TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TANJU BOZKURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11917)
|
|
Karar Tarihi: 17/7/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 14/9/2018-30535
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Tanju
BOZKURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; zorunlu askerlik görevi
esnasında beden sağlığının bozulması nedeniyle kişinin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkının, vazife malulü kabul edilmeme işleminin
iptali istemiyle açılan davada yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan karar
verilmesi, yargı merciinin tarafsız ve bağımsız olmaması ile yargılamanın makul
sürede tamamlanmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. 1988 yılında doğan başvurucu, askerlik öncesi geçirdiği
trafik kazası sonucu sol bacağında meydana gelen kırık nedeniyle ameliyat
olmuştur.
8. Askerlik öncesi hazırlık işlemleri kapsamında muayene edilen
başvurucu hakkında İzmir Asker Hastanesince 14/8/2008
tarihinde düzenlenen sağlık raporunda "Eski
sol femur ve tibia kırık
ameliyatlısı, askerliğe elverişlidir, komando olamaz." şeklinde
değerlendirmede bulunulmuştur.
9. Başvurucu, zorunlu askerlik görevini yerine getirmek üzere 27/8/2008 tarihinde Safranbolu 125'inci Jandarma Eğitim Alay
Komutanlığına katılmıştır. Başvurucu, bacağında rahatsızlık bulunduğunu beyan
etmesi üzerine 8/9/2008 tarihinde Ankara Beytepe Asker Hastanesine sevk edilmiştir. Beytepe Asker Hastanesinin 10/9/2008
tarihli raporunda, başvurucunun sol bacağından kırık ameliyatı geçirmiş olması
nedeniyle ağır spor ve bedensel faaliyetlerden muaf tutulması gerektiği
belirtilmiştir.
10. Başvurucu, anılan rahatsızlığı nedeniyle revire başvurarak 16/9/2008 ve 11/10/2008 tarihlerinde onar gün yatak
istirahati izni almıştır. Başvurucu, bacağındaki rahatsızlığın artması
nedeniyle 16/1/2009 tarihinde Gülhane Askerî Tıp
Akademisine (GATA) sevk edilerek ameliyat edilmiştir. 2009 yılı içinde muhtelif
tarihlerde hava değişimi izinleri verilen başvurucu hakkında GATA tarafından 9/9/2009 tarihinde "...sol
femur kırık sekeli, askerliğe elverişli
değildir." şeklinde rapor düzenlenmiş ve başvurucu terhis
edilmiştir.
11. Başvurucu; askerlik görevi esnasında kendisine yönelik
gerçekleşen şiddet ve ağır spor faaliyetleri nedeniyle rahatsızlığının
arttığını, askerliğin sebep ve tesiriyle sağlığının bozulduğunu belirterek
vazife malulü sayılması ve vazife malullüğü aylığı bağlanması talebiyle 13/11/2009 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) başvurmuştur.
Bu kapsamda Maluliyet ve Sağlık Kurulları Daire Başkanlığınca başvurucu
hakkında 9/2/2010 tarihli bir rapor düzenlenmiş ve
raporda başvurucunun hastalığının görevin neden ve etkisi ile meydana gelmediği
şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir. Bunun üzerine SGK Vazife Malullüğü
Tespit Kurulunun (Kurul) 20/4/2010 tarihli işlemiyle,
başvurucunun rahatsızlığının askerlik görevinin etkisi ile meydana gelmediği
belirtilerek vazife malullüğü koşullarının oluşmadığına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, zımni ret için gerekli olan sürenin geçmesinin
ardından Kurul kararını beklemeden zımni ret işleminin iptal edilmesi talebiyle
5/2/2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
(AYİM) Üçüncü Dairesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde, bacağında rahatsızlık
olmasına ve bedensel faaliyetlerden muaf tutulması yönünde sağlık raporu
bulunmasına rağmen başvurucunun spor yapmaya ve eğitimlere katılmaya zorlandığı
vurgulanmaktadır. Ayrıca 2008 yılı Kasım ayının ikinci haftasında başvurucunun
komutanları tarafından dövüldüğü ve ameliyatlı olan sol bacağına tekme atıldığı
iddia edilmiştir. Dava dilekçesinde, söz konusu zorlamaların ve şiddetin
mağduru olan başvurucunun sağlığının askerlik görevinin tesiri ile daha da
bozulduğu ve vazife malullüğü koşullarının oluştuğu ileri sürülmüştür.
13. AYİM Başsavcılığı tarafından sunulan 10/12/2010
tarihli görüşte, başvurucunun rahatsızlığının askerlik görevinin tesiriyle
ilerleyip ilerlemediği konusunda tıbbi bilirkişi incelemesi yaptırılması ve bu
incelemenin sonucuna göre karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
14. Başvurucu tarafından aynı olaydan kaynaklanan nedenlerle
AYİM İkinci Dairesinde manevi tazminat talebiyle tam yargı davası da
açılmıştır. Anılan davada verilen ara karar gereğince GATA Adli Tıp Ana Bilim
Dalı Başkanlığı tarafından başvurucunun rahatsızlığı hakkında 13/1/2011 tarihli rapor düzenlenmiştir. Söz konusu raporda,
askerlik öncesinde meydana gelen yaralanma haricinde askerlik hizmeti
sırasındaki ağır koşullar ve darp nedeniyle başvurucuda yeni bir kırık
oluştuğunun tıbbi delillerinin bulunmadığı belirtilmiştir. Ayrıca raporda
başvurucunun meslekte kazanma gücündeki azalma oranının %6 olduğu
değerlendirilmiştir.
15. AYİM Üçüncü Dairesinin 23/1/2014
tarihli kararıyla vazife malullüğü aylığı bağlanması talebinin reddine ilişkin
işlemin iptali talebiyle açılan davanın reddine hükmedilmiştir. Kararda
öncelikle askerlik görevi esnasında başvurucunun bacağına tekme atılıp
atılmadığı iddiası irdelenmiş ve tekme attığı ileri sürülen asker kişi hakkında
asta müessir fiil suçundan (kaldırılan) Jandarma Genel Komutanlığı Askerî
Mahkemesinde (Askerî Mahkeme) ceza davası açıldığı ancak sanığın beraat ettiği
belirtilmiştir. Kararda, başvurucuyu GATA'da ameliyat eden doktorun söz konusu
ceza yargılamasında tanık olarak ifadesinin alındığı ve başvurucunun
bacağındaki kırığın kaynamasındaki gecikmenin atıldığı ileri sürülen tekme ile
bir ilgisinin bulunmadığının beyan edildiği vurgulanmıştır. Ayrıca AYİM İkinci
Dairesinde açılan tazminat davasında başvurucunun durumu hakkında GATA Adli Tıp
Ana Bilim Dalı Başkanlığınca rapor düzenlendiği vurgulanmıştır. Kararda, söz
konusu raporda askerlik hizmeti sırasındaki ağır koşullar ve darp nedeniyle
başvurucuda yeni bir kırık oluştuğuna dair tıbbi delillerin bulunmadığının tespit
edildiği ifade edilmiştir. Başvurucunun ağır spor ve eğitime çıkarıldığına
ilişkin bilgi ve belgenin olmadığı, askerlik öncesi kırığın kaynamaması
nedeniyle başvurucunun ameliyat edildiği belirtilerek tesis edilen işlemde
hukuka aykırılık bulunmadığı şeklinde değerlendirmelere yer verilmiştir.
16. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 5/6/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar 23/6/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 14/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun "Vazife
malullüğü aylığı" kenar başlıklı 56. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah
altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, Yedek Subay okulu öğrencilerinin
gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları
halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş
derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş
olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü
edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları
emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i
üzerinden aylık bağlanır."
20. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun "Vazife malûllüğü"
kenar başlıklı 47. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
sonra ilk defa 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında
sigortalı olanlar için aşağıdaki hallerde vazife malûllüğü
hükümleri uygulanır. 25 inci maddede belirtilen malûllük; sigortalıların vazifelerini yaptıkları sırada
veya vazifeleri dışında idarelerince görevlendirildikleri herhangi bir kamu
idaresine ait başka işleri yaparken bu işlerden veya kurumlarının menfaatini
korumak maksadıyla bir iş yaparken ya da idarelerince sağlanan bir taşıtla işe
gelişi ve işten dönüşü sırasında veya işyerinde meydana gelen kazadan doğmuş
olursa, buna vazife malûllüğü ve bunlara uğrayanlara
da vazife malûlü denir.
... Süresi içerisinde bildirimde bulunulan
vazife malûllüğü aylıkları, sigortalının ölüm ya da
malûliyeti sebebiyle göreviyle ilişiğinin kesildiği tarihi takip eden
aybaşından itibaren bağlanır..."
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı
mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun 52. maddesi şöyledir:
"Daireler veya Daireler Kurulu, bakmakta
oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapabilecekleri
gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve
her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden
isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin bulunması halinde bu süre, bir defaya
mahsus olmak üzere uzatılabilir.''
22. 1602 sayılı mülga Kanun'un 56. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
''Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde;
İdari Yargılama Usulü Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
...bilirkişi, keşif, delillerin tespitine... ilişkin
hükümleri uygulanır.''
23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri,
bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden
yaparlar. Mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın
gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer
yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların, ilgililerce, süresi içinde yerine
getirilmesi mecburidir.''
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına,
konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu
hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla
öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya
ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir
tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), zorunlu askerlik
hizmetini yerine getiren asker kişilerin ulusal makamlar tarafından ilgili
sağlık otoriteleri aracılığıyla korunmaları amacıyla düzenleyici işlemler dâhil
uygun olan önlemlerin alınması gerektiğini vurgulamaktadır (Álvarez Ramón/İspanya (k.k.), B. No: 51192/99, 3/7/2001).
26. AİHM 27/3/2018 tarihli Şehmus Ekinci (B. No: 15930/11, 27/3/2018)
kararında askerlik öncesinde muayene edilmesine ve askerlik görevine alınmasına
rağmen daha sonra psikolojik rahatsızlığı bulunduğu gerekçesiyle askerliğe
elverişsiz olduğuna karar verilen kişinin başvurusunu incelemiştir. AİHM,
rahatsızlığın olduğuna ilişkin sağlık raporları bulunmasına rağmen başvurucunun
zor şartlar altında askerlik görevinde bulunmaya zorlandığı, bunun sonucunda
sağlığının zarar gördüğü ve açılan tazminat davasının haksız yere reddedildiği
yönünde iddialar içeren başvuruyu öncelikle Sözleşme'nin 8. maddesi bağlamında
ele almıştır. Bu davada AİHM, kişilerin askerlik öncesi tıbbi muayenelerinin
mevzuatta öngörülen genel prosedüre uygun şekilde
yerine getirilip getirilmediğini irdelemiştir. AİHM, ulusal makamlarca
yeterince hızlı ve uygun bir şekilde harekete geçildiğini, başvurucunun
tedavisine yönelik takibin yapıldığını, hastaneye yatırılarak tedavi altına
alındığını, tıbbi gözetim altına altında askerliğinin askıya alındığını ve
neticede askerlik hizmetini yerine getirmeye devam edemeyeceğinin ulusal
makamlarca tespit edildiğini ifade etmiştir. Mahkeme; iddia edilenin aksine,
ruhsal yeterliliğin askerlik öncesinde ve sonrasında askerî sağlık mercileri
tarafından tespit edilmesi ve takip edilmesi hususunda mevcut mevzuatın
uygulanmasında ulusal makamların kusurunun bulunmadığını vurgulamıştır. Anılan
gerekçelerle başvurucunun bedensel ve ruhsal bütünlüğüne dokunulmadığını ve
davalı devlete yüklenecek bir sorumluluğun bulunmadığını belirten AİHM
başvuruyu dayanaktan yoksun bulmuştur (Şehmus Ekinci/Türkiye, §§ 37-46).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 17/7/2018 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve
Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu;
i. Zorunlu askerlik görevinden önce
yapılan sağlık muayenesinde ameliyatlı olduğunun tespit edildiğini ve askerlik
görevinin başında hakkında ağır spor ve bedensel faaliyetlerden muaf tutulması
gerektiğine ilişkin sağlık raporu düzenlendiğini belirtmiştir.
ii. Buna rağmen ağır spor yapmaya ve askerî eğitimlere
zorlandığını, ayrıca komutanı tarafından bacağına tekme atıldığını, bu
nedenlerle hareket kısıtlılığı yaşadığını ve sağlığının daha da bozulduğunu
ileri sürmüştür.
iii. İdarenin hizmet kusuru nedeniyle sağlık açısından askerliğe
elverişsiz hâle geldiğini, idare tarafından koruma ve gözetim yükümlülüğünün
yerine getirilmediğini, iş gücünü yitirdiğini, uğradığı maddi ve manevi
zararların tazmini için vazife malulü sayılarak tarafına vazife malullüğü
aylığı bağlanması gerektiğini ifade etmiştir.
iv. Bu nedenlerle yaşama hakkının,
zorla çalıştırma yasağının, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı ile sağlık hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
v.
İhlalin tespitiyle birlikte yargılamanın yenilenmesine ve yasal faizi ile
birlikte lehine 300.000 TL tazminata karar verilmesini talep etmiştir.
2. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
belirtilen şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında
düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
30. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın
17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
31. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu
belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Sözleşme’nin 8. maddesinde düzenlenen
özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187,
19/12/2013, § 30).
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında; bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Işıl
Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 41).
33. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne mutlak ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, § 42).
34. Bireylerin vücut bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer
verilen maddi varlık
kapsamındadır. Devlet, tüm bireylerin özellikle gözetimi ve denetimi altında
bulunan kişilerin vücut bütünlüğüne keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü
kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür. Bu kapsamda kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı yönünden bir başvuru yolunun hangi
koşulları taşıması hâlinde etkili olacağı hususu önemlidir. Anılan hak
bağlamında bir başvuru yolunun etkili olduğundan söz edilebilmesi için o yolun
idarenin sorumluluğunu, diğer bir ifadeyle idarenin kusurunun varlığını tespite
elverişli olması gerekir.
35. 5510 sayılı Kanun'un 47. maddesinde açıkça tanımlandığı
üzere vazife malullüğü, malullüğün kamu idaresine ait görev sırasında veya bu
kapsamdaki bir görevden kaynaklanan nedenlerle gerçekleşmesi durumudur. Yine
anılan kanuni düzenlemede vazife malulü vazife malullüğüne uğrayan kişi olarak
tanımlanmış ve koşulları taşıyan bu kişilere vazife malullüğü aylığı
bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. Öte yandan 5434 sayılı Kanun'un 56.
maddesi uyarınca askerlik hizmeti kapsamında görev yapan kişiler de bu kapsamda
değerlendirilmektedir. Dolayısıyla başvurucunun vazife malulü sayılabilmesi ve
bu kapsamda vazife malullüğü aylığına hak kazanabilmesi için maluliyetin
askerlik görevi sırasında ve bu görevin sebep ve etkisiyle meydana gelmesi
gerektiği açıktır.
36. Hukuka veya sözleşmeye aykırı bir fiil nedeniyle başkasına
verilmiş olan zararın tazmin edilmesi yükümlülüğünü ifade eden hukuki
sorumluluk, geniş bir hukuka aykırı davranış grubunu kapsamaktadır. Vazife
malullüğü aylığı bağlanması talebiyle açılan davalar ise teknik, mevzuatta yer
alan koşulların sıkı sıkıya irdelendiği, tarafların kusurlarının dikkate
alınmadığı bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Malul hâle gelen bir
kişinin vazife malulü kabul edilebilmesi ve bu kişiye vazife malullüğü aylığı
bağlanabilmesi için kanunda açıkça tanımlandığı gibi maluliyetin görevden
kaynaklanması gerekirken haksız fiiller için böyle bir sınırlamaya yer
verilmemektedir. Ayrıca vazife malullüğü koşullarının sağlanması istisnai
nitelik taşımasına rağmen hukuki sorumluluk (tazminat) davaları askerlik
hizmeti esnasında vücut bütünlüğünün ihlalinden kaynaklanan zararlara karşı
daha geniş giderim imkânı sunduğundan genel dava yolu olarak
nitelendirilmektedir. Tazminat davalarında haksız fiil sorumluluğu kapsamında
kusur araştırmasına gidildiğinden mağdurlara etkili şekilde giderim imkânı
sağlanmaktadır.
37. Belirtilen yasal düzenlemeler incelendiğinde vazife
malullüğünün tespiti ve vazife malullüğü aylığı bağlanması işlemlerinin
idarenin herhangi bir sorumluluğu ve kusuru aranmaksızın ancak mevzuatta açıkça
sayılan koşulların varlığı hâlinde tesis edilebileceği görülmektedir.
38. Tüm bu hususlar dikkate alındığında vazife malullüğü aylığı
bağlanması talebiyle açılan davaların idarenin kusurunun varlığını ve
sorumluluğunu tespite elverişli olmadığı açık olduğundan kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı çerçevesinde yapılan bireysel
başvurular açısından söz konusu dava yolunun etkili olmadığı
değerlendirilmektedir. Bu bağlamda tazminat davası yolunun daha yüksek başarı
şansı sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu
anlaşılmaktadır.
