TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KALEKALIP MAKİNA
VE KALIP SAN. A.Ş. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11720)
|
|
Karar Tarihi: 12/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/5/2015-29357
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Kalekalıp Makina ve Kalıp Sanayi Anonim Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. Ahmet BAŞALAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, ihaleye fesat
karıştırma suçu nedeniyle şikâyetçi olduğu soruşturma dosyasında, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığınca hukuka aykırı olarak işlemden kaldırma kararı
verilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden soruşturma yapılmasına karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/7/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari
yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvurunun Komisyona sunulmasına
engel eksiklik bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 20/10/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu şirket vekilleri, Botaş Boru Hatları Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ)
tarafından usul ve yasaya aykırı olarak alınan kararlar ile Azerbaycan-Türkiye
Doğalgaz Boru Hattı Projesi-Faz 3 (Hanak Doğal Gaz Basınçlandırma Kompresör
İstasyonu ve Türkgözü Ölçüm Merkezi) Yapım İşi ve
Sivas CS-2 Kompresör İstasyonu Yapım İşi ihalelerinin yeterlilik koşullarına
sahip olmayan bir iş ortaklığına verilerek ihale sözleşmelerinin akdedildiğini,
daha sonra yine usul ve yasaya aykırı olarak iş bu ihalelerin ve sözleşmelerin
feshedildiğini, bu fesih sonucunda tamamlanamayan işlerin ise yine BOTAŞ
tarafından yüksek miktarlar üzerinden başka şirketlere ihale edildiğini ve
kamunun telafisi mümkün olmayan büyük zararlara uğratıldığını, bu sebeplerle
söz konusu kamu zararına sebebiyet veren ve bugüne kadar bu kamu zararına
sessiz kalarak hukuki ve cezai hiçbir yola başvurmayan BOTAŞ yetkilileri
hakkında görevi kötüye kullanma, görevi ihmal ve ihaleye fesat karıştırma
suçlarını işlediklerinden bahisle şikâyetçi olduklarını belirterek Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığına başvurmuştur.
6. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı 6/3/2014 tarihli yazısı ile eylemin
görevden kaynaklanması nedeniyle “görevi
kötüye kullanmak suçu”ndan
soruşturma izni verilmesi için dosyayı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına
göndermiştir.
7. Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı Denetim Hizmetleri Başkanlığı, konu hakkında 6/5/2014
tarih ve 107 sayılı ön inceleme raporu hazırlamış ve bu rapora istinaden ilgili
kişiler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmiştir.
8. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı, 27/5/2014 tarih ve 2014/31534 soruşturma
sayılı kararıyla dosyanın işlemden kaldırılmasına Danıştay 1. Dairesinin
3/3/2005 tarih ve E.2004/794, K.2005/301 sayılı içtihadı gereğince kesin olarak
karar vermiştir.
9. Karar, başvurucu şirkete 17/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Bireysel başvuru, 16/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
11. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma”
kenar başlıklı 257. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunda ayrıca suç olarak
tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek
suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da
kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır."
12. 2/12/1999 tarih ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 9.
maddesinin iki ve üçüncü fıkraları şöyledir:
"Soruşturma izni
verilmesine ilişkin karara karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer
kamu görevlisi; soruşturma izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise
Cumhuriyet başsavcılığı veya şikâyetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi,
yetkili merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e),
(f), g (Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için
Danıştay İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde
bulunduğu bölge idare mahkemesi bakar. İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç
üç ay içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir."
13. 19/4/1990 tarih ve 3628 sayılı Mal
Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu'nun "Soruşturma" başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
"(Değişik birinci fıkra: 12/12/2003-5020/12 md.) Bu Kanunda
ve 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanununda yazılı suçlarla,
irtikâp, rüşvet, basit ve nitelikli zimmet, görev sırasında veya görevinden
dolayı kaçakçılık, resmî ihale ve alım ve satımlara fesat karıştırma, Devlet
sırlarının açıklanması veya açıklanmasına sebebiyet verme suçlarından veya bu
suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında 2.12.1999 tarihli ve 4483
sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
hükümleri uygulanmaz. "
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 12/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
16/7/2014 tarih ve 2014/11720 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına sunulan deliller incelenmeksizin ve hiçbir soruşturma işlemi
yapılmaksızın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının soruşturma izni
verilmemesi kararı mesnet gösterilerek soruşturma dosyasının işlemden
kaldırılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, BOTAŞ'ın yapım işlerini (§ 5)
çok sonra ihale ettiğini, ihale sözleşmelerini hukuka aykırı olarak
akdettiğini, devleti büyük bir kamu zararına uğrattığını, dolayısıyla mükerrer
suç işlediğini, 4483 sayılı Kanun'un memurların yalnız idari görevlerinden
doğan suçlar için uygulanabileceğini, adli göreve ilişkin suçların bu Kanun
kapsamında olmadığını, belirtilen resmi ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma suçu ile ilgili şikayetlerin Cumhuriyet
Savcısınca doğrudan soruşturulması gerektiğini belirterek, Anayasa'nın 36. ve
40. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
şüpheliler hakkında yeniden soruşturma açılmasına karar verilmesi talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik
olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 40. maddesinin de
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın
adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki nitelendirme ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun bütün iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilir. …”
18. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna
ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
19. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar
başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale
yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel
bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
20. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine
göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir.
21. Başvurucu, yapmış olduğu şikâyet üzerine
başlatılan inceleme sonucunda haksız ve hatalı şekilde işlemden kaldırma kararı
verilmesi ile Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı
düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 38).
25. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını
düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama
hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için,
başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı
olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması
gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme
kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2012/1049,
26/3/2012, § 23).
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya
cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya
katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında
kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân
veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası sonucunda verilen
kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99, 12/2/2004,
§ 70).
27. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında
bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca işlemden
kaldırma kararının etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk
mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır.
28. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir
üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda
bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu,
üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin
bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk
mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır (B. No: 2013/514, 2/10/2013,
§ 24).
29. Sonuç itibariyle, başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence
altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma
alanı dışında kalmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu
ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı
anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurunun “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 12/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.