TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ ULVİ ALTUNELLİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11172)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Ali Ulvi
ALTUNELLİ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamuoyunda Gezi Parkı olayları olarak bilinen
olaylar sırasında polisin güç kullanması sonucu meydana gelen yaralanmaya
ilişkin olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesinin kötü muamele
yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığından getirtilen soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Ankara İl Emniyet Müdürlüğünün verdiği bilgilere göre
İstanbul'da başlayan Gezi Parkı olaylarına destek olmak ve Başbakanın yaptığı
bir açıklamayı protesto etmek amacıyla çeşitli sivil toplum örgütleri, siyasi
parti, dernek, oda, sendika ve öğrenci grupları tarafından Ankara'nın farklı
yerlerinde yapılacak basın açıklamalarına katılım çağrısında bulunulmuş;
31/5/2013 tarihinde Ankara'da muhtelif yerlerde gösteriler düzenlenmiştir.
10. 1987 doğumlu olan başvurucu da çağrıya uyarak akşam saat
19.00 sıralarında Kuğulu Park'a gelmiştir. Başvuru formunda ve Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığında (Savcılık) alınan beyanında başvurucu; arkadaşları
G.Ö.H. ve R.E. ile birlikte tiyatrodan çıkınca saat 21.00 sıralarında Kuğulu
Park'ta yaklaşık iki saat bekledikten sonra kalabalıkla birlikte Kızılay'a
yaklaştıklarında polisin Kızılay'a gidilmesine izin vermediğini belirtmiştir.
Başvurucu, hiçbir taşkınlık olmadığı hâlde bir uyarıda da bulunulmadan Akay
Kavşağı'nda polisin yoğun şekilde gaz bombası ve tazyikli suyla kalabalığa
müdahalede ettiğini ifade etmiştir. Polise direnmediğini belirten başvurucu,
geri dönmek üzere Tunus Caddesi'ne yöneldikleri sırada bacağının arkasına gaz
fişeği kapsülü isabet ettiğini, kendisini yaralayan polislerden şikâyetçi
olduğunu söylemiştir.
11. Başvurucunun arkadaşı tanık G.Ö.H. başvurucuyla aynı
doğrultuda ifade verirken diğer arkadaşı R.E.nin
beyanı alınmamıştır.
12. Olaydan hemen sonra sağlık raporu için herhangi bir yere
gitmeyen, ancak altı gün geçince 6/6/2013’te Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesine müracaat eden başvurucunun, sağ diz posteriorda
(arka kısım) yaklaşık 6x6 cm'lik sarı-mor renkli
yumuşak doku travması nedeniyle üç gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralandığı
tespit edilmiştir.
13. Olayı müteakip on birinci günde -11/6/2013 tarihinde-
Savcılığa suç duyurusunda bulunan ve aynı gün Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünde
yeniden muayene edilen başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde, hafif nitelikte olduğu bildirilmiştir.
14. Başvurucu, dizindeki yarayı gösteren dört fotoğrafı başvuru
formuna eklemiştir.
15. Savcılık; Ankara Emniyet Müdürlüğünden (Emniyet Müdürlüğü)
gösteriye müdahale edilip edilmediğinin, edilmişse grubun ikaz edilip edilmediğinin,
6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na
dayalı olarak başvurucu hakkında işlem yapılıp yapılmadığının bildirilmesini ve
gaz fişeği kullanmakla görevli polis memurlarının kimlik bilgileri ile kamera
görüntülerinin gönderilmesini istemiştir.
16. Emniyet Müdürlüğü olay tutanağı, ikaz tutanağı, temin edilen
görüntü kayıtları ile gaz kullanmakla görevli polislerin listesini Savcılığa
göndermiştir. Yazıda emniyet güçlerine taş, şişe, sopa vb. sert cisimlerle
saldırıldığı, ana yolların araç trafiğine kapatıldığı, ikazlara uymayan ve
dağılmamakta direnen eylemcilere kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması
amacıyla orantılı olarak tazyikli su ve gaz kullanılmak suretiyle müdahale
edildiği, başvurucu hakkında olayla alakalı bir işlem yapılmadığı
bildirilmiştir.
17. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Savcılığa gönderilen
tutanaklara göre anılan gösterilerin başvurucunun dâhil olduğu kısımlarına
ilişkin olarak olaylar özetle şöyledir:
i. Ankara İl Emniyet Müdürlüğü; İstanbul'da başlayan Gezi Parkı
olaylarına destek olmak ve Başbakanın yaptığı bir açıklamayı protesto etmek
amacıyla Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara İl Başkanlığının düzenlediği
toplantı sırasında çeşitli sivil toplum örgütleri, siyasi parti, dernek, oda,
sendika ve öğrenci gruplarının eylem yapacağını haber alması üzerine saat 18.00
itibarıyla Kuğulu Park'ta, Tunus Caddesi'nde ve Amerika Birleşik Devletleri
Büyükelçiliği önünde tam teçhizatlı olarak tedbir almıştır.
ii. CHP Ankara İl Başkanlığı önünde toplanan ve emniyet
güçlerine taş ve sopalı saldırıda bulunan gruba gaz ve tazyikli suyla yapılan
müdahale sonucunda yaklaşık 300 kişi saat 18.55'te Atatürk Bulvarı'nı trafiğe
kapatarak Kuğulu Park'a intikal etmiştir.
iii. Saat 17.00 civarında Yüksel Caddesi'nde
toplanan yaklaşık 400 kişilik bir başka grup, Tunalı Hilmi Caddesi’ni araç
trafiğine kapatarak saat 19.55'te Kuğulu Park'a gelmiştir.
iv. Saat 19.30'da Kuğulu Park'ta yaklaşık 6.000 kişi
toplanmıştır. 19.35'te Atatürk Bulvarı'nın Kızılay istikameti bazı göstericiler
tarafından trafiğe kapatılmıştır. 19.45'te bazı gruplar Kennedy Caddesi'ne
giriş yaptıktan sonra yolu trafiğe kapatarak oturma eylemine başlamışlardır.
Polisin uyarısına aldırmayarak flama ve taşlarla kolluk kuvvetlerine saldıran
gruba gaz ve tazyikli suyla müdahale edilerek grup dağıtılmıştır.
v. Saat 21.00'de Kuğulu Park'ta bulunan Türkiye Komünist Partisi
(TKP) mensubu yaklaşık 300 kişilik grup yolu trafiğe kapatarak Akay Kavşağı'na
yönelmiş, Çarşı taraftar grubu ve diğer bireysel katılımlarla topluluk 700
kişiye ulaşmıştır. Akay Kavşağı'nda TKP'li bir kişi
açıklama yaptıktan sonra 300 kişi Karanfil Sokak'ta bulunan TKP Genel Merkezine
girmiştir. Akay Kavşağı'nda kalan 400 kişi ise burada oturma eylemi
başlatmıştır. Saat 22.00'ye kadar oturma eylemine devam eden grubun Bulvar
istikametine geçişleri engellemek amacıyla barikat oluşturan polislere taş,
sopa ve soda şişesi atarak saldırmaları üzerine orantılı olarak gaz ve suyla
müdahalede bulunulmuştur. Bu müdahalenin ardından grup dağılmaya başlamıştır.
vi. Saat 23.45'e kadar Kızılay'ın farklı yerlerinde sürdürülen
gösterilerde toplam 47 kişi yakalanmıştır.
18. Soruşturma dosyası ve başvurucunun sunduğu belgelerde
olaylar sırasında göstericilerden ve polislerden kaçının yaralandığına dair
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
19. Olay yerini gösteren kamera görüntüleri Savcılık tarafından
Emniyet Genel Müdürlüğü Kent Güvenlik Yönetim Sistemi'nden (KGYS)
getirtilmiştir. Üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadığı açıklanan iki
DVD'nin kopyası, izlenmek üzere Anayasa Mahkemesince Savcılıktan temin
edilmiştir. İki DVD’de, 31/5/2013 tarihli yaklaşık 60 dakikalık üçer görüntü
kaydı bulunmaktadır. Bazıları sabit bazılarıysa hareketli kamerayla kaydedilen
görüntülerde tespit edilen hususlar şunlardır:
Birinci DVD: İlk kaydın 56. dakikasında Akay
Kavşağı’nda polislerin toplanmaya başladığı, ikinci kaydın 5. dakikasında
elleri bayraklı flamalı grubun Kuğulu Park yönünden Atatürk Bulvarı’nı takip
ederek Akay Kavşağı’na geldiği, kavşakta bir süre beklediği, flamalı bir
kişinin önde grubu yönlendirdiği, yaklaşık 30 kişiden oluşan ve polisle karşı
karşıya gelerek takriben 20 dakika bekleyen gruptan kimilerinin polise niteliği
anlaşılamayan cisimler atmasından ötürü bunlara göz yaşartıcı bomba ve tazyikli
suyla müdahalede bulunulduğu, 100 m kadar geri çekilen gruba yeniden tazyikli
suyla müdahaleye devam edildiği, tazyikli su aracı geri manevra yaparken polise
yeniden yaklaşan grubun üzerine yaklaşık 40-45 derecelik açıyla dört beş gaz
bombası atıldığı, kolluk kuvvetlerinin bir kısmının geri çekilen grubun üzerine
doğru ilerlediği, grup geri çekildikten sonra 50. dakikada yolun normal trafik
akışına açıldığı görülmüştür. Hareketli kamerayla Tunus Caddesi’ni çeken üçüncü
kaydın kamera görüş açısını ağaçların kısmen kapattığı, 7. dakikada ağaçların
arkasına polisin dört beş el gaz fişeği attığı, göstericilerden bir kısmının
polise çeşitli cisimler fırlattığı anlaşılmıştır.
