TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÇİMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/19476)
|
|
Karar Tarihi: 5/4/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ÇİMEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Bakanlık Müşaviri olan başvurucuya genel müdür ve
üst düzeyde görev yapan bakanlık müşavirlerine göre daha az ödeme yapılması
nedeniyle mülkiyet hakkının; bu nedenle açılan davanın uzun sürmesi nedeniyle
de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu Maliye Bakanlığında (Bakanlık) Milli Emlak Genel
Müdürlüğü Kontrolörü olarak 15/11/1973 tarihinde göreve başlamıştır. Daha sonra
sırasıyla Başkontrolör, Müşavir Kontrolör, Daire
Başkanı, Hamburg Başkonsolosluğu Maliye ve Gümrük Ateşeliği
görevlerinde bulunan başvurucu, 24/10/1991 tarihinde "Bakanlık
Müşaviri" olarak atanmıştır. Başvurucu, Bakanlık Müşaviri olarak görev
yapmakta iken 14/12/2004 tarihinde yaş haddinden emekliye ayrılmıştır.
8. Maliye Bakanlığının 22/11/2004 tarihli onayı ile 15/10/2004
tarihinden itibaren yürürlüğe giren "Maliye Bakanlığı Personeline
Yapılacak Ek Ödemeye İlişkin Usul ve Esaslar"ın
eki (I) sayılı Cetvel'e göre bakanlık müşavirlerine
de ek ödeme yapılmaktadır. Cetvel'in 3. sırasında,
genel müdür ve daha üst düzeyde görev yapan bakanlık müşavirlerine %145, diğer
bakanlık müşavirlerine ise %120 oranında ek ödeme yapılması
kararlaştırılmıştır.
9. Başvurucu 3/1/2005 tarihinde Bakanlığa başvuruda bulunmuş ve
kendisine de genel müdür ve daha üst düzeyde görev yapmış bakanlık müşavirleri
için olduğu gibi %145 oranı üzerinden ek ödeme yapılmasını talep etmiştir.
Ancak Bakanlık tarafından bu talebe bir cevap verilmemiştir.
10. Başvurucu talebinin zımnen reddedilmesi üzerine bu idari
işlem ve işlemin dayandığı idari düzenlemenin iptali ile mahrum kaldığı parasal
kayıplarının tazmini istemiyle Bakanlık aleyhine Ankara 1. İdare Mahkemesinde
16/6/2005 tarihinde dava açmıştır.
11. Mahkeme 17/6/2005 tarihinde davanın görev yönünden reddine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, düzenleyici işlemin de iptalinin
istenilmesi nedeniyle uyuşmazlığın çözümü bakımından Danıştayın
görevli olduğu açıklanmıştır.
12. Yargılamaya Danıştay Onbirinci
Dairesinde devam edilmiş, Dairenin 28/3/2007 tarihli ilamıyla davanın reddine
karar verilmiştir. Daire 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun
ek 13. maddesine 26/12/1993 tarihli ve 3946 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile
eklenen hüküm uyarınca Maliye Bakanı tarafından tespit edilecek usul ve
esaslara göre ek ödeme yapılabileceğini belirtmiştir. Daireye göre anılan
hükmün verdiği takdir yetkisi içinde ve kurumun hiyerarşik denge yapısı
gözetilerek ek ödeme usul ve esaslarına ilişkin düzenleyici işlem tesis
edilmiştir. Kararda, iptali istenilen düzenleyici işlemin kanunda belirtilen
ölçütlere ve hizmet gereklerine uygun olarak hazırlandığı belirtilmiştir. Daire
bu nedenle, davalı idarenin başvurucunun talebinin zımnen reddine ilişkin
işlemin hizmet gereklerine ve hukuka aykırı olmadığını; ortada tazmini gereken
bir parasal hakkın da bulunmadığını kabul etmiştir.
13. Başvurucunun temyiz ettiği karar, Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun 24/9/2012 tarihli ilamıyla onanmıştır. Bu karar,
başvurucuya 21/2/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 6/3/2013 tarihinde karar düzeltme talebinde de
bulunmuştur.
15. Başvurucu, karar düzeltme incelemesi devam ederken
15/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. İdari Dava Daireleri Kurulu, 13/4/2015 tarihinde
başvurucunun karar düzeltme talebini reddetmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 213 sayılı
Kanun'un mülga ek 13. maddesi şöyledir:
“4. Maliye Bakanı:
a) (Mülga : 5/7/1991 - KHK - 433/16md.;
Yeniden düzenleme: 19/8/1991 - KHK - 449/3 md.
Değişik : 20/3/1997 - KHK - 570/12 md.)
Maliye Bakanlığı ile bağlı kuruluşlarının
merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında çalışan memurlar ile sözleşmeli
personele (bağlı kuruluşların kadro karşılığı sözleşmeli personeli hariç) en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) % 200'ünü geçmemek üzere ek
ödeme yaptırmaya,
b) Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi
Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatında çalışan (sözleşmeli olarak istihdam
edilenler dahil) personele, normal mesai gün ve saatleri dahilinde, daire
dışında yapılan çalışmalarda, aylık toplam 100 saati geçmemek üzere, dışarıda
geçirilen her bir saat için, karşılığı genel bütçeden ödenen fazla mesai ücreti
esas alınmak suretiyle, bu ücretin üç katını aşmayacak şekilde ödeme
yaptırmaya;
c) Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi
Başkanlığı merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında çalışan memurlar ile
sözleşmeli personele, ayda 100 saati aşmayacak şekilde yaptırılacak ek fazla
mesai karşılığında, fazla mesainin yaptırıldığı saatler, çalışma mahalleri,
çalışmaların resmi tatil ve bayram günlerinde yaptırılması gibi hususlar
dikkate alınmak suretiyle, Genel Bütçeden ödenen fazla mesai ücretinin beş
katını aşmayacak şekilde, saat başına farklı fazla mesai ücreti tespitine,
d) (Ek: 28/12/2001-4731/4 md.)
Şehirler arası yollarda yapılacak vergi denetimlerine yardımcı olmak üzere
görevlendirilen güvenlik görevlilerine de bu esaslar dahilinde fazla çalışma
ücreti ödenmesine,
Yetkilidir.
Ek ödemelerde 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun aylıklara ilişkin hükümleri uygulanır.
(Ek hüküm : 26/12/1993 - 3946/2 md.) Görev yapılan birim ve iş hacmi, görev mahalli,
görevin önem ve güçlüğü, personelin sınıfı, kadro ünvanı,
derecesi ve atanma biçimi gibi kriterlere göre yapılacak ek ödemelerin farklı
miktarları ve ödemeye ilişkin usul ve esasları Maliye Bakanı tarafından tespit
edilir.
(Ek hüküm : 26/12/1993 - 3946/2 md.) Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde yapılacak
ödemeler Gelir Vergisine tabi tutulmaz. (Ek cümle: 20/6/2001-4684/15 md.) Bu ödemeler bütçeden karşılanır. Bağlı kuruluşlar
personeline yapılacak ek ödemelerin belirlenmesinde, bunlara ödenmekte olan
ikramiye, fazla mesai ücreti gibi farklı ödemeler ile diğer imkanlar dikkate
alınır ve bağlı kuruluş bütçelerinden ödenir.
(Ek paragraf: 17/9/2004-5234/5 md.) Bu madde kapsamında bulunan personele yapılan
ikramiye, teşvik primi, teşvik ödemesi, döner sermaye katkı payı ödemeleri,
döner sermaye gelirlerinden yapılan ek ödemeler ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu
uyarınca ödenen tutarlar ile Maliye Bakanlığınca belirlenecek benzeri
ödemelerin net tutarları, bu madde kapsamında yapılan ek ödemenin aylık net
tutarından mahsup edilir. Mahsuba ilişkin esas ve usulleri belirlemeye Maliye
Bakanı yetkilidir. Bu ödeme ilgili mevzuatı uyarınca ödenmekte olan zam,
tazminat, ödenek, döner sermaye payı, ikramiye, ücret ve her ne ad altında
olursa olsun benzeri ödemelerin hesabında dikkate alınmaz.”
18. Uyuşmazlığa konu "Maliye Bakanlığı Personeline
Yapılacak Ek Ödemeye İlişkin Usul ve Esaslar" ın
eki (I) sayılı Cetvel'in ilgili bölümleri şöyledir:
Maliye Bakanlığı Merkez
|
Oran (%)
|
Kadro ve Görev Unvanı
|
15.05.2003 tarihinden itibaren
|
1) Müsteşar
|
190
|
2) Müsteşar Yardımcısı, Kurul Başkanı, Genel Müdür, Maliye
Yüksek Eğitim Merkezi Başkanı
|
185
|
3) Bakanlık Müşavirleri
a) Genel Müdür ve
daha
üst düzeyde
görevlerde bulunanlar
b) Diğerleri
|
145
120
|
4) Daire Başkanı
|
175
|
...
|
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda, mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 §
62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz
[BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129).
20. AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1)
Numaralı Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına
almadığını kabul etmektedir (Van der Mussele/Belçika [GK], B. No: 8919/80,
23/11/1983, § 48; Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (kk), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B.
