TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
RAMAZAN BENİCE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10340)
|
|
Karar Tarihi: 22/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Basvurucu
|
:
|
Ramazan BENİCE
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat EREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluk süresinin makul olmaması, kanunda
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması, tutukluluk ve itiraz
incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirilmesi, savcılık görüşünün tebliğ
edilmemesi, tutukluluk incelenmesine ilişkin kararların gerekçelerinin ilgili
ve yeterli olmaması, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz
incelemesinin etkin bir şekilde yapılmaması, tutukluluk konusunda ayrımcılık
yapılması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 19/11/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/11/2008 tarihli ve 2008/64 Sorgu sayılı
kararı ile Diyarbakır A. Gaffar Okkan Polis Meslek Yüksek Okulu servis aracının
taranması olayına iştirak ettiğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların bulunması gerekçesiyle tutuklanmıştır.
8. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 16/12/2008 tarihli ve 2008/1611 Esas sayılı iddianamesi ile
devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek,
kasten kamu görevlisini öldürmeye teşebbüs, kamu malına zarar vermek ve
10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanun'a muhalefet suçlamalarıyla başvurucu hakkında kamu davası
açılmış; yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin
19/2/2014 tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı ilamıyla başvurucunun toplam
altı kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, 384 yıl hapis ve 120.000 TL adli para
cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
Bu karar başvurucuya tefhim edilmiştir.
9. Başvurucu 10/3/2014 tarihli
tahliye dilekçesinde tutukluluk süresinin beş yılı aştığını, yargılandığı
davada hakkında hüküm verildiğini ve kararı temyiz ettiğini, 6/3/2014 tarihinde
yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun hükümleri ile azami
tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesi nedeniyle tutukluluk durumunun
incelenmesi gerektiğini belirterek tahliye talebinde bulunmuştur. Başvurucunun
talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/3/2014 tarihli ve 2014/324
Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir. Kararda başvurucu hakkında
hükmedilen cezalar belirtildikten sonra şunlar ifade edilmiştir:
“B- Sanık halen hükümlü statüsünde bulunup
6526 sayılı yasa 06/03/2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve usul yasalarının
geriye yürümesi hukukun ana kurallarına nazaran mümkün değildir.
C- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2011/1-51
K.2011/42 sayılı ilamında açıkça belirlendiği üzere tutukluluk sürelerinin
hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate
alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün verilmesinden sonra
tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen süre
hesaba katılmamalıdır. Zira, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın
altılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan
sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de AİHS’nin 5.maddesinin uygulamasına ilişkin olarak verdiği
kararlarda tutuklulukla ilgili makul sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyet hükmünden sonra geçen süreyi dikkate almamaktadır.
D- Adam öldürme ve gasp suçunun devlete karşı
işlenen suçlardan olmayıp dış dünyada her bir eylemin mağdurunun farklı oluşu
ve her bir mağdura yöneliksuçunayrı ayrı oluşması
nedeni ile tutukluluk süresinin de her bir mağdura yönelik eylem dikkate alınarakayrı ayrı 5 yıl olarak dikkate alınmasıgerekmektedir.
E- Yargılamanın ve tutukluluk durumunun
uzamasına sanıkların mahkemeyi protesto etme duruşmaya katılmama ve sağlık
raporu alma gibi kendi iradi eylemleri ile sebebiyet verdikleri anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5271 sayılı ceza
mahkemesi kanununun 100 ve devam maddeleri gereğince sanık müdafileri tarafından
yapılan itirazın REDDİNE, sanıklarınTUTUKLULUKHALİNİNDEVAMINA,”
10. Anılan karara yapılan itiraz, Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli ve 2014/257 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiştir. Başvurucu, ret kararından 21/5/2014 tarihinde haberdar olduğunu
beyan etmiştir.
11. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunmuştur.
12. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli ve
E.2013/386, K.2014/22 sayılı kararının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi
21/10/2014 tarihli ve E.2014/5733, K.2014/10324 sayılı ilamla hükmün onanmasına
karar vermiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
14. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebi (bkz. § 9),
içeriği itibarıyla 19/2/2014 tarihli mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluk
hâlinin devamı kararına itiraz niteliğinde değildir. Başvurucu, 6526 sayılı
Kanun’da yapılan değişiklik sonrasında azami tutukluluk süresinin beş yıla
indirildiğini ve yargılandığı dava kapsamındaki tutukluluk süresinin azami
sınırı aştığını ileri sürerek tutukluluk durumunun incelenmesini ve tahliyesine
karar verilmesini talep etmiştir.
15. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin yargılandığı davada
hükmün verildiği 19/2/2014 tarihi öncesine ait şikâyetler ve bu tarih sonrasına
ilişkin şikâyetler olmak üzere iki ayrı başlıkta incelenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
A. Suç İsnadına Bağlı
Olarak Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu; tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin
ilgili ve yeterli olmadığını, tutukluluk süresinin makul olmadığını, kanunda
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığını, tutukluluk konusunda Anayasa
Mahkemesinin İ.B. hakkındaki kararı sonrası İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin
verdiği tahliye kararının kendi durumu için yol gösterici olduğunu, bu uygulamaya
rağmen kendisinin Kürt, ölenlerin ise devletin güvenlik görevlileri olması
nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin
karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığını, tahliye
taleplerinin duruşmasız yapıldığını, Savcılığın tutuklulukla ilgili
mütalaalarının kendisine bildirilmediğini belirterek Anayasa'nın 14., 19., 36.,
38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu başlık altındaki
iddialarının tamamının Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir.
Öte yandan başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak değerlendirilmesi mümkün
olmayıp mutlaka Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)
kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele
alınması gerekmektedir. Buna göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere
yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın olduğunu
ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb.
ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun
eşitlik ilkesinin ihlali iddiası, esas olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
çerçevesinde ele alınmalıdır (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 33, 34).
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir…”
19. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
20. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate
alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin
Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
21. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda
tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
22. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla
ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun hükümle birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten
itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir.
23. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 19/11/2008
tarihinde gözaltına alınmış, 20/11/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılamanın yapıldığı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi
19/2/2014 tarihli ve E.2013/386, K.2014/22 sayılı ilamla başvurucunun
mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
24. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebinin 19/2/2014
tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz niteliğinde kabul edilmemesi (bkz.
§ 14) ve 19/2/2014 tarihli karara ise itiraz ettiğine dair herhangi bir bilgi
ve belge sunmaması nedeniyle somut başvuruda hüküm öncesine ait şikâyetler
konusunda bireysel başvuru açısından esas alınması gereken nihai kararın
19/2/2014 tarihli karar olduğu sonucuna varılmıştır. Başvurucunun anılan kararı
tefhim yoluyla öğrendiği 19/2/2014 tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel
başvuruda bulunması gerekirken 20/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda
süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurunun suç isnadına bağlı olarak
kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mahkûmiyete Bağlı
Olarak Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; son olarak yaptığı tahliye talebinin
incelemesinin duruşmasız yapıldığını, Savcılık mütalaasının kendisine tebliğ
edilmediğini, bu karara yaptığı itirazın etkin bir şekilde incelenmediğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
28. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası göre hürriyeti
kısıtlanan bir kimsenin kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkı bulunmaktadır (Mehmet Haberal, B. No: 2012/849, 4/12/2013, § 122). Anılan maddede serbest
bırakılmayı sağlamak amacıyla başvurulacak yerin bir yargı mercii olması
öngörülmüş olduğundan işin doğası gereği burada yapılacak incelemenin yargısal
bir niteliği bulunmaktadır. Yargısal nitelikteki bu inceleme sırasında adil
yargılanma hakkının tutmanın niteliğine ve koşullarına uygun güvencelerinin
sağlanması gerekir. Bu bağlamda suç isnadına bağlı tutmaya ilişkin olarak
tutukluluk hâlinin devamının veya serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde
"silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkelerine
riayet edilmelidir (Hikmet Yayğın, B.
No: 2013/1279, 30/12/2014, §§ 29, 30).
29. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; Neytullah Bayram (B. No: 2014/10339, 15/4/2015, § 44) ve Galip Öğüt ([GK], B. No: 2014/5863,
1/3/2017, § 43) başvurularında; mahkûmiyet sonrası tutulmaya ilişkin serbest
bırakılma talebi üzerine verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli
olmadığı, başvuru konusu talep ve bu talebin reddine ilişkin incelemelerin
duruşmasız olarak yapıldığı, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara yapılan
itirazın etkin bir şekilde incelenmediği ve başvuruya konu tutukluluk
incelemesine ilişkin Cumhuriyet savcısının mütalaasının bildirilmediği gibi
şikâyetleri, başvurucuların Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki
"mahkemelerce verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetlerinden yoksun bırakıldıklarını belirterek açıkça dayanaktan yoksun
bulmuştur. Anılan kararlarda suç isnadına bağlı olarak tutulan kişilerin
serbest bırakılma taleplerinin incelenmesinde riayet edilmesi gereken
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama gibi güvencelerin "mahkumiyete
bağlı tutulan kişiler" yönünden dikkate alınmadığı görülmektedir.
30. Somut olayda başvurucunun 19/2/2014 tarihli mahkûmiyet
kararı sonrasındaki tutulması Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
anlamında “suç şüphesine bağlı tutma” kapsamından çıkmış, ikinci fıkra
bağlamında “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma”ya
dönüşmüştür. Buna göre başvurucunun bu tutulmaya yönelik iddiaları bakımından anılan
kararlardan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkûmiyet sonrası kişi
hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı olarak
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkûmiyet sonrası kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.