TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SADETTİN KESKİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11170)
|
|
Karar Tarihi: 20/7/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Sadettin
KESKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ihbar ikramiyesi ödenmesi talebiyle açılan davanın
incelenmeksizin reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, kaçakçılık yapıldığı iddiasıyla Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı nezdinde bir özel şirket hakkında şikâyette bulunmuştur. Ayrıca
başvurucu, söz konusu şikâyetinin akıbeti hakkında bilgilendirilmesi ve şirket
hakkında gereken işlemlerin yapılması istemiyle muhtelif tarihlerde idari
başvurular gerçekleştirmiştir. Başvurucu bu sürecin ardından 21/3/2007 tarihli
ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca hakkettiğini ileri sürdüğü
ihbar ikramiyesinin tespiti ve tarafına ödenmesi istemiyle Ankara 15. İdare
Mahkemesinde dava açmıştır.
9. Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 5/11/2009 tarihli
kararıyla; öncelikle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca idari yargı kolunda sadece iptal ve/veya tam
yargı davası açılabileceğini, idari yargı yetkisinin idari eylem ve işlemlerin
hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olduğunu ve idari eylem ve işlem
niteliğinde yargı kararı verilemeyeceğini vurgulamıştır. Mahkeme, 2577 sayılı Kanun'un
14. ve 15. maddeleri uyarınca da idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi
gereken bir işlem olmadığı durumlarda davanın usul hükümleri yönünden
reddedileceğini tespit etmiştir. Mahkeme somut olaya ilişkin olarak da ihbar
ikramiyesinin ödenebilmesi için usulüne uygun bir başvuru yapılmadığını, dava
dilekçesinde ise ihbar ikramiyesinin belirlenmesi istemine yer verilerek idari
işlem ve eylem niteliğinde idari yargı düzeninde öngörülmeyen tespit isteminde
bulunulduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, idareye ihbar ikramiyesi ile
ilgili olarak usulüne uygun başvuru yapılmaksızın, ihbar ikramiyesinin tespiti
ve ödenmesi istemiyle açılan davanın esasının incelenmesinin olanaklı olmadığı
gerekçesiyle incelenmeksizin ret kararı vermiştir.
10. Söz konusu karar, Danıştay Onuncu Dairesinin 11/4/2013
tarihli kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi aynı Dairenin 24/4/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
B. İlgili Hukuk
11. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
12. Anayasa'nın "Yargı yolu"kenar
başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi ile dördüncü fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
" İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır."
"... idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini
kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez."
13. 2577 sayılı Kanun'un idari dava türlerini belirleyen 2.
maddesinin birinci fıkrası ve ikinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:
"1. İdari dava türleri şunlardır:
a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafindan
açılan iptal davaları
b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,
c) Tahkim yolu öngörülen imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan
uyuşmazlıklar hariç, kamu hizmetlerinden birinin yürütülmesi için yapılan her
türlü idari sözleşmelerden dolayı taraflar arasında çıkan uyuşmazlıklara
ilişkin davalar.
2. İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun
denetimi ile sınırlıdır... "
14. 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilk fıkrası ile ikinci
fıkrasının birinci ve ikinci cümlesi şöyledir:
"1. İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem
veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde,
konusuna göre Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine
dava açabilirler."
15. 2577 sayılı Kanun'un 14. maddesinin üçüncü fıkrasının (d)
bendinde; dava dilekçelerinin idari davaya konu olacak kesin ve yürütülmesi
gereken bir işlem olup olmadığı yönünden inceleneceği, 15. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde deidari davaya konu olacak
kesin ve yürütülmesi gereken bir işlemin bulunmadığı durumlarda davanın reddine
karar verileceği kurala bağlanmış bulunmaktadır.
16. 30/10/2007 tarihli ve 26685 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Göre
Kaçak Eşya Yakalanması Halinde Muhbir ve El Koyanlara İkramiye Ödenmesine
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'in 5. maddesinin Derece
Mahkemesinin karar verdiği tarihte yürürlükte bulunan hâli şöyledir:
"Gümrük kaçağı eşya yakalamalarında ikramiye
ödenmesine ilişkin talepler; 11 inci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde
belirtilen belgelerden oluşan dosya ile birlikte yazılı olarak İçişleri
Bakanlığı birimlerince el konulmuş ise ilgili birimlerin bağlı olduğu merkez
birimlerine, Gümrük Müsteşarlığı birimlerince el konulmuş ise müdahil gümrük
idaresince merkez birimine yapılır.
Merkez birimler, yapacakları inceleme
sonucunda, dosyada eksiklik olması durumunda bunların tamamlanmasını
sağlar."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucu, işin esasına girilmeden haksız ve yanlış
değerlendirme yapılarak usul kuralları nedeniyle davanın incelenmeksizin
reddedildiğini; usulüne uygun olarak açtığı davanın idari başvuru olmaması
nedeniyle esasa dair inceleme yapılmadan reddinin hak arama özgürlüğünü ihlal
ettiğini ileri sürmektedir.
19. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan
mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve
uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına
gelir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız
hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
20. Mahkemeye erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda etkili
bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada
açık, pratik ve yeterli fırsatlara sahip olmasını gerektirir. Özellikle hukuki
ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir
(Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 34). Bu nedenle mahkemelerin,
usul kurallarını uygularken yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde
katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği gibi kanunla öngörülmüş usul
şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde aşırı esneklikten de
kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
21. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların
hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık
ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38). Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin
olarak takdir yetkilerine dayanarak bazı sınırlamalar getirebilir ve bu
davalar, niteliği gereği düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte
bu sınırlamalar dava açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne
zarar verecek seviyeye ulaşmamalıdır (Mehmet
Salih Demir, B. No: 2013/3165, 4/2/2016, § 26).
22. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi
tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve
derece mahkemelerinin kararları açık bir keyfîlik
içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde
ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48). Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin
görevi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması konusunda derece
mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin
uygulamanın, başvurucunun mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir (Mehmet Salih Demir,
§ 37).
23. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını
düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki
yardım almak suretiyle bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle
ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir.
Öngörülebilirliğin mutlak ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir
bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir.
Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok
kanun, işin doğası gereği yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı
olan yoruma açık formüller içermektedir (Kamil Koç, § 71).
24. Somut olayda başvurucunun ikramiye ödenmesi istemiyle
usulüne uygun bir idari başvuruda bulunmadan ikramiyenin tespiti ve ödenmesi
için açtığı davanın, 2577 sayılı Kanun hükümleri uyarınca idari dava olarak
incelenmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedilmesinden kaynaklı bir ihlal
iddiası söz konusudur.
25. İlgili hukuk başlığı altında alıntısı anayasal ve yasal
düzenlemelerden de anlaşıldığı üzere idari yargı kolunda açılacak davalar
sınırlı sayıdadır. İdare mahkemesine, idari sözleşmelerden kaynaklanan
uyuşmazlıklar hariçancak bir işlemin iptali için ya
da idarenin işlemi, eylemi nedeniyle uğranılan zarar için dava açılması
mümkündür. Yine anılan normlar uyarınca idare mahkemelerinin idari işlem ya da
eylem niteliğinde karar vermesi mümkün değildir.
26. Uyuşmazlığa konu süreçte Derece Mahkemesi, ikramiye ödenmesi
talebine ilişkin olarak 2577 sayılı Kanun bağlamında davaya konu olabilecek
nitelikte bir idari işlem tesis edilmesi amacıyla idari başvuru yapılmadığını
tespit etmiştir. Mahkeme, dava dilekçesinde idari işlem tesisi niteliğinde
ikramiyenin tespiti istemine yer verilerek idari yargı kolunda öngörülmeyen bir
istemde bulunulduğunu vurgulamış ve davanın incelenmeksizin reddi gerektiği
sonucuna ulaşmıştır.
27. Derece Mahkemesince hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği
ilkelerine uygun olarak yapılan bu değerlendirme ve ulaşılan sonuç, mahkemeye
erişim hakkına ölçüsüz bir müdahale içerecek nitelikte aşırı şekilci
yaklaşımdan kaynaklanmadığı gibi belirtilen kanun hükümlerine önceden
öngörülmeyecek şekilde olağanın dışında bir anlam vermek suretiyle sonuca
ulaşıldığına dair bir uygulama olarak da değerlendirilmemiştir.
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
33. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 5 yıl 7 aylık yargılama süresinin makul olmadığısonucuna varmak gerekir.
34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine kar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
36. Başvurucu, 10.000 TL maddi ve 5.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
37. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
38. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığındabaşvurucuya istemiyle bağlı kalınarak net 5.000
TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
39. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu maddi zarar ile makul sürede
yargılanma hakkının ihlali arasındaki illiyet bağı konusunda herhangi bir belge
sunmamış olduğundan maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
40. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Ankara 15. İdare Mahkemesine
(E.2009/1173, K.2009/1344) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.