TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EM EXPORT DIŞ TİCARET A.Ş. BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/10283)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Em Export
Dış Ticaret A.Ş.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa YAVUZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, vergi borcuna dayalı olarak motorlu taşıtın
haczedilerek satılamamasına rağmen makul bir sürede iade edilmemesi nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu
kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu demir çelik ihracatı alanında faaliyet gösteren bir
şirkettir.
9. Başvurucu tarafından 2000 yılına ait kurumlar vergisi
borçlarının ödenmediği gerekçesiyle Zincirlikuyu Vergi Dairesince (İdare veya
Vergi Dairesi) haciz kararı alınmıştır. Bu haciz kararı çerçevesinde 8/10/2003
tarihinde başvurucuya ait 34 TY 2132 plaka sayılı 2001 model otomobil fiilen
haczedilmiş ve İdarenin otoparkına alınmıştır.
10. Vergi Dairesince yapılan fiili haciz sırasında aracın
ruhsatı ibraz edilememiştir. Trafik siciline de haciz şerhi işlenmiş ve
10/3/2004 tarihinde dosyanın tekemmül ettiği belirtilerek İdarece aracın satışı
işlemlerine başlanmıştır.
11. Vergi Dairesi 1/4/2004 ve 8/4/2004 tarihlerinde aracı açık
artırma suretiyle satışa çıkarmış ancak alıcı çıkmadığından söz konusu araç bu
tarihlerde satılamamıştır. İdarece aracın pazarlık suretiyle satışı girişimleri
de sonuçsuz kalmıştır.
12. Bu arada başvurucu şirketin hacze konu vergi borçlarını
ödemesi üzerine Vergi Dairesi 28/1/2005 tarihinde, araç üzerindeki hacizlerin
kaldırıldığını ve aracın teslim alındığı hâliyle iade edilebileceğini bir yazı
ile başvurucuya bildirmiştir. Bu yazı başvurucuya 23/2/2005 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucunun ayrıca haciz işlemiyle ilgili olarak bilgi
edinme başvurusunda bulunması üzerine Vergi Dairesi bu defa 17/3/2005 tarihli
yazı ile başvurucuyu bilgilendirmiştir. Bu bilgilendirme yazısında;
başvurucunun 2002 takvim yılına ait vergi borçlarıyla ilgili ihtiyati haciz
kararı bulunduğu, bu nedenle konulan haciz şerhleri baki kalmak kaydıyla aracın
teslim edilebileceği bildirilmiştir.
14. Başvurucu ise bu yazılara rağmen aracı teslim almamıştır.
Vergi Dairesi, şirketin bu defa 2000 takvim yılına ait muhtelif vergi borçları
nedeniyle ödeme emrinin 29/9/2005 tarihinde tebliğ edildiği; ancak, bir ödeme
yapılmadığını gerekçe göstererek 10/10/2005 tarihinde yine haciz kararı
almıştır. Bu kapsamda 18/10/2005 tarihinde başvurucunun söz konusu aracı
yeniden fiili olarak haczedilmiştir.
15. Başvurucu, aracı hakkında ilk uygulanan haciz işlemi
nedeniyle uğradığını belirttiği 267.990 TL tutarındaki maddi zararının tazmini
istemiyle Vergi Dairesi aleyhine 21/1/2008 tarihinde İstanbul 2. Vergi
Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır.
16. Mahkeme 28/1/2009 tarihinde davanın reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, İdarece aracın haczedildiği tarihte araca ait ruhsatın
teslim edilmemiş olması nedeniyle dosyanın ancak 10/3/2004 tarihinde tekemmül
edebildiğine ve bu nedenle ilk satış işleminin geciktiğine vurgu yapılmıştır.
Mahkeme ayrıca, aracın satışının yapılamaması üzerine İdarece aracın iade
edilebileceğinin başvurucuya iki ayrı yazı ile bildirildiğini ancak
başvurucunun aracı teslim almadığını belirtmiştir. Son olarak Mahkeme, Vergi
Dairesinin ızrar kastıyla hareket ettiğinin başvurucu tarafından
ispatlanamadığını ve davalı İdarenin haciz sırasında kusurlu veya kanuna aykırı
davrandığından söz edilemeyeceğini açıklamıştır.
17. Başvurucu tarafından temyiz edilen hüküm, Danıştay Dördüncü
Dairesinin 28/3/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme
talebi ise aynı Dairenin 1/4/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar başvurucu vekiline 30/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 21/7/1953 tarih ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun’un "Cebren tahsil
ve şekilleri" kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Ödeme müddeti içinde ödenmiyen
amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Cebren tahsil aşağıdaki
şekillerden herhangi birinin tatbikı suretiyle
yapılır:
...
2. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktardaki
mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi,
...”
21. 6183 sayılı Kanun'un "Haciz"
kenar başlıklı 62. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen
veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya
üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve
haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur."
22. 6183 sayılı Kanun'un
"Menkul malların haczi" kenar başlıklı 77. maddesi
şöyledir:
"Her türlü menkul mallar cins ve
nevileri, vasıfları, alametleri, sayı ve miktarları ve tahmin edilen değerleri
haciz zaptında tesbit edilmek suretiyle haczolunur.
(Ek fıkra: 16/6/2009-5904/24 md.) Resmi sicile kayıtlı olan menkul malların haczi,
sicillerine işlenmek üzere sicilin tutulduğu daireye tebliğ edilmek suretiyle
de yapılır. Tahsil dairelerince düzenlenen haciz bildirileri, alacaklı tahsil
dairelerince ya da alacaklı amme idaresi vasıtasıyla, posta yerine elektronik
ortamda tebliğ edilebilir ve bu tebligata elektronik ortamda cevap verilebilir.
Elektronik ortamda yapılacak tebliğe ve cevapların elektronik ortamda
verilebilmesine ilişkin usul ve esasları belirlemeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir."
23. 6183 sayılı Kanun'un "Menkul
malların satışı" kenar başlıklı 84. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Menkul mallar tahsil dairelerince,
köylerde ihtiyar kurullarınca haciz yapıldığı tarihin üçüncü gününden itibaren
üç ay içinde satışa çıkarılır."
24. 6183 sayılı Kanun'un "Satış
şekli, artırma ve ilan" kenar başlıklı 85. maddesinin birinci
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Menkul mallar, tahsil dairelerinin satış
mahallinde açık artırma ve peşin para ile satılır. Tahsil dairesince uygun
görülmesi halinde, artırma malın mahallinde de yapılabilir. Açık artırma ile satışa
çıkarılan mal, artırma sonunda üç defa yüksek sesle duyurulduktan sonra en çok
artırana ihale edilir..."
25. 6183 sayılı Kanun'un "Satılamıyan menkul mallar" kenar başlıklı
87. maddesi şöyledir:
"Haczedilen menkul mallara verilen bedel
81 inci maddede tesbit olunan değerin % 75 inden aşağı olursa veya hiç alıcı çıkmazsa, ilk artırma
tarihinden başlıyarak 15 gün içinde uygun görülen
zamanlarda bu mallar tekrar satışa çıkarılır. Bu ikinci artırmada verilen bedel
ne olursa olsun satış yapılır.
Menkul mallar yerinde veya başka yere
götürüldüğü halde yine satılmaz veya taşıma giderlerinin çokluğu yüzünden başka
yere götürülmesi uygun görülmezse yukardaki 15 günlük sürenin bitmesinden
itibaren 6 ay içinde pazarlıkla satılır. Bu suretle de satılamadığı takdirde
haczedilen mallar borçluya geri verilebilir."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin özünde mülkiyet
hakkını güvence altına aldığını kabul etmektedir. Mahkemeye göre bu madde üç
belirgin kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının
birinci cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin
dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın
bulunduğu birinci paragrafın ikinci cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı
içerir ve bunu bazı koşullara bağlar. İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural
ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına kullanılmasının kontrolünü veya
vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine getirilmesini sağlama
yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç [GK],
B. No: 7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç kuralın birbirleriyle
bağlantısız olmayıp ikinci ve üçüncü kuralların, genel nitelikli birinci
kuralın ışığında incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK],
B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 37; Lithgow ve
diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No:
9006/80-9262/81-9263/81-9265/81-9266/81-9313/81-9405/81, 8/7/1986, § 106).
27. AİHM içtihatlarında vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan
müdahaleler, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin ikinci paragrafında öngörülen üçüncü kural kapsamında
değerlendirilmektedir. AİHM ayrıca, vergi borcunun ödenmemesi nedeniyle
borçlunun mallarının haczedilmesi ve satılması dâhil çeşitli tedbirlerin
alınması bakımından kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul
etmektedir (Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda,
B. No: 15375/89, 23.02.1995, § 59, 60, 68; Lindkvist/Danimarka (k.k.), B. No:
25737/94, 9/9/1998).
28. Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satılan malın vergi borcu
nedeniyle haczi şikâyeti hakkındaki Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda (§§ 60-74) kararında AİHM, iç hukukta
öngörülen başvurucunun alabileceği tedbirleri de dikkate alarak müdahalenin
ölçülü olduğuna karar vermiştir. Yine Lindkvist/Danimarka
kararında da benzer şekilde başvurucunun araçları ile banka hesaplarına vergi
borçları nedeniyle haciz konularak satılmasının hukuka dayalı olup içerdiği
meşru amaç ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu kabul edilmiştir.
29. Öte yandan AİHM, her el koymanın muhakkak bir zarara yol
açtığını kabul etmektedir. Ancak Mahkeme, el koyma işleminin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesine göre adil
olabilmesi için mülkün sahibinin güncel zararının kaçınılmaz olandan daha fazla
olmaması gerektiğini sıklıkla vurgulamaktadır (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 33; Borzhonov/Rusya, § 61; Jucys/Litvanya, B. No: 5457/03,
8/1/2008, § 36). Ancak AİHM'e göre el koymanın
kaçınılmaz olanın üzerinde bir zarara yol açtığını kanıtlama külfeti
başvurucuya düşmektedir (Raimondo/İtalya, § 33). Borzhonov/Rusya (§§ 61-63) kararında, el konulan otobüsün yapılan
kanun değişikliğiyle sahibine iadesi gerektiği hâlde kamu makamlarının altı yıl
boyunca hareketsiz kalması, kaçınılmaz olandan daha ağır bir zarar olarak
görülmüştür. Raimondo/İtalya başvurusunda başvurucu, kolluk
görevlilerinin, el konulan taşınmazını korumak için yeterli tedbiri almadığı
için harap edildiğini ileri sürmüştür. AİHM ise başvurucunun bu iddiasını
destekleyen herhangi bir kanıt ileri süremediğini belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edilmediğine karar vermiştir (Raimondo/İtalya, §§ 31-33). Son olarak Jucys/Litvanya (§§ 34-39) kararında da,
sonradan beraat eden başvurucunun el konulan kürklerinin -davanın karmaşık bir
yönü de olmamasına rağmen- iade sürecinin yaklaşık sekiz yılı aşan bir süreyi
bulmasının ölçülü olmadığı sonucuna varılmıştır.
30. AİHM ayrıca, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde
ölçülülüğün, başvurucunun davranışlarını da içeren pek çok etkene dayalı olarak
değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmektedir (Waldemar Nowakowski/Polonya, B. No:
55167/11, 24/7/2012, § 50; Yıldırım/İtalya
(k.k.), B. No: 38602/02, 10/4/2003). Waldemar Nowakowoski/Polonya
kararında, antika silah koleksiyonu yapan başvurucunun ruhsatsız silahlarının
müsadere edilmesi, başvurucunun bu konuda üzerine düşen gerekli özeni yerine
getirmemesi nedeniyle makul görülmekle birlikte, ruhsatı bulunan diğer antika
silahların da koleksiyonun bozulmaması amacıyla müsadere edilmesi tazminat gibi
herhangi bir güvence ölçütü de sağlanmadığından ölçülü görülmemiştir (Waldemar Nowakowoski/Polonya, §§
44-58). Yıldırım/İtalya kararında
ise başvurucunun suç tarihinden birkaç gün önce kiraladığı otobüsünün göçmen
kaçakçılığında kullanılması nedeniyle el konularak müsadere edilmesi,
başvurucunun üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ve iyi niyetli
olduğunu ispat edemediği yönündeki derece mahkemelerinin kararlarına atıfla
ölçülü görülmüştür.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, aracının sicil kaydına haciz şerhi konulması
yerine fiili olarak haczedilmiş olması nedeniyle bu aracı uzun süre
kullanamadığını belirtmiştir. Başvurucuya göre iddia edilen vergi borcuna
nazaran kamudan daha yüksek miktarda alacağı bulunmasına ve bu alacaklarının
vergi borçları için teminat teşkil etmesine rağmen haciz işlemi uygulanmıştır.
Başvurucu bu bağlamda, haciz işleminin yapılabilmesi mümkün kabul edilse dahi
6183 sayılı Kanun'un 84. maddesinde öngörülen üç aylık sürede haczedilen aracın
satışa çıkarılmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, İdare tarafından ileri
sürülen ruhsatın bulunmadığı gerekçesinin ise aracın sicil kayıtlarına
erişilebilmesinin mümkün olması nedeniyle geçerli olamayacağını belirtmiştir.
Başvurucu bu bağlamda son olarak İdarenin 6183 sayılı Kanun'un 87. maddesine
göre ikinci satışta aracı muhakkak satması gerektiği yönündeki zorunluluğa
uymadığını, aracın satılamaması üzerine altı ay gibi bir süre de geçmesine
rağmen aracın kendisine iade edilmemesinin zararını artırdığını vurgulamıştır.
Başvurucu sonuç olarak aracının fiili olarak haczedilmesiyle zarara
uğratıldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
33. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, aracının fiili olarak
haczedilmesi nedeniyle uğradığını belirttiği zararının tazmini istemiyle idari
yargı yerinde açtığı davada yargılamanın sonucunun adil olmadığını ileri
sürmektedir. Ancak başvurucunun, uyuşmazlık konusu aracının vergi borcu
nedeniyle haczedilerek el konulması ve makul bir sürede iade edilmemesi
şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiasıyla ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bütün şikâyetleri, mülkiyet hakkının
ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
36. Anayasa’nın 35. maddesi mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken vergi ödevine ilişkin
73. maddesi vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin anayasal
sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014,
§ 40).
37. Anayasa Mahkemesinin kararlarında vergi ve benzeri yükümlülükler
ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini
güvence altına almaya yönelik müdahalelerin -taşıdıkları amaçlar dikkate
alındığında- devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya
düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,§ 50; Narsan Plastik
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut
olayda da başvurucunun aracının mülk teşkil ettiği açık olup başvurucunun vergi
borcu nedeniyle aracına haciz yoluyla el konulması şeklindeki müdahalenin,
mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural
çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
38. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir.Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve
uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebilecekleri kadar
hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de
kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 56).
39. Somut olayda, 6183 sayılı Kanun'un 62. maddesinin birinci
fıkrasında amme alacaklarının tahsili amacıyla borçlunun mallarının
haczedilebileceği öngörülmüş; 77. maddesinde de menkul malların haczine ilişkin
esaslar düzenlenmiştir. Her ne kadar başvurucu, aracın yalnızca resmî sicile
haciz şerhi konularak haczedilebileceğini ileri sürmüş ise de Kanun'un 77.
maddesinin ikinci fıkrasında resmî sicile kayıtlı olan menkul malların haczinin
ayrıca sicillerine de işleneceği hüküm altına alınmıştır. Yine aynı Kanun'un
84. maddesinde haczedilen menkul malların satışı, 85. maddede ise satış şekli,
artırma ve ilan esasları hükme bağlanmıştır. Bahsedilen kanun hükümleri açık ve
net ifadeler içermekte olup anlaşılabilir ve ulaşılabilir olduğunda da tereddüt
bulunmamaktadır.
40. Bu itibarla derece mahkemelerinin kararlarının dayandığı
gerekçeler ile yukarıda belirtilen kanun hükümleri dikkate alındığında,
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı
değerlendirilmiştir.
41. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili
kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz
konusu olamaz. Kaldı ki müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü
bunu iddia edene aittir (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 35).
42. Vergi borçlarının ödenmesi için gerekli tedbirlerin alınması
ve bu kapsamda gerekli ve uygun araçların seçilmesinde kanun koyucunun geniş
bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Kişilerin kamuya olan borçlarının tahsili
için yasal düzenlemeler yapılmış olup başvuruya konu olay açısından kişinin
kamuya olan borcunu süresi içinde ödememesi nedeniyle borcun tahsili amacıyla
aracına haciz konulması ve ardından satılarak borcun tahsilinin kısmen veya
tamamen sağlanmasında kamu yararı olduğu açıktır (Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş., B. No: 2013/5016, 16/4/2015,
§ 58). Dolayısıyla somut olayda, vergi borçlarının süresinde ödenmemesi
nedeniyle başvurucunun aracına el konularak haczedilmesi ve satışına
girişilmesinde kamu yararı mevcut olup müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı
kuşkusuzdur.
43. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin
ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen
ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin
sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve
aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.
44. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir (AYM, E.2016/46, K.2016/178,23/11/2016, § 12; AYM, E.2015/40,
K.2016/5, 28/1/2016, § 10).
45. Başvurucu ilk olarak uyuşmazlık konusu aracın sicil kaydına
haciz şerhi konulması yerine fiili olarak araca el konulmasından yakınmaktadır.
Ancak yukarıda da değinildiği üzere ilgili kanun hükümleriyle Vergi Dairesine
vergi borçlarının ödenmesi için borçlunun menkul mallarının haczedilerek satışı
yetkisi tanınmıştır (bkz. § 39). Somut olay bakımından vergi borcunun
ödenmemesi nedeniyle haczedilen aracın satılabilmesi için bu araca el
konulmasının ise makul ve olağan bir tedbir olduğu açıktır.
46. Başvurucu ikinci olarak iddia edilen vergi borcuna nazaran
kamudan daha yüksek miktarda alacağı olduğunu, bu alacakları vergi borçları
için teminat teşkil etmesine rağmen haczin uygulandığını belirtmişse de kamudan
alacaklı olmak, bu alacakların doğrudan teminat teşkil etmesi anlamına
gelmeyebilir. Nitekim teminat gösterme ve gösterilen teminatın kabulü 6183
sayılı Kanun kapsamında farklı hükümlere tabidir. Somut olayda ise hacizden
önce teminatlı alacakların takip usulünün uygulandığına ilişkin herhangi bir
bilgi mevcut olmadığı gibi başvurucunun haczin dayanağı takip usulünün hukuka
aykırı olduğu yönünde bir iddiası da bulunmamaktadır.
47. Başvurucu üçüncü olarak açtığı tam yargı davasında verilen
kararı temyiz ettiğini, ancak Danıştayca temyiz
isteminin şablon gerekçelerle reddedilerek hükmün onandığını belirtmektedir.
Başvurucu bu bağlamda ayrıca, karar düzeltme talebinin de Danıştay tarafından
yeterli bir gerekçe ortaya konulmadan reddedildiğini ifade etmiştir. Ancak
somut olayda, ilk derece mahkemesinin kararında gösterilen gerekçenin kanun
yolu merciince uygun bulunduğu anlaşılmaktadır. Danıştayın
karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilamında ise karar düzeltme koşulları
ile sınırlı bir incelemenin yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla belirtilen
onama ve karar düzeltme ilamlarında yeterli ve makul bir gerekçenin bulunmadığı
söylenemez.
48. Başvurucunun dördüncü ve asıl şikâyeti ise haczedilen aracın
kanunda öngörülen sürede satışa çıkarılmamasına veya makul bir sürede kendisine
iade edilmemesine ilişkindir. Ancak Vergi Dairesince, araç haczedildiği sırada
ruhsatı ibraz edilemediğinden dosyanın tekemmül ettirilemediği savunulmuş,
başvurucu da bu savunmayı kabul etmekle birlikte trafik bilgilerine her zaman
erişilebileceğini iddia etmiştir. Bununla birlikte uyuşmazlık konusu aracın
satılamaması üzerine Vergi Dairesinin 28/1/2005 tarihinde aracın "teslim
alındığı hâliyle" iade edilebileceğini başvurucuya bildirdiği görülmektedir.
Hatta başvurucunun bilgi edinme başvurusu üzerine Vergi Dairesi 17/3/2005
tarihli bir yazıyla, aracın teslim edilebileceğini başvurucuya bir defa daha
bildirmiştir. Bu iki yazıyla aracın kendisine teslim edilebileceği
bildirilmesine rağmen başvurucunun aracı teslim almadığı anlaşılmaktadır.
Başvurucu, aracı niçin teslim almadığına dair somut ve açıklayıcı bir beyanda
da bulunmamıştır. Başvurucunun aracına 8/10/2003 tarihinde haciz işlemi
uygulanarak el konulmuş, aracın iadesi için de 28/1/2005 tarihinde başvurucuya
bildirimde bulunulmuştur. Ayrıca, el koyma sürecinde satılamayan araç
üzerindeki haczin başvurucunun vergi borcunu ödemesi üzerine kaldırıldığı da
görülmektedir. Bu durumda yaklaşık bir yıl dört ay süren el koyma sürecinin
makul olmadığı da söylenemez. Kaldı ki bütün bunların yanında başvurucunun,
aracın haciz tarihinden sonra belirtilen süreç boyunca kamuya olan borcunu
ödeyerek araç üzerindeki haczi kaldırma imkânı da bulunmaktadır. Nitekim
başvurucu da hacze konu vergi borcunu ödedikten sonra aracı teslim alma
olanağına kavuştuğu hâlde bu imkânı kullanmamıştır.
49. Son olarak başvurucunun, aracının haczedilerek el konulması
sonucu şahsi olarak, haciz uygulamasının doğasından kaynaklanan kaçınılmaz
zarardan daha fazla ve olağan dışı bir külfete de maruz bırakıldığını somut
olarak ortaya koyamadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun ödemediği
vergi borcu nedeniyle aracının haczedilerek el konulması suretiyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin, kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının
korunması arasındaki adil dengeyi bozmadığı, müdahalenin meşru amacı ile
karşılaştırıldığında ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda, mülkiyet
hakkına ilişkin açık ve görünür bir ihlal bulunmamaktadır.
50. Öte yandan belirtmek gerekir ki Anayasa Mahkemesi, daha önce
de aracın vergi borcu nedeniyle haczedilerek satılmasının şikâyet edildiği
benzer bir başvuruda müdahalenin ölçülü olduğuna karar vermiştir (Gümüşdere İnşaat Ticaret ve Sanayi A.Ş., §§ 41-64).
51. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.