TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LEYLA ÜLGEN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12007)
|
|
Karar Tarihi: 10/1/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Leyla ÜLGEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mahmut
KAÇAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğa ve devamına
ilişkin kararlarda matbu gerekçelere yer verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; özel statülü mahkemece yargılama yapılması, soruşturma
dosyasına erişimin kısıtlanması, ana dilde savunma talebinin reddedilmesi,
mahkûmiyet kararının gerekçesiz olması ve mahkûmiyet kararının gizli tanık
beyanına dayandırılarak delillerin hatalı değerlendirilmesi sonucu haksız yere
mahkûmiyet kararı verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunarak başvuru dilekçesindeki iddialarını tekrar ettiğini belirtmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1990 doğumlu olup olayların geçtiği tarihte
Erzincan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü 4. sınıf
öğrencisidir.
9. PKK terör örgütünün gençlik yapılanması olan Demokratik
Yurtsever Gençlik Meclisi (DYGM) içerisinde faaliyet gösteren bir kısım
şahısların Erzincan ili dâhilinde terör örgütünün dağ kadrosuna eleman teminine
ilişkin istihbari bilgiler edinilmesi üzerine
soruşturma başlatılmıştır.
10. Bir kısım şüpheliler hakkında Erzincan 1. Sulh Ceza
Mahkemesinin 19/10/2011 tarihli kararıyla iletişimin
dinlenilmesi ve kayda alınması tedbiri uygulanmış ve Erzurum Cumhuriyet
Başsavcılığı 18/12/2011 tarihinde soruşturma dosyasına kısıtlama (gizlilik)
kararı verilmesini talep etmiştir.
11. Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga 250. maddesi
ile görevli) 19/12/2011 tarihli kararı ile şüpheli
sayısının çok olması ve mevcut delil durumuna göre delillerin karartılması
tehlikesinin bulunması nedenleriyle soruşturma dosyasına erişimin
kısıtlanmasına karar verilmiştir.
12. Başvurucu soruşturma kapsamında 18/12/2011
tarihinde gözaltına alınmıştır. Hakları hatırlatılarak 21/12/2011
tarihinde kollukta müdafii huzurunda alınan
ifadesinde başvurucuya; PKK terör örgütünün gençlik yapılanmasına, terör
örgütünün dağ kadrosuna eleman teminine ve örgütsel toplantılara katılımına
dair sorular yöneltilmiştir. Başvurucu suçlamaları kabul etmediğini ifade
etmiştir.
13. Erzurum 4. Ağır Ceza Mahkemesi 22/12/2011
tarihindeki müdafii huzurunda sorgusunun ardından
başvurucunun ve diğer iki şüphelinin silahlı
terör örgütüne üye olma suçundan
tutuklanmalarına karar vermiştir.
14. UYAP üzerinden yapılan incelemede 9/2/2012
tarihinde Cumhuriyet savcısı başvurucunun müdafine şüphelilerin ifadelerinden
bir suretini vermiştir. Başvurucu müdafinin dosyadaki gizlilik kararının
kaldırılması talepleri ise sırasıyla Erzurum 4. ve 2. Ağır Ceza Mahkemelerinin 17/2/2012 ve 6/4/2012 tarihli kararları ile reddedilmiştir.
15. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığının 18/9/2012
tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma
suçunu işlediği iddiasıyla ve diğer on altı kişi hakkında kamu davası
açılmıştır.
16. İddianame 18/10/2012 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiştir. Erzurum 4. Ağır Ceza (Mahkeme) Mahkemesinin (TMK
mülga 10. maddesi ile görevli) 7/11/2012 tarihli ilk
duruşmasında başvurucu kendisine sorulan tüm sorulara Kürtçe cevap vermiştir.
Mahkeme, bu durumu Kürtçe savunma yapmak
üzere tercüman atanması talebi olarak değerlendirmiş ve talebin
reddine karar vermiştir. Mahkemenin ret gerekçesinde başvurucunun eğitim düzeyi
ile önceki savunmalarını Türkçe olarak yapması itibarıyla Türkçeyi bildiğine
vurgu yapılmıştır. Bu duruşmada
Mahkeme başvurucu müdafinin talebi doğrultusunda başvurucunun tahliyesine karar
vermiştir.
17. Mahkemenin 5/12/2012 tarihli duruşmasında
gizli tanık Kuzey, 16/1/2013
tarihli duruşmasında da bir diğer gizli tanık Özgür
aynı ortamda olmaksızın ses değişikliği yapılarak dinlemiştir. Sanıklara, gizli
tanıklara soru sorma imkânı tanınmıştır. Başvurucu müdafi de bazı sorular
sormuş ve gizli tanıkların aleyhe olan ifadelerini kabul etmediklerini
belirterek beyanlarına itibar edilmemesini istemiştir.
18. Mahkeme 10/4/2013 tarihli kararı
ile başvurucunun üzerine atılı suçtan mahkûmiyetine karar vermiştir. Kararın
gerekçesinde; iletişimin tespitine ilişkin tüm kayıtlar, sanık Y.O.nun hazırlık beyanı ve gizli tanık beyanlarıyla bu
beyanın örtüşmüş olması birlikte değerlendirilerek başvurucunun Erzincan DYGM'nin aktif üyesi olduğu, gizli toplantılara katıldığı
ve örgüt tarafından verilen görevleri yerine getirdiği belirtilmiştir. Ayrıca
bir sivil toplum oluşumu olan Erzincan Demokratik Öğrenci Derneğinin
vatandaşların haklarını savunarak taleplerinin dile getirildiği etkinlikler
düzenlemesinin olağan olduğu vurgulanmıştır. Ancak
başvurucunun da üyesi olduğu derneğin faaliyeti kapsamında gerçekleştirilen
gösteride; silah kullanmayı, kan dökmeyi, insanları bir biri ile çatıştırmayı,
ülkenin bir bölümünü ayırarak ayrı bir devlet kurmayı, ayrı bir yönetim yapısı
benimsemeyi tercih eden bu nedenle silaha sarılarak devlet görevlisi olup
olmadığına bakılmaksızın, çoluk çocuk ayrımı gözetmeksizin on binlerce insanın
ölümüne neden olan bir örgütün övülmesi, örgüt elemanlarının övülmesi, örgüt
liderinin övülmesi, bunların yaptıklarının benimsenerek topluma anlatılması,
toplum içerisinde bu yapılanları legalleştirme çabası hâline dönüşen bir
toplantının demokratik bir faaliyet olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı
açıklanmıştır. Dernek şemsiyesi altında başvurucunun da arasında
bulunduğu sanıkların yaptıkları gösterilerde kullanılan ifade, atılan sloganlar
dikkate alındığında dernek çalışması olarak kabulünün mümkün olmadığı
belirtilmiştir. Öğrenci derneğinin yasal bir dernek olmasına
rağmen kuruluş amacı etrafında değil de terör örgütünün sempatisinin
kazanılması, örgüt bilincinin yerleştirilmesi, örgüt adına faaliyetlerde
bulunulmasının sağlanması ve nihai olarak terör örgütünün silahlı dağ kadrosuna
katılımının sağlanması amacı etrafında birleşildiği ve bu faaliyetlerin Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) koruduğu haklardan örgütlenme, fikir
açıklama ve özgürlükler kapsamında kabul edilmesinin mümkün olmadığına işaret
edilmiştir.
19. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 3/3/2014 tarihli kararıyla sanıklardan B.K.nın
tüm aşamalardaki, Y.O.nun savcılık ve sorgu
ifadeleri, başka dosya şüphelisi T.K.nın müdafii eşliğindeki kolluk beyanı ve başvurucunun örgüt
çağrısı üzerine düzenlenen bir kısım basın açıklamalarına katılması
nedenleriyle mahkûmiyet hükmünde bir isabetsizlik görülmediği belirtilerek
hüküm onanmıştır.
20. Nihai karardan 3/6/2014 tarihinde
haberdar olduğunu bildiren başvurucu, 1/7/2014 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 10/1/2019 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, tutuklandığı 22/11/2011
tarihi ile tahliyesine karar verilen 7/11/2012 tarihi arasındaki tutuklama ve
makul şüphe olmaksızın tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda matbu
gerekçelere yer verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun,
başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.
24. Suç isnadına bağlı özgürlükten yoksun bırakılma hâllerinde,
derece mahkemesince hüküm verilmeden önce tutukluluk hâli sona eren bir
kişinin, en geç tahliye edildiği tarihten itibaren otuz günlük yasal süresi
içinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak tutuklulukla ilgili
şikâyetlerini ileri sürmesi gerekmektedir (Cüneyt
Kartal, B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 22).
