TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ OĞUZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15506)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Tuğçe TAKCI
|
Başvurucu
|
:
|
Ali OĞUZ
|
Vekilleri
|
:
|
1. Av. Meral
HANBAYAT
|
|
|
2. Av. Ümit
SİSLİGÜN
|
|
|
3. Av.
Mehmet Ali KIRDÖK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan
beyanların belirleyici kanıt olarak mahkûmiyete esas alınması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre
olaylar özetle şöyledir:
8. 13/3/1998 tarihinde iki kişinin sokaktaki durumundan
şüphelenilerek kolluk görevlilerince üzerilerinde
arama yapılması sonucu bir tabanca, Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist
ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu(TKP/ML-TİKKO) silahlı terör örgütüne ait
bağış makbuzu ve pankart ele geçirilmiştir. Bunun üzerine İstanbul Emniyet
Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesince operasyon başlatılmıştır.
9. Anılan operasyon kapsamında, yakalanan örgüt üyelerinin
beyanları ve yer göstermeleriyle birden çok örgüt üyesi yakalanmıştır.
Yakalanan diğer sanıklardan H.İ., müdafii olmaksızın
alınan kolluk ifadesinde Bra kod adlı başvurucunun
Anadolu Yakası'nda kendisine bağlı olarak faaliyet gösterdiğini; başvurucuyla
birlikte bir polis otosuna ateş etme eylemini gerçekleştirdiklerini
belirtmiştir. H.İ. savcılık ifadesinde emniyet ifadesini, yer gösterme,
yüzleştirme ve teşhis tutanaklarını kabul etmediğini; P.A. isimli şahsın Kalaşnikof marka silahı denedikten sonra saklaması için
başvurucuya verdiğini beyan etmiştir. H.İ. mahkeme önündeki savunmasında ise
polisteki ifadesinin baskı ve işkence yoluyla kendisine imzalatıldığını,
başvurucuya silah verdiğini, doküman vermediğini ifade etmiştir.
10. Müdafisiz olarak gerçekleştirilen
yer göstermede diğer sanık H.İ.nin gösterdiği evde
başvurucu ile bir başka sanık yakalanmıştır. Müdafisiz
olarak gerçekleştirilen bu yer gösterme işlemi sonrasında bir adet uzun namlulu
silah, bir adet tabanca, bir adet bıçak ve muhtelif yayınlar ele geçirilmiştir.
Bunun üzerine başvurucu 20/3/1998 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucunun gözaltına alındığı tarihten sonra düzenlenen
Adli Tıp Kurumu Başkanlığı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Şube
Müdürlüğü Adli Tabipliğinin 25/3/1998 tarihli raporunda başvurucunun
muayenesinde sağ el parmaklarında fonksiyon bozukluğu, sağ omuz ve kolda subjektif ağrı tespit edildiği, Haseki Hastanesinden alınan
21/3/1998 tarihli raporda ve çekilen grafilerde ise
herhangi bir bulgu saptanmadığı belirtilmiştir.
12. Başvurucu -gözaltı sırasında müdafi yardımı olmaksızın
verdiği ifadesinde- 1997 yılında örgüte kazandırıldığına ve örgütün Ümraniye 1
Mayıs Mahallesi semt komitesinde görev aldığına, iki kişiden örgüt için
vergilendirme adı altında para toplamaya çalıştığına, Ümraniye'deki polis
otosuna silahla ateş etme eylemine katıldığına, yine Ümraniye'deki bir parti
binasına ateş ettiğine ilişkin suçlamaları kabul etmiştir.
13. Sonrasında DGM Cumhuriyet Başsavcılığındaki müdafi yardımı
almaksızın verdiği ifadesinde kollukta baskı altında ifade verdiğini, kendisine
kötü muamelede bulunulduğunu ve buna ilişkin adli rapor bulunduğunu,
tutanakları zorla imzaladığını, evde ele geçen silahların herhangi bir örgütle
ilişkisinin olmadığını belirterek hiçbir suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş
ve kendisine kötü muamelede bulunan polisler hakkında işlem yapılmasını talep
etmiştir.
14. Başvurucu müdafi yardımı aldığına ilişkin bir bilgi
içermeyen sorgu tutanağı uyarınca DGM'deki sorgusunda, kolluktaki ifadesini
baskı altında verdiğini belirterek kolluk ifadesini reddetmiş; savcılık
ifadesini ise kabul etmiştir. Başvurucu 25/3/1998 tarihinde TKP/ML-TİKKO
silahlı terör örgütünün üyesi olmak suçundan tutuklanmıştır.
