logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Abdulatif Akgül [1.B.], B. No: 2014/10531, 30/12/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULATİF AKGÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10531)

 

Karar Tarihi: 30/12/2014

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Zühtü ARSLAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Akif YILDIRIM

Başvurucu

:

Abdulatif AKGÜL

Vekili

:

Av. Evin AKGÜL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan yargılandığı davada, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapmadan yargılamanın bitirilmesi ve yargılamanın sekiz yılı aşkın sürede tamamlanamaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma ile tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 13/6/2014 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/10/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/11/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, 27/9/2005 tarihinde Diyarbakır ili Lice ilçesinde gerçekleştirilen uyuşturucu operasyonu kapsamında gözaltına alınmıştır.

8. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 31/5/2006 tarih ve E.2006/2747 sayılı iddianamesiyle başvurucunun ticari amaçla esrar bulundurma suçunu işlediği iddiasıyla aynı yer 1. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır.

9. Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/6/2006 tarih ve 2006/71 İddianame Değerlendirme sayılı kararıyla eylemin kullanmak amacıyla esrar bulundurmak suçuna temas ettiği gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar vermiştir.

10. İddianamenin iadesi gerekçesi doğrultusunda Lice Cumhuriyet Başsavcılığınca aynı yer Sulh Ceza Mahkemesine kullanmak için esrar bulundurmak suçundan kamu davası açılmıştır.

11. Anılan Mahkemenin 17/7/2006 tarih ve E.2006/36 sayılı karşı görevsizlik kararıyla dosyanın görevli ve yetkili Diyarbakır Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

12. Mahkemeler arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi amacıyla dosya Yargıtaya gönderilmiş ve Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 25/12/2006 tarih ve E.2006/13003, K.2006/10550 sayılı ilamıyla Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

13. Dosya kendisine gelen Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 18/3/2008 tarih ve E.2007/51, K.2008/110 sayılı kararıyla başvurucuyu satmak için uyuşturucu bulundurma suçundan 4 yıl 2 ay hapis ve 1,000,00 TL adli para cezasına mahkûm etmiştir. Mahkûmiyet kararının gerekçesinin ilgili kısmı şu şekilde kaleme alınmıştır:

 “…DELİLLER:

 Tanık S. A. Dörtyol 1 Asliye Ceza Mahkemesince Talimatla Alınan Beyanında; olay hakkında bilgi görgüsünün olmadığını, operasyonu gördüğünü aramayı gördüğünü fakat bulunan esrarı görmediğini, kimin sakladığını kimin olduğunu bilmediğini beyan etmiştir.

 Tanık M. Y., A. A. ve C. B. Silvan Asliye Ceza Mahkemesince Talimatla Alınan Beyanlarında; savcılık beyanlarının doğru olduğunu, tutanak tuttuklarını tutanak içeriğinin doğru olduğunu beyan etmişlerdir.

 04/10/2005 tarih ve 2005/1319 KMY sayılı suça konu maddenin THC ihtiva eden hint kenevir bitkisi olduğuna dair ekspertiz raporu, tutanaklar, torba açma kapama numune alma ve teslim tutanağı, emanet eşya makbuzu, sanık ve tanık beyanları, 27/09/2005 günü Şehit Mesut Kahraman Çam operasyonu esnasında yapılan arazi faaliyetleri sırasında tutulan tutanak, nüfus ve sabıka kaydının dosyamız içinde olduğu görülmüştür.

 DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:

 Sanık üzerine atılı suçlamaları kabul etmemiş ise de 27/09/2005 tarihli tutanak içeriği dikkate alındığında güvenlik güçlerini gören sanık ve yanındakilerin kaçmaya çalıştıkları ve sanığın elinde bulunan mavi poşet içerisinde 84,42 gram kubar esrar maddesinin ele geçirildiği yine ağaçların dibine gömülmüş vaziyette 304,15 ve 104.52 gram kubar esrar maddesinin ele geçirildiği olay yerinde bir adet kefeli terazi ve çeşitli ağırlıkları, bol miktarda jilet, paketlemede kullanılan kağıt , poşet ve koli bantlarının ele geçirildiği ve sanıkla birlikte bulunan diğer şahıslar hakkında da C.Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin verilen karar dikkate alındığında suça konu uyuşturucunun sanığa ait olduğu kabul edilmiştir.

