TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.L. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/7469)
|
|
Karar Tarihi: 22/11/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/12/2017-30283
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucular
|
:
|
1. M. L.
|
|
|
2. F. A. L.
|
|
|
3. G. L.
|
Vekili
|
:
|
Av. Suat
YURDSEVEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, aile içi şiddet nedeniyle başvurucuya ve müşterek
çocuklara yaklaşmaması hususunda koruma kararı bulunan eşin müşterek çocuklarla
şahsi ilişki tesisine karar verilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi
varlığının korunması hakkı ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca, adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
8. Başvurucuların vekili, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
10. Başvurucu M.L. ve boşanma sürecinde olduğu eşi A.L.nin beş çocukları bulunmaktadır. Aşağıda detaylı olarak
açıklanacağı üzere 26/4/2007 doğumlu başvurucu F.L. ile 29/4/2008 doğumlu
başvurucu G.L.nin velayetleri anneleri olan başvurucu
M.L.de bulunmaktadır. Diğer çocukların velayetleri baba A.L.ye verilmiştir.
11. Başvurucu M.L. 22/12/2010 tarihinde eşi A.L. aleyhine
boşanma davası açmıştır. A.L. de başvurucuya karşı boşanma davası açmıştır.
İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli kararıyla, evliliğin şiddetli
geçimsizlik nedeniyle temelinden sarsıldığı gerekçesiyle tarafların
boşanmalarına hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde sosyal hizmet uzmanlarınca
düzenlenen bilirkişi raporlarına dayanılmıştır. Bu raporlarda; boşanma davası
süresince üç erkek çocuğun babaları A.L.nin yanında
kaldıkları, iki kız çocuğunun ise başvurucu M.L.nin
yanında yaşadığı belirtilmiştir. Ayrıca çocukların birlikte yaşadığı ebeveynine
karşı olumlu, sağlıklı bir ilişki geliştirdikleri ancak ayrı yaşadıkları
ebeveynlerine karşı olumsuz tepki gösterdikleri, boşanma sürecindeki
sıkıntılardan çocukların etkilendiği ve taraf olma durumunda bırakıldıklarının
belirtildiği ifade edilmiştir. Mahkemece raporlardaki öneriler ve çocukların
isteği dikkate alınarak üç erkek çocuğun velayetinin babaları A.L.ye, iki kız
çocuğun velayetinin ise başvurucu M.L.ye verilmesine; çocukların da birbirlerini
görebileceği şekilde ebeveynleriyle şahsi ilişki kurulmasına karar verilmiştir.
12. Söz konusu karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/12/2013
tarihli kararıyla usule ilişkin gerekçeyle bozulmuştur.
13. Bozma üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda İstanbul
11. Aile Mahkemesinin 22/1/2016 tarihli kararıyla başvurucu M.L.nin
boşanma davasının kabulüne ve tarafların şiddetli geçimsizliğe dayalı olarak
evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmalarına karar
verilmiştir. Karar gerekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda A.L.nin ağır kusurlu olduğu, başvurucunun kusurunun
bulunmadığı belirtilmiştir. Kararda üç erkek çocuğun velayetinin babaları
A.L.ye, iki kız çocuğun velayetinin ise başvurucuya verilmesine; çocukların da
birbirlerini görebileceği şekilde ebeveynleriyle şahsi ilişki kurulmasına karar
verilmiştir. Boşanma davasına dair detaylı bilgiler aşağıda ayrı başlık altında
verilmiştir.
14. Boşanma davası süreci devam ettiği sırada başvurucu M.L.,
eşinin kendisine ve çocuklarına şiddet uyguladığını belirterek İstanbul 1. Aile
Mahkemesine başvurmuştur. İstanbul 1. Aile Mahkemesince çeşitli tarihlerde
verilen kararlarla 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına
Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun uyarınca başvurucunun eşi A.L.nin başvurucuya ve çocuklarına yönelik şiddet tehditi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz
ve davranışlarda bulunmamasına, iletişim araçları ileveya
sair surette rahatsız etmemesine, şahsi eşyası ve ev eşyasına zarar vermemesine
karar verilmiştir. Ayrıca A.L.nin başvurucu ve
çocukları F.L. ve G.L.nin oturdukları ev ile
çocukların okuluna beş yüz metreden fazla yaklaşmamasına hükmedilmiştir. Söz
konusu koruma tedbirleri 6/3/2013 ile 19/6/2015 tarihleri arasında geçerli
olmuştur. Koruma kararlarına dair süreç aşağıda detaylı olarak anlatılmıştır.
15. Ayrıca A.L.nin başvurucu ve
çocuklarının oturduğu konuta yaklaşmamasına dair tedbir kararına uymaması
nedeniyle A.L. hakkında ceza davası açılmıştır. İstanbul 44. Asliye Ceza
Mahkemesinin 25/9/2012 tarihli kararıyla, A.L.nin
konuta yaklaşmamasına dair tedbir kararına uymadığı ve müşterek konutta bulunan
başvurucunun annesi müşteki M.S.yi
darbettiği gerekçesiyle hapis cezasıyla
cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Söz konusu hüküm, itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
16. A.L. 14/5/2013 tarihinde İstanbul 17. Aile Mahkemesine
verdiği dilekçeyle velayetleri başvurucuda olan çocukları F.L. ve G.L. ile
şahsi ilişki tesisi talebinde bulunmuştur.
17. İstanbul 17. Aile Mahkemesi 15/5/2013 tarihli kararı ile
taraflar arasında görülen ve derdest olan boşanma davasında çocuklarla esas
hükümle şahsi ilişki tesisine karar verildiği ve kararın kesinleşmemesi
nedeniyle şahsi ilişkinin tedbir olarak devam ettiği gerekçesiyle talep
hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
18. Baba A.L. karara itiraz etmiş, boşanma sonucunda verilen
karar henüz kesinleşmediğinden ilamın icraya konulmasının mümkün olmadığını
belirterek şahsi ilişki kurulması konusunda ihtiyati tedbir kararı verilmesi
talebinde bulunmuştur. Mahkeme, 16/8/2013 tarihine duruşma açmıştır. Duruşma
tarihini içeren tebligat başvurucunun adresine gönderilmiştir. İstanbul 17.
Aile Mahkemesi 16/8/2013 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucuya gönderilen
davetiye alındısının dönmediği anlaşıldığından duruşmanın 5/9/2013 tarihine
ertelenmesine, başvurucu adına çıkartılan tebligatın akıbetinin PTT'den
sorulmasına ve sistem üzerinden sorgulama yapılarak çıktısının dosyaya
konulmasına karar vermiştir. Mahkeme 5/9/2013 tarihli duruşma tutanağında
başvurucu M.L. adına çıkarılan tebligatın döndüğünü, 23/7/2013 tarihinde
tebliğin yapıldığını belirtmiştir. Söz konusu tebligat alındısında başvurucunun
belirtilen adresinde bulunamadığı, tebligatın muhtarlığa teslim edildiği ve
ihbarnamenin adresin kapısına yapıştırıldığı, muhataba haber vermek üzere
komşuya bilgi verildiği ifade edilmiştir.
19. İstanbul 17. Aile Mahkemesi 5/9/2013 tarihli kararı ile
itirazın kabulüne, müşterek çocuklarla baba arasında, boşanma kararı
kesinleşinceye kadar tedbiren şahsi ilişki tesisine
karar vermiştir. Karar gerekçesinde; İstanbul 11. Aile Mahkemesinin E.2010/835,
K.2012/626 sayılı dosyasının duruşma tutanakları ile gerekçeli kararın bir
örneğinin Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden alındığı, yapılan
incelemede çocuklar ile talep eden baba arasında şahsi ilişki tesisine dair
tedbir niteliğinde ara kararı verilmediği, hükümle birlikte verilen şahsi
ilişki kararının kesinleşmediğinin anlaşıldığı, bu nedenle çocuklar ile baba
arasında boşanma kararı kesinleşinceye kadar tedbiren
şahsi ilişki tesisine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Kararda on beş
günlük sürede temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
20. Başvurucu 11/10/2013 tarihinde bu karara karşı temyiz yoluna
başvurmuştur. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24/3/2014 tarihli ilamı ile temyiz
talebi reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, Yargıtay İçtihatları Birleştirme
Hukuk Genel Kurulunun 21/2/2014 tarihli ve E.2013/1, K.2014/1 sayılı kararı ile
ihtiyati tedbir hükmüne karşı temyiz yolunun kapalı olduğuna karar verildiği
belirtilerek bağlayıcı nitelikteki içtihadı birleştirme kararı uyarınca
temyizin kabil olmadığı ifade edilmiştir.
21. Ret kararı 24/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
26/5/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olmadığı tespit
edilmiştir.
22. Başvurucu yine 2/5/2014 tarihinde İstanbul 17. Aile
Mahkemesinin 5/9/2013 tarihli kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkeme
2/5/2014 tarihli ek kararı ile kararın kesin olup itirazı kabil olmadığı
gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermiş, bu karar 6/6/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
23. İstanbul 17. Aile Mahkemesinin 5/9/2013 tarihli şahsi ilişki
tesisine dair kararı uyarınca icra memurları çocuk teslimi için 23/11/2013
tarihinde başvurucunun evine gelmiştir. Aynı tarihli Çocuk Teslimi Tutanağı'na göre, başvurucunun koruma tedbir kararlarını
belirterek çocukları teslim etmeyeceğini ifade etmesi üzerine çocuk teslimi
yapılmamıştır.
24. İcra memurları 14/12/2013 tarihinde tekrar başvurucunun
evine gitmişlerdir. Başvurucunun evde olmaması nedeniyle çilingir marifetiyle
başvurucunun evinin kapısı açılarak içeriye girilmiş, kapı anahtarı da
değiştirilmiştir. 14/12/2013 tarihli Çocuk Teslimi Tutanağı'nda"evin kapısının kapalı olduğu, odaların polis eşliğinde çilingir marifeti
ile açıldığı, odalarda kıymetli hiç bir eşyaya
rastlanılmadığı, içeride de kimsenin olmadığının görüldüğü, kapılar tekrar eski
konumuna getirilerekçilingir marifetiyle kilitlendiği,
dış kapının göbeği değiştirilerekyeni anahtarların
icra kasasına konulmak üzere icra memuru tarafından alındığı..., çocuk
tesliminin gerçekleştirilmediği" belirtilmiştir.
25. A.L.nin şikâyeti üzerine başvurucu
hakkında 26/12/2013 tarihinde çocuk teslimine muhalefet suçu nedeniyle İstanbul
14. İcra Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır. Mahkemenin 3/6/2014 tarihli
kararıyla Aile Mahkemelerince verilmiş olan koruma tedbir kararları ile A.L.
hakkında çocuklara yaklaşmamasına hükmedildiği, bu nedenle çocuk teslimi
kararının koruma tedbir kararı gereğince uygulanmasının mümkün olmadığı
anlaşıldığından başvurucunun hapsen tazyikine yer
olmadığına karar verilmiştir.
A. Koruma Kararı Verilmesine İlişkin Süreç
26. İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 6/3/2013 tarihli kararıyla
6284 sayılı Kanun uyarınca başvurucunun eşi A.L.nin
başvurucuya ve çocuklarına yönelik şiddet tehditi,
hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda
bulunmamasına; iletişim araçları ile veya sair surette rahatsız etmemesine, şahsi
eşyası ile ev eşyasına zarar vermemesine karar verilmiştir. Tedbirin süresi
6/3/2013 tarihinden itibaren üç ay olarak belirlenmiştir.
27. İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 16/4/2013 tarihli kararına ek
kararıyla, A.L.nin başvurucuya ve çocukları F.L. ve G.L.nin oturduğu ev ile çocukların okuluna beş yüz metreden
fazla yaklaşmamasına hükmedilmiştir. Söz konusu tedbirin 6/6/2013 tarihine
kadar uygulanacağı belirtilmiştir.
28. Bu kararı itirazen inceleyen
İstanbul 2. Aile Mahkemesince 3/5/2013 tarihlikararla,
16/4/2013 tarihli tedbirin, A.L.nin mağdur vekilinin
talebinde belirtildiği gibi "her yerde" beş yüz metre yaklaşmamasına
şeklinde uygulanmasına, yayın yasağı talebinin kabulü ile başvurucu, çocukları
ve vekili hakkında yayın yasağı konulmasına, bu kişilerle ilgili her türlü
haber ve yayının -görsel ve yazılı- radyo, gazete ve sair haber kuruluşlarında
haber, röportaj, eleştiri vb. isimler altında yayımlanmasının tedbir yoluyla
önlenmesine karar verilmiştir.
29. Ayrıca İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 6/6/2013 tarihli
kararına ek kararıyla şiddetin tekrarlanması ihtimali nedeniyle önceki tedbir
kararının uzatılarak A.L.nin başvurucuya ve
çocuklarına yönelik şiddet tehditi, hakaret,
aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına; iletişim
araçları ileveya sair surette rahatsız etmemesine;
şahsi eşyası ile ev eşyasına zarar vermemesine hükmedilmiştir. Ayrıca
başvurucuya, çocukları F.L. ve G.L.nin oturduğu ev
ile çocukların okuluna ve her yerde beş yüz metreden fazla yaklaşmamasına; başvurucu,
çocukları ve vekili hakkında yayın yasağı konulmasına; bu kişilerle ilgili her
türlü haber ve yayının -görsel ve yazılı- radyo, gazete ve sair haber
kuruluşlarında haber, röportaj, eleştiri vb. isimler altındayayımlanmasının
tedbir yoluyla önlenmesine karar verilmiştir. Tedbir kararının süresi 6/6/2013
tarihinden itibaren altı ay olarak belirlenmiştir.
30. İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 16/12/2013 tarihli kararına ek
kararıyla, şiddet faili A.L.nin küfürlü ve tehditkâr
konuştuğu, başvurucuya ve vekiline karşı öldürme tehditlerinde bulunduğu
belirtilerek talepte bulunması üzerine A.L.nin
başvurucunun ve çocukları F.L. ile G.L.nin
oturdukları adrese ve çocukların okuluna beş yüz metreden fazla yaklaşmamasına;
A.L.nin başvurucuya ve çocuklarına yönelik şiddet tehditi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz
ve davranışlarda bulunmamasına; iletişim araçları ile veya sair surette
rahatsız etmemesine; şahsi eşyası ile ev eşyasına zarar vermemesine karar
verilmiştir. Tedbirin süresi 16/12/2013 tarihinden itibaren üç ay olarak
belirlenmiştir.
31. Başvurucu vekilinin yeniden talepte bulunması üzerine
İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 27/12/2013 tarihli kararıyla mağdur vekilinin
yayın yasağı kabul edildiğinden başvurucu, çocukları ve vekili hakkında yayın yasağı
konulmasına; bu kişilerle ilgili her türlü haber ve yayının -görsel ve yazılı-
radyo, gazete ve sair haber kuruluşlarında haber, röportaj, eleştiri vb.
isimler altında yayımlanmasının tedbir yoluyla önlenmesine hükmedilmiştir.
Ayrıca tedbirin 16/12/2013 tarihinden itibaren altı ay süreyle uygulanacağına
karar verilmiştir.
32. İstanbul 1. Aile Mahkemesince 19/6/2014 tarihli kararına ek
kararla, tedbir kararı süresi 19/6/2014 tarihinden itibaren altı ay
uzatılmıştır.
33. İstanbul 1. Aile Mahkemesince 18/7/2014 tarihli kararına ek
kararla, A.L.nin çocukları F.L. ve G.L. ile daha önce
verilmiş bir ilişki kurma kararı varsa kişisel ilişkinin görevlendirilecek
polis refakatinde yapılmasına, tedbirin 19/12/2014 tarihine kadar uygulanmasına
karar verilmiştir.
34. İstanbul 1. Aile Mahkemesince 19/12/2014 tarihli kararına ek
kararla, tedbir kararı süresinin sona erdiği anlaşıldığından ve mağdurun
şiddete uğrama ihtimali dikkate alınarak 19/12/2014 tarihinden itibaren altı ay
süreyle A.L.nin başvurucuya ve çocuklarına yönelik
şiddet tehditi, hakaret, aşağılama veya küçük
düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmamasına; iletişim araçlarıylaveya sair surette rahatsız etmemesine; şahsi
eşyası ile ev eşyasına zarar vermemesine; başvurucuya ve çocukları F.L. ve G.L.nin oturduğu ev ile çocukların okuluna ve her yerde iki
yüz metreden fazla yaklaşmamasına; mağdur vekilinin yayın yasağı kabul
edildiğinden başvurucu, çocukları ve vekili hakkında yayın yasağı konulmasına;
bu kişilerle ilgili her türlü haber ve yayının -görsel ve yazılı- radyo, gazete
ve sair haber kuruluşlarında haber, röportaj, eleştiri vb. isimler altında yayımlanmasının
tedbir yoluyla önlenmesine hükmedilmiştir.
35. Başvurucu 19/6/2015 tarihinde tedbir kararlarının süresinin
dolduğunu belirterek koruma kararının süresinin uzatılmasını talep etmiştir.
İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 19/6/2015 tarihli kararına ek kararla talep
reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun dilekçesinde belirttiği
olayların tarihi, koruma süresi içinde taraflar arasında eylem meydana
gelmemesi, İstanbul 11. Aile Mahkemesinde boşanma davası devam ettiğinden bu
Mahkemece olayların değerlendirilmesinin ve tedbir kararıverilmesinin
daha sağlıklı olacağı dikkate alınarak talebin reddedildiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucunun anılan karara itirazı İstanbul 2. Aile
Mahkemesinin 25/6/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
B. Boşanma Davasına İlişkin Süreç
37. Başvurucu 22/12/2010 tarihinde eşi A.L. aleyhine boşanma
davası açmıştır. A.L. de başvurucuya karşı boşanma davası açmıştır.
38. İstanbul 11. Aile Mahkemesinin 28/9/2012 tarihli kararıyla
evliliğin şiddetli geçimsizlik nedeniyle temelinden sarsıldığı gerekçesiyle
tarafların boşanmalarına hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde, A.L.nin Sağlık Bakanlığına bağlı bir hastanede doktor
olarak çalışmakta iken 24. Dönem Milletvekili Seçimi'nde
aday olması nedeniyle istifa ettiği, ayrıca bir polikliniğin büyük ortağı
olduğu, başvurucunun herhangi bir işte çalışmadığı, oturduğu evin boşanmakta
olduğu eşine ait olduğu belirtilmiştir. Gerekçede; tarafların 2001 yılında
evlenmiş oldukları, bu evlilikten üç erkek iki kız çocuklarının olduğu, A.L.nin başvurucuyla evliliği devam ederken başka
kadınlardan evlilik dışı iki çocuğu daha olduğu, dolayısıyla sadakat
yükümlülüğünü ağır şekilde ihlal ettiği belirtilmiştir. Ayrıca A.L.nin evlilikleri süresince başvurucuyu darbettiğinin tanık beyanları ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
raporu ile doğrulandığı ifade edilmiştir. A.L.nin
tanıklarının beyanlarının birbiriyle çeliştiği, cevapların hayatın akışına ters
ve inandırıcılıktan uzak olduğu, dolayısıyla A.L.nin
iddialarının doğrulanamadığı kabul edilmiştir. A.L.nin
boşanma davası açıldıktan sonra sürekli olarak başvurucuyu karakola şikâyet
ettiği, şikâyet konusu yaptığı hususlarda başvurucu hakkında dava açılmadığı,
asılsız şikâyetler nedeniyle A.L.nin iftira suçundan
cezalandırıldığının sabit olduğu, tüm bu nedenlerle evliliğin temelinden
sarsılmasında A.L.nin ağır kusurlu olduğu,
başvurucunun ise kusurunun olmadığı belirtilmiştir. Bu nedenle başvurucunun
davasının kabulüne, A.L.nin davasının reddine
hükmedilmiştir. Kararda başvurucuya maddi ve manevi tazminat ödenmesine,
başvurucu ve çocuklar için yoksulluk ve iştiraknafakalarına
hükmedilmiştir. Ayrıca velayet konusunda sosyal hizmet uzmanlarınca düzenlenen
raporlarda belirtilen görüşler ve çocukların isteği dikkate alınarak üç erkek
çocuğun velayetinin babaları A.L.ye verilmesine, iki kız çocuğun velayetinin
ise başvurucuya verilmesine, çocukların da birbirlerini görebileceği şekilde
ebeveyniyle şahsi ilişki kurulmasına karar verilmiştir.
39. Söz konusu karar Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/12/2013
tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde A.L.nin
hâkimin reddi talebinde bulunduğu, ayrıca hâkim hakkında tazminat davası
açtığı, bu şekilde husumet yaratılmış olduğu, öncelikle hâkimin reddi talebinin
ilgili merciye gönderilerek sonuçlandırılması
gerektiği belirtilmiştir.
