TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İHSAN TAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11255)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep KAPLAN
|
Başvurucu
|
:
|
İhsan TAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Gürkan ÖZOCAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, dinî değerlere yönelik eleştiriler nedeniyle verilen
hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) kararının ifade özgürlüğünü ihlal
ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru
belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık)
gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu,
Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
9. Elektronik
mühendisi olan başvurucu 1965 doğumludur. Kendi beyanlarına göre olayların
yaşandığı dönemde (2011 yılı sonundan 2012 yılı ortasına kadar) işsizdir.
10. T.K.
isimli bir kişi 29/2/2012 tarihinde İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyetinde özetle bir elektronik posta
adresi üzerinden İLKE IŞIK EVRİM kod ismiyle sosyal medyada (Facebook) yapılan bazı
paylaşımlar nedeniyle halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen
aşağılama suçunun işlendiğini ve gerçekleşen fiilin kamu barışını bozmaya
elverişli olduğunu belirtmiştir. Anılan paylaşımların çıktılarının da eklendiğişikâyet dilekçesine göre söz konusu paylaşımların
içeriği şu şekildedir:
"...uyduruk din...", "Allah büyük bir yalandır...",
"tüm ülkeler işgal edildi, erkekleri öldürüldü, kadın ve kızları seks
kölesi yapıldı. İslam hakkındaki tek gerçek budur...", "...de
ki beni muho uydurdu. El en am 3..." ".. allak (Allah) zıç.yor mu?...", "...Bütün müslümanlar
maldır, istisna yoktur...", "...Her müslüman
kesinlikle maldır...", ",,, içeceğiniz her biraya 100
huri...", "...boğaz keserek öldürmek genelde müslüman
ülkelerde görülür...hayvanların boğazlarını keserek pratik yaparlar..Sonra
birgün kızdığı eşinin, boğazını keserler...",
",,, İslam ilkel ve vahşi bir inançtır...", "...her müslüman potansiyel katildir...", "...allak
(Allah) kendi kendine konuşan bir şizofren
olabilir....","...İslam denen eşkiya
dini...","...Türkler hariç, Türkler onu bir bok sandı ve hala
sanıyorlar (islamı)...","...inşallah maşmallah ile oral s.ks partileri...","...islama çakayım ...","...her
dinci..., İslamcı potansiyel katildir...","...Peygamber
efendiniz zıç.rmıydı?...","...allah yok din yalan ...","..Muhammed jet
skiye binermiş. ...","...mehdi gelmiş bugün Bayrampaşa BİM marketinde
pirinç çalarken yakalanmış...","...isa
ondan önce gelmiş Taksim'de simit satıyormuş...","...Kur'an ibo peygamber vs...","...musa
vs ibo, Yusuf, vs gibi dinler tarihinin uyduruk tipleri
...","...Müslümanların hemen hemen tamamı maldır istisna
yoktur..."
11. Şikâyet
üzerine yapılan soruşturma sonunda 18/3/2013 tarihli
iddianame düzenlenmiştir. İddianamede yukarıda yer verilen
paylaşımların sadece çok sınırlı bir bölümüne yer verilmiş ve facebook üzerinden "evolutionofthestone@hotmail.com"
e-mail adresinden İLKE IŞIK EVRİM
kod ismiyle yazılan yazılarda "uyduruk
din", "müslümanlar maldır istisnası
yoktur", "işlem ilkel ve vahsi bir
inançtır", "her müslüman potansiyel bir
katildir" gibi daha birçok sözle İslam dininin aşağılandığı
belirtilmiştir. Soruşturma sürecinde söz konusu elektronik posta
adresinin kullanımında bağlantı bilgileri IP'lerinin R.T.ye ait telefondan
kullanıldığı anlaşılmıştır. Adı geçen şahsın verdiği ifadede İnternet'i oğlunun
(başvurucu) kullandığını belirtmesi üzerine kendisi hakkında kovuşturmaya yer
olmadığı kararı verilmiş, başvurucu hakkında ise halkın bir kesiminin
benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan cezalandırılması istemiyle
iddianame düzenlenmiştir.
12.
Başvurucu hakkındaki dava İstanbul 6. Sulh Ceza Mahkemesinde görülmüştür.
Mahkeme, Türk Telekomünikasyon AŞ.nin ve Emniyet
Müdürlüğünün tespitleri ile bilirkişi raporunu birlikte değerlendirerek ''evolutionofthestone@hotmail.com" mail
adresinin başvurucuya ait olduğunu ve davaya konu paylaşımların yapıldığı
dönemde başvurucu tarafından kullanılmaya devam edildiğini tespit etmiştir.
13. Mahkeme yargılama sonunda başvurucunun facebook
üzerinden İLKE IŞIK EVRİM kod
ismi ile yazdığı "uyduruk din", "müslümanlar
maldır istisnası yoktur", "işlem ilkel ve vahsi
bir inançtır", "her müslüman potansiyel bir
katildir" gibisözlerle halkın bir kesiminin benimsediği İslam dininin
değerlerini aşağılama suçunu işlediği ve gerçekleşen fiilin kamu barışını bozmaya
elverişli olduğu kanaatine ulaşmıştır. Mahkeme, bu gerekçeyle başvurucunun
10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına 24/4/2014 tarihinde karar vermiştir.
Başvurucunun karara yaptığı itiraz İstanbul 12. Asliye Ceza Mahkemesince 28/5/2014 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar başvurucuya 11/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu
10/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama"
kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasışöyledir:
"(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen
aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı
aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
B. Uluslararası Hukuk
16. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı çerçevesinde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin(Sözleşme) 9. maddesi, dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkını da
koruma altına almaktadır (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87, 20/9/1994, § 47). AİHM, eldeki başvuruya benzer başvurularda
ifade özgürlüğü ile düşünce, vicdan ve dinine uygun bir biçimde saygı
gösterilmesini isteme hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiğini
belirtmektedir (İ.A./Türkiye, B.
No: 42571/98, 13/9/2005, § 27; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, §
55).
17. AİHM'e göre, dinî bir çoğunluğa veya azınlığa mensup
olduklarına bakılmaksızın dinî inançlarını gösterme özgürlüğünü kullanmayı
seçen kişilerin her türlü eleştiriden muaf tutulmayı beklemeleri makul
görülemez. Bu kişiler, dinî inançlarının başkalarınca inkârını ve hatta diğer
kişilerce kendi inançlarına hasım olan doktrinlerin propagandasının yapılmasını
kabul etmek ve hoş görmek zorundadırlar. Ancak dinî inançların ve doktrinlerin
ne şekilde inkâr edilebileceği ve bunlara nasıl karşı çıkılabileceği, özellikle
devletin 9. madde altında inanç ve doktrinlerin sahiplerinin anılan haktan
barışçıl bir biçimde yararlanmalarını sağlama şeklindeki sorumluluğu gözönüne alındığında devletinsorumluluğunun
meseleye dâhil edilmesini gerektirebilen bir konudur. Aslında aşırı örnekler
dikkate alındığında dinî inançlara karşı gelen veya bunları inkâr eden özel
yöntemlerin etkisi, bu inançlara sahip olan kişilerin inançlara sahip olma ve
ifade etme özgürlüklerini engelleyen bir hâl alabilmektedir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47).
18. AİHM
-Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. paragrafının öngördüğü üzere- ifade
özgürlüğünün kullanılmasının beraberinde görev ve sorumluluklar yüklediğini
belirtmektedir. Bu görev ve sorumluluklar arasında dinî inançlar bağlamında,
başkaları için yersiz biçimdeki saldırgan nitelikte, saygısız(Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 49) ve bu suretle
insan ilişkilerindeki gelişmeyi güçlendirecek herhangi bir kamusal tartışmaya
katkı sunmayan ifadelerden kaçınma yükümlülüğü de yer alabilir (Gündüz/Türkiye, B. No: 35071/97, 4/12/2003, § 37).
19. AİHM'e göre bir devlet meşru olarak başkalarının düşünce,
vicdan ve dinlerine saygı ile bağdaşmayan -haber ve fikirlerin iletilmesi de
dâhil olmak üzere- bazıtutumların cezalandırılmasını
amaçlayan tedbirler alınmasını gerekli görebilir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47). İlke olarak
derin saygı duyulan dinî hususlara yönelik yakışıksız saldırıların
cezalandırılması gerekli görülebilir (İ.A./Türkiye,
§ 24).
20. AİHM,
dinî kanaatlere yönelik saldırılar bakımından başkalarının haklarının korunması
noktasındaki ihtiyaçlarla ilgili bir Avrupa standardının olmadığı tespitini
yapmıştır. Bu nedenle devletler ahlak veya din gibi konulardaki samimi kişisel
inançlara yönelik saldırılar çerçevesindeki ifade özgürlüğünü düzenleme
konusunda daha geniş bir takdir marjına sahiptir.
Ancak ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın Sözleşme ile uyumu konusunu nihai
olarak karara bağlama yetkisi AİHM'indir. AİHM, bu
yetkisini davanın koşulları altında müdahalenin demokratik bir toplumda
toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip gelmediğini ve izlenen meşru
amaçla orantılı olup olmadığını değerlendirmek suretiyle kullanacaktır (Wingrove/Birleşik Krallık , B. No: 17419/90,
25/11/1996, § 58; Aydın Tatlav/Türkiye,
B. No: 50692/99, 2/8/2006, §§ 24, 25).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu,
suçun unsurları oluşmamasına rağmen mahkûmiyetine karar verilmesi vedelillerin hatalı değerlendirilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, dinî
değerlere yönelik eleştirilerden dolayı dinî değerleri aşağılama suçundan
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi nedeniyle de ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu, ihlalin tespiti ile birlikte yeniden yargılama
yapılmasını istemiş ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
23. Bakanlık
görüşünde, AİHM'in ifade özgürlüğü kapsamında dinî
değerlere yönelik eleştirileri değerlendirdiği bazı kararlar hatırlatılmıştır.
Bakanlık, başvurucunun şikâyetinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin
demokratik bir toplumda toplumsal bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip
gelmediği ve izlenen meşru amaçla orantılı olup olmadığı yönünden incelenmesi
gerektiği görüşündedir.
24. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanında önceki değerlendirmelerini tekrar ederek
ihlal kararı verilmesini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca,
Bakanlık görüşünde yer verilen AİHM kararlarının somut olaya uygun düşmediğini;
çünkü AİHM önündeki olaylarda başvuruculara uygulanan yaptırımın para cezası ve
filmin kopyalarına el koyma yaptırımı olduğunu, somut olaydaki hapis cezasının
-hükmün açıklanması geri bırakılmış olsa bile- daha ağır bir ceza olduğunu ve
ölçülülük ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Öte yandan başvurucu
"fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması" koşulunun somut
olayda gerçekleşmediğini ve bu nedenle kanunilik koşulunun sağlanmadığını ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
25. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin bir bütün
olarak Anayasa'nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
26. Anayasa’nın
“Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar
başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni, ... suçların önlenmesi ... başkalarının şöhret
veya haklarının ... korunması ...
amaçlarıyla sınırlanabilir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal
edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
28. Anayasa
Mahkemesi içtihadında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının
ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (bkz. Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 65; Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 40). Başvuru konusu
olayda, başvurucunun, Facebook'ta yazdığı yazılar nedeniyle 10 ay hapiscezası ile cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda, söz konusu mahkeme kararı
ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa’nın
13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
30.
Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun
olmadığı takdirde Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun
tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31.
Başvurucu "fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması" koşulunun
somut olayda gerçekleşmediğini ve bu nedenle kanunilik koşulunun sağlanmadığını
ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiasının delillerin değerlendirilmesi ve
hukuk kurallarının uygulanması ile ilgili olduğugörülmektedir.
İlke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların
kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve
uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun
adil olup olmaması bireysel başvurukonusu olamaz.
Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden,
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren
yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır
(Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42). Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olayda
anılan genel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum görmemektedir. Bu çerçevede
5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasının “kanunla
sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Anayasa'nın 24. maddesinde yer verilen din ve vicdan
özgürlüğü Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin
vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun
temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler
tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan
biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi
bulunmaktadır. Bu işlev sebebiyle uluslararası düzlemde dinlerin özgürlükler
karşısındaki konumlarından bağımsız olarak bireylerin belli ölçüler içerisinde
din ve inanç özgürlüklerine sahip olduğu kabul edilmiştir. Diğer özgürlükler
gibi din özgürlüğü de uzun ve zorlu bir sürecin sonucunda belli anayasal ve yasal
güvencelere sahip kılınmıştır. Nitekim din özgürlüğü, evrensel ve bölgesel
düzeyde insan haklarına ilişkin uluslararası bildiri ve sözleşmelerin
birçoğunda korunan bir haktır (Tuğba Arslan,
[GK], B.No: 2014/256, 25/6/2014,
§§ 51, 52). Anayasa'nın 24. maddesinin koruduğu hakkın vazgeçilmez olmasının
nedeni, din ve vicdan özgürlüğünün hukukun üstünlüğüne dayanan, etkili ve
anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati
öneme sahip olmasıdır (Tuğba Arslan,
§ 53).
33. Öte
yandan dinî inanç sahiplerinden kendi inanç ve düşüncelerine yönelik
eleştirilere ve inançlarına karşıt görüşlerin propagandasının yapılmasına belli
ölçüde müsamaha göstermeleri beklenir. Bununla beraber bu eleştirilerin ve
inançlara karşı çıkma yöntemlerinin sınırları konusunda, devletin din ve vicdan
özgürlüğünden barışçıl bir biçimde yararlanmayı temin etme yükümlülüğü dikkate
alındığında devletin meseleye müdahil olması gerekebilir. Bu kapsamda devlet,
meşru olarak başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan
bazı davranışların cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının
din ve vicdan özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade
özgürlüğünü düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır.
34. Nitekim
kanun koyucu 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aşağılanmasını suç
olarak düzenlemiştir. Suçla korunan hukuksal değerlerden birinin başkalarının
din ve vicdan özgürlüğü hakkı olduğu görülmektedir. Kanun koyucu bu bağlamda
ifade özgürlüğünün başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı hakkı
üzerindeki etkilerini dikkate alarak bu konularda ifade özgürlüğü sınırlarını
aşan eleştirilerin cezalandırılmasını öngörmüştür.
35. Bu
kapsamda başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın başkalarının haklarının
korunması ve kamu düzeninin korunması yönünde meşru amaçlar taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve
Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) İfade Özgürlüğü
36. Anayasa
Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan
ifade özgürlüğünün, demokratik bir toplumun temel dayanaklarından ve demokratik
toplumun gelişiminin ve her bireyin kendini gerçekleştirmesinin başlıca
şartlarından birini oluşturduğunu her zaman vurgulamıştır. Toplumsal
çoğulculuğa ancak her türlü fikrin serbestçe ifade edilebildiği özgür tartışma
ortamında ulaşılabilir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak,
her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır
(İnternet ortamında ifade özgürlüğünün önemine ilişkin olarak bkz. Yaman Akdeniz ve diğerleri, B. No:
2014/3986, 2/4/2014, §§ 25, 26; sanatsal ifade
özgürlüğünün önemi için bkz. Fatih Taş [GK],
B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §§ 66, 104; bir terör örgütü liderinin ifade
özgürlüğüne ilişkin olarak bkz. Abdullah
Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014,§ 101; bir siyasetçinin
basın açıklamasında ileri sürdüğü düşüncelere ilişkin olarak bkz. Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 74, 84).
37. Diğer
taraftan "demokratik toplum düzeninin
gerekleri" çerçevesinde temel hak ve özgürlükleri sınırlayan
tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare
niteliğinde olmalıdır (Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §51).
38. Ayrıca
temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum
düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye
olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi
gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54. Ölçülülük ilkesine
ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Abdullah
Öcalan, §§ 96-98; Tansel Çölaşan,
§§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§
70-72).
(b)İfade Özgürlüğünün Kullanımında Ödev ve
Sorumluluklar
39. Anayasa'nın 12. maddesinin, kişilerin sahip oldukları temel
hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklara gönderme
yapan "Temel hak ve hürriyetler,
kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da
ihtiva eder." biçimindeki ikinci fıkrası çerçevesinde;
Anayasa'nın 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma
yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına herkes için geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (örnek kararlar için bkz. Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No:
2015/18567, 25/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35; Fatih Taş, § 67;Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 43). Söz
konusu sorumlulukların kapsamı, başvurucunun koşullarına ve ifade özgürlüğünü
kullandığı vasıtalara göre değişir. Anayasa Mahkemesi, bir cezanın
"demokratik bir toplumda gerekli" olup olmadığını incelerken
meselenin bu yönünü görmezlikten gelmeyecektir.
40. Anayasa'nın
26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü
kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye yaklaşıldığında kamusal bir
tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları için temelsiz biçimde
yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız ifadelerden kaçınma yükümlülüğü
söz konusudur.
41. Kural
olarak demokratik bir toplumda büyük hürmet gösterilen dinî sembollere karşı
uygun olmayan saldırıların cezalandırılması ve hatta gerektiğinde önlenmesi,
alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla orantılı olması koşuluyla gerekli
görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin belli bir takdir payı söz
konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp ifade özgürlüğüne yönelik
müdahalelerin ikna edici bir biçimde gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir
payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, bir “kısıtlama”nın ifade özgürlüğü ile bağdaşıp bağdaşmadığı
hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir.
42. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak değil, söz konusu yargı mercilerinin takdir
yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından
doğruluğunu denetlemektir. Anayasa Mahkemesi, başvuru konusu olan müdahalenin
“gözetilen meşru amaçla orantılı” olup olmadığını ve bunu haklı göstermek için
ulusal makamlar tarafından ortaya konan gerekçelerin “uygun ve yeterli” görünüp
görünmediğini tespit edebilmek amacıyla söz konusu müdahaleyi davanın bütününe
bakarak değerlendirecektir (Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Başvuru konusu olayda başvurucunun aşağıda örnekleri
aktarılan bazı sosyal medya paylaşımları (paylaşımların tamamı için bkz. § 10)
nedeniyle halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama
suçunu işlediği ve gerçekleşen fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu
iddiasıyla suç duyurusunda bulunulmuştur.
"...uyduruk din...", "tüm ülkeler işgal edildi,
erkekleri öldürüldü, kadın ve kızları seks kölesi yapıldı. İslam hakkındaki
tek gerçek budur...", "...de ki beni muho
uydurdu. El en am 3..." ".. allak (Allah) zıç.yor mu?...", "...Bütün
müslümanlar maldır, istisna yoktur...",
"...Her müslüman kesinlikle maldır...",
"...boğaz keserek öldürmek genelde müslüman
ülkelerde görülür...hayvanların boğazlarını keserek pratik yaparlar..Sonra
birgün kızdığı eşinin, boğazını keserler...",
",,, İslam ilkel ve vahşi bir inançtır...", "...her müslüman potansiyel katildir...", "...inşallah
maşmallah ile oral s.ks
partileri..."
44. Şikâyet üzerine yapılan soruşturma sonunda düzenlenen
iddianamede yukarıda yer verilen paylaşımların sadece çok sınırlı bir bölümüne
yer verilmiş ve "uyduruk din",
"müslümanlar maldır istisnası yoktur",
"işlem ilkel ve vahsi bir inançtır",
"her müslüman potansiyel bir katildir"
gibi daha birçok sözle İslam dininin aşağılandığı belirtilmiştir (§ 11).
Yapılan yargılama sonucunda derece mahkemeleri anılan sözlerle halkın bir
kesiminin benimsediği İslam dininin değerlerini aşağılama suçunun işlendiği ve
gerçekleşen fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olduğu kanaatine ulaşmıştır
(§ 13).
45. Bu kapsamda başvuru konusu olay, İslam dinine ve müslümanlara yönelik incitici ve hatta şok edici yorum ve
değerlendirmelerle değil İslam dinine ve müslümanlara
yönelik çirkin saldırılarla alakalıdır. Dinî inanç sahiplerinin inançlarının
eleştirilmesine belli ölçüde müsamaha gösterilmesi beklenebilirse de müslümanlar "uyduruk din", "müslümanlar
maldır istisnası yoktur", "islam ilkel ve
vahşi bir inançtır", "her müslüman potansiyel
bir katildir" şeklindeki sözler nedeniyle kendilerini nahoş ve
temelsiz saldırıların hedefinde hissedebilirler.
46. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, başvuruya konu müdahale ile müslümanlara ve İslam dinine yapılan saldırıların önlenmesinin
amaçlandığını gözönünde bulundurmaktadır. Başvurucu,
hakkında HAGB kararı verilmesine neden olan yazılar bağlamında ifade
özgürlüğünü kullanırken kendisi için de geçerli olan görev ve sorumluluklara
uygun davranmamıştır. Anayasa Mahkemesi; bu nedenle müdahalenin toplumsal bir
ihtiyaç baskısına karşılık geldiği, demokratik bir toplumda gerekli olduğu ve
dolayısıyla derece mahkemelerinin takdir paylarını aşmadıkları sonucuna
ulaşmaktadır.
47. Müdahelenin orantılılığı ile
ilgili olarak Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin infazı mümkün hapis
cezası ya da para cezasına hükmetmediklerini, sadece 10 ay hapis cezası
bakımından HAGB kararına başvurduklarını gözlemlemektedir. Bu kapsamda
başvurucuya yönelik HAGB kararının gözetilen amaç ile makul bir orantılılık
ilişkisi içinde olup olmadığı da değerlendirilmelidir.
48. HAGB,
sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde
hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak
ertelenmesi anlamına gelmektedir. (Ali
Gürsoy, B. No: 2012/833, 26/3/2013, 19).
HAGB kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp
ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden biridir. 5271
sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği
üzere denetim süresi içinde kasıtlıbir suç
işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun
davranıldığı takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak
davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi veya
denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması
hâlinde de hükmün açıklanmasına karar verilir (Ali
Gürsoy, § 21). HAGB kurumunun anılan nitelikleri dikkate
alındığında HAGB kararının etkileri itibarıyla infazı mümkün hapis cezası ya da
para cezasına kıyasla daha hafif bir önlem olduğu söylenebilecektir.
49. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın
bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.