39. Neticede Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası
kapsamında etkili bir yargısal sistem kurma yönündeki pozitif yükümlülük, vücut
bütünlüğüne askerlik görevi esnasında zarar verildiği iddiası karşısında idari
yargı mercileri önünde açılabilecek bir tazminat davası yolunun tanınmış
olmasıyla yerine getirilmiş sayılmaktadır.
40. Belirtildiği üzere somut olay
açısından tazminat davası yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek,
kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu değerlendirildiğinden vazife
malullüğü aylığı bağlanması talebinin reddi üzerine açılan iptal davasının
Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili bir başvuru yolu
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Tazminat davası yolu tüketildikten sonra benzer
iddialarla bireysel başvuruda bulunulduğu takdirde-başkaca bir kabul
edilemezlik nedeni olmaması durumunda- esas yönünden ayrıca bir değerlendirme
yapılması mümkün olacaktır.
41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN bu sonuca Anayasa'nın 20/1. maddesinde
düzenlenen özel hayata saygı hakkı yönünden incelenerek ulaşılması gerektiği
düşüncesiyle katılmıştır.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddialar
1. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
42. Başvurucu; yaşadığı rahatsızlığın askerlik görevinin sebep
ve tesiriyle meydana gelip gelmediği konusunda AYİM Üçüncü Dairesi tarafından
bilirkişi raporu alınmadığını, araştırma yapılmaksızın eksik inceleme sonucunda
idarenin kabulüne üstünlük tanınarak hukuka aykırı şekilde karar verildiğini
belirterek adil yargılanma hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
43. Somut olayda başvurucunun temel iddiası; AYİM'de
açılan davanın esası hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılmaması, davanın
yeterli şekilde araştırılmadan reddedilmesi ve idarenin kabulüne üstünlük
tanınmasına ilişkindir. Bu hâle göre başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesi yönünden incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir (Ahmet Korkmaz,
B. No: 2014/16232, 25/1/2018, § 20; Selim Türk, B. No: 2014/9017, 5/4/2018, §
23).
44. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
45. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre AnayasaMahkemesince açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını temellendiremediği, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
46. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve
adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma
hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi,
taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması
gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet
Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
47. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin
adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete
uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan,
§ 38).
48. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi
gereğince uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan
delilleri sunma imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014,
§ 18).
49. Silahların eşitliği ilkesi kapsamında yapılacak inceleme,
başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığının
değerlendirilmesidir (Yüksel Hançer,
§ 19).
50. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ilkesi ışığında taraflara delillerini
sunma, inceletme noktasında uygun imkânların tanınması ve yargılamaya etkin
katılımlarının sağlanması gerekir. Silahların eşitliği ilkesi davanın
taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve
taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia
ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir.Bu
anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsiz olma iddiaları da
yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilecektir. Ceza davaları ile medeni
hak ve yükümlülüklere ilişkin davaların usul kuralları da dâhil olmak üzere
yargılamanın tüm aşamalarında silahların eşitliği ilkesinin güvence altına
alınarak adil yargılanma hakkının korunması hukuk devleti olmanın bir gereğidir
(Mustafa Kupal, B.
No: 2013/7727, 4/2/2016, §§ 50-52).
51. Somut olayda görülen davanın tarafları arasındaki ihtilaf, başvurucunun
yaşadığı sağlık sorunlarının askerlik görevinin koşullarının bir sonucu olarak
ortaya çıkıp çıkmadığı noktasındadır. Başvurucu, terhis edilmesine neden olan
rahatsızlığının yürüttüğü askerlik hizmetinin koşullarından kaynaklandığını öne
sürmekte iken idare, rahatsızlığın görev koşullarından kaynaklanmadığı görüşünü
savunmuş; davaya bakan AYİM ise söz konusu rahatsızlığın meydana gelmesinde
askerî hizmetin bir etkisinin olmadığı sonucuna ulaşmıştır.
52. Kural olarak Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada
bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek
değildir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 68). Bununla
birlikte Anayasa Mahkemesi tarafların öne sürdüğü ve esasa etkisi olan
iddiaların işin mahiyetinin gerektirdiği ölçüde incelenip incelenmediğini ve
özellikle ispat külfeti konusunda taraflardan birinin diğerine nazaran
dezavantajlı bir konuma düşürülüp düşürülmediğini irdelemektedir (Ahmet Korkmaz, § 29).
53. Somut olayda idarenin başvurucunun görev koşullarına yönelik
herhangi bir itirazı söz konusu olmamıştır. Mahkemenin de aksine bir
değerlendirmesi bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun öne sürdüğü iddianın
temelsiz olduğu söylenemez.
54. Başvurucunun rahatsızlığının görev koşullarından
kaynaklandığı iddiasının temelsiz olmaması, bu hususun ispatlandığı anlamına
gelmemektedir. Bu nedenle bu iddiaya dair daha güçlü ve ikna edici kanıtların
varlığının aranması olağandır. Ne var ki bu durumun başvurucunun kendi imkânlarıyla
ispatlamasının güçlüğünü de gözönünde bulundurmak
gerekir (Ahmet Korkmaz, § 31).
55. Başvurucunun rahatsızlığının maluliyet derecesine ulaşıp
ulaşmadığının tespit edilmesinin tıbbi bir inceleme gerektirdiği açıktır.
Dolayısıyla başvurucunun yaşadığı sağlık sorunlarının askerlik görevinin
koşulları nedeniyle oluştuğu yönündeki iddiasının ancak tıbbi bir incelemeyle
ispatlanabilmesi mümkündür. Başvuruya konu olan rahatsızlık askerlik görevi
öncesindeki bir kazadan kaynaklansa dahi başvurucunun mevcut durumuna askerlik
görevi koşullarının neden olup olmadığı hususunun bilirkişi incelemesi
yaptırılması suretiyle AYİM tarafından açıklığa kavuşturulması gerekir.
56. Somut olay incelendiğinde vazife malullüğü aylığı bağlanması
talebinin reddi işlemine karşı açılan iptal davasında her ne kadar AYİM Üçüncü
Dairesi tarafından bu yönde bilirkişi raporu düzenlenmesine ilişkin herhangi
bir karar alınmamış ise de aynı olay nedeniyle AYİM İkinci Dairesinde başvurucu
tarafından açılan tazminat davasında GATA Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı
tarafından başvurucunun rahatsızlığı hakkında 13/1/2011
tarihli bir rapor düzenlendiği görülmektedir. AYİM Üçüncü Dairesi tarafından da
hükme esas alınan söz konusu raporda, askerlik öncesinde meydana gelen
yaralanma haricinde askerlik hizmeti sırasındaki ağır koşullar ve darp
nedeniyle başvurucuda yeni bir kırık oluştuğunun tıbbi delillerinin bulunmadığı
belirtilmiştir.
57. Somut başvuruda, başvurucunun iddiaları doğrultusunda GATA
Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından düzenlenen raporun ve şiddet
uygulandığına yönelik iddia kapsamında Askerî Mahkemece yürütülen yargılamaya
ilişkin detayların AYİM Üçüncü Dairesi tarafından hükme esas alındığı,
dolayısıyla başvurucunun iddiaları doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılarak
uyuşmazlığın sonuçlandırıldığı görülmektedir. Sonuç olarak yargılama bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun davalı idareye nazaran zayıf konuma
düşürüldüğü söylenemeyeceğinden silahların eşitliği ilkesi bağlamında açık ve
görünür ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
59. Başvurucu, yargılamayı yapan AYİM'in
kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız mahkeme vasfı taşımadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
60. Başvurucunun AYİM’in kuruluş ve
yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı yönündeki şikâyeti
benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından birçok defa
incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde AYİM'in
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmasınedeniyle kabul edilemez olduğuna istikrarlı bir
şekilde karar vermiştir (Mehmet Nuri Seydanoğlu, B. No: 2013/2751, 16/4/2015; O.H., B. No:
2013/3156, 15/12/2015). Bu sebeple somut başvuruda belirtilen şikâyet yönünden
ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
62. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat
talebinde bulunmuştur.
b. Değerlendirme
i. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
63. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
64. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
65. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
66. Somut olayda 5/2/2010 tarihinde
AYİM Üçüncü Dairesinde açılan davanın aynı Dairenin 5/6/2014 tarihli kararıyla
sona erdiği anlaşılmaktadır. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında karmaşık niteliği bulunmayan
ve başvurucunun yargılamanın uzamasında bir etkisinin de tespit edilemediği
başvuru konusu davadaki 4 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
68. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"
69. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmuştur.
70. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
71. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya takdiren net 3.400 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
72. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve
geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Silahların eşitliği ilkesi ile bağımsız ve tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 3.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 17/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.