No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
21. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek (1) Numaralı Protokol'ün
1. maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması
durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da
içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde
edilebileceği yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], No. 44912/98, 28/9/2004,§
35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83. Meşru beklenti
kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
22. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti, (kk) [BD]B. No: 39794/98,
10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair
bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda meşru bir beklentinin bulunduğu sonucuna
varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
23. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir
düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(kk), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
24. Öte yandan AİHM içtihatlarında Sözleşme'nin ayrımcılık
yasağına ilişkin 14. maddesinin Sözleşme kapsamındaki diğer hak ve özgürlükler
ile bağlantılı olarak incelenmesi gerektiği belirtilmiştir (Karlheinz Schmidt/Almanya, B. No: 13580/88,
18/7/1994, § 22). AİHM'e göre mülkiyet hakkının
ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak incelenebilmesi için öncelikle Sözleşme'ye ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesi kapsamında
korunması gereken mevcut bir mülkün veya mülkü edinme yönünde meşru bir
beklentinin mevcut olması gerekmektedir (Vilho Eskelinen ve diğerleri/Finlandiya [BD],
B. No: 63235/00, 19/4/2007, §§
94, 95; Guberina/Hırvatistan,
B. No: 23682/13, 22/3/2016, § 75; Fabian/Macaristan,
B. No: 78117/13, 15/12/2015, §§ 25-34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 5/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
30. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 10 yıl 3 ay sürdüğü
anlaşılan yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu, Bakanlık Müşaviri olarak atandıktan sonra %120
oranı üzerinden ek ödeme yapıldığını, daha önce genel müdür ve üst düzey
görevlerde görev yapmış bakanlık müşavirlerine ise %145 oranı üzerinden ek
ödemede bulunulduğunu belirtmiştir. Başvurucuya göre kanunda bir dayanağı
bulunmayan bu uygulama eşit işe eşit ücret ilkesine de aykırılık teşkil
etmektedir. Başvurucu bu nedenle, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
34. Ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların
soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp bunların Anayasa ve Sözleşme kapsamında
yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması
gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
33). Ayrımcılık yasağının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için
kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda hangi temele dayalı olarak
ayrımcılığa maruz kaldığının gösterilmesi gerekir. Somut olayda ise başvurucu,
genel müdür ve daha üst düzey görevlerde bulunan bakanlık müşavirleri ile
kendisinin de aralarında olduğu diğer bakanlık müşavirleri arasında "ek
ödeme" yapılması konusunda ayrımcılık yapıldığından yakınmaktadır. Bu
durumda, başvurucunun öncelikle uyuşmazlık konusu "ek ödeme"
yapılması ile ilgili meşru bir beklentisinin olup olmadığı mülkiyet hakkı
bağlamında incelenerek ayrımcılık yasağıyla ilgili bir değerlendirme
yapılmalıdır. Başvurucunun yargılamanın sonucunun adil olmadığı şikâyeti ise
esas itibarıyla, başvurucuya belirtilen ek ödemenin yapılmamasıyla ilgili olup
bu talebin idare tarafından karşılanmaması ve yargısal sürecin de sonuçsuz
kalması üzerine meşru beklenti kavramının tartışılmasını gerektirmektedir. Bu
nedenle, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı dışındaki bütün şikâyetleri
ayrımcılık yasağı ile bağlantılı olarak mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmiştir.
35. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar
güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu
hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli
somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).
36. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp,
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır
(Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti.,
B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu
kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve
diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
37. Başvuruya konu olayda ihtilaf konusu; emekli olmadan önce
bakanlık müşaviri olarak görev yapan başvurucuya, genel müdür ve daha üst
düzeyde görevlerde bulunan bakanlık müşavirlerine yapılan ek ödeme oranı
üzerinden ek ödeme yapılıp yapılmayacağına ilişkindir.
38. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkının uyuşmazlık konusu "ek ödeme" nin
yapılmasına ilişkin olarak tek başına ve ayrı bir güvence sağlamadığı açıktır.
Bireyler ancak belirtilen ücretin ödenmesi konusunda kanuni düzenleme veya
içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde, bu yöndeki talepleri mülkiyet
hakkı kapsamında kabul edilerek sağlanan güvencelerden yararlandırılabilir.
Öyleyse, başvurucunun genel müdür ve üst düzeylerde görev yapan bakanlık
müşavirleri için öngörülen ek ödeme oranından, kendisinin de aralarında olduğu
diğer bakanlık müşavirlerinin de yararlandırılması gerektiği iddiasının, kanuni
düzenlemeler veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği açıklığa
kavuşturulmalıdır. Böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi
kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru
beklenti oluşturup oluşturmadığı belirlenecektir.
