TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
S. K. BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10839)
Karar Tarihi: 25/2/2015
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Recep BENLİ
Başvurucu
S. K.
Vekili
Av. İsmail DEMİRCİ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kardeşinin toplumsal olaylara müdahale eden polisler tarafından yoğun ve ölçüsüz şekilde kullanılan biber gazını solumasının oluşturduğu etki ile hayatını kaybettiğini ve bu olaya ilişkin yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek, Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/6/2014 tarihinde İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 9/9/2014 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, 14/9/2013 tarihinde vefat eden Se. K.’nın kardeşidir.
6. Se. K., 13/9/2013 tarihinde saat 23.00 sıralarında çalışmakta olduğu İstanbul ili Kadıköy ilçesindeki barın önünde eşiyle birlikte oturmakta iken rahatsızlanması sonucu arkadaşları tarafından Kadıköy’de bulunan özel bir hastaneye götürülmüştür.
7. Hastanenin acil servisinde saat 23.15’ten itibaren yapılan müdahaleye rağmen hasta kurtarılamayarak yaklaşık bir saat sonra vefat etmiştir.
8. Acil servis doktoru kesin ölüm sebebinin belli olmaması nedeniyle vakayı adli olay olarak ilgililere bildirmiştir.
9. Bunun üzerine aynı gün İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturmaya başlanmış, 2013/119981 sayılı soruşturma kapsamında ölü muayene işlemi yapılmıştır. Ölü muayene işlemi sırasında kimlik tanığı olarak dinlenen başvurucu, “…kendisi Kadıköy’de barda çalışıyordu. 1996 yılında kalp kapakçığı değişti. Onun dışında bildiğim bir rahatsızlığı yoktur. Kadıköy bölgesinde son birkaç gündür Hatay’da ölen A.A adlı kişinin ölümünü protesto için toplanan grup ile emniyet birimleri arasında yaşanan olaylarda biber gazı ya da diğer gazlara maruz kalmıştır. Dün gece vakti çalıştığı barda fenalaşıp buraya getirilmiştir.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yapılan ölü muayene işlemi sonunda kesin ölüm sebebi tespit edilemediğinden klasik otopsi yapılarak kesin ölüm sebebinin tespiti amacıyla cesedin İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
10. Başvurucunun, kardeşinin toplumsal olaylar esnasında polisler tarafından kullanılan gaza maruz kaldığını iddia etmesi üzerine yürütülen soruşturma kapsamında olayla ilgili tanık beyanlarına başvurulmuştur. Bu kapsamda ifadesi alınan S. Y. özetle, ölenin barda ses düzenleyicisi olarak çalıştığını, kendisinin de barda geçici olarak çalıştığını, öleni bir yıldır tanıdığını, kalbinde bir rahatsızlığı olduğundan dolayı pil takılı olduğunu bildiğini, kullandığı ilaçların kan sulandırıcı ilaçlar olduğunu, fakat hiç kullandığına denk gelmediğini, toplumsal olaylar başladığından bu yana iş yerinde bulunduğunu, iş yerinin bulunduğu sokak içerisinde 10-11/9/2013 tarihlerinde bir müdahale olduğunu fakat dükkân kapılarını kapatarak kendilerini koruma altına aldıklarını, fakat ara ara yine bu gazdan etkilendiklerini, ölenin de bu iki gün de işyerinde olduğunu, Se. K.’nın gerçekleşen bu toplumsal olaylar içerisinde birebir bulunmadığını beyan etmiştir. İfadesi alınan K.Y. özetle, öleni yaklaşık altı yedi yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, ilaç kullandığını görmediğini, sigara ve alkol kullandığını, olay günü ölenin çalıştığı barın arka sokağında bulunduğunu ancak o gün bir polis müdahalesi olmadığını bildirmiştir. Barda güvenlik elemanı olarak çalışan E.K. ifadesinde özetle, öleni 3-4 yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, kendisini ilaç alırken hiç görmediğini, her gün alkol aldığını ve günde bir paket civarında sigara içtiğini, olay gecesi de ölenin, işyerinin önünde otururken alkol aldığını, sandalyede oturduğu sırada rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığını, 13/9/2013 tarihinden önceki tarihlerde işyerinin bulunduğu sokakta polislerin biber gazı kullandıklarını ancak olay günü sokakta herhangi bir müdahalenin olmadığını beyan etmiştir. Ölenin arkadaşı olan M.O. ifadesinde, ölenin kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, ilaç kullandığını görmediğini, alkol ve sigara kullandığını, olay günü de elinde bir bardak bira gördüğünü, olay günü barın bulunduğu sokak ve civarında polis müdahalesi olmadığını, ancak ölenin 10/9/2013 tarihinde evine giderken biber gazına maruz kaldığını söylediğini belirtmiştir. Barda çalışmakta olan B.K. ifadesinde özetle, ölenin kalp rahatsızlığı olduğunu, sigara ve alkol kullandığını ancak son zamanlarda azaltmaya çalıştığını, olay gecesi da bira içtiğini, o gün sokakta polis müdahalesi olmadığını, ölenin 10/9/2013 tarihinde evine giderken gazdan etkilenerek bayıldığını söylediğini, 11/9/2013 tarihinde barın bulunduğu sokağa atılan gazdan işyeri kapılarını kapatmalarına rağmen etkilendiklerini beyan etmiştir. Se. K.’nın çalıştığı barı işleten D.A. ifadesinde özetle, öleni on yıldır tanıdığını, kalp rahatsızlığı olduğunu bildiğini, 10/9/2013 ve 11/9/2013 tarihlerinde ölenin 20.30’da işyerine geldiğini ve canlı müzik bitince çıktığını, 12/9/2013 günü olaylar nedeniyle işyerini 22.00’de kapattıklarını ölenin de evine gittiğini, 13/9/2013 tarihinde polis müdahalesi olmadığını, hastanede Se.K.’ya müdahale edilirken eşinin “ilaçlarını kullanmadığından başına iş açacaksın, sana o kadar söyledim şu ilaçları kullan sağlığından olacaksın” diye ağladığını duyduğunu söylemiştir. Ölenin çalıştığı işyerinde çalışan E.G. ifadesinde özetle, 11/9/2013 tarihinde polis müdahalesi olduğunu bu nedenle kapıları kapatarak içeri girdiklerini, 13/9/2013 tarihinde herhangi bir polis müdahalesi olmadığını, ancak önceki günlerde ölenin evinin civarındaki olaylar nedeniyle gazdan etkilendiğini söylediğini beyan etmiştir.
11. Soruşturma dosyasında bulunan ölenin çalıştığı işyerindeki kamera görüntülerine ait 14/9/2013 tarihli görüntü izleme tutanağında; "13.9.2013 günü saat 22:10:37 sularında Se.K.'nın elinde bulunan dolu bira bardağı ile kameraya göre sağ tarafta, duvar kenarında bulunan masaya gelip oturduğu, birasını yudumladıktan sonra masaya oturduğu ve sigara yaktığı, saat 23:00 sıralarında Se.K.'nın karşısında eşi çevresinde arkadaşları ile birlikte masada oturduğu, 23:05:35 sıralarında telefon ile konuşur vaziyette masadan kalktığı ve kamera görüş açısından çıktığı ve 23:06:35 sıralarında tekrar kamera görüş açısına girerek telefon ile konuşur vaziyette masaya oturduğu. 23:06:53 sıralarında tekrar masadan kalkarak iş yeri içerisine girdiği, bu sırada Se.K.'nın eşi olan G.K.’nın masadan kalkarak, oturdukları masanın sağ çapraz kısmında kalan masada oturmakta ve muhabbet ettiği, 23:08:22 sıralarında Se.K.'nın tekrar gelerek masaya oturduğu ve alkol almaya devam ettiği bir taraftan da telefon ile konuştuğu ve telefonu kapattıktan sonra; saat 23:09:56 sıralarında masadan kalkacak şekilde hareketlendiği sırada kısa bir süre sabit kalarak saat 23:10:02 sıralarında geriye doğru doğru yaslandığı ve kafasının da duvara dayandığı. birkaç saniye sonra kafasının geriye doğru düştüğü ve bu şekilde sallandığı ve 23:11:07 sıralarında ise kafası arkada olacak şekilde sabit kaldığı ve hareket etmediği, 23:11:32 sıralarında ise yan sağ çapraz masada bir şahısla görüşen maktul Se.K.'nın eşinin konuştuğu arkadaşının göstermesi üzerine eşi Se.K.’yı gördüğü ve yanına geldiği yanına geldikten sonra omzuna temas ettiği ve daha sonra kafasını tutarak öne doğru eğmeye çalıştığı ancak Se.K.’nın kafasını dik tutamayarak önce öne daha sonra tekrar arakaya doğru düştüğü bu esnada diğer masada bulunan kişilerin de Se.K.'nın etrafına toplandığı ve toplanan insanların Se.K.’ya sandalyede oturur vaziyette bulunduğu halde iken müdahale ettikleri" hususları tespit edilmiştir.
12. 14/9/2013 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesinde Cumhuriyet savcısı ile iki adli tıp uzmanı eşliğinde cesedin baş, göğüs ve karın bölgeleri açılarak klasik otopsi yapılmıştır. Otopsi sonucu alınan iç organ parçaları, kan, safra ve mide içeriği üzerinde yapılan tetkikler sonucu hazırlanan 24/12/2013 tarih ve 3384 sayılı raporda,“13/9/2013 tarihinde çalıştığı barda fenalaşarak kaldırıldığı hastanede öldüğü bildirilen Se.K.'nın cesedine 14/9/2013 tarihinde, Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince yapılan otopsiden ve tetkiklerden elde edilerek yukarıya kaydedilen bilgi ve bulgular dikkate alındığında; 1. Kimya İhtisas Dairesinin raporuna göre; kanda (19 mg/dl) Etanol bulunduğu, Metanol bulunmadığı, (Göz sıvısında (17 mg/dl) Etanol bulunduğu, Metanol bulunmadığı), kanda (2310 ng/ml) Lidocaine ve Atropine (pür standartı olmadığından miktar verilemediği) bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, Capsaicin ve Dihidrocapsaicin bulunmadığı, idrarda Lidocaine bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, sol ve sağ akciğerde Methanethiol, Etanol, n-propanol, Dimethyltrisulfide bulunduğu, sistematikteki diğer maddelerin bulunmadığı, kişinin ölüm sebebi hakkında varsa olay yeri inceleme raporunu içerir adli soruşturma dosyasının gönderilerek Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olduğu” bildirilmiştir.
13. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 24/12/2013 tarihli yazısı ile gönderilen soruşturma evrakı, otopsi raporu ve tıbbi belgeleri inceleyen Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci İhtisas Kurulu yaptığı inceleme sonucunda hazırladığı 8/1/2014 tarih ve 2014/1060/129 sayılı raporunda, “13/9/2013 tarihinde çalıştığı barda fenalaşarak kaldırıldığı hastanede öldüğü bildirilen Se.K. hakkında düzenlenmiş adli belgelerde ve otopsi raporunda bulunan veriler değerlendirildiğinde,
1. Otopsisinde tespit edilen sternum ve kot kırıklarının lokalizasyonu ve özellikleri dikkate alındığında yeniden canlandırma işlemi sırasında husullerinin mümkün olduğu,
2. Otopsisinde tarif edilen sternum orta kısımdan başlayıp umblikusun 7 cm üstünde sonlanan eskiye ait operasyon nedbesi, sol dirsek büklümü dış yanda 1,5x2 cm'lik yüzeyi düzensiz nedbe ve sol bacak ön orta kısımda 0,5x0,3 cm'lik krutlu yaranın öldürücü nitelikte olmadığı dikkate alındığında kişinin travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
3. Otopsi sırasında alınan örneklerin kimyasal incelemesinde kanda etil alkol, lidocaine ve atropine tespit edildiği, Capsaicin ve Dihidrocapsaicin bulunmadığı, idrarda lidocaine, sol ve sağ akciğerde methanethiol, etanol, n-propanol, dimethyltrisulfide tespit edildiği, bu değerlerin öldürücü düzeyde olmadığı, aranan diğer toksik maddelerin bulunmadığı dikkate alındığında kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı,
4. Çalışmakta olduğu barda yemek yerken aniden fenalaştığı ambulans ile acil servise kaldırıldığı, kardiak arrest olarak getirildiği, yeniden canlandırma işlemine cevap vermediği, ex kabül edildiği, otopsisinde kalp ağırlığında (753 gr) ve duvar kalınlığında artış (sol ventrikül duvar kalınlığı 1,8 cm, sağ ventrikül duvar kalınlığı 0,3 cm) ve histopatolojik tetkikinde myokardda hipertrofi ve geniş nedbe alanları tarif edildiğine göre kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiği oy birliği ile mütalaa olunur.” denilmiştir.
14. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tamamlanan soruşturma sonucunda “En son 08/1/2014 tarihinde 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilen tüm dosya ve tıbbi bulgular ışığında sonuç olarak: kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, böylelikle tüm dosya kapsamında ölenin ölümünün kalp hastalığı sonucu gerçekleştiği anlaşıldığı” gerekçesine dayanılarak 17/2/2014 tarih ve 2014/28340 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
15. Başvurucu, kardeşinin kalp hastası olduğunu, ölüm gerçekleşmeden önceki günlerde kardeşinin yaşadığı Kadıköy sokaklarında Gezi Olayları nedeniyle yoğun bir şekilde gaz kullanıldığını, Adli Tıp raporunda kardeşinin kalp krizi nedeniyle öldüğünün belirtildiğini ancak kalp krizini neyin tetiklediği konusunda bir değerlendirme yapılmadığını, bu nedenle soruşturmanın eksik yapıldığını belirterek karara itiraz etmiştir.
16. İtirazı değerlendiren İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 5/5/2014 tarih ve 2014/522 D.İş sayılı kararıyla, mevcut delil durumu ve karar gerekçesi birlikte dikkate alındığında kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.
17. Bu karar, 4/6/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 26/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Otopsi” kenar başlıklı 87. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Otopsi, Cumhuriyet savcısının huzurunda biri adlî tıp, diğeri patoloji uzmanı veya diğer dallardan birisinin mensubu veya biri pratisyen iki hekim tarafından yapılır. Müdafi veya vekil tarafından getirilen hekim de otopside hazır bulunabilir. Zorunluluk bulunduğunda otopsi işlemi bir hekim tarafından da yapılabilir; bu durum otopsi raporunda açıkça belirtilir.
(2) Otopsi, cesedin durumu olanak verdiği takdirde, mutlaka baş, göğüs ve karnın açılmasını gerektirir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un “Zehirlenme şüphesi üzerine yapılacak işlem” kenar başlıklı 89. maddesi ise şöyledir:
“(1) Zehirlenme şüphesi olan hâllerde organlardan parça alınırken, görünen şekli ile organın tahribatı tanımlanır. Ölüde veya başka yerlerde bulunmuş şüpheli maddeler, görevlendirilen uzman tarafından incelenerek tahlil edilir.
(2) Cumhuriyet savcısı veya mahkeme, bu incelemenin, hekimin katılmasıyla veya onun yönetiminde yapılmasına karar verebilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/6/2014 tarih ve 2014/10839 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, kardeşinin toplumsal olaylara müdahale eden polisler tarafından yoğun ve ölçüsüz şekilde kullanılan biber gazını solumasının oluşturduğu etki ile hayatını kaybettiğini, olaya ilişkin yürütülen soruşturmada uzmanlık gerektiren konulara ilişkin bilgili ve yetkili birimlerin görüşüne başvurulmadığını, olayda kullanılan yoğun biber gazının bireylerin sağlık durumu üzerindeki olası etkilerinin değerlendirilmediğini ve somut olaya ilişkin etkin bir soruşturma yürütülmeden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek, Anayasa'nın 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan yaşam hakkı, adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden yargılama ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişinin yakınları tarafından yapılabilecektir. Başvurucu, başvuru konusu olayda ölen kişinin kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır. (B.No: 2013/841, 23/1/2014, § 65).
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle ceza soruşturmasında şikâyetçi konumunda olan başvurucunun adil yargılanma ve hak arama hürriyetine bağlı olarak Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiği şeklindeki iddiaları Anayasa’nın 17. maddesi ile ilişkili görülerek, yaşam hakkı kapsamda değerlendirilmiştir.
25. Başvurucu, toplumsal olaylar sırasında yoğun şekilde kullanılan gazın kardeşi tarafından solunması nedeniyle mevcut kalp rahatsızlığının tetiklendiğini ve kalp krizi sonucu öldüğünü, kalp rahatsızlığı bulunan bir kişinin gaza maruz kalması halinde bunun ne gibi sonuçlar doğurabileceğine ilişkin etkili bir soruşturma yapılmayarak Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
26. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
27. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
28. Bütün diğer haklar için bir temel oluşturan yaşam hakkı, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmış ve bu maddede belirlenen istisnalar dışında hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemeyeceği belirtilmiştir. Devletin yaşam hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle kamu otoritelerinin yaşam hakkına müdahale etmemelerini, yani maddede belirtilen istisnalar dışında kişilerin ölümüne neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin yaşam hakkından kaynaklanan negatif ödevidir. Yaşam hakkına saygı, ikinci olarak devletin üçüncü kişilerden gelecek tehlikelere karşı bireylerin hayatını korumasını gerektirir. Bir kimsenin hayatına yönelik çok özel ve ciddi bir tehdidin varlığı kanıtlanmışsa, devletin bu tehdide karşı bireyin hayatını korumak için makul tedbirleri alması gerekir. Bu, yaşam hakkından kaynaklanan devletin pozitif yükümlülüğüdür. Bir ölüm meydana gelmişse, devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında ölümün nedenlerini soruşturma ve sorumluları tespit ederek cezalandırma ödevi de vardır. Bu usul yükümlülüğünün gerektiği şekilde yerine getirilmemesi halinde devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığı tespit edilemez. Bu nedenle, devletin bu madde kapsamındaki negatif ve pozitif yükümlülüklerinin güvencesini, soruşturma yükümlülüğü oluşturmaktadır (B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 29).
29. Bireyin, bir devlet görevlisi ya da özel bir kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi bir soruşturmanın yapılmasını gerektirir (B. No: 2012/1017, 18/9/2013, § 30).
30. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, yaşam hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer yandan, burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir. (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 56).
31. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usuli boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konulmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkan tanıyan bağımsız bir soruşturma yürütülmesini gerektirmektedir (B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 94). Soruşturmanın etkililik ve yeterliliğini temin adına soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek, sorumluların tespitine imkân sağlayacak bütün delilleri toplaması gerekmektedir.
32. Ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için, soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölümü aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedenini veya sorumlu kişilerin ortaya çıkarılması imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yürütme kuralıyla çelişme riski taşır (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 57).
33. Yürütülecek ceza soruşturmalarının etkinliğini sağlayan hususlardan biri de teoride olduğu gibi pratikte de hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturmanın veya sonuçlarının kamu denetimine açık olmasıdır. Buna ilaveten her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır. (B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 58).
34. Somut olaya bakıldığında, başvurucunun kardeşinin yoğun bir şekilde gaz kullanıldığı belirtilen toplumsal olaylara katılmadığı, çıkan olaylar esnasında çalışmakta olduğu barın bulunduğu sokakta polisler tarafından 10-11/9/2013 tarihlerinde biber gazı kullanılmış olsa da ölüm olayının bu tarihten 2 gün sonra meydana geldiği, dolayısıyla ölenin direkt gaz kullanımına maruz kalmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde devletin yaşam hakkına saygı gösterme yükümlülüğü kapsamında kamu otoritelerinin yaşam hakkına müdahale ederek kişinin ölümüne neden olduğunu söyleyebilmek mümkün gözükmemektedir.
35. Başvuru konusu olayda, başvurucunun kardeşinin yaşamını kaybetmesi üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından derhal soruşturma başlatıldığı, aynı gün yapılan ölü muayene işlemi sırasında başvurucunun, kardeşinin polislerin kullandığı gazdan etkilenmiş olabileceği iddiası üzerine soruşturmanın bu yönde derinleştirildiği, olayla ilgili başvurucunun kardeşinin çalıştığı barda çalışan kişiler ile ölenin rahatsızlandığı anda yakınında bulunan kişilerin ifadelerinin alındığı, işyerinde bulunan olay anına ilişkin görüntülerin bulunduğu kamera görüntülerinin incelendiği, aynı gün İstanbul Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince usulüne uygun olarak yapılan klasik otopsi sonucu alınan iç organ parçaları, kan, safra ve mide içeriği üzerinde yapılan tetkikler sonucu kesin ölüm sebebinin tespit edilemediği, olay yeri inceleme raporunu içerir adli soruşturma dosyasının gönderilerek Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olduğunun bildirildiği, Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci İhtisas Kurulundan alınan 8/1/2014 tarihli rapora göre “…kişinin zehirlenerek öldüğünün tıbbi delilleri bulunmadığı. Çalışmakta olduğu barda yemek yerken aniden fenalaştığı ambulans ile acil servise kaldırıldığı, kardiak arrest olarak getirildiği, yeniden canlandırma işlemine cevap vermediği, ex kabül edildiği, otopsisinde kalp ağırlığında (753 gr) ve duvar kalınlığında artış (sol ventrikül duvar kalınlığı 1,8 cm, sağ ventrikül duvar kalınlığı 0,3 cm) ve histopatolojik tetkikinde myokardda hipertrofi ve geniş nedbe alanları tarif edildiğine göre kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiği”nin belirtildiği, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda “En son 08/1/2014 tarihinde 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu tarafından değerlendirilen tüm dosya ve tıbbi bulgular ışığında sonuç olarak: kişinin ölümünün kalp hastalığı sonucu meydana geldiğinin belirtildiği, böylelikle tüm dosya kapsamında ölenin ölümünün kalp hastalığı sonucu gerçekleştiği anlaşıldığından” gerekçesine dayanılarak 17/2/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin bu karara yapılan itirazı verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek 5/5/2014 tarihinde reddettiği görülmektedir.
36. Ceza soruşturmasına ilişkin süreç incelendiğinde, ölüm olayının akabinde Savcılık tarafından resen soruşturmaya başlandığı, soruşturma sırasında dinlenen tanıkların ölenin kalp rahatsızlığı bulunduğunu, ilaçlarını düzenli olarak kullanmadığını, alkol ve sigara alışkanlığı olduğunu, rahatsızlandığı gecede alkol ve sigara kullandığını beyan ettikleri, bu ifadelerle uyumlu olarak Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden alınan raporda kesin ölüm sebebinin kalp hastalığı sonucu ölüm olarak belirlendiği, tanık beyanlarına göre olay tarihi olan 13/9/2013 tarihinde ölenin çalıştığı barın bulunduğu sokakta polislerin hiç kimseye biber gazıyla müdahalede bulunmadıkları, en son 11/9/2013 tarihinde sokakta gazla müdahalenin olduğu tanıkların ölenle birlikte kapıları kapatarak içeri girdikleri, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin başvurucunun iddiaları doğrultusunda soruşturma dosyasındaki ifade, görüntü, otopsi raporu ve tıbbi belgeleri inceleyerek verdiği raporunda kişinin gazdan etkilenerek öldüğüne dair bir beyanda bulunulmadığı, bu rapor üzerine olayda şüpheli bir durum olmadığı değerlendirilerek konuyla ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, bu karara başvurucu tarafından yapılan itirazın İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesince reddedildiği, bu bağlamda gerekli delillerin toplanarak soruşturmanın makul sürede tamamlandığı, başvurucunun soruşturmanın açıklığını temin edecek ve meşru menfaatlerini koruyabilecek bir şekilde soruşturma sürecine dâhil olabildiği görülmektedir.
37. Buna göre başvuru dosyasında oluşa ilişkin belge ve bilgiler dikkate alındığında, ölüm olayının bildirilmesi üzerine resen başlatılan soruşturmanın yetersiz olduğundan ve kararın somut kanıtlarla çelişecek biçimde ve açıkça hukuka aykırılık oluşturacak şekilde gerekçesiz ve keyfi verildiğinden söz edilemeyeceği gibi, bu konuda ihmali bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğin de saptanmadığı görülmüştür. Dolayısıyla, kişinin yaşam hakkının korunması kapsamında yürütülen cezai soruşturmanın etkisiz olduğuna ilişkin bir sonuca varılmasını gerektirecek bir husus tespit edilememiştir.
38. Açıklanan gerekçelerle, Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen soruşturma sonucunda verilen karar nedeniyle başvurucunun kardeşinin yaşam hakkına yönelik bir ihlal tespit edilmediğinden, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.