TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
İDRİS KARACA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/11759)
Karar Tarihi: 21/11/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Heysem KOCAÇİNAR
Başvurucu
İdris KARACA
Vekili
Av. Ramazan ZEYBEK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, iş mahkemesinde görülmekte olan tespit davasında bozmadan sonra ıslahın geçerli kabul edilmemesi ve ıslah edilen talebin reddi sebebiyle vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 11/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 18/4/2008 tarihli dilekçe ile orta derecede zekâ geriliği, iki kulakta işitme kaybı, bir ayağında protez ve sağ ayak bileğinde hareket zaafiyeti bulunduğunu belirterek 1992 yılında vefat eden babasından kalan ölüm aylığına dava tarihinden itibaren hak kazandığının tespitini istemiştir.
9. İstanbul 1. İş Mahkemesi 8/7/2010 tarihli karar ile davanın kabulüyle başvurucuya dava tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine karar vermiştir.
10. Davalı kurum vekili tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 6/12/2010 tarihli kararı ile Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Sivas Bölge Hastanesi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi ve başvurucunun çalışamayacak durumda malul olup olmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınıp sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bozulmuştur.
11. Mahkeme bozma ilamına uyarak başvurucunun maluliyet oranı ve başlangıç tarihi hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor düzenlemesini istemiştir. Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu 10/4/2013 tarihli raporunda başvurucunun %80 oranında meslekte kazanma gücünden mahrum olduğu ve maluliyetin başlangıç tarihinin 2/9/2003 tarihi olduğunu bildirmiştir.
12. Adli Tıp Kurumu Raporunun dosyaya ibrazından sonra başvurucu, 31/1/2014 tarihli ıslah dilekçesiyle maluliyet başlangıç tarihinin 2/9/2003 olarak tespitini talep etmiştir.
13. İstanbul 1. İş Mahkemesi 6/2/2014 tarihli ve E.2011/85, K.2014/12 sayılı karar ile hâlihazırda malul olup çalışarak hayatının devamını sağlaması mümkün olmayan başvurucunun babasından kalan ölüm aylığını almaya hak kazandığını kabul etmiştir. Mahkeme, Yargıtayın yerleşik içtihatları gereğince bozmadan sonra ıslah mümkün olmadığından ıslah talebini reddederek ölüm aylığı almaya hak kazanılan tarihi dava tarihi olarak tespit etmiş ve reddedilen kısım yönünden davalı kurum lehine 1.500 TL maktu vekâlet ücretine karar vermiştir.
14. Temyiz edilen karar Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 5/6/2014 tarihli kararı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir.
15. Nihai karar başvurucu vekili tarafından 11/7/2014 tarihinde öğrenilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Hükümleri
16. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu'nun "Eş ve çocuklara aylık bağlanması" kenar başlıklı 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (I) bendinin ilgili kısmı şu şekildedir:
“18 yaşını, ortaöğrenim yapması halinde 20 yaşını, yüksek öğrenim yapması halinde 25 yaşını doldurmamış olan veya çalışamayacak durumda malül bulunan ve Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi çalışmalarından dolayı gelir veya aylık almayan…”
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Islahın zamanı ve şekli" kenar başlıklı 177. maddesinin (1)numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Islah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.''
18 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
19. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
(2) Davada iki taraftan her biri kısmen haklı çıkarsa, mahkeme, yargılama giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştırır.”
2. Yargısal İçtihatlar
20. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 4/2/1948 tarihli ve 10/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Dava açıldıktan sonra mevzuunda, sebebinde ve delillerde ve sair hususlarda usule müteallik olmak üzere yapılmış olan yanlışlıkları bir defaya mahsus olmak üzere düzeltmek ve eksiklikleri de tamamlamak imkanını veren ve mahkeme kararına lüzum olmadan tarafların sözlü ve yazılı beyanlarıyla yapılabilen ıslahın; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seksen dördüncü maddesinin açık hükmü dairesinde tahkikat ve yargılama bitinceye kadar yapılabilip Yargıtayca hüküm bozulduktan sonra bu yoldan faydalanmanın mümkün olamayacağına [karar verilmiştir.]''
21. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 4/2/1959 tarihli ve E.1959/13, K.1959/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''…Bir mahkeme kararının her ne nedenle olursa olsun temyizce bozulması sonunda mahkemenin bozma kararına uymasıyla dava yeniden duruşma (muhakeme) safhasına girmiş olacağı cihetle duruşma henüz bitmemiş demektir…”
22. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 6/5/2006 tarihli ve E.2005/1, K.2006/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının ilgili kısmı şöyledir:
''Yukarıda açıklanan nedenlerle; 'bozma kararı sonrasında ıslah yapılamayacağı ve İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine [karar verilmiştir.]''
23. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 12/5/2016 tarihli ve E.2016/3533, K.2016/8136 sayılıkararının ilgili kısmı şöyledir:
''Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.02.1948 tarih ve 1944/10 E. 1948/3 K. sayılı kararı uyarınca bozmadan sonra ıslah yapılabilmesi mümkün olmadığı, gözetilmeksizin, davacı tarafın bozma sonrası yargılamada, 29.05.2015 tarihli harçlandırılan ıslah dilekçesi gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
26. Mahkemeye etkili erişim hakkı, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilmektedir (Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan âdil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdır (Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Islah İsteğinin Reddine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, ölüm aylığına hak kazanma tarihinin dava tarihinden Adli Tıp Kurumu raporunda maluliyetin başlangıç tarihi olarak belirtilen 2/9/2003 tarihine çekilmesine dair ıslah isteğinin reddinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, ...yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu husustaki iddiaları açıkça belirtilmemişse de adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
(1) Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir.
33. Bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle maluliyet başlangıç tarihinin dava tarihinden geriye çekilerek 2/9/2003 olarak tespiti talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
(2) Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde,mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
35. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
36. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
37. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
38. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(a) Kanunilik
39. Başvurucunun ıslah isteğinin reddi kararının 6100 sayılı Kanun'un 177. maddesine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(b) Meşru Amaç
40. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin, hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
41. Islah, 6100 sayılı Kanun'da taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yol olarak tanımlanmaktadır. Tahkikat ise sözcük anlamı ile araştırma soruşturma anlamına gelmekle birlikte bir hukuk terimi olarak ne anlam ifade ettiği hususu kanunun yorumlanmasıyla ilgili olup derece mahkemelerinin takdirindedir.
42. Yargıtay dairelerinin somut davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla beraber (4. Hukuk Dairesinin 28/10/2003 tarihli ve E.2003/10507, K.2003/12396 sayılı kararı) Yargıtayın genel uygulaması davanın esastan görülmesi ve uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarının tespit edilerek verilen kararın bozulması hâlinde ıslahın mümkün olmadığı, ancak dava konusu alacak/tazminat miktarı belirlenmeden usule ilişkin bozmalar sonrasında tekrar tahkikat yapılarak uyuşmazlık konusu alacak/tazminat miktarı belirlendiğinde ıslahın mümkün olduğu yönündedir (Suzan Tekin, B. No: 2013/1932, 17/7/2014, § 45).
43. Dava ya da hukuki işlemler için tanınan süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik veya ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder (AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların önlenmesi bakımından usule ilişkin işlemlerin bir süre ya da sınırlamaya tabi tutulması davanın diğer tarafının menfaatinin korunması amacını taşımakta olup anayasal açıdan meşru bir amaç taşımaktadır.
(c) Ölçülülük
44.Başvurucunun ıslah isteğinin reddi kararı nedeniyle mahkemeye erişimine yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(i) Genel İlkeler
45. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
46. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten öte yandan kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu çerçevede mahkemeye erişim hakkına yapılacak sınırlandırmanın ölçülü olup bireylerin mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle getirmemesi gerekir.
47. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus derece mahkemelerinin gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa'da güvence altına alınan temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda ıslahın ne zamana kadar yapılabileceğini belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, ıslahın yapılabileceği zamana ilişkin ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının, Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini incelemektir.
(ii) İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Yukarıda bahsedilen ilkeler, ıslaha ilişkin kanun hükümleri ile bu konudaki Yargıtay içtihatları incelendiğinde; 2/7/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 84. maddesinde ıslaha tahkikatın bitimine kadar izin verildiği, 4/2/1948 tarihli Yargıtay içtihadı birleştirme kararında ilk derece mahkemesi kararıyla tahkikatın tamamlandığının kabul edildiği ve ıslah yapılamayacağı yönünde içtihat geliştirildiği, 4/2/1959 tarihli içtihadı birleştirme kararında ise usule ilişkin bozmalar sonrasında yeniden duruşma safhasına girildiğinden ıslahın mümkün olduğu yönünde karar verildiği, Yargıtay dairelerinin somut davaların özelliklerinden kaynaklanan farklı kararları bulunmakla birlikte genel olarak yukarıda bahsedilen içtihadı birleştirme kurulu kararlarına uyumlu karar verdiklerinin görüldüğü, bozmadan sonra ıslah yapılıp yapılamayacağı hususuna ilişkin hukuki ve pratik bir belirsizliğin bulunmadığı anlaşılmıştır.
49. Somut olayda ölüm aylığına dava tarihinden itibaren hak kazandığının tespitini isteyen başvurucunun, maluliyetin başlangıç tarihinin belirlenmesine yönelik Yargıtay bozma kararından sonra alınan bilirkişi raporu doğrultusunda maluliyetin başlangıç tarihini 2/9/2003 olarak ıslah etmesinekarşın bu isteğinin yargı mercileri tarafından uyulması zorunlu olan 4/2/1948 tarihli Yargıtay içtihadı birleştirme kararına dayalı olarak reddedildiği saptanmıştır.
50. Yargıtay bozmasından sonra başlayan ikinci tahkikat aşamasında ıslahta bulunulamayacağı ve ıslahın tahkikatın bitimine kadar mümkün olduğu yönündeki yargısal içtihatların, somut olayda tahkikatın 2 yıl 2 ayı aşan bir süre devamettiği ve bu süre içinde ıslahın mümkün olması karşısında başvurucunun ıslah talebinde bulunmasını imkânsız hâle getirmediği veaşırı derece zorlaştırmadığı anlaşılmaktadır. Diğer yandan başvurucunun ıslah ile talep ettiği maluliyetbaşlangıç tarihinin geri çekilmesi isteğini zamanaşımı süresi içinde ek dava yoluyla talep etmesi de mümkündür. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelerden başvurucunun ıslah ile reddedilen bu talebi için İstanbul 22. İş Mahkemesinde E.2016/38 sayısı ile açmış olduğu davanın kısmen kabul ile sonuçlandığı da gözönünde bulundurulduğunda olayda yapılan müdahalenin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığı anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
2. Vekâlet Ücretine İlişkin İddia
52. Mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi ve uyuşmazlıkların makul sürede bitirilebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu makamlarının takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 38).
53. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvurular önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç [GK], B. No: 2013/9466, 27/10/2015, § 29).
54. Somut olayda; başvurucu aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu, bu kapsamdakısmen kabul edilen davada reddedilen kısım yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekâlet ücretine hükmedildiği ve bu durumun başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı anlaşıldığından mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle şikâyetin bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
58. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
59. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
60. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 6 yıl 1 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
61. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
63. Başvurucu, ek dava açması nedeniyle uğramış olduğu 1.500 TL vekâlet ücreti, ıslahın kabul edilmemesi nedeniyle mahrum kaldığı aylıklardan oluşan maddi zararı ile 25.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebinde bulunmuştur.
64. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Islah isteğinin reddi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Aleyhe vekalet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Islah isteğinin reddi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 6.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 1. İş Mahkemesine (E.2011/85, K.2014/12) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.