TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DALBAY TAŞ İMALAT SAN. VE TİC.LTD.ŞTİ.
BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/10518)
|
|
Karar Tarihi: 14/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Mehmet Sadık YAMLI
|
Başvurucu
|
:
|
Dalbay Taş İmalat San.ve Tic.Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Kemal ŞAHİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mutlak koruma alanında kaldığı gerekçesiyle iptal
edilen ruhsata konu işletme alanının daha sonra mutlak koruma alanından
çıkarılarak ihale edilmesi üzerine ihalenin iptali istemiyle açılan davada
esasa etkili iddialar karşılanmadan karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesi Cebeci köyü civarında
başvurucu Şirkete ait İR:2443 ve İR:1206 sayılı maden işletme ruhsatları
başvurucunun 26/9/1988 tarihli talebi üzerine birleştirilerek başvurucuya
TR:2692 sayılı yeni bir ruhsat verilmiştir.
9. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğünce (İSKİ)
bu ruhsatlardan İR:1206 sayılı işletme ruhsatı sahasındaki faaliyetler
nedeniyle oluşan atık maddelerin Alibeyköy Barajı'nı alüvyon ile doldurduğunun
tespit edildiği, bu nedenle ruhsatın iptal edilmesi 1/10/1990 tarihli yazıyla
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından istenilmiştir. Bakanlığın cevap
vermemesi üzerine İSKİ Genel Müdürlüğünce Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
aleyhine İstanbul 1. İdare Mahkemesinde dava açılmış, anılan Mahkemenin
21/1/1993 tarihli ve E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla dava konusu taş
ocağının Alibeyköy Barajı'nın su toplama havzasında mevcut derelerin mutlak
koruma alanı içinde kalmasından dolayı muhafazasının mümkün olmadığı
gerekçesiyle iptal kararı verilmiş; bu karar Danıştay tarafından onanarak kesinleşmiştir.
Bunun üzerine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından daha önce
birleştirilmiş ruhsat alanından İR:1206 sayılı ruhsat alanı çıkarılmak
suretiyle başvurucuya yeni bir ruhsat verilmiştir.
10. Başvurucu Şirket, yargı kararıyla iptal edilen İR:1206
sayılı ruhsat alanının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından mermer
işletilmek üzere İnternet üzerinden ihaleye çıkarıldığını öğrendiğini
belirterek 19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihaleye çıkarılan maden alanının kendi
ruhsat alanı olduğunu, bu yüzden ihalenin iptal edilerek ihale konusu alanın
kendi ruhsatına ilave edilmesini talep etmiştir.
11. Başvurucunun bu talebine"İSKİ Genel Müdürlüğü'ne içme ve kullanma suyu temin edilen mutlak koruma
alan sınırları ve İSKİ Baraj Koruma alan sınırları sorulmuş olup gelecek cevaba
göre işlem tesis edilecektir." şeklinde cevap verilmiştir.
Başvurucu bunun üzerine dava açmıştır.
12. İstanbul 6. İdare Mahkemesi 30/4/2007 tarihli ve
E.2005/2912, K.2007/1119 sayılı kararıyla Alibeyköy Barajı su toplama havzası
içinde ve koruma havzasında mevcut derelerin mutlak koruma alanında kaldığı
Mahkeme kararıyla sabit olan taşınmaz için davalı idarece tesis edilen işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Bu kararın
temyizi üzerine Danıştay Sekizinci Dairesi 30/4/2007 tarihli ve E.2005/2912,
K.2007/1119 sayılı kararıyla6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 3. maddesi hükmüne uygun bulunmayan dava dilekçesinin
reddedilmesi gerekirken işin esasına girilerek davanın reddi yönünde verilen
mahkeme kararında yasal isabet bulunmadığı gerekçesiyle Mahkeme kararını
bozmuştur.
13. İdare Mahkemesi bozmaya uymuş ve verilen dilekçe ret kararı
üzerine anılan alanın ihaleye çıkartılmasına ilişkin işlemin iptali istemi
ayrı, söz konusu alanın başvurucunun kendi ruhsatına ilave edilmesi yönündeki
istemi ayrı birer dava olarak görülmeye başlanmıştır.
14. İhaleye çıkılmasına ilişkin işlemin iptali isteminin
görüldüğü başvuruya konu davada Mahkeme 30/6/2010 tarihli ve E.2009/640, K.2010/1209
sayılı kararıyla, İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararına
atıfla uyuşmazlık konusu alanın, Alibeyköy Barajı'nın su toplama havzasında,
mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu alanın ihale yoluyla
yeniden aramaya açılacak alan olarak belirlenmesinin mümkün bulunmadığı
gerekçesiyle işlemin iptaline karar vermiştir. Bu kararın temyizi üzerine
Danıştay Sekizinci Dairesi 27/3/2013 tarihli ve E.2010/9638, K.2013/2357 sayılı
kararıyla, uyuşmazlık konusu alanın İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993
tarihli kararının verildiği tarihte mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen
daha sonra kısa mesafeli koruma alanı içine alındığını; bu durumda İstanbul 6.
İdare Mahkemesince bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını tespit eden
mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki isabet
görülmediğini ancak ilgili mevzuatta, kısa mesafeli koruma alanında madencilik
faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu
alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare
Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğunu belirterek
onamıştır.
15. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 5/3/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar 11/6/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 30/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Diğer taraftan başvurucunun söz konusu alanın ruhsatına
ilave edilmesi yönündeki talebi hakkında görülen davada ise Mahkeme 30/6/2010
tarihli ve E.2009/451, K.2010/1208 sayılı kararıyla, "olayda, davacı şirket uhdesinde bulunan İR:2692
sayılı ruhsattan bölünen alanın, Alibeyköy Barajının su toplama havzasında,
mevcut derelerin mutlak koruma alanı içinde kaldığı, bu nedenle de Yüzeysel Su
Kaynaklarının Kirlenmeye Karşı Korunması Hakkında Yönetmeliğin 4/A maddesinin
5. bendi gereğince taş, kum, kil ve maden ocağı açılmasına izin verilmeyecek
yerlerden olduğunun İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarih ve
E.1992/791, K.1993/59 sayılı kararıyla açıkça belirlenmesi karşısında, söz
konusu alan 3213 sayılı Maden Kanunu uyarınca madencilik faaliyeti yapılacak
alanlardan olamayacağından, bu alanın davacı şirketin halen mevcut ruhsatına
ilave edilmesi mümkün bulunmamaktadır." gerekçesiyle davayı
reddetmiştir.
18. Anılan karar, Danıştay Sekizinci Dairesinin 27/3/2013
tarihli ve E.2010/8516, K.2013/2355 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu alanın
İstanbul 1. İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararının verildiği tarihte
mutlak koruma alanı içinde kalmasına rağmen daha sonra kısa mesafeli koruma
alanı içine alındığı, bu durumda bu alanın mutlak koruma alanı içinde kaldığını
tespit eden mahkeme kararı gerekçe gösterilerek davanın reddedilmesinde hukuki
isabet görülmediği ancak kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde
bulunulmasının ilgili mevzuatta son derece sıkı şartlara bağlanması ve dava
konusu alanın bu istisnai şartlardan hiçbirini taşımaması karşısında İdare
Mahkemesince verilen kararın sonucu itibarıyla yerinde bulunduğu belirtilerek
onanmıştır.
19. Başvurucunun karar düzeltme isteminin reddedilmesi üzerine
başvurucu, Anayasa Mahkemesine 11/3/2014 bireysel başvuruda bulunmuştur.
Anayasa Mahkemesi Dalbay Taş İmalatı Sanayi
ve Ticaret Ltd. Şti. (B. No: 2014/3210, 16/6/2016) başvurusunda
öncelikle, başvurucunun başvuruya konu ettiği davanın mutlak koruma alanından
çıkarılan maden sahasının tekrar ruhsatına ilavesi talebiyle açıldığı ve
uyuşmazlığın esasını, daha önce başvurucuya ait birleştirilmiş ruhsat alanının
bir kısmının mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle ruhsat kapsamından
çıkarıldıktan sonra mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirilmesi ve söz
konusu alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni
hukuki durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının olup olmadığı
hususunun oluşturduğunu belirlemiştir.
20. Anayasa Mahkemesi kararında, İstanbul 6. İdare Mahkemesince
30/6/2010 tarihinde verilen kararda söz konusu işletme alanının mutlak koruma
alanından çıkarıldığı hususu ile başvurucunun iddiaları dikkate alınmaksızın ve
bu konuda bir gerekçeye dayanılmaksızın söz konusu alanın 21/1/1993 tarihindeki
eski statüsü gerekçe gösterilerek davanın reddedildiğini, kararda başvurucunun
esasa etkili iddialarının değerlendirilerek yanıt verildiğinden ve/veya
başvurucunun temel şikâyetinin incelendiğinden söz edilemeyeceğini temyiz
incelemesinde ise Danıştay tarafından İdare Mahkemesinin kararında davanın
reddedilmesinde hukuki isabet görülmediği belirtilmesine rağmen kararın
bozulması yoluna gidilmediğini, somut olay ve iddialar değerlendirilmeden
sadece kısa mesafeli koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son
derece sıkı şartlara bağlanması ve dava konusu alanın bu istisnai şartlardan
hiçbirini taşımaması gerekçeleriyle kararın onandığı ayrıca kararda kısa
mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların taşınmadığının da izahı
yapılmadığı hususlarına dikkat çekilmiştir.
21. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, başvurucunun mutlak koruma
alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilave edilmesi talebini dayandırdığı temel
iddiasının incelenmediğini; İlk Derece Mahkemesinin, kararın gerekçesini somut
gerçekliği değişmiş bir hukuki durum üzerine bina ettiği, temyiz incelemesinde
ise bu durum fark edildiği hâlde gerekçe kısmen değiştirilerek ancak somut
davanın koşulları yeterince gerekçelendirilmeden onandığını tüm bu nedenlerle
başvurucunun esasa etkili olduğu açık olan iddiası karşılanmaksızın ve somut
gerçekliğe uygun olmayan hukuki duruma dayanılarak hüküm kurulmasıyla
başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Dalbay
Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., §§ 38-41).
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 2577 sayılı Kanun' un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili kısmı şöyledir:
"Danıştay, bölge idare
mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına
ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye
veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye
tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."
23. Diğer ilgili hukuk için bkz. Dalbay Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., §§ 19-21.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesiyle
ruhsatın iptal nedeni de ortadan kalktığına göre bu ruhsatın ihaleye
çıkartılmadan kendisine verilmesi gerektiğini, ihalenin iptal edilmesi
istemiyle açılan davada İR:1206 sayılı ruhsat alanının ihaleye çıkartılmasına
ilişkin işlem iptal edilmekle birlikte Derece Mahkemesinin bu alanın daha sonra
kısa mesafeli koruma alanı içine alındığı ve ilgili mevzuatta kısa mesafeli
koruma alanında madencilik faaliyetinde bulunulmasının son derece sıkı şartlara
bağlanığı ve dava konusu alanın bu istisnai
şartlardan hiçbirini taşımadığı yönündeki gerekçesi nedeniyle söz konusu alanda
maden ocağı işletilmesinin kendisi için de imkânsız hâle geldiğini oysa söz
konusu alanın kısa mesafeli koruma alanı içinde kalmakla birlikte havza dışında
olduğunu kaldı ki bu konuda henüz bir uyuşmazlık bulunmadığını, Derece
Mahkemesi tarafından henüz hakkında uyuşmazlık bulunmayan bir konuda idarenin
yerine geçilerek karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
26. Başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında
gerekçeli karar hakkına ilişkindir.
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
28. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
29. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76)
30. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle, gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul
edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme bu hususa belirli ve
açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin
Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
31. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da basit
bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, B.
No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
32. Başvurucuya ait İR:1206 sayılı işletme ruhsatının, su
toplama havzasının mutlak koruma alanı içinde kaldığı gerekçesiyle İstanbul 1.
İdare Mahkemesinin 21/1/1993 tarihli kararıyla iptal edilmesinden bir süre
sonra başvurucu, mutlak koruma alanı sınırlarının değiştirildiği ve bunun sonunucunda iptal edilen ruhsat alanının Bakanlık
tarafından mermer işletilmek üzere ihaleye çıkarıldığını öğrendiğini belirterek
19/7/2005 tarihli dilekçeyle ihalenin iptal edilmesini ve ihale konusu alanın
kendi ruhsatına ilave edilmesini talep ederek idari başvuru yapmış ardından
dava açmıştır. Başvurucunun söz konusu alanın kendi ruhsatına ilave edilmesi
talebinin incelendiği davaya ilişkin olarak yapılan bireysel başvuruda Anayasa
Mahkemesi uyuşmazlığın esasını, başvurucuya ait birleştirilmiş ruhsat alanının
bir kısmının mutlak koruma alanında olduğu gerekçesiyle ruhsat kapsamından
çıkarıldıktan sonra mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesi ve söz konusu
alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki
durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının bulunup bulunmadığı
hususunun oluşturduğunu ancak Derece Mahkemesi kararlarında başvurucunun mutlak
koruma alanından çıkarılan alanın ruhsatına ilavesi talebini dayandırdığı temel
iddiasının tartışılmadığı gibi kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi
şartların bulunmadığının da izah edilmediği gerekçesiyle başvurucu Şirketin
adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (bkz.§§ 17-21).
33. Söz konusu alanın ihaleye çıkarılmasına ilişkin açılan ve
bakılmakta olan başvuruya konu davada ise söz konusu alanın ihaleye çakarılmasına ilişkin işlem, başvurucununu
talebi doğrultusunda iptal edilmekle birlikte karar gerekçesinde söz konusu
alanda madencilik yapılamayacağı vurgulanmış ve başvurucu bu gerekçe nedeniyle
kendi hakkının zayi olduğunu ileri sürmüşür.
Gerçekten de gerekçede mutlak koruma alanı sınırlarının değişmesi ve söz konusu
alanın yeniden madencilik faaliyetine açılması üzerine oluşan yeni hukuki
durumda başvurucunun korunması gerekli bir hakkının bulunup bulunmadığı hususu
incelenmediği gibi özellikle Danıştay Dairesi, İlk Derece Mahkemesinin
gerekçesinde hukuki isabet görmediğini belirtmekle birlikte kararı bozmamış ve
kısa mesafeli koruma alanıyla ilgili hangi şartların taşınmadığına da gerekçede
yer vermemişir.
34. Ayrıca Anayasa Mahkemesi Dalbay
Taş İmalatı Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., başvurusunda, söz konusu
alanın başvurucunun ruhsatına ilave edilmesine ilişkin olan yargılamanın yenilenmesine
karar vermiş olup yargılamanın yenilenmesi üzerine verilecek kararın bakılmakta
olan bahsi geçen alanın ihaleye çakarılmasına ilişkin
işlemin iptaline dair olan başvuruya konu davadaki hususları etkileyecek
nitelikte olduğu da gözetildiğinde anılan başvuruda ortaya konulan sonuçtan
ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığını değerlendirmiştir.
35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36 maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
37. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürerek yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.
38. Başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 6. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Sekizinci Dairesine
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.