logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(S.Ç. [2.B.], B. No: 2014/11925, 12/6/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

S.Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/11925)

 

Karar Tarihi: 12/6/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

S.Ç.

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla bir örneği temin edilen Pervari Cumhuriyet Başsavcılığının (Cumhuriyet Başsavcılığı) 2014/221 Sor. sayılı soruşturma dosyası çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Siirt ili Pervari ilçesindeki Ekindüzü Jandarma Karakoluna (Karakol) 11/4/1990 tarihinde saat 06.55 sıralarında gelen iki çocuk, Tosuntarla köyünün Örtülü mezrasına gelen terör örgütü mensuplarının iki evi yakıp yedi kişiyi kaçırdığını söylemiştir. Bir süre sonra Karakola gelen başka iki çocuk ise kaçırılan kişilerin öldürüldüğünü beyan etmiştir.

9. Aynı gün saat 07.30 sıralarında olay yerine gelen kolluk görevlileri yedi cesetle karşılaşmıştır. Olay yerinin emniyetini sağlayan kolluk görevlileri söz konusu cesetlerin O.Ç., Ö.Ç., A.Ç., S.Ç., E.Ç., C.Ç. ve Al. Ç.ye ait olduğunu tespit etmişlerdir. Başvurucu, O.Ç.nin torunu, Ö.Ç.nin oğlu, S.Ç., C.Ç. ve E.Ç.nin yeğenidir. İddiaya göre başvurucu, Al. Ç.nin amcasının oğludur.

A. Olayla İlgili Ceza Soruşturması

10. Cumhuriyet Başsavcılığı olay hakkında resen soruşturma başlatmıştır.

11. Olay yerini inceleyen kolluk görevlileri; Al. Ç. dışındaki kişilerin ateşli silahlar ile kafalarından vurulduğunu, Ö.Ç., S.Ç., C.Ç. ve A.Ç. ile Al. Ç.nin sırtüstü, diğerlerinin ise yüzüstü vaziyette yerde yattıklarını, olay yerinde 25 adet boş kovan bulunduğunu, O.Ç.nin başucuna üzerinde "Sen halkına ve yurduna ihanet ettin. Bizzat buna devam ettirdin ve bir yoldaşın şehit olmasında da bizzat rol aldın. Kürdistan halk cephesi bağımsızlık mahkemesi tarafından yargılandın ve idama mahkûm edildin. E... bağımsızlık mahkemesi infaz savcılığı 10/4/1990" ifadeleri yazılı bir not kâğıdı bırakıldığını tespit etmiştir.

12. Kolluk görevlilerince olay yerinin krokisi çizilmiştir.

13. Kolluk görevlileri tarafından M.B., S.Ç., H.Ç. ve başvurucunun annesi H.Ç.nin ifadeleri alınmıştır.

i. M.B. ifadesinde; A.D.nin evinde otururlarken saat 18.30-19.00 sıralarında köpeklerin havladığını, dışarı çıktığında otomatik silahlı beş teröristle karşılaştığını, teröristlerin sayısının altmış kadar olduğunu, teröristlerin O.Ç.nin evini sorup kendisini ve A.D.nin evindekileri O.Ç.nin evine götürdüklerini, O.Ç.nin evine girerken A.D. ve Ce.Ç. isimli kişilerin O.Ç.nin evinin kilerine saklandığını, O.Ç.nin evinde Ö.Ç., Al. Ç., S.Ç. ve E.Ç.nin olduğunu, daha sonra eve kadın ve çocukların geldiğini, teröristlerin bir buçuk saat kadar konuştuklarını, otuz beş yaşlarında orta boylu ve esmer olup Mardin şivesiyle konuşan Agit kod isimli teröristin Ö.Ç.den bir tabanca istediğini, Ö.Ç.nin tabancasının olmadığını söylemesi üzerine Agit'in "Zaten siz terör örgütüne bir ekmek ve mermi bile vermediniz. Akmeşe çatışmasında da devlete yardım ettiniz." şeklinde sözler söylediğini, teröristlerin kadınları başka bir yere götürdüklerini ve kapıyı kilitlediklerini, otuz yaşlarında uzun boylu ve esmer olup kekeleyerek konuşan Salman kod isimli kişiyle Agit'in bir şeyler konuştuğunu, daha sonra Salman'ın bir süre dışarıda kalıp tekrar odaya geldiğini ve Salman'ın dışarıdayken Ö.Ç.nin evini yaktığını düşündüğünü söylemiştir. İfadesine devam eden M.B., Agit'in kendilerini çeşmenin bulunduğu yere doğru götürdüğünü, teröristlerden mezrada kalan bir grubun O.Ç.nin evini yaktığını, 24 yaşlarında orta boylu ve beyaz tenli olup Şırnak şivesi ile konuşan Sait kod adlı kişiyle Agit'in bir şeyler konuştuğunu, Sait'in kendisinden mezradan ekmek getirmesini istediğini, mezraya girdiğinde Ö.Ç.nin evinden alevler çıktığını gördüğünü, kadınların bağrışma seslerini duyduğunu, o esnada iki kez seri atış sesi geldiğini, kadın ve çocukların bulunduğu yerin kapısını açtığını, daha sonra mezarlıkta saklandıklarını, yarım saat kadar sonra O.Ç.nin evindeki yangını söndürmeye çalıştığını, saat 05.30 sıralarında A.D. ile Ce.Ç.yi yardıma gönderdiğini, silah seslerinin geldiği tarafa gittiklerini ve yedi kişinin öldürüldüğünü görmeleri üzerine iki kız çocuğunu da yardım çağırmaya gönderdiğini beyan etmiştir.

ii. O.Ç.nin karısı olduğunu beyan eden tanık S.Ç., saat 18.30 sıralarında oğlu C.Ç.nin dışarı çıktığını, duyduğuna göre birilerinin oğlunu çağırıp "Bu sene askere gideceksin. Niye bize katılmıyorsun?" dediğini, bu kişilerin kadın ve çocukları kendi evlerinde topladığını, daha sonra kadın ve çocukların M.Ç.nin evine kilitlendiğini, çabalasalar da açamadıkları kapıyı sonradan M.B.nin açtığını, dışarı çıkarlarken silah sesleri duyduklarını, yarım saat kadar mezarlıkta saklanıp mezraya gittiklerini, kendi evi ile Ö.Ç.nin evini yanarken gördüklerini, gelinin altınları ile teybin götürüldüğünü fark ettiklerini ve silah sesinin geldiği yere gittiklerinde yedi cesetle karşılaştıklarını söylemiştir.

iii. Tanık H.Ç. ifadesinde, O.Ç.nin amcası olduğunu, 20/12/1980 tarihinde Akmeşe köyünde amcasının oğlu M.Ç.nin öldürüldüğünü, bu nedenle oluşan kan davasının bir süre sonra sona erdiğini, kışın başsağlığı için Akmeşe köyüne gittiğinde köy muhtarı H.Y.nin kendisini tehdit ettiğini, muhtarın amcasının oğlu olan R.K.nin terör örgütüne yardımdan ceza infaz kurumunda bulunduğunu, büyük olasılıkla H.Y.nin O.Ç.yi terör örgütüne çekiştirdiğini ifade etmiştir.

iv. Ö.Ç.nin eşi H.Ç. iseyemek yerken terörsitlerin evlerine geldiğini, bir süre sonra teröristlerin S.Ç.yi de evlerine getirdiklerini, daha sonra teröristlerin evde bulunanlarıO.Ç.nin evine götürdüklerini, teröristlerin neden terör örgütüne yardım etmediklerini sorduklarını, O.Ç. ile Agit kod adlı teröristin konuştuğunu, O.Ç.nin "Siz yardım edebileceğimizi nereden biliyorsunuz?" demesi üzerine Agit'in "Akmeşe'nin muhtarından tut çocuklarına kadar haberi var." dediğini, daha sonra kadın ve çocukların M.Ç.nin evine kilitlendiğini, kapıyı M.B.nin açtığını, dışarı çıkarken silah sesleri duyduklarını, o esnada evinden alevlerinin yükseldiğini, kadın ve çocukların mezarlığa saklandığını ve sabahleyin silah seslerinin geldiği yere gittiklerinde cesetlerle karşılaştıklarını söylemiştir.

14. Ölü muayene ve otopsi işlemi 11/4/1990 tarihinde, saat 10.15 sıralarında Cumhuriyet savcısı huzurunda bir hekim tarafından yapılmıştır. İşlem sırasında cesetleri M.B. teşhis etmiştir. Yapılan işlemde tespit edilen hususlar ise şöyledir:

i. O.Ç.nin yüz kısmı, A.Ç.nin ise yüz ve baş kısmı ezici bir cisimle parçalanmış olup adı geçenler on beş saat kadar önce vefat etmiştir. Ölüm sebebi bir cisimle vurulmadan mütevellit yaralanma sonucu ölümdür. Ölüm nedeni ve zamanı belli olduğundan klasik otopsi işlemine gerek bulunmamaktadır.

ii. Ö.Ç.nin cesedinde iki mermi giriş deliği, bir mermi çıkış deliği, S.Ç.nin cesedinde üç mermi giriş deliği, iki mermi çıkış deliği, C.Ç.nin cesedinde iki mermi giriş deliği, bir mermi çıkış deliği, E.Ç.nin cesedinde iki mermi giriş deliği, iki mermi çıkış deliği ve Al.Ç.nin cesedinde iki mermi giriş deliği, bir mermi çıkış deliği saptanmıştır. Adı geçenler on beş saat kadar önce vefat etmiştir. Ölüm sebebi ateşli silah mermisine bağlı yaralanmalar sonucu ölümdür. Ölüm nedeni ve zamanı belli olduğundan klasik otopsi işlemine gerek bulunmamaktadır.

15. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/4/1990 tarihinde, kollukça ifadeleri alınan M.B. ve H.Ç.nin beyanlarına başvurmuştur.

i. Daha önceki beyanlarıyla aynı doğrultuda beyanda bulunan M.B. ilaveten Agit'in O.Ç.ye "Sen geçen yıl Akmeşe köyünde bir arkadaşımızın şehit olmasına sebep oldun. Bizi ihbar ettin." dediğini, Agit'in sık sık dışarıya çıkıp birileriyle konuşup geri geldiğini, Agit'in herkesin ismini bildiğini ve sanki kendilerini tanıyan birinden yardım aldığını söylemiştir. Ayrıca M.B.; O.Ç.nin başucunda bir bildiri bulduklarından, okuma-yazma bilmemesi nedeniyle bildiriyi okuyamadığından, Akmeşe köyü ile mezraları arasındaki arazi ihtilafından, daha önceleri O.Ç.nin oğlu M.Ç.nin KUK diye bilinen bir örgüte öldürtülmek istendiğinden, H.K.nın terör örgütüne yardım ettiğini duyduklarından ve teröristleri H.K.nın yönlendirmiş olabileceğinden söz etmiştir.

ii. H.Ç. de kolluk beyanı ile aynı yönde ifade vermiş, ilaveten O.Ç.nin oğlu M.Ç.nin 20/12/1980 tarihinde öldürüldüğünden, daha öncesinde M.Ç.nin KUK isimli örgüte öldürtülmek istendiğinden ve daha önceleri Akmeşe köyü ile Örtülü mezrası arasındaki arazi ihtilafı bulunduğundan bahsetmiştir.

16. Pervari İlçe Jandarma Komutanlığı 17/4/1990 tarihinde Eruh İlçe Jandarma Komutanlığına bir yazı göndererekEruh ilçesi Akmeşe köyü muhtarı ve D... soy isimli aile ile Ç... ailesi arasındaki husumet nedeniyle terör örgütü mensuplarının Ç... ailesi aleyhine kışkırtılmış olabileceğinden söz ederek konunun tahkik edilmesini istemiştir. Bahse konu yazı üzerine tahkikat yapılıp yapılmadığı soruşturma evrakından tespit edilememiştir.

17. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/4/1990 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına (DGM Cumhuriyet Başsavcılığına) göndermiştir.

18. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı başka bir soruşturma kapsamında 30/3/1992 tarihli ek iddianameyle, C.K. isimli kişinin "devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylem icra ettiği" gerekçesiyle 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesiyle cezalandırılması istemiyle Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamede, başvuruya konu olayın meydana geldiği yerde ele geçen 15 adet boş kovanın C.K.nın teslim ettiği 76 ED 4183 seri numaralı tüfekten atıldığı iddia edilmiştir. 1 No.lu DGM tarafından yapılan yargılama sonunda sanığın isnat edilen suçtan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Bununla birlikte 7/4/1995 tarihli mahkûmiyet kararında sanığın başvuruya konu olaya katıldığının sabit görülmediği belirtilmiştir. Anılan kararın kesinleşip kesinleşmediğine ilişkin herhangi bir belge soruşturma evrakı arasında yer almamaktadır.

19. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 1/9/1992 tarihinde M.K. isimli kişinin yasa dışı terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla DGM nezdinde kamu davası açmıştır. İddianamede, M.K.nın terör örgütüne 1990 yılı Mayıs ayında katıldığı ve kod adının Saitolduğu iddia edilmiştir. Açılan davanın akıbeti hakkında soruşturma evrakı arasında herhangi bir belge bulunmamaktadır.

20. Başka bir soruşturma kapsamında bir duyum üzerine H.M. isimli bir kişinin evinde 18/12/1992 tarihinde arama yapılmıştır. Yapılan aramada başka eşya yanında otomatik bir tüfek de ele geçirilmiştir. Bahse konu tüfeği inceleyen Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı (Kriminal Laboratuvar) 3/8/1993 tarihli raporda, 16/4/1990 tarihli yazıyla gönderilen ve Kriminal Laboratuvarın faili meçhul olaylar bölümüne kayıtlı olup 10/4/1990 tarihinde Tosuntarla köyünde meydana gelen ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda kullanılan kırk beş mermi kovanından birinin söz konusu tüfekten atıldığını belirtmiştir.

21. Devletin hâkimiyeti altında bulunan toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırma amacıyla kurulan silahlı terör örgütünün sair efradı olduğu gerekçesiyle H.M.nin 765 sayılı Kanun'un 168. maddesinin ikinci fıkrası ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. maddesi uyarınca cezalandırılması için iddianame düzenlenmiştir. İddianamenin hangi tarihte hangi Cumhuriyet başsavcılığınca düzenlendiği, iddianamede H.M.den ele geçen tüfek ile başvuruya konu olay arasında herhangi bir irtibatın varılığından söz edilip edilmediği ve yargılamanın akıbetinin ne olduğu soruşturma evrakından anlaşılamamıştır.

22. DGM Cumhuriyet Başsavcılığı 19/2/2004 tarihinde, kısmen veya tamamen devlet topraklarını ayırmaya teşebbüs olarak vasıflandırdığı suç için zamanaşımı süresini yirmi yıl olarak belirleyip daimî arama kararı vermiştir. Söz konusu karara istinaden faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince belirsiz aralıklarla tutulan tutanaklar DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir. UYAP aracılığıyla yapılan kontrolde bu tutanakların sonuncusunun 3/6/2009 tarihli üst yazı ile gönderildiği görülmüştür.

23. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK mülga 250. madde ile görevli) 20/12/2006 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK mülga 250. madde ile görevli) bir müzekkere yazmış ve Al.Ç.nin öldürülmesi ile ilgili olarak F.E., İ.A. ve N.A. hakkında yargılama dosyası olup olmadığının tespitini ve böyle bir dosya bulunmakta ise dosyanın gönderilmesini istemiştir. Bu müzekkereye verilen 22/12/2006 tarihli cevapta F.E. ve arkadaşları hakkında 25/2/2000 tarihinde 3 No.lu DGM nezdinde kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonunda mahkûmiyet kararı verildiği, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtayda olduğu ve İ.A. ile N.A. hakkında dava açılmadığı belirtilmiştir. F.E. ve arkadaşları hakkındaki davayla ilgili herhangi bir belge soruşturma evrakı arasında yer almamaktadır.

24. Şırnak ili Bestler Dereler bölgesi 1.633 rakımlı tepe mevkiinde 15/11/2007 tarihinde ele geçirilen tüfek, roketatar ve tüfek parçalarını inceleyen Kriminal Laboratuvar düzenlediği 10/3/2008 tarihli uzmanlık raporunda, 10/4/1990 tarihinde Tosuntarla köyünde meydana gelen ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda kullanılan kırk beş mermi kovanından ikisinin incelenen 1601 numaralı tüfektenatıldığını belirtmiştir.

25. Başvurucu 1/12/2010 tarihli dilekçe ile soruşturma evrakının fotokopisini talep etmiştir. Talep üzerine soruşturma evrakının fotokopisinin verilip verilmediği tespit edilememiştir.

26. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemelerle Cumhuriyet başsavcılıklarının görevlerine son verildiği ve soruşturma yetkisinin Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 13/3/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evraklarını Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.

27. Cumhuriyet Başsavcılığı, yirmi yıl olan dava zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle 10/4/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Söz konusu kararda suç vasfı devlet egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak olarak belirtilmiştir.

28. Başvurucu; olay yerinden elde edilen kırk beş kovandan on beşinin C.K. isimli kişinin teslim ettiği silahtan, birinin ise H.T. isimli kişinin evinde yapılan aramada bulunan tüfekten atıldığına ilişkin raporlara dikkat çekip ölen O.Ç.nin başucuna bırakılan yazılı belge üzerinde parmak izi dâhil herhangi bir inceleme yapılmadığını iddia ederek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz etmiştir.

29. Başvurucunun itirazı Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 22/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

30. Nihai karar başvurucu tarafından 18/6/2014 tarihinde öğrenilmiş olup başvuru 17/7/2014 tarihinde yapılmıştır.

B. İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonuna Yapılan Başvuru

31. A.Ç. ve Ö.Ç. mirasçılarının İçişleri Bakanlığı Nakdi Tazminat Komisyonuna yaptıkları başvuru; ölenlerin sivil vatandaş olduğu, ölenlere olay öncesinde veya olay esnasında 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirebilecek bir görev verilmediği ve ölenlerin iç güvenlik ve asayişin korunmasında veya kaçakçılığın men, takip ve tahkiki ile ilgili olarak güvenlik kuvvetlerine kendiliğinden yardımcı olduklarının veya faydalı olduklarının yetkililerce tevsik edildiğine dair herhangi bir belge bulunmadığı gerekçesiyle 4/5/2004 tarihinde reddedilmiştir.

32. Başvuruya ilişkin dilekçe ile söz konusu karar aleyhine idari yargıda dava açıldığına ve bu davanın reddedildiğine dair herhangi bir belge veya karar başvuru formunun ekinde veya soruşturma evrakı arasında yer almamaktadır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

33. 765 sayılı Kanun’un 102. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku âmme davası:

(1) Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis cezaların müstelzim cürümlerde yirmi sene,

(2) Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,

(6) Bundan evvelki bentlerde beyan olunan miktardan aşağı cezaları müstelzim kabahatlerde alt ay geçmesiyle ortadan kalkar.”

34. 765 sayılı Kanun’un 104. maddesi şöyledir:

“ Hukuku âmme davasının müruru zamanı, mahkûmiyet hükmü, yakalama, tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair veya C. Müddeiumumîsi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.

 Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddit ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeye başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müddetini 102’inci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”

35. 765 sayılı Kanun'un 125. maddesi şöyledir:

"Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir Devletin hakimiyeti altına koymağa veya Devletin istiklalini tenkise veya birliğini bozmağa veya Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmağa matuf bir fiil işliyen kimse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasile cezalandırılır."

36. 765 sayılı Kanun'un 448. maddesi şöyledir:

"Her kim, bir kimseyi kasten öldürürse 24 seneden 30 seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur."

37. 765 sayılı Kanun'un 450. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Öldürmek fiili:

...

5. Birden ziyade kimseler aleyhine işlenirse ... fail, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına mahkum edilir."

38. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun "Zaman bakımından uygulama" kenar başlıklı 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“(2) Suçun işlendiği zaman yürürlülükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz edilir.”

39. 5237 sayılı Kanun'un "Dava zamanaşımı" kenar başlıklı 66. maddesinin (1), (3) ve (4) numaralı fıkralarının ilgili kısımları şöyledir:

"(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

...

Geçmesiyle düşer.

...

 (3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.

 (4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır..."

40. 5237 sayılı Kanun'un "Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi" kenar başlıklı 67. maddesinin (2), (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:

" (2) Bir suçla ilgili olarak;

a) Şüpheli veya sanıklardan birinin savcı huzurunda ifadesinin alınması veya sorguya çekilmesi,

b) Şüpheli veya sanıklardan biri hakkında tutuklama kararının verilmesi,

c) Suçla ilgili olarak iddianame düzenlenmesi,

d) Sanıklardan bir kısmı hakkında da olsa, mahkûmiyet kararı verilmesi,

Halinde, dava zamanaşımı kesilir.

 (3) Dava zamanaşımı kesildiğinde, zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlar. Dava zamanaşımını kesen birden fazla nedenin bulunması halinde, zamanaşımı süresi son kesme nedeninin gerçekleştiği tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar.

 (4) Kesilme halinde, zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzar."

41. 5237 sayılı Kanun'un "Kasten öldürme" kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:

" (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

42. 5237 sayılı Kanun'un "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" kenar başlıklı 302. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Devlet topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymaya veya Devletin bağımsızlığını zayıflatmaya veya birliğini bozmaya veya Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik bir fiil işleyen kimse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."

43. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.”

44. 5271 sayılı Kanun’un “Cumhuriyet savcısının kararına itiraz” kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’la değişik (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.”

45. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü belirli bir periyotta yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturma usul ve esaslarına ilişkin Genelge'nin ilgili bölümü şöyledir:

 “…

50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,

...

g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,

...”

B. Uluslararası Hukuk

1. Mağdur Sıfatı ve Kişi Bakımından Yetkiye İlişkin Kabul Edilebilirlik Kriteri Yönünden

46. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Kişisel başvurular" kenar başlıklı 34. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İşbu Sözleşme ve protokollerinde tanınan hakların Yüksek Sözleşmeci Taraflar'dan biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek kişi, hükümet dışı her kuruluş veya kişi grupları Mahkeme’ye başvurabilir..."

47. Sözleşme’nin 34. maddesi sadece iddia edilen ihlalin doğrudan mağdurlarını değil aynı zamanda ihlalin zarar verdiği veya ihlalin sonlandırılmasını istemek için geçerli ve kişisel bir menfaati olan dolaylı mağdurları da ilgilendirmektedir (Vallianatos ve Diğerleri/Yunanistan [BD], B. No: 29381/09 ve 32684/09, 7/11/2013, § 47).

48. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM) göre mağdur kavramı, iç hukuk kurallarından bağımsız bir şekilde ve özerk olarak yorumlanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya, B. No: 62543/00, 27/4/2004, § 35). Ayrıca mağdur kavramının yorumu, çağdaş toplum koşulları ışığında değişime tabi olup bu kavram aşırı şekilcilikten uzak bir şekilde uygulanmalıdır (Gorraiz Lizarraga ve diğerleri/İspanya, § 38).

49. AİHM, ölümünün devletin sorumluluğunu gerektirdiği iddia edilen bir kişinin ebeveynleri gibi yakın aile üyelerinin ölen kişinin yasal mirasçıları olup olmadıklarına bakılmaksızın bizzat iddia edilen 2. madde ihlalinin dolaylı mağdurları olduklarını iddia edebileceklerini kabul etmiştir (Van Colle/Birleşik Krallık, B. No: 7678/09, 13/11/2012, § 86).

50. Öte yandan, Sözleşme'nin amaç ve hedefi uyarınca Sözleşme maddelerinin, kendi özel özel karakteri de dikkate alınarak, sağladığı güvencelerin etkili bir şekilde uygulanmasını temin edecek şekilde yorumlanması gerektiğini savunan AİHM; eşin, ebeveynin, çocukların, kardeşlerin ve yeğenlerin yakınlarının yaşam haklarının ihlal edildiğiyle ilgili başvurularını incelemiş ve başvurucuların Sözleşme'nin 34. maddesi bağlamında dolaylı mağdur olduklarını kabul etmiştir (evli çiftler için bkz. McCann ve Diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995;ebeveyn için bkz. Ramsahai ve diğerleri/Hollanda [BD], B. No:52391/99, 15/5/2007;kardeşler için bkz. Andronicou ve Constantinou/Güney Kıbrıs Rum Kesimi, B. No:86/1996/705/897, 9/10/1997; çocuklar için bkz. McKerr/Birleşik Krallık, B. No: 28883/95, 4/5/2001; yeğenler için bkz. Yaşa/Türkiye, B. No: 63/1997/847/1054, 2/9/1998)

2. Yaşam Hakkının Etkili Soruşturma Yükümlülüğüne İlişkin Usul Boyutu Yönünden

51. Sözleşme'nin "İnsan haklarına saygıyükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar."

52. Sözleşme'nin "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez.

..."

53. Sözleşme'nin "Kabul edilebilirlik koşulları" kenar başlıklı 35. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme'ye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içinde başvurulabilir."

54. AİHM, Sözleşme'nin 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (söz konusu yükümlülüğün belirgin bir şekilde ilk kez vurgulandığı karar için bkz. McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 161). AİHM'e göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000, § 105; Şener Can ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 27446/12, 25/11/2014, § 37). Devletin doğal olmayan her ölüm olayında -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük hâline gelmiştir. AİHM'e göre bir soruşturmanın etkili sayılabilmesi için bazı ilkelerin yerine getirilmesi gerekir.

55. AİHM, yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık kararından önce de önüne gelen davalarda soruşturmanın etkililiğinin tespiti bakımından uyguladığı birtakım ilkeleri Hugh Jordan/Birleşik Krallık (B. No: 24746/94, 4/5/2001, §§ 105-109)kararında sistematikleştirmiş ve yaşama hakkına ilişkin başvurularda bu ilkelerin her birinin yerine getirilip getirilmediğini incelemiştir. AİHM'in yaşama hakkı kapsamında soruşturmanın etkililiğine ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:

-Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)

- Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)

- Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107)

- Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)

- Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109)

56. AİHM, ayrıca insan hakları ihlalleri ile ilgili iddialarda soruşturma yükümlülüğünün mutlaka iddiayı kabul etme anlamına gelmediğini, ancak iddiaların ciddiye alınması ve adil bir sonucu garanti eden bir usulle soruşturulması gerektiğini birçok kararında dile getirmiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107, Saçılık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 43044/05, 45001/05, 5/7/2011, § 90).

3. Yaşam Hakkıyla İlgili Başvurularda Süre Aşımına ve Başvuru Yollarının Tüketilmesine İlişkin Kabul Edilebilirlik Kriterlerinin Uygulanması Yönünden

57. AİHM'in yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin olaya uygulanabilecek içtihatları genel olarak bu yönde olmakla birlikte AİHM'in etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği şikâyetlerine ilişkin bireysel başvuru süresi ile ilgili olan içtihatlarına da yer vermek gerekir. AİHM, söz konusu içtihatlarında aşağıda ayrıntılarına da yer verileceği üzere etkili soruşturma yürütülmediğini ileri süren başvuruculara belirli konularda özen gösterme ödevi yüklemektedir. Bu ödevin yerine getirilmediğini belirlediği olaylarda ise başvuruları süre aşımı nedeniyle reddetmektedir.

58. AİHM kararlarında, Sözleşme’nin 35. maddesinde öngörülen altı aylık süre sınırının birkaç amaca hizmet ettiği belirtilmekte ve bu sınırlamanın esas amacının Sözleşme kapsamında mesele oluşturan davaların makul bir süre içinde incelenmesi sağlanarak hukuki güvenliği (belirliliği) ve yetkili makamların ve ilgili diğer kişilerin uzunsüre belirsiz bir durumda tutulmasını önlemek olduğu ifade edilmektedir (Mocanu ve diğerleri/Romanya [BD], B. No: 10865/09, 45886/07, 17/9/2014, § 258; Sabri Güneş/Türkiye [BD], B. No: 27396/06, 29/6/2012, § 39; El-Masri/Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti [BD], B. No: 39630/09, 13/12/2012, § 135; Jeronovičs/Letonya [BD], B. No: 44898/10, 5/7/2016, § 74; Bulut ve Yavuz/Türkiye (k.k.), B. No: 73065/01, 28/5/2002; Fındık/Türkiye ve Kartal/Türkiye (k.k.), B. No: 33898/11, 35798/11, 9/10/2012, § 10).

59. Bu kural AİHM tarafından uygulanan denetime zaman sınırı getirmekte ve hem bireylerin hem de devlet makamlarının dikkatini bu süre sona erdiğinde herhangi bir denetim yapılmayacağı hususuna çekmektedir (Sabri Güneş, § 40; El-Masri, § 135). AİHM'e göre bu tür bir süre sınırı, Sözleşmeci tarafların geçmiş kararlarının sürekli olarak gündeme getirilmesini önleme istekleri ile paralellik taşıdığı gibi düzen, istikrar ve huzurun sağlanmasına ilişkin haklı bir kaygıdan da kaynaklanmaktadır (Sabri Güneş, § 40).

60. Diğer taraftan AİHM'e göre altı aylık süre kuralı, meseleler henüz yeni iken zamanın geçmesi ile ilgili hakikatlerin ortaya çıkması zorlaşmadan ve söz konusu sorunun adil bir biçimde değerlendirilmesi neredeyse imkânsız duruma gelmeden önce meselelerin incelenebilmesini garanti alır (Jeronovičs/Letonya, § 74). Yukarıda vurgulandığı üzere altı aylık süre kuralının belirlenmesinin birden fazla amacı bulunmaktadır ve bu amaçlardan en önemlilerinden biri de davaya konu olaylara ilişkin gerçeklerin tespit edilmesini kolaylaştırmaktır. Zira gündeme getirilen sorunların adil bir şekilde incelenmesi, zaman geçtikçe zorlaşacaktır (Benzer ve diğerleri/Türkiye, B. No: 23502/06, 12/11/2013, § 126).

61. AİHM'e göre altı aylık süre, kural olarak iç hukuk yollarının tüketilmesi sürecindeki nihai karar tarihinden itibaren işlemektedir. Ancak en başından itibaren etkili bir hukuk yolunun bulunmadığı başvurucu açısından açıksa bu süre şikâyette bulunulan işlem veya tedbirin gerçekleştirildiği, söz konusu işlemin veya başvurucu üzerinde yarattığı etki veya zararının bilindiği tarihten itibaren işlemektedir (Mocanu ve diğerleri/Romanya, § 259; Sabri Güneş, § 54; El-Masri, § 136).

62. Diğer taraftan AİHM'e göre Sözleşme’nin 35. maddesi, başvurucunun şikâyeti ulusal seviyede nihai olarak karara bağlanmadan önce başvurusunu AİHM'e sunmasıgerektiği şeklinde yorumlanamaz. Zira böyle bir durumda ikincillik prensibi ihlal edilmiş olacaktır. Bir başvurucu, görünüşte var olan bir hukuk yolunu kullandığında ve söz konusu hukuk yolunu etkisiz kılan koşullardan ancak daha sonra haberdar olduğunda 35. maddenin amaçları bakımından altı aylık sürenin başvurucunun söz konusu koşullardan ilk haberdar olduğu veya olması gerektiği tarihten başlatılması uygun olabilir (Paul ve Audrey Edwards/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 46477/99, 7/6/2001; El-Masri, § 136).

63. Süregiden bir durumun söz konusu olduğu davalarda, süre her gün yeniden işlemeye başlar ve altı aylık süre genellikle aslında bu durum sona erdiğinde gerçek anlamda işler (Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No: 16064/90, 16065/90, 16066/90, 16068/90, 16069/90, 16070/90, 16071/90, 16072/90 ve 16073/90, 18/9/2009, § 159; Sabri Güneş, § 54).

64. Ancak AİHM'e göre süregiden durumların hepsi aynı nitelikte değildir. Bir davadaki meselelerin çözüme bağlanması bakımından zaman (süre) çok önemli ise başvurucuların iddialarını -usulünce ve adil bir şekilde çözüme bağlanabilmesini sağlayabilmek için- gerekli süratle AİHM huzurunda dile getirilmesini sağlama ödevi bulunmaktadır (Varnava ve diğerleri, § 160). Bu durum bilhassa Sözleşme kapsamında belirli olayların soruşturulmasına yönelik herhangi bir yükümlülükle ilgili şikâyetler bakımından geçerlidir. Zaman geçtikçe deliller bozulduğundan zamanın sadece devletin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmesi üzerinde değil aynı zamanda AİHM'indavaya ilişkin kendi incelemesinin anlamı ve sonuçları üzerinde de bir etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle hiçbir etkili soruşturma yürütülmeyeceği açık hâle gelince, başka bir deyişle devletin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğünü yerine getirmeyeceği bariz bir görünüm kazanınca başvurucunun derhâl harekete geçmesi gerekmektedir (Mocanu ve diğerleri/Romanya § 262; Varnava ve diğerleri, § 161).

65. Başvurucunun altı aylık süre kuralına uyup uymadığının tespiti, ulusal hukuk yollarının tüketilmesi koşuluyla doğal olarak ilişkilidir ve başvurucuların iddialarının ulusal makamlarca araştırılmasını sağlamaya yönelik adımlarıyla bağlantılı olarak incelenmelidir (Benzer ve diğerleri/Türkiye, § 121).

66. AİHM hâlihazırda kötü muameleye yönelik bir soruşturma ile ilgili davalarda da tıpkı bir akrabanın şüpheli ölümüne (yaşam hakkına) yönelik bir soruşturma ile ilgili davalarda olduğu gibi başvurucuların soruşturmanın gidişatından hiç yol alınmadığının ve etkili bir şekilde yürütülmediğinin farkında olur olmaz veya olması gerekir gerekmez başvurularını süratle yapmalarının beklendiğini karara bağlamış bulunmaktadır (Atallah/Fransa (k.k.), B. No: 51987/07, 30/8/2011; Hazar, Tektaş, Bekiroğlu, Pekol, Bozkuş, Tektaş, Atman, Işık, Aksucu, Doster, Demirhan ve Şahin/Türkiye (k.k.), B. No: 62566/00-62577/00 ve 62579-62581/00, 10/1/2002).

67. Bununla birlikte AİHM, başvurucuların özenli davranma yükümlülüğünün birbiriyle yakından bağlantılı ancak ayrı iki yönü olduğunu vurgulamaktadır. AİHM'egöre bunlardan birincisi, başvurucuların soruşturmadaki gidişatla ilgili olarak ulusal makamlarla gecikmeksizin temasa geçmeleri -bu yükümlülük yetkili makamlara özenle başvurma gereğini ima etmektedir zira her türlü gecikme soruşturmanın etkililiğini riske atmaktadır- gerektiğidir. Diğeri ise başvurucuların soruşturmanın etkili olmadığının farkına varır varmaz veya varmalarını gerektiren bir durum ortaya çıkar çıkmaz süratle AİHM'e bireysel başvuruda bulunmaları zorunluluğudur (Nasirkhayeva/Rusya (k.k.), B. No: 1721/07, 31/5/2011; Akhvlediani ve diğerleri/Gürcistan (k.k.), B. No: 22026/10, 9/4/2013, §§ 23-29; Gusar/Moldova (k.k.), B. No: 37204/02, 30/4/2013, §§ 14-17).

68. AİHM, bu özenli davranma ödevinin ilk kısmının -ulusal makamlara derhâl başvurma yükümlülüğü- davanın koşulları ışığında değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda ulusal makamlara başvurmadaki gecikme, davanın karmaşıklığına ve söz konusu insan hakları ihlallerinin niteliğine bağlı olarak başvurucunun savunmasız bir durumda bulunduğu ve çok önemli olgusal veya hukuki meseleleri çözüme bağlayabilecek gelişmeleri beklemesinin makul olduğu hâllerde başvurunun kabul edilebilirliğini etkilemez (El Masri, § 142). Ağır nitelikteki insan hakları ihlallerinin dahi soruşturulmadığı bir korku ortamının mevcudiyeti, başvurunun geri çekilmesi veya değiştirilmesi konusunda yetkili makamların baskısı veya ihlale neden kamu görevlileri hakkında şikâyette bulunulması sonucunda bunun bedelinin ödettirileceği korkusunun ortaya çıkmasına yol açan haklı nedenlerin varlığı gibi hâllerdeki gecikmeler demakul görülebilir (Benzer ve diğerleri/Türkiye, § 131; Akdıvar ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No:21893/93, 16/9/1996, § 105).

69. Özen yükümlülüğünün ikinci kısmına -başvurucuların soruşturmanın etkili olmadığını fark eder etmez veya fark etmesi gerekir gerekmez bireysel başvuruda bulunması ödevine- gelince AİHM, bu aşamanın hangi noktada meydana geldiğinin tespiti meselesinin muhakkak ki davanın koşullarına bağlı olduğunu ve bunu her olay için net bir şekilde saptamanın güç olduğunu dile getirmiştir. AİHM, ölüme veya kötü muameleye yönelik etkili soruşturma yürütülmediğinden şikâyet eden başvuruculara yüklenecek bu özen yükümlüğünün ölçüsünü belirlerken bu iki tür durum arasındaki farklara rağmen büyük oranda bir ülkedeki uluslararası çatışma veya olağanüstü hâl ortamında kayıp vakaları ile ilgili şikâyette bulunan başvuruculara yüklenen özen yükümlülüğüne dair yakın tarihli içtihatlardan hareket etmektedir (Varnava ve diğerleri, § 165; Türkan Yetişen ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21099/06, 10/7/2012, §§ 72-85; Er ve diğerleri, B. No: 23016/04, 31/7/2012, § 52).

70. AİHM, yukarıda ifade edilen ilkeler çerçevesinde başvurucunun hiçbir soruşturma başlatılmamış olduğunun, soruşturmanın hareketsiz kaldığının veya başka şekilde etkisiz hâle geldiğinin farkında olduğunda ya da olması gerektiğinde, ayrıca bu olasılıkların her birinde gelecekte etkili bir soruşturma yürütülmesine dair yakın ve gerçekçi bir beklenti bulunmadığında aşırı veya nedensiz yere geciken bireysel başvuruları, altı aylık başvuru süresinin geçmiş olması sebebiyle reddetmiştir (Narin/Türkiye, B. No: 18907/02, 15/12/2009§ 51; Aydınlar ve diğerleri/Türkiye (k.k), B. No: 3575/05, 9/3/2010).

71. Başka bir deyişle AİHM, soruşturmanın etkisizliği veya eksikliği ile ilgili şikâyette bulunmak isteyen kişilerin başvurularını yapma konusunda gereksiz yere gecikmemesini zaruri görmektedir. AİHM'e göre aradan hatırı sayılır bir süre geçtiğinde ve soruşturma faaliyetlerinde önemli gecikmeler ve fasılalar yaşandığında akrabaların (mağdurların) etkili bir soruşturma sağlanmadığını veya sağlanmayacağını anlaması gereken bir nokta gelecektir (Mocanu ve diğerleri/Romanya, § 268).

72. Ancak bu noktada ifade edilmelidir ki AİHM, ölen kişinin yakınları ile yetkili makamlar arasında şikâyetlere ilişkin anlamlı birtakım temaslar olduğu ve bilgi talepleri yahut soruşturma tedbirlerinde ilerleme sağlanacağına dair bazı emareler veya gerçekçi ihtimaller bulunduğu sürece başvurucularda haksız gecikme düşüncesinin genelde uyanmayacağını da dile getirmiştir. Buna karşılık AİHM'e göre bu durumlarda dahi aradan bir süre geçtikten sonra ve araştırma faaliyetleri önemli derecede ağır işlerse veya kesintiye uğrarsa ölen kişinin yakınlarının etkili bir soruşturma yürütülmediği ve yürütülmeyeceğinin farkına varmalarının zamanı gelmiş demektir. Bu aşamaya ne zaman gelindiği ise zorunlu olarak davanın kendine özgü koşulları ile ilgilidir (Varnava ve diğerleri, § 165).

73. Diğer taraftan AİHM'e göre başvurucularca etkili bir ceza soruşturmasının bulunmadığının farkında olunduğu ya da olunması gerektiği durumun ortaya çıkmasından sonra soruşturma sürecinde yetkili makamlara başkaca soruşturma tedbirlerinde bulunma yönünde yeni bir yükümlülük doğurmuş olan "yeni bir delil veya bilgi" ortaya çıkarsa bu durumda başvurunun süre aşımı nedeniyle reddedilemeyeceği de unutulmamalıdır (Brecknell/Birleşik Krallık, B. No: 32457/04, 27/11/2007, § 71; Gürtekin ve diğerleri/Kıbrıs (k.k.), B. No:60441/13, 68206/13 ve 68667/13, 11/3/2014, § 21).

74. AİHM bu konuda son olarak olaya ilişkin uzun süre etkili yürütülmeyen ancak olayları açıklığa kavuşturabilecek nitelikteki bir soruşturma kapsamında da önemli gelişmelerin yaşanabileceğinin gözardı edilemeyeceğini, esasında bu noktada özellikle savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar bağlamında, faillerin yargılanması ve mahkûm edilmesinde kamu menfaatinin gözetilmesi nedeni ile olayların üzerinden yıllar geçtikten sonra ortaya çıkma ihtimali olan yasa dışı öldürme eylemlerine ilişkin soruşturma yürütülmesi konusunda aşırı derecede kuralcı olmanın yersiz olduğunu da hatırlatmaktadır (Benzer ve diğerleri, § 129; Brecknell/Birleşik Krallık, § 69).

75. Sonuç olarakAİHM etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddiasının ileri sürüldüğü bir başvuruda; süreye ilişkin kabul edilebilirlik kriterinin yerine getirip getirilmediğini başvuruya konu olayın kendine özgü koşullarına, bu koşullara göre başvurucu tarafından soruşturmaya gösterilen ilgi ve özenin derecesine, ayrıca ulusal düzeyde yürütülen soruşturmanın yeterliliğine bağlı olarak belirlemektedir (Narin/Türkiye, § 43).

4. Her Hâlükârda Kabul Edilemez Bulunan Başvurulardaki İnceleme Usulü Yönünden

76. AİHM, her hâlükârda kabul edilemez bulduğu bazı başvurularda her bir kabul edilemezlik kriteri yönünden ayrı bir inceleme yapmamış ve sadece bulduğu kabul edilemezlik nedeni yönünden değerlendirme yapmıştır (açıkça dayanaktan yoksun bulunan başvuruda iç hukuk yollarının tüketilmediğine ilişkin itirazın incelenmediği kararlar için bkz. Kyriacou Tsiakkourmas ve diğerleri /Türkiye, B. No:13320/02, 2/6/2015, § 277; Eylem Kaya/Türkiye, B. No: 26623/07, 13/12/2016, § 55).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

77. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

78. Başvurucu; öldürülen yakınlarının terör örgütüne yardım etmediklerini, hatta Akmeşe köyü yakınlarında meydana gelen çatışmada güvenlik güçlerine yardımcı olup bir teröristin ölü olarak ele geçirilmesine yardım ettiklerini, bu nedenle daha dikkatli ve itinalı korunması gereken yakınlarının devletçe korunmadığını, bundan dolayı yakınlarının öldürüldüğünü, yakınlarının ölümü nedeniyle kendilerine tazminat da ödenmediğini, ölüm olayıyla ilgili soruşturmada faillerin tespit edilemediğini ve soruşturmanın zamanaşımına uğratıldığını ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu; olay yerinden elde edilen kırk beş kovandan on beşinin C.K. isimli kişinin teslim ettiği silahtan, birinin ise H.T. isimli kişinin evinde yapılan aramada bulunan tüfekten atıldığına ilişkin raporlara dikkati çekip ölen O.Ç.nin başucuna bırakılan yazılı belge üzerinde parmak izi dâhil herhangi bir inceleme yapılmadığını da iddia ederek Anayasa'da güvence altına alınan bazı haklarının ihlal edildiğinden yakınmıştır.

B. Değerlendirme

79. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Herkes, yaşama... hakkına sahiptir."

80. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümüşöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

81. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, devletin koruma yükümlülüğünü ihlal etmesi nedeniyle yakınlarının öldürüldüğüne ve ölümlerle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine ilişkindir. Bu nedenle başvuru, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmiştir.

82. Teröristlerce öldürülen yakınlarının şehit sayılmaması nedeniyle şehit ailesine sağlanan imtiyaz ve imkânlardan yararlandırılmadığına ilişkin iddialarını başvuru formunda dile getiren başvurucu, Anayasa'da güvence altına alınan herhangi bir hakla irtibatlandırmadığı iddialarını hukuk sisteminde mevcut adli makamlara taşıdığına dair herhangi bir belge ibraz etmemiştir. Bu nedenle, başvurucunun anılan iddiaları yönünden ayrıca bir inceleme yapılmamıştır.

83. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Somut başvuruda başvurucunun O.Ç.nin torunu, Ö.Ç.nin oğlu, S.Ç., C.Ç. ve E.Ç.nin yeğeni olduğu UYAP aracılığıyla temin edilen aile nüfus kayıtlarından anlaşılmış ise de başvurucu ile Al. Ç. arasındaki herhangi bir yakınlık saptanamamıştır. Bununla birlikte başvurunun bu kısmı aşağıda açıklanan nedenlerle her hâlükârda kabul edilemez bulunduğundan başvurucunun mağdur sıfatı ve bu bağlamda kişi bakımından yetkiye ilişkin kabul edilemezlik kriteri yönünden ayrıca bir değerlendirme yapmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.

84. Başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmesi ve bu kuralla iç içe girmiş bulunan otuz günlük başvuru süresi kuralı bakımından incelenmesi gerekir.

85. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

86. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”

87. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).

88. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi, bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

89. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkilibaşvuru yollarıdır. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvuru yollarının tüketilmesi noktasında başvurucuların kendisinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).

90. İhlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi sağlamaya imkân tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır (Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 121). Böyle bir durumda başvurucuların ihlali öğrendikleri tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmaları gerekmektedir.

91. Başvurucunun şikâyeti konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak ve dava ile başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü bulunan başvurucular, en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdır. Zira zaman geçtikçe delillerin kaybolma veyabozulma ihtimali artmakta ve gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır.

92. Öte yandan şikâyeti yetkili makamlara iletmenin imkânsız veya önemli ölçüde güç olduğu durumlar -ki bu durumların neler olduğu her başvuruda olay ve olgular ile başvurucunun tutumu nazara alınarak ayrıca değerlendirilmelidir-mevcutsa başvurucularınözen yükümlülüğünün ancak bahse konu durumların sona ermesinden itibaren başlayacağı kabul edilmelidir.

93. Yaşam hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 76; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).

94. Diğer taraftan başvurucular yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen doğal olmayan bir ölümle ilgili soruşturma başlatılmamışsa veya başlatılan soruşturmada ilerleme yoksa yahut soruşturma artık etkisiz bir hâl almışsa başvuruculardan soruşturmanın sonucunu beklemelerini istemek makul olmayacaktır. Böyle bir durumda başvurucular, gerekli özeni göstermeli ve şikâyetini çok uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunabilmelidir (Rahil Dink ve diğerleri, § 77). Zira soruşturmanın etkililiğini sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. O hâlde anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir (Yasin Ağca, § 121). Böyle bir durumda başvurucular, etkili bir soruşturma yürütülmediğinin farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruda bulunmalıdır. Doğal olarak başvurucuların etkili bir soruşturma yürütülmediğinin ne zaman farkına varmaları gerektiği her davanın şartlarına bağlı olarak değerlendirilecektir.

95. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici gelişmeler ve gerçekçi varsayımlar bulunduğu ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı tedbirler alındığı sürece başvuruculardan başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda bulunmaları da beklenmemelidir. Ancak bu hâlde dahi soruşturmanın daha sonra etkisizleştiğini öğrenen başvurucular, durumun farkına vardıkları veya varmaları gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuruda bulunmalıdırlar.

96. Son olarak ifade etmek gerekir ki soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan itibaren süresi içinde bireysel başvuru yapılmayıp zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesinin beklenmesi hâlinde soruşturmaya konu olayın üzerinden geçen uzun zaman gerçeklerin ortaya çıkmasını zorlaştıracak ve neredeyse imkânsızlaştıracaktır. Böyle bir durumda Anayasa Mahkemesi, devletin negatif ve pozitif yükümlülüklerine gerçekten uyup uymadığını inceleyemeyecek; yaşam hakkının usul boyutu yönünden yapacağı değerlendirmede yeniden yargılamaya karar veremeyecek ve şartları gerçekleştiğinde sadece ihlali tespit edip tazminata hükmedebilecektir. Oysa ölüm olayının sebep ve koşulları ile sorumluların tespitine imkân veren etkinlikte bir soruşturma yapılması ve gerektiği takdirde sorumluların caydırıcı bir ceza ile cezalandırılmaları için yeniden yargılamaya karar verilebilmesinin benzer yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynadığı rolün büyüklüğü tartışılmazdır.

97. Somut olayda yaşanan elim hadiseyle ilgili olarak resen soruşturma başlatılmış, ölü muayene ve otopsi işlemleri yapılmış, olayla ilgili bilgi sahibi olabilecek kişilerin ifadelerine başvurulmuş ve olay yerinden elde edilen mermi kovanlarının hangi ateşli silahtan atıldığına dair farklı soruşturma dosyaları üzerinden alınan balistik raporlar soruşturma evrakı arasınaalınmıştır (bkz. §§ 10-24). Ancak 10/4/1990 tarihinde Tosuntarla köyünde meydana gelen ve yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan olayda kullanılan kırk beş mermi kovanından ikisinin 15/11/2007 tarihinde Şırnak ili Bestler Dereler bölgesi 1.633 rakımlı tepe mevkiinde ele geçirilen tüfeklerden birinden atıldığına dair 10/3/2008 tarihli Kriminal Laboratuvaruzmanlık raporundan sonra gerek DGM Cumhuriyet Başsavcılığınca gerekse Cumhuriyet Başsavcılığınca olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik herhangi bir soruşturma işlemi yapılmamış, yalnızca faillerin tespitine çalışıldığı yönünde kolluk görevlilerince düzensiz aralıklarla tutulan ve zamanla sıradan hâle gelen tutanaklar soruşturma evrakı arasına alınmıştır.

98. Yakınlarının öldürülmeleri ile ilgili şikâyetini yetkili makamlara iletmede veya soruşturmanın etkisizliğiyle ilgili bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği yönünde herhangi bir iddiası bulunmayan başvurucu, yaşanan elim olayla ilgili şikâyetini yetkili makamlara iletmemiş ve yetkili makamlardan soruşturmayla ilgili herhangi bir talepte -1/12/2010 tarihinde soruşturma dosyasının fotokopisini istemesi hariç- bulunmamıştır. Soruşturmada ilerleme sağlanacağına dair umut verici bir gelişme yaşanmamış ve soruşturmanın ilerlemesini sağlayıcı bir tedbir de alınmamıştır.

99. Olayın aydınlatılmasına ve faillerin tespitine yönelik son işlemin 10/3/2008 tarihli Kriminal Laboratuvar uzmanlık raporu olduğunu gözetip başvuru formunda uygun ve yeterli bir soruşturma yapılmadığını belirterek soruşturmanın etkisiz yürütüldüğünün zaten farkında olduğunu ortaya koyan başvurucunun bireysel başvuruda bulunmak için soruşturmanın sonuçlanmasını beklemesinin gerekmediğini ve bireysel başvuruların kabul edilmeye başlandığı 23/9/2012 tarihinden sonra başvuru yapma imkânının bulunduğunu dikkate alan Anayasa Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesine yapılan itirazın reddedilmesinden sonra 17/7/2014 tarihinde yapılanbaşvurunun, süresinde yapılmış bir başvuru olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır.

100. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(S.Ç. [2.B.], B. No: 2014/11925, 12/6/2018, § …)
   
Başvuru Adı S.Ç.
Başvuru No 2014/11925
Başvuru Tarihi 17/7/2014
Karar Tarihi 12/6/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının etkisizliği nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Yaşam hakkı Güvenlik güçlerinin ölümcül güç kullanması Süre Aşımı
Koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin diğer iddialar Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 765 Türk Ceza Kanunu 102
104
125
448
450
5237 Türk Ceza Kanunu 7
66
67
81
302
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
173
6545 Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 71
6087 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu geçici 4
6524 Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 39
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi