TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADEM SÖKMEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13791)
|
|
Karar Tarihi: 12/6/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Fatih
HATİPOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Adem SÖKMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
EVREN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul
süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların duruşma yapılmadan ve
yeterli gerekçe gösterilmeden verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede bitirilememesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile
görevli) başlatılan soruşturma kapsamında 12/2/2013 tarihinde gözaltına alınan
başvurucu, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğince (TMK 10. madde ile görevli) yapılan
sorgusunun ardından uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 15/2/2013
tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:
" Şüpheliler ... Adem Sökmen['in] ... 'uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya
sağlama' suçunu işledikleri iddia edilmiştir. Dosya içerisinde bulunan iletişim
tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları, arama ve el koyma, yakalama ve
muhafaza altına alma tutanakları, Kırıkkale'de 12.02.2013 tarihinde yapılan
operasyonda ele geçirilen 78.000 gram uyuşturucu kubar
esrar maddesi, olay tutanağı, şüpheli ifadeleri ve diğer belgeler dikkate alındığında,
şüphelilerin üzerine atılı 'uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya
sağlama' suçuyla ilgili kuvvetli suç şüphesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
içtihatlarına ve gerekse 6352sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devam maddeleri hükümlerine göre
şüphelilerin tutuklanmasına engel bir hal bulunmamaktadır. İşlendiği iddia
edilen suç uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma önemli ve ciddi sayılan katalog
suçlardandır.
Şüphelilerin alması muhtemel ceza göz önüne
alındığında kaçma şüpheleri bulunduğu değerlendirilmiştir.
Atılı suçun ayrıca örgüt faaliyeti kapsamında
ya da bağlantılı olarak icra edildiği iddiası mevcut olması nedeniyle
tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada, bu şüpheliler açısından
yetersiz kalacağı değerlendirilmiştir."
9. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı 19/2/2013 tarihli
itirazı, İstanbul 3 No.lu Hâkimliğin (TMK 10. madde ile görevli) 22/2/2013
tarihli kararıyla benzer gerekçelerle reddedilmiştir.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 9/5/2013 tarihli
iddianamesi ile başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme,
örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde ithali yapma
suçlarından İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.
11. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi 22/5/2013 tarihli kararı
ile tensiben yetkisizlik kararı vererek dosyayı
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Mahkeme yetkisizlik kararıyla
birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiş, dosya
kendisine gönderilen Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi de 12/9/2013 tarihli karşı
yetkisizlik kararı ile dosyayı tekrar İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine
göndermiştir.
12. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi ortaya çıkan olumsuz yetki
uyuşmazlığı konusunda karar verilmesi için dosyayı Yargıtay Başkanlığına
göndermiş, Yargıtay 5. Ceza Dairesi 17/2/2014 tarihli kararı ile İstanbul 23.
Ağır Ceza Mahkemesini yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.
13. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi kanun değişikliği nedeniyle
dava dosyasını 12/3/2014 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine devretmiş,
İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi de 3/4/2014 tarihli yetkisizlik kararı ile
dosyayı Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
14. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 1/7/2014 tarihli
yetkisizlik kararı ile dosyayı Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş ve
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
15. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara
itirazı Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/7/2014 tarihli kararı ile
reddedilmiştir.
16. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
17. Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı tensip incelemesi
sonunda24/11/2014 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı tekrar Bakırköy 10.
Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş, iki mahkeme arasında ortaya çıkan olumsuz
yetki uyuşmazlığını inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi 26/1/2015 tarihli kararı
ile Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesini yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.
18. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi bu kez bağlantı nedeniyle
dosyayı Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/13 sayılı dosyası ile
birleştirmiş, Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise birleşen dosyayı tefrik edip
13/4/2015 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı Bakırköy 10. Ağır Ceza
Mahkemesine göndermiştir. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi zımni birleştirme
uyuşmazlığı bulunduğu gerekçesiyle 3/7/2015 tarihli kararı ile uyuşmazlığın
çözümü için dosyayı Yargıtay 5. Dairesine göndermiş, uyuşmazlığı inceleyen
Yargıtay 5. Ceza Dairesi 16/12/2015 tarihli kararı ile her iki dosyanın Kocaeli
3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/13 sayılı dosyasında birleştirilmesine ve
yargılamaya Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesince devam edilmesine karar vermiştir.
19. Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi delil durumunu ve tutuklu
kaldığı süreyi dikkate alarak 26/1/2016 tarihli on ikinci celsede başvurucunun
tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol altına
alınmasına karar vermiştir.
20. Cumhuriyet savcısı 5/1/2018 tarihli yirmi birinci celsede
esas hakkında mütalaa vermiş; Mahkeme, aralarında başvurucunun da bulunduğu
sanıklara savunma için sonraki celseye kadar süre vermiş, 28/2/2018 tarihinde
yapılan yirmi ikinci celsede başvurucu ve bir kısım sanık müdafilerinin
mazereti nedeniyle duruşma 13/3/2018 tarihine ertelenmiştir.
21. Mahkeme 13/3/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan 1 yıl 8 ay, uyuşturucu
madde ticareti yapma (ithal etme) suçundan 15 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar vermiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti"
kenar başlıklı 188. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
" Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri
ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on
yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır."
23. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar
başlıklı (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek
amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye
sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması
hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak,
örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir."
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar
başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
...
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve
ticareti (Madde 188),
..."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne
çıkarılmayan,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, tutuklamayı gerektirecek somut bir delil olmadığı
hâlde tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
b. Değerlendirme
30. Anayasa'nın "Temel
hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi
şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
31. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda
gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
32. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında incelenmesi gerekir.
33. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan
herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
34. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir
müdahale, Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin
ölçütlerin belirlendiği 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı
müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple
sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin
niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların
niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272,
4/12/2013, § 72).
36. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçmayı ya da
delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir.
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna
göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran
somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok
etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması
hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
37. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan tutuklamayı
zorunlu kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine
işaret edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama
tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı
karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde;
tutuklama tedbirinin işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri
ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).
38. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım
(2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).
39. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki
takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa
Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak
özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri
üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can
Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No:
2016/49158,26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı
Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; tutuklamaya ilişkin
kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve
tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).
40. Başvurucu, 5237 sayılı Kanun'un 183. maddesinde suç olarak
düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un
100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan
tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
41. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
42. Somut olayda başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapma
suçundan tutuklanmıştır. İstanbul 2 No.lu Hâkimliği; tutuklama kararında isnat
edilen suçlamaya ilişkin olarak ele geçirilen uyuşturucu maddeye, suçun örgüt
faaliyeti kapsamında ya da bağlantılı olarak işlenmiş olmasına, dosya içinde
bulunan iletişimin tespiti, fiziki takip, arama ve el koyma tutanaklarına
değinerek kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 8).
43. Tutuklama kararında gösterilen delillerin suç işlendiğine
dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu söylenemez.
44. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.
45. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen uyuşturucu madde
ticareti yapma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen
suç tipleri arasında olup (bkz. § 24) isnat edilen suça ilişkin olarak Kanun'da
öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir
(aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin
Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66).
Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni
varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 24; Gülser Yıldırım (2), § 148).
46. Somut olayda İstanbul 2 No.lu Hâkimliğince başvurucunun
tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan uyuşturucu madde
ticareti yapma suçunun niteliğine, suçun işleniş şekline, suça ilişkin Kanun'da
öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin
(3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı
görülmektedir (bkz. § 8).
47. Dolayısıyla somut
olayın özelliği ve Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen-
kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu
söylenebilir.
48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup
olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13.
ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
49. Öncelikle örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını
ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize
olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini
aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756,
16/11/2016, § 214; Devran Duran,
§ 64).
50. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını,
işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 8) keyfî ve
temelsiz olduğu söylenemez.
51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Tutukluluğun Makul
Süreyi Aştığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
52. Başvurucu, kamu davasının açılmasına rağmen yetki
uyuşmazlıkları ve kanun değişiklikleri nedeniyle mahkemenin değişmesinden
dolayı yaklaşık bir buçuk yıldır yargılamaya başlanamadığını ve tutukluluğunun
devam ettiğini, mahkemelerce şablon gerekçelerle duruşma yapılmadan tensiben
tutukluluğunun devamına karar verildiğini ve uzun süredir tutuklu olduğunu
belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür
b. Değerlendirme
53. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci
fıkrası şöyledir:
"Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye
bağlanabilir."
54. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
55. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
57. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince
düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur.
Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi
zorunludur (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
58. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddialarıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
59. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/1/2016
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi
aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında
açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna
göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli
mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271
sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna
uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan
başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel
başvurunun ikincillik niteliği ile
bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul
süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Resen Yapılan
Tutukluluk İncelemesinin Duruşmasız Yapıldığı İddiası
a. Başvurucunun İddiaları
61. Başvurucu, -herhangi bir tarih belirtmeksizin- hakkında
resen verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların duruşma yapılmadan dosya
üzerinden inceleme yapılarak verildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
62. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
63. Başvurucunun şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
64. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple
olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında
süratle karar verebilecek ve kişinin tutulması kanuni değilse salıverilmesine
hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) ve anılan Anayasa hükümleri, esas olarak tutukluluğun
yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde yürütülmekte
olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının
incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 30).
65. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde
şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler
itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimliği tarafından 100. madde
hükümleri gözönünde bulundurularak, kovuşturma
evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip
gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında
ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar
verileceği hükme bağlanmıştır.
66. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak
değerlendirmeler, resen (ex officio)
yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti
kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında
değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan,
§ 32).
67. Somut olayda Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi 1/7/2014 tarihinde
5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi gereğince başvurucunun tutukluluk
incelemesini duruşma açmaksızın tensiben dosya
üzerinden yaparak karar vermiştir.
68. Bu çerçevede resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili
incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır
(Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814,
18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne
dâhil alt unsurlar da kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
70. Başvurucu kamu davası açılmasına rağmen yetki uyuşmazlıkları
nedeniyle yargılamaya başlanamadığını ve bu durumun ne kadar süreceğinin de
belli olmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
72. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
73. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
74. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda ilk derece mahkemesinde geçen
5 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
75. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
76. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir."
77. Başvurucu; tazminat türünü belirtmeden 200.000 TL tazminat
talebinde bulunmuştur. Başvurucu, maddi tazminata ilişkin olarak belge
sunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun tazminat talebi manevi tazminat olarak
değerlendirilmiştir.
78. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
79. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Resen yapılan tutukluluk incelemesinin duruşmasız yapıldığı
iddiasının konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli 3. Ağır Ceza
Mahkemesine (E.2014/13) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.