logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İbrahim Aksoy [2.B.], B. No: 2014/14516, 21/11/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İBRAHİM AKSOY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/14516)

 

Karar Tarihi: 21/11/2017

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Volkan SEVTEKİN

Başvurucu

:

İbrahim AKSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, boşanma davasında davacı taraf lehine bir tutum sergilendiği, davanın başlangıcında müşterek çocukların velayetinin gerekçe gösterilmeden tedbiren karşı tarafa verildiği, bu tedbir kararı ile bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının dikkate alınmadığı, bir kısım delillerinin ilgili yerlerden getirtilmediği, delillerin aleyhine ve tek taraflı olarak değerlendirildiği ayrıca çocuklarını sadece icra kanalıyla görebilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/9/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. 24/9/1996 tarihinde evlenen başvurucu ile eşinin 9/3/1998 ve 30/5/2007 doğumlu B. ve K. isimli iki erkek çocuğu bulunmaktadır.

9. Başvurucunun eşi T.A. 14/10/2009 tarihinde İzmir 7. Aile Mahkemesinde (Mahkeme) boşanma davası açmıştır.

10. Davanın başlangıcında davacı, eşinden ayrı bir evde yaşadığını belirterek birlikte yaşadığı biri "down sendromlu", diğeri 2,5 yaşında olan müşterek çocuklarının velayetinin tedbiren kendisine verilmesini istemiştir.

11. Mahkeme 18/11/2009 tarihli ek kararı ile müşterek çocuklarının velayetinin tedbiren davacı anneye verilmesine, müşterek çocuklar ile başvurucu (davalı baba) arasında her ayın 1. ve 3. hafta sonları Cumartesi günleri, ayrıca dini bayramların 2. ve 3. günleri kişisel ilişki düzenlenmesine itirazı kabil olmak üzere evrak üzerinden karar vermiştir.

12. Başvurucu yargılama sırasında 25/2/2010 tarihli dilekçesinde eşinin çocuklarının bakımı ile yeterince ilgilenmediğini iddia ederek tedbiren davacı anneye verilen velayet yetkisinin kaldırılarak çocuklarının velayetinin kendisine verilmesini talep etmiştir.

13. Mahkemece bu konuda uzman raporu alınmasına karar verilmesi üzerine sosyal hizmet uzmanı ile uzman psikolog tarafından 12/4/2010 tarihli rapor düzenlenmiştir. Anılan rapordan röntgen teknisyeni olan anne ve devlet memuru olarak çalışan baba ile yapılan bireysel görüşmeler yanında müşterek çocuklarla görüşme ve gözlemler yapıldığı, tarafların kaldıkları konutların incelendiği, ayrıca down sendromlu küçük B.nin öğretmenleriyle görüşüldüğü anlaşılmaktadır. Tüm bu görüşme, gözlem ve değerlendirmeler sonucunda çiftin boşanmaları durumunda müşterek çocuklarının velayetinin davacı anneye verilmesinin ve davalı baba ile kişisel ilişki sağlanmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

14. Mahkeme 16/4/2010 tarihli oturumda uzman raporunda belirtilen görüş doğrultusunda geçici velayetin tedbiren değiştirilmesi konusundaki başvurucunun talebinin reddine karar vermiştir.

15. Yapılan yargılama sonucunda Mahkeme 7/12/2010 tarihli kararı ile tarafların boşanmalarına ve müşterek çocukların velayetinin davacı anneye verilmesine hükmetmiştir.

16. Temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin (Daire) 6/4/2012 tarihli kararı ile başvurucunun bir kısım tanıklarının dinlenmediği gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

17. Öte yandan başvurucu bozma sonrasında 27/9/2012 tarihli dilekçesiyle reddi hâkim talebinde bulunmuştur. Reddi hakim talebinde hâkimin tarafsız davranmadığı belirtilerek, bozulan kararda davalı tarafın sadakatsizliğini ispata ilişkin delillerin değerlendirilmemesi ve karar gerekçesindeki "...tarafların özellikle davalının birbirleri ile olan sorunlarını çocuklar üzerinden halletmeye çalışmalarının ve bu konudaki takıntılı davranışlarının hem kendilerini hem de müşterek çocukları daha da fazla yıprattığı..." tespitinin yapılması ret sebebi olarak gösterilmiştir. Ayrıca başvurucu "...müşterek çocukların yaşları gözönüne alınarak anne şefkatine ihtiyaç duyduğu dönemde olmaları..." gerekçesiyle çocukların velayetinin anneye verilerek ayrımcılık yapıldığı iddiasında bulunmuştur.