39. Bunun için öncelikle başvurucunun "meşru beklenti"
iddiasının konusunu teşkil eden ek ödemeler hakkındaki kanun hükümleri
irdelenmelidir. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan 213 sayılı
Kanun'un mülga ek 13. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, Maliye Bakanlığı ile
bağlı kuruluşların merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında çalışan memurlar ile
sözleşmeli personele en yüksek devlet memuru aylığının %200'ünü geçmemek üzere
ek ödeme yapılabilmesine olanak tanınmıştır. Aynı maddede görev yapılan birim
ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü, personelin sınıfı, kadro ünvanı, derecesi ve atanma biçimi gibi kriterlere göre
yapılacak ek ödemelerin farklı miktarlarının ve ödemeye ilişkin usul ve
esasların Maliye Bakanı tarafından tespit edileceği hüküm altına alınmıştır. "Maliye
Bakanlığı Personeline Yapılacak Ek Ödemeye İlişkin Usul ve Esaslar"ın
eki (I) sayılı Cetvel'in (3) numaralı sırasında da ek
ödeme oranları; genel müdür ve daha üst düzeyde görev yapan bakanlık
müşavirleri için %145, diğer bakanlık müşavirleri için ise %120 olarak
belirlenmiştir.
40. Başvurucu uyuşmazlık konusu dönemde Bakanlık Müşaviri
olmakla birlikte daha önce genel müdür ve daha üst düzeyde bir görevde
bulunmamıştır. Dolayısıyla anılan düzenlemeler karşısında, genel müdür ve daha
üst düzeyde görev yapan bakanlık müşavirlerden olmadığından başvurucu için
diğer bakanlık müşavirleri için öngörülen %120 ek ödeme oranı uygulanmıştır.
41. Başvurucu bireysel başvuruya konu şikâyetini, talebinin
reddine ilişkin idari işlemin iptali istemiyle açtığı davada da ileri
sürmüştür. Başvurucunun iddia ve itirazlarını değerlendiren Danıştay Onbirinci Dairesi, 28/3/2007 tarihinde davanın reddine
karar vermiştir. Daire esas itibarıyla, anılan kanun maddesinde idareye verilen
takdir yetkisine dikkat çekerek ek ödeme usul ve esaslarının kanunda öngörülen
ölçütler doğrultusunda keyfî olmayan bir biçimde idarece belirlendiği
gerekçesine dayanmıştır. Temyiz edilen hüküm İdari Dava Daireleri Kurulunca
onanmış, başvurucunun karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.
42. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına yönelik şikâyetler bakımından görevi ise bireysel
başvurunun ikincil doğası gereği sınırlıdır. Derece mahkemeleri önünde hukukun
ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve
bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince
kesin olarak reddedildiği durumlarda, açıkça keyfî olmadığı veya bariz bir
takdir hatası içermediği sürece “meşru bir
beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz.
43. Başvuru konusu olayda da 213 sayılı Kanun'un mülga ek 13.
maddesinin (4) numaralı fıkrasında öngörülen ek ödeme ile ilgili koşullar,
ikincil mevzuattaki düzenlemeler ile birlikte derece mahkemelerince tartışılmış
ve ilgili hukuk kuralları yorumlanarak bir sonuca varılmıştır. Davanın reddine
dair kararda, anılan kanun maddesinde yer alan ölçütler ile ikincil mevzuattaki
düzenlemelerin örtüştüğünün tespit edildiği gözetildiğinde bu kararın açıkça
keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası içerdiği de söylenemez. Ayrıca
başvurucu, -talep edilen dönem itibarıyla- genel müdür ve daha üst düzeyde
görev yapan bakanlık müşavirleri için uygulanan ek ödeme oranının diğer
bakanlık müşavirlerine de uygulanabileceği yönünde yerleşik bir idari uygulama
veya kararlılık kazanmış yargı içtihatları bulunduğunu da ortaya koyamamıştır.
44. Son olarak belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi
soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Somut olayda ise başvurucunun ihlal
iddiasıyla ilgili söz konusu talebinin, dava açtığı tarih ve talep ettiği dönem
itibarıyla yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı içtihatları
tarafından desteklenmediği ve mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak
nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığı anlaşılmıştır.
45. Buna göre başvuru konusu olayda, başvurucunun mülkiyet hakkı
kapsamında korunması gereken mevcut bir mülkünün veya mülkü edinme yönünde
meşru bir beklentisinin olduğunun ispatlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ayrımcılık yasağıyla bağlantılı
olarak incelenebilmesi mümkün değildir (Ali
Sakarya, B. No: 2014/1346, 26/10/2016, § 43).
46. Açıklanan gerekçelerle ayrımcılık yasağıyla bağlantılı
olarak incelenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
47. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …”
48. Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
49. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
50. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
51. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Ayrımcılık yasağıyla bağlantılı olarak incelenen mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Danıştay Onbirinci
Dairesine (E.2005/3151, K.2007/2878) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.