TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. VE
|
CUMHURİYET VAKFI BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/11876)
|
Karar Tarihi: 27/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
1. Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve
Yayıncılık A.Ş.
|
|
|
2. Cumhuriyet Vakfı
|
Temsilcileri
|
:
|
Mehmet Orhan ERİNÇ
|
|
|
İbrahim YILDIZ
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Tora PEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir milletvekili tarafından yapılan basın
açıklamasının ulusal çapta yayın yapan bir gazetede yayımlanması nedeniyle
gazetenin yayımcısı ve imtiyaz sahibi olan başvurucular aleyhine tazminata
hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvuru konusu olaylardan önce Türkçe adı Kürdistan İşçi
Partisi olan silahlı terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, Fetullah Gülen hakkında açıklama yapmıştır. Açıklama
şöyledir: "Ben Fethullah
Hoca'yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan'da
okulları, cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı
yaklaşımlar olabilir."
9. Fetullah Gülen, Türkiye'de çok uzun
yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda resmî adı Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet
Yapılanması (PDY) olan bir yapılanmanın lideridir. Daha önce dinî bir
yapılanmanın kurucusu olarak nitelenen Gülen'in 15 Temmuz 2016 tarihli darbe
teşebbüsünün ardından yetkili makamlar tarafından yapılan açıklamalarda darbe
talimatını veren kişi olduğu belirtilmiştir (Aydın
Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017,
§§ 22, 24).
10. Başvurucu Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., ulusal çapta yayımlanan Cumhuriyet gazetesinin
yayımcısıdır. Başvurucu Cumhuriyet Vakfı ise Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz
sahibidir.
11. Cumhuriyet gazetesinin 17/8/2009 tarihli nüshasında, o dönem
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 23. Dönem İstanbul Milletvekili ve Basın Sözcüsü M.Ö.nün basına yaptığı açıklamalar
"Gülen-Apo elele Kürt devletine doğru gidiyoruz."
başlığı ile yayımlanmıştır. Hükûmetin Kürt sorununa yönelik politikası ile
Abdullah Öcalan'ın açıklamasının (bkz. § 8) yorumlandığı basın açıklamasını
içeren haber şöyledir:
"CHP Sözcüsü M.Ö., terörist başı
Öcalan'ın basına sızan 'yol haritası'nı
değerlendirdi. "Harita, Türkiye'yi bölme projesidir" diyen M.Ö., Öcalan'ın Fethullah Gülen'le
ilgili sözleri için "Gülen-Apo elele bir Kürt devletine doğru gidiyoruz" dedi.
CHP Sözcüsü ve Genel Saymanı M.Ö., İmralı'da
bulunan terörist başı Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla yaptığı
açıklamaları değerlendirdi. Öcalan'ın 'yol haritası'nın
Türkiye'yi bölme projesi olduğunu, DTP'nin daha önce
demokratik özerklikten bahsettiğini ancak Öcalan'ın 'Kürt ulusu'ndan
bahsettiğini kaydeden M.Ö. şunları söyledi:
"Apo federasyon istemiyoruz diyor ama
federasyondan daha ileri taleplerde bulunuyor. Apo'nun
yol haritasına göre, Kürt kökenli yurttaşlar demokratik ulus olarak varlık
kazanacak ve ayrıca eğitimi, dini de örgütleyecekler. Meclisleri olacak,
belediyelerini istedikleri gibi yapılandıracaklar. Bütün bunlar federasyondan
da öte bir bölünme projesidir."
"Devlet içinde ayrı bir ulus yaratılmak isteniyor"
Öcalan'ın 'Atatürk hareketi gibi bir hareket' ifadesini kullandığını da
hatırlatan M.Ö., "Mustafa Kemal Kurtuluş
Savaşıyla bağımsız bir cumhuriyet kurmuştur. Abdullah Öcalan ve PKK ne kuracak,
devlet içinde ayrı bir devlet mi? Misak-ı Milli sınırları içinde bir devletimiz
var; Türkiye Cumhuriyeti. T.C üniter bir devlettir.
