logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Kamil Çakır [1.B.], B. No: 2013/997, 15/10/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KAMİL ÇAKIR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/997)

 

Karar Tarihi: 15/10/2014

R.G. Tarih-Sayı: 17/12/2014-29208

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Şebnem NEBİOĞLU ÖNER

Başvurucu

:

Kamil ÇAKIR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, görev yaptığı Balıkesir Garnizonundan Diyarbakır Garnizonuna atamasının yapılması ve belirtilen atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 17., 36., 41. ve 129. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespiti ile ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 18/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Hava Astsubay Kıdemli Başçavuş olarak görev yapan başvurucunun, 12/9/2011 tarihinde Diyarbakır Garnizonuna ataması yapılmıştır.

6. Başvurucu tarafından belirtilen atama işleminin iptali talebi ile, 27/9/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesi nezdinde dava açılmıştır.

7. Mahkemenin 10/7/2012 tarih ve E.2011/1505, K.2012/827 sayılı kararı ile, idarece yapılan atama işleminde takdir yetkisinin objektif olarak kullanıldığı ve hukuka aykırı bir yön bulunmadığından bahisle, davanın reddine ve 1.200,00 TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesine hükmedilmiştir.

8. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci Dairesinin 11/12/2012 tarih ve E.2012/1492, K.2012/1448 sayılı kararı ile, başvurucunun karar düzeltme talebinin reddine, davalı idarenin vekalet ücreti yönünden yaptığı karar düzeltme talebinin ise kabulü ile, kararın vekalet ücreti yönünden kaldırılmasına ve kısa kararın üçüncü maddesinin “1.200,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine” şeklinde düzeltilmesine karar verilmiştir.

9. Karar başvurucuya 28/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiş ve 18/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

B. İlgili Hukuk

10. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Kararın düzeltilmesi” kenar başlıklı 66. maddesi şöyledir:

 “Daireler ile Daireler Kurulundan verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde aşağıda yazılı sebepler dolayısiyle kararın düzeltilmesi istenebilir.

 a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması;

 b) Bir ilamda birbirine aykırı hükümler bulunması;

 c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması;

 Kanunun 45 inci maddesine göre verilen kararların düzeltilmesi işlemi kabul edilerek davaya yeniden bakılması ve esas hakkında karar verilmesi halinde de karar düzeltilmesi isteminde bulunulabilir.

 Daireler ile Daireler Kurulu, kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle bağlıdır.”

11. 1602 sayılı Kanun’un “Çalışmaya ara verme” kenar başlıklı 85. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

 “Barışta, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi her yıl bir eylülde başlamak üzere, yirmi temmuzdan otuz bir ağustosa kadar çalışmaya ara verir.

12. 1602 sayılı Kanun’un “Sürelerin bitmesi” kenar başlıklı 86. maddesi şöyledir:

 “Dava ve karar düzeltilmesi istemine ilişkin sürelerle 46 ncı maddede yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ayrıca bir karar vermeye lüzum kalmaksızın, ara vermenin sona erdiği 6 Eylülden itibaren yedi gün uzatılmış sayılır. Tatil günleri süre hesabına katılır. Şu kadar ki sürenin son günü tatil gününe rastlarsa süre tatil gününü izleyen çalışma gününün bitimine kadar uzar.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 15/10/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 18/1/2013 ve 2013/997 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, daha önce görevi sırasında bazı işlemler aleyhinde AYİM nezdinde açmış olduğu davalar nedeniyle ve bu durum idarece bir disiplinsizlik hali olarak algılanarak Eylül ayı gibi normal atama dönemi olmayan bir ayda atamasının yapıldığını, atama isteği olmadığı halde ve normal atama dönemi Mayıs ayı olmasına rağmen Eylül ayında daha önce altı yıl görev yaptığı Diyarbakır garnizonuna adeta cezalandırma amacı ile tekrar atamasının yapıldığını, Diyarbakır ve Merzifon gibi garnizonlar için ikinci defa atama sırası belirlenirken önceliğin asgari emeklilik süresi gelen ya da ikinci kez bu garnizonlara atandığında emeklilik süresi dolacak olan personele verilmesi suretiyle, kişilerin emekliliğe zorlandığını, belirtilen zamansız atama işlemi nedeniyle maddi ve manevi yönden sıkıntı çektiğini, emsallerinden farklı bir şekilde sadece kendisine yönelik ayrıcalıklı atama nedeniyle küçük düşürüldüğünü ve cezalandırma amacıyla atandığı algısı oluşturulduğunu, idarece yapıldığı belirtilen tüm bu uygulamaların mobbing niteliğinde olduğunu, bu nedenle maddi ve manevi varlığın korunması hakkını ihlal ettiğini, bunun yanı sıra Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik sonrasında aynı sınıf ve branşta bulunan astsubaylara ayrı atama politikası uygulandığını, kendisinin de bu şekilde Diyarbakır Garnizonunda muafiyet sınırı olan yedi yıldan fazla kalmak zorunda bırakıldığını, AYİM’in talebi hakkında daha önce verdiği emsal karara aykırı olarak ret kararı verdiğini ve bu suretle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini, Mahkemece hatalı nitelendirilse de dava konu işlemin re’sen atama işleminin iptali olduğu ve ilgili Kanun ve Yönetmeliğe aykırı olarak kadro ihtiyacı olmadan yapılan atama işleminin Anayasa’nın 129. maddesine aykırı olduğunu, eğitim döneminde yapılan atama işlemi nedeniyle eğitim görmekte olan çocukları ve öğretmen olan eşi ile bir süre ayrı yaşamak zorunda kaldığını ve bu suretle aile birliğinin parçalanması ile ailenin korunması hakkının ihlal edildiğini, daha önce altı yıl süre ile görev yaptığı Diyarbakır’da lojmanda çalışan işçiler ile kendisinin de lojman yönetim kurulu başkanlığını temsil ettiği bir dava süreci nedeniyle oluşan gerginlik dolayısı ile tekrar aynı yerde görev yapmak zorunda bırakılmasının kendisi ve ailesini tedirgin ettiğini, ayrıca davalı idarenin süresinden sonra verdiği karar düzeltme dilekçesinin incelemeye alınması, idarece sunulan gizlilik dereceli belgelerin kendisine tebliğ edilmemesi ve dava açtığı sırada yürürlükte olmayan 659 sayılı KHK’ya dayanılarak davalı idare lehine vekalet ücreti takdir edilmesi suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, yürürlükten kalkan bir yönetmelik hükmüne kararda yer verilmesi nedeniyle AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ve AYİM’nin bağımsız olmadığını belirterek, Anayasa’nın 2., 5., 10., 11., 17., 36., 41. ve 129. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

