TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
M.E.T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11920)
|
|
Karar Tarihi: 3/7/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
M.E.T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet GÜLEÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davada hâkimin
tarafsız olmaması, verilen kararın haksız ve gerekçesiz olması, hükme esas
alınan bilgi ve belgelerin incelettirilmemesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkının; kararın takipsizlik kararı ile sonuçlanan ceza soruşturmasına konu
suçun işlendiği yönünde ifadeler içermesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Gülhane Askeri Tıp Akademisinde (GATA) Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları uzmanı olarak görev yapmakta iken başvurucu hakkında; askerî
öğrenciler ile irtibata geçip onları istihbarat birimlerinde çalıştıracağı
vaadiyle kandırarak emekli astsubay Y.Ö. ile tanıştırıp onunla cinsel ilişkiye
zorladığı yolunda gelen ihbar ve şikâyetler üzerine idari tahkikat
başlatılmıştır.
7. İdari tahkikat raporunda özetle;
i. Başvurucunun emekli astsubay olan
Y.Ö. ile birlikte bazı askerî öğrenci ve askerî personeli istihbarat
birimlerinde çalıştırma vaadiyle kandırdıkları, Y.Ö.nün
tehdit ve şantaj yolu ile bu kişilerle kendisi pasif olacak şekilde cinsel
ilişki yaşadığı, yaşadığı ilişkileri kayıt altına aldığı ve bu kayıtlar
vasıtasıyla ilişkinin devam etmesini sağladığı, tüm bu faaliyetlerde
başvurucunun kendisine yardımcı olduğu, bu kapsamda astsubay öğrencisi C.A.nın başvurucu adına kayıtlı hattan aranarak tehdit ve
şantaja uğraması ile ilgili Yalova Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
soruşturma başlatıldığı,
ii. Astsubay H.A.nın
Y.Ö. ile başvurucu tarafından tanıştırıldığı, H.A.nın
başvurucu tarafından yapılan istihbarat teşkilatında çalışma teklifini kabul ettiği
ancak bu fikrinden vazgeçmesi üzerine başvurucu tarafından tehdit edildiği,
daha sonra tehdit ve şantaj yolu ile Y.Ö. ile ilişki yaşamaya başladığı,
başvurucu tarafından kiralanan evde H.A. ile Y.Ö nün birlikte kaldığı,
başvurucunun sık sık kendilerini ziyarete gittiği, H.A.nın
Y.Ö. ile ilişki yaşamaya devam etmek istememesi üzerine Y.Ö. tarafından
gönderilen ihbar mektupları sonucu H.A.nın Türk
Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğinin kesildiği,
iii. Astsubay M.T.nin
GATA'da öğrenci olduğu dönemde başvurucu tarafından kendisine Hava Kuvvetleri
Komutanlığı (Hv. Kuv. K.) bünyesinde bir istihbarat teşkilatı bulunduğu ve bu
teşkilata girmesi durumunda maaşında yüklü miktarda bir artış olacağının ifade
edildiği,
iv. Başvurucunun astsubay G.T. ile okul nizamiyesine not
bırakarak buluştuğu, başvurucunun arabasında kendisini Yalova'nın Millî
İstihbarat Teşkilatı (MİT) şefi olarak tanıttığı ve Y.Ö. ile G.T.yi tanıştırdığı, Y.Ö.nün G.T.yi MİT'e giriş
prosedürleri için Yalova'daki evine davet ettiği ve Yalova'da kendisini
başvurucu ile birlikte karşıladığı, Y.Ö.nün G.T.yi MİT'teçalışmaya başlamak
için ön şart olduğu bahanesi ve tehdit/şantaj yolu ile kendisiyle ilişki
yaşamaya zorladığı, G.T.nin kabul etmemesi üzerine
başvurucunun G.T.yi okulda çağırarak "Herkes senden şikâyetçi, yapman gereken şeyleri
neden yapmıyorsun? Biz sana güvendik, senin yüzünden biz zor duruma
düşüyoruz." şeklinde konuştuğu,
v. Hv. Kuv. K. İstihbarat Başkanlığı
kayıtlarında başvurucunun eş cinsel şahıslar ile ilişki içinde olduğu, Y.Ö. ile
birlikte tehdit ve şantaj yoluyla bazı öğrencileri eş cinselliğe zorladıklarına
ilişkin bilgilerin bulunduğu, MİT Müsteşarlığı tarafından başvurucu ile Y.Ö.
arasındaki irtibatın teyit edildiği,
vi. Y.Ö. hakkında "cebren
ırza geçme, küçükleri baştan çıkarma, iffete taarruz etme"
suçlamalarıyla Afyon İl Emniyet Müdürlüğünce işlem yapıldığının bildirildiği
hususlarına yer verilmiştir.
8. Söz konusu raporda; başvurucunun
mesleki yönden disiplin ve ahlaki durumunun ilgili mevzuat hükümleri kapsamında
oluşturulacak komisyon tarafından incelenmesi, ayrıca MİT Müsteşarlığında
çalıştığını ifade ederek personeli istihbarat teşkilatında çalıştırma vaadi ile
kandırdığı ve bunu örgütsel bir yapı içinde yaptığı anlaşılan personel hakkında
adli işlem başlatılması gerektiği yönünde değerlendirme ve teklifte
bulunulmuştur.
9. Başvurucu hakkında 2011 ve 2012 yıllarında sicil amirlerince "Silahlı Kuvvetlerde kalması uygun
değildir" sicili düzenlenmesi üzerine Hv. Kuv. K.lığı bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından
başvurucunun durumu değerlendirilmiştir. Komisyon tarafından da başvurucunun
TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulmasının uygun olacağı yönünde görüş
bildirilmesi üzerine ilgili komutanlıklar nezdindeki onay işlemlerinin
tamamlanmasının akabinde başvurucunun disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle 12/7/2012 tarihinde TSK'dan ilişiği kesilmiştir.
A. Olaya İlişkin Ceza
Soruşturması Süreci
10. Genelkurmay Başkanlığı tarafından verilen soruşturma emri
üzerine başvurucu hakkında soruşturma başlatan Askerî Savcılık 7/12/2012 tarihinde görevsizlik kararı vererek dosyayı
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Görevsizlik kararında özetle;
i. Başvurucunun GATA'da görev
yapmakta iken öğretim üyesi olması nedeniyle irtibat kurduğu bazı astsubay
öğrencileri ile astsubayları MİT bünyesinde çalıştıracağı vaadiyle emekli
astsubay Y.Ö. ile tanıştırdığı, Y.Ö.nün, tanıştığı bu
kişilere istihbaratçı olmaları için bazı test ve sınavlardan geçmeleri
gerektiğini söyleyerek doğal yoldan sperm testi kapsamında kendisiyle cinsel
ilişkiye zorladığı, devamında da bu ilişkilerini sürdürmek için şantaj yaptığı
ve askerî öğrencilikten ya da astsubaylıktan ilişiklerini kestireceği yönünde
tehditlerde bulunduğu, bu kapsamda bir öğrenci ve bir astsubayın TSK'dan
ilişiklerinin kesildiği,
ii. Bu süreçte başvurucunun ise öğrenci
ve astsubayları istihbaratçı yapacaklarını söyleyip kandırarak Y.Ö. ile
tanıştırdığı, cinsel saldırıya maruz kalan ya da kandırıldığını düşünerek Y.Ö
ile ilişkilerini devam ettirmek istemeyen öğrenci ve astsubaylara ilişkilerini
devam ettirme yönünde baskı yaptığı ve tehditte bulunduğunun elde edilen tüm
deliller ve dosya kapsamından anlaşıldığı,
iii. Başvurucunun eylemlerinin 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen tehdit ve cinsel saldırı
suçuna iştirak suçlarını oluşturduğu, ancak başvurucunun resen ayırma işlemine
tabi tutularak 12/7/2012 tarihinde TSK'dan ilişiğinin kesilmiş olması
karşısında soruşturma ve kovuşturmanın adli yargı mercileri tarafından
yürütülmesi gerektiği hususlarına yer verilmiştir.
11. Dosyanın gönderildiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tehdit ve basit cinsel saldırı suçuna iştirak suçlarından
yaptığı soruşturma neticesinde 31/10/2013 tarihinde,
başvurucu hakkında atılı suçlardan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar
vermiştir.
12. Takipsizlik kararının gerekçesinde;
başvurucunun iştirak ettiği iddia edilen cinsel saldırı suçunun failinin (Y.Ö.)
ölmüş olmasından dolayı hakkında bu konuda herhangi bir dava açılmamış olması
ve söz konusu cinsel birlikteliklerin rıza dışında gerçekleştiğine dair
herhangi bir delil elde edilmemesi nedeniyle tarafların rızaları dâhilinde
gerçekleştiğinin kabulünün gerektiği, dolayısıyla başvurucunun oluşmayan bir
suça iştirakının da düşünülemeyeceği ifade
edilmiştir. Kararda
ayrıca, başvurucunun astsubayları ve astsubay öğrencilerini söz konusu cinsel
birlikteliğin devamı için tehdit ettiğine dair kamu davası açmaya yeterli ve
inandırıcı delil elde edilemediği de belirtilmiştir.
B. Olaya İlişkin İdari
Yargı Süreci
13. Başvurucu, disiplinsizlik ve ahlaki durum sebebiyle TSK'dan
ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle 3/9/2012
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
14. AYİM Birinci Dairesi (Mahkeme) 9/10/2013
tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde öncelikle başvurucu
hakkındaki adli ve idari soruşturma süreçlerinden bahsedilmiş, bu kapsamda
idari tahkikat raporu ile Askerî Savcılığın 7/12/2012 tarihli görevsizlik
kararında geçen ve yukarıda da yer verilen hususlar(bkz. §§ 7, 10) aynı şekilde
karara alıntılanmıştır.Kararın
gerekçesinin diğer ilgili kısmı ise şöyledir:
"...dava konusu
ayırma işlemi değerlendirildiğinde; aynı zamanda ceza yargılamasına da konu
olan yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen eylemleri nazara alındığında;
davacının TSK'nın itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu,
bu mevcut durumu itibarıyla TSK'daki kamu hizmetini devam ettirmesine olanak kalmadığı,
bu itibarla; tesis edilen ayırma işleminde idarece takdir yetkisinin objektif
kıstaslara bağlı kalınarak, kişi yararı ile kamu yararı arasında denge
gözetilerek kullanıldığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırı bir
yön bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
15. Anılan karara karşı karar düzeltme yoluna müracaat eden
başvurucu 16/12/2013 tarihli karar düzeltme talep
dilekçesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2013 tarihli takipsizlik
kararını dayanak göstererek ve dava konusu işlemin diğer hukuka aykırılık
unsurlarından da bahsederek usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle
incelemeye konu kararın kaldırılmasını istemiştir. Başvurucu söz konusu
dilekçesinde ayrıca, dava dosyasına sunulan gizli belgeleri incelemesine imkân
sağlanması ve buna göre savunma yapması için süre verilmesi ile Mahkeme
heyetindeki üyelerden biri hakkında hâkimin reddi taleplerinde de bulunmuştur. Başvurucu; hâkimin reddi talebine gerekçe olarak üye hâkimin somut
davaya dayanak soruşturma kapsamındaki maddi olaylardan biriyle ilgili olarak
H.A. isimli şahıs hakkında askerî ceza mahkemesinde görülen davada da görev
aldığı, bu dava dosyasında 2007 yılında verdiği ve kesin hüküm teşkil eden
kararındaki kabul ve değerlendirmelerinin mevcut davadaki kabul ve değerlendirmeleriyle
çeliştiği, bu durumun hâkimin tarafsız olmadığını ortaya koyduğu hususlarını
göstermiştir.
16. Mahkeme 4/3/2014 tarihli ara
kararıyla hâkimin reddi talebini reddetmiştir. Mahkeme aynı tarihte verdiği
diğer bir ara kararla ise daha önce davalı idareye iade ettiği gizli belgeleri
geri istemiştir.
17. Hâkimin reddi talebinin reddine dair
kararın gerekçesinde; reddi istenen hâkimin H.A. hakkında yürütülen ceza
yargılaması heyetinde başkan olarak yer aldığı belirtilmiş, söz konusu davanın
başvurucu hakkında olmayıp başvurucunun sadece tanık olarak dinlendiğine,
kararda başvurucu hakkında lehte veya aleyhte herhangi bir tespite yer
verilmediğine dikkat çekilmiş, bu durumun tek başına hâkimin tarafsızlığından
şüphe duyulmasını gerektiren bir sebep olarak kabul edilemeyeceği ifade
edilmiştir.
18. Davalı idare 4/3/2014 tarihli ara
karar gereğince gizli belgeleri Mahkemeye tekrar göndermiştir. Mahkeme 1/4/2014 tarihinde, davalı idarece gönderilen bilgi ve
belgelerin savunmaya esas teşkil edecek unsurlar içerdiğini; bu bilgi ve
belgelerin başvurucuya incelettirilmemesi hâlinde savunma hakkının
kısıtlanacağının değerlendirildiğini belirterek suret almamak ve şahısların
isim-rütbe-makam bilgileri karartılmak kaydıyla gizli belgelerin başvurucu vekiline
incelettirilmesine ve inceleme üzerine yapılacak savunma için yirmi gün süre
verilmesine dair ara karar vermiştir.
19. Başvurucu vekilinin söz konusu ara karara istinaden gizli
belgeler dâhil tüm dava dosyasını incelediği hususu 17/4/2014
tarihli dava dosyası inceleme tutanağı ile kayıt altına alınmıştır. Başvurucu
vekili söz konusu tutanağa, gerekçeli kararda yer alan ayrılış sicil belgesi,
MİT belgesi ile Hv. Kuv. K.lığı İstihbarat Başkanlığı
kayıtlarında eş cinsel şahıslar ile ilişki içinde olduğuna yönelik ibarenin
dayanağı olan belgenin incelettirilmediği yönünde şerh düşmüştür.
20. Başvurucu5/5/2014 tarihinde Mahkemeye ek bir karar düzeltme
dilekçesi daha vermiş ve 17/4/2014 tarihinde dava
dosyası kapsamında incelediği bilgi belgelere (istihbarat raporları/idari
tahkikat raporu/ifade tutanakları/ihbar ve şikâyet dilekçeleri) yönelik
savunmalarını dile getirmiştir.
21. Mahkeme 12/5/2014 tarihli kararıyla
başvurucunun karar düzeltme istemini reddetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısımları şöyledir:
"...[Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 31/10/2013 tarihli
kararı incelendiğinde]; önce dosya sürecinin
anlatıldığı, idari ve istihbari soruşturmalardan
bahsedildiği, davacının ifadesinin ayrıntılı olarak yazıldığı, kararın
değerlendirme bölümünde ise H.A., Y.Ö. ve C.A. dışında
cinsel ilişkinin olmadığının belirtildiği, dolayısıyla bu kişiler arasındaki
cinsel ilişkinin kararda da kabul edildiği, diğer yandan Genelkurmay Askeri
Mahkemesinin kararından bahsedilerek cinsel ilişkinin rızaya dayalı olduğunun
kabul edildiği...ayrıca davacı vekili tarafından eklenen kararda; davacı inkar
etse de davacının C.A.ya ait telefondan aranarak
görüşme yapıldığının tespit edildiğinin belirtildiği, dolayısıyla davacı ile
C.A. arasında bir bağlantının olduğunun kabul edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca
söz konusu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda "sonuç olarak"
yapılan değerlendirme bölümünde; cinsel birlikteliklerin rıza dışında olduğuna
dair delil bulunmadığı belirtilerek rızaya dayalı cinsel birlikteliklerin
olduğunun vakıa olarak kabul edildiği, tehdit suçuna ilişkin delil olmadığının
belirtildiği görülmektedir. Kısaca [söz konusu kararın] isnat edilen cinsel saldırı suçunun rıza dışında
yapıldığına ilişkin delil elde edilememesi nedeniyle ve tehdit suçuyla ilgili
olarak da davacının "astsubay öğrencilerini söz konusu cinsel
birlikteliklerin devamı için tehdit ettiğine dair kamu davası açmaya yeterli ve
inandırıcı delil elde edilemediği" gerekçesiyle verildiği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; ayırma işlemi tarihi itibarıyla
ayırma kararına dayanak teşkil eden vakıalarda bir değişiklik olmadığı,
özellikle davacı ile birbirleriyle cinsel ilişkide bulunan personel arasındaki
bağlantı ve bu bağlantıların hayatın olağan akışı dışında olması hususları
birlikte dikkate alındığında; kararın düzeltilmesini gerektirecek bir neden
olmadığı..."
22. Nihai karar 23/6/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 21/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 3/7/2018 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Hâkimin Tarafsız
Olmadığına İlişkin İddia
25. Başvurucu; gerekçeli kararda imzası
bulunan üye hâkimlerden birinin somut davaya dayanak soruşturma kapsamındaki
maddi olaylardan biriyle ilgili olarak H.A. isimli şahıs hakkında askerî ceza
mahkemesinde görülen davada da görev aldığını, bu dava dosyasında 2007 yılında
verdiği ve kesin hüküm teşkil eden kararındaki kabul ve değerlendirmelerinin
mevcut karardaki kabul ve değerlendirmeleriyle çeliştiğini belirtmekte, bu
durumun hâkimin tarafsız olmadığını gösterdiğini ileri sürmektedir.
