TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DOĞAN YÜKSEKBAĞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1197)
|
|
Karar Tarihi: 13/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Doğan
YÜKSEKBAĞ
|
|
|
2. Erdi
ÇELİK
|
|
|
3. Mehmet
YÜKSEKBAĞ
|
|
|
4. Fırat
KESKİNKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Rehşan BATARAY SAMAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması,kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedenleri
olmadan tutuklama kararı verilmesi nedenleriyle kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının; özel yetkili mahkemede yargılama yapılması ve yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının; tutukluluk
neticesinde eğitime ara verilmesi nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 29/1/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvurular, başvuru formları ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinden sonra Komisyonlara sunulmuştur.
4. Komisyonlarca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvuruların kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Anayasa Mahkemesi tarafından konu yönünden hukuki irtibat
nedeniyle 2014/1199, 2014/1200, 2014/1396 numaralı bireysel başvuru
dosyalarının 2014/1197 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine;
2014/1199, 2014/1200, 2014/1396 numaralı bireysel başvuru dosyalarının kapatılmasına,
incelemenin 2014/1197 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yürütülmesine
karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen 2014/1197, 2014/1199, 2014/1396 sayılı
başvurular hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir. Bakanlık, 2014/1200
sayılı başvuru hakkında ise görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular "silahlı
terörörgütüne üye olma" suçunu
işledikleri iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, 28/2/2011
tarihinde gözaltına alınmış, Kurtalan Sulh Ceza Mahkemesinin 2/3/2011 tarihli
ve 2011/6, 2011/10, 2011/11, 2011/12 sorgu sayılı kararları ile
tutuklanmışlardır. Mahkemenin tutuklama gerekçesi şu şekildedir:
"Kurtalan C.Başsavcılığının
talebinin kabülü ile
şüpheli ....'in üzerineyüklenen
Silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği hususunda kuvvetli suç
şüphesinin varlığı,şüphelinin serbest bırakılması
halinde tanık ve başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunabileceği
hususunda somut emarelerin bulunması,kuvvetli suç
şüphesinin varlığı, şüphelinin üzerine atılı suçun CMK nun
100/3.maddesinde belirtilen katalog suçlardan oluşu ve 5271 Sayılı CMK nun 100. maddesinde öngörülen şartların şüpheli açısından
gerçekleşmiş bulunması nedenlerinden ötürü Kurtalan C.Başsavcılığının
istemi de dikkate alınarak şüphelinin CMK nun 100 ve
devamı maddeleri gereğince tutuklanmasına [karar verildi]."
10. Kurtalan Cumhuriyet Başsavcılığı 2010/1300 soruşturma ve
2011/17 sayılıfezlekeyi Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiştir. Fezlekede başvurucularla ilgili şu
değerlendirmelerde bulunulmuştur:
"Cumhuriyet Başsavcılığımızın 2010/1300 soruşturma sırasında
kayıtlı 10/12/2010 tarihinde ilçemiz 2. nolu sağlık ocağının yanında faili meçhul şahıslar
tarafından kalabalık bir grubun lastik yakarak, molotof
atarak ve taş dizip çöp konteynırı koymak suretiyle yolu trafiğe kapatma,
2010/1362 nolu soruşturma sırasında kayıtlı
27/11/2010 tarihinde kalabalık bir grubun aynı şekilde aynı yerde lastik yakıp
yolu trafiğe kapatarak olaya müdahale için gelen panzere taş atıp zarar
vermeleri, 2011/178 nolu soruşturma sırasında kayıtlı
13/02/2011 tarihinde ihbar üzerine ilçemiz Yayıkdere
Mahallesi küme evleri mevkiinde havai fişek ve molotof
kokteyli malzemelerinin toprağa gömülü şekilde ele geçirilmesi, 2011/179 nolu soruşturma sırasında kayıtlı 15/02/2011 tarihindeilçemiz 304 sokak üzerinde faili meçhul kalabalık
grup tarafından ellerinde bulunan molotof
kokteyllerle eylem hazırlığı içerisinde olan ve kolluk kuvvetlerinin müdahalesi
üzerine kaçan şahısların araştırmalarının yapıldığı,
Araştırmalar devam ederken Kurtalan İlçe
Emniyet Müdürlüğüne kendiliğinden müracaat eden Kurtalan 56 takma isimli gizli
tanığın ifadeleri doğrultusunda tahkikat genişletilerek bahsi geçen eylemleri
PKK/ Kongra Gel terör örgütü adına kendilerini Apocu Gençlik olarak adlandıran yukarıda açık kimlik
bilgileri yazılı şüpheliler ile bu soruşturma dosyasından ayrılan çocuk
şüpheliler tarafından gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı,
...
Şüpheli Erdi ÇELİK’in
bahsi geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve
faaliyetlerin tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde örgütsel doküman,
defter, ajanda ve flash bellekte yapılan
incelemelerde yine örgütsel doküman ve fotoğrafların ele geçtiği,
Şüpheli Doğan YÜKSEKBAĞ’ınbahsi geçen
eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin
tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde örgütsel yasaklı yurtsever gençlik
dergileri, güneşin sofrasında, özgür yaşamla diyaloglar isimli kitaplar ve
dergiler, yine telefon ve sim kartlarında yapılan incelemede örgütsel
fotoğraflar ve dokümanlar ele geçtiği,
Şüpheli Mehmet YÜKSEKBAĞ’ınbahsi
geçen eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve
faaliyetlerin tümüne katıldığı, yapılan aramada ikametinde terör örgütü lideri
Abdullah ÖCALAN’ı övücü mahiyette CD’ler bulunduğu ve
telefonunda şüpheli Uğur Eren’e gönderilmiş “Önder Apo’ya
uygulanan 15 Şubat Uluslararası komployu şiddetle kınıyoruz, kahrolsun 15 Şubat
komplosu” şeklinde mesaj bulunduğunun tespit edildiği,
Şüpheli Fırat KESKİNKAYA’nın bahsi geçen
eylemleri organize eden grupta yer aldığı ve yukarıdaki eylem ve faaliyetlerin
tümüne katıldığı, daha önceden de hakkında terör örgütünün propagandasını
yapmak suçundan hakkında işlem yapıldığı,
Yukarıda açık kimlik
bilgileri yazılı şüphelilerle birlikte bu dosyadan tefrik edilen çocuk
şüphelilerin gerek ilçemizde gerekse ilçemiz dışındaki PKK/Kongra
Gel terör örgütünün propagandasını ve lehine yayınlar yapan internet
sitelerinin belli başlı olayların protesto edilmesi için protesto yürüyüşü,
gösteri, basın açıklaması vb. etkinlikler yönündeki örgütün talimatıyla bu
eylemlerde kısım kısım birlikte boy göstererek
bulunduklarının ve katıldıklarının dosyada bulunan bilirkişi fotoğraf ve incelemelerinden,
beyanlardan anlaşıldığı,
Bu suretle şüphelilerin terör örgütü üyesi oldukları ve terör örgütü
adına fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek organize bir biçimde
terör amacı ile işlenen suçları da işledikleri ve lehlerine ileri sürülebilecek
bir hususa rastlanmadığı anlaşılmakla;
Şüpheliler
hakkında gereğinin takdir ve ifası için soruşturma evrakı, 07.10.2004 tarih ve
5235 Sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 21.maddesi gereğince soruşturma
evrakında yapılması gerekli olan zorunlu ve ivedi işler tamamlandıktan sonra,
fezlekeye bağlı olarak gönderilmiştir..."
11. Diyarbakır Cumhuriyet
Başsavcılığının 28/6/2011 tarihli iddianamesiyle başvurucular
hakkında silahlı terör örgütü üyesi olma, terör örgütünün propagandasını yapma,
6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na
muhalefet etme, örgüt faaliyeti çerçevesinde görevli memura görevini
yaptırmamak için direnme, tehlikeli maddeleri izinsiz bulundurma suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açılmıştır. İddianamede,
başvurucularla ilgili olarak İnternet inceleme ve tespit tutanakları, görüntü
inceleme ve tespit tutanakları, olay tutanakları, gizli tanık beyanları,
telefon, simkart, flash
bellek ve hafıza kartları inceleme tutanakları, arama ve el koyma tutanakları
gibi delillere dayanılmıştır.
12. Başvurucular hakkındaki dava, Diyarbakır (CMK mülga 250.
maddesi ile görevli) 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/561 sayılı esasına
kaydedilmiştir.
13. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/561 sayılı
dosyasında 7/7/2011 tarihinde tensiben
yapılan incelemede başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar
verilmiştir.
14. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 29/11/2013
tarihli duruşmada başvurucuların tutukluluk hâllerinin devamına karar
vermiştir. Başvurucular bu karara itiraz etmişlerdir. İtirazı değerlendiren
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi 13/1/2014 tarihli
kararıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin kararda bir isabetsizlik
bulunmadığını belirterek itirazın reddine karar vermiştir.
15. Başvurucular29/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 7/3/2014
tarihli kararıyla 6/3/2014 tarihli ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve
Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
2. maddesi ile değişik 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında
Kanun'un 12. maddesi uyarıncagörevsizlik kararı
vererek dosyayı Siirt Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
17. Bu karar üzerine dosya Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/111
sayılı esasına kaydedilmiştir.
18. Siirt Ağır Ceza Mahkemesi, 19/9/2014
tarihinde başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
19. Başvurucuların yargılandığı dava ilk derece mahkemesinde
derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
(1) Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
(2) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde
baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli
şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda
kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine
Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315)
...”
21. 5271 sayılı Kanun’un101. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma
evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh
ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet
savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar
verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının
yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın
içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak
suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
22. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını,
Devletten isteyebilirler."
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 13/9/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Eğitim Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular; tutuklanmaları nedeniyle eğitimlerine ara
vermek zorunda kaldıklarını, tutuklu yargılanmamaları hâlinde eğitimlerini
tamamlayabileceklerini, tutukluluğa itiraz dilekçelerinde eğitim durumlarını
dile getirmiş olmalarına rağmen, Mahkeme tarafından bu durumun dikkate
alınmadığını belirterek eğitim haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa'nın “Eğitim ve
öğretim hakkı ve ödevi” kenar başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun
bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit
edilir ve düzenlenir…”
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesi açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir. Başvurucunun,
temel haklarına yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu
açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.
28. Başvurucular, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu
işledikleri şüphesiyle tutuklanmışlardır.
29. Ceza hukukunda, işlenen suç nedeniyle başlatılan soruşturma
veya kovuşturmanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için bazı koruma tedbirlerine
başvurulması zorunluluk hâline gelebilmektedir. Koruma tedbirleri, 5271 sayılı
Kanun'un "Koruma tedbirleri"
kenar başlıklı dördüncü kısmının 90 ile 144. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Bunlardan yakalama ve gözaltına alma, tutuklama, adli kontrol, arama ve el
koyma, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli
soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi tedbirler kişi hürriyetini
kısıtlayan tedbirlerdir (Sebahat Tuncel,
B. No: 2012/1051, 20/2/2014, §§ 29, 30).
30. Şüpheli veya sanığın kanunda belirtilen koşulların
gerçekleşmesi hâlinde özgürlüğünden yoksun bırakılması olarak tanımlanan
tutuklama tedbirinin şartları 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama” kenar başlıklı 100. maddesinde düzenlenmiştir. Bu
düzenlemeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphenin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması hâlinde
tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir.
Buna göre (a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa (b) Şüpheli veya sanığın davranışları 1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme 2. Tanık, mağdur veya başkaları
üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe
oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Düzenlemede ayrıca işlendiği
konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar gösterilmiştir. Aynı maddede işin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması hâlinde tutuklama
kararı verilemeyeceği de belirtilmiştir.
31. Somut başvuruda başvurucular, haklarında uygulanan tutuklama
tedbiri dışında eğitim ve öğretim hakkına yapılan kamu gücüne dayalı bir
müdahaleden bahsetmemektedir. Başvurucular, haklarında uygulanan tutuklama
tedbirinin eğitim ve öğretim hakkına bir müdahale olduğunu ve bu hakkın ihlal
edildiğini ileri sürmüşseler de bu tedbir esasen doğrudan kişi özgürlüğünü
sınırlayan nitelikte bir tedbirdir. Başvurucuların eğitim ve öğretim hakkına
yönelik olarak mahkemece doğrudan bir karar alınmamış, başvurucuların eğitim ve
öğretim hakkına doğrudan bir müdahalede bulunulmamıştır. Mahkeme, başvurucular
hakkında verdiği tutuklama tedbiri ile kişi özgürlüğünü kanunlar kapsamında
sınırlamıştır. Uygulanan tutuklama tedbiri nedeniyle başvurucuların eğitim ve
öğretim hakkı dolaylı olarak etkilenmiştir.
32. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eğitim hakkının ihlali
iddialarına ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
33. Başvurucular, kuvvetli suç şüphesi olmadan
tutuklandıklarını, tutuklanmalarına neden olan gizli tanık ifadelerinde
belirtilen hususların somut bir bilgi ve belgeye dayanmadığını, katıldıkları
eylemlerin ve etkinliklerin yasal faaliyetler olduğunu, tutukluluklarını haklı
gösterecek yeterli delil ve makul şüphe olmadığını ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
34. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
35. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin; ancak kaçmaları, delilleri yok
etmeleri veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı
zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın
kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, §
72).
36. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı, yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
37. Tutukluluk, 5271 sayılı Kanun'un 100. ve devamı maddelerinde
düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair
kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması hâlinde tutuklanabilir. Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu
da belirtilmiştir. Buna göre (a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya
kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa, (b) Şüpheli veya sanığın
davranışları; 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme, 2. Tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca
işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması hâlinde tutuklama nedeninin
varsayılabileceği suçlar bir liste hâlinde belirtilmiştir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, § 46).
38. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre bir kişi
-suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmak koşuluyla- hakkında dava açmak
için gerekli delillerin tespiti amacıyla tutulabilir. Tutmanın amacı ayrıca
kişi hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza
soruşturmasını ilerletmektir (Dursun Çiçek, B.
No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87).
39. İlk tutuklamaya ilişkin yargısal denetimde, kişinin bir suç
işlemiş olabileceğine dair inandırıcı nedenlerin bulunup bulunmadığıyla ve
özgürlükten yoksun bırakmanın bu bağlamda hukukiliğiyle sınırlı bir inceleme
yapılmaktadır. Bu kapsamda bir suçun işlenmiş olabileceğine ilişkin ciddi
belirtilerin varlığı ilk tutma bakımından yeterli olabilir (Hikmet Kopar ve diğerleri, B. No:
2014/14061, 8/4/2015).
40. Başvurucular 28/2/2011 tarihinde
gözaltına alınmışlar, Kurtalan Sulh Ceza Mahkemesinin 2/3/2011 tarihli kararlarıylasilahlı terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmışlardır. Mahkemece başvurucuların tutuklanmasına karar verilirken
kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olguların bulunduğu
belirtilmiş; serbest bırakılmaları hâlinde tanık ve başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunabilecekleri hususunda somut emarelerin bulunması,
üzerlerine atılı suçun katalog suçlardan oluşması, 5271 sayılı Kanun'un 100.
maddesinde öngörülen şartların başvurucular açısından gerçekleşmiş bulunması
nedenlerine dayanılmıştır. Dava dosyası, iddianame ile başvuruculara isnat
edilen eylemler ve başvurucular hakkında verilen tutuklama kararındaki
gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde başvurucuların suç işlemiş
olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu sonucuna
varılmıştır.
41. Açıklanan nedenlerle tutuklamanın hukuki olmadığı iddiasına
ilişkin olarak bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutukluluğun Makul Süreyi Aştığına İlişkin
İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
42. Başvurucular, tutukluluk
hâllerinin devamına ilişkin kararların ve tutukluluğa itiraz incelemesi sonunda
verilen kararların matbu gerekçelerle hukuki ve somut hiçbir delil
gösterilmeden verildiğini, tutukluluğunmakul süreyi
aştığını, bir tedbir yöntemi olarak düzenlenen tutuklamanın, düzenlenme amacına
aykırı olarak adeta cezalandırma aracına dönüştüğünü ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
43.Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
44. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
45. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
46. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa (ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının
tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515, 28/9/2016, §§ 48-62; İrfan
Gerçek, B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
47. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 19/9/2014 tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucuların
tutukluluğunmakul süreyi aştığına ilişkin iddiası,
5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi içtihatları, bu kapsamdaki taleplerle ilgili olarak
davanın esasının sonuçlanmasına gerek olmadığı yönündedir. Bu madde kapsamında
açılacak dava sonucuna göre başvurucuların tutukluluğununmakul
süreyi aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine
tazminata da hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141.
maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucuların durumuna uygun telafi
kabiliyetini haiz etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu
tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun "ikincil
niteliği" ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tarafsızve Bağımsız Mahkemelerde Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
49. Başvurucular özel yetkili
mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığını, özel yetkili mahkemelerin antidemokratik
olmaları nedeniyle kapatıldığını, bu mahkemelerin hukuki kaygılarla değil
devletin birliği ve bütünlüğü kaygısıyla hareket ettiklerini belli suçlar için
ayrı mahkeme kurulmuş olmasının ve bu mahkemelerin diğer suçlara bakan
mahkemelerden ayrı yetkilere sahip olup ayrı yasaları uygulamalarının,
tarafsızlığını ve bağımsızlığını zedelediğini belirterekadil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
50. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
uyarınca ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.
51. Başvurucuların özel yetkili mahkemelerde yargılama yapılması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin
şikâyetlerini ilk derece mahkemelerinde devam eden yargılama süreçlerinde ve
sonrasında istinaf ve temyiz aşamasında ileri sürebilme ve ileri sürmüş ise bu
şikâyetlerin bu aşamalarda incelenme imkânı bulunmaktadır. Bu çerçevede
başvurucular tarafından derece mahkemelerinin, hakkındaki yargılama ve
istinaf/temyiz süreçleri beklenmeden yargılama sürecindeki adil yargılanma
hakkı ihlali şikâyetlerinin bireysel başvuruya konu edildiği görülmüştür.
52. Açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemeleri ve
istinaf/temyiz mercileri önünde usulüne uygun olarak devam eden başvuru yolları
tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
53. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
i. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
55. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E.,
B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
56. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
57. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında hâlen ilk derece mahkemesinde devam edilen
davada yaklaşık yedi yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak
gerekir.
58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
59. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir.”
60. Başvurucular; 50.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
61. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
62. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -yargılamadaki sanık sayısı da dikkate alınarak- her bir
başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63.Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen
ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir
belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL başvuru
harcının başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine, 1.800 TL vekâlet ücretinin ise
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutuklamanın
hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyi aştığına ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı kapsamında tarafsız ve bağımsız
mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 7.200 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 206,10 TL başvurucu harcının AYRI AYRI, 1.800 TL vekâlet
ücretinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Siirt 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/111)
GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.