 Bu uyuşturucu maddenin sanık tarafından içmek amacıyla mı yoksa satmak amacıyla mı bulundurulduğunun değerlendirilmesi açısından ise sanığın ısrarla içmek amacıyla esrar bulundurmadığını söylemesinin uyuşturucunun kendisine ait olduğu kabul edildiği halde bile aleyhine değerlendirilerek içmek amacıyla bulundurmayan sanığın bunu satmak amacıyla bulundurulduğundan söz edilemeyeceği yani tutanakta belirtilen ve uyuşturucunun tartılmasında ve paketlenmesinde kullanılan kefeli terazi, koli bantları paketleme poşetleri olmamış olsa idi sanık hakkında lehe olduğu için içmek amacıyla bulundurmaktan cezalandırılması yoluna gidilebilecek iken operasyonda ortaya çıkan şekli ile ele geçen ve uyuşturucunun paketlenmesi ve hazırlanmasında kullanılan malzemeler ve ele geçen uyuşturucunun bir miktarının da olay yeri içerisinde gömülü olması dikkate alındığında sanığın söz konusu maddeleri içmek amacı dışında satmak amacıyla bulundurduğunun kabulü gerektiği vicdani kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…”

14. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 17/3/2014 tarih ve E.2010/31372, K.2014/1745 sayılı ilamıyla hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermiştir

15. Başvurucu vekili, onama kararını 30/5/2014 tarihinde tebellüğ etmiştir.

16. Bireysel başvuru, 13/6/2014 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

17. 17/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların verilmesi usulü” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Duruşmada verilecek kararlar, Cumhuriyet savcısı, duruşmada hazır bulunan müdafi, vekil ve diğer ilgililer dinlendikten; duruşma dışındaki kararlar, Cumhuriyet savcısının yazılı veya sözlü görüşü alındıktan sonra verilir.”

18. 5271 sayılı Kanun’un “İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması” kenar başlıklı 176. maddesi şöyledir:

“(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.

(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.

(3) Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem, tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır.

(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.”

19. 5271 sayılı Kanun’un “Ara verme” kenar başlıklı 190. maddesi şöyledir:

“(1) Duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilebilir.

(2) 176 ncı maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu sanığa hatırlatılır.”

20. 5271 sayılı Kanun’un “Sanığın duruşmada hazır bulunmaması” kenar başlıklı 193. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir.”

21. 5271 sayılı Kanun’un “Delillerin ortaya konulması ve reddi” kenar başlıklı 206. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Sanığın sorguya çekilmesinden sonra delillerin ortaya konulmasına başlanır. Ancak, sanığın tebligata rağmen mazeretsiz olarak gelmemesi sebebiyle sorgusunun yapılamamış olması, delillerin ortaya konulmasına engel olmaz. Ortaya konulan deliller, sonradan gelen sanığa bildirilir.”

