TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALPER KINALI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/8551)
Karar Tarihi: 25/2/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Raportör
Şükrü DURMUŞ
Başvurucu
Alper KINALI
Vekili
Av. Ruhi HALLAÇOĞLU
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, yaklaşık 11 aydır tutuklu bulunmasına rağmen hakkında henüz iddianame düzenlenmediğini ve ayrıca tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yeterli olmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/6/2014 tarihinde Adana 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 26/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 16/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir
5. Adalet Bakanlığının 28/10/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu hakkında Kozan Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/1638 nolu hazırlık dosyasında “bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” suçundan soruşturma başlatılmış ve bu kapsamda Kozan Sulh Ceza Mahkemesinin 25/4/2013 tarih ve 2013/480 Değişik iş sayılı kararıyla hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır.
8. Başvurucunun yakalanması üzerine Kozan 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23/7/2013 tarih ve 2013/2 sorgu sayılı kararıyla “bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve zimmet” suçlarından tutuklanmıştır. Kararın gerekçesi şu şekildedir: “şüpheli Alper Kınalı’nın üzerine atılı bilişim sistemleri banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve zimmet suçlarını işlediği yönünde şüphelinin ikrar mahiyetindeki savunması dikkate alınarak kuvvetli şüphe bulunduğu, ayrıca isnat edilen suçların tutuklama nedeni var sayılabilecek katalog suçlardan olduğu adli kontrol hükümlerinin suçların vasıf ve mahiyeti itibariyle uygulanmasının yeterli olmadığı anlaşılmakla CMK.nun 100 vd. maddeleri gereğince TUTUKLANMASINA”
9. Soruşturma sürecinde Cumhuriyet savcılığınca 24/4/2013 tarihli yazı ile …bank Genel Müdürlüğü’nden soruşturma konusu ile ilgili olarak kurum içi soruşturma yapılması ve sonucundan düzenlenecek raporun gönderilmesi, 26/7/2013, 26/3/2014, 18/4/2014 tarihli yazılar ile idari soruşturma sonucunda düzenlenen raporun istenilmesi, 26/4/2013 tarihli yazı ile başvurucunun malvarlığının tespiti için ilgili kurumlara yazı yazılması, 7/1/2014 ve 22/1/2014 tarihli yazılar ile başvurucunun hesap hareketlerinin tespiti için ilgili kurumlara yazılar yazılması, 2/5/2014 tarihli yazı ile Kriminal Polis Laboratuar Müdürlüğünden rapor alınması ile müşteki ve tanık beyanlarının alınması yönünde soruşturma işlemlerinin yapıldığı, Kriminal Polis Laboratuar Müdürlüğünden talep edilen raporun 6/6/2014 tarihinde, ilgili bankadan talep edilen raporun ise 15/7/2014 tarihinde düzenlendiği, bu aşamada yapılan tutukluluk incelemelerinde ise başvurucu veya müdafisinin beyanı alınarak Kozan 1. ve 2. Sulh Ceza Mahkemelerince başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verildiği tespit edilmiştir.
10. Kozan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/4/2014 tarih ve 2014/248 değişik iş nolu kararı ile başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar verilmiş, bu karara vaki itiraz üzerine Kozan 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25/4/2014 tarih ve 2014/85 değişik iş nolu kararı ile itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir: “İncelenen tüm dosya kapsamına göre, şüpheli Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçları işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, ayrıca şüpheli atılı suçu işlediğini ikrar ettiği, suçun tutuklama nedeni varsayılabilecek katalog suçlardan olduğu, mağdur sayısı nazara alındığında tutukluluk tedbirinin somut olayla ölçülü olduğu, Adli Kontrol hükümlerinin suçların vasıf ve mahiyeti itibariyle uygulanmasının yeterli olmadığı ayrıca şüphelinin tutukluluk halinin devamı yönünde verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından şüpheli müdafinin itirazının reddi ile …. şüphelinin tutukluluk halinin devamına …”
11. İtirazın reddi kararı başvurucu vekiline 6/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu 4/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
13. Kozan Cumhuriyet Başsavcılığınca 16/7/2014 tarih, 2013/1638 soruşturma no ve 2014/74 sayılı iddianame ile başvurucu hakkında zincirleme suç hükümleri çerçevesinde 19/10/2005 tarih ve 5411 sayılı Bankacılık Kanun’un 160. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen zimmet suçunu işlediği iddiasıyla Kozan Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. İddianamede mağdur olarak 45 kişi, müşteki olarak ise 38 kişi gösterilerek başvurucu ile ilgili olarak şu değerlendirmede bulunulmuştur: “…Şüpheli Alper KINALI'nın banka müşterisi olan yukarıda gösterilen 82 farklı müşteki ve mağdur hesaplarından farklı tarihlerde yukarıda izah edilen ve şüphelinin beyan ve ikrar ettiği şekillerde görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu 2.298.132,40 TL parayı zimmetine geçirdiği, zimmete geçirilen paralar ile internet üzerinden bahis oynadığı ve K.K.T.C de kumar oynadığının tespit edildiği,2010 yılında başlayan ve suçun ortaya çıktığı 17.04.2014 tarihine kadar gerek müşteriler ve gerekse banka çalışanlarınca bu durumun fark edilmediği şüphelinin zimmet suçunun açığa çıkmaması için tediye fişlerine başkası tarafından anlaşılmayacak şekilde taklit sahte imza atma, boş tediye fişlerine müşterilerden imza aldıktan sonra kullanma, banka müşterilerine ait müşteriler nezdinde güven telkin etmek v.b yollar kullanmak suretiyle 3 yıl gibi uzunca bir süre hileli davranışlar sergileyerek suçun açığa çıkmasını engellediği bu surette zimmet suçunu işlediği sabit olmakla,”
14. Kozan Ağır ceza Mahkemesi E.2014/167 sayılı dosya kapsamında 7/8/2014 tarihinde tensip zaptı düzenleyerek bir kısım müştekiler hakkında çağrı kağıdı çıkartılması, bir kısım tanıkların zorla getirilmeleri ve “ sanık Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosyadaki delillere göre ciddi suç belirtilerinin bulunması ve bunların varlığını koruması, sanığın üzerine atılı suçun yasada öngörülen ve yargılama neticesinde suçun sübutu halinde verilecek cezanın büyüklüğü ve suçun 5271 sayılı CMK.nun 100/3. Maddesindeki suçlardan olması, kaçma şüphesinin bulunması nazara alınarak …” gerekçesiyle başvurucunun tutukluluk halinin devamına, tutukluluk incelemesinin 4/9/2014 tarihinde incelenmesine ve duruşmanın 30/9/2014 tarihine bırakılmasına karar vermiştir.
15. Kozan Ağır Ceza Mahkemesi E.2014/167 sayılı dosyanın 4/9/2014 tarihli 1. celsesinde dosya üzerinde yapılan incelemede yukarıda belirtilen gerekçelerle (Bkz.§ 14) başvurucu müdafinin tahliye talebinin reddi ile tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
16. Kozan Ağır Ceza Mahkemesi 9/9/2014 tarihli 2. celsede ise dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda 5411 sayılı Kanun’un 164. maddesi uyarınca görevsizlik kararı vererek dava dosyasının Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
17. Başvurucu müdafinin bu karara ve tutukluluk halinin devamı kararına yaptığı itiraz Ceyhan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/10/2014 tarih ve 2014/728 değişik iş sayılı kararı ile dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir: “Sanık Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, suça kanunda öngörülen ceza miktarı, mahkemenin gerekçesi ve tutuklulukta geçirdiği süre dikkate alınarak sanığın tutukluluk halinin devamına yönelik karar da hukuka ve kanuna aykırılık bulunmadığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından,
6411 sayılı yasanın 164 maddesi gereğince davaya bakma yetkisinin ildeki 1.Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu kanunda açıkça belirtildiğinden sanık müdafiinin itirazının ayrı ayrı reddine karar vermek gerekmiş ve mahkememizce oluşan vicdani kanıya göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis olunmuştur.”
18. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi E.2014/317 sırasına kaydedilen dava ile ilgili olarak 17/11/2014 tarihinde düzenlediği tensip zaptında müştekilerin beyanlarının alınması için talimat yazılmasına, duruşmanın 27/1/2015 tarihine bırakılmasına ve “ tutuklu sanık Alper Kınalı’nın üzerine atılı suçun niteliğine, delil durumuna, tutuklu kaldığı süreye göre tutukluluk halinin DEVAMINA, …”, tutukluluk incelemesinin 2/12/2014 ve 30/12/2014 tarihlerinde yapılmasına karar vermiştir.
19. Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi 2/12/2014 ve 30/12/2014 tarihlerinde dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda başvurucunun tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
20. Başvurucunun 30/12/2014 tarihli tutukluluğun devamı kararına yaptığı itiraz talebi Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/1/2015 tarih ve 2015/14 değişik iş sayılı kararı ile dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda reddedilmiştir.
21. Başvurucu hakkındaki dava halen Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinde derdest olup, başvurucunun tutukluluğu devam etmektedir.
B. İlgili Hukuk
22. 5411 sayılı Bankacılık Kanun’un 160. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.
Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde faile on iki yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adli para cezası verilir; ancak, adli para cezasının miktarı bankanın uğradığı zararın üç katından az olamaz. Ayrıca meydana gelen zararın ödenmemesi hâlinde mahkemece re'sen ödettirilmesine hükmolunur. “
23. Aynı Kanun’un 164. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunda tanımlanan düzeltici, iyileştirici ve kısıtlayıcı önlemleri almamak, işlemlerin kayıt dışı bırakılması ve gerçeğe aykırı muhasebeleştirme ve zimmet suçları ile sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme, bankacılık ve müşteri sırlarının açıklanması, bankacılık faaliyeti çerçevesinde işlenen nitelikli dolandırıcılık, bu suçların işlenmesi amacına yönelik olarak örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak veya bu suçlarla bağlantılı olup da ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlara ait davalar, fiilin işlendiği yerin bağlı olduğu ilin adıyla anılan (1) numaralı ağır ceza mahkemelerinde görülür. Gerekli görülen yerlerde Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu tür suçlara bakmak üzere o yerlerdeki diğer ağır ceza mahkemeleri de görevlendirilebilir veya yeni ağır ceza mahkemesi de kurulabilir.”
24. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir;
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununun 22 nci Maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
….”
25. Aynı Kanun’un 108. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü Madde hükümleri göz önünde bulundurularak (Ek ibare: 11/04/2013-6459 S.K./16. md), şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re'sen karar verir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/6/2014 tarih ve 2014/8551 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 23/7/2013 tarihinde tutuklanmasına karşın henüz iddianamenin düzenlenmediğini, tutuklu kalmasında kamu yararı bulunmadığını, delillerin tümünün banka kayıtları olduğunu, bu nedenle delillerin karartılma durumunun söz konusu olmadığını, suç vasfının değişme ihtimalinin bulunduğunu, Cumhuriyet savcılığının ilgili bankadan rapor talep ettiğini, bu raporun halen gönderilmediğini, yaklaşık 11 aydır tutuklu kalmasının şikâyetçi bankanın keyfi tutumuna terk edilmiş durumda olduğunu, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’da sayılan katalog suçlardan olmasının zorunlu bir tutuklama nedeni olmadığını, tutukluluğa itirazların soyut gerekçelerle reddedildiğini, makul sürede yetkili mahkeme önüne çıkartılmayarak adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu nedenle başvurucunun iddialarının özünün tutukluluk süresinin makul olmadığı ve tutuklu olmasına karşın makul sürede yetkili mahkeme önüne çıkartılmadığı iddiasına ilişkin olması nedeniyle şikâyetleri Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının sağladığı haklar kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
29. Başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve başkaca bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
30. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
31. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası hükmü ile bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları güvence altına alınmıştır.
32. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 38. maddesinde “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” şeklinde ifadesini bulan masumiyet karinesi, yargılama süresince kişinin hürriyetinin esas, tutukluluğun ise istisna olmasını gerektirmektedir. Masumiyet karinesine rağmen tutukluluğun devamı, ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına nazaran daha ağır bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı görülebilir. Bu nedenle bir davada tutukluluğun makul süreyi aşmamasını gözetmek, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla, belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri tarafından değerlendirilmesi ile serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarda bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61- 62).
33. Tutuklama tedbirine, kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve “yeterli” görüldüğü takdirde, yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate alınır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 63).
34. Bir kişinin gerekçeden tamamen yoksun bir yargı kararıyla tutuklanması ve tutukluluğun uzatılması kabul edilemez. Bununla beraber tutukluluğu meşru kılan gerekçeler gösterilerek bir zanlı ya da sanığın tutuklanmasının keyfi olduğunu söylemek mümkün değildir. Ancak aşırı derecede kısa gerekçelerle ve hiçbir yasal hüküm gösterilmeden tutuklama kararı vermek ya da tutukluluğu devam ettirmek bu çerçevede değerlendirilmemelidir (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
35. İtiraz veya temyiz merciinin, incelemeye konu mahkeme kararına ve bu karardaki gerekçelere katıldığı durumlarda, buna ilişkin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesi, kural olarak, gerekçeli karar hakkına aykırılık teşkil etmez (B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 71).
36. Ayrıca hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 65).
37. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun daha önce yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
38. Somut olayda başvurucu 23/7/2013 tarihinde tutuklanmış olup halen tutuklu olarak yargılaması devam etmektedir. Bu durumda makul süre açısından dikkate alınması gereken tutulma süresi bireysel başvurunun karara bağlandığı 25/2/2015 tarihi itibariyle yaklaşık olarak 1 yıl 7 aydır.
39. Somut olayda iddianamede gösterilen mağdur müşteki sayısının fazla olması, isnat edilen suçun cezasının ağırlığı, kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, başvurucunun, hakkında yakalama kararı çıkartılması tarihinden yaklaşık 3 ay sonra yakalanarak tutuklanmış olması, soruşturma sürecinde ilgili kurumlardan belge ve rapor alınması nedeniyle iddianamenin geç düzenlenmiş olması, derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itiraz üzerine verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1 yıl 7 aylık tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası yönünden makuldür. Derece mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların gerekçeleri, toplam tutukluluk süresi de göz önünde bulundurulduğunda, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içeriktedir. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu gerekçeler ilgili ve yeterlidir.
40. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun makul süreyi aşmış olması ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz olduğu” iddiası ile ilgili olarak Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.