TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
F. N. G. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/11928)
|
|
Karar Tarihi: 21/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
F. N. G.
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, trafik idari para cezasının iptaline ilişkin başvuru
sürecinde delillerin sunulması ve inceletilmesi noktasında aleyhe dezavantaj
oluşturulması ve kararın gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Beşiktaş Bölge Trafik Ekipler Amirliğince düzenlenen ve 25/4/2014 tarihinde kırmızı ışık ihlali yapıldığı
gerekçesiyle 172 TL idari para cezası uygulanmasını öngörentutanak
25/4/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu özetle kendisinin kırmızı
ışık ihlali yapmadığını, trafik idari para cezasına konu kırmızı ışık ihlalinin
gerçekleştiği iddia edilen bölgede Elektronik Denetleme Sistemi (EDS) ve
kameraların bulunduğunu, kırmızı ışık ihlali yapıp yapmadığının anılan EDS
kayıtları ve kamera görüntüleri ile tespit edilebileceğini, bu delillerin
mahkemeye ibraz edilmesini talep ederek trafik idari para cezasının iptali
istemiyle (kapatılan) İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesine başvurmuştur.
11. (Kapatılan) İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi 16/5/2014 tarihli ve 2014/2805 Değişik İş sayılı kararıyla "...[b]aşvuru
dilekçesi ve ekli dosyadaki belgeler ile başvuruya konu edilen eylemin gerçekleştiği,
başvuranın dilekçesinde idari yaptırım kararının aksine hiçbir delil ve belge
bulunmadığı ve idari yaptırım kararının hukuka uygun olduğu..."
gerekçesiyle başvurunun kesin olarak reddine karar vermiştir.
12. Bu karar başvurucuya 12/6/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Bireysel başvuru 14/7/2014
tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
14. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu'nun 47. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Karayollarından faydalananlar aşağıdaki
sıralamaya göre;
...
b) Trafik ışıklarına,
...
Uymak zorundadırlar.
... ışıklı trafik
işaretlerinden kırmızı renkli olanına veya sesli işaretlere uymayan sürücüler,
... lira, ... para cezası ile
cezalandırılırlar."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Hükmü ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
15. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 1/6/2010 tarihinden geçerli olmak üzere 14. Protokol'le
değişik 35. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki hallerde Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan bireysel
başvuruları kabul edilemez bulur:
a) Başvurunun konu bakımından Sözleşme veya Protokollerinin
hükümleriyle bağdaşmaması, açıkça dayanaktan yoksun veya bireysel başvuru
hakkının kötüye kullanılması niteliğinde olması veya;
b) Başvurucunun önemli bir zarar görmemiş olması; meğer
ki Sözleşme ve Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına
saygı ilkesi başvurunun esastan incelenmesini gerektirsin. Ancak ulusal bir
mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemiş hiçbir dava bu gerekçe ile
reddedilemez."
16. 1/6/2010 tarihinde yürürlüğe giren
14 No.lu Protokol'ün 20. maddesiyle Sözleşme’nin 35. maddesine "önemli bir zarar görmemiş olma"
kabul edilemezlik kriteri olarak eklenmiştir. Bu ilkeye göre Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM), önüne gelen başvuruda başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığını tespit ederse bu başvuruyu kabul edilemez bulabilecektir. Fakat bu
kriterin uygulanmasının hakkaniyete aykırı sonuçlar
doğurmasını önleme amacına dönük iki koruyucu unsur kabul edilmiştir. Bu
unsurlar, insan haklarına saygı ilkesinin başvurunun esastan incelenmesini
gerektirmesi ile davanın ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmiş
olmasıdır.
17. AİHM, bu yeni kriterin Sözleşme ve protokolleri ile güvence
altına alınan hakların Avrupa düzeyinde korunmasını sağlama yönündeki temel
görevine yoğunlaşması için oluşturulduğunu belirtmiştir (Stefanescu/Romanya (k.k.),
B. No: 11774/04, 12/4/2011, § 35). De minimis non curat praetor
(Hâkim önemsiz ve küçük işlerle uğraşmaz.) ilkesinden doğan bu yeni
kabul edilebilirlik şartı, bir hak ihlalinin ne denli gerçek olursa olsun
uluslararası bir mahkeme tarafından incelenmeyi gerektirecek asgari bir ağırlık
düzeyine ulaşması gerektiği görüşüne dayanır (Korolev/Rusya (k.k.), B. No: 25551/05, 1/7/2010). Bu seviyenin değerlendirilmesinde ise ihlal
edildiği iddia edilen hakkın doğası, ihlal iddiasının ciddiyeti ve ihlalin
başvurucunun kişisel durumu üzerinde oluşturacağı olası sonuçlar gözönünde bulundurulur (Giusti/İtalya, B. No: 13175/03, 18/10/2011,
§ 34).
18. AİHM; bu kriteri uygularken (i) başvurucunun önemli bir
zarar görüp görmediğini, (ii) Sözleşme ve eki protokollerinde tanımlandığı
şekliyle insan haklarına saygı hususunun şikâyetin esası bakımından bir
inceleme gerektirip gerektirmediğini, (iii) davanın, ulusal mahkeme tarafından
gereği gibi incelenip incelenmediğini ele almaktadır (Tayfun Görgün/Türkiye (k.k.),
B. No: 42978/06, 16/9/2014).
19. Başvurucunun önemli bir zarar görüp görmediğinin tespitinde
kendi özel şartları içinde başvurucunun yaşadığı dezavantajın gözönünde bulundurulması gerekir. Bu noktada parasal tutar
önemli olmakla birlikte her zaman tek ölçüt değildir. Ayrıca olayda başvurucu
için önemli bir prensip meselesi söz konusu olabilir ancak bu durum AİHM
açısından başvurucunun önemli bir zarar gördüğü sonucuna varmak için yeterli
olmayıp başvurucunun subjektif düşüncesinin objektif
unsurlarla da haklılaştırılması gerekir (Korolev/Rusya).
20. Sözleşme ve protokollerinin güvence altına aldığı insan
haklarına saygının başvurunun esastan incelenmesini gerektirip gerektirmediği
hususuyla ilgili olarak AİHM,başvurunun
davalı devletin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğünün netleştirilmesi veya
davalı devletin yapısal bir eksikliği gidermeye teşvik edilmesi ihtiyacının
olduğu durumlar gibi Sözleşme gerekliliklerinin yerine getirilmesini etkileyen
genel nitelikte bir konuyu gündeme getirdiği durumlarda başvurunun esastan
incelenmesi gerekeceğini belirtmiştir (Zwinkels/Hollanda (k.k.), B. No: 16593/10,
9/10/2012, § 28).
21. Bu kapsamda AİHM, söz konusu kriter
getirilmeden önce de önüne gelmiş olan Sözleşme’yle
ilgili hususlarda açık ve çokça uygulanmış olan bir içtihadın bulunması
durumunda bu incelemenin yapılmasının gerekli olmadığına hükmettiğini (Van Houten/Hollanda
(kayıttan düşürme), B. No: 25149/03; CEDH
2005-IX ve Kavak/Türkiye
(k.k.), B. No: 34719/04, 37472/05, 19/5/2009)
hatırlatarak Mahkeme içtihatlarını genişletebilecek veya bunlara katkı sağlayabilecek
nitelikteolmayan başvuruları incelemediğini
belirtmektedir (Tayfun Görgün/Türkiye).
22. Ayrıca AİHM'e göre "önemli bir zarar görmemiş
olma" kabul edilebilirlik kriterinin Sözleşme kapsamında güvenceye alınan
herhangi bir hakka uygulanması kısıtlanmamıştır (Sylka/Polonya (k.k.), B. No: 19219/07, 03/06/2014).
2. Karşılaştırmalı Hukuk
23. Federal Almanya Anayasa Mahkemesine (FAYM) yapılan bireysel
başvurularda meydana gelen artışın Mahkemenin anayasal hakları koruma işlevini
yerine getiremez hâle getireceği endişesiyle FAYM Kanunu'nda 1993 yılında
değişiklik yapılmıştır. Değişiklik sonrası FAYM Kanunu'na göre iki nedenden
birinin bulunması hâlinde bir başvuru kabul edilebilir bulunmaktadır. Bunlar,
başvurunun temel anayasal öneme sahip olması ve olası bir kabul edilemezlik
kararının başvurucu açısından ağır sonuçlar meydana getirecek olmasıdır.
24. FAYM'a göre başvurunun temel
haklarla ilgili esaslı bir soruna temas ettiğinin yani "temel anayasal önemi"nin başvurucu tarafından ortaya konması gerekmektedir.
FAYM, bir kararında bireysel başvurunun subjektif
işlevinin geri plana itildiğini ve objektif işleve yerini bıraktığını açıkça
göstermiştir. FAYM anılan kararda bir anayasa şikâyeti açısından esaslı
anayasal önemin ancak anayasadan doğrudan çıkarılamayan ve anayasa yargısı
tarafından henüz yanıtlanmamış ya da değişen koşullar nedeniyle yeniden
açıklanması gereken anayasal bir sorunu ortaya çıkarması hâlinde söz konusu
olduğunu belirtmiştir. Bunun yanı sıra sorunun açıklığa kavuşturulmasında somut
olayı aşan bir yarar olmalıdır. Göz ardı edilemez sayıdaki anlaşmazlıklar için
anlamlı olması ya da gelecekteki durumlar için de çözüm oluşturabilecek önemde
bir sorunla ilgili olması hâlinde böyle bir yarardan söz edilebilir (BVerfGE 90, 24-25, 8/2/1994).
25. İspanya Anayasa Mahkemesinin Teşkilat Kanunu'nda (AYMTK)
2007 yılında yapılan değişiklikle Mahkemeye yapılacak başvuruların (amparo başvurusu) özel anayasal önem taşıması koşulu
getirilmiştir. İspanya AYMTK, başvurunun anayasal öneminden bahsetmiş ancak
onun başvurucu açısından oluşturduğu zarara değinmemiştir. Başvurucunun
uğradığı zararın ağırlığının bir kriter olarak kabul
edilmemiş olması, ilgili başvuruların subjektif
niteliğini dışlayarak söz konusu başvurulara münhasıran objektif bir anlam
yüklemiştir. İspanya Anayasa Mahkemesinin, özel anayasal önemi başvurucunun subjektif zararının ağırlık derecesinden bağımsız olarak
ele alması İspanya örneğini Türkiye, Federal Almanya ve AİHM uygulamasından
ayırmaktadır. Diğer yandan İspanya AYMTK'ya göre başvuru
dilekçesinde söz konusu başvurunun anayasal açıdan özel öneminin ortaya
konulması gerekmektedir. İspanya Anayasa Mahkemesi, özel anayasal önem kriterinin başvuru dilekçesinde sadece belirtilmesini
yeterli bulmamakta, bunun kanıtlanmasını da beklemektedir. Başvurucunun bu
konuda bir açıklama getirmemesi hâlinde Mahkemenin dilekçeyi resen inceleyerek
bu hususları gözetme imkânı bulunmamaktadır. Mahkeme anayasal önem ile ilgili
üç kıstası gözönüne alarak inceleme yapmakta olup
bunlar (i) anayasanın yorumlanması açısından önemi, (ii) anayasanın uygulanması
ve genel etkinliği açısından önemi, (ii) temel hakların içeriğinin ve
kapsamının belirlenmesi açısından önem kıstaslarıdır (İspanya Anayasa Mahkemesi
Kararı, 155/2009, 25/6/2009).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
27. Başvurucu, trafik idari para cezasına konu kırmızı ışık
ihlalinin gerçekleştiği iddia edilen bölgede EDS ve kameraların bulunduğunu,
kırmızı ışık ihlalinin anılan EDS kayıtları ve kamera görüntüleri ile tespit
edilebileceğini, zorunlu olduğu hâlde ceza tutanağı ile birlikte kırmızı ışık
ihlaline ilişkin herhangi bir fotoğraf tebliğ edilmediğini, bu delillerin Mahkemece
ceza tutanağını düzenleyen kurumdan istenmesi gerekirken anılan belgeler
-talebine rağmen- istenmeden ve somut olaya ilişkin kuşkular giderilmeden
yeterli gerekçeden yoksun bir kararla başvurusunun reddedildiğini belirterek
Anayasa’nın 36., 37. ve 38. maddelerinde tanımlanan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama talebinde
bulunmuştur.
28. Bakanlık, başvurucunun iddialarını silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkeleri ile gerekçeli karar hakkı kapsamında
değerlendirmiş; anılan ilkeler ve hakka ilişkin AİHM ve Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarına atıfta bulunmuştur. Bakanlık iddia makamının sahip olduğu
bilgilerden ve delil durumundan diğer tarafında da aynı şekilde haberdar olma
imkânının sağlanması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüş
yazısına karşı beyanında başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkeleri ile gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
31. Somut olayda başvurucu, 172 TL tutarındaki idari para cezasınıpeşin ödeme indiriminden yararlanarak 129 TL olarak
ödediğini belirtmektedir. Dolayısıyla başvurucunun ileri sürdüğü ihlal
iddiaları nedeniyle uğradığı maddi zarar 129 TL olup başvurunun kabul
edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve kişisel
önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.
1. Anayasal ve Kişisel
Önemden Yoksun Olma Kriterine İlişkin Genel İlkeler
32. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
bireysel başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buna karşın yukarıda yer
verilen Kanun maddesinde (bkz. § 29) anayasal ve kişisel önemi düşük olan veya
bulunmayan başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına
alınmıştır. Anılan düzenlemenin kaynağı, hâkimin küçük/önemsiz işlerle
uğraşmaması gerektiğini ifade eden kadim De minimis non curat
praetor ilkesidir. Bu ilkenin temelinde
yatan düşüncelerden biri mahkemelerin asıl işlevlerine odaklanmalarını sağlamak
ve buna engel teşkil edecek olan önem derecesi düşük davaların ve başvuruların
iş yükü oluşturmasını önlemektir (K.V. [GK],
B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 47).
33. Karşılaştırmalı hukukta mahkemeler, farklı hukuk alanlarında
ortaya çıkan uyuşmazlıklar yönünden De minimis non curat
praetor ilkesini öteden beri
uygulamaktadır. Anılan ilke, bireysel başvuruları ya da anayasa şikâyetlerini
incelemekle görevli uluslararası mahkemeler ile anayasa mahkemelerinin
karşılaştıkları ağır iş yükü ve buna bağlı olarak asıl işlevlerini yerine
getirmekte zorlanmaları nedenleriyle insan hakları hukuku alanında da
uygulanmaya başlanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin yanı sıra Federal Almanya ve
İspanya Anayasa Mahkemelerinin görev ve yetkilerini düzenleyen kanunlarda bu
yönde düzenlemelere gidilmiştir (bkz.
§§ 16-25).
34. Hukukumuzda da önem derecesi düşük olan bazı uyuşmazlıklara
ilişkin kararlara karşı kanun yollarına başvurma imkânı tanımayan düzenlemeler
öteden beri bulunmaktadır. Bu düzenlemeler Anayasa Mahkemesi kararlarına da
konu olmuştur. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, belli miktarın altındaki adli
para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı kanun yoluna başvurulamayacağını
öngören bir kuralı Anayasa’ya aykırı bulmamıştır. Mahkeme, anılan kararında
kuralın kanun yolu mercilerinin iş yükünü azaltma amacına dikkat çekmiş;
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının,
davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını öngören Anayasa’nın 141.
maddesiyle sınırlandırılabileceğini belirterek "önem derecesi az suçlar"
yönünden kanun yollarına başvurma imkânının tanınmamasının hukuk devleti
ilkesini ve adil yargılanma hakkını zedelemeyeceği sonucuna varmıştır (AYM,
E.2011/64, K.2012/168, 1/11/2012).
35. Nihayet 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasıyla Anayasa Mahkemesinin asıl işlevlerine odaklanmasını sağlamak, buna
engel teşkil edecek olan anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
Mahkemenin iş yükünü artırmasını önlemek amacıyla Mahkemeye, anayasal ve
kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verme yetkisi
tanınmıştır. Nitekim 6216 sayılı Kanun’un alt Komisyondaki görüşmelerinde;
benzer düzenlemelerin uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukukta yer aldığı,
amacının mahkemeleri iş yükünden kurtarmak olduğu belirtilmiştir (K.V.,
§ 50).
36. Anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin uygulanma
koşulları yorumlanırken kuralın amacının dikkate alınması ve bu kapsamda
öncelikle bireysel başvuru yönünden Anayasa Mahkemesinin işlevlerinin ortaya
konması gerekir(K.V., § 51).
37. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında objektif ve
subjektif olmak üzere iki temel işlevi bulunmaktadır.
Mahkemenin objektif işlevi Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri düzenleyen
hükümlerini yorumlamak ve bunların uygulanmasını gözetmektir. Subjektif yönü ise bireysel başvuru yoluyla önüne gelen
somut olayda anılan hükümlerin ihlal edilip edilmediğini incelemek,
gerektiğinde başvurucu lehine giderime hükmetmektir(K.V.,
§ 52).
38. Mahkemenin Anayasa’yı yorumlama ve uygulama şeklinde ortaya
çıkan objektif işlevinin subjektif işlevine göre ön
planda olduğu kabul edilmelidir. Zira bireysel başvuru yolunun temel
ilkelerinden ikincillik ilkesi ile bunun yansıması olarak Anayasa’nın 148.
maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen bireysel başvuruda bulunmadan önce
başvuru yollarının tüketilmesi koşulu dikkate alındığında temel hak ve
özgürlüklerin korunmasında öncelikle kamu makamları ve derece mahkemelerinin,
sonrasında ise Anayasa Mahkemesinin rolü bulunduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
temel hak ve özgürlüklerin ilk elden kamu makamları ve derece mahkemeleri
tarafından korunması gerekir. Belli bir meselede bu merciler tarafından
Anayasa’ya uygun korumanın sağlanmadığının ileri sürülmesi hâlinde bireysel
başvuru yapılabilir. Bu durumda Anayasa Mahkemesi, o meseleye ilişkin olarak
Anayasa’yı yorumlar ve bir karar verir. Bundan sonra kamu makamları ve derece
mahkemelerinin aynı meseleye ilişkin uygulamalarını bu yorum çerçevesinde
gerçekleştirmeleri beklenir. Aksi durum, aynı meseleye ilişkin tüm uyuşmazlıkların
Anayasa Mahkemesi önüne taşınması sonucunu doğurur. Bu şekilde işleyen bir
bireysel başvuru yolunun sürdürülebilmesi ise imkânsızdır. Söz konusu yolun
işlerliğini devam ettirmesinde Mahkemenin Anayasa’yı yorumlaması kritik öneme
sahiptir. Bu işlevini en iyi şekilde yerine getirebilmesi ise -her bir
başvuruda adaleti sağlamaktan ziyade- Mahkemenin daha önce Anayasa’yı
yorumlamadığı meselelere odaklanmasına bağlıdır(K.V.,
§ 53).
2. Kriterin Uygulama Koşulları
39. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına
göre Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan,
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir.
40. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul
edilebilirlik kriterlerini taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde
ihlal kararı verilebilecek nitelikte olsa bile Kanun’da belirtilen nitelikteki
bir başvuru kabul edilemez bulunabilecektir (K.V., § 55).
41. Diğer taraftan temel hak ve özgürlüklerin herhangi biri, bu
kabul edilebilirlik kriterinin kapsamı dışında
bırakılmamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlüklerden herhangi birinin ihlal
edildiğine ilişkin başvurunun bu kriter uygulanarak
kabul edilemez bulunması mümkündür. Bununla birlikte ihlal edildiği ileri
sürülen hak ve özgürlüğün niteliğinin anılan kriterin koşullarına ilişkin
değerlendirme yapılırken dikkate alınması gerekir (K.V.,
§ 56).
42. Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların
kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: “Anayasal önem”
olarak adlandırılabilecek olan birinci koşul "başvurunun Anayasa’nın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımaması”, “kişisel önem” olarak
adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise “başvurucunun önemli bir zarara uğramaması”dır Kanun metninde iki koşul arasında “ve”
bağlacının kullanılmış olması nedeniyle anayasal ve kişisel önemden yoksunluk
kriteri uygulanarak bir başvurunun kabul edilemez bulunabilmesi için somut
olayda anılan iki koşulun birlikte bulunması gerekir (K.V.,
§§ 57-58).
43. “Anayasal önem” ve “kişisel önem” koşullarının neyi ifade
ettiği Kanun'da açıkça düzenlenmemiş, bu husus Anayasa Mahkemesinin takdirine
bırakılmıştır. Dolayısıyla anılan koşullara ilişkin ilkeleri Mahkeme, anayasal
ve kişisel önemden yoksunluk kriterini uyguladığı
başvurularda verdiği kararlarla belirleyecektir. Nitekim 6216 sayılı Kanun’un
alt Komisyondaki görüşmelerinde; söz konusu koşulların Kanun’da “müphem” olarak
düzenlendiği, uluslararası hukuk ve karşılaştırmalı hukuktaki örneklerinde
olduğu gibi Anayasa Mahkemesinin içtihadıyla somutlaşacağı ifade edilmiştir (K.V.,
§ 59).
44. Her somut olayda kriterin uygulama
koşullarının bulunup bulunmadığı Anayasa Mahkemesinin takdirine bırakılmış
olmakla birlikte başvurucuların anayasal önem ve kişisel önemin varlığını
gösterme konusunda göstereceği özen, Mahkemenin yapacağı değerlendirmede etkili
olacaktır.
45. Anayasal önem koşulunun
uygulanmasıyla ilgili olarak kanun koyucu “Anayasa’nın uygulanması açısından
önem taşıma”, “Anayasa’nın yorumlanması açısından önem taşıma” ve “temel
hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşıma”
şeklinde üç unsur belirlemiş olmakla birlikte temel hak ve özgürlüklerle ilgili
Anayasa hükümlerinin yorumlanması işin doğası gereği temel hak ve özgürlüklerin
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesini de içermektedir. Bu nedenle anayasal önemin, temel
hak ve özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin “yorumlanması” ve
“uygulanması” açısından önem taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki unsurunun
bulunduğunu kabul etmek gerekir (K.V., § 61).
46. İşin doğası ve kanun metni dikkate alındığında bir
başvurunun anayasal öneminin bulunduğu sonucuna varılabilmesi için onun bu iki
unsurdan biri açısından önem taşımasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır (K.V.,
§ 62).
47. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma
unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce
yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte
Mahkeme, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini
yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama
ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal
öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir. Sosyal ve ekonomik koşulların
değişmesi, temel hak ve özgürlüklerle ilgili mevzuatın yeniden düzenlenmesi ya
da belli bir meseleye ilişkin olarak Anayasa Mahkemesinin yorumları arasında
Anayasa’nın uygulanması bakımından tereddüte neden
olabilecek bir farklılığın ortaya çıkması gibi durumlar Anayasa’nın yeniden
yorumlanması ihtiyacını ortaya çıkarabilir(K.V., § 63).
48. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru ise
özellikle Mahkemenin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu makamları ve
derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta kendisini gösterir.
Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa’nın uygulanması açısından
“önemli” olduğu anlamına gelmez. Anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin getirilmesinin amacı da gözetilerek temel hak ve
özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem
taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli
bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı
olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir. Bir başka ifadeyle bu ölçüt
Anayasa'ya saygı gösterilmesiyle doğrudan bağlantılı olduğu için Anayasa
Mahkemesinin yorumu ile kamu makamları ve derece mahkemelerinin uygulamaları
arasında ortaya çıkan her türden faklılık değil
yalnızca Anayasa'ya saygıyı zedeleyecek farklılıklar önemli kabul edilmelidir (K.V.,
§ 64).
49. Bir başvurunun Anayasa Mahkemesinin yorumlarından farklı ve
yaygın bir uygulamaya ilişkin olması Anayasa’nın uygulanması bakımından önemli
olduğu anlamına gelir. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesinin yorumundan farklı
olan bir uygulama yaygın olmasa bile Anayasa’ya saygı ilkesiyle açıkça
bağdaşmaz nitelikteyse buna ilişkin başvurunun da Anayasa’nın uygulanması
bakımından önemli olduğu kabul edilmelidir. Böyle durumlarda Anayasa’nın
uygulanmasından açıkça kaçınma hatta bazen ona bir meydan okuma söz konusu olur
(K.V., § 65).
50. Kişisel önem koşulu, başvurucunun önemli bir zarara
uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun kişisel durumu
üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir. Somut olayda ortaya çıkan
kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun subjektif
algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil
olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif
verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
51. Zararın parayla ölçüp ölçülememesi, onun önemini
değerlendirme bakımından belirleyici değildir. Parayla ölçülmesi mümkün olmayan
zararlar yönünden de anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriterinin
uygulanması mümkündür. Öte yandan parayla ölçülebilen zararlar yönünden her
başvurucu yönünden geçerli olacak ve kişisel önem koşulunun belirlenmesinde
esas alınacak belli bir meblağ belirlenmesi mümkün değildir. Belli bir meblağ,
başvurucuların içinde bulundukları kişisel koşullara göre farklı önem
derecesine sahip olabilir (K.V., § 68).
3. İlkelerin Olaya
Uygulanması
52. Başvurucu, somut olaya ilişkin nihai kararı ciddi surette
etkileyecek nitelikteki EDS kayıtları ve kamera görüntülerini kendisinin bu
konudaki istemine rağmen ilgili kurumdan talep edilip getirtilmeden idarenin
sunduğu delillerle karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu iddiası, adil yargılanma hakkı
kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine ilişkindir.
53. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen iddialara ilişkin birçok
başvuruda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin kapsam ve
içeriğini belirlemiştir. Bu kapsamda (Yaşasın
Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, §§ 32-37; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, §§
42-48; Ramazan Tosun, B. No:
2012/998, 7/11/2013, §§ 34-42; Muharrem
Keserci, B. No: 2012/575, 8/5/2014, §§ 43-55; Ahmet Teyit Keşli, B. No: 2013/2237,
18/9/2014, §§ 55-65; Abdulselam Tunç, B. No: 2013/6986, 5/11/2014, §
56-66; Gürhan Nerse,
B. No: 2013/5957, 30/12/2014, §§ 33-40; Aziz
Ağırlı, B. No: 2013/1377, 25/3/2015, §§
32-43; Düzgit Yalova Gemi İnşa Sanayi A.Ş.,
B. No: 2013/8756, 15/4/2015, §§ 37-48; Targan Tolga Yungul, B. No: 2013/1386,
16/4/2015, §§ 23-31; Durmaz Oto. Petrol Ürünleri İnş. San. ve Tic. Ltd.
Şti.,
B. No: 2013/1020, 7/5/2015, §§ 22-35; Fahri
Gösteriş, B. No:2013/1297, 13/4/2016, §§ 27-37; Zekayi Çelebi, B. No: 2014/5633,
18/5/2016, §§ 25-30; Özgür Murat Engin, B.
No: 2014/7806, 21/9/2016, §§
38-44; Laleş Çeliker,
B. No: 2013/8413, 21/9/2016,
§§ 24-31) silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal
edildiğine ilişkin şikayetlerin Anayasa Mahkemesi tarafından incelendiği,
başvuruculara delillerini sunma ve inceletme noktasında mahkemelerce uygun
imkânların tanınması gerektiği, tarafların dinlenilmemesi ve taraflara delillere
karşı çıkma imkânı verilmemesinin yargılama faaliyetinin hakkaniyete aykırı
hâle gelmesine neden olabileceği vurgulanmak suretiyle ilgili Anayasa
kurallarının yorumlandığı anlaşılmaktadır.
54. Başvurucu ayrıca, karar sonucunu değiştirebilecek esaslı
iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının da ihlal
edildiğini şikâyet etmektedir.
55. Anayasa Mahkemesi, önüne gelen birçok başvuruda gerekçeli
karar hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiştir. Mahkeme, içtihadında insan
haklarına ilişkin güvencelerin soyut ve teorik olarak değil uygulamada ve
etkili bir şekilde sağlanması amacının gerçekleşmesi için derece mahkemelerinin
ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmalarının yeterli
olmadığına, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması,
tutarlı ve makul olması gerektiğine vurgu yapmıştır. Mahkeme özellikle açık ve
somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili
olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması
hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir
gerekçe ile yanıt verilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, §§ 25, 26; Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §§
33, 34; Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, §§ 56, 57; Sencer
Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31-39; Münür Ata, B. No: 2014/4958, 22/1/2015, §§
37-43; Hikmet Çelik ve diğerleri,
B. No: 2013/4894, 15/12/2015, §§ 54-59;Şah
Tarım İnş. Tur. Ltd. Şti., B. No:
2013/7847, 9/3/2016, §§ 36-48).
56. Buna göre Mahkemenin sıklıkla uygulanmış açık içtihatlarının
bulunduğu silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ile gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna işaret
etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşıdığının ortaya
konulamadığı sonucuna varılmıştır.
57. Somut olayda başvurucu, maddi zararının 129 TL olarak
ödediği idari para cezası olduğunu ifade etmektedir.
58. Başvurucu, manevi bir zarara uğradığından bahsetmemiş ve
manevi tazminat istememiş; yalnızca yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi
ile bireysel başvuru harcının iadesini talep etmiştir.
59. Başvurucunun maddi zarar olarak belirttiği miktarın avukat
olarak görev yapan başvurucunun mali durumuna ciddi anlamda zarar verdiği ve
kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda herhangi bir açıklamasının
olmadığı da gözetildiğinde başvuru konusu miktarın başvurucu açısından önemli
bir zarar olduğu kanaatine ulaşılamamıştır. Başvurucunun dile getirdiği,
ileride ceza puanlarının birikmesinin sürücü belgesinin iptaline sebep
olabileceği olasılığının ise bu aşamada önemli bir zarar olarak
değerlendirilmesi mümkün değildir.
60. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurunun Anayasa'nın
yorumlanması ve uygulanması açısından önem taşımadığı gibi başvurucunun da
önemli bir zarara uğramadığı sonucuna varılmaktadır.
61. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun
olduğu anlaşılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun kamuya açık belgelerde kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. Başvurunun anayasal ve
kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.