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 18/6/2014 – 6545/66 md.) Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 30/12/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 13/6/2014 tarih ve 2014/10531 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında, yerel mahkemenin dosyada yer alan 27/9/2005 tarihli tutanağa dayanarak karar verdiğini, ağaç kovuğuna saklı vaziyette ele geçirilen uyuşturucu madde ve diğer malzemelerin kendisine ait olduğuna dair bir delil bulunmadığını, mahkemenin eksik inceleme sonucu karar verdiğini ve Yargıtayın da eksik inceleme sonucu yerel mahkemenin kararını onadığını, re’sen dinlenilmesine karar verilen tanıkların sonradan dinlenmediğini, olaya karıştığı iddia olunan diğer şahıslarla ilgili ne gibi bir işlem yapıldığına ilişkin ara kararın tam olarak yerine getirilmediğini, bu ara karar gereği talep edilen bilgilere ilişkin yazı cevaplarının kendisi ve müdafisinin hazır olmadığı duruşmada okunduğunu, esas hakkındaki savunması alınmadan mahkûmiyetine karar verildiğini, ele geçirilen uyuşturucu miktarının ticaret yapmaya elverişli olmadığını, ayrıca yaklaşık 9 yıl süren yargılamanın makul süreyi aştığını belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma ile tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

 1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Delillerin Eksik Toplandığı ve Hatalı Değerlendirildiği İddiası

25. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”

26. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

28. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B.No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).

29. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), delillerin kabul edilebilirliği şikayetlerini, somut davada kullanılan delilin sanığın hazır bulunduğu duruşmada ve “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkeleri ya da söz konusu delillerin yargılamanın bütününe olan etkisi çerçevesinde değerlendirmektedir (Tamminen/Finlandiya, B.No: 40847/98, 15/6/2004, §§ 40-41; Barberà, Messegué ve Jabardo/İspanya, B.No: 10590/83, 6/12/1988, §§ 68, 81-89). AİHM pek çok kararında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 19. maddesi bağlamında görevinin, Sözleşmeci Devletlerin AİHS’e ilişkin yükümlülüklerinin gözetilmesini sağlamak olduğunu, AİHS’in koruması altında bulunan hak ve özgürlükler ihlal edilmedikçe ulusal bir mahkemenin olaylara ya da hukuka ilişkin yaptığı hataları inceleme görevinin bulunmadığını, AİHS’in 6. maddesinin adil yargılanma hakkını güvence altına almakla beraber bu maddenin öncelikli olarak ulusal hukuk bağlamında düzenlenmesi gereken bir konu olan delillerin kabul edilebilirliğine ilişkin bir kural ortaya koymadığını belirtmektedir (Schenk/İsviçre, B.No: 10862/84, 12/7/1988, §§ 45-46; Desde/Türkiye, B.No: 23909/03, 1/2/2011, § 124).

31. AİHM, bariz bir şekilde keyfi olmadıkça, belirli bir kanıt türünün –iç hukuk açısından hukuka aykırı olarak elde edilmiş kanıtlar da dâhil olmak üzere– kabul edilebilir olup olmadığına veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin kendi görevi olmadığını kararlarında ifade etmektedir. AİHM, kanıtların elde edilme yöntemi de dâhil olmak üzere yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını ve AİHS’teki bir hakkın ihlali söz konusu ise tespit edilen ihlalin niteliğini inceleme konusu yapmaktadır (Jalloh/Almanya [BD], B.No: 54810/00, 11/07/2006, § 95; Desde/Türkiye, B.No: 23909/03, 1/2/2011, § 125; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B.No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 699) AİHM’e göre, delillerle ilgili esas olarak başvurucuya, delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği incelenmelidir (Bykov/Rusya [BD], B.No: 4378/02, 10/3/2009, § 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B.No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 700).

32. Başvurucu, atılı suçları işlediğine dair mahkûmiyetine yeterli delil olmadığını; ele geçirilen uyuşturucu miktarının ticaret yapmaya elverişli olmadığını, parmak izi incelemesinin yapılmadığını, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini belirterek, bu hususların adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir. Mahkeme; sanık savunmalarına, tanık anlatımlarına, olay yerine ilişkin kollukça tanzim edilmiş tutanaklara, ekspertiz raporuna ve diğer delillere dayanarak söz konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları, dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (bkz. § 13; gerekçeli karar, s. 2-3).

33. Diğer taraftan başvurucu, olaya karıştığı iddia olunan diğer şahıslarla ilgili ne gibi bir işlem yapıldığına ilişkin ara kararın tam olarak yerine getirilmediğini, bu ara karar gereği talep edilen bilgilere ilişkin yazı cevaplarının kendisi ve müdafisinin hazır olmadığı duruşmada okunduğunu, re’sen dinlenilmesine karar verilen tanıkların sonradan dinlenilmesinden vazgeçildiğini belirterek, bu sebeplerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, Mahkemece tensip tutanağıyla dinlenilmesine karar verildiği halde sonradan dinlenilmesinden vazgeçildiğini iddia ettiği tanıkların birçoğunun istinabe mahkemelerince dinlendiği (bkz. § 13) ve asıl mahkemece tutanakta belirtilen diğer tanıkların dinlenilmesinden örtülü olarak vazgeçildiği anlaşılmaktadır. Başvuru formu ve ekli belgelerden, başvurucunun dinlenen tanıkların anlatımlarına bir itirazı olmadığı gibi dinlenmeyen tanıkların beyanlarının alınmasından vazgeçilmesine yönelik karara da itirazının olmadığı ve yargılama sürecinde tanık sıfatıyla dinlenilmesini istediği bir kişinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.

34. Başvurucu vekili, yargılamanın 17/1/2008 tarihli celsesinde, olaya karıştığı iddia olunan diğer şahıslara yönelik ne gibi bir işlem yapıldığıyla ilgili yazılan müzekkereye ilişkin olarak da Diyarbakır ilinde ayrı bir dava bulunduğunu ve davanın sonuçlandığını belirterek, karardan bir örneği dosyaya sunabileceğini beyan etmiştir. Mahkemece, başvurucu müdafisinin belirttiği mahkemelerden, olaya karıştığı iddia olunan sanıklarla ilgili açılmış ve sonuçlanmış dava varsa karar örneğinin, sonuçlanmamış dava var ise dosyalarının incelenmek üzere gönderilmesi talep edilmiştir. Taleplerin ilgili adli makamlarca yerine getirildiği 18/3/2008 tarihli celse tutanağından anlaşılmaktadır. Diğer bir deyişle, Mahkeme, savunma tarafının bildiği ve dosyaya sunmak istediği bilgileri doğrulamak amacıyla müzekkere yazmış ve bu yazı cevapları başvurucu ve vekilinin gelmediği duruşmada okunmuştur.

35. Somut olayda, başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir veri bulunmamakta olup, Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmamıştır. Öte yandan, başvuru dosyası incelendiğinde, “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerine aykırı olarak başvurucuya delillerini sunma, inceletme ve itiraz etme hususlarında uygun olanakların sağlanmadığına ilişkin bir veri de bulunmamaktadır.

36. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

37. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargılamanın hakkaniyete aykırı olduğu yönündeki şikâyetine ilişkin olarak delilleri inceleme ve değerlendirme fırsatı bulduğu ve Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Savunma Hakkının İhlal Edildiği İddiası

38. Başvurucu, esas hakkındaki savunması alınmadan mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüştür.

39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

40. AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

41. AİHM “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı”dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple AİHM’e göre hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması (Bkz. Ludi/İsviçre, B. No: 12433/86, 15/6/1992 §§ 49-50) ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir (Bkz. Artico/İtalya, B. No: 6694/74, 13/5/1980 § 33).

42. AİHS’inAdil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;

…”

43. AİHS’in 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan özel güvencelerin, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ışığında değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan 6. maddenin (3) numaralı fıkrasının (a-e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri de dikkate alınmalıdır (Bkz. Pélissier ve Sassi/Fransa [BD], B. No: 25444/94, 25/3/1999, §§ 51-54). Bu nedenle yalnızca (3) numaralı fıkrada sayılan haklara uygun olarak yapılan bir ceza yargılamasının, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ışığında değerlendirilmeden, hakkaniyete uygun ve dolayısıyla adil olduğu söylenemez (Bkz. Deweer/Belçika, B. No: 6903/75, 27/2/1980 § 56).

44. Savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının kapsamındadır (AYM, E.1992/8, K.1992/39, K.T. 16/6/1992). Bu hak gereğince sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerekmektedir.

45. Sanığın kendini savunma hakkından faydalanmasının ilk koşulu ise sanığın savunmasını yapabilmesi için mahkeme önünde hazır bulunma olanağına sahip olmasıdır. AİHS’in 6. maddesinde açıkça belirtilmemiş olsa da duruşmada hazır bulunma hakkı AİHS’in 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki adil muhakeme hakkının bir parçasıdır. Bir sanığın aleyhine açılan ceza davasında duruşmada hazır bulunması genel bir haktır (bkz. Sejdovic/İtalya, B. No: 56581/00, 1/3/2006, § 81). Nitekim duruşmada hazır bulunma hakkının bir sonucu olarak 5271 sayılı Kanun’un 193. maddesinin (1) numaralı fıkrasında istisnalar saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılamayacağı hükme bağlanmıştır (B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 41).

46. Ancak sanığın yargılamadan haberdar olmasına rağmen yargılamadan kaçmak adına duruşmalarda hazır bulunmaktan kasten imtina ettiği durumlarda da yoklukta yargılamanın yapılması ve hüküm kurulması mümkündür (bkz. Medenica/İsviçre, B. No: 20491/92, 14/6/2001, § 59; Sejdovic/İtalya, [BD], B. No: 56581/00, 1/3/2006, §§ 82-99).

47. Anayasa’nın 13. maddesine göre temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması ancak ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olup, Anayasa’nın 36. maddesinde böyle bir sınırlandırma öngörülmemiştir. Kanun koyucuya sınırlama yetkisi verilmemiş haklar bakımından hakkın nesnel sınırları ve çatışan diğer hak ve ilkeler dikkate alınmalı ve dengeleme yapılmalıdır (AYM, E.2000/48, K.2002/36, K.T. 30/3/2002). Bu sebeple gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirilmek zorundadır. Makul sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının diğer bir yönü olduğu gibi Anayasa’nın 141. maddesinin “Davaların… mümkün olan süratle sonuçlanması, yargının görevidir.” biçimindeki dördüncü fıkrası ile de korunmaktadır. Bu durumda gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olma hakkının makul sürede yargılanma hakkı ile dengelenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/4784, 7/3/2014, § 44).

48. Somut olayda, tebligat üzerine Mahkeme huzuruna çıkan başvurucuya 10/5/2007 tarihli celsede iddianame tebliğ edilmiş, başvurucu ve müdafii savunmalarını hazırlamak için süre istemeyerek aynı celsede savunma yapmışlar; 18/9/2007 tarihli duruşmada iddia makamı esas hakkındaki mütalaasını sunmuş, başvurucu müdafii mütalaaya karşı savunma yapmak için süre istemiş, Mahkemece başvurucu vekiline gelecek celseye kadar süre verilmesine karşın başvurucu ve vekili, belirtilen tarihte veya sonraki tarihlerde esas hakkındaki mütalaaya karşı herhangi bir beyanda bulunmamıştır.

49. 5271 sayılı Kanun’un 190. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre duruşmaya, ara verilmeksizin devam edilerek hüküm verilir. Ancak, zorunlu hâllerde davanın makul sürede sonuçlandırılmasını olanaklı kılacak surette duruşmaya ara verilmesi mümkündür. Başka bir deyişle bir ceza davasında yargılamanın bir celsede bitirilmesi esas olup ancak zorunlu hallerde birden çok celse yapılması gerekmektedir. Somut olayda başvurucu, 10/5/2007, tarihli; başvurucu vekili ise 10/5/2007, 18/9/2007, 27/9/2007 ve 17/1/2008 tarihli duruşmalarda hazır bulunmuş ve savunma yapmışlardır. Başvurucu vekilinin, İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma hazırlamak için süre talep ettiği, talep Mahkemece kabul edilmesine karşın esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapılmadığı ve tarihi bilindiği halde son celsede de hazır bulunulmadığı anlaşılmıştır. Bu sebeplerle, makul sürede yargılanma hakkı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

50. Sonuç olarak, somut olayda başvurucunun, suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandırıldığı, bir müdafiinin yardımından faydalanmak suretiyle savunma hakkını kullandığı, müdafisine esas hakkındaki mütalaaya karşı beyanda bulunmak üzere süre verildiği, dava dosyası ve yargılama süreci bir bütün olarak incelendiğinde başvurucunun savunma haklarından yararlandırılmadığını gösteren bir verinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

51. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun “esasa ilişkin mütalaadan sonra beyanlarını sunmadan mahkûmiyetine karar verilmesi nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiği” ile ilgili şikâyeti yönünden başvurunun açık ve görünür bir ihlalin olmaması nedeniyleaçıkça dayanaktan yoksun” olduğundan kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası

52. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

53. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

54. AİHS’in ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), AİHS metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü AİHS’in 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, AİHS’in lafzi içeriğinde yer alan veya AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

55. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).

56. Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

57. Somut olayda, başvurucu 27/9/2005 tarihinde Diyarbakır ili Lice ilçesinde gerçekleştirilen uyuşturucu operasyonu kapsamında gözaltına alınmış, hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır (bkz. § 22). Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).

58. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındığı ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan 27/9/2005 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 34; B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucu hakkındaki suç isnadına ilişkin olarak verilen mahkumiyet kararının kesinleşme tarihi olan 17/3/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.

59. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde; başvurucunun gözaltına alındığı 27/9/2005 tarihinden Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/3/2008 tarihli kararı arasında 2 yıl 5 ay 20 günlük bir sürenin geçtiği görülmektedir. Sadece başvurucunun yargılandığı davada, mahkemece başvurucunun savunması 10/5/2007 tarihli celsede alınmıştır. Değişik mahkemelerce iki defa görevsizlik kararı verilmiştir. Yargılama İlk Derece Mahkemesince toplam olarak altı celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz) aşaması ise 5 yıl 11 ay 27 gün sürmüştür.

60. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 22-45).

61. Dosyanın sürüncemede bırakılmasında ve yargılamanın sekiz yılı aşkın şekilde sürmesinde başvurucuya veya müdafiine yüklenebilecek bir kusur bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargılamanın yürütülmesindeki izlenen yöntem dikkate alındığında, 27/9/2005 tarihinde gözaltına alınmakla başlayıp 17/3/2014 tarihli Yargıtay ilamı ile sonuçlanan davadaki sekiz yılı aşkın yargılama süresi makul olarak değerlendirilemez.

62. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

63. Başvurucu, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 100.000,00 TL manevi, 100.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

64. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

65. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık sekiz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 5.850,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

66. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

67. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun,

1. Delillerin eksik toplandığı ve hatalı değerlendirildiği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

2. Savunma hakkının kısıtlandığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 5.850,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

30/12/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Abdulatif Akgül [1.B.], B. No: 2014/10531, 30/12/2014, § …)
   
Başvuru Adı ABDULATİF AKGÜL
Başvuru No 2014/10531
Başvuru Tarihi 16/6/2014
Karar Tarihi 30/12/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma suçundan yargılandığı davada, delillerin eksik toplanması ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmesi, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapmadan yargılamanın bitirilmesi ve yargılamanın sekiz yılı aşkın sürede tamamlanamaması nedenleriyle Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma ile tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat
Kanun yolu şikâyeti Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tanık dinletme ve sorgulama hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Savunma için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı (tebligat, mehil verme vs.) (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 33
176
190
193
206
5237 Türk Ceza Kanunu 188
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi