logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Adem Sökmen [2.B.], B. No: 2014/13791, 12/6/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ADEM SÖKMEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13791)

 

Karar Tarihi: 12/6/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Fatih HATİPOĞLU

Başvurucu

:

Adem SÖKMEN

Vekili

:

Av. Metin EVREN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların duruşma yapılmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede bitirilememesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (TMK 10. madde ile görevli) başlatılan soruşturma kapsamında 12/2/2013 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, İstanbul 2 No.lu Hâkimliğince (TMK 10. madde ile görevli) yapılan sorgusunun ardından uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan 15/2/2013 tarihinde tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

" Şüpheliler ... Adem Sökmen['in] ... 'uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama' suçunu işledikleri iddia edilmiştir. Dosya içerisinde bulunan iletişim tespit tutanakları, fiziki takip tutanakları, arama ve el koyma, yakalama ve muhafaza altına alma tutanakları, Kırıkkale'de 12.02.2013 tarihinde yapılan operasyonda ele geçirilen 78.000 gram uyuşturucu kubar esrar maddesi, olay tutanağı, şüpheli ifadeleri ve diğer belgeler dikkate alındığında, şüphelilerin üzerine atılı 'uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama' suçuyla ilgili kuvvetli suç şüphesi bulunduğu kanaatine varılmıştır.

Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına ve gerekse 6352sayılı Yasa ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 100 ve devam maddeleri hükümlerine göre şüphelilerin tutuklanmasına engel bir hal bulunmamaktadır. İşlendiği iddia edilen suç uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardandır.

Şüphelilerin alması muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüpheleri bulunduğu değerlendirilmiştir.

Atılı suçun ayrıca örgüt faaliyeti kapsamında ya da bağlantılı olarak icra edildiği iddiası mevcut olması nedeniyle tutuklamaya alternatif koruma tedbirlerinin bu aşamada, bu şüpheliler açısından yetersiz kalacağı değerlendirilmiştir."

9. Başvurucunun tutuklama kararına yaptığı 19/2/2013 tarihli itirazı, İstanbul 3 No.lu Hâkimliğin (TMK 10. madde ile görevli) 22/2/2013 tarihli kararıyla benzer gerekçelerle reddedilmiştir.

10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 9/5/2013 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde ithali yapma suçlarından İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açmıştır.

11. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi 22/5/2013 tarihli kararı ile tensiben yetkisizlik kararı vererek dosyayı Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Mahkeme yetkisizlik kararıyla birlikte başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına da karar vermiş, dosya kendisine gönderilen Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi de 12/9/2013 tarihli karşı yetkisizlik kararı ile dosyayı tekrar İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

12. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi ortaya çıkan olumsuz yetki uyuşmazlığı konusunda karar verilmesi için dosyayı Yargıtay Başkanlığına göndermiş, Yargıtay 5. Ceza Dairesi 17/2/2014 tarihli kararı ile İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesini yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.

13. İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi kanun değişikliği nedeniyle dava dosyasını 12/3/2014 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine devretmiş, İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi de 3/4/2014 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.

14. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi ise 1/7/2014 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

15. Başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itirazı Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/7/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

16. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı tensip incelemesi sonunda24/11/2014 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı tekrar Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiş, iki mahkeme arasında ortaya çıkan olumsuz yetki uyuşmazlığını inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi 26/1/2015 tarihli kararı ile Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesini yetkili mahkeme olarak belirlemiştir.

18. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi bu kez bağlantı nedeniyle dosyayı Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/13 sayılı dosyası ile birleştirmiş, Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise birleşen dosyayı tefrik edip 13/4/2015 tarihli yetkisizlik kararı ile dosyayı Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir. Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi zımni birleştirme uyuşmazlığı bulunduğu gerekçesiyle 3/7/2015 tarihli kararı ile uyuşmazlığın çözümü için dosyayı Yargıtay 5. Dairesine göndermiş, uyuşmazlığı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesi 16/12/2015 tarihli kararı ile her iki dosyanın Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/13 sayılı dosyasında birleştirilmesine ve yargılamaya Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesince devam edilmesine karar vermiştir.

19. Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesi delil durumunu ve tutuklu kaldığı süreyi dikkate alarak 26/1/2016 tarihli on ikinci celsede başvurucunun tahliyesine ve yurt dışına çıkış yasağı konularak adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir.

20. Cumhuriyet savcısı 5/1/2018 tarihli yirmi birinci celsede esas hakkında mütalaa vermiş; Mahkeme, aralarında başvurucunun da bulunduğu sanıklara savunma için sonraki celseye kadar süre vermiş, 28/2/2018 tarihinde yapılan yirmi ikinci celsede başvurucu ve bir kısım sanık müdafilerinin mazereti nedeniyle duruşma 13/3/2018 tarihine ertelenmiştir.

21. Mahkeme 13/3/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan 1 yıl 8 ay, uyuşturucu madde ticareti yapma (ithal etme) suçundan 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti" kenar başlıklı 188. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

" Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır."

23. 5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin "Suç işlemek amacıyla örgüt kurma" kenar başlıklı (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir."

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (Madde 188),

..."

25. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklama kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

(2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir."

26. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."

27. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 12/6/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu, tutuklamayı gerektirecek somut bir delil olmadığı hâlde tutuklanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

b. Değerlendirme

30. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

31. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

32. Başvurucunun bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

33. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

34. Ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale, Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin ölçütlerin belirlendiği 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa'nın 19. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama tedbirinin niteliğine uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).

35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olguların niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).

36. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında, tutuklama kararının kaçmayı ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde de tutuklama nedenleri sayılmıştır. Buna göre şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması, şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).

37. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan tutuklamayı zorunlu kılan ibaresiyle de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir. Bu bağlamda dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde; tutuklama tedbirinin işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir (Halas Aslan, § 72).

38. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine kıyasla daha iyi konumdadır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 123).

39. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 79; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158,26/7/2017, § 76; Gülser Yıldırım (2), § 124). Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; tutuklamaya ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterileceği belirtilmiştir (Halas Aslan, § 75; Selçuk Özdemir, § 67).

40. Başvurucu, 5237 sayılı Kanun'un 183. maddesinde suç olarak düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

41. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

42. Somut olayda başvurucu, uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan tutuklanmıştır. İstanbul 2 No.lu Hâkimliği; tutuklama kararında isnat edilen suçlamaya ilişkin olarak ele geçirilen uyuşturucu maddeye, suçun örgüt faaliyeti kapsamında ya da bağlantılı olarak işlenmiş olmasına, dosya içinde bulunan iletişimin tespiti, fiziki takip, arama ve el koyma tutanaklarına değinerek kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varmıştır (bkz. § 8).

43. Tutuklama kararında gösterilen delillerin suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu söylenemez.

44. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

45. Başvurucunun tutuklanmasına karar verilen uyuşturucu madde ticareti yapma suçu, Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen suç tipleri arasında olup (bkz. § 24) isnat edilen suça ilişkin olarak Kanun'da öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasındadır (bkz. § 24; Gülser Yıldırım (2), § 148).

46. Somut olayda İstanbul 2 No.lu Hâkimliğince başvurucunun tutuklanmasına karar verilirken işlendiği iddia olunan uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun niteliğine, suçun işleniş şekline, suça ilişkin Kanun'da öngörülen yaptırımın ağırlığına ve suçun 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan katalog suçlar arasında olmasına dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 8).

47. Dolayısıyla somut olayın özelliği ve Hâkimlik tarafından verilen kararın içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.

48. Başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2), § 151).

49. Öncelikle örgüt suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214; Devran Duran, § 64).

50. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate alındığında Hâkimliğin isnat edilen suç için öngörülen yaptırımın ağırlığını, işin niteliğini ve önemini de gözönünde tutarak başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının (bkz. § 8) keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

52. Başvurucu, kamu davasının açılmasına rağmen yetki uyuşmazlıkları ve kanun değişiklikleri nedeniyle mahkemenin değişmesinden dolayı yaklaşık bir buçuk yıldır yargılamaya başlanamadığını ve tutukluluğunun devam ettiğini, mahkemelerce şablon gerekçelerle duruşma yapılmadan tensiben tutukluluğunun devamına karar verildiğini ve uzun süredir tutuklu olduğunu belirterek Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür

b. Değerlendirme

53. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

 "Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir."

54. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

55. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

57. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).

58. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddialarıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).

59. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 26/1/2016 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucunun tutukluluğunun makul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

60. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Resen Yapılan Tutukluluk İncelemesinin Duruşmasız Yapıldığı İddiası

a. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu, -herhangi bir tarih belirtmeksizin- hakkında resen verilen tutukluluğun devamına ilişkin kararların duruşma yapılmadan dosya üzerinden inceleme yapılarak verildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

62. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."

63. Başvurucunun şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.

64. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti kısıtlanan kişiye tutuklanmasının yasallığı hakkında süratle karar verebilecek ve kişinin tutulması kanuni değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı tanımaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve anılan Anayasa hükümleri, esas olarak tutukluluğun yasallığına ilişkin itiraz başvurusu üzerine bir mahkeme nezdinde yürütülmekte olan davalardaki tahliye talepleri veya tutukluluğun uzatılması kararlarının incelenmesi açısından bir güvence oluşturmaktadır (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No: 2012/1158, 21/11/2013, § 30).

65. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesinde, soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimliği tarafından 100. madde hükümleri gözönünde bulundurularak, kovuşturma evresinde ise tutuklu sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da en geç otuz günlük süre içinde hâkim veya mahkemece resen karar verileceği hükme bağlanmıştır.

66. 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesine göre yapılacak değerlendirmeler, resen (ex officio) yapılmakta olup Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ile hürriyeti kısıtlanan kişiye tanınan yargı merciine itiraz edebilme hakkı kapsamında değerlendirilemez (Firas Aslan ve Hebat Aslan, § 32).

67. Somut olayda Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi 1/7/2014 tarihinde 5271 sayılı Kanun’un 108. maddesi gereğince başvurucunun tutukluluk incelemesini duruşma açmaksızın tensiben dosya üzerinden yaparak karar vermiştir.

68. Bu çerçevede resen gerçekleştirilen tutuklulukla ilgili incelemeler sonucunda verilen kararlar konu bakımından yetki kapsamı dışındadır (Hanefi Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 40). Bireysel başvuru kapsamında olmayan bu kararların usulüne dâhil alt unsurlar da kararlarla aynı hukuki sonuca tabidir.

69. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

70. Başvurucu kamu davası açılmasına rağmen yetki uyuşmazlıkları nedeniyle yargılamaya başlanamadığını ve bu durumun ne kadar süreceğinin de belli olmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

71. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

72. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).

73. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).

74. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda ilk derece mahkemesinde geçen 5 yıl 4 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

75. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

76. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir."

77. Başvurucu; tazminat türünü belirtmeden 200.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu, maddi tazminata ilişkin olarak belge sunmamıştır. Bu nedenle başvurucunun tazminat talebi manevi tazminat olarak değerlendirilmiştir.

78. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

79. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Resen yapılan tutukluluk incelemesinin duruşmasız yapıldığı iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 4.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli 3. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/13) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/6/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Adem Sökmen [2.B.], B. No: 2014/13791, 12/6/2018, § …)
   
Başvuru Adı ADEM SÖKMEN
Başvuru No 2014/13791
Başvuru Tarihi 5/8/2014
Karar Tarihi 12/6/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluğun devamına ilişkin kararların duruşma yapılmadan ve yeterli gerekçe gösterilmeden verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; yargılamanın makul sürede bitirilememesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Tutukluluk (süre) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Tutukluluk (suç süphesi ve tutuklama nedeni) Konu Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 188
220
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
101
141
142
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi