TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DOĞAN YÜKSEKBAĞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1197)
Karar Tarihi: 13/9/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucular
1. Doğan YÜKSEKBAĞ
2. Erdi ÇELİK
3. Mehmet YÜKSEKBAĞ
4. Fırat KESKİNKAYA
Vekili
Av. Rehşan BATARAY SAMAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması,kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri olmadan tutuklama kararı verilmesi nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının; özel yetkili mahkemede yargılama yapılması ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; tutukluluk neticesinde eğitime ara verilmesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/1/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyonlara sunulmuştur.
4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesi tarafından konu yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2014/1199, 2014/1200, 2014/1396 numaralı bireysel başvuru dosyalarının 2014/1197 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine; 2014/1199, 2014/1200, 2014/1396 numaralı bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına, incelemenin 2014/1197 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen 2014/1197, 2014/1199, 2014/1396 sayılı başvurular hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir. Bakanlık, 2014/1200 sayılı başvuru hakkında ise görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular "silahlı terörörgütüne üye olma" suçunu işledikleri iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, 28/2/2011 tarihinde gözaltına alınmış, Kurtalan Sulh Ceza Mahkemesinin 2/3/2011 tarihli ve 2011/6, 2011/10, 2011/11, 2011/12 sorgu sayılı kararları ile tutuklanmışlardır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
"Kurtalan C.Başsavcılığının talebinin kabülü ile şüpheli ....'in üzerineyüklenen Silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığı,şüphelinin serbest bırakılması halinde tanık ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunabileceği hususunda somut emarelerin bulunması,kuvvetli suç şüphesinin varlığı, şüphelinin üzerine atılı suçun CMK nun 100/3.maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu ve 5271 Sayılı CMK nun 100. maddesinde öngörülen şartların şüpheli açısından gerçekleşmiş bulunması nedenlerinden ötürü Kurtalan C.Başsavcılığının istemi de dikkate alınarak şüphelinin CMK nun 100 ve devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına [karar verildi]."
10. Kurtalan Cumhuriyet Başsavcılığı 2010/1300 soruşturma ve 2011/17 sayılıfezlekeyi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir. Fezlekede başvurucularla ilgili şu değerlendirmelerde bulunulmuştur:
"Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2010/1300 soruşturma sırasında kayıtlı 10/12/2010 tarihinde ilçemiz 2. nolu sağlık ocağının yanında faili meçhul şahıslar tarafından kalabalık bir grubun lastik yakarak, molotof atarak ve taş dizip çöp konteynırı koymak suretiyle yolu trafiğe kapatma, 2010/1362 nolu soruşturma sırasında kayıtlı 27/11/2010 tarihinde kalabalık bir grubun aynı şekilde aynı yerde lastik yakıp yolu trafiğe kapatarak olaya müdahale için gelen panzere taş atıp zarar vermeleri, 2011/178 nolu soruşturma sırasında kayıtlı 13/02/2011 tarihinde ihbar üzerine ilçemiz Yayıkdere Mahallesi küme evleri mevkiinde havai fişek ve molotof kokteyli malzemelerinin toprağa gömülü şekilde ele geçirilmesi, 2011/179 nolu soruşturma sırasında kayıtlı 15/02/2011 tarihindeilçemiz 304 sokak üzerinde faili meçhul kalabalık grup tarafından ellerinde bulunan molotof kokteyllerle eylem hazırlığı içerisinde olan ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesi üzerine kaçan şahısların araştırmalarının yapıldığı,
Araştırmalar devam ederken Kurtalan İlçe Emniyet Müdürlüğüne kendiliğinden müracaat eden Kurtalan 56 takma isimli gizli tanığın ifadeleri doğrultusunda tahkikat genişletilerek bahsi geçen eylemleri PKK/ Kongra Gel terör örgütü adına kendilerini Apocu Gençlik olarak adlandıran yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüpheliler ile bu soruşturma dosyasından ayrılan çocuk şüpheliler tarafından gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı,
...
Şüpheli Erdi ÇELİK’in bahsi geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde örgütsel doküman, defter, ajanda ve flash bellekte yapılan incelemelerde yine örgütsel doküman ve fotoğrafların ele geçtiği,
Şüpheli Doğan YÜKSEKBAĞ’ınbahsi geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde örgütsel yasaklı yurtsever gençlik dergileri, güneşin sofrasında, özgür yaşamla diyaloglar isimli kitaplar ve dergiler, yine telefon ve sim kartlarında yapılan incelemede örgütsel fotoğraflar ve dokümanlar ele geçtiği,
Şüpheli Mehmet YÜKSEKBAĞ’ınbahsi geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN’ı övücü mahiyette CD’ler bulunduğu ve telefonunda şüpheli Uğur Eren’e gönderilmiş “Önder Apo’ya uygulanan 15 Şubat Uluslararası komployu şiddetle kınıyoruz, kahrolsun 15 Şubat komplosu” şeklinde mesaj bulunduğunun tespit edildiği,
Şüpheli Fırat KESKİNKAYA’nın bahsi geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin tümüne katıldığı, daha önceden de hakkında terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan hakkında işlem yapıldığı,
Yukarıda açık kimlik bilgileri yazılı şüphelilerle birlikte bu dosyadan tefrik edilen çocuk şüphelilerin gerek ilçemizde gerekse ilçemiz dışındaki PKK/Kongra Gel terör örgütünün propagandasını ve lehine yayınlar yapan internet sitelerinin belli başlı olayların protesto edilmesi için protesto yürüyüşü, gösteri, basın açıklaması vb. etkinlikler yönündeki örgütün talimatıyla bu eylemlerde kısım kısım birlikte boy göstererek bulunduklarının ve katıldıklarının dosyada bulunan bilirkişi fotoğraf ve incelemelerinden, beyanlardan anlaşıldığı,
Bu suretle şüphelilerin terör örgütü üyesi oldukları ve terör örgütü adına fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek organize bir biçimde terör amacı ile işlenen suçları da işledikleri ve lehlerine ileri sürülebilecek bir hususa rastlanmadığı anlaşılmakla;
Şüpheliler hakkında gereğinin takdir ve ifası için soruşturma evrakı, 07.10.2004 tarih ve 5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 21.maddesi gereğince soruşturma evrakında yapılması gerekli olan zorunlu ve ivedi işler tamamlandıktan sonra, fezlekeye bağlı olarak gönderilmiştir..."
11. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 28/6/2011 tarihli iddianamesiyle başvurucular hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma, terör örgütünün propagandasını yapma, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme, örgüt faaliyeti çerçevesinde görevli memura görevini yaptırmamak için direnme, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede, başvurucularla ilgili olarak İnternet inceleme ve tespit tutanakları, görüntü inceleme ve tespit tutanakları, olay tutanakları, gizli tanık beyanları, telefon, simkart, flash bellek ve hafıza kartları inceleme tutanakları, arama ve el koyma tutanakları gibi delillere dayanılmıştır.
12. Başvurucular hakkındaki dava, Diyarbakır (CMK mülga 250. maddesi ile görevli) 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/561 sayılı esasına kaydedilmiştir.
13. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/561 sayılı dosyasında 7/7/2011 tarihinde tensiben yapılan incelemede başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar verilmiştir.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/11/2013 tarihli duruşmada başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar vermiştir. Başvurucular bu karara itiraz etmişlerdir. İtirazı değerlendiren Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 13/1/2014 tarihli kararıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığını belirterek itirazın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucular29/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014 tarihli kararıyla 6/3/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 12. maddesi uyarıncagörevsizlik kararı vererek dosyayı Siirt Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
17. Bu karar üzerine dosya Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/111 sayılı esasına kaydedilmiştir.
18. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi, 19/9/2014 tarihinde başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
19. Başvurucuların yargılandığı dava ilk derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
(1) Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
(2) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
...”
21. 5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Eğitim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; tutuklanmaları nedeniyle eğitimlerine ara vermek zorunda kaldıklarını, tutuklu yargılanmamaları hâlinde eğitimlerini tamamlayabileceklerini, tutukluluğa itiraz dilekçelerinde eğitim durumlarını dile getirmiş olmalarına rağmen, Mahkeme tarafından bu durumun dikkate alınmadığını belirterek eğitim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa'nın “Eğitim ve öğretim hakkı ve ödevi” kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit edilir ve düzenlenir…”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir. Başvurucunun, temel haklarına yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
28. Başvurucular, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işledikleri şüphesiyle tutuklanmışlardır.
29. Ceza hukukunda, işlenen suç nedeniyle başlatılan soruşturma veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için bazı koruma tedbirlerine başvurulması zorunluluk hâline gelebilmektedir. Koruma tedbirleri, 5271 sayılı Kanun'un "Koruma tedbirleri" kenar başlıklı dördüncü kısmının 90 ile 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Bunlardan yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve el koyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi hürriyetini kısıtlayan tedbirlerdir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 29, 30).
30. Şüpheli veya sanığın kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesi hâlinde özgürlüğünden yoksun bırakılması olarak tanımlanan tutuklama tedbirinin şartları 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama” kenar başlıklı 100. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa (b) Şüpheli veya sanığın davranışları 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Düzenlemede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar gösterilmiştir. Aynı maddede işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği de belirtilmiştir.
31. Somut başvuruda başvurucular, haklarında uygulanan tutuklama tedbiri dışında eğitim ve öğretim hakkına yapılan kamu gücüne dayalı bir müdahaleden bahsetmemektedir. Başvurucular, haklarında uygulanan tutuklama tedbirinin eğitim ve öğretim hakkına bir müdahale olduğunu ve bu hakkın ihlal edildiğini ileri sürmüşseler de bu tedbir esasen doğrudan kişi özgürlüğünü sınırlayan nitelikte bir tedbirdir. Başvurucuların eğitim ve öğretim hakkına yönelik olarak mahkemece doğrudan bir karar alınmamış, başvurucuların eğitim ve öğretim hakkına doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır. Mahkeme, başvurucular hakkında verdiği tutuklama tedbiri ile kişi özgürlüğünü kanunlar kapsamında sınırlamıştır. Uygulanan tutuklama tedbiri nedeniyle başvurucuların eğitim ve öğretim hakkı dolaylı olarak etkilenmiştir.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eğitim hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların İddiaları
33. Başvurucular, kuvvetli suç şüphesi olmadan tutuklandıklarını, tutuklanmalarına neden olan gizli tanık ifadelerinde belirtilen hususların somut bir bilgi ve belgeye dayanmadığını, katıldıkları eylemlerin ve etkinliklerin yasal faaliyetler olduğunu, tutukluluklarını haklı gösterecek yeterli delil ve makul şüphe olmadığını ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmaları, delilleri yok etmeleri veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır. Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
36. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
37. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre (a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) Şüpheli veya sanığın davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).
38. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bir kişi -suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmak koşuluyla- hakkında dava açmak için gerekli delillerin tespiti amacıyla tutulabilir. Tutmanın amacı ayrıca kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza soruşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87).
39. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No: 2014/14061, 8/4/2015).
40. Başvurucular 28/2/2011 tarihinde gözaltına alınmışlar, Kurtalan Sulh Ceza Mahkemesinin 2/3/2011 tarihli kararlarıylasilahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmışlardır. Mahkemece başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu belirtilmiş; serbest bırakılmaları hâlinde tanık ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunabilecekleri hususunda somut emarelerin bulunması, üzerlerine atılı suçun katalog suçlardan oluşması, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinde öngörülen şartların başvurucular açısından gerçekleşmiş bulunması nedenlerine dayanılmıştır. Dava dosyası, iddianame ile başvuruculara isnat edilen eylemler ve başvurucular hakkında verilen tutuklama kararındaki gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların suç işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin İddia
42. Başvurucular, tutukluluk hâllerinin devamına ilişkin kararların ve tutukluluğa itiraz incelemesi sonunda verilen kararların matbu gerekçelerle hukuki ve somut hiçbir delil gösterilmeden verildiğini, tutukluluğunmakul süreyi aştığını, bir tedbir yöntemi olarak düzenlenen tutuklamanın, düzenlenme amacına aykırı olarak adeta cezalandırma aracına dönüştüğünü ileri sürmüşlerdir.
43.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
46. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
47. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 19/9/2014 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucuların tutukluluğunmakul süreyi aştığına ilişkin iddiası, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Nitekim Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında açılacak dava sonucuna göre başvurucuların tutukluluğununmakul süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tarafsızve Bağımsız Mahkemelerde Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
49. Başvurucular özel yetkili mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığını, özel yetkili mahkemelerin antidemokratik olmaları nedeniyle kapatıldığını, bu mahkemelerin hukuki kaygılarla değil devletin birliği ve bütünlüğü kaygısıyla hareket ettiklerini belli suçlar için ayrı mahkeme kurulmuş olmasının ve bu mahkemelerin diğer suçlara bakan mahkemelerden ayrı yetkilere sahip olup ayrı yasaları uygulamalarının, tarafsızlığını ve bağımsızlığını zedelediğini belirterekadil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
50. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
51. Başvurucuların özel yetkili mahkemelerde yargılama yapılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikâyetlerini ilk derece mahkemelerinde devam eden yargılama süreçlerinde ve sonrasında istinaf ve temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede başvurucular tarafından derece mahkemelerinin, hakkındaki yargılama ve istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
52. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemeleri ve istinaf/temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
55. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
56. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., § 29).
57. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında hâlen ilk derece mahkemesinde devam edilen davada yaklaşık yedi yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir.”
60. Başvurucular; 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
61. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
62. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında -yargılamadaki sanık sayısı da dikkate alınarak- her bir başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63.Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL başvuru harcının başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 1.800 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamında tarafsız ve bağımsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 7.200 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 206,10 TL başvurucu harcının AYRI AYRI, 1.800 TL vekâlet ücretinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/111) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.