TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İDRİS KARACA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11759)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
İdris KARACA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ramazan
ZEYBEK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş mahkemesinde görülmekte olan tespit davasında
bozmadan sonra ıslahın geçerli kabul edilmemesi ve ıslah edilen talebin reddi
sebebiyle vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının;
yargılamanın makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 18/4/2008 tarihli dilekçe ile orta derecede zekâ
geriliği, iki kulakta işitme kaybı, bir ayağında protez
ve sağ ayak bileğinde hareket zaafiyeti bulunduğunu
belirterek 1992 yılında vefat eden babasından kalan ölüm aylığına dava
tarihinden itibaren hak kazandığının tespitini istemiştir.
9. İstanbul 1. İş Mahkemesi 8/7/2010
tarihli karar ile davanın kabulüyle başvurucuya dava tarihinden itibaren ölüm
aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar vermiştir.
10. Davalı kurum vekili tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay
10. Hukuk Dairesinin 6/12/2010 tarihli kararı ile
Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK)
Sivas Bölge Hastanesi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve
başvurucunun çalışamayacak durumda malul olup olmadığı hususunda Adli Tıp
Kurumundan rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden
bozulmuştur.
11. Mahkeme bozma ilamına uyarak başvurucunun maluliyet oranı ve
başlangıç tarihi hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor düzenlemesini istemiştir.
Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu 10/4/2013
tarihli raporunda başvurucunun %80 oranında meslekte kazanma gücünden mahrum
olduğu ve maluliyetin başlangıç tarihinin 2/9/2003 tarihi olduğunu
bildirmiştir.
12. Adli Tıp Kurumu Raporunun dosyaya ibrazından sonra
başvurucu, 31/1/2014 tarihli ıslah dilekçesiyle
maluliyet başlangıç tarihinin 2/9/2003 olarak tespitini talep etmiştir.
13. İstanbul 1. İş Mahkemesi 6/2/2014
tarihli ve E.2011/85, K.2014/12 sayılı karar ile hâlihazırda malul olup
çalışarak hayatının devamını sağlaması mümkün olmayan başvurucunun babasından
kalan ölüm aylığını almaya hak kazandığını kabul etmiştir. Mahkeme, Yargıtayın yerleşik içtihatları gereğince bozmadan sonra
ıslah mümkün olmadığından ıslah talebini reddederek ölüm aylığı almaya hak
kazanılan tarihi dava tarihi olarak tespit etmiş ve reddedilen kısım yönünden
davalı kurum lehine 1.500 TL maktu vekâlet ücretine karar vermiştir.
14. Temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2014 tarihli kararı ile onanarak aynı tarihte
kesinleşmiştir.
15. Nihai karar başvurucu vekili tarafından 11/7/2014
tarihinde öğrenilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
16. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 17/7/1964
tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Eş ve çocuklara aylık bağlanması"
kenar başlıklı 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (I) bendinin ilgili kısmı
şu şekildedir:
“18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek
öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak
durumda malül bulunan ve Sosyal Sigortaya, Emekli
Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan…”
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Islahın
zamanı ve şekli" kenar başlıklı
177. maddesinin (1)numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.''
18 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun
gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
19.
6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine
hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme,
yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”
2. Yargısal İçtihatlar
20. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 4/2/1948 tarihli ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde
ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan
yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de
tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum
olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde
tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtayca
hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına [karar
verilmiştir.]''
21. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 4/2/1959 tarihli ve E.1959/13, K.1959/5 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa
olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava
yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz
bitmemiş demektir…”
22. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 6/5/2006 tarihli ve E.2005/1, K.2006/1 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Yukarıda açıklanan nedenlerle; 'bozma kararı
sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının
değiştirilmesinin gerekmediğine [karar verilmiştir.]''
23. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 12/5/2016
tarihli ve E.2016/3533, K.2016/8136 sayılıkararının
ilgili kısmı şöyledir:
''Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K.
sayılı kararı uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılabilmesi mümkün olmadığı,
gözetilmeksizin, davacı tarafın bozma sonrası yargılamada, 29.05.2015 tarihli harçlandırılan ıslah dilekçesi gözetilerek, davanın
kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri
ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların
esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini
isteme hakkına sahiptir...”
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından
birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).
Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin
doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1)
numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü
iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına
alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
26. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye
ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir.
Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin
mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003,
§ 34). Bu nedenle mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil
yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da
yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu
doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (Eşim/Türkiye,
B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Islah İsteğinin
Reddine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu, ölüm aylığına hak kazanma tarihinin dava
tarihinden Adli Tıp Kurumu raporunda maluliyetin başlangıç tarihi olarak
belirtilen 2/9/2003 tarihine çekilmesine dair ıslah
isteğinin reddinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, ...yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu
husustaki iddiaları açıkça belirtilmemişse de adil yargılanma hakkı
kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
i. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birici
fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma
ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim
hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün
bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz
uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi
yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye
erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir.
33. Bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle maluliyet
başlangıç tarihinin dava tarihinden geriye çekilerek 2/9/2003
olarak tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim
hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
(2) Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde,mahkemeye
erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın
etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin
mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren,
bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren
sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
35. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
36. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(a) Kanunilik
39. Başvurucunun ıslah isteğinin reddi kararının 6100 sayılı
Kanun'un 177. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının
mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(b) Meşru Amaç
40. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin, hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
41. Islah, 6100 sayılı Kanun'da taraflardan birinin usule
ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen
düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yol
olarak tanımlanmaktadır. Tahkikat ise sözcük anlamı ile araştırma soruşturma
anlamına gelmekle birlikte bir hukuk terimi olarak ne anlam ifade ettiği hususu
kanunun yorumlanmasıyla ilgili olup derece mahkemelerinin takdirindedir.
42. Yargıtay dairelerinin somut davaların özelliklerinden
kaynaklanan farklı kararları bulunmakla beraber (4. Hukuk Dairesinin 28/10/2003 tarihli ve E.2003/10507, K.2003/12396 sayılı
kararı) Yargıtayın genel uygulaması davanın esastan
görülmesi ve uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarının tespit edilerek
verilen kararın bozulması hâlinde ıslahın mümkün olmadığı, ancak dava konusu
alacak/tazminat miktarı belirlenmeden usule ilişkin bozmalar sonrasında tekrar
tahkikat yapılarak uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarı belirlendiğinde
ıslahın mümkün olduğu yönündedir (Suzan
Tekin, B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 45).
43. Dava ya da hukuki işlemler için tanınan süreler,
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik veya
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17).
Dolayısıyla bu tür durumların önlenmesi bakımından usule ilişkin işlemlerin bir
süre ya da sınırlamaya tabi tutulması davanın diğer tarafının menfaatinin
korunması amacını taşımakta olup anayasal açıdan meşru bir amaç taşımaktadır.
(c) Ölçülülük
44.Başvurucunun ıslah isteğinin reddi kararı nedeniyle mahkemeye
erişimine yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(i) Genel İlkeler
45. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
46. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç,
B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu çerçevede
mahkemeye erişim hakkına yapılacak sınırlandırmanın ölçülü olup bireylerin
mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle
getirmemesi gerekir.
47. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus derece mahkemelerinin
gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence
altına alınan temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda
ıslahın ne zamana kadar yapılabileceğini belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi
olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, ıslahın yapılabileceği zamana ilişkin
ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının, Anayasa'da güvence altına alınan
adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip
etmediğini incelemektir.
(ii) İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Yukarıda bahsedilen ilkeler, ıslaha ilişkin kanun hükümleri
ile bu konudaki Yargıtay içtihatları incelendiğinde; 2/7/1927
tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde
ıslaha tahkikatın bitimine kadar izin verildiği, 4/2/1948 tarihli Yargıtay
içtihadı birleştirme kararında ilk derece mahkemesi kararıyla tahkikatın
tamamlandığının kabul edildiği ve ıslah yapılamayacağı yönünde içtihat
geliştirildiği, 4/2/1959 tarihli içtihadı birleştirme kararında ise usule
ilişkin bozmalar sonrasında yeniden duruşma safhasına girildiğinden ıslahın
mümkün olduğu yönünde karar verildiği, Yargıtay dairelerinin somut davaların
özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla birlikte genel olarak
yukarıda bahsedilen içtihadı birleştirme kurulu kararlarına uyumlu karar
verdiklerinin görüldüğü, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususuna
ilişkin hukuki ve pratik bir belirsizliğin bulunmadığı anlaşılmıştır.
49. Somut olayda ölüm aylığına dava tarihinden itibaren hak
kazandığının tespitini isteyen başvurucunun, maluliyetin başlangıç tarihinin
belirlenmesine yönelik Yargıtay bozma kararından sonra alınan bilirkişi raporu
doğrultusunda maluliyetin başlangıç tarihini 2/9/2003
olarak ıslah etmesinekarşın bu isteğinin yargı
mercileri tarafından uyulması zorunlu olan 4/2/1948 tarihli Yargıtay içtihadı
birleştirme kararına dayalı olarak reddedildiği saptanmıştır.
50. Yargıtay bozmasından sonra başlayan
ikinci tahkikat aşamasında ıslahta bulunulamayacağı ve ıslahın tahkikatın
bitimine kadar mümkün olduğu yönündeki yargısal içtihatların, somut olayda
tahkikatın 2 yıl 2 ayı aşan bir süre devamettiği ve
bu süre içinde ıslahın mümkün olması karşısında başvurucunun ıslah talebinde
bulunmasını imkânsız hâle getirmediği veaşırı derece
zorlaştırmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan başvurucunun ıslah ile talep ettiği maluliyetbaşlangıç tarihinin geri çekilmesi isteğini
zamanaşımı süresi içinde ek dava yoluyla talep etmesi de mümkündür. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve
belgelerden başvurucunun ıslah ile reddedilen bu talebi için İstanbul 22. İş
Mahkemesinde E.2016/38 sayısı ile açmış olduğu davanın kısmen kabul ile
sonuçlandığı da gözönünde bulundurulduğunda olayda
yapılan müdahalenin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından
orantılı olduğu görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal
olmadığı anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Vekâlet Ücretine
İlişkin İddia
52. Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi ve
uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belli yükümlülükler
öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu makamlarının takdir
yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya
da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez (Serkan Acar, § 38).
53. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvurular önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç [GK], B. No: 2013/9466, 27/10/2015,
§ 29).
54. Somut olayda; başvurucu aleyhine
hükmedilen yargılama giderlerinin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak
açısından orantılı olduğu, bu kapsamdakısmen kabul
edilen davada reddedilen kısım yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekâlet ücretine hükmedildiği ve
bu durumun başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı anlaşıldığından
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna
varılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle şikâyetin bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
58. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
59. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
60. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 6 yıl 1 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
61. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
63. Başvurucu, ek dava açması nedeniyle uğramış olduğu 1.500 TL
vekâlet ücreti, ıslahın kabul edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı aylıklardan
oluşan maddi zararı ile 25.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebinde
bulunmuştur.
64. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
65. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
66. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat
taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Islah isteğinin reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
2. Islah isteğinin reddi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 1. İş Mahkemesine (E.2011/85,
K.2014/12) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.