TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE YAYINCILIK A.Ş. VE
CUMHURİYET VAKFI BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/11876)
Karar Tarihi: 27/12/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucular
1. Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş.
2. Cumhuriyet Vakfı
Temsilcileri
Mehmet Orhan ERİNÇ
İbrahim YILDIZ
Vekilleri
Av. Tora PEKİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir milletvekili tarafından yapılan basın açıklamasının ulusal çapta yayın yapan bir gazetede yayımlanması nedeniyle gazetenin yayımcısı ve imtiyaz sahibi olan başvurucular aleyhine tazminata hükmedilmesinin ifade ve basın özgürlüklerini ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuru konusu olaylardan önce Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan silahlı terör örgütü PKK'nın lideri Abdullah Öcalan, Fetullah Gülen hakkında açıklama yapmıştır. Açıklama şöyledir: "Ben Fethullah Hoca'yı takip ediyorum, okuyorum. Olumsuz değerlendirmiyorum. Kürdistan'da okulları, cemaatleri var, örgütlüler. Demokratik temelde, karşılıklı yaklaşımlar olabilir."
9. Fetullah Gülen, Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda resmî adı Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olan bir yapılanmanın lideridir. Daha önce dinî bir yapılanmanın kurucusu olarak nitelenen Gülen'in 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünün ardından yetkili makamlar tarafından yapılan açıklamalarda darbe talimatını veren kişi olduğu belirtilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 22, 24).
10. Başvurucu Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş., ulusal çapta yayımlanan Cumhuriyet gazetesinin yayımcısıdır. Başvurucu Cumhuriyet Vakfı ise Cumhuriyet gazetesinin imtiyaz sahibidir.
11. Cumhuriyet gazetesinin 17/8/2009 tarihli nüshasında, o dönem Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 23. Dönem İstanbul Milletvekili ve Basın Sözcüsü M.Ö.nün basına yaptığı açıklamalar "Gülen-Apo elele Kürt devletine doğru gidiyoruz." başlığı ile yayımlanmıştır. Hükûmetin Kürt sorununa yönelik politikası ile Abdullah Öcalan'ın açıklamasının (bkz. § 8) yorumlandığı basın açıklamasını içeren haber şöyledir:
"CHP Sözcüsü M.Ö., terörist başı Öcalan'ın basına sızan 'yol haritası'nı değerlendirdi. "Harita, Türkiye'yi bölme projesidir" diyen M.Ö., Öcalan'ın Fethullah Gülen'le ilgili sözleri için "Gülen-Apo elele bir Kürt devletine doğru gidiyoruz" dedi.
CHP Sözcüsü ve Genel Saymanı M.Ö., İmralı'da bulunan terörist başı Abdullah Öcalan'ın avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamaları değerlendirdi. Öcalan'ın 'yol haritası'nın Türkiye'yi bölme projesi olduğunu, DTP'nin daha önce demokratik özerklikten bahsettiğini ancak Öcalan'ın 'Kürt ulusu'ndan bahsettiğini kaydeden M.Ö. şunları söyledi:
"Apo federasyon istemiyoruz diyor ama federasyondan daha ileri taleplerde bulunuyor. Apo'nun yol haritasına göre, Kürt kökenli yurttaşlar demokratik ulus olarak varlık kazanacak ve ayrıca eğitimi, dini de örgütleyecekler. Meclisleri olacak, belediyelerini istedikleri gibi yapılandıracaklar. Bütün bunlar federasyondan da öte bir bölünme projesidir."
"Devlet içinde ayrı bir ulus yaratılmak isteniyor"
Öcalan'ın 'Atatürk hareketi gibi bir hareket' ifadesini kullandığını da hatırlatan M.Ö., "Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşıyla bağımsız bir cumhuriyet kurmuştur. Abdullah Öcalan ve PKK ne kuracak, devlet içinde ayrı bir devlet mi? Misak-ı Milli sınırları içinde bir devletimiz var; Türkiye Cumhuriyeti. T.C üniter bir devlettir. Şimdi demokratikleşme adıyla yapılmak istenen ayrı bir ulus yaratmaktır. Bu tam bir bölme ve ayrıştırma projesidir" dedi. Öcalan'ın açıkladığı yol haritasının Türkiye'yi bölünmeye götüreceğinin çok açık olduğunu ancak kamuoyunun henüz AKP'nin yol haritasını öğrenemediğine dikkat çeken M.Ö. "AKP'nin zaman kazanarak Apo'nun yol haritasını beklediği anlaşılıyor. Başbakan DTP'yi kabul ederek, İçişleri Bakanı DTP'yi ziyaret ederek müzakereye başlanmıştı. DTP'lilerin sözcüleri yaptıkları açıklamalarla İmralı'yı adres gösteriyor ve Apo'nun muhatap alınmasını istiyordu. Apo'nun bu açıklamalarıyla da müzakerelerde muhatap alınacağı anlaşılıyor. Apo 6 ay içinde bu sorunun çözülmesini istiyor, Başbakan da yılbaşına kadar bekleyemeyiz demişti. Zaman açısından aralarında bir paralellik var" diye konuştu.
"Lafı dolandırmanın gereği yok"
Öcalan'ın yol haritasını ortaya koyduğunu, şimdi sıranın AKP'de olduğunu belirten M.Ö. şöyle konuştu:
"AKP bu yol haritasını, ayrı bir Kürt ulusunu, Türkiye'yi bölme projesini kabul ediyor mu, etmiyor mu? Lafı dolaştırmanın gereği yok, bunun cevabı verilmeli. Elbette herkes anaların gözyaşının dinmesini, evlatlarımızın ölmemesini, Kürt kökenli yurttaşlarımızın ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmemesini istiyor. Elbetteki demokrasinin önündeki engelleri kaldıralım, AB'de insan hakları, özgürlükler ve demokrasi adına ne varsa Türkiye'de de olsun ama bunların hepsi üniter devlet yapısı içinde olmalı. Türkiye yi bölen, ayrıştıran değil bütünleştiren bir proje etrafında birleşmeliyiz."
"Fettullah Gülen ve Apo elele bir Kürt devletine doğru gidiyoruz"
Öcalan'ın Fethullah Gülen'le ilgili sözlerine de dikkat çeken M.Ö., "Fethullah Gülen ve Apo elele bir Kürt devletine doğru gidiyoruz, buna müsaade edilemez, fırsat verilemez" dedi. AKP'nin 'demokratikleşme' adı altında Türkiye'yi bir uçurumun kenarına getirdiğini, bundan mutlaka geri dönülmesi gerektiğini de belirten M.Ö., "AKP, Apo'nun taleplerinin kabul edilemeyeceğini, üniter devlet yapımızdan taviz verilemeyeceğini, eğitim dilimizin anayasaya göre Türkçe olduğunu derhal açıklamalıdır. Aksi takdirde Apo ve PKK 25 yılda mücadelesini zaferle noktalamış ve barış masasında şartlarını dikte ettiren bir güç olarak ortaya çıkmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada esas konu unutulmuştur. Esas konu, Türkiye'yi 25 yıldır tehdit eden, binlerce insanın ölümüne yol açan PKK'nın etkisizleştirilmesidir." diye konuştu."
12. Cumhuriyet gazetesinin 18/8/2009 tarihli nüshasında CHP Milletvekili M.Ö.nün basına yaptığı yukarıdaki açıklamalar, bu defa "Kürt Açılımı Tartışmaları" başlığı altında yayımlanmıştır.
13. Fetullah Gülen (davacı) 7/12/2009 tarihli dilekçe ile bahsi geçen açıklama nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü ileri sürerek açıklamanın sahibi milletvekili ile bu açıklamanın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasından sorumlu olan başvurucular aleyhine manevi tazminat davası açmıştır.
14. Şişli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, milletvekili tarafından yapılan açıklama ve açıklamanın yer aldığı haberdeki ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşımadığını belirterek 7/7/2011 tarihli kararı ile davanın reddine karar vermiştir.
15. Davacının temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 18/10/2012 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur. Yargıtay, söz konusu açıklamada davacı hakkında sarf edilen sözler nedeniyle özle biçim arasındaki dengenin bozulduğunu, söz ve nitelemelerin eleştiri kapsamında olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu ve açıklamanın yayımlanmasının da hukuka aykırı olduğunu kabul etmiştir.
16. Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda Şişli 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/10/2013 tarihinde davanın kısmen kabulü ile 1.500 TL manevi tazminatın davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine karar vermiştir. Anılan karar başvuruculara 13/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular, başvuru formunda ilk derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminat miktarının temyiz sınırı altında kaldığı için temyiz talebinde bulunmadıklarını belirtmişler; 13/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Sorumluluk” kenar başlıklı 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
2. Yargıtay Kararları
19. Basının haber verme hakkına yönelik Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, siyasetçiler tarafından kullanılan ifadelerde hukuka aykırılığın varlığı tespit edilse dahi bu ifadelerin basın tarafından yorum katılmaksızın aynen yayımlanması durumunda kural olarak hukuka aykırılığın oluşmadığını kabul etmektedir (Bu yöndeki kararlar için bkz. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi kararları, 13/6/2006, E.2005/3738, K.2006/7165; 15/11/1994, E.1994/2500, K.1994/9828; 3/11/1994, E.1994/5541, K.1994/9269; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı, 4/6/1997, E.1997/4-290, K.1997/496).
B. Uluslararası Hukuk
1. İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar...
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ... başkalarının şöhret ve haklarının korunması ... için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardandır. AİHM, ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarında ifade özgürlüğünün toplumun ilerlemesi ve bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini teşkil ettiğini yinelemektedir. AİHM'e göre 10. maddenin 2. paragrafı saklı tutulmak üzere ifade özgürlüğü sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen "bilgi" ve "fikirler" için değil incitici, şoke edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde "demokratik bir toplum"dan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir. AİHM, 10. maddede güvence altına alınan bu hakkın bazı istisnalara tabi olduğunu ancak bu istisnaların dar yorumlanması ve bu hakkın sınırlandırılmasının ikna edici olması gerektiğini vurgulamıştır (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49; Von Hannover/Almanya (No. 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, § 101).
22. AİHM, demokratik bir toplumda basının oynadığı temel rolün altını birçok kez çizmiştir. AİHM'e göre -her ne kadar özellikle de başkalarının şöhret ve haklarının korunmasıyla ilgili olarak bazı sınırları aşmaması gerekse de- basının görev ve sorumluluklarının bilincinde olarak kamu yararını ilgilendiren her konuyu iletme görevi vardır. AİHM, basının böyle konularda bilgi ve fikir yaymadan ibaret olan görevine kamunun bu fikir ve bilgileri alma hakkı eklendiğini hatırlatmıştır. AİHM’e göre bu görevi olmasaydı basın, vazgeçilmez kamusal “gözetleyici” (watchdog) rolünü oynayamazdı (Bladet Tromsø ve Stensaas/Norveç [BD], B. No: 21980/93, 20/5/1999, §§ 59, 62;Pedersen ve Baadsgaard/Danimarka [BD], B. No: 49017/99, 17/12/2004, § 71; Von Hannover/Almanya (2) , § 102).
2. İfade Özgürlüğü ve İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki İlişki
23. AİHM, bir gazete makalesinde hakaret içerdiği iddia edilen beyanlara karşı bir kimsenin itibarının korunması hakkını özel yaşam kapsamında görmektedir (White/İsveç, B. No: 42435/02, 19/12/2006, §§19, 30). AİHM'e göre kamusal bir tartışma bağlamında ve yayımlanan yazılar nedeniyle eleştirilmiş olsa bile bir kişinin itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur (Pfeifer/Avusturya, B. No: 12556/03, 15/11/2007, § 35; Axel Springer AG/Almanya, B. No: 39954/08, 7/2/2012, § 83).
24. AİHM, kamuya mal olmuş kişilerin şöhret ve itibarı ile ifade özgürlüğünün çatışması hâlinde 10. maddenin (2) numaralı fıkrasında yer alan "başkalarının... haklarının korunması" ifadesine müracaat etmektedir. AİHM Büyük Dairesi 7/2/2012 tarihinde verdiği iki kararda - Von Hannover/Almanya (2) ve Axel Springer AG/Almanya- ifade hürriyeti ve özel hayata saygı hakkının dengelenmesinde kullanılan ilkeleri sistematik olarak açıklamış ve uygulamıştır. Bunlar ifade özgürlüğüne konu açıklamanın kamu yararına ilişkin bir tartışmaya sağladığı katkı (Von Hannover/Almanya (2), § 109),ilgili kişinin tanınırlığı, toplumdaki rolü ve işlevi ile yazıya konu olan faaliyetin niteliği, haber veya makalenin konusu (Von Hannover/Almanya (2), § 110; Von Hannover/Almanya, B. No:59320/00, 24/09/2004, §§ 63-66; kamu tarafından tanınan kişiler için korumanın daha esnek olacağına ilişkin bir karar için bkz. Minelli/İsviçre (k.k.), B. No: 14991/02, 14/6/2005), ilgili kişinin daha önceki davranışları (Von Hannover/Almanya (2), § 111), yayının içeriği, şekli ve etkileri (Von Hannover/Almanya (2), § 112), bilgilerin elde edilme koşulları ve gerçekliği (Axel Springer AG/Almanya, § 93; Von Hannover/Almanya (2), § 113) ve uygulanan yaptırımın niteliğidir (Axel Springer AG/Almanya, § 95).
3. Basının Demokratik Toplumdaki Rolü ile Görev ve Sorumlulukları
25. AİHM'e göre-kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi- siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek basının kendisine düşen bir görevdir (Lingens/Avusturya, B. No: 9815/82, 8/7/1986, § 41). Dahası AİHM'in Oberschlick/Avusturya (B. No: 11662/8, 23/5/1991, § 58) kararında belirttiği gibi basın özgürlüğü, halka siyasi liderlerinin düşünce ve davranışlarını görme ve onlar hakkında fikir oluşturma bakımından en uygun araçlardan birini sağlar.
26. Buna ek olarak AİHM; Kuliś/Polonya (B. No: 15601/02, 18/6/2008, § 38) kararında, düzenlenmiş olsun veya olmasın röportajlara ve şahısların beyanlarına dayanılarak yapılan haberlerin basının kamu bekçisi olma görevini yerine getirirken kullandığı en önemli yöntem olduğunu ifade etmiştir.
"Başka bir şahsın sözlerinin yayılmasına yardımcı olduğu için bir gazetecinin cezalandırılması, basının halkı ilgilendiren konuların tartışılmasına ciddi şekilde engel olacaktır ve bunu yapmak için çok geçerli nedenler yoksa bu yola başvurulmamalıdır."
27. AİHM'e göre gazeteciler için başkalarını rencide veya tahrik edebilecek yahut başkalarının itibarlarını zedeleyebilecek beyanlara resmen ve sistematik olarak mesafeli durma yönünde bir genel koşul getirilmesi basının güncel olaylar, görüşler ve fikirler hususunda bilgi verme rolüyle bağdaşmamaktadır (Thoma/Lüksemburg, B. No: 38432/97, 29/6/2001, § 64).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucular; kamuoyunda "çözüm süreci" olarak bilinen Hükûmet politikasının tartışıldığı dönemde CHP Milletvekili ve Basın Sözcüsü M.Ö. tarafından konuya ilişkin bir basın açıklaması yapıldığını, bu açıklamada Abdullah Öcalan'ın Fetullah Gülen hakkındaki beyanlarının da değerlendirildiğini ifade etmişlerdir. Başvurucular söz konusu açıklamanın yayıncısı ve imtiyaz sahibi oldukları Cumhuriyet gazetesinin 17/8/2009 ve 18/8/2009 tarihli nüshalarında yayımlandığını belirtmişlerdir. Başvurucular, bir milletvekilinin basına yaptığı açıklamaları gazetede yayımlamaları nedeniyle şeref ve itibarın zedelendiği iddiasıyla haklarında açılan tazminat davasında aleyhlerine tazminata hükmedildiğini belirterek ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi ile “Basın hürriyeti” kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“(26) Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... başkalarının şöhret veya haklarının, ... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir.
…
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
(28) “Basın hürdür, sansür edilemez…
Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.
Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27 nci maddeleri hükümleri uygulanır…”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
32. Başvurucuların Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan basın açıklaması nedeniyle açıklamanın sahibi milletvekiliylemüştereken 1.500 TL manevi tazminat ödemelerine karar verilmiştir. Söz konusu mahkeme kararı ile başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yönelik bir müdahalede bulunulduğu belirlenmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
33. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma,demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
35. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 6098 sayılı Kanun’un 49. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
36. Başvurucuların davacıya manevi tazminat ödemelerine karar verilmesinin "başkalarının şöhret veya haklarının korunması"na yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
(a) Demokratik Toplum Düzeninin Gerekleri Kavramı
37. Anayasa Mahkemesi daha önce pek çok kez "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51). Derece mahkemelerinin böyle bir ihtiyacın bulunup bulunmadığını değerlendirmede belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir.
(b) Ölçülülük
38. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun, §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72).
(c) İfade Özgürlüğünün Demokratik Toplumdaki Önemi
39. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade özgürlüğü ile Anayasa'nın 28. maddesinde yer alan basın özgürlüğünün demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olduğunu, toplumun ilerlemesi ve her bireyin gelişmesi için gerekli temel şartlardan birini oluşturduğunu daha önce pek çok kez ifade etmiştir (Mehmet Ali Aydın, § 69; Bekir Coşkun, §§ 34-36).
40. Basın özgürlüğü; gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar. Basın özgürlüğü, düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşünceleri her türlü araçla açıklamak, açıklanan düşünceye paydaş sağlamak, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 65).
(d) Basının Ödev ve Sorumlulukları
41. Anayasa'nın 26. ve 28. maddeleri tamamen sınırsız bir ifade özgürlüğü garanti etmemiştir. 26. maddenin ikinci fıkrasında yer alan sınırlamalara uyma yükümlülüğü, ifade özgürlüğünün kullanımına basın için de geçerli olan bazı "görev ve sorumluluklar" getirmektedir (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 22/2/2016, § 89; R.V.Y. A.Ş., B. No: 2013/1429, 14/10/2015, § 35). Sosyal görevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinci ile hareket etmesi de şarttır (Fatih Taş, § 67).
42. Bununla birlikte somut başvuruda olduğu gibi siyasiler tarafından yapılan basın açıklamalarının, parti grup toplantılarında söylenen sözlerin yorum katılmaksızın aynen aktarıldığı durumlarda kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği gerekçesiyle basının haber verme hakkını kısıtlamak basın özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale teşkil edebilir.
43. Demokratik bir toplumda siyasiler tarafından yapılan açıklamaları yayımlamak basının öncelikli görevlerindendir. Siyasi tartışma özgürlüğü ve serbest seçim hakkının bulunduğu demokratik bir toplumda seçmenler, siyasilerin kamusal meselelere yaklaşımını basın aracılığıyla öğrenme imkânını elde eder; siyasi görüşlerini şekillendirir ve oy kullanırlar. Çoğulculuğa dayalı bir demokratik sistem, tüm düşünce ve inanışların açıkça ortaya konması ile mümkündür. Çoğulcu sistemin temel araçlarından olan iktidarı eleştirme, karşıt görüşler ileri sürme ve seçim yolu ile iktidarı elde etme ancak basının haber verme, kamunun haber alma ve bilgiye ulaşma haklarının yüksek düzeyde koruma gördüğü demokrasilerde kullanılabilir.
44. Kamu bekçiliği rolünü üstlenen basının röportaj veya beyana dayanılarak yapılan haberler nedeniyle cezalandırılması, haber verme konusunda "caydırıcı bir etki" yaratır. Yaptırım korkusundan kaynaklanan caydırıcı etkinin gazetecilerin ifade özgürlüğü alanındaki faaliyetleri üzerindeki etkisi açıktır (Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 24). Bu durum bir müddet sonra basının otosansür uygulamasınayol açacaktır. Sonuçta da toplumu ilgilendiren konuların tartışılması ciddi şekilde engellenmiş olacaktır. Bu nedenle çok geçerli nedenler olmadığı sürece (nefret söylemi, şiddet çağrısı gibi) bir beyanın iletilmesi nedeniyle gazetecinin yaptırıma tabi tutulmasından kaçınılması gerekir.
(e) Başkalarının Şöhret veya Haklarının Korunması
45. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğü, başkalarının şöhret ve haklarının korunması amacıyla sınırlanabilir. Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).
46. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi; siyasetçilerin, kamuoyunca tanınan kişilerin ve kamusal yetki kullanan görevlilerin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda olduklarını ve bunlara yönelik eleştirinin sınırlarının çok daha geniş olduğunu her zaman vurgulamıştır(Siyasetçilerle ilgili olarak bkz. Ergün Poyraz (2), B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 58; kamusal yetki kullanan görevlilerle ilgili olarak bkz. Nilgün Halloran, § 45; tanınan bir Cumhuriyet başsavcısı ile ilgili olarak bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 82; tanınan ve siyasete hazırlanan bir kamu görevlisi ile ilgili olarak bkz. Önder Balıkçı, § 42).
(f) İfade Özgürlüğü ile İtibarın Korunmasını İsteme Hakkı Arasındaki Adil Denge
47. Anayasa Mahkemesi benzer başvurularda, başvurucunun cezalandırılmasına ilişkin derece mahkemelerinin kararlarında başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında adil bir dengenin gözetilip gözetilmediğini değerlendirir (Nilgün Halloran, § 27; İlhan Cihaner (2),§ 39). Bu, soyut bir değerlendirme olmayıp Anayasa Mahkemesi başvurucunun kullandığı ifadelerin türünün kamusal tartışmalara katkı sunma kapasitesinin, ifadelere yönelik kısıtlamaların niteliğinin ve kapsamının, ifadelerin kimin tarafından dile getirildiğinin, kime yöneldiğinin ve kamuoyu ile diğer kişilerin kullanılan ifadeler karşısında sahip oldukları hakların ağırlığının gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine bakar (Nilgün Halloran, § 41; Ergün Poyraz (2), § 56). Bunun için başvurucu tarafından söylenen sözlerin yazının tamamı ve söylendiği bağlamdan kopartılmaksızın olayın bütünselliği içinde değerlendirilmesi gerekir (Nilgün Halloran, § 52).
48. Bundan sonra Anayasa Mahkemesinin yapması gereken, ifade özgürlüğüne getirilen müdahalenin “ölçülü” olup olmadığını ve müdahaleyi haklı kılmak için derece mahkemelerince gösterilen gerekçelerin inandırıcı, bir başka deyişle “ilgili ve yeterli” olup olmadığını belirlemektir (Nilgün Halloran, § 39; Bekir Coşkun, §§ 24, 58; Tansel Çölaşan, § 52). Anayasa Mahkemesi bunu yaparken kamu gücünü kullanan organların ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ve Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ilkelerle uyumlu olan standartları uyguladıklarına ve ayrıca maddi olayları kabul edilebilir bir şekilde takdir ederek karar verdiklerine ikna olmalıdır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerince yapılan değerlendirmeleri ve kabul edilen gerekçeyi gözönünde bulunduracaktır.
(g) İlkelerin Olaya Uygulanması
49. Başvuruya konu haberler, 2009 yılının Temmuz ayında Kürt sorununa yönelik ortaya konan ve "Demokratik Açılım" veya "Çözüm Süreci" olarak bilinen Hükûmet politikasının kamuoyuna açıklanmasından sonra yapılmıştır. Haberlerde, çözüm sürecine ilişkin ana muhalefet partisinin milletvekili ve basın sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar olduğu gibi aktarılmıştır (bkz. §§ 11,12).
50. Milletvekili, basın açıklamasında Hükûmetin Kürt sorununa yaklaşımını eleştirmiş; sorunun muhataplarından biri olarak görülen Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecinde sergilediği tutumun iyi niyetli olmadığından ve Türkiye'yi bölme amacıyla hareket ettiğinden bahsetmiştir. Milletvekili ayrıca Abdullah Öcalan'ın Fetullah Gülen hakkında daha önce yaptığı açıklamaları "Gülen-Apo elele Kürt devletine doğru gidiyoruz." ifadesiyle yorumlamıştır (bkz. §§ 8, 11,12).
51. Fetullah Gülen (davacı), bu ifade nedeniyle kişilik haklarının zarar gördüğünü ileri sürerek açıklamanın sahibi milletvekili ile bu açıklamanın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmasından sorumlu olan başvurucular aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Söz konusu açıklamada davacı hakkında sarf edilen sözler nedeniyle özle biçim arasındaki dengenin bozulduğu, söz ve nitelemelerin eleştiri kapsamında olmayıp davacının kişilik haklarına saldırı oluşturduğu ve açıklamanın gazetede yayımlanmasının da hukuka aykırı olduğu gerekçeleriyle derece mahkemelerince davanın kısmen kabulü ile davalıların manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir (bkz. §§ 13-16).
52. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz. Buna karşın somut olayda ilk derece mahkemesi, başvurucuların basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile davacının şeref ve itibarına saygı hakları arasında bir denge kurma işlemi yapmamıştır. Mahkeme, bahse konu basın açıklamasında davacı hakkında kullanılan ifadenin eleştiri kapsamında olmayıp kişilik haklarına saldırı oluşturduğu biçiminde soyut bir değerlendirme yapmakla yetinmiş ve açıklamanın ne genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna önem vermiş ne de yapıldığı şartlar üzerine eğilmiştir. Mahkeme, ifadelerin sahibi kişinin siyasetçi kimliğini dikkate almadığı gibi ifadelerin yöneldiği kişinin kimliğini de dikkate almamıştır.
53. Toplumsal tartışmalara katkı sunmalarından dolayı özellikle seçilmiş milletvekilleri tarafından kullanılan siyasi ifadelerin -şiddet çağrısı veya nefret söylemi içermediği sürece- ayrıcalıklı bir korumadan yararlanması gerekir. Dolayısıyla siyasi tartışma bağlamında kullanılan ifadelere getirilecek sınırlamalar sıkı bir denetimi gerektirmektedir.
54. Milletvekili tarafından davacı hakkında kullanılan ifadelere yönelik kısıtlı incelemeye ek olarak Mahkeme, Türkiye'nin önemli bir sorununa yönelik ana muhalefet partisinin yaklaşımını gösteren ifadelerin gazetede yayımlanmasını da hukuka aykırı bulmuştur. Davacı hakkında sarf edilen sözlerin nefret söylemi veya şiddet çağrısı içermediği de dikkate alındığında Mahkeme bu ifadeler nedeniyle basının haber verme hakkı karşısında davacının şeref ve itibarının korunmasındaki üstün yararı gösterebilmiş değildir.
55. Basının siyasetçilerin sözlerini ve davranışlarını takip etmesi, onlar hakkında fikir oluşturarak kamuoyunu bilgilendirmeye hatta yönlendirmeye çalışması demokratik bir toplumda kaçınılmazdır. Rahatsız edici de olsa siyasilere ve tanınmış kişilere ilişkin yapılan bilgilendirme ve eleştiriler nedeniyle basına yaptırım uygulanması “caydırıcı etki” doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabilir. Yaptırım korkusu, çoğulcu toplumun sürdürülebilmesine engel olabilir (Ergün Poyraz (2), § 79). Bu nedenle somut olayda, basın açıklaması esnasında bir siyasetçinin tanınmış bir kişi hakkında sarf ettiği sözlerin gazetede yayımlanması nedeniyle başvurucular aleyhine tazminata hükmedilmesi bilgilendirme ve eleştiri ortamına zarar verebilecektir.
56. Sonuç olarak yukarıdaki hususlar dikkate alındığında derece mahkemelerinin gerekçeleri, başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahale için ilgili ve yeterli sayılamaz. Bu nedenle verilen kararda, ilgili çıkarlar arasında adil bir denge kurulduğu söylenemez.
57. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucular, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
60. Başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
61. Başvurucuların ifade ve basın özgürlüklerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/298, K.2013/396 sayılı dava dosyasına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
62. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara müştereken net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olmaları nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006.10 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2013/298, K.2013/396 sayılı dava dosyasına GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculara net 10.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.