TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA AKBAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14636)
|
|
Karar Tarihi: 20/7/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
ÇAKMAK
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
AKBAŞ
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av.
Fikret YENİ
|
|
|
2. Av. Bilal
YETİŞ
|
|
|
3. Av. Emel
BOZDOĞAN
|
|
|
4. Av. Suat
Mutlu DEMİRYÜREK
|
|
|
5. Av. Aydın
Enver GÜVEL
|
|
|
6. Av.
Erdinç SABAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hâl sicil kağıdının iptali istemiyle açılan davada
gerekçesiz, hukuka aykırı karar verilmesi ve makul sürede yargılamanın
tamamlanması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından görüş sunulmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Başvuru Tarihinden Önceki Süreç
8. Başvurucu Niğde 1. Asliye Ceza Mahkemesi hâkimi olarak görev
yapmakta iken 2009 yılı içinde gerçekleşen denetimler sonucu hakkında
düzenlenen hâl sicil kağıdı "orta" notuyla değerlendirilmiştir.
Başvurucu hâl sicil kağıdının iptali istemiyle 21/10/2009 tarihinde dava
açmıştır.
9. Aksaray İdare Mahkemesi (Mahkeme) 30/3/2010 tarihli kararıyla
verilen notun hâl sicil kağıdında getirilen eleştirinin nitelik ve niceliği ile
orantılı olmadığı ve takdirin dayanağı ortaya konulmadan düşük not verildiği
hususlarına vurgu yapmıştır. Mahkeme, sonuç olarakhukuka
ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle işlemi iptal etmiştir.
10. İptal kararı Danıştay İkinci Dairesinin 1/12/2010 tarihli
kararıyla tavsiyeler listesindeki hususlar dikkate alınmış, objektif
düzenlendiği anlaşılan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesine yer
verilerek bozulmuştur. Mahkeme 20/12/2011 tarihli kararıyla bozma kararına
uymayarak iptal kararında ısrar etmiştir.
11. Israr kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun
14/2/2013 tarihli kararıyla hâl kağıdında ve dayanağı olan öneriler listesinde
yer alan değerlendirmelerin orta not verilmesini haklı kılacak nitelikte olduğu
tespit edilerek işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma
kararına yönelik karar düzeltme istemi, aynı Kurulun 3/4/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
B. Başvuru Tarihinden Sonraki Süreç
12. Mahkeme 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan
hükmü gereğince Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun bozma kararına zorunlu
olarak uymuş ve 15/10/2014 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
13. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan
inceleme sonucu ret kararının temyiz edilmeden 6/12/2014 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
16. Bakanlık, Derece Mahkemesinin yasal olarak kararlarına uymak
zorunda olduğu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 3/4/2014 tarihli nihai
kararının uyuşmazlığı sona erdirdiğinin dikkate alınması gerektiğini belirterek
Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda yargılama sürecinin
koşulları gözetilmek suretiyle karar verilmesinin uygun olacağı yönünde görüş
sunmuştur.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
19. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
20. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında yaklaşık 5 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna
varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
22. Başvurucu, Danıştayın temyiz ve
karar düzeltme incelemelerinde gerekçesiz karar verdiğini ileri sürmektedir.
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok
kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının
kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu,
§ 76).
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve
diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin
bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece
mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
30. Somut olayda, kanun yolu incelemesi aşamasında gerek
Danıştay İkinci Dairesinin gerekse Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun
gerekçelerini açıklayarak bozma kararı verdiği ve bozma kararına yönelik karar
düzeltme istemlerinin bozma kararının hüküm ve gerekçesinin uygun bulunması
suretiyle reddedildiği dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, kendisiyle aynı dönemde denetlenen bir başka
hâkimin hâl kağıdının iptali yönünde Sakarya 2. İdare Mahkemesince verilen
kararın onandığını, bu bağlamda adil karar verilmediğini, hukuka aykırı olarak
hüküm kurulduğunu ve bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
34. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri
arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz
mercilerinin uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez (Miras
Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz.Bas.Yay.San.
ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
35. Bu bağlamda, hâl kağıtlarının kişiye özel değerlendirme
içeren belgeler olduğu dikkate alındığında bir başka kişi hakkında düzenlenen
hâl kağıdının esasına yönelik hukuki değerlendirmeyle ulaşılan hükmün
başvurucunun açtığı dava için emsal teşkil edeceği ve bu iki farklı subjektif duruma dair hukuki değerlendirmenin içtihat
farklılığına yol açacağı söylenemez.
36. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, Derece
Mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilk cümlesi ile (2) numaralı fıkrasının ilk iki cümlesi şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir...”
39. Başvurucu, 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
40. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
41. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
42. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.800 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan 2.006,10
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Aksaray İdare Mahkemesine (E.2014/1114,
K.2014/1016) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.