Şimdi demokratikleşme adıyla yapılmak istenen ayrı bir ulus yaratmaktır. Bu tam
bir bölme ve ayrıştırma projesidir" dedi. Öcalan'ın açıkladığı yol
haritasının Türkiye'yi bölünmeye götüreceğinin çok açık olduğunu ancak
kamuoyunun henüz AKP'nin yol haritasını öğrenemediğine dikkat çeken M.Ö.
"AKP'nin zaman kazanarak Apo'nun yol haritasını
beklediği anlaşılıyor. Başbakan DTP'yi kabul ederek,
İçişleri Bakanı DTP'yi ziyaret ederek müzakereye
başlanmıştı. DTP'lilerin sözcüleri yaptıkları
açıklamalarla İmralı'yı adres gösteriyor ve Apo'nun
muhatap alınmasını istiyordu. Apo'nun bu
açıklamalarıyla da müzakerelerde muhatap alınacağı anlaşılıyor. Apo 6 ay içinde bu sorunun çözülmesini istiyor, Başbakan da
yılbaşına kadar bekleyemeyiz demişti. Zaman açısından aralarında bir paralellik
var" diye konuştu.
"Lafı dolandırmanın gereği yok"
Öcalan'ın yol haritasını ortaya koyduğunu, şimdi sıranın AKP'de
olduğunu belirten M.Ö. şöyle konuştu:
"AKP bu yol haritasını, ayrı bir Kürt ulusunu, Türkiye'yi bölme
projesini kabul ediyor mu, etmiyor mu? Lafı dolaştırmanın gereği yok, bunun
cevabı verilmeli. Elbette herkes anaların gözyaşının dinmesini, evlatlarımızın
ölmemesini, Kürt kökenli yurttaşlarımızın ikinci sınıf vatandaş muamelesi
görmemesini istiyor. Elbetteki demokrasinin önündeki
engelleri kaldıralım, AB'de insan hakları, özgürlükler ve demokrasi adına ne
varsa Türkiye'de de olsun ama bunların hepsi üniter
devlet yapısı içinde olmalı. Türkiye yi bölen,
ayrıştıran değil bütünleştiren bir proje etrafında birleşmeliyiz."
"Fettullah Gülen ve Apo
elele bir Kürt devletine doğru gidiyoruz"
Öcalan'ın Fethullah Gülen'le ilgili sözlerine
de dikkat çeken M.Ö., "Fethullah
Gülen ve Apo elele bir Kürt
devletine doğru gidiyoruz, buna müsaade edilemez, fırsat verilemez" dedi.
AKP'nin 'demokratikleşme' adı altında Türkiye'yi bir uçurumun kenarına
getirdiğini, bundan mutlaka geri dönülmesi gerektiğini de belirten M.Ö., "AKP, Apo'nun taleplerinin
kabul edilemeyeceğini, üniter devlet yapımızdan taviz
verilemeyeceğini, eğitim dilimizin anayasaya göre Türkçe olduğunu derhal
açıklamalıdır. Aksi takdirde Apo ve PKK 25 yılda
mücadelesini zaferle noktalamış ve barış masasında şartlarını dikte ettiren bir
güç olarak ortaya çıkmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada esas konu unutulmuştur.
Esas konu, Türkiye'yi 25 yıldır tehdit eden, binlerce insanın ölümüne yol açan
PKK'nın etkisizleştirilmesidir." diye konuştu."
12. Cumhuriyet gazetesinin 18/8/2009 tarihli nüshasında CHP
Milletvekili M.Ö.nün basına
yaptığı yukarıdaki açıklamalar, bu defa "Kürt
Açılımı Tartışmaları" başlığı altında yayımlanmıştır.
13. Fetullah Gülen (davacı) 7/12/2009 tarihli dilekçe ile bahsi geçen açıklama nedeniyle
kişilik haklarının zarar gördüğünü ileri sürerek açıklamanın sahibi
milletvekili ile bu açıklamanın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasından sorumlu
olan başvurucular aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
14. Şişli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, milletvekili tarafından
yapılan açıklama ve açıklamanın yer aldığı haberdeki ifadelerin davacının
kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığını belirterek 7/7/2011
tarihli kararı ile davanın reddine karar vermiştir.
15. Davacının temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 18/10/2012 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin
kararını bozmuştur. Yargıtay, söz konusu açıklamada davacı hakkında sarf edilen
sözler nedeniyle özle biçim arasındaki dengenin bozulduğunu, söz ve nitelemelerin
eleştiri kapsamında olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu
ve açıklamanın yayımlanmasının da hukuka aykırı olduğunu kabul etmiştir.
16. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda Şişli 4.
Asliye Hukuk Mahkemesi 3/10/2013 tarihinde davanın
kısmen kabulü ile 1.500 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile davacıya
verilmesine karar vermiştir. Anılan karar başvuruculara 13/12/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular, başvuru formunda ilk derece mahkemesi tarafından
hükmedilen tazminat miktarının temyiz sınırı altında kaldığı için temyiz
talebinde bulunmadıklarını belirtmişler; 13/1/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı
Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk”
kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı
bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
2. Yargıtay Kararları
19. Basının haber verme hakkına yönelik Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, siyasetçiler tarafından kullanılan
ifadelerde hukuka aykırılığın varlığı tespit edilse dahi bu ifadelerin basın
tarafından yorum katılmaksızın aynen yayımlanması durumunda kural olarak hukuka
aykırılığın oluşmadığını kabul etmektedir (Bu yöndeki kararlar için bkz.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararları, 13/6/2006,
E.2005/3738, K.2006/7165; 15/11/1994, E.1994/2500, K.1994/9828; 3/11/1994,
E.1994/5541, K.1994/9269; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı, 4/6/1997,
E.1997/4-290, K.1997/496).
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki
Önemi
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi
şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü
hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları
gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme
özgürlüğünü de kapsar...
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu
özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ... başkalarının şöhret ve haklarının korunması ... için gerekli olan
bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade
özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM,
ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi
ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini
yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2. paragrafı
saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören,
zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi"
ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici
bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde
"demokratik bir toplum"dan söz
edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir.
AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi
olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın
sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von
Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, §
101).
22. AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün
altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre -her ne
kadar özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak
bazı sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının
bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır.
AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine
kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez kamusal
“gözetleyici” (watchdog)
rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen
ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No:
49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (2) , § 102).
2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını
İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
23. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen
beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında
görmektedir (White/İsveç, B. No:
42435/02, 19/12/2006, §§19, 30). AİHM'e
göre kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş
olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir
parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya, B. No:
39954/08, 7/2/2012, § 83).
24. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade
özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan
"başkalarının... haklarının
korunması" ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda - Von
Hannover/Almanya (2) ve Axel Springer AG/Almanya- ifade
hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri
sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu
açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili
kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin
niteliği, haber veya makalenin konusu (Von
Hannover/Almanya (2), § 110; Von
Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004,
§§ 63-66; kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına
ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha
önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının
içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin
elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan
yaptırımın niteliğidir (Axel Springer AG/Almanya,
§ 95).
3. Basının Demokratik
Toplumdaki Rolü ile Görev ve Sorumlulukları
25. AİHM'e
göre-kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi- siyasi
meselelerde de haber ve fikirleri iletmek basının kendisine düşen bir görevdir
(Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41). Dahası AİHM'in Oberschlick/Avusturya (B. No: 11662/8, 23/5/1991, § 58) kararında belirttiği gibi basın özgürlüğü,
halka siyasi liderlerinin düşünce ve davranışlarını görme ve onlar hakkında
fikir oluşturma bakımından en uygun araçlardan birini sağlar.
26. Buna ek olarak AİHM; Kuliś/Polonya (B. No: 15601/02, 18/6/2008, § 38) kararında, düzenlenmiş olsun veya olmasın
röportajlara ve şahısların beyanlarına dayanılarak yapılan haberlerin basının
kamu bekçisi olma görevini yerine getirirken kullandığı en önemli yöntem
olduğunu ifade etmiştir.
"Başka bir şahsın sözlerinin yayılmasına yardımcı olduğu için bir
gazetecinin cezalandırılması, basının halkı ilgilendiren konuların
tartışılmasına ciddi şekilde engel olacaktır ve bunu yapmak için çok geçerli
nedenler yoksa bu yola başvurulmamalıdır."
27. AİHM'e
göre gazeteciler için başkalarını rencide veya tahrik edebilecek yahut
başkalarının itibarlarını zedeleyebilecek beyanlara resmen ve sistematik olarak
mesafeli durma yönünde bir genel koşul getirilmesi basının güncel olaylar,
görüşler ve fikirler hususunda bilgi verme rolüyle bağdaşmamaktadır (Thoma/Lüksemburg, B. No: 38432/97, 29/6/2001, § 64).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
29. Başvurucular; kamuoyunda "çözüm süreci" olarak
bilinen Hükûmet politikasının tartışıldığı dönemde CHP Milletvekili ve Basın
Sözcüsü M.Ö. tarafından konuya ilişkin bir basın açıklaması yapıldığını, bu
açıklamada Abdullah Öcalan'ın Fetullah Gülen
hakkındaki beyanlarının da değerlendirildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular
söz konusu açıklamanın yayıncısı ve imtiyaz sahibi oldukları Cumhuriyet
gazetesinin 17/8/2009 ve 18/8/2009 tarihli
nüshalarında yayımlandığını belirtmişlerdir. Başvurucular, bir milletvekilinin
basına yaptığı açıklamaları gazetede yayımlamaları nedeniyle şeref ve itibarın
zedelendiği iddiasıyla haklarında açılan tazminat davasında aleyhlerine
tazminata hükmedildiğini belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi ile “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(26) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz,
yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının
şöhret veya haklarının, ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
(28) “Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini
sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın
26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin
Varlığı
32. Başvurucuların Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan basın
açıklaması nedeniyle açıklamanın sahibi milletvekiliylemüştereken
1.500 TL manevi tazminat ödemelerine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme
kararı ile başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede
bulunulduğu belirlenmiştir.
b. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde
öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme,
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanma,demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına
uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 6098 sayılı Kanun’un
49. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Başvurucuların davacıya manevi tazminat ödemelerine karar
verilmesinin "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na
yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum
Düzeninin Gerekleri Kavramı
37. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini
açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir
toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde
olmalıdır (Bekir Coşkun [GK], B.
No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın
bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır.
Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
(b) Ölçülülük
38. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir
sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte-
temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde
olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit
Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük
ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel
Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali
Aydın, §§ 70-72).
(c) İfade Özgürlüğünün
Demokratik Toplumdaki Önemi
39. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26.
maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan
basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu,
toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan
birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36).
40. Basın özgürlüğü; gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile
düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın
ve dağıtım haklarını kapsar. Basın özgürlüğü, düşüncenin iletilmesini ve
dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar.
Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşünceleri her türlü araçla
açıklamak, açıklanan düşünceye paydaş sağlamak, düşünceyi gerçekleştirmek ve
gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin
gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın
özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 65).
(d) Basının Ödev ve
Sorumlulukları
41. Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade
özgürlüğü garanti etmemiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan
sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de
geçerli olan bazı "görev ve
sorumluluklar" getirmektedir (Erdem Gül
ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35). Sosyal
görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk
bilinci ile hareket etmesi de şarttır (Fatih
Taş, § 67).
42. Bununla birlikte somut başvuruda olduğu gibi siyasiler
tarafından yapılan basın açıklamalarının, parti grup toplantılarında söylenen
sözlerin yorum katılmaksızın aynen aktarıldığı durumlarda kişilik haklarına
saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle basının haber verme hakkını kısıtlamak basın
özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale teşkil edebilir.
43. Demokratik bir toplumda siyasiler tarafından yapılan
açıklamaları yayımlamak basının öncelikli görevlerindendir. Siyasi tartışma özgürlüğü
ve serbest seçim hakkının bulunduğu demokratik bir toplumda seçmenler,
siyasilerin kamusal meselelere yaklaşımını basın aracılığıyla öğrenme imkânını
elde eder; siyasi görüşlerini şekillendirir ve oy kullanırlar. Çoğulculuğa
dayalı bir demokratik sistem, tüm düşünce ve inanışların açıkça ortaya konması
ile mümkündür. Çoğulcu sistemin temel araçlarından olan iktidarı eleştirme,
karşıt görüşler ileri sürme ve seçim yolu ile iktidarı elde etme ancak basının
haber verme, kamunun haber alma ve bilgiye ulaşma haklarının yüksek düzeyde
koruma gördüğü demokrasilerde kullanılabilir.
44. Kamu bekçiliği rolünü üstlenen basının röportaj veya beyana
dayanılarak yapılan haberler nedeniyle cezalandırılması, haber verme konusunda "caydırıcı bir etki" yaratır.
Yaptırım korkusundan kaynaklanan caydırıcı etkinin gazetecilerin ifade
özgürlüğü alanındaki faaliyetleri üzerindeki etkisi açıktır (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 24). Bu durum bir müddet sonra basının otosansür uygulamasınayol
açacaktır. Sonuçta da toplumu ilgilendiren konuların tartışılması ciddi şekilde
engellenmiş olacaktır. Bu nedenle çok geçerli nedenler olmadığı sürece (nefret
söylemi, şiddet çağrısı gibi) bir beyanın iletilmesi nedeniyle gazetecinin
yaptırıma tabi tutulmasından kaçınılması gerekir.
(e) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması
45. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade
özgürlüğü, başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla sınırlanabilir.
Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün
Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, §
41; Adnan Oktar (3), B. No:
2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, §
45; Önder Balıkçı, B. No:
2014/6009, 15/2/2017, § 44).
46. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin,
kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri
işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve
bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman
vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), B. No: 2013/8503, 27/10/2015,
§ 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran,
§ 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2),
B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §
82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(f) İfade Özgürlüğü ile
İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki Adil Denge
47. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun
cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun
ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil
bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran,
§ 27; İlhan Cihaner
(2),§ 39). Bu, soyut bir değerlendirme olmayıp
Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün kamusal
tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların
niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin,
kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında
sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip
değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran, § 41; Ergün
Poyraz (2), § 56). Bunun için başvurucu tarafından söylenen
sözlerin yazının tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın
bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün
Halloran, § 52).
48. Bundan sonra Anayasa
Mahkemesinin yapması gereken, ifade özgürlüğüne getirilen müdahalenin “ölçülü” olup olmadığını ve müdahaleyi
haklı kılmak için derece mahkemelerince gösterilen gerekçelerin inandırıcı, bir
başka deyişle “ilgili ve yeterli” olup olmadığını belirlemektir (Nilgün Halloran,
§ 39; Bekir Coşkun, §§ 24, 58; Tansel Çölaşan, § 52). Anayasa Mahkemesi
bunu yaparken kamu gücünü kullanan organların ve derece mahkemelerinin
Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesince ortaya konulan
ilkelerle uyumlu olan standartları uyguladıklarına ve ayrıca maddi olayları
kabul edilebilir bir şekilde takdir ederek karar verdiklerine ikna olmalıdır.
Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmeleri
ve kabul edilen gerekçeyi gözönünde bulunduracaktır.
(g) İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Başvuruya konu haberler, 2009 yılının Temmuz ayında Kürt
sorununa yönelik ortaya konan ve "Demokratik Açılım" veya "Çözüm
Süreci" olarak bilinen Hükûmet politikasının kamuoyuna açıklanmasından
sonra yapılmıştır. Haberlerde, çözüm sürecine ilişkin ana muhalefet partisinin
milletvekili ve basın sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar olduğu gibi
aktarılmıştır (bkz. §§ 11,12).
50. Milletvekili, basın açıklamasında Hükûmetin Kürt sorununa
yaklaşımını eleştirmiş; sorunun muhataplarından biri olarak görülen Abdullah
Öcalan'ın çözüm sürecinde sergilediği tutumun iyi niyetli olmadığından ve
Türkiye'yi bölme amacıyla hareket ettiğinden bahsetmiştir. Milletvekili ayrıca
Abdullah Öcalan'ın Fetullah Gülen hakkında daha önce
yaptığı açıklamaları "Gülen-Apo elele Kürt devletine doğru
gidiyoruz." ifadesiyle yorumlamıştır (bkz. §§ 8, 11,12).
51. Fetullah Gülen (davacı), bu ifade
nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü ileri sürerek açıklamanın sahibi
milletvekili ile bu açıklamanın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasından sorumlu
olan başvurucular aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Söz konusu
açıklamada davacı hakkında sarf edilen sözler nedeniyle özle biçim arasındaki
dengenin bozulduğu, söz ve nitelemelerin eleştiri kapsamında olmayıp davacının
kişilik haklarına saldırı oluşturduğu ve açıklamanın gazetede yayımlanmasının
da hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle derece mahkemelerince davanın kısmen
kabulü ile davalıların manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir (bkz. §§
13-16).
52. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin
anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu
olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Buna
karşın somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucuların basın özgürlüğü ve bu
bağlamda ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarına saygı hakları
arasında bir denge kurma işlemi yapmamıştır. Mahkeme, bahse konu basın
açıklamasında davacı hakkında kullanılan ifadenin eleştiri kapsamında olmayıp
kişilik haklarına saldırı oluşturduğu biçiminde soyut bir değerlendirme
yapmakla yetinmiş ve açıklamanın ne genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya
katkı sunup sunmadığı sorusuna önem vermiş ne de yapıldığı şartlar üzerine
eğilmiştir. Mahkeme, ifadelerin sahibi kişinin siyasetçi kimliğini dikkate
almadığı gibi ifadelerin yöneldiği kişinin kimliğini de dikkate almamıştır.
53. Toplumsal tartışmalara katkı sunmalarından dolayı özellikle
seçilmiş milletvekilleri tarafından kullanılan siyasi ifadelerin -şiddet
çağrısı veya nefret söylemi içermediği sürece- ayrıcalıklı bir korumadan
yararlanması gerekir. Dolayısıyla siyasi tartışma bağlamında kullanılan
ifadelere getirilecek sınırlamalar sıkı bir denetimi gerektirmektedir.
54. Milletvekili tarafından davacı hakkında kullanılan ifadelere
yönelik kısıtlı incelemeye ek olarak Mahkeme, Türkiye'nin önemli bir sorununa
yönelik ana muhalefet partisinin yaklaşımını gösteren ifadelerin gazetede
yayımlanmasını da hukuka aykırı bulmuştur. Davacı hakkında sarf edilen sözlerin
nefret söylemi veya şiddet çağrısı içermediği de dikkate alındığında Mahkeme bu
ifadeler nedeniyle basının haber verme hakkı karşısında davacının şeref ve
itibarının korunmasındaki üstün yararı gösterebilmiş değildir.
55. Basının siyasetçilerin sözlerini ve davranışlarını takip
etmesi, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta
yönlendirmeye çalışması demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici
de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve
eleştiriler nedeniyle basına yaptırım uygulanması “caydırıcı etki” doğurarak
toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir.
Yaptırım korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bu nedenle somut
olayda, basın açıklaması esnasında bir siyasetçinin tanınmış bir kişi hakkında
sarf ettiği sözlerin gazetede yayımlanması nedeniyle başvurucular aleyhine
tazminata hükmedilmesi bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.
56. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında derece
mahkemelerinin gerekçeleri, başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine
yapılan müdahale için ilgili ve yeterli sayılamaz. Bu nedenle verilen kararda,
ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez.
57. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde
güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
59. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
60. Başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
61. Başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/298, K.2013/396 sayılı dava
dosyasına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara müştereken net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006.10 TL yargılama giderinin başvuruculara
müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan
ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.2013/298, K.2013/396 sayılı dava dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.