18. Reddi hâkim talebini inceleyen İzmir 11. Aile Mahkemesi 30/10/2012 tarihli kararı ile "...mahkeme hakiminin taraflı davrandığına ilişkin herhangi bir delil ve emareye rastlanmadığı..." gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Ret kararı taraflarca temyiz edilmemiş ve 14/11/2012 tarihinde kesinleşmiştir.

19. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkeme 11/4/2013 tarihli kararı ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların velayetinin anneye verilmesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Toplanan deliller, dinlenilen tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından tarafların uzun süredir geçimsiz oldukları, davalının zaman zaman davacıya hakaret ettiği, dövdüğü, içki içtiği, ikinci çocukları K.'nın doğumundan sonra taraflar arasında cinsel uyumsuzluk meydana geldiği, duygusal yönden birbirlerinden koptukları, geçimsizliklerinden kendileri gibi müşterek çocukları B. ve K.'nın da yıprandıkları, müşterek çocuk B.'nin Down sendromu olması nedeni ile gergin ve geçimsiz aile ortamında kişisel gelişiminin ve yeteneklerinin hızla geriye gittiği, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, olayların akışı karşısında davacı davayı açmakta haklı olup bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmediği anlaşıldığından açılan davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müşterek çocukların yaşları gözönüne alınarak anne şefkatine ihtiyaç duyduğu dönemde olmaları ayrıca düzenlenen uzman raporlarına istinaden velayetlerinin davacı anneye verilmesine, velayeti anneye verilen müşterek çocuklardan K. için aylık 225 TL, B. için aylık 250 TL tedbir, karar kesinleştikten sonra müşterek çocuklardan K. için aylık 275 TL, B. için aylık 300 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermek gerek(miştir)..."

20. Temyiz üzerine Dairenin 1/4/2014 tarihli kararı ile hüküm onanmıştır.

21. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 9/7/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

22. Ret kararı 1/8/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiş, 1/9/2014 tarihinde süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Hâkimin takdir yetkisi" kenar başlıklı 182. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.

Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır."

24. 4721 sayılı Kanun’un "Birlikte yaşamaya ara verilmesi" kenar başlıklı 197. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Eşlerin ergin olmayan çocukları varsa hâkim, ana ve baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri düzenleyen hükümlere göre gereken önlemleri alır."

25. 4721 sayılı Kanun’un "Ana ve baba evli ise" kenar başlıklı 336. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

"Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden birine verebilir."

26. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun "Çocukla şahsi münasebet tesisine dair ilamin icrası" kenar başlıklı 25/a maddesi şöyledir:

"Çocukla şahsi münasebetlerin düzenlenmesine dair ilam hükmünün yerine getirilmesi talebi üzerine icra memuru, küçüğün ilam hükümleri dairesinde lehine hüküm verilen tarafla şahsi münasebette bulunmasına mani olunmamasını; aksi halde ilam hükmünun zorla yerine getirileceğini borçluya 24 üncü maddede yazılı şekilde bir icra emri ile tebliğ eder. Bu emirde ilam hükmüne aykırı hareketin 341 inci maddedeki cezayı müstelzim olduğu da yazılır.

Borçlu bu emri tutmazsa ilam hükmü zorla yerine getirilir. Borçlu alacaklının şikayeti üzerine ayrıca 341 inci maddeye göre cezalandırılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, yargılama sırasında çocuklarının geçici velayetinin gerekçe gösterilmeden annelerine verilmesi ve velayete yönelik kararlara karşı itirazlarının dikkate alınmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Alpaslan Yıldırım, B. No: 2014/20301, 11/5/2017, § 18).

30. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Alpaslan Yıldırım, § 19).

31. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır. Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması yeterlidir (Yasemin Ekşi, § 57).

32. Somut olayda başvurucunun "çocuklarının velayeti" hususunda verilen kararların gerekçeden yoksun olduğuna yönelik açıklamalarının aksine Mahkeme, boşanma davası öncesinde eşlerin ayrı evlerde yaşamaya başlamaları ve bu süreçte müşterek çocuklarıyla birlikte kalan davacı annenin talebi üzerine takdir yetkisi kapsamında gereken önlemleri almıştır. Bu çerçevede çocukların anne ve baba ile ilişkilerinin düzenlenmesine ilişkin olarak tedbiren velayetlerinin anneye verilmesine karar verilmiştir. Başvurucunun geçici velayet tedbirinin değiştirilmesine ilişkin itirazı konunun uzmanlarından alınan çocukların yararlarının değerlendirildiği bilimsel rapor doğrultusunda reddedilmiştir (bkz.§§ 13,14). Yargılama sonunda tarafların davanın sonucuna etkili olabilecek iddia ve savunmaları ile dosya kapsamı dikkate alınarak ve çocukların yaşları itibarıyla anne bakım ve şefkatine muhtaç oldukları gerekçesiyle velayetin davacı anneye verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Mahkeme, kararının gerekçesini yeteri kadar açık bir biçimde göstermiştir. Yargıtay tarafından da karar gerekçesinin makul görüldüğü, Mahkeme kararına atıfta bulunularak hükmün onandığı ve karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla verilen kararda, hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görüldüğünden gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.

33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

34. Başvurucu, davacının kendisini aldatarak sadakate aykırı davranışta bulunduğu kişiyi tanık olarak dinletmesine, bu kişinin davacıyla duygusal yakınlaşma yaşadığını belirtmesine ve buna ilişkin bazı telefon mesajlarının dosyaya sunulmasına rağmen iddiasını destekler nitelikteki haberleşme programı (MSN) yoluyla yapılan tüm görüşme ve mesaj kayıtlarının dosyaya getirtilip değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.

35. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

37. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47).

38. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

39. Başvuru konusu davada, davacının sadakatsizliğini ispatlayacak bir kısım delillerinin getirtilip incelenmediği belirtilmişse de davanın başlangıcında eşinden boşanmak istemediğini belirten başvurucunun, yargılama sırasında davacının kendisini aldattığını iddia ettiği kişiyi tanık olarak dinlettiği ve bu kişinin beyanlarını kabul ettiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun itiraz etmediği tanığının beyanları ortada iken, davacı ve bu tanık arasındaki MSN yoluyla yapılan görüşme ve mesaj kayıtlarının dosyaya getirtilmemesi makul görülebilir. Bu husus yargılamaya aktif olarak katılan ve görüşlerini bildiren başvurucu aleyhine dezavantajlı bir durum meydana getirmemiştir.

40. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia

41. Başvurucu, davacı taraf lehine bir tutum sergilenerek çocuklarının velayetinin kendisine verilmemesi, delillerinin aleyhine ve tek taraflı olarak değerlendirilmesi, eksik araştırma ile karar verilmesi, ayrıca Mahkeme kararının sonucu olarak çocuklarını sadece icra kanalıyla görebilmesi nedenleriyle mahkemelerin tarafsızlığı ve eşitlik ilkeleri ile adil yargılanma ve aile hayatına saygı haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, Mahkemenin kendisi aleyhine bir tutum sergileyerek çocuklarının velayetinin kendisine verilmemesi nedeniyle mahkemelerin tarafsızlığı ve eşitlik ilkelerinin; çocuklarını icra marifetiyle görebilmesi nedeniyle de aile hakkına saygı hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir. Ancak başvurucu, çocuklarıyla arasında kurulan kişisel ilişkisinin hukuka aykırı şekilde engellendiğini ya da kişisel ilişki hükümlerinin infazı sürecinde eksiklik veya gecikmeler yaşandığını iddia etmediği gibi Mahkemece belirlenen zamanlarda çocuklarıyla doğrudan kişisel ilişki kurduğu anlaşılmaktadır. Bir başka ifade ile başvurucunun hakkını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturularak bu kapsamda uygun tedbirlerin fiilen sağlandığı görülmektedir. Başvurucunun mahkemelerin tarafsızlığı ve eşitlik ilkeleri ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasının, davanın kendine özgü koşulları açısından mahkemece yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle yargılamanın sonucuna ilişkin iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

43. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

44. Somut olayda Mahkeme, tarafların sundukları bilgi ve belgeleri, tanıkların beyanlarını ve uzman bilirkişilerin raporlarını değerlendirerek kararını vermiştir.

45. Derece mahkemelerinin kararları ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

46. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

47. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(İbrahim Aksoy [2.B.], B. No: 2014/14516, 21/11/2017, § …)
   
Başvuru Adı İBRAHİM AKSOY
Başvuru No 2014/14516
Başvuru Tarihi 1/9/2014
Karar Tarihi 21/11/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, boşanma davasında davacı taraf lehine bir tutum sergilendiği, davanın başlangıcında müşterek çocukların velayetinin gerekçe gösterilmeden tedbiren karşı tarafa verildiği, bu tedbir kararı ile bilirkişi raporlarına yönelik itirazlarının dikkate alınmadığı, bir kısım delillerinin ilgili yerlerden getirtilmediği, delillerin aleyhine ve tek taraflı olarak değerlendirildiği ayrıca çocuklarını sadece icra kanalıyla görebilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Silahların eşitliği ilkesi / çelişmeli yargılama ilkesi (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4721 Türk Medeni Kanunu 182
197
336
2004 İcra ve İflas Kanunu 25/a
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi