013 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen beş yıllık azami süreyi aşmamıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle, başvuru kapsamında Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

b. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası

50. Başvurucu tutukluluk süresinin uzunluğundan ve tutukluluğun devamına ve tahliye taleplerinin reddine ilişkin kararların gerekçelerinin soyut ifadelerle reddedilmesinden şikâyet etmiştir.

51. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”

52. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.

53. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).

54. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 62).

55. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).

56. Dolayısıyla Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 64).

57. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).

58. Ayrıca kişi özgürlüğü, adli makamlarla güvenlik görevlilerinin özellikle organize suçlarla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek biçimde yorumlanmamalıdır. Nitekim AİHM, Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinin, Sözleşme’ye taraf devletlerin güvenlik görevlilerinin bilhassa organize olanlar olmak üzere suçlulukla etkili olarak mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye sebep olabilecek biçimde uygulanmaması gerektiğini vurgulamaktadır (B. No. 2014/85, 3/1/2014, § 45).

59. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).

60. Somut olayda başvurucu 10/3/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 15/3/2008 tarihinde tutuklanmış, 26/12/2013 tarihinde ise İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin kararı ile hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Buna göre başvurucu yaklaşık 4 yıl 3 ay 9 gün boyunca bir suç isnadına bağlı olarak özgürlüğünden mahrum kalmıştır (Bkz: § 47).

61. Somut olayda İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi E.2008/190, 28/11/2008, 26/3/2009, 30/7/2009, 1/4/2010, 19/8/2010, 22/2/2011, 28/6/2011, 29/11/2011 ve 20/3/2012 tarihli oturumlarda “atılı suçu işledikleri hususunda kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, suçun niteliği, delil durumu, tutuklama tarihleri ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesine binaen,” gerekçesiyle, 20/9/2012 ve 20/12/2012 tarihli oturumlarda “üzerlerine atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, suçların niteliği, delil durumu, tutuklama tarihleri, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesi” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

62. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2013 tarihli oturumda “atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, suçların niteliği, delil durumu, tutuklama tarihleri, sanıklar hakkında birden fazla ağır cezayı gerektirir suç isnadının bulunması, her suçun ayrı bir kamu davası olarak değerlendirilerek CMK 102 maddesinin dikkate alınması gerekliliği, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde sayılan katalog suçlardan olması ve CMK 100 maddesindeki şartların devam etmesine binaen tutukluluk hallerinin devamına” gerekçesiyle, 7/5/2013 tarihli oturumda ise “atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde gösterilen tutukluma nedenlerinin bulunduğu, ayrıca tutuklama nedenlerine göre de adli kontrol hükümlerinin uygulanması yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmakla; yine CMK.nun 102 maddesinde Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren işlerde tutuklu süresinin en çok 2 yıl olduğu, bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilmek suretiyle 3 yıl daha uzatılabileceği, diğer suçlarda tutuklama süresinin 1 yıl olduğu, zorunlu hallerde 6 ay daha uzatılabileceği düzenlendiği, sanıklara atılı suçlar gerek 765 Sayılı gerek 5237 Sayılı TCK'nunlarında bağımsız olarak düzenlenmiş, her biri subutu halinde ayrı cezayı gerektirdiği, Ceza Muhakemesi Kanununa göre her suç ayrı bir kamu davasına konu olup, kişisel, hukuki ve fiili bağlantılar nedeniyle kamu davalarının birleştirilerek görülmesi mümkün bulunduğu, dosyamızda da sanıklara atılı suçlar fiili, kişisel ve hukuki bağlantı nedeniyle birlikte kamu davasına konu edilmiş ve aynı dosyada da yargılamaları sürdürüldüğü, davaların birleştirilmesi halinde de suçlar bağımsızlıklarını koruduğundan her suç için tutukluluk süresinin bağımsız olarak değerlendirilmesi gerektiği kabul edilerek bu nedenle sanıkların birden çok Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçlardan tutuklanmış olmaları ve kamu davasının kapsamı, sanık sayısı dikkate alınarak yargılamanın alacağı zaman nedeniyle kanunda belirtilen tutukluluk sürelerinin uzatılmasında zorunluluk bulunması, her suç yönünden gerekli olan tutukluluk sürelerinin dolmamış olması” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

63. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 16/7/2013 tarihli oturumda “… atılı suçu işledikleri hususunda olay ve yakalama tutanakları, müşteki ifade ve teşhisleri, tanık anlatımları, ekspertiz raporları, iletişimin tespitine dair görüşme kayıtları içerikleri ve tüm dosya kapsamına göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olgular bulunması, atılı suçların CMK 100/3 maddesinde gösterilen suçlardan bulunması ayrıca tutuklama nedenlerine göre de adli kontrol hükümlerinin uygulanması yetersiz kalacağı ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu anlaşılmakla; tutukluluk müzekkeresinin 5 yıl infazda kalma süresi dolmayan sanıklar İbrahim Kocaman, ….'ün tutukluluk hallerinin devamına” karar vermiştir.

64. Dava toplam otuz sekiz sanık hakkında çok sayıda suç isnadına dayalı olarak görülmüştür. Bu itibarla davanın nispeten karmaşık olduğu söylenebilir. Yargılama boyunca yirmi dört duruşma yapılmış olup, duruşmaların ortalama olarak üç ay aralıklarla yapıldıkları tespit edilmiştir.

65. Ancak, kuvvetli suç şüphesi ile birlikte devamını gösteren haklı nedenlerin gösterilmesi şartıyla soruşturma veya kovuşturmanın tutuklu sürdürülmesi mümkün olabilir. Somut olayda, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve tutukluluğa itirazın reddine dair kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu gerekçelerin tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olmadığı ve aynı hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçelerin ilgili ve yeterli olduğu söylenemez. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.

66. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun “tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tutukluluğun devamı ve bu kararlara yapılan itirazlar üzerine verilen kararların gerekçelerin ilgili ve yeterli olmadığı” yönündeki şikâyeti yönünden Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir. Üye Hicabi DURSUN bu görüşe katılmamıştır.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması

67. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş; ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

68. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilmekle tutukluluk hali sona ermiştir. Bu durumda, ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.

69. Başvurucu, 100.000,00 TL maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

70. Başvurucu, uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için, başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.

71. Başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren net 4.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

72. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, OYBİRLİĞİYLE,

B. Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığı iddiasına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE, OYBİRLİĞİYLE,

C. Tutukluluğun makul süreyi aştığı ve tutukluluğun devamı ve bu kararlara yapılan itirazlar üzerine verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı iddiası ile ilgili olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 4.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

G. Kararın bir örneğinin yargılamayı yapan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine,

Üye Hicabi DURSUN'un karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

H. Tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,

11/12/2014 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma sonucu “suç örgütüne yarar sağlamak. maksadıyla yağma, silahla yağma, kasten öldürme, halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunmak, birden fazla kişi ile tehdit, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, birden fazla kişi tarafından birlikte yağma” suçlarından İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/3/2008 tarih ve 2008/50 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.

2. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 19/6/2008 tarihinde “Korku, Kaygı veya Panik Yaratabilecek Tarzda Silahla Ateş Etme. Silahla Yağma, Suç Örgütlerinin İsimlerini Kullanarak Tehditte Bulunmak, Halk Arasında Korku ve Panik Yaratmak Amacıyla Tehdit, Var Olan Suç Örgütlerini Oluşturdukları Korkutucu Güçten Yararlanarak Yağma, Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte Yağma, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma, Kasten Öldürme, Suç Örgütüne Yarar Sağlamak Maksadıyla Yağma, Basit Yaralama, Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma, Ruhsatsız Ateşli Silahlarla Mermileri Satın Alma veya Taşıma veya Bulundurma, Birden Fazla Kişi İle Tehdit" suçlarını işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.

3. Yargılama sonucunda başvurucunun suç işlemek için örgüt kurma, kasten öldürme, yağma, hürriyetten yoksun bırakma, görevi yaptırmamak için direnme, tehdit ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet etmek suçlarından toplam 44 yıl 80 ay 10 gün hapis ve 2.490 TL adli para cezası cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.

4. Başvurucunun, tutukluluğunun makul süreyi aştığı iddiasıyla ilgili olarak, başvurucunun toplam tutukluluk süresinin 4 yıl 3 ay 9 gün olduğu, davanın kapsamının, dosyadaki delillerin çokluğunun, dosya kapsamındaki sanıklara yüklenen suçların sayısı, niteliği ve ağırlığının, sanık sayısının, dava dosyasının karmaşıklığının, başvurucunun kaçma ihtimalinin olup olmadığının ve çarptırılacağı cezanın ağırlığının başvurucunun kaçma riski üzerindeki etkisinin tutukluluk süresinin makul olup olmadığı değerlendirilmesinde dikkate alınması gereken kriterler olduğu Anayasa Mahkemesinin önceki içtihatlarında belirtmiştir.

5. Dava dosyasının incelenmesinde, İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde, delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanıklar üzerinde baskı kurma ihtimaline, başvurucunun üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyetine, kuvvetli suç şüphesinin varlığına, atılı suç için yasada öngörülen hürriyeti bağlayıcı cezaların miktarına değinmiştir. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğa itiraz ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir. İlgili ve yeterli gerekçelere dayanılarak başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında tutukluluk süresinin makul olduğu görülmektedir.

6. Nitekim Anayasa Mahkemesi, benzer nitelikteki bir dosyada (B. No: 2012/152) 4 yıl 8 ay 22 günlük tutukluluk süresinin, yukarıda izah ettiğimiz gerekçelerle makul olduğuna karar vermiştir.

7. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği şeklindeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

 

 

 

 

 

Üye

Hicabi DURSUN

 

 

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(İbrahim Kocaman [1.B.], B. No: 2013/9836, 11/12/2014, § …)
   
Başvuru Adı İBRAHİM KOCAMAN
Başvuru No 2013/9836
Başvuru Tarihi 6/12/2013
Karar Tarihi 11/12/2014
Resmi Gazete Tarihi 12/5/2015 - 29353

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, tutukluluğun Kanun’da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuka aykırı hale geldiğini, ayrıca tahliye taleplerinin soyut gerekçelerle reddedildiğini ileri sürerek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) İhlal Manevi tazminat
İhlal Olmadığı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 8
9
100
102
5237 Türk Ceza Kanunu 81
106
109
149
220
265
6136 Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun 13
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi