TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT YİLDENİZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10342)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Murat YİLDENİZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat EREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluk süresinin makul olmaması, kanunda
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması, tutukluluk ve tutukluluğa itiraz
incelemelerinin duruşmasız olarak gerçekleştirilmesi, savcılık görüşünün tebliğ
edilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 9/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 13/10/2008 tarihlikararı
ile“Devletin birliğini ve
ülke bütünlüğünü bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek, öldürmeye teşebbüs
etmek” suçlamalarıyla tutuklanmıştır.
8. Başvurucu hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının
16/12/2008 tarihli iddianamesi ile “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü
bozmak, kasten kamu görevlisini öldürmek, kasten kamu görevlisini öldürmeye
teşebbüs, kamu malına zarar vermek ve 6136 sayılı Kanun'a muhalefet”
suçlamalarıyla kamu davası açılmış, yapılan yargılama sonucunda Diyarbakır 5.
Ağır Ceza Mahkemesi, 19/2/2014 tarihli kararıyla başvurucununtoplam
altı kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, toplam 384 yıl hapis ve 120.000 TL adli
para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar
vermiştir. Bu karar başvurucunun ve müdafisinin yokluğunda verilmiştir.
9. Başvurucu, 10/3/2014 tarihli dilekçeyle tahliye talebinde
bulunmuştur. Dilekçede tutukluluk süresinin beş yılı aştığını, yargılandığı
davada hakkında hüküm verildiğini ve kararı temyiz ettiğini, 6/3/2014 tarihinde
yürürlüğe giren 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
hükümleri ile azami tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesi nedeniyle
tutukluluk durumunun incelenmesi gerektiğini belirterek tahliye talebinde
bulunmuştur. Başvurucunun talebi Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 12/3/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararda başvurucu hakkında hükmedilen cezalar
belirtildikten sonra şunlar ifade edilmiştir:
“B- Sanık halen hükümlü statüsünde bulunup
6526 sayılı yasa 06/03/2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir ve usul yasalarının
geriye yürümesi hukukun ana kurallarına nazaran mümkün değildir.
C- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun E.2011/1-51
K.2011/42 sayılı ilamında açıkça belirlendiği üzere tutukluluk sürelerinin
hesabında yerel mahkeme tarafından hüküm verilinceye kadar geçen süre dikkate
alınmalı, buna karşın yerel mahkeme tarafından hükmün verilmesinden sonra
tutuklu sanığın hükmen tutuklu hale gelmesi nedeniyle temyizde geçen süre
hesaba katılmamalıdır. Zira, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın
altılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan
sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi de AİHS’nin 5.maddesinin uygulamasına ilişkin olarak verdiği
kararlarda tutuklulukla ilgili makul sürenin hesabında, ilk derece mahkemesinin
mahkûmiyet hükmünden sonra geçen süreyi dikkate almamaktadır.
D- Adam öldürme ve gasp suçunun devlete karşı
işlenen suçlardan olmayıp dış dünyada her bir eylemin mağdurunun farklı oluşu
ve her bir mağdura yöneliksuçunayrı ayrı oluşması
nedeni ile tutukluluk süresinin de her bir mağdura yönelik eylem dikkate alınarakayrı ayrı 5 yıl olarak dikkate alınmasıgerekmektedir.
E- Yargılamanın ve tutukluluk durumunun
uzamasına sanıkların mahkemeyi protesto etme duruşmaya katılmama ve sağlık
raporu alma gibi kendi iradi eylemleri ile sebebiyet verdikleri anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 5271 sayılı ceza
mahkemesi kanununun 100 ve devam maddeleri gereğince sanık müdafileri
tarafından yapılan itirazın REDDİNE, sanıklarınTUTUKLULUKHALİNİNDEVAMINA,”
10. Anılan karara yapılan itiraz Diyarbakır 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin 31/3/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu ret
kararından 21/5/2014 tarihinde haberdar olduğunu beyan etmiştir.
11. Başvurucu, 20/6/2014 tarihindebireysel
başvuruda bulunmuştur.
12. Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/2/2014 tarihli ve
E.2013/386, K.2014/22 sayılı kararının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi
21/10/2014 tarihli ilamla hükmün onanmasına karar vermiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
14. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebi (bkz. § 9),
içeriği itibarıyla 19/2/2014 tarihli mahkûmiyetle birlikte verilen tutukluluk
hâlinin devamı kararına itiraz niteliğinde değildir. Başvurucu, 6526 sayılı
Kanun’da yapılan değişiklik sonrasında azami tutukluluk süresinin beş yıla
indirildiğini ve yargılandığı dava kapsamındaki tutukluluk süresinin azami
sınırı aşığını ileri sürerek, tutukluluk durumunun incelenmesini ve tahliyesine
karar verilmesini talep etmiştir.
15. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin, yargılandığı davada
hükmün verildiği 19/2/2014 tarihi öncesine ait şikâyetler ve bu tarih sonrasına
ilişkin şikâyetler olmak üzere iki ayrı başlıkta incelenmesi gerektiği sonucuna
varılmıştır.
A. Suç İsnadına Bağlı
Olarak Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin
ilgili ve yeterli olmadığını, tutukluluk süresinin makul olmadığını, kanunda
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşıldığını, tutukluluk konusunda Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararları ve bu doğrultuda derece mahkemelerinin tahliye
kararları bulunmasına rağmen kendisinin Kürt kökenli ve ölenlerin ise devletin
güvenlik görevlileri olması nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldığını, tutukluluk
hâlinin devamına ilişkin karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde
yapılmadığını, tahliye taleplerinin duruşmasız olarak incelendiğini, Savcılığın
tutuklulukla ilgili mütalaalarının kendisine bildirilmediğini belirterek
Anayasa'nın 14., 19., 36., 38. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
2. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, bu başlık altındaki iddiaların
tamamının Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir. Öte yandan
başvurucunun Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine yönelik iddiasının soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp
mutlaka Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında yer alan diğer
temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekmektedir. Buna
göre kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine
yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru
bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene
dayandığını makul delillerle ortaya koyamayan başvurucunun eşitlik ilkesinin
ihlali iddiası, esas olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı çerçevesinde ele
alınmalıdır (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§
33, 34).
18. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
19. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Başvuru süresi ve mazeret” kenar başlıklı
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
20. Başvurunun süresinde yapılmış olması, her aşamada dikkate
alınması gereken usule ilişkin şarttır (Yasin
Yaman, B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 18).
21. Bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma durumunda,
tutukluluk süresinin kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
22. Bu bağlamda bir suç isnadına bağlı olarak tutuklulukla ilgili
şikâyetleri içeren bireysel başvurunun; hükümle birlikte verilen tutukluluğun
devamı kararı sonrasında yapılması hâlinde tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiğinin öğrenildiği tarihten itibaren, itiraz
edilmiş ise itiraz merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz
gün içerisinde yapılması gerekmektedir.
23. Somut olayda başvurucu isnat edilen suç nedeniyle 9/10/2008
tarihinde gözaltına alınmış, 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Yargılamanın
yapıldığı Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi 19/2/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
24. Başvurucunun 10/3/2014 tarihli tahliye talebinin, 19/2/2014
tarihli tutukluluğun devamı kararına itiraz niteliğinde olmaması ve 19/2/2014
tarihli karara ise itiraz ettiğine dair herhangi bir bilgi ve belge sunmaması
nedeniyle somut başvuruda, hüküm öncesine ait şikâyetler konusunda bireysel
başvuru açısından esas alınması gereken nihai kararın 19/2/2014 tarihli karar olduğu
sonucuna varılmıştır. 19/2/2014 tarihli karar, başvurucunun ve müdafisinin
yokluğunda verildiğinden 10/3/2014 tarihinde tahliye talebinde bulunmakla
başvurucunun en geç bu tarih itibariyle anılan kararı öğrendiğinin kabul
edilmesi gerekir. Bu tarihten itibaren otuz gün içerisinde bireysel başvuruda
bulunması gerekirken 20/6/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı
olduğu sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle başvurunun suç isnadına bağlı olarak
kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetler kısmının süre aşımı nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
B. Mahkumiyete Bağlı
Olarak Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu son olarak yaptığı tahliye talebinin incelemesinin
duruşmasız yapıldığını, Savcılık mütalaasının kendisine tebliğ edilmediğini, bu
karara yaptığı itirazın etkin bir şekilde incelenmediğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı
şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
28. 6216 sayılı Kanun’un
“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
29. Başvurucunun 19/2/2014 tarihli mahkûmiyet kararı sonrasında tutulduğukonusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Dolayısıyla başvurucunun durumu Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası
anlamında “suç şüphesine bağlı tutma” kapsamından çıkmış, ikinci fıkra
bağlamında “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmaya” dönüşmüştür.
30. Anayasa Mahkemesi Neytullah Bayram (B. No: 2014/10339, 15/4/2015, § 44) kararında hüküm
sonrasına ait kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin tutuklulukla ilgili
kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk konusunda
ayrımcılığa maruz kaldığı, başvuru konusu yaptığı talep ve bu talebin reddine
ilişkin incelemelerin duruşmasız yapıldığı, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin
karara yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığı ve başvuruya
konu yaptığı tutukluluk incelemesine ilişkin Cumhuriyet savcısının mütalaasının
kendisine bildirilmediği gibi şikâyetleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasındaki "mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamında
değerlendirmiştir.
31. Başvuru konusu olayda başvurucu isnat edilen suçlar
nedeniyle 13/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu hakkında yürütülen
yargılama neticesinde 19/2/2014 tarihinde mahkûmiyete ve hükümle birlikte
tutukluluğun devamına karar verilmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet
kararı sonrasındaki bu tutma hâli Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasındaki "mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi"
kapsamındadır.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkûmiyet sonrası kişi
hürriyeti ve güvenliğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı olarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkumiyet sonrası kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.