15. Başvuru dilekçesi ve eklerinin değerlendirilmesi neticesinde, başvurucunun iddialarının Anayasa’nın 10., 17., 36. ve 41. maddeleri çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

B. Değerlendirme

Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

i. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası

16. Başvurucu, Mahkemece hatalı nitelendirilse de dava konusu işlemin resen atama işleminin iptali olduğunu ve ilgili Kanun ve Yönetmeliğe aykırı olarak kadro ihtiyacı olmadan atama yapıldığını, yürürlükten kalkan bir yönetmelik hükmüne göre karar verilmesi nedeniyle AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyan ederek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

18. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

20. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik veya bariz takdir hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde açıkça keyfilik veya bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).

21. Başvurucu tarafından, Mahkemece hatalı nitelendirilse de dava konu işlemin re’sen atama işleminin iptali olduğu ve ilgili Kanun ve Yönetmeliğe aykırı olarak kadro ihtiyacı olmadan atama yapıldığı ve yürürlükten kalkan bir yönetmelik hükmüne göre karar verildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince delillerin takdiri ile hukuk kurallarının yorumlanmasının hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca temel hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemeleri kararlarında yapılan maddi ve hukuki hataların bireysel başvuru incelemesinde ele alınamayacağına dair kabul karşısında, her ne kadar Mahkeme kararında HKY 12-3 (B) Subay ve Astsubay Atama Esasları Yönergesini’nin ilgili hükmüne atıf yapılsa da, AYİM Başsavcılığı düşüncesinde HKY 12-3 (D) Subay ve Astsubay Atama Esasları Yönergesi’nin ilgili hükmüne dayanıldığı ve bu düşünceye de gerekçeli karar evrakında yer verilerek tartışıldığı, bu kapsamda derece mahkemelerinin maddi vakıalar ve hukuk normlarına ilişkin yorum ve uygulamalarında açık bir keyfilik veya bariz bir takdir hatasının da bulunmadığı anlaşılmaktadır.

22. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının açık bir keyfilik veya bariz bir takdir hatası da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlali İddiası

23. Başvurucu, idarece sunulan gizlilik dereceli belgelerin kendisine tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Adil yargılanma hakkının unsurlarından olan çelişmeli yargılama ilkesi taraflara dava malzemesi hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma hakkının tanınmasını ve bu nedenle tarafların yargılamanın bütününe aktif olarak katılmasını gerektirmektedir. Bu anlamda, mahkemece tarafların dinlenilmemesi, delillere karşı çıkma imkanı verilmemesi, yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı hale gelmesine neden olabilecektir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Ruiz-Mateos/İspanya, B. No.12952/87, 23/06/1993, § 63). Çelişmeli yargılama ilkesi, silahların eşitliği ilkesi ile yakından ilişkili olup, bu iki ilke birbirini tamamlar niteliktedir. Zira çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği birçok durumda, davasını savunabilmesi açısından taraflar arasındaki denge bozulacaktır. Çelişmeli yargılamanın medeni haklara ilişkin davalarda da kabul ediliyor olması, medeni bir hakka ilişkin yargılamada tarafların duruşmada hazır bulunması da dahil olmak üzere, yargılamanın bütününe aktif olarak katılmalarını gerektirir.

25. Anayasa Mahkemesinin çelişmeli yargılanma ilkesi bağlamında yapacağı inceleme, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir (B. No. 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

26. Somut yargılama açısından, başvurucu tarafından idarece sunulan gizli belgeler kendisine tebliğ edilmeksizin kararda kullanıldığı belirtilmekle birlikte, Mahkeme kararında davacının da bilgisi dâhilinde olan terfi durumu ve atama sürecine ilişkin bilgilere ve ataması açısından emsal gösterilen personele ait atama bilgileri ile ilgili mevzuat hükümlerine yer verilmek suretiyle hüküm kurulduğu, emsal gösterilen personele ait atama bilgileri hususunda da başvurucunun idarenin savunmasına karşı verdiği dilekçe ile beyanda bulunduğu, bu nedenle başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakılmasının söz konusu olmadığı (Benzer yöndeki kararlar için bkz. B. No. 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32–37; B. No. 2012/998, 7/11/2013, §§ 40–41; B. No. 2012/660, 7/11/2013, §§ 42–48) ve başvuruya konu yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında, başvurucuya karşı tarafça ileri sürülen veya dava dosyasına intikal eden dava malzemesine ulaşma, bunları tetkik ile beyan ve itirazlarını ileri sürme imkanı verilerek yargılamaya aktif katılımının temin edildiği anlaşılmakla, başvurucunun çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. İdare Lehine Vekâlet Ücreti Takdirinin Adil Yargılanma Hakkını İhlal Ettiği İddiası

27. Başvurucu, idare lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Aynı kapsamdaki bireysel başvurular Anayasa Mahkemesince incelenmiş ve başvuruya konu maktu vekalet ücretinin mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturduğu, bu müdahalenin meşru olduğu tespit edilerek, her somut başvurunun özel koşulları çerçevesinde müdahalenin orantılılığı değerlendirilmiş, orantılı görülen müdahaleleri konu alan başvuruların, açıkça dayanaktan yoksun olduklarına karar verilmiştir (B. No. 2012/1061, 21/11/2013, §§ 28-33; B. No. 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38-39). Kamu görevlisi olan başvurucunun süreklilik arz eden aylık geliri ve öngörülen vekâlet ücretinin başvurucuya dava açmasını imkânsız kılacak veya aşırı derecede zorlaştıracak ağır bir ekonomik yük getirdiğine dair somut herhangi bir bulgu tespit edilememiş olması itibarıyla, somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iiii. Bağımsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

29. Başvurucu AYİM’in bağımsız bir mahkeme niteliği taşımadığını beyan ederek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

30. AYİM’in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı iddiaları, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesince, bu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verilmiştir (B. No. 2013/1134, 16/5/2013, § 29; B. No. 2012/1061, 21/11/2013, § 26; 2013/2954, 19/12/2013, § 49). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Anayasa’nın 17. Maddesinin İhlali İddiası

31. Başvurucu, daha önce görevi sırasında bazı işlemler aleyhinde AYİM nezdinde açmış olduğu davalar nedeniyle ve bu durum idarece bir disiplinsizlik hali olarak algılanarak eylül ayı gibi normal atama dönemi olmayan bir ayda atamasının yapıldığını, emsallerinden farklı bir şekilde sadece kendisine yönelik ayrıcalıklı atama nedeniyle küçük düşürüldüğünü ve cezalandırma amacı ile atandığı algısı oluşturulduğunu, idarece yapıldığı belirtilen tüm bu uygulamalar mobbing niteliğinde olmakla, Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

33. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen, başvurucu tarafından soyut şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulmakla birlikte, belirtilen hükümlerin nasıl ihlal edildiğine ilişkin bir açıklama ve özellikle ihlal iddiasına konu eylemler ve içeriklerine dair kanıtlamada bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Anayasa’nın 41. Maddesinin İhlali İddiası

34. Başvurucu, eğitim döneminde yapılan atama işlemi nedeniyle eğitim görmekte olan çocukları ve öğretmen olan eşi ile bir süre ayrı yaşamak zorunda kaldığını ve bu suretle aile birliğinin parçalanması ile ailenin korunması hakkının ihlal edildiğini, daha önce altı yıl süre ile görev yaptığı Diyarbakır’da lojmanda çalışan işçiler ile kendisinin de lojman yönetim kurulu başkanlığını temsil ettiği bir dava süreci nedeni ile oluşan gerginlik dolayısıyla tekrar aynı yerde görev yapmak zorunda bırakılmasının kendisi ve ailesini tedirgin ettiğini belirterek, Anayasa’nın 41. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

35. Kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı bir takım ayrıcalıklar ve avantajların yanı sıra, bir takım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı bir takım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle, bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta ve kamu hizmetinin kendisine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır.

36. Bazı kamu görevlilerinin, hizmetin niteliği gereği belirli aralıklarla başka yerlere atanmaları; bazılarının ise başka yer veya kurumlara atanmamaları zorunlu olmakla, bu konuda idareye belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin bir takım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları bulunmakta ise de, söz konusu atamaya ilişkin mazeretleri değerlendirerek karara bağlayacak olan idarenin, ilgili mevzuat çerçevesinde, ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ile benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak, ilgili idarenin öncelikli görev ve sorumluluğudur.

37. Başvurucu tarafından ailenin korunması hakkına müdahalede bulunulduğu belirtilmekle birlikte, ihlal iddiasına konu idare işleminin başvurucunun Balıkesir garnizonundan Diyarbakır garnizonuna atanmasından ibaret olduğu, belirtilen atama işleminin, muhatabı olan personelin mesleki ve sosyal yaşamının birçok alanında söz konusu olabileceği gibi, aile yaşamı üzerinde de bazı etkileri olması doğal olmakla birlikte, başvurucunun Anayasa’nın 41. maddesinde güvence altına alınan hakkına kamu gücü kullanılarak doğrudan bir müdahalede bulunulmadığı ve söz konusu hakkın belirtilen atama işleminden dolaylı olarak etkilendiği anlaşılmaktadır (Bkz. B. No. 2013/606, 20/2/2014, § 38-41).

38. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 41. maddesinde güvence altına alınan hakkına bir müdahalede bulunulmadığı anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

d. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası

39. Başvurucu, Subay ve Astsubay Atama Yönetmeliği’nde yapılan değişiklik sonrasında aynı sınıf ve branşta bulunan astsubaylara ayrı atama politikası uygulandığını, kendisinin de bu şekilde Diyarbakır garnizonunda muafiyet sınırı olan yedi yıldan fazla kalmak zorunda bırakıldığını ve AYİM’in talebi hakkında daha önce verdiği emsal karara aykırı olarak ret kararı verdiğini belirterek, Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

40. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 18) Bu nedenle, bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekir.

41. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

42. Sözleşme’nin “Ayırımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

 “Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”

43. Yukarıda yer verilen hükümler göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun ayrımcılık yasağı kapsamında incelenmesi gereken iddiasının, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

44. Bununla birlikte, bireysel başvuru incelemesinde ayrımcılık yasağının bağımsız bir koruma işlevinin olmaması, bu yasağın genişletici bir yoruma tabi tutulmasına engel teşkil etmemektedir. Anayasal bir hakkın ihlal edildiği iddiası tek başına incelendiğinde o hakkın ihlal edilmediği kanaatine varılabilirse de bu durum, o hakka ilişkin ayrımcı bir uygulamanın incelenmesine engel değildir. Bu çerçevede, ilgili temel hak ve özgürlük ihlal edilmemiş olsa da o hakla ilgili bir konuda sergilenen ayrımcı tutumun, Anayasa’nın 10. maddesini ihlal ettiği sonucuna ulaşılabilir (B. No. 2012/606, 20/2/2014, § 48).

45. Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, kural olarak kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda, ayrıca hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının tespiti gerekir. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun, kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ifade etmesi yeterli olmayıp, ayrıca bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. bir ayrımcılık temeline dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir.

46. Somut olayda başvurucu tarafından, kendisine farklı bir atama politikası uygulandığı ve açtığı iptal davasında AYİM tarafından daha önceki emsal kararlarından farklı bir hüküm kurulduğundan bahisle kendisinin ayırımcılığa maruz kaldığı belirtilmiş olmakla beraber, kendisine hangi temele dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadığı gibi, belirtilen iddiasını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış olduğu anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle; başvurucunun, adil yargılanma hakkının, Anayasa’nın 17. maddesinin, Anayasa’nın 41. maddesinin ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 15/10/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Kamil Çakır [1.B.], B. No: 2013/997, 15/10/2014, § …)
   
Başvuru Adı KAMİL ÇAKIR
Başvuru No 2013/997
Başvuru Tarihi 18/1/2013
Karar Tarihi 15/10/2014
Resmi Gazete Tarihi 17/12/2014 - 29208

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, görev yaptığı Balıkesir Garnizonundan Diyarbakır Garnizonuna atamasının yapılması ve belirtilen atama işleminin iptali istemiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 2. , 5. , 10. , 1 , 17. , 36. , 4 ve 129. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespiti ile ihlal sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı Meslek (atama, disiplin, OHAL hariç işten çıkarma) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Mobbing Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (İdare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1602 Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu 66
85
86
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi