TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM AKSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14516)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim
AKSOY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davasında davacı taraf lehine bir tutum
sergilendiği, davanın başlangıcında müşterek çocukların velayetinin gerekçe
gösterilmeden tedbiren karşı tarafa verildiği, bu
tedbir kararı ile bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının dikkate
alınmadığı, bir kısım delillerinin ilgili yerlerden getirtilmediği, delillerin
aleyhine ve tek taraflı olarak değerlendirildiği ayrıca çocuklarını sadece icra
kanalıyla görebilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 24/9/1996 tarihinde evlenen başvurucu ile eşinin 9/3/1998 ve
30/5/2007 doğumlu B. ve K. isimli iki erkek çocuğu bulunmaktadır.
9. Başvurucunun eşi T.A. 14/10/2009 tarihinde İzmir 7. Aile
Mahkemesinde (Mahkeme) boşanma davası açmıştır.
10. Davanın başlangıcında davacı, eşinden ayrı bir evde
yaşadığını belirterek birlikte yaşadığı biri "down
sendromlu", diğeri 2,5 yaşında olan müşterek çocuklarının velayetinin tedbiren kendisine verilmesini istemiştir.
11. Mahkeme 18/11/2009 tarihli ek kararı ile müşterek
çocuklarının velayetinin tedbiren davacı anneye
verilmesine, müşterek çocuklar ile başvurucu (davalı baba) arasında her ayın 1.
ve 3. hafta sonları Cumartesi günleri, ayrıca dini bayramların 2. ve 3. günleri
kişisel ilişki düzenlenmesine itirazı kabil olmak üzere evrak üzerinden karar
vermiştir.
12. Başvurucu yargılama sırasında 25/2/2010 tarihli dilekçesinde
eşinin çocuklarının bakımı ile yeterince ilgilenmediğini iddia ederek tedbiren davacı anneye verilen velayet yetkisinin
kaldırılarak çocuklarının velayetinin kendisine verilmesini talep etmiştir.
13. Mahkemece bu konuda uzman raporu alınmasına karar verilmesi
üzerine sosyal hizmet uzmanı ile uzman psikolog tarafından 12/4/2010 tarihli
rapor düzenlenmiştir. Anılan rapordan röntgen teknisyeni olan anne ve devlet
memuru olarak çalışan baba ile yapılan bireysel görüşmeler yanında müşterek
çocuklarla görüşme ve gözlemler yapıldığı, tarafların kaldıkları konutların
incelendiği, ayrıca down sendromlu küçük B.nin öğretmenleriyle görüşüldüğü anlaşılmaktadır. Tüm bu
görüşme, gözlem ve değerlendirmeler sonucunda çiftin boşanmaları durumunda
müşterek çocuklarının velayetinin davacı anneye verilmesinin ve davalı baba ile
kişisel ilişki sağlanmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.
14. Mahkeme 16/4/2010 tarihli oturumda uzman raporunda
belirtilen görüş doğrultusunda geçici velayetin tedbiren
değiştirilmesi konusundaki başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.
15. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 7/12/2010 tarihli kararı
ile tarafların boşanmalarına ve müşterek çocukların velayetinin davacı anneye
verilmesine hükmetmiştir.
16. Temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/4/2012
tarihli kararı ile başvurucunun bir kısım tanıklarının dinlenmediği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.
17. Öte yandan başvurucu bozma sonrasında 27/9/2012 tarihli
dilekçesiyle reddi hâkim talebinde bulunmuştur. Reddi hakim talebinde hâkimin
tarafsız davranmadığı belirtilerek, bozulan kararda davalı tarafın
sadakatsizliğini ispata ilişkin delillerin değerlendirilmemesi ve karar
gerekçesindeki "...tarafların özellikle
davalının birbirleri ile olan
sorunlarını çocuklar üzerinden halletmeye çalışmalarının ve bu konudaki
takıntılı davranışlarının hem kendilerini hem de müşterek çocukları daha da
fazla yıprattığı..." tespitinin yapılması ret sebebi olarak
gösterilmiştir. Ayrıca başvurucu "...müşterek
çocukların yaşları gözönüne alınarak anne şefkatine
ihtiyaç duyduğu dönemde olmaları..." gerekçesiyle çocukların
velayetinin anneye verilerek ayrımcılık yapıldığı iddiasında bulunmuştur.
18. Reddi hâkim talebini inceleyen İzmir 11. Aile Mahkemesi
30/10/2012 tarihli kararı ile
"...mahkeme hakiminin taraflı davrandığına ilişkin herhangi bir delil ve
emareye rastlanmadığı..." gerekçesiyle talebin reddine karar
vermiştir. Ret kararı taraflarca temyiz edilmemiş ve 14/11/2012 tarihinde
kesinleşmiştir.
19. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkeme 11/4/2013
tarihli kararı ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin
anneye verilmesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Toplanan deliller,
dinlenilen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından tarafların uzun süredir
geçimsiz oldukları, davalının zaman zaman davacıya hakaret ettiği, dövdüğü,
içki içtiği, ikinci çocukları K.'nın doğumundan sonra
taraflar arasında cinsel uyumsuzluk meydana geldiği, duygusal yönden
birbirlerinden koptukları, geçimsizliklerinden kendileri gibi müşterek
çocukları B. ve K.'nın da yıprandıkları, müşterek
çocuk B.'nin Down sendromu
olması nedeni ile gergin ve geçimsiz aile ortamında kişisel gelişiminin ve
yeteneklerinin hızla geriye gittiği, taraflar arasında ortak hayatı temelinden
sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte geçimsizliğin
mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacı davayı açmakta haklı
olup bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen
mümkün görülmediği anlaşıldığından açılan davanın kabulü ile tarafların
boşanmalarına, müşterek çocukların yaşları gözönüne
alınarak anne şefkatine ihtiyaç duyduğu dönemde olmaları ayrıca düzenlenen
uzman raporlarına istinaden velayetlerinin davacı anneye verilmesine, velayeti
anneye verilen müşterek çocuklardan K. için aylık 225 TL, B. için aylık 250 TL
tedbir, karar kesinleştikten sonra müşterek çocuklardan K. için aylık 275 TL,
B. için aylık 300 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsili ile davacıya
verilmesine karar vermek gerek(miştir)..."
20. Temyiz üzerine Dairenin 1/4/2014 tarihli kararı ile hüküm
onanmıştır.
21. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 9/7/2014
tarihli kararı ile reddedilmiştir.
22. Ret kararı 1/8/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş, 1/9/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
"Hâkimin takdir yetkisi"
kenar başlıklı 182. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Mahkeme boşanma veya
ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk
vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra,
ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen
eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık,
eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve
eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır."
24. 4721 sayılı Kanun’un "Birlikte
yaşamaya ara verilmesi" kenar başlıklı 197. maddesinin dördüncü
fıkrası şöyledir:
"Eşlerin ergin olmayan
çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri
düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır."
25. 4721 sayılı Kanun’un "Ana
ve baba evli ise" kenar başlıklı 336. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
"Ortak hayata son
verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine
verebilir."
26. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun "Çocukla şahsi
münasebet tesisine dair ilamin icrası"
kenar başlıklı
25/a maddesi şöyledir:
"Çocukla şahsi
münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi
üzerine icra memuru, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen
tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi halde ilam hükmünun zorla yerine getirileceğini borçluya 24 üncü
maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı
hareketin 341 inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır.
Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla
yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikayeti üzerine ayrıca 341 inci maddeye
göre cezalandırılır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, yargılama sırasında çocuklarının geçici
velayetinin gerekçe gösterilmeden annelerine verilmesi ve velayete yönelik
kararlara karşı itirazlarının dikkate alınmaması nedeniyle gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Alpaslan Yıldırım, B. No: 2014/20301, 11/5/2017, § 18).
30. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli
yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan
Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Alpaslan Yıldırım, § 19).
31. Gerekçeli karar
hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır. Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan
mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla
kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin
Ekşi, § 57).
32. Somut olayda başvurucunun "çocuklarının velayeti"
hususunda verilen kararların gerekçeden yoksun olduğuna yönelik açıklamalarının
aksine Mahkeme, boşanma davası öncesinde eşlerin ayrı evlerde yaşamaya
başlamaları ve bu süreçte müşterek çocuklarıyla birlikte kalan davacı annenin
talebi üzerine takdir yetkisi kapsamında gereken önlemleri almıştır. Bu
çerçevede çocukların anne ve baba ile ilişkilerinin düzenlenmesine ilişkin
olarak tedbiren velayetlerinin anneye verilmesine
karar verilmiştir. Başvurucunun geçici velayet tedbirinin değiştirilmesine
ilişkin itirazı konunun uzmanlarından alınan çocukların yararlarının değerlendirildiği
bilimsel rapor doğrultusunda reddedilmiştir (bkz.§§ 13,14). Yargılama sonunda
tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmaları ile dosya
kapsamı dikkate alınarak ve çocukların yaşları itibarıyla anne bakım ve
şefkatine muhtaç oldukları gerekçesiyle velayetin davacı anneye verilmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır. Mahkeme, kararının gerekçesini yeteri kadar
açık bir biçimde göstermiştir. Yargıtay tarafından da karar gerekçesinin makul
görüldüğü, Mahkeme kararına atıfta bulunularak hükmün onandığı ve karar
düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla verilen kararda,
hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar
hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, davacının kendisini aldatarak sadakate aykırı
davranışta bulunduğu kişiyi tanık olarak dinletmesine, bu kişinin davacıyla
duygusal yakınlaşma yaşadığını belirtmesine ve buna ilişkin bazı telefon
mesajlarının dosyaya sunulmasına rağmen iddiasını destekler nitelikteki
haberleşme programı (MSN) yoluyla yapılan tüm görüşme ve mesaj kayıtlarının
dosyaya getirtilip değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin
lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gibi
ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
37. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47).
38. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın
bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
39. Başvuru konusu davada, davacının sadakatsizliğini
ispatlayacak bir kısım delillerinin getirtilip incelenmediği belirtilmişse de
davanın başlangıcında eşinden boşanmak istemediğini belirten başvurucunun,
yargılama sırasında davacının kendisini aldattığını iddia ettiği kişiyi tanık
olarak dinlettiği ve bu kişinin beyanlarını kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Başvurucunun itiraz etmediği tanığının beyanları ortada iken, davacı ve bu
tanık arasındaki MSN yoluyla yapılan görüşme ve mesaj kayıtlarının dosyaya
getirtilmemesi makul görülebilir. Bu husus yargılamaya aktif olarak katılan ve
görüşlerini bildiren başvurucu aleyhine dezavantajlı bir durum meydana
getirmemiştir.
40. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
41. Başvurucu, davacı taraf lehine bir tutum sergilenerek
çocuklarının velayetinin kendisine verilmemesi, delillerinin aleyhine ve tek
taraflı olarak değerlendirilmesi, eksik araştırma ile karar verilmesi, ayrıca
Mahkeme kararının sonucu olarak çocuklarını sadece icra kanalıyla görebilmesi
nedenleriyle mahkemelerin tarafsızlığı ve eşitlik ilkeleri ile adil yargılanma
ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemenin
kendisi aleyhine bir tutum sergileyerek çocuklarının
velayetinin kendisine verilmemesi nedeniyle mahkemelerin tarafsızlığı ve
eşitlik ilkelerinin; çocuklarını icra marifetiyle görebilmesi nedeniyle de aile
hakkına saygı hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Ancak başvurucu,
çocuklarıyla arasında kurulan kişisel ilişkisinin hukuka aykırı şekilde
engellendiğini ya da kişisel ilişki hükümlerinin infazı sürecinde eksiklik veya
gecikmeler yaşandığını iddia etmediği gibi Mahkemece belirlenen zamanlarda
çocuklarıyla doğrudan kişisel ilişki kurduğu anlaşılmaktadır. Bir başka ifade
ile başvurucunun hakkını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturularak
bu kapsamda uygun tedbirlerin fiilen sağlandığı görülmektedir. Başvurucunun
mahkemelerin tarafsızlığı ve eşitlik ilkeleri ile aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiği iddiasının, davanın kendine özgü koşulları açısından mahkemece
yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle
yargılamanın sonucuna ilişkin iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında
incelenmiştir.
43. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
44. Somut olayda Mahkeme, tarafların sundukları bilgi ve
belgeleri, tanıkların beyanlarını ve uzman bilirkişilerin raporlarını
değerlendirerek kararını vermiştir.
45. Derece mahkemelerinin kararları ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün delillerin değerlendirilmesinde ve
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu görülmektedir.
46. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin
kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
47. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da
açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.