26. Genel olarak tarafsızlık; davanın çözümünü etkileyecek bir
ön yargı, tarafgirlik ve menfaatin söz konusu olmamasını, davanın tarafları
karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaatin
bulunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014,
§ 61).
27. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu
bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel
tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı izlenimin de
dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006).
Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık
konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama
sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir
kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı
bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir
uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı
ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel
bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu
husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması
zorunludur (Tahir Gökatalay,
§ 62).
28. Bu bağlamda başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından
ilgili usul hükümleri uyarınca yargılama faaliyetini devam ettiren yargılama
makamlarının tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde
menfi etkide bulunacak bir izlenimi olmadığı görülmektedir.
29. Başvurucunun yargılamayı yürüten
heyette yer alan bir üye hakkında ileri sürdüğü şikâyete konu olgunun ise
esasen yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili bir husus olup bu üyenin hâkimin
tarafsızlığına ilişkin karineyi ortadan kaldıracak şekilde başvurucuya yönelik
ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin,
bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir
durum arz etmediği sonucuna varılmıştır. Öte yandan belirtilen iddiayı
ispata yönelik olarak başka bir delil de ortaya konulamadığı görüldüğünden
ihlal iddiasının temellendirilemediği anlaşılmıştır.
30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
31. Başvurucu, gerek ilk derece yargılamasında gerekse kanun
yolu incelemesinde verilen kararlarınmakul ve yeterli
bir gerekçe içermediğini ileri sürmektedir.
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli
karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok
kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının
kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu,
B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
33. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır" denilerek mahkemelere kararlarını
gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği
anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
34. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Öte yandan kanun yolu
incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan
mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla
kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
35. Somut davada derece mahkemesinin
disiplinsizlik ve ahlaki durum nedeniyle TSK'dan ayırma işleminin iptali
istemine ilişkin davanın reddine dair gerekçesini, başvurucunun adli ve idari
soruşturma geçirmesine de neden olan maddi olay ve olguların mahiyetini ve
özellikle bu hususların niteliği itibarıyla askerlik mesleğine etkisini esas
alarak şekillendirdiği, bu bağlamda başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak
şekilde ahlak dışı hareketlerde bulunduğu değerlendirmesinden hareket ederek
ret hükmüne ulaştığı görülmektedir.
36. Bu durumda yapılan yargılama sonunda hükme ulaşılması için
yeterli gerekçebulunduğu (bkz. § 14), kanun yolu
aşamasında da -yeni ortaya çıkan takipsizlik kararı da irdelenmek suretiyle-
değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu (bkz. § 21) dikkate
alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, gerekçeli kararda yer verilen bir kısım belgenin
-ayrılış sicil belgesi, MİT belgesi, Hv. Kuv. K.lığı
İstihbarat Başkanlığı kayıtlarında geçen ve eş cinsel şahıslar ile ilişki
içinde olduğuna yönelik ibarenin dayanağı olan belge- kendisine
incelettirilmemesi nedeniyle savunma hakkını etkin bir şekilde kullanamadığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017,
§ 37). Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen silahların eşitliği
ilkesine Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan
ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya
çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete
uygun olması mümkün değildir (Mehmet Fidan,
§ 38).
40. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelir (Yaşasın Aslan, B. No:
2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi
uyuşmazlığın her iki tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma
imkânı tanınmasını kapsamaktadır (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 18).
41. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Hüseyin
Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
42. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurları,
yargılamanın çelişmeli olması ve
taraflar arasında silahların eşitliğinin
sağlanmasıdır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete
uygun olması olanaklı değildir. Ancak silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında
uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak
değerlendirilmelidir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki
görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil
yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip
edilmediğini yargılamanın bütünü ışığında denetlemektir (Fazlı Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25).