40. İstanbul 11. Aile Mahkemesince bozma kararına uyularak dosya
2014/295 esasına kaydedilmiştir ve hâkimin reddi talebi ilgili merciye gönderilmiştir. Talebi inceleyen İstanbul 1. Aile
Mahkemesinin 2014/259 Değişik İş sayılı kararıyla hâkimin reddi talebi
koşulları oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir ve bu karar Yargıtay
incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.
41. Ayrıca A.L. İstanbul 10. Aile Mahkemesinde başvurucu
aleyhine zinaya dayalı boşanma davası açmıştır. Bu dava, İstanbul 11. Aile
Mahkemesinin E.2014/295 sayılı dosyasıyla birleştirilmiştir. Neticede İstanbul
11. Aile Mahkemesinin 22/1/2016 tarihli kararıyla başvurucunun boşanma
davasının kabulüne ve tarafların şiddetli geçimsizliğe dayalı olarak evlilik
birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmalarına, A.L.nin
zina nedenine dayalı boşanma davasının ispat edilemediğinden reddine karar
verilmiştir. Karar gerekçesinde; boşanmaya sebebiyet veren olaylarda A.L.nin ağır kusurlu olduğu, başvurucunun kusurunun
bulunmadığı belirtilmiştir. Bunun yanı sıra üç erkek çocuğun velayetinin
babaları A.L.ye verilmesine, iki kız çocuğun velayetinin ise başvurucuya
verilmesine, çocukların da birbirlerini görebileceği şekilde ebeveyniyle şahsi
ilişki kurulmasına karar verilmiştir.
42. Söz konusu karara karşı temyiz yoluna gidilmiş olup dosya Yargıtayda derdesttir.
C. Diğer Yargısal Süreçler
43. Başvurucunun boşanma sürecinde olduğu eşi A.L. hakkındaaçılan kamu davası sonucunda İstanbul 44. Asliye
Ceza Mahkemesinin 25/9/2012 tarihli kararıyla, A.L.nin
2010/127 Değişik İş sayılı karar ile müşterek konuta yaklaşmamasına dair tedbir
kararı bulunduğu hâlde tedbir kararına uymadığı ve müşterek konutta bulunan
başvurucunun annesi müşteki M.S.yi
darbettiği gerekçesiyle hapis cezasıyla
cezalandırılmasına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Söz konusu hüküm itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
44. A.L. hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
hazırlanan 17/7/2013 tarihli iddianame ile A.L.nin
başvurucuyu ve avukatını öldüreceğini, kafalarına sıktıracağını, bu işin
sonunun kötü olacağını söyleyerek tehdit ettiği suç isnadıyla İstanbul 62.
Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Dava derdesttir.
45. A.L. hakkında başvurucuya karşı iftira suçunu işlediği
gerekçesiyle İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 4/9/2014 tarihli kararıyla A.L.nin başvurucuya duyduğu husumetten dolayı Polis İmdat
Acil Çağrı Merkezini arayarak başvurucunun konutunda kimliği belli olmayan
erkeklerle uyuşturucu partisi yaptığı konusunda ihbarda bulunduğu ve iftira
suçunu işlediği sabit bulunduğundan hapis cezası ile cezalandırılmasına,
cezanın da ertelenmesine karar verilmiştir.
46. A.L. ve iki yakını hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından hazırlanan 18/5/2012 tarihli iddianame ile işlenmediğini bildikleri
hâlde başvurucuya hırsızlık suçu isnat ederek aleyhine soruşturma başlattıkları
ve bir gün gözaltında kalarak hürriyetinin kısıtlanmasına sebep oldukları
belirtilerek iftira suçu isnadıyla İstanbul 42. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu
davası açılmıştır. Dava derdesttir.
47. A.L. hakkında Fatih Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
hazırlanan 22/2/2011 tarihli iddianame ile başvurucunun oturduğu daire
kapısının önüne gelerek kapıyı açmasını istediği, başvurucunun kapıyı açmaması
üzerine "Ya bu davadan vazgeçeceksin ya
da seni yaşatmam, sokak kadını gibi sokaklarda sürtüyorsun."
diyerek hakaret ve tehdit ettiği suç isnadıyla kamu davası açılmıştır. Dava
derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
48. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Geçici önlemler” kenar başlıklı 169.
maddesi şöyledir:
“Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim,
davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine,
eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici
önlemleri re'sen alır.”
49. 4721 sayılı Kanun’un “Hakimin takdir yetkisi” kenar başlıklı 182.
maddesi şöyledir:
“Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken,
olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise
vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın
haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.
Velâyetin kullanılması kendisine verilmeyen
eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık,
eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve
eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır.
Hâkim, istem hâlinde irat biçiminde ödenmesine
karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik
durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
”
50. 4721 sayılı Kanun’un “Kural”
kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
“Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine
bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına
sahiptir.”
51. 4721 sayılı Kanun’un “Sınırları”
kenar başlıklı 324. maddesi şöyledir:
“Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini
zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla
yükümlüdür.
Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve
baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak
kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli
sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden
alınabilir.”
52. 4721 sayılı Kanun’un 326. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Çocuk ile kişisel ilişkiye yönelik bir düzenleme yapılıncaya kadar,
velâyet hakkına sahip veya çocuk kendisine bırakılmış kişinin rızası dışında
kişisel ilişki kurulamaz.”
53. 2/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 390. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas
hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak
asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.”
54. 6100 sayılı Kanun’un "İhtiyati
tedbir kararına karşı itiraz" kenar başlıklı 394. maddesi
şöyledir:
“(1) Karşı taraf dinlenmeden verilmiş olan
ihtiyati tedbir kararlarına itiraz edilebilir. Aksine karar verilmedikçe,
itiraz icrayı durdurmaz.
(2) İhtiyati tedbirin uygulanması sırasında
karşı taraf hazır bulunuyorsa, tedbirin uygulanmasından itibaren; hazır
bulunmuyorsa tedbirin uygulanmasına ilişkin tutanağın tebliğinden itibaren bir
hafta içinde, ihtiyati tedbirin şartlarına, mahkemenin yetkisine ve teminata
ilişkin olarak, kararı veren mahkemeye itiraz edebilir.
(3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması
sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri
öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve
teminata itiraz edebilirler.
(4) İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden,
itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri
dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder;
gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz
üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir.
(5) İtiraz hakkında verilen karara karşı,
kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak
karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını
durdurmaz.”
55. 6100 sayılı Kanun'un "Durum
ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya
kaldırılması" kenar başlıklı 396. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Durum ve koşulların değiştiği sabit olursa,
talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat
aranmaksızın karar verilebilir.”
56.6100 sayılı Kanun'un "Temyizin
icraya etkisi" kenar başlıklı 367. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“…
Kişiler hukuku, aile hukuku ve taşınmaz mal
ile ilgili ayni haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe yerine getirilemez. ”
57. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
“(1) Bölge adliye
mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve
başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye
mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna
başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun
26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge
adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama
tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri
uygulanır.”
58. 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 21.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kendisine tebligat yapılacak kimse veya
yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri
gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru
tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine
veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm
edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına
yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa
keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa
yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih,
tebliğ tarihi sayılır.”
59. 9/1/2003 tarihli ve 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un "Aile
mahkemelerinin görevleri" kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Aile mahkemeleri, aşağıdaki dava ve işleri
görürler:
1. 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk
Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001
tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli
Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler,
2. 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna
ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi,
3. Kanunlarla verilen diğer görevler.”
60. 4787 sayılı Kanun’un "Koruyucu,
eğitici ve sosyal önlemler" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Aile mahkemesi, diğer kanunlardaki hükümler
saklı kalmak üzere görev alanına giren konularda:
1. Yetişkinler hakkında;
a) Evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri
konusunda eşleri uyararak, gerektiğinde uzlaştırmaya,
b) Ailenin ekonomik varlığının korunması veya
evlilik birliğinden doğan malî yükümlülüklerin yerine getirilmesine ilişkin
gerekli önlemleri almaya,
c) Resmî veya özel sağlık veya sosyal hizmet
kurumlarına, huzur evlerine veya benzeri yerlere yerleştirmeye,
d) Bir meslek edinme kursuna veya uygun
görülecek bir eğitim kurumuna vermeye,
2. Küçükler hakkında;
a) Bakım ve gözetime yönelik nafaka
yükümlülüğü konusunda gerekli önlemleri almaya,
b) Bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede
bulunan veya manen terk edilmiş halde kalan küçüğü, ana ve babadan alarak bir
aile yanına veya resmî ya da özel sağlık kurumuna veya eğitimi güç çocuklara
mahsus kuruma yerleştirmeye,
c) Çocuk mallarının yönetimi ve korunmasına
ilişkin önlemleri almaya,
d) Genel ve katma bütçeli daireler, mahallî
idareler, kamu iktisadî teşebbüsleri ve bankalar tarafından kurulmuş teşekkül,
müessese veya işletmelere veya benzeri işyerlerine yahut meslek sahibi birinin
yanına yerleştirmeye,
Karar verebilir.
...”
61. 4787 sayılı Kanun’un "Aile
mahkemeleri bünyesinde bulunan uzmanlar" kenar başlıklı 5.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Her aile mahkemesine,
1. Davanın esasına girilmeden önce veya
davanın görülmesi sırasında, mahkemece istenen konular hakkında taraflar
arasındaki uyuşmazlık nedenlerine ilişkin araştırma ve inceleme yapmak ve
sonucunu bildirmek,
2. Mahkemenin gerekli gördüğü hallerde
duruşmada hazır bulunmak, istenilen konularla ilgili çalışmalar yapmak ve görüş
bildirmek,
3. Mahkemece verilecek diğer görevleri yapmak,
Üzere Adalet Bakanlığınca, tercihan; evli ve
çocuk sahibi, otuz yaşını doldurmuş ve aile sorunları alanında lisansüstü
eğitim yapmış olanlar arasından, birer psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı
atanır.”
62. 4787 sayılı Kanun’un "Usul
hükümleri" kenar başlıklı 7. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak
kaydıyla, bu Kanunda hüküm bulunmayan konularda Türk Medenî Kanununun aile
hukukuna ilişkin usul hükümleri ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri
uygulanır.”
63. 17/4/2014 tarihli ve 28975 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 21/2/2014 tarihli ve E.2013/1, K.2014/1 sayılı Yargıtay İçtihatları
Birleştirme Hukuk Genel Kurulu kararının gerekçesinin ilgili kısımları
şöyledir:
“Bu itibarla HMK’nun
391. ve 394. maddelerinde geçen “kanun yolu” ibaresi ile kastedilenin istinaf
yolu olduğu, Geçici 3.madde yollamasının sadece HUMK’nun
temyize ilişkin hükümlerini kapsadığı ve ihtiyati tedbire ilişkin kararların
nihai nitelikte kararlardan olmadığı, ayrıca bu konuda özel bir düzenlemenin de
bulunmadığı gözetildiğinde bu tür kararların temyiz yolu kapsamında
incelenemeyeceği kanaatine varılmıştır. ”
B. Uluslararası Hukuk
64. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), önüne gelen birçok
davada aile yaşamına saygının kamu makamlarına ebeveynler ve çocuklarını bir
araya getirmek şeklinde pozitif bir görev yüklediğini ve bunun, ayrılığa
devletin değil bir ebeveynin yol açtığı durumlarda da geçerli olduğunu, bu
alandaki pozitif yükümlülüğün bireyler arasındaki ilişkiler alanında dahi aile
yaşamına saygıyı güvence altına almak için tasarlanmış, hem bireylerin
haklarını koruyan düzenleyici yargısal bir çerçeve oluşturulmasını hem de
fiilen hayata geçirilecek uygun tedbirlerin alınmasını gerektirdiğini ifade
etmektedir (Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92, 23/9/1994, §
58; Glaser/Birleşik Krallık, B. No: 32346/96,
19/9/2000, § 63; Bajrami/Arnavutluk, B. No: 35853/04, 12/12/2006,
§ 52).
65. AİHM, çocuğun ve ebeveynin menfaatlerine ilişkin
değerlendirmenin ulusal yargı makamlarınca yapılması gerektiğini kabul etmekle
birlikte uyuşmazlığa ilişkin yargılama prosedürünün adil olması ve ilgililere
bütün haklarını kullanabilme olanağı sağlaması gerektiğini ifade etmekte; bu
bağlamda ulusal mahkemelerin özellikle olgusal, duygusal, psikolojik, maddi ve tıbbi
nitelikteki bütün faktörler ile ailenin durumunu derinlemesine inceleyip
incelemediğini, çocuğun yüksek menfaatlerini tespit etmek suretiyle ilgili
kişilerin de yararlarına ilişkin makul bir değerlendirme ve dengelemede
bulunulup bulunulmadığını belirlemek durumunda olduğunu belirtmektedir (İlker Ensar Uyanık/Türkiye, B. No:
60328/09, 3/5/2012, § 52; Neulinger ve Shuruk/İsviçre [BD],
B. No: 41615/07, 6/7/2010, § 139).
66. AİHM, ebeveyn ve çocuklar arasındaki ilişkileri konu alan
uyuşmazlıklar açısından söz konusu yargılamaların adil yargılanma hakkının
usule ilişkin gereklerini haiz olması, ilgili ebeveyn ve çocuğu birleştirmek
için uygun tedbirlerin alınması gereğini birlikte ele almakta ve söz konusu
vakaların birçoğunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi
açısından ayrıca bir değerlendirme yapmamaktadır (Amanalachioai/Romanya, B. No: 4023/04, 26/5/2002, § 63;
İlker Ensar Uyanık/Türkiye,§ 33; Raban/Romanya, B. No: 25437/08,26/10/2010, § 23).
67. Öte yandan derece mahkemelerinin çocuklarla ilgili koruma
tedbirlerinin değerlendirilmesinde aile hayatı kapsamındaki ilişkilerin
sürdürülebilir ve etkili olmasını temin edecek şekilde hareket etmesi
zaruridir. Bu kapsamda -özellikle müdahalenin ölçülülüğü noktasında- derece
mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp
kullanmadıkları hususunu değerlendirme durumunda olan AİHM, bu bağlamda
müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup
olmadığını incelemek durumundadır (Bronda/İtalya, B. No: 22430/93, 9/06/1998, § 59; Hokkanen/Finlandiya, B. No: 19823/92,23/09/1994, §
55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
68. Mahkemenin 22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığının Korunması ile Özel
Hayata ve Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
69. i. Başvurucu, şahsi ilişki tesisi kararı verilmeden önce
İstanbul 1. Aile Mahkemesinin 6/6/2013 tarihli kararı ile şiddet nedeniyle
eşinin kendisine ve velayeti kendisinde olan müşterek çocuklara yaklaşmaması husunda koruma kararı verdiğini, eşinin kendisine ve
çocuklara karşı şiddet uyguladığını, eşinin 27/2/2011 tarihinde çocuğu F.L.yi kaçırmaya çalıştığını ve annesini de darbettiğini, bu sebeple 44. Asliye Ceza Mahkemesinin
2011/171 Esas sayılı dosyasında hapis cezası aldığını, çocukların babalarından
korktuğunu belirtmiştir. Başvurucu; İstanbul 17. Aile Mahkemesinin 2013/202
Değişik İş sayılı dosyasında, ceza davalarını ve uzaklaştırma kararını gözönüne almadan ve kendisini dinlemeden şahsi ilişki
tesisine karar verdiğini, İstanbul 17. Aile Mahkemesininduruşma
gününü bildirir tebligatının kendisine gelmediğini, bu nedenle duruşmada
kendisini savunamadığını belirterek Anayasa'nın 20. maddesinde tanımlanan özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkı ve 41. maddesinde tanımlanan ailenin
korunması ve çocuk haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu,
kimliğinin kamuya açık belgelerde gizli tutulması ve İstanbul 17. Aile
Mahkemesinin 2013/202 Değişik İş sayılı dosyasında verilen şahsi ilişki
kurulmasına dair tedbir kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılması
talebinde bulunmuştur.
ii. Başvurucu ayrıca İstanbul 17. Aile Mahkemesinin 2013/202 Değişik
İş sayılı kararı üzerine icra görevlilerince çocuk teslimi için kendisi yokken
evine gelindiğini, çilingir marifetiyle evine girildiğini, tüm dolaplarının ve
özel eşyasının aranmış olduğunu, kapı anahtarı değiştirildiği için ve hafta
sonuna denk gelmesi yüzünden icra dairesine gidip yeni anahtarı alamadığından
iki gün evine giremediğini belirterek Anayasa'nın 21. maddesinde düzenlenen
konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
70. Bakanlık görüşünde başvurucunun İstanbul 17. Aile Mahkemesi
dosyasında duruşma gününü bildirir tebligatın kendisine gelmediği, bu nedenle
duruşmada kendisini savunamadığı şeklindeki iddiası adil yargılanma hakkı
çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu iddia ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi
ve AİHM kararlarında belirtilen genel ilkelere yer verilmiş, tebligatın 7201
sayılı Kanun'un 21. maddesine uygun şekilde yapılmış olduğu bildirilmiştir.
Başvurucunun özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddiaları bakımından ise devletlerin çocuğun anne ve babayla ilişki kurmasını
sağlayacak şekilde pozitif yükümlülükleri olduğu, başvurucunun eşinin
başvurucuya karşı işlediği eylemlerden dolayı kamu davalarının açılmış olduğu,
başvurucunun eşinin çocuklarına karşı cezai yaptırım gerektiren eylemlerden
dolayı kamu davası açıldığına dair bir husus tespit edilemediği bildirilmiştir.
71. Başvurucu M.L., Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihtiyati
tedbir kararına karşı itiraz ve temyiz hakkının bulunmadığını, bu nedenle
derece mahkemeleri önünde koruma tedbir kararlarına ilişkin iddia ve
savunmalarını dile getiremediğini, çocukların babalarından korktuğunu, eski
eşinin kendisini ölümle tehdit ettiğini, bu nedenle hakkında ceza davası
açılmış olduğunu belirtmiştir.
2. Değerlendirme
72.Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.”
73. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.”
74. Anayasa’nın "Ailenin
korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler
arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı
çocukları koruyucu tedbirleri alır.”
75. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
76. Başvuru konusunu, velayeti anneye verilmiş olan çocuklar
F.L. ve G.L. ile babaları arasında şahsi ilişki kurulmasına ilişkin ihtiyati
tedbir kararı oluşturmaktadır. Başvurucu M.L., çocukların babalarından
korktuğunu belirtmiş ve şiddet nedeniyle eşinin kendisine ve velayeti
kendisinde olan müşterek çocuklar F.L. ve G.L.ye yaklaşmaması hususunda koruma
kararı olmasına karşın şahsi ilişki kararı verilmesinin aile hayatına saygı
hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Koruma tedbir kararları 6284 sayılıKanun uyarınca ve aile içi şiddete dayalı olarak
verilmiş olması nedeniyle başvurunun Anayasa'nın 20. maddesinde yer alan özel
hayata ve aile hayatına saygı hakkının yanı sıra Anayasa'nın 17. maddesinde
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkıyla birlikte
incelenmesi gerekmektedir. Başvurucunun konut dokunulmazlığına ilişkin
iddiasının ise Anayasa'nın 21. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
77. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
78. Ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının anne ve babanın
birlikte yaşamamaları veya ortak yaşama son vermeleri ya da çocuğun kamu
koruması altına alınması sonrasında da devam edeceği açıktır. Devletin pozitif
tedbirler alma yükümlülüğü konusunda Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri, anne
baba ve çocuk arasındaki bağın devamlılığını sağlamak üzere tedbirler
alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma
yükümlülüğünü içermektedir. 41. maddede her çocuğun yüksek yararına aykırı
olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve ilişkiyi sürdürme
hakkına sahip olduğu açıkça belirtilmektedir (Serpil
Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 67; Selim Adıyaman, B. No: 2013/8846, 9/3/2016, § 45).
79. Bununla birlikte ebeveyn ve çocuk arasındaki aile yaşamının
tesisinde dikkate alınması gereken temel unsur çocuğun üstün menfaatidir. Bu
bakımdan anne ve babanın çocukla ilişki kurma konusundaki hukuki menfaatleri
ile çocuğun sağlığı ve gelişimi açısından üstün olan menfaati arasında adil bir
denge kurulması gerekmektedir. Anne ve baba ile temasın çocuğun üstün
menfaatini ağır şekilde tehdit ettiği durumlarda, kamu makamlarının çocuğu
koruyacak şekilde tedbirler alma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Toros, § 80).
80. Öte yandan ailenin mevcut durumunun çocuğun sağlık ve
güvenliği açısından uygun olmadığının kanıtlandığı durumlar dışında çocuğun
menfaati de doğal ailesi ile bağlarının sürdürülmesini gerektirmektedir. Söz
konusu bağlantının kesilmesi, çocuğun adeta köklerinden koparılması anlamına
gelmektedir. Bu nedenle çocuğun üstün menfaati de söz konusu bağlantının
yalnızca olağanüstü ve istisnai durumlarda engellenmesini gerektirmektedir.
Belirtilen kişisel bağın korunması veya yeniden tesisi için tüm imkânlar
kullanılmalıdır (Serpil Toros, §
82).
81. Kamusal makamlar söz konusu aile ilişkilerinin sürdürülebilirliği
ve olayın tarafları arasında iş birliğinin tesisi noktasında kendilerinden
beklenen en üstün gayreti göstermek zorunda olmakla birlikte bu alanda
zorlayıcı tedbirlere başvurma yükümlülüğü tüm tarafların menfaati, özellikle de
çocuğun üstün yararı karşısında sınırlı olmak durumundadır. Anne veya baba ile
iletişimin bu menfaatleri tehlikeye soktuğunun tespiti hâlinde de kamusal
makamların söz konusu menfaatler arasında adil bir denge tesis etme
yükümlülükleri bulunmaktadır (M.M.E. ve T.E.,
B. No: 2013/2910, 5/11/201, § 133).
82. Özellikle müdahalenin ölçülülüğü noktasında derece
mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp
kullanmadıkları hususunu değerlendirme durumunda olan Anayasa Mahkemesi, bu
bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve
yeterli olup olmadığını incelemek durumundadır (N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 55).
83. Koruma kararları ile ilgili başvurular bağlamında Anayasa
Mahkemesinin görevi de ilgili kamusal makamların yerini alarak çocuk için uygun
koruma önlemlerinin ne olduğunu bizzat karara bağlamak değildir. Ancak söz
konusu süreçte aile hayatına saygı hakkının gerektirdiği güvencelerin gerek
ebeveyn gerek çocuk açısından gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesi zaruridir
(Serpil Toros, § 88).
84. Koruma kararları ile velayet ve kişisel ilişkiye ilişkin
hükümlerin icrası problemi sıklıkla adil yargılanma hakkının ihlali iddialarına
konu olmakla birlikte sürecin ivedi olarak yürütülmesi de dâhil olmak üzere
ilgili prosedüre ilişkin işlem ve eylemlerin aile hayatına saygı hakkı
bağlamında meydana getirdiği sonuçlar dikkate alındığında söz konusu iddiaların
aile hayatına saygı hakkı bağlamında ele alınması uygun görülmektedir (Serpil Toros §, 89).
85. Yetkili kamusal makamların ve özellikle yargısal organların
kararlarında, ebeveynin kanun yollarına başvuru hakkını etkili şekilde
kullanarak yargısal sürecin ilerleyen aşamalarına da etkin şekilde
katılımlarını sağlayacak şekilde ayrıntılı gerekçelere yer vermeleri zorunludur.
Bunun yanı sıra ebeveynin çocuğun koruma altına alınması ile ilgili süreçte
kamusal makamlarca dayanılan bilgi ve belgelere ulaşabilecek pozisyonda olması
gerekmektedir. Talepte bulunulmaması durumunda dahi çocukları ile ilgili önemli
kararların alınması sürecinde elde edilen verilerin ebeveynle paylaşılması,
sürecin doğru yürütülmesi açısından önemlidir (Serpil
Toros, § 91).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
86. Somut olayda İstanbul 1. Aile Mahkemesince çeşitli
tarihlerde verilen kararlarla 6284 sayılı Kanun uyarınca başvurucunun eşi A.L.nin başvurucuya ve çocuklarına yönelik şiddet tehditi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz
ve davranışlarda bulunmamasına; iletişim araçları ileveya
sair surette rahatsız etmemesine; şahsi eşya ve ev eşyasına zarar vermemesine
karar verilmiştir. Ayrıca A.L.nin, başvurucu ve
çocukları F.L. ve G.L.nin oturdukları ev ile
çocukların okuluna beş yüz metreden fazla yaklaşmamasına hükmedilmiştir. Söz konusu
koruma tedbirleri 6/3/2013 ile 19/6/2015 tarihleri arasında geçerli olmuştur.
Öte yandan hâlen temyiz incelemesi aşamasında olan boşanma davası sonucunda
28/9/2012 tarihli hükümle birlikte baba A.L. ile çocuklar F.L. ve G.L. arasında
şahsi ilişki kurulmasına karar verilmiştir. Ancak dosyanın temyiz incelemesinde
olması ve dolayısıyla kararın kesinleşmemesi nedeniyle A.L. şahsi ilişki
kurulması konusunda bir başka aile mahkemesinden ihtiyati tedbir kararı
verilmesi talebinde bulunmuştur. İstanbul 17. Aile Mahkemesi 5/9/2013 tarihli
kararı ile boşanma kararı kesinleşinceye kadar tedbiren
şahsi ilişki tesisine karar vermiştir.
87. Anayasa Mahkemesinin önüne gelen başvuruda sorun, Aile
Mahkemesi tarafından 6/3/2013 ile 19/6/2015 tarihleri arasında, aile içi şiddet
nedeniyle baba A.L.nin başvurucu M.L., çocukları F.L.
ve G.L.nin oturdukları ev ile çocukların okuluna beş yüzmetreden fazla yaklaşmamasına hükmedilerek şiddetin
önlenmesine dair tedbir kararı verilmiş olmasına karşın bir başka Aile
Mahkemesi tarafından söz konusu yaklaşık iki yıllık zaman dilimini de kapsayan
şekilde 5/9/2013 tarihli şahsi ilişki tesisine dair ihtiyati tedbir kararı
verilmesinden kaynaklanmaktadır. Somut olayın koşulları içinde gerek şiddetin
önlenmesine dair kararın uygulamasını tehlikeye düşürecek sonuçlar içermesi
gerekse başvurucu M.L.nin icra takibine uğraması,
çilingir marifetiyle konutuna girilmiş olması hatta hakkında hapsen tazyiki talebiyle icra ceza mahkemesinde dava
açılmış olması gibi olumsuz sonuçları da dikkate alındığında söz konusu şahsi
ilişki kurulmasına dair kararın başvurucuların maddi ve manevi varlıklarının
korunması ile özel hayata ve aile hayatına saygı haklarına müdahale oluşturduğu
açıktır.
88. Yukarıda açıklandığı üzere çocuğun yüksek yararına aykırı
olmadıkça anne ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve ilişkiyi
sürdürme hakkının varlığı esastır. Kamu makamlarının çocuğun üstün yararını
daima dikkate alarak ve ebeveyn ile çocuğun menfaatleri arasındaki adil dengeyi
gözeterek ebeveynle kişisel ilişki kurulması yönünde kendilerinden beklenen en
üstün gayreti göstermeleri gerekmektedir. Bununla birlikte kişisel ve ailevi
durumların aileden aileye farklılık arz ettiği dikkate alındığında ilgili bütün
bireylerin hakları arasında adil bir dengenin kurulması her somut olayın
kendine özgü koşullarının incelenmesini gerektirmektedir.
89. 6100 sayılı Kanun'un 390. maddesinin birinci fıkrasında
ihtiyati tedbirin dava açılmadan önce esas hakkında görevli ve yetkili olan
mahkemeden, dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden
talep edileceği düzenlenmiştir. Somut olayda şahsi ilişki konusundaki ihtiyati
tedbir kararının, velayet ve şahsi ilişki konularında asıl davanın görüldüğü
mahkeme olan boşanma davasını inceleyen İstanbul 11. Aile Mahkemesinden değil
bu Mahkemenin kararının temyiz incelemesinde olmasından bahisleİstanbul
17. Aile Mahkemesinden talep edildiği görülmüştür. Talebi kabul ederek tedbiren şahsi ilişki kurulmasına hükmeden İstanbul 17.
Aile Mahkemesinin karar gerekçesi incelendiğinde İstanbul 11. Aile Mahkemesinin
boşanma davası dosyasının tamamı incelenmeden sadece duruşma tutanakları ve
gerekçeli kararının bir örneğinin UYAP'tan alınması
suretiyle şahsi ilişkiye karar verildiği görülmektedir. Dolayısıyla İstanbul
17. Aile Mahkemesinin kararında baba aleyhine verilmiş ve boşanma davasına
delil olarak sunulmuş olan koruma tedbir kararlarının dikkate alınmadığı,
tartışılmadığı anlaşılmaktadır.
90. Bunun yanı sıra aile mahkemeleri bünyelerinde psikolog,
pedagog ve sosyal çalışmacı çalıştıran mahkemeler olmasına karşın olayda
kişisel ilişki kurulmasına karar verilirken herhangi bir şekilde bu uzmanlardan
görüş istenmediği, bilirkişi incelemesine gidilmediği, psikoloji ve pedagoji
alanında uzman görevliler tarafından verilmiş, çocuklar ile babanın psikolojik
durumlarını ortaya koyan bilimsel raporlara da dayanılmadığı anlaşılmaktadır.
Aynı şekilde babanın çocuklara karşı şiddet uygulama ihtimali olup olmadığı, bu
ihtimal söz konusu ise buna karşı alınacak tedbirler ile ek önlemler -örneğin
çocuklarla babanın bir uzman gözetiminde görüşmeleri gibi ihtimaller- hiç
değerlendirilmeden karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle çocuklar ile
hakkında şiddet nedeniyle koruma tedbir kararları bulunan baba arasında kişisel
ilişki kurulmasına dair karardaki gerekçelerin aile hayatına saygı hakkı
bağlamında ilgili ve yeterli olmadığı, aile hayatına saygı hakkının
gerektirdiği güvencelerin özellikle sağlık, güvenlik ve gelişimleri açısından
üstün menfaati bulunan çocuklar bakımından gözetilmediği sonucuna varılmıştır.
91. Ayrıca derece mahkemelerinin takdirlerinin gerekçelerini,
ilgili ebeveynin kanun yoluna müracaat imkânını da etkili şekilde
kullanabilmelerini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya koymaları ve
ulaşılan sonuçların yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi
objektif verilere dayandırılması gerekmektedir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 56; N.Ö., § 45). Somut olayda başvurucunun
temyiz talebi, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 21/2/2014
tarihli ve E.2013/1, K.2014/1 sayılı kararı ile ihtiyati tedbir hükmüne karşı
temyiz yolunun kapalı olduğuna karar verildiği belirtilerek kabul edilmemiştir.
Başvurucu, bu defa ihtiyati tedbir kararını veren mahkeme olan İstanbul 17.
Aile Mahkemesine başvurarak ve dilekçesinde baba aleyhine verilmiş olan koruma
tedbir kararlarını da belirtmek suretiyle şahsi ilişki tedbir kararının
kaldırılmasını talep etmiştir. İstanbul 17. Aile Mahkemesince ihtiyati tedbir
kararının kesin olup itirazı kabil olmadığı belirtilerek karar verilmesine yer
olmadığına hükmedilmiştir. Oysa bilindiği üzere ihtiyati tedbir kararları
geçici nitelikte bir önlem olup bu kararların yargılama boyunca toplanacak yeni
delil, değişen durumlar ve koşullar karşısında talep üzerine mahkemece
değiştirilmesi her zaman mümkündür. Dolayısıyla başvurucu, karar sonucunu
etkileyecek esaslı nitelikteki iddia ve görüşlerini hiçbir yargısal makama
dinletememiş, derece mahkemesinin bu tutumu nedeniyle Anayasa'da düzenlenen
özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının koruduğu tüm usule ilişkin
güvencelerden de mahrum bırakılmıştır.
92. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 17.
maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve Anayasa’nın
20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Konut Dokunulmazlığı
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
93. Başvurucu; İstanbul 17. Aile Mahkemesinin 2013/202 Değişik
İş sayılı kararı üzerine icra görevlilerince çocuk teslimi için kendisi yokken
evine gelindiğini, çilingir marifetiyle evine girildiğini, tüm dolaplarının ve
özel eşyasının aranmış olduğunu, kapı anahtarı değiştirildiği için ve hafta
sonuna denk gelmesi yüzünden icra dairesine gidip yeni anahtarı alamadığından iki
gün evine giremediğini belirterek Anayasa'nın 21. maddesinde düzenlenen konut
dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
94. Başvurucu aynı iddialarla yeniden başvuruda bulunmuş (B. No: 2014/15527) ve Komisyonca bu şikâyetler yönünden 30/3/2015 tarihinde
kabul edilemezlik kararı verilmiştir.
95. Söz konusu iddialar hakkında kesin nitelikte kabul
edilemezlik kararı verildiği görüldüğünden başvurunun bu kısmına yönelik karar
verilmesine olanak bulunmadığı anlaşılmıştır (Yüksel
Şenol, B. No: 2014/687, 8/3/2017, § 22).
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
96. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
97. Başvurucular, İstanbul 17. Aile Mahkemesinin 2013/202
Değişik İş sayılı dosyasında verilen şahsi ilişki kurulmasına dair tedbir
kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılması talebinde bulunmuşlardır.
Başvurucular, tazminat talebinde bulunmamışlardır.
98. Somut olayda kişinin maddi ve manevi varlığının korunması
ile aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
99. Bireysel başvuru karar tarihinde baba aleyhine koruma tedbir
kararları ortadan kalkmış olmakla birlikte, boşanma davasına ilişkin kararın
henüz kesinleşmemiş olması ve çocuklarla şahsi ilişkiye dair ihtiyati tedbir
kararının yürürlükte olması sebebiyle kişinin maddi ve manevi varlığının korunması
ile aile hayatına saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 17. Aile Mahkemesine
(Mahkemenin 5/9/2013 tarihli ve E.2013/202 Değişik İş, K.2013/203 sayılı
kararına ait dosya ile ilgilidir.) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
100. Adli yardım talebi kabul edilmiş olduğundan dosyadaki
belgelerden tespit edilen 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama
giderinin başvuruculara müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurucuların Anayasa’nın 17. ve 20. maddelerinin ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkı ve Anayasa'nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile
hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 17. Aile
Mahkemesine (Mahkemenin 5/9/2013 tarihli ve E.2013/202 Değişik İş, K.2013/203
sayılı kararına ait dosya ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için İstanbul 11. Aile
Mahkemesine (Mahkemenin 2014/295 esasına kayıtlı dava ile ilgili)
GÖNDERİLMESİNE,
F. 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin
BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
22/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.