İkinci DVD: Saat 20.00-21.00 arasında
hareketli kameranın çektiği görüntülerin 37. dakikasında Akay Kavşağı alt
geçidi üzerinde ellerinde flamalar olan grubun toplanmaya başladığı, 46.
dakikasında tazyikli suyla gruba müdahale edildiği, kimi göstericilerin
yumruklarını havaya kaldırarak bağırdığı, kamera yön değiştirdiğinde hava
karardığı için görüntü kalitesinin zaman zaman azaldığı, aynı saat aralığını
çeken sabit kamera görüntülerinin 43. dakikasında polisin toplumsal olaylara
müdahale aracıyla (TOMA) birlikte beklediği noktadan 50 m kadar ilerlediği, 46.
dakikada onların terk ettiği yere kalkanlı başka
polislerin geldiği, 60. dakikada gaz fişeği dumanlarının yükseldiği, saat
21.00-22.00 arasında çekilen üçüncü kayıtta alt geçidin üstünde kalabalığın
beklediği, 16. dakikada yolda bir maddenin uzun süre yandığı, olay yerine
CHP’ye ait bir otobüs, ambulans ve itfaiye araçlarının geldiği kameraya
yansımıştır.
20. 6/2/2014 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; kolluk görevlilerinin
gösteriye müdahalede bulunduğu, başvurucunun bu esnada ayağına isabet eden gaz
fişeği kapsülünden dolayı basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek şekilde
yaralandığı kabul edilmiştir. Ancak kolluğun müdahalesinin 4/7/1934 tarihli ve
2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun verdiği yetki aşılarak orantısız
olduğuna dair müştekinin soyut iddiasından başka dava açılmasına yeterli delil
bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
21. Sincan 3. Ağır Ceza Mahkemesince 7/5/2014 tarihinde itirazı
reddedilen başvurucuya bu karar 5/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 4/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Ulusal Mevzuat
23. 2911 sayılı Kanun'un olay tarihindeki hâliyle yürürlükte
olan 22., 23. ve 24.maddeleri şöyledir:
"Yasak yerler
Madde 22 - Genel
yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve
bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre
uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve şehirlerarası karayollarında
gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur.
Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşleri
Madde 23 -...
b) Ateşli silahlar veya patlayıcı maddeler
veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik çubuklar,
boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı,
aşındırıcı, yaralayıcı eczalar ... taşınarak ...
Yapılan toplantılar veya gösteri yürüyüşleri
Kanuna aykırı sayılır.
Toplantı veya gösteri yürüyüşünün dağıtılması
Madde 24 - Kanuna
uygun olarak başlayan bir toplantı veya gösteri yürüyüşü, daha sonra 23 üncü
maddede belirtilen kanuna aykırı durumlardan bir veya birkaçının vuku bulması
sebebiyle, Kanuna aykırı toplantı veya gösteri yürüyüşü haline dönüşürse:
a) Hükümet komiseri toplantı veya gösteri
yürüyüşünün sona erdiğini bizzat veya düzenleme kurulu aracılığı ile topluluğa
ilan eder ve durumu en seri vasıta ile mahallin en büyük mülki amirine
bildirir.
b) Mahallin en büyük mülki amiri, yazılı veya
acele hallerde sonradan yazı ile teyit edilmek kaydıyla sözlü emirle, mahallin
güvenlik amirlerini veya bunlardan birini görevlendirerek olay yerine gönderir.
Bu amir, topluluğa Kanuna uyularak
dağılmalarını, dağılmazlarsa zor kullanılacağını ihtar eder. Topluluk
dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır. Bu gelişmeler hükümet komiserince
tutanaklarla tespit edilerek en kısa zamanda mahallin en büyük mülki amirine
tevdi edilir.
(a) ve
(b) bentlerindeki durumlarda güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya
mukavemet veya korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırı hali
mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor kullanılır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne 23 üncü madde (b) bendinde yazılı silah, araç, alet veya
maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde bunlar güvenlik
kuvvetlerince uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilir.
Ancak, bunların sayıları ve davranışları toplantı veya gösteri yürüyüşünü
Kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede ise yukarıdaki
fıkra hükümleri uygulanır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne silah, araç,
alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların tanınması ve
uzaklaştırılmasında düzenleme kurulu güvenlik kuvvetlerine yardım etmekle
yükümlüdür.
Toplantı veya gösteri yürüyüşlerinin Kanuna
aykırı olarak başlaması hallerinde; güvenlik kuvvetleri mensupları, olayı en
seri şekilde mahallin en büyük mülki amirine haber vermekle beraber, mevcut
imkanlarla gerekli tedbirleri alır ve olaya müdahale eden güvenlik kuvvetleri
amiri, topluluğa dağılmaları, aksi halde zor kullanılarak dağıtılıcakları
ihtarında bulunur ve topluluk dağılmazsa zor kullanılarak dağıtılır."
24. 2559 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Zor ve
silah kullanma
Madde 16 - Polis,
görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla
ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin
mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde
kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları
gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı
veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı
su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve
atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye
devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır.
Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar
yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı
zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak
müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve
gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
…"
25. 30/12/1982 tarihli ve 17914 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği’nin 25. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Olayların
izlenmesi, kontrolü ve müdahale esasları
Madde 25 – Kanuna uygun olan ve olmayan
toplantı ve gösteri yürüyüşleri ile diğer toplumsal olayların izlenmesi,
kontrolü ve müdahale esasları aşağıda belirtilmiştir.
…
b. Kanuna aykırı toplantı ve gösteri
yürüyüşleri nedeniyle toplumsal olaylara müdahale gerektiğinde;
(1)
Mahallin mülkiye amiri veya görevlendirileceği en büyük zabıta amiri veya
zabıta amirlerinden biri ses yükseltici veya yayıcı cihazlar aracılığı ile önce
kendisini topluluğa tanıtır, sonra “kanuna uyarak dağılmaları ve dağılmamaları
halinde zor kullanılacağı” ihtarını yapar. Dağılma ihtarı olumlu, kitleyi
yumuşatıcı, sade ve açık olur. Emir mutlaka iki veya üç defa tekrar edilir ve en
uzak noktadan işitildiğine dair görevlilerce tutanak düzenlenir.
…
Güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı ve
mukavemet bulunduğu taktirde veya güvenlik kuvvetleri tarafından korunan
yerlere fiili saldırı halinde ihtara gerek yoktur.
…”
26. İçişleri Bakanlığının yayımladığı 25/8/2011 tarihli
Toplumsal Olaylarda Görevlendirilen Personelin Hareket Usul ve Esaslarına Dair Yönerge'nin 10. ve 12. maddelerinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Kanunaaykırı toplantı vegösteri yürüyüşlerinemüdahalesırasındaalınacak tedbirler ve genel
prensipler
Madde 10 - …
(5)
Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde olaya müdahale eden güvenlik
görevlilerince topluluğa karşı toplantının kanunsuz olduğu duyurusu yapılır ve
toplantının en arka tarafından duyulacak şekilde en az üç kez
"dağılın" ihtarı yapılarak topluluğun dağılması için makul bir süre
verilir. Makul süre topluluğun dağılması için gereken süre olup, katılan
sayısına ve gösteri alanının yapısına göre değişir.
…
(7) Topluluğu
dağıtma işlemi sırasında grubun gösterdiği cebir, şiddet, karşı koyma veya
saldırının derecesine göre "kademeli şekilde artan" nispette ve
"orantılılık" ilkelerine göre güç kullanılır.
…
(10)
Güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldın, mukavemet veya korudukları yerlere ve
kişilere karşı fiili saldırı hali mevcutsa, ihtara gerek olmaksızın zor
kullanılarak topluluğa müdahale edilir.
…
(24)
Topluluğa müdahale esnasında şiddet görüntüsü veren ferdi hareketlerden
kaçınılır, toplumsal olaylara müdahale yöntem ve taktikleri uygulanır.
…
Takip edilecek zor kullanma aşamaları
Madde 12 - …
(2)
Güvenlik kuvvetlerine, korudukları yerlere ve kişilere karşı doğrudan taş,
sopa, molotof kokteyli, sapan veya misket vb.
cisimlerle saldırıda bulunulması durumunda; ihtara gerek olmaksızın ve
yukarıdaki zor kullanma aşamaları izlenmeksizin saldırı ile orantılı olarak
gruplara müdahale edilir. Gösterici gruplar tarafından yapılan saldırının
derecesine göre, saldırıyı bertaraf edecek nispette ve saldırı ile orantılı
olacak şekilde yukarıda sayılan zor kullanma araçlarından uygun görülenler
kullanılarak saldırganların etkisiz hale getirilmesi, dağıtılmaları veya
yakalanmaları sağlanır.”
27. Emniyet Genel Müdürlüğünün 15/12/2008 tarihli ve 19 sayılı Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve Mühimmatları
konulu genelgesi, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tüm kolluk birimlerine
gönderilmiştir. Bu Genelge, Aralık 2008 tarihinde hazırlanan Göz Yaşartıcı Gaz
Silahları ve Mühimmatları Kullanım Talimatı'na
(Talimat) atıf yapmaktadır. Bu Talimat, göz yaşartıcı gaz silahlarının
özelliklerini, kullanım yöntemlerini ve gazın etkilerini açıklamaktadır.
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından 26/6/2013 ve 22/7/2013 tarihlerinde
çıkarılan iki ayrı genelgeyle daha ayrıntılı hâle getirilen bu Talimatın ilgili
bölümleri şöyledir:
"…
2. Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve
Mühimmatlarını Kullanma Taktikleri
...
- Göz yaşartıcı maddeler gaz ekibinden sorumlu
amirin şartları değerlendirmesi neticesinde, vereceği taktik doğrultusunda ve
belirttiği dozda kullanılır.
- Kadrosunda göz yaşartıcı gaz mühimmatı
kullanımı kursu almış personel bulunmayan birimlerimizce, olaylarda kullanılmak
üzere göz yaşartıcı gaz silahı ve mühimmatı talebinde bulunulmaz.
- Göz yaşartıcı maddelerin dozu topluluğun
veya kişinin direncine ve karşı koymasına orantılı olarak kademeli bir şekilde
arttırılır.
- Göz yaşartıcı gaz fişekleri doğrudan insan
vücudunu hedef alacak sekilde atılmaz.
- Göz yaşartıcı maddeler direniş ve
saldırısına son vermiş kişilere karşı asla kullanılmaz.
- Göz yaşartıcı gaz mühimmatı kullanan veya
kullanacak her personel, mühimmatı üreten firmanın belirttiği kullanma talimatı
ve uyarılar hakkında bilgilendirilir.
3. Göz Yaşartıcı Gaz Silahları ve
Mühimmatlarının Açık ve Kapalı Alanlarda Kullanım Taktikleri
a) Açık Alanlarda
- Toplumsal olaylarda kalabalığı daha küçük
parçalara bölerek dağıtmak, aralarındaki etkileşimi zayıflatarak tahrikçilerin
etkilerinden diğerlerini kurtarmak için Göz Yaşartıcı Maddeler kullanılabilir.
- Toplumsal olaylarda göz yaşartıcı madde
kullanımında aşağıdaki hususlar dikkate alınmalıdır.
...
- Kullanılacak olan mühimmatların menzilinin
ne kadar olduğunun bilinmesi ve buna göre hedeflenen noktaya ulaşıp
ulaşamayacağının düşünülerek, uygun mesafeden atılması gerekir. Ayrıca,
mühimmatın geri atılabileceği ve etki alanı da düşünülerek, toplumsal olayın
durumuna uygun mühimmatların kullanılması gereklidir.
- Kalabalığın özellikleri ve büyüklüğü dikkate
alınmalıdır. Çok büyük bir topluluğun ortasına gaz mühimmatları atıldığında
içeriden dışarıya doğru bir kaçış olacağı düşünüldüğünde, bu büyük topluluğun
dış kısmındakilerin gazdan etkilenmedikleri için açılmayabilecekleri ve
ezilmelerin olabileceği düşünülmelidir.
…
4. Göz Yaşartıcı Gazla Müdahale Kademeleri
- Topluluk ile polis arasındaki mesafeye göre
tercih edilmesi gereken göz yaşartıcı gaz mühimmatlarına iliskin
esaslar asağıda belirtilmiştir.
a) 1. Kademe: Yakın mesafe (1–15 metre) Gaz
Spreyi ve Model 5 Gaz Tüpü ile yapılan müdahale şeklidir. Kalkan hattına
yüklenen grubu, gazın fiziksel ve psikolojik etkisi vasıtasıyla minimum 15
metre etki altına alabilir.
b) 2. Kademe: Orta mesafe (15–30 metre) Gaz El
Bombaları ile yapılan müdahale şeklidir. 1. Kademe Müdahale sonunda
dağılmamakta ısrar eden ve saldırgan özelliğini koruyan gruplara karşı
kullanılır. Meteorolojik şartlara göre değismekle
birlikte bir adet gaz el bombası 50 metre karealanı
etkisi altına alabilir.
c) 3. Kademe: Uzak Mesafe (30–150 metre) 37/38
mm. Gaz Tüfeği ile yapılan müdahale şeklidir. 2. Kademe Müdahaleye müteakip
toplanmaları engellemek ve grubu dağılım güzergâhlarına yönlendirmek amacıyla
kullanılır. Kullanıcının vücuduna 45 derece açı ve ideal hava şartlarında
yapılan atış ile 150 m mesafe ötesi etki altına alınabilir."
2. Ulusal Raporlar
28. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 2014'de
yayımlanan Gezi Parkı Olayları Raporu'ndaki tespitlerden bazıları Anayasa
Mahkemesinin Özge Özgürengin
(B. No: 2014/5218, 19/4/2018, § 10) kararında şöyle açıklanmıştır:
a. Gezi Parkı, İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde Taksim Meydanı’nın
yakınlarında konumlanan bir şehir parkıdır. Gezi Parkı'nın bu ismi alması ve
söz konusu mekânda gerçekleşen değişimler, Gezi Parkı olayları vesilesiyle
gündeme gelmiş; konuya ilişkin birçok açıklama yapılmış ve tartışma
yürütülmüştür.
b. Gezi Parkı olayları, İstanbul Taksim Meydanı’nda bulunan Gezi
Parkı’nda yapılmak istenen çevre ve imar düzenlemelerine engel olmak için 27/5/2013
tarihinde iş makinelerinin Gezi Parkı'na girmesiyle başlamış ve haziran-temmuz
aylarında yoğunlaşarak Türkiye’nin birçok iline yayılmış toplantı ve gösteri
yürüyüşleridir.
c. Gezi Parkı olaylarının kronolojik gelişimine dair bir kısım
bilgi şöyledir:
i. 27/5/2013: Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında Gezi
Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi'ne bakan duvarının üç metrelik kısmının gece 22.00 civarında yüklenici firmaya ait iş makineleri
tarafından yıkılması ve beş ağacın yerinden sökülmesi üzerine çeşitli sivil
toplum kuruluşlarından oluşan Taksim Dayanışması üyelerinin de aralarında
bulunduğu yaklaşık yirmi kişi iş makinelerini durdurarak parkta nöbet tutmaya
başlamıştır.
ii. 28/5/2013: Ağaçların sökülmesini engellemek için durumdan
haberdar olan birçok kişi parka gelmiş, eylemciler ile eylemcilere ait parktaki
çadırları sökmek isteyen zabıtalar arasında arbede yaşanmıştır.
iii. 30/5/2013: Kolluk kuvvetleri tarafından saat 05.00
civarında parktaki eylemcilere müdahale edilmiştir. Kaldırılan çadırların bir
kısmı yakılmış, geri kalanına el konulmuştur. İnşaat ekibi parktaki
çalışmalarına tekrar başlamıştır.
iv. 31/5/2013: Saat 04.30 sıralarında parkta bulunanlara
müdahale edilmiş, park boşaltılarak girişler polis bariyeriyle kapatılmış,
parkın boşaltılmasından sonra Taksim Meydanı ve çevresinde toplanan
göstericilere biber gazı ve basınçlı su kullanılarak yapılan müdahaleler
sonucunda birçok kişi yaralanmıştır. Protestolar başka şehirlere de yayılmış,
özellikle Ankara Merkez'de birçok eylem yapılmıştır.
v. 1/6/2013: Gezi Parkı eylemine müdahale eden polisin güç
kullanımını protesto eylemleri tüm Türkiye’ye yayılmış,Ankara Kızılay Meydanı’nda toplanan gruplara
kolluk görevlilerince yoğun olarak gaz bombası atılmıştır. İçişleri Bakanı48
ilde 90'ın üzerinde eylem yapıldığını, 939 kişinin gözaltına alındığını, 53'ü
vatandaş, 26'sı polis olmak üzere toplam 79 kişinin yaralandığını ve bu
yaralıların 19'unun İstanbul'da tedavilerinin devam ettiğini açıklamıştır.
vi. 2/6/2013: İçişleri Bakanı 67 ilde 235 eylem yapıldığını,
1.730 kişinin gözaltına alındığını, 115 güvenlik görevlisinin yaralandığını, 58
kişinin tedavisinin devam ettiğini ve 6 kişinin yoğun bakımda olduğunu
açıklamıştır.
vii. 3/6/2013: İzmir Karşıyaka’da bulunan Adalet ve Kalkınma
Partisi (AK Parti) ilçe binası göstericiler tarafından ateşe verilmiş, İstanbul
Dolmabahçe’de polis ve eylemciler arasında çatışma yaşanmış; polis, biber gazı
ve tazyikli suyla müdahale ederken eylemciler kaldırım taşlarından barikatlar
kurmuş; polise taş ve molotof kokteylleriyle karşılık
vermişlerdir.
viii. 4/6/2013: İstanbul Adliyesinde, ülke çapındaki
gösterilerde yaşanan polis müdahalesi avukatlar tarafından protesto edilmiş;
İstanbul Beşiktaş’taki Başbakanlık ofisine yürümek isteyen ve dağılma uyarısını
dikkate almayan gruba polis tazyikli su ve biber gazıyla müdahale etmiştir.
ix. 5/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu temsilcileri Başbakan
Yardımcısı ile görüşme yapmış ve taleplerini iletmişlerdir. Bu platforma
katılan Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Devrimci İşçi
Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ile Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Türkiye genelinde iş bırakma eylemi
başlatmıştır.
x. 6/6/2013: İçişleri Bakanı 915 kişinin hastaneye
kaldırıldığını, 79 kişinin tedavisinin sürdüğünü, 4 kişinin hayati tehlikesinin
devam ettiğini ve 8 kişinin yoğun bakımda bulunduğunu, 516 kolluk görevlisinin
yaralandığını açıklamıştır.
xi. 9/6/2013: Taksim Dayanışma Platformu, Taksim Meydanı’nda geniş
katılımlı miting düzenlemiştir.
xii. 11/6/2013: Kolluk kuvvetleri on gün aradan sonra sabah
erken saatlerde göstericilerin hazırladığı barikatları aşarak Taksim Meydanı'na
gelmiş ve meydandaki pankartları indirmiştir. Polisin Gezi Parkı'na müdahalesi sonucu
protestocularla kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanmıştır.
xiii. 12/6/2013: Sabah saat 04.00’e kadar süren olaylar, polisin
meydandan çekilmesi ile sakinleşmiştir. Aynı gün Başbakan, Gezi Parkı’ndaki
eylemlerde yer alan bazı grupların temsilcileri ile Ankara’da bir araya
gelmiştir.
xiv. 14/6/2013: Başbakan, Gezi Parkı’ndaki eylemlerde yer alan
bazı grupların temsilcileri ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
xv. 15/6/2013: Taksim Dayanışması Platformu üyeleri eylemlerini
sadece Taksim Dayanışması çadırında sürdüreceklerini, park ve çevresindeki
diğer çadırlar, flamalar ve bayrakların indirileceğini açıklamış; bu doğrultuda
saat 16.00 civarında Taksim Dayanışması Platformuna ait olanlar haricindeki
diğer flama ve bayraklar indirilmiş; ayrıca Gezi Parkı’ndan meydana açılan
bölgedeki barikatlar temizlenmiştir. Bazı grupların alanda kalmaya devam
edeceklerini beyan etmeleri üzerine saat 17.30’dan itibaren kolluk kuvvetleri
parktaki göstericilere dağılmaları yolunda anons yapmaya başlamış ve gaz
sıkmış; saat 20.50’de göstericilere müdahale etmeye başlamıştır. Kolluk
kuvvetleri kısa sürede Gezi Parkı’na girmiş ve park girişe kapatılmıştır.
xvi. 24/6/2013: Olayların yaşandığı Gezi Parkı'nda haber yapmaya
çalışan basın mensuplarına yönelik müdahale ve gözaltılar gerçekleşmiştir.
xvii. 6/7/2013: Polis, Taksim Dayanışması Platformunun çağrısı
üzerine Gezi Parkı'na gelen kişilere müdahale etmiştir.
d. Kamuoyunda olayların çevreci bir saikle
başladığını, bireylerin yaşadıkları çevreye ilişkin kararların kendilerine
sorulması talebini ortaya koyduklarını ifade edenler olduğu gibi yerleri
değiştirilen ağaçların bahane olarak kullanıldığını, hareketin iktidara karşı
yurt dışı destekli bir kalkışma olduğunu belirtenler ve polisin sert
müdahalesini, Başbakanlık binasının ele geçirilmeye çalışılması, kamunun ve
özel kişilerin mallarına zarar verilmesi ile ilişkilendirenler de mevcuttur.
e. İçişleri Bakanlığı verilerine göre 28/5/2013 ile 6/9/2013 tarihleri
arasında 80 ilde Gezi Parkı olayları çerçevesinde 5.532 eylem/etkinlik
gerçekleştirilmiş bu eylem ve etkinliklere 3.611.208 kişi katılmış, olaylara
ilişkin 104.519 emniyet personeli görevlendirilmiş, söz konusu gösterilerden
164’üne müdahalede bulunulmuş, bir komiser yüksekten düşme nedeniyle şehit
olmuş, üçü silahla ve ikisi bıçakla olmak üzere 697 güvenlik görevlisi
yaralanmış, olaylar sırasında yaşamını yitiren dört sivil vatandaşın ölümüyle
ilgili adli ve idari soruşturma yürütülmüş, olaylarda gözaltına alınan 5.513
kişiden 148'i tutuklanmış, görevlendirilen polislerden 127'si hakkında
uygulamaları nedeniyle araştırma/soruşturma işlemleri yapılmıştır.
f. Gezi Parkı olayları sırasında bazı ölüm olayları da
yaşanmıştır:
g. TTB verilerine göre kamu hastanelerine, özel hastane ve tıp
merkezlerine, olayların yaşandığı alanlarda kurulan revirlere toplam 8.163 kişi
yaralı olarak başvurmuştur. Bunlardan 106'sı kafa travmasına uğramış, 63'ü ağır
yaralanmış, 11'i gözünü kaybetmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
1. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağı Yönünden
a. Uluslararası Mevzuat
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi
şöyledir:
“Madde
3- İşkence yasağı
Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da
aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.”
30. 27/8/1990 ila 7/9/1990 tarihlerinde Havana’da Suçların
Önlenmesi ve Suçluların Islahı Üzerine Sekizinci Birleşmiş Milletler
Konferansı’nda kabul edilen Kolluk
Görevlilerinin Zor ve Silah Kullanmalarına Dair Temel Prensiplerin
ilgili bölümleri şöyledir:
"Yasa dışı toplantılarda asayiş sağlama
12. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde ve
Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nde herkesin yasal ve barışçıl
toplantılara katılma hakkı tanınmış olduğundan, Hükümetlere ve kanunen yetkili
kuruluşlara ve kolluk görevlilerine, sadece aşağıdaki 13. ve 14. prensiplere
uygun olarak zor ve silah kullanılabilme imkânı tanınır.
13. Kolluk görevlileri yasa dışı olan ve fakat
şiddet içermeyen toplantıların dağıtılması sırasında zor kullanmaktan
kaçınırlar; zor kullanmaktan kaçınmak mümkün değilse, bu zor kullanmayı gerekli
kılan asgari ölçüyle sınırlı tutarlar.
14. Kolluk görevlileri şiddetli toplantıların
dağıtılmasında, daha az tehlikeli araçların kullanılmasının elverişli olmaması
halinde ve sadece gerekli olan asgari ölçüde kullanabilirler. Kolluk
görevlileri, yukarıda dokuzuncu prensipte belirtilen şartlar dışında silah
kullanamazlar."
31. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza
veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi (CPT), kanunların uygulanmasında biber
gazının kullanımına ilişkin endişelerini şöyle ifade etmiştir:
“...Biber
gazı, potansiyel olarak tehlikeli bir maddedir ve kapalı alanlarda
kullanılmamalıdır. Açık havada kullanılması halinde bile, CPT’nin
ciddi çekinceleri bulunmaktadır; istisnai olarak kullanılması gerektiğinde,
bölgede belirli güvenlik tedbirlerinin alınması gerekmektedir. Örneğin, biber
gazına maruz kalan kişiler derhal bir doktora ulaştırılmalı ve bu kişilere
panzehir sağlanmalıdır. Biber gazı, halihazırda kontrol altına alınmış bir
tutukluya karsı asla kullanılmamalıdır.” (CPT/Inf (2009) 25)
b. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Uygulaması
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3.
maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların
en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörizmle ya da organize suçla
mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin -mağdurların davranışlarından
bağımsız olarak- işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden
men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde
belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir
istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, §
119).
33. Mahkeme, bir kişi özgürlüğünden yoksun bırakıldığında veya
daha genel anlamda kolluk kuvvetleri görevlileriyle karşı karşıya kaldığında
-örneğin tutuklandığı sırada- kişinin davranışları kesinlikle gerektirmediği
hâlde kişiye karşı fiziksel güç kullanımının insan onurunu zedelediğini ve
kural olarak Sözleşme’nin 3. maddesi tarafından güvence altına alınan hakkın
ihlalini teşkil ettiğini hatırlatmaktadır (Bouyid/Belçika [BD], B. No: 23380/09,28/9/2015, § 88; Ribitsch/Avusturya, B. No: 18896/91, 4/12/1995, §
38; Mete ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 294/08, 4/10/2011 § 106).
34. AİHM, Avrupa Konseyi ülkelerinin taşkınlık durumunda
göstericileri kontrol etmek hatta dağıtmak için kullanılmasını benimsediği
biber gazının, Kimyasal Silah Sözleşmesi’nin ekinde belirtilen toksik gazlar arasında yer almadığını, ancak biber gazı
kullanımının solunum problemleri, bulantı, kusma, solunum yolu tahrişi, gözyaşı
kanallarının ve gözlerin tahrişi, spazmlar, göğüs ağrısı, dermatit veya alerji
gibi sıkıntılaraneden olabileceğinden kötü muamele
yasağı kapsamında incelemiştir (Oya
Ataman/Türkiye, B. No: 74552/01, 5/12/2006, §§ 17, 18, 25).
35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu
söyleyebilmek için eylemin asgari ağırlık
eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02,
6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010,
§§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87,
25/3/1993 § 30). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve
kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Aksoy/Türkiye,
B. No: 21987/93, 18/12/1996, § 64; Eğmez/Kıbrıs,
B. No: 30873/96, 21/12/2000, § 78; Krastanov/Bulgaristan, B. No: 50222/99, 30/9/2004, § 53). Ayrıca kötü
muamelenin heyecanın ve duyguların yükseldiği bağlamda meydana gelip
gelmediğinin tespiti de (Selmouni/Fransa, § 104) dikkate alınması gereken
diğer faktördür.
36. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul
şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma
yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye,
B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in
içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın
bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını ve yetkili makamların
titizlikle ve çabuklukla çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye,
B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).
37. Devletin bireyleri koruma yükümlülüğü sadece esasa ilişkin
olmayıp usule ilişkin boyutu da içermektedir. Usule ilişkin yükümlülükler, Sözleşme’de düzenlenen hakların teorik veya hayali olmayıp
etkili ve uygulanabilir olmasının zorunlu bir sonucudur. Aksi takdirde polis
veya diğer kamu görevlileri tarafından yapıldığı ileri sürülen kötü muamele
yasağının ihlali iddialarının soruşturulması, kötü muamele yasağının temel ve
mutlak niteliğine rağmen uygulamada etkisiz kalacak ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin
cezasız kalmasına yol açacaktır (Assenov ve
diğerleri/Bulgaristan, B. No: 24760/94, 28/10/1998, § 102; Labita/İtalya, §§ 131-136).
38. AİHM, insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma
yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini ancak iddiaların
ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması
gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05 ve 45001/05,
5/7/2011, §§ 90, 91).
2. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkı Yönünden
a. Uluslararası Mevzuat
39. Sözleşme'nin 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Madde 11 -
Toplantı ve dernek kurma özgürlüğü
1. Herkes barışçıl olarak toplanma ... hakkına
sahiptir...
2. Bu hakların kullanılması, yasayla öngörülen
ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması,
kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar
dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz. Bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk
kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan haklarını
kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir.”
b. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi Uygulaması
40. AİHM; Sözleşme'nin 11. maddesinde düzenlenen barışçıl
toplanma özgürlüğünün geniş anlamda örgütlenmeyi, yürüyüş veya gösteriye
katılmayı (Irkçılığa ve Faşizme Karşı
Hristiyanlar/Birleşik Krallık, B. No: 8440/78, 16/7/1980),
hareketsiz toplanmaları ve oturma eylemlerini (G./Almanya,
B. No: 13079/87, 6/3/1989), resmî veya gayriresmî
özel veya herkese açık organizasyonları kapsadığını kabul etmektedir.
41. Sözleşme'nin 11. maddesi barışçıl
toplanmaları koruma altına almaktadır. 11. maddenin kapsamının bu temel
sınırlaması, şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya
düzenlediği gösterileri barışçıl toplanma kavramı dışında bırakmaktadır (Stankov ve Birleşik Makedonya Örgütü Ilinden/Bulgaristan,
B. No: 29221/95 ve 29225/95, 2/10/2001, § 77; Birleşik
Makedonya Örgütü Ilinden ve Ivanov/Bulgaristan,
B. No: 44079/98, 20/10/2005, § 99).
42. AİHM, 11. maddede korunan haklara keyfî müdahalenin
engellenmesi için taraf devletlerin negatif yükümlülüğünün olduğunu
belirtmiştir (Wilson, Gazeteciler Ulusal
Birliği ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve
30678/96, 2/7/2002, § 41). Bu müdahale etmeme yükümlülüğünün istisnası 11.
maddenin ikinci fıkrasında belirtilen sınırlama sebepleridir.
43. Toplanma hakkının barışçıl niteliği genel olarak bir bütün
hâlinde değerlendirilerek ortaya konulmalıdır. Bunun dışında toplantı veya
gösteri yürüyüşüne katılanların bir kısmının şiddete başvurması diğerleri
açısından bu hakka müdahaleyi meşru kılmaz (Ezelin/Fransa,
B. No: 11800/85, 26/4/1991, § 41). Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün yasa
dışı olması veya yasalara aykırı olarak düzenlenmesi de tek başına toplantı
veya yürüyüşün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmaz (Oya Ataman/Türkiye, § 39). Dolayısıyla
halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir
karışıklığa sebep olabileceği ve düşmanca tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu
durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez (Ashughyan/Ermenistan, B. No: 33268/03, 17/7/2008, §
90; Berladir vediğerleri/Rusya,
B. No: 34202/06, 10/7/2012, §§ 38-43; Disk
ve Kesk/Türkiye, B. No: 38676/08,
27/11/2012, § 29).
44. Diğer taraftan toplantı hakkındaki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri
değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan
muameleleri de kapsar (Ezelin/Fransa,
§ 39).
45. AİHM, gösterileri engellemek amacıyla güvenlik güçleri
tarafından yapılan sert müdahalenin şeklinin, kullanılan araçların ve bu
müdahalenin orantılılığının barışçıl gösterilere meşru olarak katılmak
isteyenler üzerinde caydırıcı etki yapacağını belirtmiştir (Süleyman Çelebi ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 37273/10 vd., 24/5/2016, § 116).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
46. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
47. Başvurucu; Taksim Gezi Parkı'na alışveriş merkezi yapılması
girişimine karşı düzenlenen gösterilere ve orada şiddet görenlere destek olmak
amacıyla 31/5/2013 tarihinde değişik sivil toplum kuruluşlarının çağrısına
uyarak Ankara Kuğulu Park'a arkadaşlarıyla geldiğini, Kızılay'a gitmek üzere
Akay Kavşağı'na yaklaştıklarını, hiçbir taşkın hareket olmamasına rağmen
polisin Kızılay'a geçişe izin vermediğini ifade etmiştir. Başvurucu hiçbir
uyarı yapılmadan gaz ve basınçlı suyla topluluğa müdahale edildiğini, geri
dönmek üzere Tunus Caddesi'ne yöneldiklerinde sağ bacağının arka kısmına biber
gazı fişeği isabet ettiğini, polisin fişeği 45 derecelik açıyla atmamasından
dolayı bacağına gaz fişeğinin isabet etmesinin bacağını doğrudan hedef aldığını
gösterdiğini öne sürmüştür. Olaydan bir hafta sonra üç gün iş ve güçten kalacak
şekilde yaralandığına dair rapor aldığını, kolluk görevlileri hakkında yapılan
soruşturmada gösterdiği tanıklardan birinin beyanının alınmadığını, diğer
tanığın beyanına da itibar edilmediğini, delillerin toplanmadığını, etkisiz bir
soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek
Anayasa'nın 17., 56., 63. ve 137. maddelerinde düzenlenen işkence ve kötü
muamele yasağı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı, kültür ve tabiat
varlıklarının korunması ile kanunsuz emrin yerine getirilmemesi ilkelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
48. Bakanlık görüşünde, kötü muamele yasağı ve biber gazı
kullanımı konusunda AİHM’in yaklaşımını ortaya koyan
kararlara yer verilmiş ve somut olayda Emniyet Genel Müdürlüğünden görüş
alınmasının uygun olacağı bildirilmiştir.
49. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru
formundaki iddialarını yinelemiştir.
2. Değerlendirme
50. Anayasa’nın 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî
varlığı
Madde 17 - Herkes,
yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
51. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu bölümde ileri sürdüğü
iddiaların tümünün Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına
alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve bu kapsamda
inceleme yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
52. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence
ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
53. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır.
Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence
ve eziyet yapılamayacağı,
kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza
veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293,
17/7/2014, § 80).
54. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir.
Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden
kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 81).
55. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle
birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenmez. Bu
bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir.
İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan
şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt
yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş
birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken
ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).
56. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları
dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel
ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana
gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
57. Sadece sınırları belli bazı durumlarda güvenlik güçleri tarafından
fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilebilmektedir. Bu
kapsamda, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde yakalamayı gerektiren durumlarda
ve gösteriye katılanların kendi tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak
mümkündür. Ancak bu durumda dahi bu tür bir güce sadece kaçınılmaz hâllerde ve
orantılı olmak koşuluyla başvurulabilir (Ali
Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82).
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
58. Somut olayda başvurucu; Gezi Parkı eylemlerine ve eylemler
sırasında şiddet gören kişilere destek olmak amacıyla düzenlenen gösteri
yürüyüşünde bir taşkınlık olmamasına rağmen polisin haksız ve orantısız olarak
müdahalede bulunduğunu, atılan gaz fişeğinin bacağına isabet etmesi nedeniyle
yaralandığını ileri sürmüştür. Başvurucunun altı gün sonra Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesinde yapılan muayenesinde, sağ diz arka kısmında 6x6 cm'lik sarı-mor renkli yumuşak doku travması nedeniyle üç
gün iş ve güçten kalacak şekilde yaralandığı tespit edilmiştir. Başvurucunun on
bir gün sonra yaptığı şikâyet üzerine Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünce yapılan
muayenesinde yaralanmasının basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde,
hafif nitelikte olduğu değerlendirilmiştir.
59. Yapılan soruşturma sonucunda başvurucunun güvenlik
güçlerinin müdahalesi sonucunda yaralandığı kabul edilmekle birlikte 2559
sayılı Kanun kapsamında kolluğun yasal zor kullanma yetkisinin sınırlarının
orantısız bir şekilde aşılarak başvurucunun yaralandığına dair kamu davası açılmasına
yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
verilmiştir.
60. Bireysel başvurulara ilişkin şikâyetlerin incelenmesinde
Anayasa Mahkemesinin sahip olduğu rol ikincil nitelikte olup icra edilen bir
soruşturmadaki delilleri değerlendirmek kural olarak yargı mercilerinin işi
olduğundan Anayasa Mahkemesinin görevi, bu mercilerin maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir.
Kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesinin yetkisi,
Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme ve buna
ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında bulunanlarla sınırlıdır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin cezai sorumluluk bağlamında suça ya da masumiyete
ilişkin bir bulguya ulaşma görevi bulunmamaktadır. Diğer taraftan yargı
mercilerinin bulguları Anayasa Mahkemesini bağlamamasına rağmen normal şartlar
altında bu mercilerin maddi olaylara ilişkin yaptığı tespitlerden ayrılmak için
de kuvvetli nedenlerin bulunması gerekir (Cezmi
Demir ve diğerleri, § 96).
61. Anayasa Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini
anlayabilmek vetüm yönleriyle aydınlatılması
noktasında soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması
gereken adımları nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini
incelemesi gerekmektedir (Rıfat Bakır ve
diğerleri, B. No: 2013/2782, 11/3/2015, § 68).
62. Bireyler için en kutsal değer olan insan onurunu zedeleyen kötü muamele iddialarında
soruşturmalar, benzer olayların tekrar yaşanmasını önlemeyi sağlayacak şekilde
kapsamlı, dikkatli ve duyarlı bir şekilde yürütülmeli; ayrıca sorumluların
tespiti bakımından yapılması gerekli işlemlerde noksanlık bulunmamalıdır (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526,
24/01/2018, § 74).
63. Başvurucunun dosyaya ibraz ettiği adli raporlar ve
fotoğraflar, iddiaların soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte
tartışılabilir olduğunu göstermektedir. O hâlde üzerinde durulması gereken en
önemli nokta, kolluğun müdahalesinin gerekli ve orantılı olup olmadığı ve
başvurucunun maruz kaldığı muamelenin kötü muamele yasağının asgari eşiğini
geçip geçmediğidir. Başvurucudaki yaranın polisin kullandığı cebirden
kaynaklandığı somut olayda, güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve
kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlamak kamu makamlarına aittir.
64. Başvurucudaki yaraların güvenlik güçlerinin müdahalesi ile
gerçekleştiği kovuşturmasızlık kararında kabul
edildiğinden bu konuda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Ankara Emniyet
Müdürlüğünün verdiği bilgilere göre polisin müdahalesi sonucunda başvurucu
yakalanıp gözaltına alınmadığı gibi hakkında adli soruşturma da
başlatılmamıştır.
65. Güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler kapsamında gösteriye
müdahalenin gerekliliği değerlendirilirken gözetilmesi gereken en önemli husus
gösterinin barışçıl olup olmadığının tespit edilmesidir. Öte yandan barışçıl
olarak başlamış bir toplantının aynı yönde devam edip etmediği de önem
taşımaktadır. Gösterinin barışçıl olup olmadığı hususu kötü muamele yasağı
kapsamında güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerekliliği için önemli bir kriter
olmakla beraber barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
kapsamında bir eylem olup olmadığı açısından da gözetilmesi gereken bir
husustur. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile 34. maddesinin
kesiştiği bu alanın belirlenmesi önemlidir.
66. Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu
düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili
makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabilecekleri kabul
edilmelidir. Alınan tedbirler, durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre
değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletin bu konuda yapacağı düzenleme ve
uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğunun kabulü gerekir (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK],
B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 81).
67. Yapılacak değerlendirmede başvurucunun şiddete başvurmaması
nedeniyle müdahale edilmemesi gereken birisi olması hâlinde dahi müdahale
sırasında ortaya çıkan panik ve kargaşadan etkilenmesinin mümkün olduğu
gözetilmelidir. Bu tür durumlarda kolluk görevlilerinin kontrollü hareket
etmesi ve müdahaleyi gerektiren durumu yaratan kişiler dışındakilerin
müdahaleden etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alması beklenir. Ancak
müdahalenin oluşturduğu kargaşa ve panik ortamında bu tedbirlerin kolluk
görevlileri tarafından her zaman mutlak olarak uygulanmasının zorluğu da kabul
edilmelidir (benzer bir karar için bkz. Ali
Rıza Özer ve diğerleri, § 94).
68. Başvurucu, değişik sivil toplum örgütlerinin çağrısına
uyarak Gezi Parkı olaylarındaki şiddet mağdurlarına destek olmak ve Başbakanın
yaptığı bir açıklamaya karşı tepkisini dile getirmek için saat 19.00'da Kuğulu
Park'ta toplanan göstericilere iki arkadaşıyla birlikte katıldıklarını
söylemektedir.
69. Emniyet Müdürlüğünün vermiş olduğu bilgilere göre gün
boyunca Kızılay'ın farklı bölgelerinde eylem yapan çeşitli grupların Kuğulu
Park'ta oluşturduğu kalabalık 6.000 kişiye ulaşmıştır. Başvurucu iki saat kadar
burada bekledikten sonra saat 21.00'de Kızılay'a hareket eden göstericilerle
birlikte Akay Kavşağı'na gelmiştir.
70. Başvurucu sakin devam eden gösteriye polisin herhangi bir
uyarıda bulunmadan müdahalede ettiğini belirtmiştir. Müdahale üzerine panik ve
kargaşa ortamı oluştuğunu ve eylemcilerin kaçmaya başladığını, kendisinin
kaçarken ayağına gaz kapsülünün isabet ettiğini belirtmiştir. Polis
tutanaklarında başvurucuya ilişkin herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
71. Kovuşturmasızlık kararında
başvurucunun gösterinin barışçıllığına gölge düşüren
fiillere iştirak edip etmediği konusunda bir değerlendirme ve kişiselleştirme
yapılmadan sonuca ulaşıldığı görülmektedir. İncelenen kamera kayıtlarında ve
diğer belgelerde, başvurucunun adli muayene raporundaki bulguların ne şekilde
oluştuğu ve gösteri sırasında takındığı tutumu belirleyebilecek nesnel bir
delil unsuru bulunmamaktadır. Bu nedenle gösteriye yapılan müdahalenin genel
olarak göstericilerin tutumundan kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve gerekli olup
olmadığı hususundaki değerlendirmede kamera kayıtlarının dikkate alınması
gerekmiştir.
72. Olay tutanaklarına ve kamera görüntülerine göre eylemlerin
genel olarak şiddete evrilmesi, şiddete başvurmayan
katılımcılarla şiddete başvuranlar arasında ayrım gözetilmeden tümüne aynı
şekilde müdahalede bulunulmasını kural olarak haklı göstermez. Başvurucunun
şiddet içermeyen gösteriye polisin herhangi bir ikazda bulunmadan müdahale
ettiği iddiası, izlenen KYGS görüntüleri ve olay tutanaklarıyla bağdaşmamaktadır.
Soruşturmadaki belgelere ve izlenen kamera görüntülerine göre göstericilerin
polise taş, sopa, soda şişesi vb. cisimlerle saldırmaları üzerine müdahalede
bulunulduğu tespit edilmiştir.
73. Çok sayıda kişinin dâhil olduğu gösterilerde şiddet
kullanarak gösterinin barışçıl mahiyetini zedeleyen eylemcilerin tamamının
güvenlik görevlilerince yakalanarak haklarında soruşturma yapılması arzu edilen
bir durum olmakla beraber gerçekçi bir beklenti değildir.Bununla
birlikte bir ya da birkaç kişinin adının geçtiği olaylardan farklı olarak geniş
katılımlı gösterilerde her bir failin tek tek eyleminin aydınlatılmasının
güçlüğü, soruşturma organının bu konuda hiçbir girişimde bulunmamasını haklı
göstermez. Ancak olaydan on bir gün sonra Savcılığa şikâyette bulunan
başvurucunun bu gecikmesinin işyerleri ile kamu kurumlarının güvenlik kamerası
görüntüleri gibi bazı delillerin toplanmasını güçleştirdiği de gözden uzak
tutulmamalıdır.
74. Kolluğun cebir kullanma yetkisi, bireylerin davranışlarının
temeli olan haklar ile bunları kullanırken maruz kaldıkları
denetleyici/kısıtlayıcı uygulamaların uzlaştırılamaması hâlinde devreye giren
mekanizmanın bir parçasıdır. 2911 sayılı Kanun'un 23. maddesine göre taş vb.
cisimlerle polise saldırılmasıyla barışçıl niteliğini kaybederek kanuna aykırı
hâle gelen toplantıda, göstericilere gaz ve basınçlı suyla yapılan müdahalenin
gerekli olduğu açıktır.
75. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konduktan sonra ikinci
aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin göstericileri etkisiz hâle getirmek
için ölçülü olup olmadığı ele alınmalıdır. Kolluğun zor kullanarak bir
gösteriye müdahale edebilmesi için şiddet içermeyen diğer yöntem ve araçların
sonuçsuz kalmış olması gerekir. Zor kullanma, müdahale sırasında karşılaşılan
direnci ortadan kaldıracak oranda ve aşamalı biçimde artan bedensel kuvvet,
maddi güç, değişik araçlar ve kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah kullanmayı
içerir. Güvenlik güçlerine karşı saldırı durumunda ihtar yapılmadan doğrudan
müdahalede bulunulabileceği ilgili mevzuat kısmında açıklanmıştı.
76. Kolluğun toplumsal olaylara müdahale sırasında gerektiğinde
kuvvet kullanması bir hukuka uygunluk nedenidir. Bu durumda dahi göstericilerin
uyguladığı şiddeti önleyecek yeterlilik ve mahiyette cebir kullanılmasına cevaz
verilmiştir. Kişinin hareket özgürlüğünü kısıtlamak için uygulanan fiziksel
şiddet şeklinde tanımlanabilecek güç
kullanımı, ortaya çıkan tehlike bakımından gerekli olandan fazla
olmamalı ve göstericilerin maddi bütünlüğüne zarar vermemelidir. Fakat belli bir
ağırlığa sahip gaz fişeğinin yönergede belirtilen uygun açıyla atılması
durumunda bile bir ivmeyle yükseldikten sonra düştüğü yerde hiçbir etki
bırakmayacağının söylenmesi oldukça zordur.
77. Barışçıl niteliği kaybolan toplantı ve gösteride yer alan
kalabalık gruplara karşı gazla yapılacak müdahale 2559 sayılı Kanun'un 1.
maddesine göre mümkünolduğundan gaz fişeği
kullanılması ölçüsüz bir müdahale olarak değerlendirilmemiştir. Öte yandan
başvurucunun ayak bölgesinde yer alan yaranın basit tıbbi müdahaleyle
giderilebilecek ölçüde olması, yüz ve baş bölgesine isabet eden bir atışın
bulunmaması da dikkate alındığında doğrudan başvurucuyu hedef alan bir atıştan
bahsedilmesi mümkün görünmemektedir. Polisin gaz fişeklerini genel olarak
doğrudan başvurucuyu hedef alacak açıyla attığına dair kamera görüntüsü de
bulunmamaktadır. Ayrıca gösterinin barışçıl niteliğini kaybettikten sonra gaz
ve basınçlı suyla yapılan müdahalenin ölçülü olduğu değerlendirilmiştir.
78. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan müdahaleyle
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
79. Devletin negatif yükümlülüğü bakımından kötü muamele
yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varıldığından soruşturmanın
yaklaşık sekiz aylık makulsürede tamamlanmış olması
da dikkate alındığında usul yükümlülüğü açısından ayrıca inceleme yapılmasına
gerek duyulmamıştır.
B. Toplantı ve Gösteri
Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
80. Başvurucu 31/5/2013 tarihinde değişik sivil toplum
kuruluşlarının Gezi Parkı olaylarında şiddet görenlere destek olmak için
düzenlediği gösteriye katıldığını, polisin ölçüsüz müdahalede bulunarak
yaralandığını belirterek Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü
ve 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
81. Bakanlık görüşünde; kabul edilebilirliğe ilişkin olarak
başvurucu hakkında yapılmış bir cezai takibat bulunmadığından gösterinin
yapıldığı 31/5/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde başvuruda
bulunulmadığının dikkate alınması, esasa ilişkin olarak da örnek AİHM
içtihatları sunularak buna göre başvurunun değerlendirilmesi gerektiği
bildirilmiştir.
2. Değerlendirme
82. Anayasa’nın 34. maddesi şöyledir:
“Toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı
Madde 34 - Herkes,
önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak,
milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve
genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve
kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme
hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda
gösterilir.”
83. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının özerk durumu ve amaçlarından
birinin ifade özgürlüğünü korumak olduğu, başvuru konusu olayda ifade
özgürlüğüne ilişkin iddiaların toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkından
ayrılmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından başvurunun ifade özgürlüğü
kapsamında Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı yönünden incelenmesine karar verilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
84. Başvurucu hakkında açılmış bir ceza davasının bulunmaması
yüzünden gösterinin yapıldığı andan itibaren otuz günlük süre içinde bireysel
başvuruda bulunmamasına dayanılarak kabul edilemezlik kararı verilmesi
doğrultusundaki Bakanlık görüşünün öncelikle karşılanması gerekmektedir.
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik iddialar
açısından toplantıya yapılan müdahaleler ve müdahale sonucundaki yaralanmalara
ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetler, bir bütün hâlinde toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kötü muamele yasağına ilişkin başvuru olarak
kabul edilmelidir (benzer yöndeki bir karar için bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 62). Nitekim
bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi ile meydana gelen
sonuçlar açısından kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkının aynı anda ihlal edilmesi mümkündür. Mevcut başvuru gibi
şikâyetlerde, kötü muamele yasağı ile toplantı hakkını birbirinden ayırmanın
zorluğu, bireysel başvuruda bulunabilmek için her iki hak bakımından ayrı ayrı
başvuru yolu gösterilmesini anlamsız kılmaktadır. Nitekim başvurucunun kötü
muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik
yapılan müdahalelere dair şikâyetinde iki iddia birlikte ileri sürüldüğünden
Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı aynı temelde incelemektedir. Bu nedenle
her iki hak için ayrı yargılama mercilerine başvurulmasını beklemek hak ihlali
iddiasına konu olayların aydınlatılmasında ve hakların özünün korunmasında
yetersiz ve gereksiz bir sonuca yol açabilecektir (Onur Cingil, B. No: 2013/7836, 16/4/2015, § 61).
86. Bu nedenle eldeki başvuru gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının aynı müdahale kapsamında ihlal
edildiğine ilişkin başvurularda, kötü muamele yasağına neden olduğu iddia edilen
müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı savcılığa yapılan şikâyet, tüketilmesi
gereken başvuru yolu olarak yeterli kabul edilmektedir (Onur Cingil, § 62).
87. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
88. Başvurucunun katıldığı gösteri polis müdahalesiyle
dağıtılmıştır. Başvurucunun şiddete karıştığına yönelik bir bulgu bulunmadığı
gözetildiğinde yaralanmasına neden olacak şekilde polisin fiziki müdahalede
bulunması ve böylelikle gösteriye son vermesi toplanma hakkına yönelik bir
müdahaledir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
89. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları taşımadığı müddetçe Anayasa’nın 34. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“"Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması
Madde 13 - Temel hak
ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
90. Sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili
maddesinde belirtilen nedenlere dayanma,demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1)
Kanunilik
91. Bir temel hak ve özgürlüğe yönelen sınırlandırmanın kanunla
yapılması bu konuda idarenin keyfî davranmasını önleme amacı taşımaktadır.
Başvuru konusu eylemde müdahalenin yasal dayanağı 2559 sayılı Kanun’un 16.
maddesi ve 2911 sayılı Kanun’un 22., 23. ve 24. maddeleridir. 2559 sayılı
Kanun’un 16. maddesinde polisin hangi durumlarda zor ve silah kullanabileceği,
bunun hangi ölçüde olacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda polis, şiddete maruz
kalması hâlinde bunu kırmak amacıyla ve ölçülü olarak zor kullanma yetkisini
haizdir.
92. Bu yetki polisin direnen kişilere karşı sadece bedensel
kuvvet kullanmasını değil maddi güç kapsamında kelepçe, cop, basınçlı su, göz
yaşartıcı gazlar veya tozlar, fiziki engeller, polis köpekleri ve atları gibi
bazı araçların kullanılmasını da içerir. Diğer taraftan Emniyet Genel
Müdürlüğünün yayımladığı yönerge ile toplumsal olaylara müdahalede gözetilecek
hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 34.
maddesinin ikinci fıkrası kapsamında toplanma hakkının sınırlandırılmasında ve
müdahale usulünde izlenecek hususlarda gerekli yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bu sebeple somut olayda toplanma hakkına müdahalenin kanunilik unsuru
mevcuttur.
(2) Meşru
Amaç
93. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan bir müdahalenin meşru
olabilmesi için Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması" amaçlarına yönelik olması gerekir.
94. Eyleme yönelik müdahalenin hangi amaçla yapıldığına ilişkin kovuşturmasızlık kararı incelendiğinde amacın kamu
düzeninin bozulmasını engellemeye yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle
başvuru konusu olayda Anayasa’nın 34. maddesi gereğince polisin yaptığı
müdahalenin meşru bir amaç taşıdığı kabul edilmelidir.
(3) Demokratik
Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(a) Genel
İlkeler
95. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı, bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve
başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır.
Dolayısıyla bu hak, Anayasa'nın 25. ve 26. maddelerinde düzenlenen ifade
özgürlüğünün özel bir biçimidir. İfade özgürlüğünün demokratik ve çoğulcu bir
toplumdaki önemi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı için de geçerlidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı çoğulcu demokrasilerin
gelişmesinde elzem olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve
yayılmasını güvence altına almaktadır. Bu kapsamda kendine özgü özerk işlevine
ve uygulama alanına rağmen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ifade
özgürlüğü kapsamında değerlendirilmeli ve dolayısıyla ifade özgürlüğünün siyasi
ve kamu yararını ilgilendiren konularda sınırlandırılmasının daha dar kapsamda
olması toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının uygulamasında da
gözetilmelidir. Bu sebeple demokratik bir toplumda güvence altına alınan temel
haklardan biri olan bu hak dar yorumlanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 115).
96. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve ifade özgürlüğü,
demokratik toplumunun en temel değerleri arasındadır. Demokrasinin özünde açık
bir tartışma ortamıyla sorunları çözebilme gücü yer almaktadır. Şiddete teşvik
ve demokrasinin ilkelerini ortadan kaldırma durumları dışında toplantı ve ifade
özgürlüğünün ortadan kaldırılmasına yönelik önleyici nitelikli radikal
tedbirler, yetkililerin eylemlerde kullanılan ifadeler ve bakış açılarını
şaşırtıcı ve kabul edilemez olarak değerlendirdiği ya da eylemlerin yasa dışı
olduğu durumlarda dahi demokrasiye zarar verir. Hukukun üstünlüğüne dayalı
demokratik bir toplumda, mevcut düzene itiraz eden ve barışçıl yöntemlerle
gerçekleştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin toplantı özgürlüğü ve diğer
yasal araçlarla ifade edilebilmesi imkânı verilmelidir (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 117).
97. Anayasa'nın 34. maddesi; fikirlerin silahsız ve saldırısız,
başka bir ifade ile barışçıl bir şekilde ortaya konulabilmesi için toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını güvence altına almıştır. Kolektif bir
şekilde kullanılan bu hak, kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşünceleri
açıklama imkânı vermektedir. Şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı
veya düzenlediği gösteriler barışçıl toplanma kavramı dışında kalmaktadır. Bu
kapsamda toplanma hakkının amacı şiddete karışmayan ve fikirlerini barışçıl bir
şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 118).
98. Ölçülülük kriteri, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen
meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile barışçıl
toplanma hakkı arasındaki dengenin sağlanıp sağlanamadığını tespit etmek için
kullanılmaktadır. Bu kriter, her somut olayın koşulları gözetilerek
değerlendirilmelidir.
99. Diğer taraftan toplantı hakkı çerçevesindeki sınırlama kavramı, ifade özgürlüğünde
olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri
değil hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan
muameleleri de kapsar. Dolayısıyla barışçıl bir gösteri sırasında yapılanlar
veya gösteri sonrasında katılımcılara yönelik soruşturma ve cezalandırmalar da
toplantı hakkının kullanılmasını sınırlayan davranışlar olarak kabul edilebilir
(Osman Erbil, B. No: 2013/2394,
25/3/2015, §§ 70-72) .
100. Hükûmetin politikaları ile ilgili olarak bireylerin
tepkilerini barışçıl yöntemlerle ortaya koymaları çoğulcu demokrasilerin
karakteristik özelliğidir. Bu kapsamda siyasi konulardaki fikir ayrılıklarında
azınlık veya muhalif düşüncelerin kendini ifade edebilmesine fırsat verilmesi
demokratik bir devletin yükümlülüğüdür. Devletin barışçıl amaçlarla yapılan
toplantı düzenleme ve toplantıya katılma özgürlüğünü korumakla kalmaması,
ayrıca bu hakkın kullanımını engelleyen makul olmayan dolaylı sınırlamalar
koymaması da gerekmektedir (Mehmet Mutlu, B.
No: 2014/18240, 18/4/2018, § 87).
101. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında kamu
otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının sınırlandırılmasında
belirli bir takdir alanına sahip oldukları açıktır. Ancak bu takdir alanının
Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve laik Cumhuriyet'in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olarak kullanılmaması gerekir. Bu bağlamda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına
ilişkin iddiaları incelerken Anayasa Mahkemesinin görevi, ilgili kamu
otoritelerinin takdir payını makul, dikkatli ve iyi niyet çerçevesinde kullanıp
kullanmadıklarını değerlendirmektir. Ayrıca şikâyete konu müdahaleyi bir bütün
olarak inceleyip meşru amacın gerçekleşmesine yönelik olarak müdahalenin,
amacın gerçekleştirilmesi için ölçülü olup olmadığını ve müdahale
gerekçelerinin ilgili ve yeterli olup olmadığını belirlemektir.
Böylelikle kamu otoritelerinin şikâyete konu olayda aldıkları kararların
Anayasa'nın 34. maddesine uygun olup olmadığı tespit edilebilecektir (Mehmet
Mutlu, § 88).
102. Öte yandan Anayasa'nın 12. maddesinin "Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma,
ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder" biçimindeki
ikinci fıkrası kişilerin temel hak ve hürriyetleri kullanırlarken sahip
oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme yapar. Anayasa'nın 12. maddesi hak ve
özgürlükler ile ödev ve sorumluluklar arasında içsel olarak var olan bağlantıyı
vurgulamaktadır. Bireylerin hak ve özgürlüklerinden tümüyle yararlanmaları,
sahip oldukları hak ve özgürlüklerin gerektirdiği ödev ve sorumluluklara uygun
davranmaları ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi gerekir (Dilan Ögüz Canan [GK],
B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 43).
(b)İlkelerin Somut Olaya Uygulanması
103. Hiçbir hak ve özgürlüğün sınırsız kullanılması
düşünülemeyeceğinden toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı için de kötüye
kullanımları önlemek ve kamu düzenini sağlamak amacıyla sınırlamalar
öngörülmesi kaçınılmazdır. Çizilen bu sınırlar, hem kolluk görevlilerini
disiplin altına alıcı hem de bu sınırlara riayet etmeyen göstericileri
dışlayıcı bir özellik taşımaktadır. Bir hakkın mevzuatta düzenlenmesi dahi
başlı başına bu hakka bazı sınırların çekilmesi gerektiğini gösteren bir
olgudur. Toplumsal olaylarda bireylerin kendilerini bu sınır karşısındaki
konumlandırdıkları yerin tespit edilmesi de ölçülülük değerlendirmesinde
dikkate alınmalıdır. Öte yandan bireylerin ifade hürriyetlerini kolektif olarak
kullanmalarının farklı bir görünümü olan toplantı ve gösterilere yapılan
müdahaleler, kamu otoritesinin baskısını derinleştirme düzeneğine dönüşerek
temel hak ve özgürlükleri zedeleyici bir karakter sergilememelidir. Gösterilere
orantısız olarak yapılan şiddetli müdahalelerin de hakların kullanılması konusunda
caydırıcı potansiyele sahip olduğu ifade edilmelidir.
104. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
sınırlama nedenleri barışçıl toplantılara yönelik getirilen kısıtlamalardır.
Sınırlandırma, sadece gösterinin engellenmesi olmayıp devam etmekte olan bir
gösterinin sonlandırılması ve buna karşı direnen göstericilerin dağıtılmasını
da kapsamaktadır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği ilk husus,
toplantı ve gösteri yürüyüşünün sonlandırılması için zorlayıcı toplumsal bir gereksinim olup olmadığı ve kamu
makamlarının bu yöndeki değerlendirmelerinin gerçeklik
değeri taşıyıp taşımadığıdır (krş. Eğitim
ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 88). Gerçeklik değeri
sadece Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan durumların
gerçekleşip gerçekleşmediğini değil bu yönde bir tehlikenin olup olmadığını da
kapsamaktadır (Mehmet Mutlu, §
89).
105. Başvurucunun da içinde bulunduğu değişik sivil toplum
kuruluşlarının yer aldığı gösteri, Gezi Parkı olayları sırasında meydana gelen
üzücü olayları protesto etmek amacıyla muhalif fikirlerini kolektif biçimde
ifade etme çabası demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır.
Dolayısıyla kamuya açık alanda düzenlenen gösteriler, günlük yaşam düzenini
belirli bir derecede bozmakla birlikte bu gibi durumlarda devletin daha sabırlı
ve hoşgörülü bir tutum takınması beklenmelidir. Aynı zamanda devletin sokaktaki
yüzünü temsil eden kolluğun güç kullanımında özellikle daha dikkatli ve
profesyonel davranması icap etmektedir (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Muhterem Turantaylak,
B. No: 2014/15253, 9/5/2018, § 51).
106. Somut olayda toplanma hakkına yönelik yapılan müdahalenin
demokratik bir toplumda gerekli olması için kamu düzeninin bozulup
bozulmadığının veya bozulma tehlikesinin olup olmadığının belirlenmesi
gerekmektedir. Bu belirlemede kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanıp
kullanmadıklarının ortaya konulması önemlidir. Tunus Caddesi’nde başvurucunun
da aralarında bulunduğu grubun Atatürk Bulvarı’na geçişini engellemek için
polisin barikat kurduğu sırada taş vb. cisimlerle saldırması, bozulan kamu
düzenini sağlamak için gerekçe oluşturmuştur. İlgili hukuk bölümünde zikredilen
2911 sayılı Kanun'un 23. maddesinin (b) bendinde sayılan cisimlerle polise
saldırılması toplantının barışçıl niteliğini bozarak kanuna aykırı hâle
gelmesine neden olmuştur. Nitekim polis, yaklaşık dört yüz kişiden oluşan gruba
gaz ve basınçlı suyla müdahale ederek kamu düzenini bozucu eylemleri
engellemiştir.
107. Bir gösteri ancak şiddet kullanma niyeti taşımayan
kişilerin katılımıyla barışçıl nitelik taşıyabilir. Gösterecekleri tutumlarıyla
bireylerin davranış kalıplarını etkileme potansiyeline sahip kolluğun orantısız
güç kullanması hakların kullanımında kısıtlayıcı bir tesire neden olabilir. Bu
nedenle müdahaleler, barışçıl toplantı ve gösteri hürriyetine getirilen üstü
örtülü bir engeli temsil etmeyecek şekilde tasarlanmalıdır. Gücüne göre
mukayese edildiğinde gösteri sırasında yapılan şiddeti bertaraf etmekte
kullanılan müdahale araçları ve bunların göstericiler üzerinde oluşturduğu etki
olması gereken sınırdan büyük bir sapma gösterdiği takdirde makul seviye
aşılmış olacaktır.
108. Güvenlik güçlerine fiziksel saldırıda bulunulmasıyla
gösterinin barışçıl niteliğinin bozulduğu saat 22.00’ye kadar göstericilerin
görüşlerini ifade etme ve kamuoyuna duyurmalarının önlendiğini gösteren bir
bulgu bulunmamaktadır. Bu ana kadar toplantı ve gösteri düzenleme hakkını
kullanmaları için makul olan sabır ve hoşgörünün gösterilmediği ve başvurucuya
endişelerini ve muhalif görüşlerini dile getirme fırsatı verilmediği, toplantı
ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını kullanamadıkları ya da yapılan
müdahalelerle bu hakkın etkisiz olabilecek şekilde sınırlandırıldığı
söylenemez.
109. Öte yandan toplanma hakkına müdahale kapsamında güvenlik
için gerekliliğin ve kamu düzeninin aşırı bozulma riskinin olup olmadığını
değerlendirme yetkisi polisin takdir alanında kalan bir konudur. Bu yüzden
toplanma hakkına yönelik müdahalelerin haklı ve gerekli olduğunun kamu
makamlarınca ortaya konulması gerekir. Soruşturmanın başvurucunun istediği
doğrultuda sonuçlanmaması, müdahalenin her zaman orantısız olduğu manasına
gelmemektedir.
110. Somut olayda gruptaki bazı kişilerin polise karşı şiddete
başvurması üzerine gruba müdahale edildiği açıktır. Bazı göstericilerin de
polislere soda şişesi, taş, sopa vb. cisimlerle saldırdığı dikkate alındığında
polisin müdahale kararının gerekçelerinin makul olmadığı söylenemez. Hangi
direnç seviyesinde ne tür bir kuvvet uygulanacağının kılavuzu olan 2559 sayılı
Kanun’un 16. maddesinde yer verilen kademeli olarak artan zor kullanma
araçları, ölçülülük incelemesindeki en önemli kıstaslardandır. Başvurucu
hakkında bir ceza soruşturmasının yapılmaması onun gösterinin barışçıl
niteliğini tehlikeye atacak şiddet içeren davranışlarda bulunmadığına bir
karine teşkil etmekte ise de bu karine tek başına müdahalenin gereksiz ve
ölçüsüz olduğunun kabul edilmesi için yeterli değildir.
111. Polisin hangi göstericinin şiddete başvurduğunu ayırt
etmesinin oldukça zor olduğu ortamda doğrudan göstericileri yaralayacak ya da
öldürecek şekilde vücutlarına gaz fişeği atılması durumunda meydana gelmesi
muhtemel ağır nitelikte bir yaranın başvurucuda oluşmaması, alternatif müdahale
araçlarının daha hafif olanıyla barışçıl niteliği bozulan gösterinin
önlenebileceği yolunda bir verinin ve kolluğun yasadan kaynaklanan yetkisini
istismar ederek keyfî davrandığını gösteren bir saptamanın da bulunmayışı
müdahalenin ölçüsüz olmadığını ortaya koymaktadır.
112. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde
düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediğine
karar verilmiştir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence
altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.