TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KEREM AMAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12582)
|
|
Karar Tarihi: 21/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Kerem AMAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Davut ERKAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; yargılamanın makul sürede tamamlanmaması, aynı
eylemden dolayı iki kez ceza verilmesi, tanık sorgulama ve dinletme
taleplerinin gerekçesiz reddedilmesi ve delillerin hatalı değerlendirilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ve diğer şüpheliler hakkında İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığınca muhtelif suçlardan yürütülen soruşturma kapsamında 14/2/2006 tarihinde başvurucu gözaltına alınmış ve 17/2/2006
tarihinde tutuklanmıştır.
8. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/6/2006
tarihli iddianamesiyle haksız ekonomik çıkar sağlamak amacı ile kurulmuş örgüte
üye olma, yağma, yağmaya teşebbüs ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından
başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
9. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile
görevli) 20/1/2010 tarihli kararıyla başvurucunun
yağmaya teşebbüs dışındaki suçlardan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yağmaya
teşebbüs suçu yönünden hüküm kurulması unutulmuştur.
10. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 17/10/2011 tarihli kararıyla zamanaşımı süresi içinde mağdur
A.ya yönelik yağmaya teşebbüs suçu açısındanher zaman karar verilmesi mümkün olduğu gerekçesi
ile kararı bozmuştur. Dosya, bozma sonrası aynı Mahkemenin E.2012/6 sırasına
kaydedilmiştir.
11. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/7/2013 tarihli kararı
ile müşteki ve tanık anlatımları, ele geçen suç eşyaları ile ilgili düzenlenen ekspertiz raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte
değerlendirilerek başvurucunun müsnet suçtan
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucunun temyizi üzerine anılan karar, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 25/3/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
13. Anılan karar, başvurucu vekiline 3/7/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Bireysel başvuru 23/7/2014
tarihinde yapılmıştır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
18. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır(B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
19. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
20. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 8 yıl 1 ay 11 günlük
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
21. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B.Aynı Suçtan İki Kez
Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, hem yağma suçuna azmettirme hem de yağmaya
teşebbüs suçundan cezalandırılmasının aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama
hakkının ihlali niteliğinde olduğunu ileri
sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası gereği Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
24. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı
tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan Protokol
yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak iddiasının Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır (İffet İnci Gültekin, B. No: 2013/9585, 9/3/2016, § 42).
25. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Tanık Sorgulama ve Dinletme Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, atılı suçun mağdurunu ve isimlerini bildirdiği
tanıkların dinlenilmesi talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
"adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak tanık
sorgulama ve dinletme hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte adil
yargılanma hakkının somut görünümlerinden biri olantanık
sorgulama ve dinletme hakkı esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da zımni bir unsurudur.
28. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasının (d) bendinde, bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını
sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı
koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek
hakkı düzenlenmiştir.
29.Anayasa Mahkemesi de benzer iddiaların ileri sürüldüğü
başvurulara ilişkin olarak birçok kararında "tanık dinletme ve sorgulama hakkı"yla ilgili ilkeleri belirlemiştir.
30. Sanığın; hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması
sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların
beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın
yapılabilmesi bakımından gereklidir. Ancak başvurucuların tanıklara soru
sorabilmesi, onlarla yüzleşebilmeleri mutlak bir hak değildir. Makul
gerekçelerle getirilen kısıtlamalar, kimi zaman başvurucunun iddia tanıklarına
soru sorabilme ve onlarla yüzleşme imkânını da ortadan kaldırabilmektedir.
Diğer yandan bir mahkûmiyet -sadece veya belirleyici ölçüde- sanığın soruşturma
veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse
tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Anayasa'nın 36.
maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, §§ 34-56; Az.
M.,
B. No: 2013/560, 16/4/2015, §§ 46-67; Levent
Yanlık, B.No: 2013/1189, 18/11/2015, §§
67-77; İsmet Özkorul,
B. No: 2013/7582, 11/12/2014, §§44, 45).
31. Savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla "aynı
koşullar altında" davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını
isteme hakkı, silahların eşitliği ilkesinin bir gereğidir. Tanıkların dinlenmek
üzere çağırılmasının uygun olup olmadığının değerlendirmesi, kural olarak
derece mahkemelerinin takdir yetkisi dâhilindedir. Ancak bu hak, sanığın lehine
olan bütün tanıkların çağrılmasını ve dinlenmesini gerektirmez. Bu düzenlemenin
esas amacı, sanığın "aynı koşullar altında" ve "silahların
eşitliği ilkesi"ne uygun olarak tanık dinletme
talebinde bulunabilmesinin sağlanmasıdır. Dolayısıyla bir sanığın bazı
tanıkları dinletemediğinden şikâyet etmesi yeterli olmayıp ayrıca bu tanıkların
dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğunu ve gerçeğin ortaya çıkması için
neden gerekli olduğunu açıklamak suretiyle tanık dinletme talebini desteklemesi
gerekmektedir (Atila Oğuz Boyalı,
B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 47; Ahmet Zeki Üçok, B. No: 2013/1966,
25/3/2015, § 70).
32. Bozma sonrasındaki yargılamanın 17/7/2013 tarihli ikinci
celsesinde başvurucunun, aleyhte beyanda bulunan mağdur A.Y.nin
ve daha önce huzurda beyanlarına başvurulmayan tanıklar A.D. ve M.V., C.A. ve H.A.nın dinlenilmesi
talebi, mağdurun daha önce dinlenildiği ve dinletilmek istenen tanıkların ise
dosyanın geldiği aşama ve dosyadaki diğer deliller nazara alınarak dosyaya
yenilik katmayacağı değerlendirilerek reddedilmiştir.
33. Başvurucu, mağduru sorgulama fırsatının kendisine
tanınmadığı yönünde bir şikâyette bulunmamaktadır. Diğer yandan tanıkların
dinlenmesinin hangi nedenlerle önemli olduğu ve gerçeğin ortaya çıkması için
neden gerekli olduğu da başvurucu tarafından açıklanmamıştır. Mahkeme; arama,
el koyma ve yakalama tutanaklarını, telefon görüşme içeriklerini, ekspertiz raporlarını, banka hesaplarına ilişkin yazıları,
mağdur ve tanık anlatımlarını birlikte değerlendirmek suretiyle başvurucunun
mahkûmiyetine karar vermiştir.
34. Anılan ilkeler ve Anayasa
Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut
olayda başvurucunun aleyhinde beyanda bulunan mağdurun sorgulanmasına daha önce
imkân verilmiş olunması ve hangi nedenlerle önemli olduğu ve gerçeğin ortaya
çıkması için neden gerekli olduğu açıklanmak suretiyle tanık dinletme talebinin
desteklenmemesi nedenleriyle tanık sorgulama ve dinletme hakkına yönelik bir
ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Diğer İhlal İddiaları
36. Başvurucu, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmesi
suretiyle haksız olarak mahkûm edildiğini ve kararın açık bir keyfîlik içerdiğinibelirterek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren
tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
38. Somut olayda İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan
yargılamada sanık savunmaları, mağdur beyanları, tanık anlatımları, olay
nedeniyle düzenlenen tutanaklar, aramalar sonucu elde edilen deliller, ekspertiz raporları, telefon görüşme içerikleri ve tüm dosya
kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır.
Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla Derece Mahkemelerince verilen
kararların delillerin değerlendirilmesinde isabet bulunmadığına ve dolayısıyla
kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan yargılamada, Mahkemenin
ve Yargıtayın kararında bariz takdir hatası veya açık
bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
39. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
E. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
40. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
41. Başvurucu 5.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
42. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya 8.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla
beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Tanık sorgulama ve dinletme hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Diğer ihlal iddialarının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin (kapatılan) İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin (E.2013/68, K.2013/146) yerine bakan mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.