43. Somut olaydadavalı idare
tarafından savunma dilekçesi ekinde gönderilen gizli belgelerin ilk derece
yargılaması aşamasında başvurucuya tebliğ edilmediği, başvurucunun gerekçeli
kararla birlikte söz konusu belgelerden haberdar olduğu anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte anılan karara karşı karar düzeltme yoluna giden başvurucunun
karar düzeltme incelemesinin, bir başka ifadeyle yargılamanın henüz devam
ettiği süreçte Mahkemeden dava dosyasına sunulan gizli belgeleri incelemesine
imkân sağlanması yönünde talepte bulunduğu; Mahkemenin de 1/4/2014
tarihinde bu talebi kabul ettiği ve davalı idare tarafından gönderilen tüm
gizli bilgi ve belgelerin başvurucuya incelettirilmesi yönünde karar aldığı
görülmektedir. Öte yandan başvurucuya incelediği söz konusu belgelere göre
savunma yapması içinyirmi gün süre verildiği,
başvurucunun da 5/5/2014 tarihinde Mahkemeye ek bir
karar düzeltme dilekçesi daha vererek incelediği gizli belgelere yönelik
savunmalarını dile getirdiği tespit edilmiştir.
44. Başvurucu; gerekçeli kararda yer verilen ayrılış sicil
belgesi, MİT belgesi, Hv. Kuv. K.lığı İstihbarat
Başkanlığı kayıtlarında geçen ve eş cinsel şahıslar ile ilişki içinde olduğuna
yönelik ibarenin dayanağı olan belgelerin tarafına incelettirilmediğinden
şikâyet etmektedir. Mahkememizin 11/10/2017 tarihli müzekkeresi ile istenilmesi
üzerine gönderilen dava dosyası ve ekleri birlikte incelendiğinde söz konusu
istihbarat raporlarının başvurucu hakkında istihbarat birimleri tarafından bilgi notu adı altında düzenlenen
belgelerden ibaret olduğu,bu
bilgi notlarının da Mahkemece başvurucuya incelettirildiğinin anlaşıldığı,
nitekim başvurucunun karar düzeltme ek beyan dilekçesinde bu belgelerde yer
alan bilgilere yönelik savunmalarda bulunduğu, ayrıca bireysel başvuru
dilekçesi ekinde bu belgeleri Anayasa Mahkemesine de ibraz ettiği
görülmektedir. Öte yandan, dava dosyasına sunulup da başvurucuya incelettirilmeyen
gizli nitelikte başka bir belge mevcut olmadığı, ayrıca başvurucunun, hakkında
düzenlenen ayrılış sicil belgesi içeriğine Mahkemenin gerekçeli kararında yer
verildiğinden kanun yolu aşamasında bu bilgilere de itiraz etme olanağı bulduğu
tespit edilmiştir.
45. Yukarıda yer verilen tespitlere göre
başvurucunun dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeleri inceleme imkânı
bulabildiği, karşı tarafın sunduğu deliller üzerine görüş bildirebildiği/kendi
delillerini sunabildiği ve itirazlarını dile getirebildiği, derece mahkemesinin
başvurucunun haberdar olduğu bu bilgi ve belgelere göre nihai kararını verdiği,
dolayısıyla başvurucunun diğer tarafa göre usule ilişkin imkânlar yönünden
dezavantajlı konuma düşürülmediği anlaşılmaktadır.
46. Bu durumda yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında
silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
48. Başvurucu, hükme esas alınan bazı belgelerin dava dosyası
içinde bulunmadığını, dolayısıyla Mahkemenin bu belgeleri görmeden ve incelemeden
karar verdiğini belirtmekte; eksik inceleme vehatalı
değerlendirmeye istinaden verilen kararın adil olmadığını ileri sürmektedir.
49. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar
Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
50. Subay/astsubayların TSK tarafından
yürütülen hizmetin mahiyeti ve mensubu oldukları bu kurum bünyesinde ifa
ettikleri görevlerinin özelliği gereği taşımaları gereken niteliklerin ne olduğu,
özellikle disiplin ve ahlaki durum itibarıyla mesleklerini hangikurallar
çerçevesinde icra etmekle yükümlü oldukları, hangi hâl ve koşullarda bu
nitelikleri kaybetmiş sayılacakları, böyle bir durumda yetkili makamlar
tarafından yapılması gereken işlem ve uygulamaların ne olduğu, bunların hangi
usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceği gibi hususlar anılan kurumun personel
mevzuatında düzenlenmiştir.
51. Somut başvuruda şikâyet konusu edilen ve anılan mevzuat
hükümlerinin uygulanması noktasında ihtilafın ortaya çıktığı temel mesele,
başvurucunun TSK'nın itibarını sarsacak tarzda hâl ve hareketlerde bulunup
bulunmadığı ve buradan hareketle ahlaki durum itibarıyla TSK'da görev yapma
niteliğini kaybedip kaybetmediğidir.
52. Bireysel başvuruya dayanak karar bu
yönüyle irdelendiğinde derece mahkemesinin üçüncü şahısların da içinde yer
aldığı ve somut davaya dayanak olanlar haricinde de muhtelif adli/idari
soruşturmalara konu olan olayları bütün olarak değerlendirdiği ve bu bağlamda
özellikle üçüncü şahıslar arasındaki ilişkinin gayriahlaki niteliğine
değindiği, başvurucunun da bu şahıslarla olan irtibatına vurgu yaparak söz
konusu olaylar sürecindeki tutumunun, hâl ve hareketlerinin ahlaki olmadığı,
askerlik mesleğiyle bağdaşmadığı ve TSK'nın itibarını sarstığı sonucuna
ulaştığı görülmektedir.
53. Bu bağlamda somut başvuruda, ahlaki
durum itibarıyla TSK'dan ayırma işlemine tabi tutulacak personele ilişkin
mevzuat hükümlerinin derece mahkemesince irdelendiği ve anılan mevzuat
kapsamında ayırma işleminin tesis edilmesi için gerekli koşulların ne olduğu
ilgili hukuk kuralları çerçevesinde yorumlanmak ve maddi olayda bu koşulların
gerçekleşip gerçekleşmediği hususu dosya kapsamındaki deliller değerlendirilmek
suretiyle bir karara varıldığı görülmektedir.
54. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında
ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
E. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvurucu, derece mahkemesi kararlarının takipsizlik kararı
ile sonuçlanan ceza soruşturmasına konu suçun işlendiği yönünde ifadeler
içermesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
57. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013).
Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan
suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
58. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet
karinesinin sağladığıgüvencenin iki yönü
bulunmaktadır.
59. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması
sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir
suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna
dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken
açıklamalarda bulunulmasını yasaklar.Güvencenin
bu yönünün kapsamı sadece cezayargılamasını yürüten
mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli
makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar
kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli
kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil
ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve
yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali
söz konusu olabilir (Galip Şahin, B.
No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).
60. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet
dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda
ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını,
kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak
işlem ve uygulamalardan kaçınmasınıgerektirir (Galip Şahin, § 40).
61. Bilindiği gibi ceza muhakemesi hukuku ve disiplin hukuku
farklı kural ve ilkelere tabi disiplinlerdir. Disiplin hukuku kurumun iç
düzenini korumayı amaçlayan ve bunun için kamu görevlilerinin mevzuata, çalışma
düzenine, hizmetin gereklerine aykırı fiillerine yönelik olarak uygulanacak
yaptırımları ve bu yaptırımların uygulanmasındaki usul ve esasları düzenleyen
bir hukuk alanıdır. Bazı hâllerde ise kamu görevlisinin fiili ceza hukuku
kapsamında suç tanımına uymasının yanı sıra disiplin hukuku yönünden de
sorumluluk gerektiren bir mahiyettaşıyabilir (benzer
yönde değerlendirmeler için bkz. Özcan
Pektaş, B. No: 2013/6879, 2/12/2015, § 25; Kürşat Eyol, §
30). Böyle bir durumda Anayasa'da güvence altına alınan masumiyet karinesinin
bir eylemi nedeniyle ilgili hakkında hem ceza hem de disiplin işlemlerinin
yürütülmesine engel teşkil etmediğini, bu iki sürecin eş zamanlı olarak devam
etmesinin de önünde anılan güvence bakımından bir mâni bulunmadığını belirtmek
gerekir.
62. Öte yandan ceza muhakemesi sonucunda kişinin müsnet suçu işlemediğine dair hükümler dışında ceza
mahkemesi hükmü, disiplin makamları açısından doğrudan bağlayıcı değildir.
Ancak cezai sorumluluğu ortadan kalkmış olsa dahi aynı olaylar nedeniyle -daha
hafif bir ispat külfeti temelinde- kişi hakkında başka tür bir sorumluluğun
tesis edilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır (benzer yönde
değerlendirmeler için bkz. Özcan Pektaş, §
25; Kürşat Eyol,
§ 30).
63. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak
yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza
makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden
disiplin soruşturma ve yargılamalarında masumiyet karinesi bakımından önemli
olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler
veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza
mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge
düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip
Şahin, § 47).
64. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve
olguların disiplin hukuku esasları çerçevesinde diğer kamu makamlarınca
(idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak
kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda disiplin işlem
ve yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile istinat edilmesi
ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılmış
olması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil
etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda
birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir.
Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti
yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir
(Galip Şahin, § 48).
65. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu hakkındaki ceza ve
disiplin hukuku süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü,disiplin işlemine karşı açılan idari
davada ilk derece mahkemesinin üst kanun yolu incelemesine tabi kararını
verdiği tarihte ceza soruşturmasının devam ettiği, nihai kararın verildiği
tarihte ise ceza soruşturmasının takipsizlik kararı ile sonuçlanmış olduğu, bir
başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun hükmen sabit olmadığı görülmektedir.
Bu itibarla masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin her iki yönünün de
devreye girdiği somut olayda, disiplin soruşturması ve yargılaması sürecinde
kamu makamlarının kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyleceza mahkemesi tarafından suçlu bulunmamış olan
başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet verilip verilmediğinin
ortaya konulması gerekmektedir.
66. Mahkemenin kararında ceza soruşturması sürecinde yargı
makamları tarafından verilen kararlardan alıntılara da yer vermek suretiyle bu
süreçten bir olgu olarak bahsettiği görülmekte olup bu durumun tek başına
masumiyet karinesinin ihlaline yol açmadığı belirtilmelidir. Öte yandan dava
dosyasına sunulan bilgi ve belgeleri değerlendiren Mahkemenin daha hafif bir
ispat külfeti temelinde başvurucunun ahlaki durum itibarıyla TSK'nın itibarını
sarsacak, hizmetin gerekleriyle bağdaşmayacak nitelikte hâl ve hareketler
içinde bulunduğu yönünde sonuca ulaştığı anlaşılmaktadır.
67. Belirtilen sonuca ulaşılan
kararlarda özü itibarıyla başvurucunun üçüncü şahıslar arasında gerçekleşen
gayriahlaki nitelikteki cinsel ilişki vakıalarıyla ve bu şahıslarla olan irtibatınailişkin tespit ve değerlendirmelerde bulunulduğu
görülmekte olupkararlarda geçen ayırma kararına dayanak teşkil eden vakıalarda bir
değişiklik olmadığı, ceza
yargılamasına da konu olan eylemleri nazara alındığında gibi
ifadelerin de bu bağlamda kullanıldığının altı çizilmelidir. Kararlarda, sadece disiplin hukuku
yönünden tartışılan söz konusu fiilin ceza hukuku kapsamında tehdit/basit cinsel saldırı suçuna iştirak
olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği hususunda ise bir yorum yapılmadığı
ya da kanaat belirtilmediği görülmektedir.
68. Öte yandan derece mahkemesi kararında da yer verilen idari
tahkikat raporunda geçen tehdit
terimi sadece ceza hukuku kapsamına giren ve suç teşkil eden eylemler
bağlamında değil aynı zamanda günlük dilde kişinin iradesi üzerine etki
edebilecek durumlar için de kullanıldığından bu kelimenin tek başına bir sorun
teşkil etmediği belirtilmelidir. Nitekim disiplin hukuku sürecinde kamu
makamlarının tehdit eyleminin ceza hukuku kapsamında tehdit olarak
sınıflandırılıp sınıflandırılamayacağı hususunda bir yorumda bulunmadığına
dikkat çekmek gerekir.
69. Bu itibarla söz konusu kararlarda
başvurucunun kendisine isnat edilen eylemlerden suçlu bulunması gerektiği ya da
suçlu olduğuyönünde ve başvurucuya cezai sorumluluk
yükler nitelikte bir çıkarımda bulunulmadığı, kararlarda geçen ifadelerin gerek
kullanılan dil gerekse bağlamı itibarıyla ceza hukuku anlamında ve teknik
unsurlarıyla ceza soruşturmasına konu suça ya da bu suçun işlendiğine işaret
etmediği görülmektedir.
70. Bu tespitler ışığında hem ceza
soruşturmasının devam ettiği süreçte hem de bu sürecin tamamlanmasından sonraki
aşamada kamu makamlarının disiplin soruşturması ve yargılaması kapsamında kalan
yetki sınırlarını başvurucunun ceza gerektiren bir suçla ilgili olarak masum
sayılma hakkına halel getirecek şekilde aşmadığı, dolayısıyla somut olayda
masumiyet karinesine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşılmaktadır.
71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/7/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.