15. Başvurucu hakkında, İstanbul DGM Cumhuriyet Başsavcılığının
1/5/1998 tarihli iddianamesiyle TKP/ML-TİKKO silahlı terör örgütünün üyesi olma
ve 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet etme suçlarından kamu davası açılmıştır.
16. Başvurucu, kovuşturma evresinde de kolluktaki ifadesinin
baskıyla elde edildiğini belirterek ifadesini kabul etmemiştir.
17. Yargılama sırasında başvurucunun da hazır bulunduğu
26/2/2001 tarihli celsede beyanda bulunan mağdur M.A., yolunu keserek para
isteyen kişinin başvurucu olmadığını belirtmiştir.
18. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kapatılmasının ardından
yargılamanın devam edildiği İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250.
madde ile görevli) 8/4/2009 tarihli kararıyla başvurucunun örgütün sair efradı
olma suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçesinde;
mahkûmiyete sanığın emniyetteki samimi beyanlarını, diğer sanıkların bu ifadeyi
doğrulayan beyanlarını ve tüm dosya kapsamını dikkate aldığını ifade etmiştir.
19. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 8/6/2010 tarihli kararıyla
hüküm, örgüt adına vahamet arz eden olayların fiilen gerçekleştirildiği,
dolayısıyla eylemlerin anayasal düzeni zorla ortadan kaldırmaya teşebbüs etme
suçunu oluşturduğunun gözetilmediği gerekçesiylebaşvurucu
yönünden bozulmuştur.
20. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 30/4/2013 tarihli kararıyla
bozmaya uyarak başvurucunun diğer sanıklarla birlikte silahlı terör örgütünün
üst düzey sorumlusu olduğunun, birlikte örgüt adına aldıkları kararlar
doğrultusunda eylemler yaptığının, sanıkların emniyet ve savcılık ifadeleri,
teşhis ve yer gösterme tutanakları, yakalanan silah ve örgütsel dokümanlar ve
dosyadaki diğer tüm mevcut delillerden anlaşıldığını belirterek silahlı terör
örgütünün emir ve kumandayı haiz yöneticisi olarak anayasal düzeni zorla
ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan neticeten müebbet hapis cezası ile
cezalandırılmasına, 6136 sayılı Kanun'a muhalefet suçunun, mahkûm edilen diğer
suçun bir unsurunu oluşturması nedeniyle bu suçtan ayrıca ceza tertibine yer
olmadığına karar vermiştir.
21. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 15/5/2014 tarihli kararıyla
hüküm onanmıştır.
22. Karar, başvurucuya 12/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 17/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
24. İlgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Yavuz Arslan, B. No: 2014/16433,
9/11/2017,§§ 27-40).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
26. Başvurucu; genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun
yürütülmediğini, gözaltında avukata erişim imkânından yararlandırılmadığı
sırada baskı altında imzalanan ancak içeriği kabul edilmeyen ifadelere
dayanılarak mahkûmiyetine karar verildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
27. Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma
hakkının güvencelerinden olan müdafi yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Ceza yargılamasında savunma haklarının güvence altına
alınması, demokratik toplumun temel ilkelerindendir (Erol Aydeğer, B. No: 2013/4784,
7/3/2014, § 32). Savunma, ceza adaletinin hakkaniyete uygun gerçekleşmesini
sağlamaktadır. İddiaya karşı savunma hakkı tanınmadığı sürece silahların
eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine uygun muhakeme yapılması ve maddi
gerçeğe ulaşılması da mümkün değildir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, B. No: 2014/12002, 8/12/2016, § 69; Yavuz Arslan, § 47).
31. Savunma hakkının sağladığı güvenceler
esasen adil yargılanma hakkı içinde yer almaktadır. Savunma hakkı, hukuk
devleti ilkesinin gereklerinden ve adil yargılanma hakkının önemli
güvencelerinden biri olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde açıkça ifade
edilmiştir. Anılan hükümde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Savunma hakkı tanınmadan
kişilerin cezalandırılması, Anayasa'nın 38. maddesinde güvence altına alınan
masumiyet karinesine de uygun değildir. Bu nedenle savunma hakkının
sağlanmadığı bir yargılamanın adil olduğundan söz edilemez (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 70; Yavuz Arslan, § 48).
32. Şüpheli ve sanığa salt savunma hakkının tanınması yeterli
değildir. Şüpheli ve sanığın savunma için Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması da gerekir. Şüpheli ve
sanık için Anayasa'nın 36. maddesinde sözü edilen meşru vasıta ve yollardan en
önemlisi müdafi yardımından yararlanmaktır. Diğer bir ifadeyle müdafi
yardımından yararlanma hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen meşru vasıta ve yollar kavramının
kapsamındadır. Bu itibarla müdafi yardımından yararlanmanın adil yargılanma
hakkının kapsam ve içeriğine dâhil ve bu hakkın doğal sonucu olduğu ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla suç isnadı altındaki kişi, adil yargılanma hakkı
kapsamında kendisini bizzat
savunma veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanma hakkına sahiptir (Yusuf Karakuş ve diğerleri, § 72; Yavuz Arslan, § 49).
33. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelerce de güvence altına
alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. NitekimAvrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının (c) bendinde; bir suç ile itham edilen herkesin kendini bizzat savunma veya seçeceği bir
müdafinin yardımından yararlanma, eğer avukat tutmak için gerekli maddi
olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde
resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilme hakkı
düzenlenmiştir (Yusuf Karakuş ve diğerleri,
§ 73; Yavuz Arslan, § 50).
34. Anılan hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk tarafından ilk
kez sorgulanmasından itibaren sağlanması gerekir. Kolluk tarafından ilk kez
sorgulanmasından itibaren şüpheliyeavukata erişim
hakkı sağlanması, kendini suçlamama ve susma hakları yanında genel olarak da
adil yargılanma hakkının etkili bir koruma işlevine sahip olması bakımından
gereklidir. Çünkü bu aşamada elde edilen deliller, yargılama sırasında söz
konusu suçun hangi çerçevede ele alınacağını belirlemektedir. Özellikle
delillerin toplanması ve kullanılması aşamasında cezai yargılamaya ilişkin
mevzuat giderek daha karmaşık hâle geldiğinden şüpheliler, ceza yargılamasının
bu evresinde kendilerini savunmasız bir durumda bulabilir. Belirtilen
savunmasızlık hâli ancak bir müdafinin hukuki yardımı ile gereği gibi telafi
edilebilir (Aligül Alkaya ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1138, 27/10/2015, §§ 118, 135; Sami Özbil, B. No: 2012/543, 15/10/2014, § 64).
35. Sanık, olay hakkında doğrudan doğruya bilgiye sahiptir.
Dolayısıyla sanığın beyanlarının olayın aydınlatılması bakımından son derece
önemli bir delil niteliğinde olduğu açıktır. Bu bakımdan suç isnadı altındaki
kişinin müdafi hazır bulunmadığı hâlde kendini suçlayıcı beyanlarda bulunup
bulunmadığı, bu itirafların aleyhinde kullanılıp kullanılmadığı, susmasından
mahkemece olumsuz sonuçlar çıkarılıp çıkarılmadığı ve kendisine herhangi bir
baskı uygulanıp uygulanmadığı her somut olayda değerlendirilmelidir. Bir ceza
davasında kendi aleyhine tanıklık etmeme ve delil vermeye zorlanmama hakkı, suç
isnadını zorla veya baskıyla sanığın isteğine aykırı olarak elde edilen
delillere başvurmadan kanıtlamaya çalışmayı gerektirir. Avukata erişimi
sağlanmayan sanığın kolluktaki ikrarının mahkûmiyet kararında kullanılması
durumunda savunma hakkına telafi edilmez biçimde zarar verilmiş olacaktır.
Soruşturma evresinde elde edilen ikrarın kötü muamele ve işkence altında
verildiği belirtilerek reddedilmesi durumunda mahkemece bu husus
irdelenmeksizin ikrarın dayanak olarak kullanılması önemli bir özen eksiklikliğidir (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 79; Yavuz
Arslan, § 52).
36. Müdafi yardımından yararlanma hakkı bakımından önemli olan,
yargılamaya bir bütün olarak bakıldığında şüphelinin/sanığın müdafi yardımından
etkili bir biçimde yararlanmış olmasıdır. Ancak avukata erişim yönünden
getirilen kısıtlama yargılamanın sonraki aşamalarında telafi edilmiş ise
savunma hakkı ihlal edilmiş sayılmaz (Yusuf
Karakuş ve diğerleri, § 78; Yavuz
Arslan, §53).
37. Bireysel başvuru incelemelerinde ölçü norm Anayasa'dır, bu
durumda kanuna uygunluk denetimi yapılmamaktadır. Bu nedenle kanuna dayalı
olarak avukata erişimin kısıtlanması yönündeki uygulamanın Anayasa'ya uygun
olduğu anlamına gelmez. Müdafi yardımından yararlanma hakkının Anayasa'nın 36.
maddesini ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesinde yargılamanın bütünlüğü
içinde somut davanın kendine özgü koşulları dikkate alınmalıdır. Anayasa
Mahkemesi de daha önce şüphelilerin devlet güvenlik mahkemelerinin görev
alanına giren suçlar yönünden müdafi yardımından faydalandırılmamasının
mevzuattan kaynaklanan bir uygulama olduğunu tespit etmiş (Aligül Alkaya ve diğerleri, § 144, Sami Özbil, § 71; Güllüzar Erman, B. No: 2012/542, 4/11/2014, § 48)
ancak müdafi yararlanma hakkının sonradan telafi edilmediği gerekçesiyle ihlal
kararları vermiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri, §§ 127-145, Sami Özbil, §§
56-76; Aynur Avyüzen,
B. No: 2014/784, 27/10/2016, §§ 37-58; Veli
Özdemir, B. No: 2014/785, 27/10/2016, §§ 39-62).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Somut olayda başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada devlet
güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlar yönünden kural olarak müdafi
yardımından yararlanması, ancak belli bir aşamadan sonra mümkün olmaktadır.
18/11/1992 tarihli ve 3842 sayılı Kanun’un eklenen 31. maddesiyle gözaltında
bulundurmaya ve müdafi yardımından yararlanmaya ilişkin yeni düzenlemelerin
devlet güvenlik mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmayacağı,
bunlar hakkında değişiklik yapılmadan önceki 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı
mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükme
bağlanmıştır. Başvurucunun gözaltında tutulduğu tarihlerde, anılan mevzuat
gözaltı süresinde avukata erişim imkânını tanımamaktadır. Başvurucunun
belirtilen şartlarda 20/3/1998 ile 25/3/1998 tarihleri arasında gözaltında
tutulduğu görülmektedir.
39. Başvurucunun gözaltına alındıktan sonra ve emniyette
tutulduğu sırada fiziki cebire uğradığına yönelik iddiasının ciddiye alınmasını
gerektiren adli tabip raporu bulunmaktadır (bkz. § 11). Ayrıca başvurucu,
savcılık ifadesinden itibaren her aşamada müdafii
hazır bulunmaksızın alınan kolluk ifadesini baskı altında verdiğini belirtip bu
ifadelerin içeriğini kabul etmemiştir.
40. Mahkûmiyet kararının gerekçesi dikkate alındığında
başvurucunun gözaltında müdafi olmaksızın elde edilen ifadesinin belirleyici
biçimde hükme esas alındığı görülmektedir (bkz. §§ 18, 20). Hükme esas alınan
diğer sanığın teşhis ve yer gösterme işlemleri müdafisiz
olarak gerçekleştirilmiş olup sonraki aşamalarda diğer sanık tarafından kabul
edilmemiştir (bkz. § 9). Ayrıca, silahlar ve muhtelif yayınlar müdafisiz olarak gerçekleştirilen yer gösterme işlemi
sonrasında ele geçirilmiştir (bkz. § 10).
41. Diğer yandan yargılamanın ileriki aşamalarında başvurucuya
sağlanan avukat yardımı ve yargılama usulünün diğer güvencelerinin
soruşturmanın başında savunma hakkına verilen zararı gideremediği görülmektedir.
Başvurucunun gözaltında avukat yardımından yararlanamaması ve bu nedenle
savunma hakkına verilen zarar, yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını
engellemiştir. Bu sebeple yargılamanın daha sonraki aşamalarında adil
yargılanma hakkının diğer güvencelerinin yerine getirilip getirilmediğinin
ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
Celal Mümtaz AKINCI ve M. Emin KUZ bu görüşe katılmamışlardır.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
44.
Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve tazminat
taleplerinde bulunmuştur.
45. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan müdafi
yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Müdafi yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı olarak
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
47. Müdafi yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı olarak
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından
faydalanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki müdafi yardımından faydalanma hakkıyla bağlantılı
olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Celal Mümtaz
AKINCI ve M. Emin KUZ'un karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin müdafi yardımından faydalanma hakkıyla
bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesine (E.2010/269, K.2013/105) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Gözaltı sırasında müdafi hazır bulunmadan alınan ifadelerin
belirleyici kanıt olarak mahkûmiyete esas alınması sebebiyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Bölümümüz çoğunluğu, mahkûmiyet kararının gerekçesinden,
başvurucunun gözaltında bulunduğu sırada müdafii
olmaksızın elde edilen ifadesinin belirleyici şekilde hükme esas alındığının
anlaşıldığını, hükme esas alınan diğer sanığın teşhis ve yer gösterme
işlemlerinin müdafisiz olarak ve başvurucunun
yokluğunda gerçekleştirildiğini ve sonraki aşamalarda diğer sanık tarafından
kabul edilmediğini belirterek, başvurucunun gözaltında avukat yardımından
yararlanamamasının ve bundan dolayı savunma hakkına verilen zararın
yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engellediği gerekçesiyle
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (§§
40,41).
Kararın gerekçesinde; ceza yargılamasında savunma hakkının
güvence altına alınması, savunma hakkının sağladığı güvenceler, şüpheli ve
sanığın savunma için meşru vasıta ve yollardan yararlandırılması, bu kapsamda
müdafi yardımından yararlanma hakkı ve bu hakkın ilke olarak şüphelinin kolluk
tarafından ilk kez sorgulanmasından itibaren sağlanması zorunluluğu konusundaki
genel ilkeler tekrarlanmaktadır (§§ 30-37).
Bununla birlikte, ilkelerin somut olaya uygulanmasıyla ilgili
paragraflarda yapılan bazı değerlendirmelere katılmak mümkün görünmemektedir.
Somut olayda diğer sanığın savcılıktaki ifadesinde, müdafii olmaksızın alınan kolluk ifadesini, yer gösterme,
yüzleştirme ve teşhis tutanaklarını kabul etmemesine rağmen bir şahsın “Kalaşnikof marka silahı denedikten sonra saklaması için
başvurucuya verdiğini beyan et[tiği]… mahkeme
önündeki savunmasında ise… başvurucuya silah verdiğini, doküman vermediğini
ifade et[tiği]”, bu sanığın gösterdiği evde başvurucu
ile bir başka sanığın yakalandığı ve arama sırasında “bir adet uzun namlulu
silah, bir adet tabanca, bir adet bıçak ve muhtelif yayınlar[ın]” ele geçirildiği ve bunun üzerine başvurucunun
gözaltına alındığı dikkate alındığında (§§ 9, 10), mahkûmiyet kararında,
“başvurucunun gözaltında müdafii olmaksızın elde edilen
ifadesinin belirleyici biçimde hükme esas alındığı” yönündeki değerlendirmenin
(§ 40) isabetli olmadığı düşünülmektedir.
Öte yandan, diğer sanığın hükme esas alınan “teşhis ve yer
gösterme işlemleri[nin] müdafisiz
olarak ve başvurucunun yokluğunda gerçekleştirilmiş ol[duğu
ve] sonraki aşamalarda diğer sanık tarafından kabul edilme[diği]”
yönündeki tespit ve değerlendirmelerin (§ 40), başvurucunun zaten bu yer
gösterme sırasında yakalandığı ve diğer sanığın savcılıktaki ifadesi ve
mahkemedeki savunması sırasında hükme esas alınan kabulleri karşısında (§§ 9,
10), olgularla örtüşmediği anlaşılmaktadır.
Kuşkusuz soruşturmanın başlangıç safhasında, gözaltında bulunan
kişinin müdafii hazır bulunmadan ifadesinin alınması
ve bu ifadenin sonucunda elde edilen delillerin belirleyici olarak hükme esas
alınması adil yargılanma hakkını ihlal eder. Bununla birlikte, başvurucu
hakkındaki mahkûmiyet kararının sadece gözaltı sırasında alınan ifadelere
dayanmadığı, başvurucunun başka bir sanıkla birlikte yakalandığı evde ele
geçirilen silahların ve yer gösteren sanığın savcılık safhasındaki ifadesi ile
mahkeme önündeki savunmasının yanında başvurucunun, yakalandığı evde söz konusu
silahların ele geçirildiğine itiraz etmemesi, ancak bunu başka bir şekilde
açıklamaya çalışması da dahil olmak üzere mahkemedeki savunmasının da hükme
esas alındığı görülmektedir.
Dolayısıyla başvurucunun müdafii hazır
bulunmaksızın kollukça alınan ifadelerinin dışında bunları destekleyen ve
delillerin sıhhati konusundaki kuşkuları gideren delillere de dayanıldığı ve
gözaltında avukat yardımından yararlanamamasının, bir bütün olarak yargılamanın
adil olmasını engellemediği değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, başvurucunun gözaltında müdafi yardımından
yararlanmadan verdiği ifadenin mahkûmiyet kararına esas alınan tek ve
belirleyici delil niteliğinde olmadığı, bu sebeple somut olayda bir bütün
olarak yargılamanın hakkaniyetinin zedelenmediği ve adil yargılanma hakkının
ihlal edilmediği düşüncesiyle, çoğunluğun ihlal kararına katılmıyoruz.
Üye
Celal Mümtaz AKINCI
|
Üye
M. Emin KUZ
|