25. Somut olayda başvurucu, Mahkeme tarafından mahkûmiyet kararı
verilmeden önce 7/11/2012 tarihinde tahliye
edilmiştir. Bu nedenle başvurunun tahliye kararının verildiği tarihinden
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Buna göre 1/7/2014
tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Kanuni Hâkim
Güvencesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
27. Başvurucu, 4/12/2004 tarihli ve
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 250. maddesi ve 12/4/1991 tarihli ve
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 10. maddesi ile görevli özel yetkili
savcılık ve mahkemelerin kanuni hâkim güvencesini ihlal ettiğini ve bu nedenle
yargılanmasının tarafsız yürütülmediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
28. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun; başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve
delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A., B. No:
2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli Özdemir,
B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
29. Anayasa'nın 37. maddesinde düzenlenen kanuni hâkim
güvencesi, Anayasa'nın 36. ve Sözleşme'nin 6. maddelerinde ifade edilen adil
yargılanma hakkının en önemli ögesi olan yasayla
kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma
hakkının temelini oluşturmaktadır. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş
ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün yasayla düzenlemesini ve dava
konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme
Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden
ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm
olarak ele alınmaktadır (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004;
E.2005/88, K.2008/166, 20/11/2008; Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 79).
30. Başvurucu, ihlal iddiasını salt özel yetkili mahkemede
yargılanmasına dayandırmış olup bu durumun neden kanuni hâkim ilkesine aykırı olduğunu
temellendirememiştir. Bir başka ifadeyle Mahkemenin hangi somut özelliğinin
adil yargılanma hakkını ihlal ettiği konusunda açıklamada bulunmamıştır. Bu
nedenle ihlal iddiası ve bu iddianın temelindeki olguların ispatına ilişkin
yeterli açıklamalarda bulunmayan başvurucunun iddialarını temellendirilmediği
sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Savunma İçin Gerekli
Kolaylıklara Sahip Olma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu, soruşturma aşamasında alınan gizlilik kararı
nedeniyle savunma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
33. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu
mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
34. Somut olayda soruşturma aşamasında kısıtlama (gizlilik)
kararı nedeniyle yargılamanın seyrini ve sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir
imkândan mahrum bırakıldığına ilişkin şikâyetin, yargılama esnasında
duruşmalarda dile getirilmediği gibi temyiz dilekçesinde de başvurucunun hangi
temel bilgi ve belgelere ulaşamadığının açıklanmadığı anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tercüman Yardımından
Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, ana dilde savunma hakkı tanınmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüş yazısında; Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına değinilerek başvurucunun kolluk sorgusunda
müdafii huzurunda Türkçe ifade verdiğine, eğitim
düzeyine ve mahkeme dilini bildiğine işaret edilmiştir.
b. Değerlendirme
38. Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı
takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkı yalnızca
hakkında suç isnadında bulunulan kişilere tanınmış bir haktır ve bu haktan
faydalanabilmek için sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi
bulunmamaktadır (Ali İlhan Bayar,
B. No: 2013/725, 19/11/2014, § 51).
39. Bu hak, Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsam ve
içeriğinden sadece mahkemede konuşulan dili bilmeyenlerin kullanabileceği bir
haktır. Mahkemenin dilini anlayan
ve konuşan bir sanığın başka bir
dilde -mensubu olduğu etnik dilde- savunma yapabilmesi için tercümandan
yararlanma talebinde ısrar edemeyecektir (Nihat
Baymiş, B.
No: 2014/10373, 30/6/2016, §§ 35-38).
40. Başvuru konusu olayda başvurucu 18/12/2011
tarihinde müdafii huzurunda kollukta ve 22/12/2011
tarihindeki sorgusunda Türkçe ifade vermiştir. Kovuşturma aşamasında ise 7/11/2012 tarihli ilk duruşmada Kürtçe savunma yapmayı talep
etmişse de eğitim düzeyi ile soruşturma aşamasında ifadelerini Türkçe verdiği
gerekçesiyle tercümandan yararlanma isteği kabul edilmemiştir. Bu durumda,
mahkemenin dilini anlayan ve konuşan başvurucunun, mensubu olduğu
etnik dilde savunma yapabilmesi için tercümandan yararlanma talebinin kabul
edilmemesinin savunma hakkını kısıtlamadığı ve dolayısıyla adil yargılanma
hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle tercümandan yararlanma hakkına
yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, hukuka aykırı yorumlarla verilen mahkûmiyet
kararının gerekçesizolduğunu ileri sürmüştür.
43. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu AİHM'in birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).
44. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları
gerekçeli olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını
gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği
anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
45. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu
nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre
değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No:
2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi
yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı
gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına yansıtması, kararın
gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
46. Somut olayda yapılan açık yargılama sonunda davanın sonucuna
etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaların tartışılarak verilen kararda, hükme
ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir. Kanun yolu incelemesi
sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun
bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal
olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
5. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
48. Başvurucu, üyesi olduğu Erzincan Demokratik Öğrenci
Derneğinin faaliyetlerine katılmasının suç olarak kabul edildiğini ve gizli
tanık beyanlarının delil olarak mahkûmiyet kararında esas alınmak suretiyle delillerin
hatalı değerlendirilmesi sonucu haksız yere mahkûmiyet kararı verilmesi
nedenleriyle örgütlenme özgürlüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
49. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun PKK terör örgütünün
gençlik yapılanması içerisinde faaliyet göstermekle suçlandığının ayrıca
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına atıfla gizli tanığın kimliğinin
gizlenmesinde makul gerekçelerin olup olmadığı ve gizli tanık beyanının hükmün
dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığının değerlendirilmesi
gerektiğini bildirmiştir.
50. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Mevcut
başvurunun koşullarında iddianın aksine anılan derneğin yasa dışı olduğu
söylenilmediği gibi başvurucunun dernek üyesi olmasından dolayı değil şiddet
yöntemlerine başvuran terör örgütünün silahlı dağ kadrosuna katılım sağlanması
amacıyla PKK terör örgütünün gençlik yapılanması içerisinde faaliyet göstermesi
nedeniyle cezalandırıldığı (bkz. §§ 18-19) anlaşılmış ve başvurucunun
iddialarının özü yargılamanın sonucuna ilişkin olduğundan bu kapsamda
değerlendirme yapılmıştır.
51. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi
kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B.
No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
52. Belirli bir davaya ilişkin sunulan delilin geçerli olup
olmadığını ve delil sunma ve inceleme yöntemlerinin yasaya uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin
görevi, başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir (Muhittin Kaya ve Muhittin
Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
53. Anayasa Mahkemesi, somut norm denetimi kapsamında AİHM
kararlarına da yollamada bulunmak suretiyle verdiği bir kararında; muhakemenin
bir bütün olarak adil olması şartıyla sanıktan gelecek haksız müdahalelerden
korunması için yeterli sebep mevcutsa tanığın kimliğinin gizli tutulmasının
mümkün olabileceğini, mahkûmiyet kararının yalnızca kimliği açıklanmayan
tanığın ifadesine dayandırılamayacağı gibi bu ifadenin ağırlıklı rol oynayan
delil konumunda da olamayacağını, açık celse dışında verilen bu tarz ifadelerin
ancak savunma için tanığın ve ifadesinin inanırlığını
ve güvenilirliğini sorgulama fırsatını teminat altına alan telafi edici
önlemlerin sağlanması gerektiğini, savunma hakkı üzerindeki kısıtlamaların
asgaride tutulmuş olması ve bu kısıtlamaların tanığın korunmasını sağlamak için
gerekli olması gerektiğini, sanığın çıkarlarının ona karşı ifade veren tanığın
çıkarlarıyla dengelenmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2008/12, K.2011/104, 16/6/2011).
54. Somut olayda başvurucu hakkındaki silahlı terör örgütü
üyeliğinden yapılan yargılama sonucunda, başvuru dilekçesine ekli gerekçeli
karar ve diğer belgelerden gizli tanıkların kimliğinin neden gizlendiği
hususunda gerekçe gösterilmediği anlaşılmaktadır. Ne var ki başvurucu müdafinin
yargılama boyunca beyanları ve temyiz dilekçesi dikkate alındığında
itirazlarının esas olarak; tanığın kimliğinin gizlenmesinin gerekçesine,
dinlenme şekline ya da dolaylı soru sorma imkânı tanınmasına yönelik olmayıp
gizli tanık beyanının içeriğine ilişkin olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte
başvurucunun mahkûmiyetine dair kararda gizli tanık beyanlarının tek başına belirleyici
delil olmadığı, iletişim tespit tutanaklarının ve diğer bir sanığın beyanının
mahkûmiyete esas alındığı vurgulanmıştır. Öte yandan kanun yolu merci de
mahkûmiyet kararının onanmasında gizli tanık beyanlarına dayanmamıştır (bkz. §
19).
55. Sonuç olarak; gizli tanıklara soru
sorma imkânı tanınan başvurucu müdafinin gizli tanık beyanlarına karşı
itirazlarını dile getirdiği ve mahkûmiyet kararının gizli tanık anlatımları
üzerine inşa edilmediği gözetildiğinde, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar,
mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkemenin ve Yargıtayın kararlarında
bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan
bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1.Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Savunma için gerekli kolaylıklara sahip olma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tercüman yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
6. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/1/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.