TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
T. A. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1150)
|
|
Karar Tarihi: 22/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
T. A.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tehdit ve hakaret suçundan yürütülen soruşturmada
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle Anayasanın 17.
maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru,
başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra
Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu,
Afganistan vatandaşı olup Türkiye'de ikamet etmektedir.
7. Van Aile
Mahkemesince 25/3/2011 tarihinde başvurucu ve eşi R.G.H.nin boşanmalarına karar verilmiştir.
8. Başvurucu
7/4/2013 tarihinde, müşterek çocuğunu görmek isteyen
eski eşi ile dışarıda buluştuklarını, çocuğu babasına bırakıp yanlarından
ayrılmak istemesi üzerine eski eşinin kendisini bırakmak istemeyerek gitmemesi
yönünde tehditte bulunduğunu "pislik, şerefsiz" gibi sözlerle
kendisine hakaret ettiğini, kolundan tutarak iteklediğini bunun üzerine polisi
aradığını belirterek eski eşinden şikâyetçi olmuştur.
9. Başvurucunun
kolluk tarafından tercüman yardımıyla beyanı alınmış, bu beyanda başvurucu,
herhangi bir yaralanması bulunmadığını ve sağlık raporu aldırmak istemediğini
ifade etmiştir. Şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan eski eş R.G.H, başvurucuyla
buluştuklarında kızını kendisine bıraktığını ve gideceğini söylediğini,
gitmesini istemediği için kolundan tuttuğunu, bunun üzerine başvurucunun polisi
aradığını, tehdit veya hakaret söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
10. Van İl
Emniyet Müdürlüğü 2 Nisan Polis Merkezi Amirliği tarafından 7/4/2013 tarihinde
8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin
Önlenmesine Dair Kanun kapsamında iki ay süreyle geçerli olmak üzere R.G.H.nin başvurucuya yönelik
olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve
davranışlarda bulunmamasına, müşterek konuttan derhâl uzaklaştırılmasına,
müşterek konutun başvurucuya tahsis edilmesine, başvurucunun konutuna, okuluna
veya iş yerine yaklaşmamasına, çocukla kişisel ilişkinin kaldırılmasına ve
çocuğa yaklaşmamasına karar verilmiş; anılan karar Van Aile Mahkemesine
sunulmuştur.
11. Van
Aile Mahkemesince 9/4/2013 tarihinde usul ve yasaya
uygun bulunan söz konusu karar onaylanmıştır.
12. Van
Cumhuriyet Başsavcılığının 29/5/2013 tarihli
kararıyla, tehdit ve hakaret suçu yönünden başvurucunun soyut iddiası dışında
delil bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
13. Başvurucunun
itirazı; Erciş Ağır Ceza Mahkemesinin 26/9/2013
tarihli kararıyla, karara karşı yapılan itirazda kamu davasının açılmasını
gerektirecek olay ve delillerin belirtilmediği, itiraza konu kararda belirtilen
tespit ve gerekçelerin yerinde olduğu, soruşturmanın genişletilmesine gerek
görülmediği ve kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir.
14. Başvurucu,
kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın reddi kararının 24/12/2013 tarihinde tebliğ edilmesinden sonra 17/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 6284
sayılı Kanun’un “Hâkim tarafından verilecek
önleyici tedbir kararları” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“(1) Şiddet
uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına
veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
a) Şiddet mağduruna
yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren
söz ve davranışlarda bulunmaması.
b) Müşterek konuttan
veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan
kişiye tahsis edilmesi.
c) Korunan kişilere,
bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması.
ç) Çocuklarla ilgili
daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin
refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle
kaldırılması.
d) Gerekli görülmesi
hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına
ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına
yaklaşmaması.
...
(2) Gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer
alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir. Kolluk amiri evrakı en
geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunar.
Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan
tedbirler kendiliğinden kalkar.
..."
16. 6284
sayılı Kanun’un “Tedbir kararının verilmesi,
tebliği ve gizlilik” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
" (1) Tedbir kararı, ilgilinin talebi, Bakanlık veya kolluk
görevlileri ya da Cumhuriyet savcısının başvurusu üzerine verilir. Tedbir
kararları en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hâkiminden, mülkî amirden ya
da kolluk biriminden talep edilebilir.
(2) Tedbir kararı ilk defasında en çok altı ay için verilebilir. Ancak
şiddet veya şiddet uygulanma tehlikesinin devam edeceğinin anlaşıldığı
hâllerde, resen, korunan kişinin ya da Bakanlık veya kolluk görevlilerinin
talebi üzerine tedbirlerin süresinin veya şeklinin değiştirilmesine, bu
tedbirlerin kaldırılmasına veya aynen devam etmesine karar verilebilir.
(3) Koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı
hususunda delil veya belge aranmaz. Önleyici tedbir kararı, geciktirilmeksizin
verilir. Bu kararın verilmesi, bu Kanunun amacını gerçekleştirmeyi tehlikeye
sokabilecek şekilde geciktirilemez.
...
17. 6284
sayılı Kanun’un “Tedbir kararlarına
aykırılık” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
" (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen
şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili
bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın
ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi
tutulur.
(2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal
edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin
süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama
hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.
(3) Zorlama hapsine ilişkin kararlar, Cumhuriyet başsavcılığınca yerine
getirilir. Bu kararlar Bakanlığın ilgili il ve ilçe müdürlüklerine
bildirilir."
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nun 172. maddesi şöyledir:
" (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda,
kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi
veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına
karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya
sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii
gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil
meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.
... "
19. 5271
sayılı Kanun'un 234. maddesi şöyledir:
"(1) Mağdur ile şikâyetçinin hakları şunlardır:
a) Soruşturma evresinde;
1. Delillerin toplanmasını isteme,
2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet
savcısından belge örneği isteme,
3. (Değişik: 24/7/2008-5793/40 md.) Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile
alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından
kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
4. 153 üncü maddeye uygun olmak koşuluyla vekili aracılığı ile
soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya
alınan eşyayı inceletme,
5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına
kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma.
..."
20. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Tehdit" kenar başlıklı 106.
maddesi şöyledir:
"(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya
cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle
tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük
edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti
üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız
mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu
güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.
..."
21. 5237
sayılı Kanun'un "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:
"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek
nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle
bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar
hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin
cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi
gerekir.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin
22/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Gizlilik Talebi Yönünden
23. Başvurucu,
vatandaşı olduğu ülkeden kaçarak Türkiye'ye sığınmış olmasını ve başvuruya konu
olayın niteliğini gerekçe göstererek kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde
gizli tutulmasını talep etmiştir.
24. Başvurucunun
kimlik bilgilerinin kamuya açık belgelerde yayımlanmasının başvurucu açısından
olumsuz sonuçlar doğurabileceği değerlendirilerek başvurucunun gizlilik
talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Başvurucu; eski eşi tarafından sürekli baskı ve şiddete
maruz kaldığını, tehdit edildiğini, tehdit ve hakaret suçuna ilişkin etkili bir
soruşturma yürütülmediğini, yabancı uyruklu olması nedeniyle iddialarının
soruşturma makamlarınca ciddiye alınmadığını belirterek Anayasa'nın 36.
maddesinde koruma altına alınan adil yargılanma hakkı, 20. maddesinde düzenlenen
özel hayatın gizliliği hakkı, 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı
ile bu hakla bağlantılı olarak Anayasa'nın 10. maddesinde koruma altına alınan
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, eski eşi tarafından sürekli ve
sistematik şekilde şiddet gördüğünü ileri sürmüş olmakla birlikte anılan
iddiaya ilişkin olarak dosya kapsamında bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.
Başvurucu tarafından yapılan somut bir olay anlatımı ya da bir yaralanma
iddiası da bulunmamaktadır. Anılan iddiaların, 7/4/2013
tarihinde meydana geldiği ileri sürülen hakaret ve tehdit suçlarına ilişkin
yürütülen soruşturmanın etkili olmadığı iddiası ile bağlantılı olarak dile
getirildiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurucunun iddiaları, Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan, fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkı ile bireyin
kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkını ifade
eden maddi ve manevi varlığın korunması hakkıyla ilgili olarak devletin sahip
olduğu pozitif yükümlülükler kapsamında incelenmiştir. Eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğine ilişkin iddia yine anılan hak ile bağlantılı olarak
değerlendirilmiştir.
27. Anayasa’nın"Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" kenar
başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
28. Anayasa'nın
"Devletin temel amaç ve görevleri"
kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır.”
29. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğü, Anayasa'nın 17.
maddesinde yer verilen "kişinin maddi ve manevi varlığı" kapsamında
yer almaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan
fiziksel ve zihinsel bütünlüğe keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Yusuf
Burak Çelik, B. No: 2013/2538, 20/11/2014,
§ 31). Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması noktasındaki pozitif
yükümlülükler etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi yükümlülüğünü de
kapsamaktadır.
1. Koruma Yükümlülüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Bireyin fiziksel ve zihinsel bütünlüğünün korunması yönünde
devletin sahip olduğu yükümlülük öncelikle koruyucu bir hukuk sistemi kurmayı,
daha sonra riskin varlığının bilinmesi veya bilinebilecek durumda olunması
durumunda makul pratik tedbirler almayı gerektirmektedir.
31. Somut
olayın incelenmesinde öncelikle Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin
sahip olduğu koruma yükümlülüğü kapsamında koruyucu bir hukuk sistemi kurulması
gerekliliği yönündeki pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediğinin
incelenmesi gerekmektedir.
32. 8/3/2012 tarihinde, ailenin korunması ve kadına karşı
şiddetin önlenmesi için etkili ve süratli bir yöntem izlenmesi, şiddete maruz
kalan veya uğrama tehlikesi altında olan kişinin gecikmeksizin korunması
amacıyla Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
standartlara uygun olarak 6284 sayılı Kanun yürürlüğe girmiştir.
33. 6284
sayılı Kanun'da, şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan
kadınların, çocukların, aile bireylerinin korunması ve bu kişilere yönelik
şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esaslar
düzenlenmektedir.
34. Anılan
Kanun kapsamında ilgilinin talebi, kolluk görevlileri ya da Cumhuriyet
savcısının başvurusu üzerine mülki amir tarafından verilebilecek korucuyu
tedbir kararları ile hâkim tarafından verilebilecek koruyucu ve önleyici tedbir
kararları düzenlenmekte; ayrıca korunan kişiye geçici maddi yardım yapılmasına
ilişkin hükümler de yer almaktadır. Anılan kararlar ilk seferinde en çok altı
ay geçerli olmakla birlikte bu süre, resen veya korunan kişi, kolluk
görevlileri ya da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının talebi üzerine
uzatılabilmektedir.
35. Aynı
Kanun'un 13. maddesine göre anılan tedbir kararlarının gereklerine aykırı
hareket edilmesi hâlinde şiddet uygulayana toplam süresi altı ayı geçmeyecek şekildeCumhuriyet başsavcılıklarınca zorlama hapsi
uygulanabilmektedir.
36. Önleyici
ve koruyu tedbir kararlarının yeterli olmadığı durumlarda ayrıca kimlik
bilgilerinin ve diğer ilgili belgelerin değiştirilmesi tedbiri de 6284 sayılı
Kanun kapsamında düzenlenmektedir.
37. Buna
göre devletin koruma yükümlülüğü çerçevesinde gerekli yasal altyapının oluşturulduğu
ve şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunanların korunması yönünden
kurulan hukuk sisteminin yetersiz olmadığı anlaşılmaktadır (Benzer yöndeki
karar için bkz. Semra Özel Üner, B.
No: 2014/12009, 26/10/2016, § 39).
38. İncelenmesi
gereken diğer bir husus, mevcut idari ve yasal mevzuat kapsamında somut olayın
gerektirdiği ölçüde makul ve pratik tedbirler alınıp alınmadığıdır.
39. Somut
olayda, eski eşi tarafından tehdit edildiği ve hakarete uğradığı iddiasıyla
başvurucunun kamu makamlarına başvuru yapması üzerine aynı gün içinde 6284
sayılı Kanun kapsamında iki ay süreyle geçerli olmak üzere eski eş R.G.H.nin başvurucuya yönelik
olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve
davranışlarda bulunmamasına, müşterek konuttan derhâl uzaklaştırılmasına ve
müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesine, şiddet görenin konutuna,
okuluna veya işyerine yaklaşmamasına, çocukla kişisel ilişkinin kaldırılmasına
ve çocuğa yaklaşmamasına karar verilmiştir.
40. Gerek
bireysel başvuru dosyasından gerek soruşturma dosyasından, hükmedilen
tedbirlere uymadığı gerekçesiyle eski eş hakkında verilen bir zorlama hapsi
kararı bulunmadığı gibi başvurucunun da eski eşinin tedbir kararlarını ihlal
ettiğine yönelik adli makamlara ilettiği bir şikâyetinin olmadığı
anlaşılmaktadır.
41. Başvurucunun fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne yönelik olası
bir saldırıdan kamu makamlarını haberdar etmesinin ardından derhâl gerekli
tedbirlerin alındığı -alınan tedbirlere aykırı olarak eski eşin başvurucuya
karşı eylemlerini devam ettirdiğine ve buna rağmen korumaya ilişkin başka
tedbirlerin alınmadığına yönelik bulguya rastlanmadığı dikkate alındığında-
kamu makamları tarafından alınan tedbirlerin başvurucu ve çocuğunun korunması
açısından yetersiz kalmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan
nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan
maddi ve manevi bütünlüğün korunması yükümlülüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı
açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Etkili Soruşturma
Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri dikkate alınarak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
44. Anayasa'nın 17. maddesi gereğince yürütülecek
soruşturmalarda soruşturma makamlarının, 17. madde kapsamında değerlendirilebilecek
bir muameleye maruz kaldığını ileri süren kişilerin olayın gelişimine ve
delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürdükleri her türlü iddialarını ve
taleplerini karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında
yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma
makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını ayrıca
değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No:
2013/6574, 16/12/2015, § 62).
45. Yürütülecek ceza soruşturmalarının amacı kişinin
dokunulmazlığını, maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili
bir şekilde tatbiki ile sorumluların tespiti ve etkili müeyyidelerin
uygulanmasını sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların
kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan belirtilen yükümlülük; Anayasa’nın
17. maddesinin başvurucuya üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da
cezalandırılmalarını talep hakkı, kamusal makamlara ise tüm yargılamaları
mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza hükmüyle sonuçlandırma ödevi yüklediği
şeklinde yorumlanamaz (Süleyman Demirbaş,
B. No: 2014/1549, 13/7/2016, §§ 34, 35).
46. Başvurucu, kamu makamları tarafından
iddiaları haklı bulunarak iki ay süreyle lehine koruma kararı verilmiş olmasına
karşın soruşturma makamları tarafından anılan husus dikkate alınmadan ve
yeterli araştırma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiğini, soruşturma aşamasında kendisine vekil tayin edilmediğini, yabancı
uyruklu olması nedeniyle soruşturma makamlarının iddialarını ciddiye almadığını
ileri sürmektedir.
47. Somut olayda başvurucunun maddi ve manevi varlığına
karşı gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü saldırı yönünden ceza soruşturması
başlatılması amacıyla Cumhuriyet Savcılığına şikâyette bulunduğu, başvurucunun
şikâyeti üzerine ivedilikle soruşturma işlemlerine başlanarak soruşturmanın
makul sürede tamamlandığı, müşteki sıfatıyla başvurucunun ve şüpheli sıfatıyla
eski eşinin ifadelerine başvurulduğu, isnat edilen hakaret ve tehdit suçlarına
ilişkin kamu davası açmaya elverişli soyut iddia dışında delil bulunmaması
nedeniyle soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği
anlaşılmaktadır.
48. 6284 sayılı Kanun'un 8. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için şiddetin uygulandığı
hususunda kesin ve somut nitelikte delil veya belge aranmadığı dikkate
alındığında anılan koruma kararlarının varlığının tek başına isnat edilen suçun
işlendiğine dair delil teşkil etmeyeceği açıktır. Herhangi bir yaralanması
bulunmadığını ve sağlık raporu aldırmak istemediğini beyan etmiş olan
başvurucunun soruşturma aşamasında toplanmasını istediği başka bir delilin de
bulunmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu ayrıca kendisine soruşturma aşamasında
vekil tayin edilmemesinden şikâyetçidir. Başvurucunun anılan iddiası,
soruşturmaya etkin katılımının sağlanamadığı yönünde bir şikâyet olarak
değerlendirilebilecektir.
49. Yabancı uyruklu olan ve yeterli
düzeyde Türkçe bilmediğini belirten başvurucunun beyanının tercüman
aracılığıyla alındığı, kendisine müşteki sıfatıyla sahip olduğu hakların
hatırlatılmış olduğu ve başvurucunun kovuşturmaya yer olmadığına dair karara
karşı itiraz hakkını etkili şekilde kullandığı hususları dikkate alındığında soruşturmaya
etkin katılımının sağlanması yönünde bir ihlalin olmadığının açık olduğu
sonucuna ulaşılmaktadır.
50. Süreç bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun
iddiasına konu olayın soruşturulmasının, kişi dokunulmazlığı ile maddi ve
manevi varlığın korunması hakkına yapıldığı ileri sürülen müdahalenin
soruşturulması hususunda ceza hukuku sistemini etkili olarak uygulama
şeklindeki pozitif yükümlülüğün gerektirdiği şartların gerisinde kalmadığı
tespit edilmiştir.
51. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına
alınan maddi ve manevi bütünlüğün korunması hakkı kapsamında devletin etkili
soruşturma yapma usul yükümlülüğü ile bu hakla bağlantılı olarak ayrımcılık
yasağına ilişkin bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Kamuya
açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 22/11/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.