TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYATİ TUNÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1028)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Hayati
TUNÇ
|
|
|
2. Hediye
ÇİÇEK
|
|
|
3. İrfan
TUNÇ
|
|
|
4. Sibel
TUNÇ
|
|
|
5. Şafak
TUNÇ
|
|
|
6. Birgül
TUNÇ
|
|
|
7. Ergül
TUNÇ
|
|
|
8. Gökhan
TUNÇ
|
|
|
9. Nezaket
BALIKÇI
|
|
|
10. Binnaz
TUNÇ
|
|
|
11. Eren
TUNÇ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet
Fatih CANPOLAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, baraj yapımı çalışmaları sırasında baraj gölü
sahasında kalan taşınmaz kısmına kamulaştırmasız el atılması nedeniyle mülkiyet
hakkının, kamulaştırmasız el atma üzerine açılan haksız işgal tazminatı
davasının makul bir sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/1/2014 tarihinde Elazığ
Hukuk Mahkemeleri Ön Bürosu vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 25/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
7/1/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/1/2015 tarihinde ibraz etmişlerdir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
1. Başvuru Tarihine Kadar Yaşanan Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
a. Kamulaştırma Çalışmaları
8. Başvurucular, Tunceli ili Mazgirt ilçesi Dazkaya
köyü 78 parsel sayılı 149.804 m2 yüz ölçümlü
taşınmazın malikleridir. Bu taşınmazın bulunduğu yerde Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü (DSİ) tarafından Uzunçayır Barajı'nın yapım
işi kapsamında 3/4/2002 tarihinde kamulaştırma kararı alınmıştır.
9. DSİ Kıymet Takdir Komisyonu tarafından 11/6/2002 tarihinde
başvurucuların anılan taşınmazının 85.095 m2 yüz ölçümlü kısmı için
242.585.250 TL (eski Türk lirası) değer tespiti yapılmış, tutanakta taşınmazın
hâlen 85.095 m2 yüz ölçümlü kısmının tarıma elverişli olduğu,
geri kalan 64.709 m2 yüz ölçümlü kısmının ise nehir yatağı olduğu
ve bu kısmı suyun götürdüğü belirtilmiştir.
b. Kamulaştırma Bedelinin Tespit ve Tescili
Davası
10. DSİ tarafından değer tespiti yapılan taşınmazın 85.095 m2 yüz ölçümlü kısmı yönünden başvurucular
aleyhine Mazgirt Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde 9/9/2002 tarihinde
kamulaştırma bedelinin tespit ve tescili davası açılmıştır.
11. Mahkemenin 21/3/2003 tarihli ve E.2002/153, K.2003/130
sayılı kararı ile davanın kabulüne ve 285.609.100.605 TL (eski Türk lirası)
tazminatın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, taşınmazın kamulaştırılan
85.095 m2 yüz ölçümlü kısmının tapu kaydının iptali ile
DSİ adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
c. Haksız İşgal Tazminatı
Davası
12. Başvurucular ayrıca taşınmazın 64.709 m2 yüz
ölçümlü kısmı yönünden DSİ tarafından yapılan baraj inşaatı çalışmaları
neticesinde sular altında kaldığından bahisle idarece kamulaştırma işlemi
yapılmadan taşınmaza el atıldığı gerekçesine dayalı olarak el atma tarihinden
dava tarihine kadar geçen dönem için (19/3/2001-27/10/2003) 10.000 TL (ıslah
yoluyla 105.603,78 TL) haksız işgal tazminatının (ecrimisil
bedelinin) yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle 27/10/2003 tarihinde
Mazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat davası açmıştır.
13. Mahkeme, 28/5/2008 tarihli ve E.2003/88, K.2008/117 sayılı
kararı ile davanın kısmen kabulüne ve toplam 68.263,75 TL tutarındaki haksız
işgal tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir.
14. Karar, davalı idare tarafından temyiz edilmiş; Yargıtay 3.
Hukuk Dairesinin 26/3/2009 tarihli ve E.2009/3041, K.2009/5125 sayılı ilamıyla
Mahkemece tanık ve bilirkişi beyanlarına göre taşınmazın olağan şekilde buğday
üretiminde kullanıldığı gözetilmeden ve değer tespitine ilişkin bilirkişi
raporunun hatalı olduğu gerekçeleriyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
15. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkeme,
10/6/2011 tarihli ve E.2009/57, K.2011/16 sayılı kararı ile davanın kısmen
kabulüne ve toplam 87.184,36 TL tutarındaki haksız işgal tazminatının davalıdan
alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir.
16. Bu karar da davalı idare tarafından temyiz edilmiş, aynı
Dairenin 16/1/2012 tarihli ve E.2011/17436, K.2012/674 sayılı ilamıyla önceki
hükmün yalnızca davalı tarafından temyiz edilmiş olması sebebiyle aleyhe hüküm
verme yasağı gözetilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya uygun görülmediği
belirtilerek hüküm bozulmuştur.
17. İkinci bozma ilamına uyan Mahkeme, 18/7/2012 tarihli ve
E.2012/6, K.2012/263 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne ve kısmen
reddine, haksız işgal tazminatı bedeli olarak 2001 yılı için 4.354,26 TL'nin
15/10/2001 tarihinden, 2002 yılı için 41.836,30 TL'nin 15/10/2002 tarihinden ve
2003 yılı için 4.567,80 TL'nin 15/10/2003 tarihinden itibaren işleyecek yasal
faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin
talebin reddine karar vermiştir.
18. Temyiz edilen karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 23/9/2013
tarihli ve E.2013/10405, K.2013/13113 sayılı ilamıyla onanmıştır.
19. Karar başvurucular vekiline 25/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucular 24/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
2. Başvuru Tarihinden Sonra Yaşanan Olaylar
21. Davalı idarenin, haksız işgal tazminatı verilmesine ilişkin
Mahkemenin 18/7/2012 tarihli hükmünün onanması hakkındaki Yargıtay 1. Hukuk
Dairesinin 23/9/2013 tarihli ilamına karşı karar düzeltme talebi, Dairenin
3/7/2014 tarihli ve E.2014/6053, K.2014/12891 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
3. Diğer İlgili Olaylar
22. Başvuru formu ve eklerinde yer almamakla birlikte
başvurucuların 19/1/2015 tarihli dilekçesi ve ekindeki belgelere göre
başvurucuların, taşınmazın 64.709 m2 yüz ölçümlü kısmı
yönünden DSİ tarafından kamulaştırma işlemi yapılmadan taşınmaza el atıldığı
gerekçesiyle 250.000 TL tutarındaki tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesi
istemiyle 27/10/2003 tarihinde Mazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinde tazminat
davası açtığı anlaşılmaktadır.
23. Mahkeme, 21/9/2005 tarihli ve E.2003/89, K.2005/113 sayılı
kararı ile idari yargının görevli olduğu belirtilerek davanın yargı yolu
yanılgısı nedeniyle reddine karar vermiştir.
24. Karar temyiz edilmiş, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 6/6/2012
tarihli ve E.2012/7463 K.2012/11990 sayılı ilamıyla adli yargının görevli
olduğu belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
25. Bozma ilamı üzerine yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin
13/3/2013 tarihli ve E.2012/257, K.2013/64 sayılı kararı ile davanın kısmen
kabulüne ve kısmen reddine, 235.087,79 TL'nin dava tarihinden itibaren
işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara tapu
kayıtlarındaki payları oranında ödenmesine, taşınmazın bu kısmının baraj gölü
sahası içinde kalması nedeniyle tapudan terkinine karar verilmiştir.
26. Taraf vekillerince temyiz edilen karar, Dairenin 27/11/2013
tarihli ve E.2013/17846, K.2013/20974 sayılı ilamıyla yargılama giderleri
yönünden düzeltilmek suretiyle hüküm onanmıştır. Davalı idare tarafından
yapılan karar düzeltme talebi, Dairenin 3/7/2014 tarihli ve E.2014/6053,
K.2014/12891 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
B. İlgili Hukuk
27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Usul ekonomisi ilkesi"
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
28. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
995. maddesi şöyledir:
“İyiniyetli olmayan zilyet, geri vermekle
yükümlü olduğu şeyi haksız alıkoymuş olması yüzünden hak sahibine verdiği
zararlar ve elde ettiği veya elde etmeyi ihmal eylediği ürünler karşılığında
tazminat ödemek zorundadır.”
29. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10.
maddesi şöyledir:
"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre
topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel
tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek
taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz
malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3
üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi
karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
..."
30. 18/12/1953 tarihli ve 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un 2. maddesi şöyledir:
"Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğünün
vazife ve salahiyetleri şunlardır:
...
n) Umum Müdürlüğün vazifesi içinde bulunan
işlerin yapılmasına lüzumlu arazi ve gayrimenkulleri kanunlarına göre muvakkat
olarak işgal etmek veya istimlak etmek veya satın almak;
..."
31. 8/3/1950 tarihli ve 1950/22-4 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararı şöyledir:
"Başkasının gayrimenkulünü haksız olarak zaptedip kullanmış olan kötü niyetli kimsenin o
gayrimenkulü elinde tutmuş olmasından doğan zararları ve elde ettiği veya ekle
etmeyi ihmal eylediği şendereleri tazminle mükellef olup, bir zarara uğramamış
olan malik veya zilyede ecrimisil adı veya başka bir
ad altında herhangi bir tazminat vermekle mükellef olmadığına 8/3/1950
tarihinde çoklukla karar verildi."
32. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
"Taşınmazına kamulaştırmasız el konulan
malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi, bu eylemli duruma razı
olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da bulunmaktadır. Taşınmaz
sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek dava açması halinde,
taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet hakkının devrine razı
olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek tahsiline karar
verilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucular, DSİ tarafından yapılan baraj inşaatı
çalışmaları kapsamında tapuda adlarına kayıtlı Tunceli ili Mazgirt ilçesi Dazkaya köyünde bulunan 78 parsel sayılı taşınmazın bir
kısmının kamulaştırıldığını ancak bu taşınmazın 64.709 m2 yüz ölçümlü kısmı baraj yapımı çalışmaları
nedeniyle nehir yatağının değiştirilmesi sonucu sular altında kaldığı hâlde bu
taşınmaz bölümü yönünden usulüne uygun bir kamulaştırma yapılmadığını
belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini, ayrıca idarenin
kamulaştırmasız el atması üzerine açtıkları haksız işgal tazminatı davasının
makul bir sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ayrı ayrı 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
35. Başvurucular, DSİ tarafından yapılan baraj çalışmaları
sırasında nehir yatağının değiştirilmesi üzerine sular altında kalan taşınmaz
kısmına kamulaştırmasız el atıldığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Bakanlığın görüş yazısında başvurucuların taşınmazlarının
değiştirilen nehir yatağında kalan ve idarece kamulaştırılmayan kısmına yönelik
olarak bu kısmın idarenin kusuruyla kullanılamaz hâle geldiği gerekçesiyle
uğradıkları zararların tazmin edilmesi için ilgili idare aleyhine
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma imkânlarının bulunduğu
ancak başvurucuların söz konusu yargısal yola başvurduklarına yönelik bir
bilginin bulunmadığı, bu nedenle başvurucuların bireysel başvuru öncesi idari
ve yargısal yolları tüketip tüketmediklerinin değerlendirilmesi gerektiğinin
düşünüldüğü bildirilmiştir.
37. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı cevap dilekçelerinde,
kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açma hakkının varlığının
mülkiyet hakkının ihlal edildiği gerçeğini ortadan kaldırmadığını ifade
etmiştir.
38. Başvuru formunda belirtilmemekle birlikte başvurucuların
19/1/2015 tarihli dilekçelerinin eklerine göre başvurucular tarafından, ihlal
iddiasına konu edilen taşınmaz bölümü yönünden Mazgirt Asliye Hukuk
Mahkemesinde 27/10/2003 tarihinde kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat
davası açıldığı ve yapılan yargılama neticesinde Mahkemenin 13/3/2013 tarihli
kararı ile davanın kısmen kabul edilerek başvurucular lehine tazminata
hükmedildiği, kararın Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 27/11/2013 tarihli ilamıyla
düzeltilerek onandığı ve karar düzeltme talebinin aynı Dairece reddedildiği ve
3/7/2014 tarihinde hükmün kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda
başvurucuların, kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiaları bakımından idari ve yargısal yolları tükettikleri
anlaşılmaktadır.
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucular haksız işgal tazminatı istemine ilişkin olarak
açtıkları davada yargılamanın makul bir sürede sonuçlanmadığını belirterek adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
3. Esas Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucular maliki oldukları taşınmazın kısmen
kamulaştırılmakla birlikte sular altında kalan kısmının tarım arazisi olarak
yararlanılamayacağı gerekçesiyle kamulaştırılmadığını, hâlbuki DSİ tarafından
yapılan baraj çalışmaları sırasında nehir yatağının değiştirilmesi üzerine bu
taşınmaz bölümünün sular altında kaldığını, bu nedenle DSİ tarafından bu
taşınmaz kısmına usul ve yasaya uygun bir kamulaştırma yapılmadan el atıldığını
belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
43. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
44. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
45. Anayasa'nın "Kamulaştırma" kenar başlıklı 46.
maddesi şöyledir:
"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla,
özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. .
Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş
yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
. "
46. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak
olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 13.
maddesi temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken
Devlet ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları
kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa'nın
46. maddesi mülkiyet hakkının sınırlanmasına ilişkin özel hükümler
içermektedir. Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurunun
değerlendirilmesinde Anayasa'nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de gözönünde bulundurulması
gerekmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
47. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın Anayasa'nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa'nın ilgili maddesinde belirtilmiş
olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa'nın sözü ile ruhuna ve ölçülülük ilkesine
aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
48. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, mülkiyet
hakkına yönelik bir müdahale bulunup bulunmadığını belirlemektir. Sonraki
aşamalarda, varlığı kabul edilen müdahalenin, kanuna dayalı ve meşru
amaçlarının olup olmadığının, söz konusu kısıtlamanın gereklilik ve ölçülülük
ilkelerine uygun bulunup bulunmadığının tespiti gerekir.
i. Müdahalenin Varlığı ve Türü
49. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu
"sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu,
B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
50. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur (İhsan Vurucuoğlu,
B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 30).
51. Somut olayda, Tunceli ili Mazgirt ilçesinde bulunan taşınmaz
başvurucular adına tapuda tescillidir. Dolayısıyla başvurucuların tapu
sicilinde adlarına kayıtlı taşınmaz üzerinde, 4721 sayılı Kanun uyarınca
mülkiyet haklarının bulunduğu kuşkusuzdur.
52. Başvuruculara ait bu taşınmaz DSİ tarafından baraj yapımı
çalışmaları kapsamında kısmen kamulaştırılmakla birlikte sular altında
kaldığından tarımsal kullanıma elverişli olmadığı gerekçesiyle taşınmazın
64.709 m2 yüz ölçümlü kısmı yönünden kamulaştırma işlemi yapılmadığı
anlaşılmaktadır. Ancak başvurucular, idarenin baraj yapım çalışmaları sırasında
nehir yatağının değiştirilmesi nedeniyle taşınmazın bu bölümünün sular altında
kaldığını ileri sürmüş; başvurucular tarafından açılan gerek haksız işgal
tazminatı davasında gerekse de kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan
tazminat davasında Derece Mahkemelerince, taşınmazın bu bölümünün DSİ
tarafından yapılan çalışmalar nedeniyle baraj gölü sahasında kaldığının tespit
edildiği açıklanmıştır. Bu durumda başvurucuların taşınmazının ihlal iddiasına
konu edilen bu bölümü yönünden Anayasa'nın 46. maddesinde ve 2942 sayılı
Kanun'da belirtilen kamulaştırma işlemi uygulanmaksızın taşınmaza fiilen el atılmasının
başvurucuların mülkiyet haklarına müdahale niteliğinde olduğu ve bu müdahalenin
mülkiyetten yoksun bırakma şeklinde olduğu değerlendirilmiştir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
53. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı, kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek
ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma ve tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı veren bir
haktır. Anayasa'ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Anayasa'nın 46. maddesine göre özel mülkiyetteki bir
taşınmaz, kamu yararı amacıyla ihtiyaç duyulması hâlinde gerçek karşılığı peşin
ödenmek ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla kamulaştırılarak kamu
hizmetine tahsis edilebilir veya irtifak hakkı kurularak kamu yararı amacıyla
kullanımı sınırlanabilir (Mustafa Asiler,
B. No: 2013/3578, 25/2/2015, § 35).
54. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol'ün
1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen
koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini
öngörmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yasada öngörülen
koşulları, bir diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış
yargı kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik
şartını karşılayabildiğini kabul ederken (Malone/Birleşik Krallık, B. No: 8691/79, 2/8/1984, §§ 66-68)
Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 31).
55. Hak ve özgürlüklerin ve bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi, bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu,
hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246,
6/2/2014, § 60).
56. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde
bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013).
57. Somut olayda başvuruculara ait taşınmaza, taşınmazın bir
bölümün yönünden kamulaştırma işlemi yapılmaksızın idare tarafından yapılan
baraj inşaatı sırasında baraj göl sahasında bırakılmak suretiyle müdahalede
bulunulmuştur. Kamulaştırmasız el atma, kamulaştırma ile kıyaslandığında daha
az güvence sunan ve hukuki olmayan bir yöntemdir. Kamulaştırmasız el atma;
idareye, taşınmazı kullanma ve kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme
imkânı sağlamaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulama; kişilerin, öngörülemez ve keyfî durumlarla
karşılaşması tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede
hukuki güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir
kamulaştırmanın alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Mustafa Asiler, §§ 41, 42).
58. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ve 2942
sayılı Kanun gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin
taşınmazı iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir
kamulaştırma işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan,
bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma
yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde
değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve
hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin
Aşçıoğlu, § 58).
59. AİHM de kamulaştırma yapılmaksızın taşınmaza el atılması
yoluyla yapılan müdahalenin, başvurucuların mülkiyet haklarını ihlal ettiği
kanaatindedir (Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 51).
60. Başvuru konusu olayda başvuruculara ait taşınmaza,
taşınmazın bir bölümünün DSİ tarafından yapılan baraj inşaatı çalışmaları
sırasında sular altında kalması suretiyle müdahalede bulunulması üzerine
başvurucular, 27/10/2003 tarihinde DSİ aleyhine Mazgirt Asliye Hukuk
Mahkemesinde ayrı ayrı haksız işgal tazminatı ve kamulaştırmasız el atma
nedeniyle tazminat davaları açmışlardır.
61. Mahkemece haksız işgal tazminatına ilişkin 2012/6 esas
sayılı dava dosyasında verilen 18/7/2012 tarihli karar ile dava kısmen kabul
edilerek başvurucular lehine haksız işgal tazminatına hükmedilmiş,
kamulaştırmasız el atma nedeniyle talep edilen tazminata ilişkin 2012/257 esas
sayılı dava dosyasında verilen 13/3/2013 tarihli karar ile de 235.087,79 TL
tutarındaki tazminatın idareden alınarak başvuruculara verilmesine ve dava
konusu taşınmaz bölümünün baraj gölü sahasında kalması nedeniyle tapudan
terkinine karar verilmiştir. Temyiz edilen kararlar Yargıtayca
onanmıştır. Bu şekilde Anayasa ve kanunlarla belirlenmiş süreçler takip
edilmeden başvurucuların mülkiyetinde bulunan ihlal iddiasına konu taşınmaz
bölümüne kamulaştırmasız olarak el atıldığı Mahkeme kararıyla sabittir.
62. Sonuç olarak başvuruculara ait taşınmaza, taşınmazın bir
bölümü baraj inşaatı sırasında sular altında bırakılmak suretiyle müdahale
edilmesi şeklindeki kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13., 35. ve 46.
maddeleri ve 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir müdahale olduğu
ve mülkiyet hakkına yapılan bu müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği
kanaatine ulaşılmıştır.
63. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen meşru amaçlardan biri
kapsamında olup olmadığı ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin
ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
65. Başvurucular kamulaştırmasız el atma nedeniyle Mazgirt
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları haksız işgal tazminatı davasının on yıl
gibi makul olmayan bir sürede sonuçlanmasıyla mağdur edildiklerini belirterek
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
66. Bakanlığın görüş yazısında, daha önce benzer bir başvuruda
görüş bildirildiğinden bu konuda yeniden görüş bildirilmesine gerek olmadığı
belirtilmiştir.
67. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18) Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle
Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141.
maddesinin de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulması gerektiği açıktır (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).
68. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde gözönünde
bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher
Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
69. Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara
bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde
açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle haksız işgal tazminatı davasının söz
konusu olduğu görüldüğünden 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Güher
Ergun ve diğerleri, § 49).
70. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı
karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle
davanın ikame edildiği tarih olup somut başvuru açısından bu tarih
27/10/2003'tür.
71. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu
tarih, Mazgirt Asliye Hukuk Mahkemesince verilen hükme ilişkin onama ilamına
karşı yapılan karar düzeltme isteminin Yargıtay 1. Hukuk Dairesince reddedildiği
3/7/2014'tür.
72. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucuların 27/10/2003 tarihinde Mazgirt Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları
dava sonunda 28/5/2008 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiği,
temyiz üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26/3/2009 tarihli ilamıyla hükmün
bozulduğu, Mahkemece bozma ilamına uyularak 10/6/2011 tarihinde davanın kısmen
kabulüne karar verildiği, temyiz edilen bu kararın da aynı Dairenin 16/1/2012
tarihli ilamıyla bozulduğu, Mahkemece ikinci bozma ilamına uyularak verilen
18/7/2012 tarihli kararın ise temyiz üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin
23/9/2013 tarihli ilamıyla onandığı, karar düzeltme talebinin de aynı Dairenin
3/7/2014 tarihli ilamıyla reddedilmesi üzerine hükmün kesinleştiği
anlaşılmıştır.
73. 6100 sayılı Kanun'un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul
hükümlerinin nazara alınmadığı gözönünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir(Güher Ergun
ve diğerleri, §§ 34-64).
74. Başvuruya konu davanın incelenmesi neticesinde hukuki
meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate
alındığında yargılamaların karmaşık nitelikte olduğu kabul edilmekle birlikte
davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık on yıl sekiz aylık
yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
75. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
76. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
77. Başvurucular ayrı ayrı 10.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
78. Bakanlık, ihlal tespit edilmesi hâlinde uygun bir tazminata
karar verilmesinin yerinde olacağını bildirmiştir.
79. Başvuruda mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
80. Başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlali
nedeniyle, tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık on yıl sekiz aylık
yargılama süresi dikkate alındığında yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 10.000 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
81. Başvuruya konu taşınmaza Anayasa ve 2942 sayılı Kanun'da
öngörülmeyen kamulaştırmasız el atma şeklindeki müdahalenin başvurucuların
mülkiyet haklarını ihlal ettiği yönünde karar verilmiştir. Bunun yanında enerji
üretimi sağlamak için baraj yapılmasıyla amaçlanan kamu yararıyla başvurucuların
mülkiyet haklarına yapılan müdahale arasında adil bir dengenin kurulması
gerekmektedir. Bu denge, el atılan taşınmaz bölümünün mahkemece tespit edilen
gerçek karşılıkları başvuruculara ödenerek sağlanmaktadır. Mahkemelerin
kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmaz bedelinin ödenmesine karar vermeleri
kamu yararıyla kişi yararı arasında adil dengeyi sağladığı gibi idare
tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit ederek belli bir hukuki güvence
sağlamaktadır.
82. Başvurucuların taşınmaza yapılan müdahale nedeniyle daha
fazla tazminat almaları gerektiği yönünde bir şikâyetleri de bulunmamaktadır.
Kaldı ki Mahkemenin ve bedel tespiti yapan bilirkişilerin objektif kriterleri
esas alarak bedel tespiti yapmaları gerektiği hususunda tereddüt
bulunmamaktadır. Nitekim başvurucuların talepleri üzerine 2942 sayılı Kanun'da
öngörülen bedel tespiti prensiplerine uygun olarak el atmayla ellerinden alınan
taşınmaz bölümü için tarımsal gelir yöntemine göre hesaplanan tazminat
bedelinin yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir. Mahkeme bedel
tespitini keşif yaparak, bilirkişi raporlarına müracaat ederek, başvurucuların
her aşamada itirazlarını sunmalarına imkân vererek ve bu itirazları dikkate
alarak sonuçlandırmıştır (bkz. §§ 22-26).
83. Bu durumda başvuruculara, el atılan taşınmaz bölümüne
karşılık dava tarihine göre belirlenen taşınmaz bedeli faiziyle birlikte
ödenerek ulaşılmak istenen kamu yararıyla başvurucuların müdahale edilen
mülkiyet hakkı arasında makul bir orantının kurulduğu, idarenin el atma işleminin
ihmalden kaynaklandığı ve kanuni olmayan el atma hakkında ihlal kararı
verildiği gözönünde bulundurulduğunda başvuruculara
ayrıca tazminat ödenmesine gerek bulunmadığı yönünde karar verilmesi gerekir.
84. Öte yandan başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının
ihlal edildiği iddiasına yönelik maddi tazminat talepleri yönünden ise tespit
edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağının da
bulunmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine
karar verilmesi gerekir.
85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkınınİHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 10.000 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
10/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.