TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10839)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Recep BENLİ
|
Başvurucu
|
:
|
S. K.
|
Vekili
|
:
|
Av. İsmail DEMİRCİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kardeşinin toplumsal olaylara müdahale eden
polisler tarafından yoğun ve ölçüsüz şekilde kullanılan biber gazını
solumasının oluşturduğu etki ile hayatını kaybettiğini ve bu olaya ilişkin
yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek, Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/6/2014 tarihinde İstanbul 5. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 9/9/2014 tarihinde
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
5. Başvurucu, 14/9/2013 tarihinde vefat eden Se. K.’nın kardeşidir.
6. Se. K., 13/9/2013 tarihinde saat 23.00 sıralarında
çalışmakta olduğu İstanbul ili Kadıköy ilçesindeki barın önünde eşiyle birlikte
oturmakta iken rahatsızlanması sonucu arkadaşları tarafından Kadıköy’de bulunan
özel bir hastaneye götürülmüştür.
7. Hastanenin acil servisinde saat 23.15’ten itibaren
yapılan müdahaleye rağmen hasta kurtarılamayarak yaklaşık bir saat sonra vefat
etmiştir.
8. Acil servis doktoru kesin ölüm sebebinin belli olmaması
nedeniyle vakayı adli olay olarak ilgililere bildirmiştir.
9. Bunun üzerine aynı gün İstanbul Anadolu Cumhuriyet
Başsavcılığınca soruşturmaya başlanmış, 2013/119981 sayılı soruşturma
kapsamında ölü muayene işlemi yapılmıştır. Ölü muayene işlemi sırasında kimlik
tanığı olarak dinlenen başvurucu, “…kendisi Kadıköy’de
barda çalışıyordu. 1996 yılında kalp kapakçığı değişti. Onun dışında bildiğim
bir rahatsızlığı yoktur. Kadıköy bölgesinde son birkaç gündür Hatay’da ölen A.A
adlı kişinin ölümünü protesto için toplanan grup ile emniyet birimleri arasında
yaşanan olaylarda biber gazı ya da diğer gazlara maruz kalmıştır. Dün gece
vakti çalıştığı barda fenalaşıp buraya getirilmiştir.” şeklinde
beyanda bulunmuştur. Yapılan ölü muayene işlemi sonunda kesin ölüm sebebi
tespit edilemediğinden klasik otopsi yapılarak kesin ölüm sebebinin tespiti
amacıyla cesedin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
10. Başvurucunun, kardeşinin toplumsal olaylar esnasında
polisler tarafından kullanılan gaza maruz kaldığını iddia etmesi üzerine
yürütülen soruşturma kapsamında olayla ilgili tanık beyanlarına başvurulmuştur.
Bu kapsamda ifadesi alınan S. Y. özetle, ölenin barda ses düzenleyicisi olarak
çalıştığını, kendisinin de barda geçici olarak çalıştığını, öleni bir yıldır
tanıdığını, kalbinde bir rahatsızlığı olduğundan dolayı pil takılı olduğunu
bildiğini, kullandığı ilaçların kan sulandırıcı ilaçlar olduğunu, fakat hiç
kullandığına denk gelmediğini, toplumsal olaylar başladığından bu yana iş
yerinde bulunduğunu, iş yerinin bulunduğu sokak içerisinde 10-11/9/2013
tarihlerinde bir müdahale olduğunu fakat dükkân kapılarını kapatarak
kendilerini koruma altına aldıklarını, fakat ara ara yine bu gazdan
etkilendiklerini, ölenin de bu iki gün de işyerinde olduğunu, Se. K.’nın gerçekleşen bu toplumsal olaylar içerisinde birebir
bulunmadığını beyan etmiştir. İfadesi alınan K.Y. özetle, öleni yaklaşık altı
yedi yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, ilaç kullandığını
görmediğini, sigara ve alkol kullandığını, olay günü ölenin çalıştığı barın
arka sokağında bulunduğunu ancak o gün bir polis müdahalesi olmadığını
bildirmiştir. Barda güvenlik elemanı olarak çalışan E.K. ifadesinde özetle,
öleni 3-4 yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, kendisini
ilaç alırken hiç görmediğini, her gün alkol aldığını ve günde bir paket
civarında sigara içtiğini, olay gecesi de ölenin, işyerinin önünde otururken
alkol aldığını, sandalyede oturduğu sırada rahatsızlanarak hastaneye
kaldırıldığını, 13/9/2013 tarihinden önceki tarihlerde işyerinin bulunduğu
sokakta polislerin biber gazı kullandıklarını ancak olay günü sokakta herhangi
bir müdahalenin olmadığını beyan etmiştir. Ölenin arkadaşı olan M.O.
ifadesinde, ölenin kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, ilaç kullandığını
görmediğini, alkol ve sigara kullandığını, olay günü de elinde bir bardak bira
gördüğünü, olay günü barın bulunduğu sokak ve civarında polis müdahalesi
olmadığını, ancak ölenin 10/9/2013 tarihinde evine giderken biber gazına maruz
kaldığını söylediğini belirtmiştir. Barda çalışmakta olan B.K. ifadesinde
özetle, ölenin kalp rahatsızlığı olduğunu, sigara ve alkol kullandığını ancak
son zamanlarda azaltmaya çalıştığını, olay gecesi da bira içtiğini, o gün
sokakta polis müdahalesi olmadığını, ölenin 10/9/2013 tarihinde evine giderken
gazdan etkilenerek bayıldığını söylediğini, 11/9/2013 tarihinde barın bulunduğu
sokağa atılan gazdan işyeri kapılarını kapatmalarına rağmen etkilendiklerini
beyan etmiştir. Se. K.’nın çalıştığı barı işleten
D.A. ifadesinde özetle, öleni on yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu
bildiğini, 10/9/2013 ve 11/9/2013 tarihlerinde ölenin 20.30’da işyerine
geldiğini ve canlı müzik bitince çıktığını, 12/9/2013 günü olaylar nedeniyle
işyerini 22.00’de kapattıklarını ölenin de evine gittiğini, 13/9/2013 tarihinde
polis müdahalesi olmadığını, hastanede Se.K.’ya
müdahale edilirken eşinin “ilaçlarını
kullanmadığından başına iş açacaksın, sana o kadar söyledim şu ilaçları kullan
sağlığından olacaksın” diye ağladığını duyduğunu söylemiştir. Ölenin
çalıştığı işyerinde çalışan E.G. ifadesinde özetle, 11/9/2013 tarihinde polis
müdahalesi olduğunu bu nedenle kapıları kapatarak içeri girdiklerini, 13/9/2013
tarihinde herhangi bir polis müdahalesi olmadığını, ancak önceki günlerde
ölenin evinin civarındaki olaylar nedeniyle gazdan etkilendiğini söylediğini
beyan etmiştir.
11. Soruşturma dosyasında bulunan ölenin çalıştığı
işyerindeki kamera görüntülerine ait 14/9/2013 tarihli görüntü izleme
tutanağında; "13.9.2013 günü saat
22:10:37 sularında Se.K.'nın elinde bulunan dolu bira
bardağı ile kameraya göre sağ tarafta, duvar kenarında bulunan masaya gelip
oturduğu, birasını yudumladıktan sonra masaya oturduğu ve sigara yaktığı, saat
23:00 sıralarında Se.K.'nın karşısında eşi çevresinde
arkadaşları ile birlikte masada oturduğu, 23:05:35 sıralarında telefon ile
konuşur vaziyette masadan kalktığı ve kamera görüş açısından çıktığı ve
23:06:35 sıralarında tekrar kamera görüş açısına girerek telefon ile konuşur
vaziyette masaya oturduğu. 23:06:53 sıralarında tekrar masadan kalkarak iş yeri
içerisine girdiği, bu sırada Se.K.'nın eşi olan G.K.’nın masadan kalkarak, oturdukları masanın sağ çapraz
kısmında kalan masada oturmakta ve muhabbet ettiği, 23:08:22 sıralarında Se.K.'nın tekrar gelerek masaya oturduğu ve alkol almaya devam
ettiği bir taraftan da telefon ile konuştuğu ve telefonu kapattıktan sonra;
saat 23:09:56 sıralarında masadan kalkacak şekilde hareketlendiği sırada kısa
bir süre sabit kalarak saat 23:10:02 sıralarında geriye doğru doğru yaslandığı
ve kafasının da duvara dayandığı. birkaç saniye sonra kafasının geriye doğru
düştüğü ve bu şekilde sallandığı ve 23:11:07 sıralarında ise kafası arkada
olacak şekilde sabit kaldığı ve hareket etmediği, 23:11:32 sıralarında ise yan
sağ çapraz masada bir şahısla görüşen maktul Se.K.'nın
eşinin konuştuğu arkadaşının göstermesi üzerine eşi Se.K.’yı
gördüğü ve yanına geldiği yanına geldikten sonra omzuna temas ettiği ve daha
sonra kafasını tutarak öne doğru eğmeye çalıştığı ancak Se.K.’nın kafasını dik tutamayarak önce öne daha sonra tekrar
arakaya doğru düştüğü bu esnada diğer masada bulunan kişilerin de Se.K.'nın etrafına toplandığı ve toplanan insanların Se.K.’ya sandalyede oturur vaziyette bulunduğu halde iken
müdahale ettikleri" hususları tespit edilmiştir.
12. 14/9/2013 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas
Dairesinde Cumhuriyet savcısı ile iki adli tıp uzmanı eşliğinde cesedin baş,
göğüs ve karın bölgeleri açılarak klasik otopsi yapılmıştır. Otopsi sonucu
alınan iç organ parçaları, kan, safra ve mide içeriği üzerinde yapılan
tetkikler sonucu hazırlanan 24/12/2013 tarih ve 3384 sayılı raporda,“13/9/2013 tarihinde çalıştığı barda fenalaşarak
kaldırıldığı hastanede öldüğü bildirilen Se.K.'nın
cesedine 14/9/2013 tarihinde, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince yapılan
otopsiden ve tetkiklerden elde edilerek yukarıya kaydedilen bilgi ve bulgular
dikkate alındığında; 1. Kimya İhtisas Dairesinin raporuna göre; kanda (19
mg/dl) Etanol bulunduğu, Metanol bulunmadığı, (Göz
sıvısında (17 mg/dl) Etanol bulunduğu, Metanol
bulunmadığı), kanda (2310 ng/ml) Lidocaine
ve Atropine (pür standartı olmadığından miktar
verilemediği) bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, Capsaicin ve Dihidrocapsaicin
bulunmadığı, idrarda Lidocaine bulunduğu,
sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, sol ve sağ akciğerde Methanethiol, Etanol, n-propanol,
Dimethyltrisulfide bulunduğu, sistematikteki diğer
maddelerin bulunmadığı, kişinin ölüm sebebi hakkında varsa olay yeri inceleme
raporunu içerir adli soruşturma dosyasının gönderilerek Birinci Adli Tıp
İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olduğu” bildirilmiştir.
13. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 24/12/2013
tarihli yazısı ile gönderilen soruşturma evrakı, otopsi raporu ve tıbbi
belgeleri inceleyen Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci İhtisas Kurulu yaptığı
inceleme sonucunda hazırladığı 8/1/2014 tarih ve 2014/1060/129 sayılı
raporunda, “13/9/2013 tarihinde çalıştığı
barda fenalaşarak kaldırıldığı hastanede öldüğü bildirilen Se.K.
hakkında düzenlenmiş adli belgelerde ve otopsi raporunda bulunan veriler
değerlendirildiğinde,
1. Otopsisinde tespit edilen sternum ve kot kırıklarının lokalizasyonu ve özellikleri
dikkate alındığında yeniden canlandırma işlemi sırasında husullerinin mümkün
olduğu,
2. Otopsisinde tarif edilen sternum orta kısımdan başlayıp umblikusun
7 cm üstünde sonlanan eskiye ait operasyon nedbesi, sol dirsek büklümü dış
yanda 1,5x2 cm'lik yüzeyi düzensiz nedbe ve sol bacak
ön orta kısımda 0,5x0,3 cm'lik krutlu
yaranın öldürücü nitelikte olmadığı dikkate alındığında kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3. Otopsi sırasında alınan örneklerin kimyasal
incelemesinde kanda etil alkol, lidocaine ve atropine
tespit edildiği, Capsaicin ve Dihidrocapsaicin
bulunmadığı, idrarda lidocaine, sol ve sağ akciğerde methanethiol, etanol, n-propanol,
dimethyltrisulfide tespit edildiği, bu değerlerin
öldürücü düzeyde olmadığı, aranan diğer toksik
maddelerin bulunmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi
delilleri bulunmadığı,
4. Çalışmakta olduğu barda yemek yerken aniden
fenalaştığı ambulans ile acil servise kaldırıldığı, kardiak
arrest olarak getirildiği, yeniden canlandırma
işlemine cevap vermediği, ex kabül
edildiği, otopsisinde kalp ağırlığında (753 gr) ve duvar kalınlığında artış
(sol ventrikül duvar kalınlığı 1,8 cm, sağ ventrikül duvar kalınlığı 0,3 cm) ve histopatolojik
tetkikinde myokardda hipertrofi
ve geniş nedbe alanları tarif edildiğine göre kişinin ölümünün kalp hastalığı
sonucu meydana geldiği oy birliği ile mütalaa olunur.” denilmiştir.
14. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
tamamlanan soruşturma sonucunda “En son
08/1/2014 tarihinde 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilen tüm
dosya ve tıbbi bulgular ışığında sonuç olarak: kişinin ölümünün kalp hastalığı
sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, böylelikle tüm dosya kapsamında ölenin
ölümünün kalp hastalığı sonucu gerçekleştiği anlaşıldığı”
gerekçesine dayanılarak 17/2/2014 tarih ve 2014/28340 sayılı kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilmiştir.
15. Başvurucu, kardeşinin kalp hastası olduğunu, ölüm
gerçekleşmeden önceki günlerde kardeşinin yaşadığı Kadıköy sokaklarında Gezi
Olayları nedeniyle yoğun bir şekilde gaz kullanıldığını, Adli Tıp raporunda
kardeşinin kalp krizi nedeniyle öldüğünün belirtildiğini ancak kalp krizini
neyin tetiklediği konusunda bir değerlendirme yapılmadığını, bu nedenle soruşturmanın
eksik yapıldığını belirterek karara itiraz etmiştir.
16. İtirazı değerlendiren İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi,
5/5/2014 tarih ve 2014/522 D.İş
sayılı kararıyla, mevcut delil durumu ve karar gerekçesi birlikte dikkate
alındığında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun
olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.
17. Bu karar, 4/6/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
“Otopsi” kenar başlıklı 87.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Otopsi,
Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya
diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından
yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır
bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da
yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka
baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Zehirlenme
şüphesi üzerine yapılacak işlem” kenar başlıklı 89. maddesi ise
şöyledir:
“(1) Zehirlenme şüphesi olan hâllerde organlardan parça
alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı tanımlanır. Ölüde veya başka
yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler, görevlendirilen uzman tarafından
incelenerek tahlil edilir.
(2) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemenin, hekimin
katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar verebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 26/6/2014 tarih ve 2014/10839 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, kardeşinin toplumsal olaylara müdahale eden
polisler tarafından yoğun ve ölçüsüz şekilde kullanılan biber gazını
solumasının oluşturduğu etki ile hayatını kaybettiğini, olaya ilişkin yürütülen
soruşturmada uzmanlık gerektiren konulara ilişkin bilgili ve yetkili birimlerin
görüşüne başvurulmadığını, olayda kullanılan yoğun biber gazının bireylerin
sağlık durumu üzerindeki olası etkilerinin değerlendirilmediğini ve somut olaya
ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar
verildiğini belirterek, Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına
alınan yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişinin yakınları tarafından
yapılabilecektir. Başvurucu, başvuru konusu olayda ölen kişinin kardeşidir. Bu
nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. (B.No: 2013/841, 23/1/2014, § 65).
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Bu nedenle ceza soruşturmasında şikâyetçi konumunda olan
başvurucunun adil yargılanma ve hak arama hürriyetine bağlı olarak Anayasa’nın
36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiği şeklindeki iddiaları Anayasa’nın 17.
maddesi ile ilişkili görülerek, yaşam hakkı kapsamda değerlendirilmiştir.
25. Başvurucu, toplumsal olaylar sırasında yoğun şekilde
kullanılan gazın kardeşi tarafından solunması nedeniyle mevcut kalp
rahatsızlığının tetiklendiğini ve kalp krizi sonucu öldüğünü, kalp rahatsızlığı
bulunan bir kişinin gaza maruz kalması halinde bunun ne gibi sonuçlar
doğurabileceğine ilişkin etkili bir soruşturma yapılmayarak Anayasa’nın 17.
maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
26. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve
manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
28. Bütün diğer haklar için bir temel oluşturan yaşam hakkı,
Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmış ve bu maddede belirlenen
istisnalar dışında hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemeyeceği
belirtilmiştir. Devletin yaşam hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle
kamu otoritelerinin yaşam hakkına müdahale etmemelerini, yani maddede
belirtilen istisnalar dışında kişilerin ölümüne neden olmamalarını gerektirir. Bu,
devletin yaşam hakkından kaynaklanan negatif ödevidir. Yaşam hakkına saygı,
ikinci olarak devletin üçüncü kişilerden gelecek tehlikelere karşı bireylerin
hayatını korumasını gerektirir. Bir kimsenin hayatına yönelik çok özel ve ciddi
bir tehdidin varlığı kanıtlanmışsa, devletin bu tehdide karşı bireyin hayatını
korumak için makul tedbirleri alması gerekir. Bu, yaşam hakkından kaynaklanan
devletin pozitif yükümlülüğüdür. Bir ölüm meydana gelmişse, devletin pozitif
yükümlülüğü kapsamında ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit
ederek cezalandırma ödevi de vardır. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde
yerine getirilmemesi halinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine
gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle, devletin bu madde
kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini, soruşturma
yükümlülüğü oluşturmaktadır (B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
29. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi
tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde
bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması
halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel
yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın
yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30).
30. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını
koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların
ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü
değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan, burada yer
verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin
başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir
ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir. (B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 56).
31. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı
kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usuli boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya
konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkan
tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (B. No:
2013/841, 23/1/2014, § 94). Soruşturmanın
etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete
geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine imkân
sağlayacak bütün delilleri toplaması gerekmektedir.
32. Ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır.
Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için, soruşturma
makamlarının resen harekete geçerek ölümü aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine
yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Soruşturmada ölüm olayının
nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir
eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 57).
33. Yürütülecek ceza soruşturmalarının
etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap
verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine
açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır. (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 58).
34. Somut olaya bakıldığında, başvurucunun kardeşinin yoğun
bir şekilde gaz kullanıldığı belirtilen toplumsal olaylara katılmadığı, çıkan
olaylar esnasında çalışmakta olduğu barın bulunduğu sokakta polisler tarafından
10-11/9/2013 tarihlerinde biber gazı kullanılmış olsa da ölüm olayının bu
tarihten 2 gün sonra meydana geldiği, dolayısıyla ölenin direkt gaz kullanımına
maruz kalmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde devletin yaşam hakkına
saygı gösterme yükümlülüğü kapsamında kamu otoritelerinin yaşam hakkına
müdahale ederek kişinin ölümüne neden olduğunu söyleyebilmek mümkün
gözükmemektedir.
35. Başvuru konusu olayda, başvurucunun kardeşinin yaşamını
kaybetmesi üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhal
soruşturma başlatıldığı, aynı gün yapılan ölü muayene işlemi sırasında
başvurucunun, kardeşinin polislerin kullandığı gazdan etkilenmiş olabileceği
iddiası üzerine soruşturmanın bu yönde derinleştirildiği, olayla ilgili
başvurucunun kardeşinin çalıştığı barda çalışan kişiler ile ölenin
rahatsızlandığı anda yakınında bulunan kişilerin ifadelerinin alındığı, işyerinde
bulunan olay anına ilişkin görüntülerin bulunduğu kamera görüntülerinin
incelendiği, aynı gün İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince usulüne
uygun olarak yapılan klasik otopsi sonucu alınan iç organ parçaları, kan, safra
ve mide içeriği üzerinde yapılan tetkikler sonucu kesin ölüm sebebinin tespit
edilemediği, olay yeri inceleme raporunu içerir adli soruşturma dosyasının
gönderilerek Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun
olduğunun bildirildiği, Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci İhtisas Kurulundan
alınan 8/1/2014 tarihli rapora göre “…kişinin
zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı. Çalışmakta olduğu barda
yemek yerken aniden fenalaştığı ambulans ile acil servise kaldırıldığı, kardiak arrest olarak
getirildiği, yeniden canlandırma işlemine cevap vermediği, ex
kabül edildiği, otopsisinde kalp ağırlığında (753 gr)
ve duvar kalınlığında artış (sol ventrikül duvar
kalınlığı 1,8 cm, sağ ventrikül duvar kalınlığı 0,3
cm) ve histopatolojik tetkikinde myokardda
hipertrofi ve geniş nedbe alanları tarif edildiğine
göre kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiği”nin belirtildiği, İstanbul
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda “En son 08/1/2014 tarihinde 1. Adli Tıp İhtisas
Kurulu tarafından değerlendirilen tüm dosya ve tıbbi bulgular ışığında sonuç
olarak: kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiğinin belirtildiği,
böylelikle tüm dosya kapsamında ölenin ölümünün kalp hastalığı sonucu
gerçekleştiği anlaşıldığından” gerekçesine dayanılarak 17/2/2014
tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, İstanbul 6. Ağır
Ceza Mahkemesinin bu karara yapılan itirazı verilen kararın usul ve yasaya
uygun olduğunu belirterek 5/5/2014 tarihinde reddettiği görülmektedir.
36. Ceza soruşturmasına ilişkin süreç incelendiğinde, ölüm
olayının akabinde Savcılık tarafından resen soruşturmaya başlandığı, soruşturma
sırasında dinlenen tanıkların ölenin kalp rahatsızlığı bulunduğunu, ilaçlarını
düzenli olarak kullanmadığını, alkol ve sigara alışkanlığı olduğunu,
rahatsızlandığı gecede alkol ve sigara kullandığını beyan ettikleri, bu
ifadelerle uyumlu olarak Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden alınan
raporda kesin ölüm sebebinin kalp hastalığı sonucu ölüm olarak belirlendiği,
tanık beyanlarına göre olay tarihi olan 13/9/2013 tarihinde ölenin çalıştığı
barın bulunduğu sokakta polislerin hiç kimseye biber gazıyla müdahalede
bulunmadıkları, en son 11/9/2013 tarihinde sokakta gazla müdahalenin olduğu
tanıkların ölenle birlikte kapıları kapatarak içeri girdikleri, Adli Tıp Kurumu
1. İhtisas Dairesinin başvurucunun iddiaları doğrultusunda soruşturma
dosyasındaki ifade, görüntü, otopsi raporu ve tıbbi belgeleri inceleyerek verdiği
raporunda kişinin gazdan etkilenerek öldüğüne dair bir beyanda bulunulmadığı,
bu rapor üzerine olayda şüpheli bir durum olmadığı değerlendirilerek konuyla
ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara başvurucu
tarafından yapılan itirazın İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince reddedildiği, bu
bağlamda gerekli delillerin toplanarak soruşturmanın makul sürede tamamlandığı,
başvurucunun soruşturmanın açıklığını temin edecek ve meşru menfaatlerini
koruyabilecek bir şekilde soruşturma sürecine dâhil olabildiği görülmektedir.
37. Buna göre başvuru dosyasında oluşa ilişkin belge ve
bilgiler dikkate alındığında, ölüm olayının bildirilmesi üzerine resen
başlatılan soruşturmanın yetersiz olduğundan ve kararın somut kanıtlarla
çelişecek biçimde ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde gerekçesiz ve
keyfi verildiğinden söz edilemeyeceği gibi, bu konuda ihmali bir davranış veya
yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğin de saptanmadığı görülmüştür.
Dolayısıyla, kişinin yaşam hakkının korunması kapsamında yürütülen cezai
soruşturmanın etkisiz olduğuna ilişkin bir sonuca varılmasını gerektirecek bir
husus tespit edilememiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle, Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen
soruşturma sonucunda verilen karar nedeniyle başvurucunun kardeşinin yaşam
hakkına yönelik bir ihlal tespit edilmediğinden, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.