TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET NURİ DEMİRSOY VE ANNITA DEMİRSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12080)
|
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet Nuri DEMİRSOY
|
|
|
2. Annita
DEMİRSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Mustafa ÖZTOK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kıyı bankacılığı sistemine yatırılan mevduattan elde
edilen faiz gelirleri üzerinden -Türkiye'de yerleşik olunmadığı ileri
sürülmesine karşın- vergi alınması nedeniyle mülkiyet hakkının; buna ilişkin
olarak açılan davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. 2014/12080 ve 2014/12081 numaralı bireysel başvurular 30/6/2014 tarihinde yapılmışlardır.
3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan
ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. 2014/12081 numaralı bireysel başvuru dosyası, aralarında konu
yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2014/12080 numaralı bireysel başvuru
dosyası ile birleştirilmiş ve incelemenin 2014/12080 numaralı bireysel başvuru
dosyasında yapılmasına karar verilmiştir.
7. 2014/12080 numaralı başvuruda, başvuru belgelerinin bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
8. İncelemenin yürütüldüğü 2014/12080 numaralı başvuruda
Bakanlıktan görüş istenmiş olması ve birleşen diğer dosyaların da konu
itibarıyla aynı olması gözönünde bulundurularak
birleşen dosyalar yönünden ayrıca Bakanlıktan görüş istenmesine gerek
görülmeyerek başvurunun incelenmesine geçilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucular, haklarında düzenlenen vergi inceleme
raporlarına istinaden 2001, 2002 ve 2003 yıllarında kıyı bankacılığı mevduat
hesaplarından (off-shore hesaplardan) faiz geliri
elde ettikleri iddiasıyla adlarına tarh edilen vergileri -fon payı, gecikme
faizi ve vergi ziyaı cezalarıyla birlikte-4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda yer
alan uzlaşma hükümlerinden yararlanarak ödemişlerdir. Başvuruculardan Ahmet
Nuri Demirsoy belirtilen takvim yıllarında elde ettiği toplam 209.063,97 TL
faiz geliri üzerinden 75.410,37 TL vergi aslı tarh ve tahakkuk ettirildiğini
belirtmiş; başvurucu Annita Demirsoy ise bu dönemdeki
faiz gelirleri üzerinden ayrıntılarını belirtmemekle toplam 28.273 TL vergi
ödediğini ifade etmiştir.
11. Başvurucular, sonrasında ödenen verginin düzeltme yapılarak
iadesi için 23/4/2007 tarihinde Çanakkale Vergi
Dairesine başvurmuşlar ancak başvurucuların bu talepleri İdarece 11/6/2008
tarihinde reddedilmiştir.
12. Başvurucuların bu işlemin iptali talebiyle 4/9/2008 tarihinde açtıkları davalarda, Edirne Vergi
Mahkemesinin 16/9/2008 tarihli kararlarıyla idari merci tecavüzü nedeniyle
dilekçenin Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığına tevdiine karar
verilmiştir.
13. İdare tarafından cevap verilmeyerek başvurunun zımnen
reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından 15/12/2008
tarihinde Edirne Vergi Mahkemesinde bu idari işleme karşı iptal davası
açılmıştır. Dava dilekçesinde; dava konusu vergilere ilişkin vergilendirme
dönemlerinde altı aydan fazla Türkiye'de bulunmadığı için başvurucuların tam
mükellef sayılamayacakları ve vergi ödememeleri gerektiği, bu nedenle
vergilendirme işleminin hatalı olduğu ileri sürülmüştür.
14. Başvurucular 2001, 2002 ve 2003 yıllarında her yıl altı
aydan az Türkiye'de kaldıklarını ifade etmişlerdir. Mahkeme ise iddia edilen bu
hususu, Edirne İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü Yabancılar
Pasaport Hudut İltica Dairesi Başkanlığından sormuştur. Mahkemeye gönderilen
cevap yazılarında, başvurucuların belirtilen yıllarda altı aydan fazla yurtta
kaldıklarının tespit edildiği bildirilmiştir. Mahkeme 17/9/2009
tarihinde davaların reddine karar vermiştir. Kararlarda; başvurucuların
vergilendirmeye ilişkin yıllarda altı aydan fazla Türkiye'de bulunduklarının
tespit edildiği, dolayısıyla tam mükellef oldukları ve vergi tahsilatlarında
hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
15. Başvurucular tarafından temyiz edilen kararlar, Danıştay
Dördüncü Dairesinin 28/5/2012 tarihli ilamlarıyla
onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de aynı Dairenin 10/4/2014 tarihli ilamlarıyla reddedilmiştir.
16. Nihai kararlar, başvurucular vekiline 2/6/2014
tarihinde tebliğ edilmişlerdir.
17. Başvurucu 30/6/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı
Gelir Vergisi Kanunu'nun 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Aşağıda yazılı gerçek kişiler Türkiye içinde
ve dışında elde ettikleri kazanç ve iratların tamamı üzerinden vergilendirilirler:
1. Türkiye'de yerleşmiş olanlar;
19. 193 sayılı Kanun'un 4. maddesi şöyledir:
“Aşağıda yazılı kimseler Türkiye'de yerleşmiş
sayılır:
1. İkametgahı Türkiye'de bulunanlar (İkametgah, Kanunu
Medeninin 19 uncu ve müteakip Maddelerinde yazılı olan yerlerdir);
2.
(Değişik bent: 19/02/1963 - 202/2 md.)
Bir takvim yılı içinde Türkiye'de devamlı olarak altı aydan fazla oturanlar
(Geçici ayrılmalar Türkiye'de oturma süresini kesmez.)
20. 193 sayılı Kanun'un 5. maddesi şöyledir:
“Aşağıda yazılı yabancılar memlekette altı
aydan fazla kalsalar dahi, Türkiye'de yerleşmiş sayılmazlar:
1.
Belli ve geçici görev veya iş için Türkiye'ye gelen iş, ilim ve fen adamları,
uzmanlar, memurlar, basın ve yayın muhabirleri ve durumları bunlara benziyen diğer kimselerle tahsil veya tedavi veya istirahat
veya seyahat maksadiyle gelenler;
2.
Tutukluk, hükümlülük veya hastalık gibi elde olmıyan
sebeplerle Türkiye'de alıkonulmuş veya kalmış olanlar.
21. 193 sayılı Kanun'un 24/12/1980
tarihli ve 2361 sayılı Kanun ile değişik 6. maddesi şöyledir:
“Türkiye'de yerleşmiş olmayan gerçek kişiler
sadece Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratlar üzerinden
vergilendirilirler."
22. 213 sayılı Kanun’un 23/06/1982 tarihli
ve 2686 sayılı Kanun ile değişik 112. maddesi şöyledir:
“Mükellefler, vergi muamelelerindeki hataların
düzeltilmesini vergi dairesinden yazı ile isteyebilirler.
Bunların posta ile taahhütlü olarak
gönderilmesi caizdir.”
23. 213 sayılı Kanun’un 2686 sayılı Kanunla değişik 114. maddesi
şöyledir:
“Vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten
sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanlar şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilirler.
Bu
Madde gereğince il özel idare vergileri hakkında valiliğe ve belediye vergileri
hakkında belediye başkanlığına müracaat edilir.”
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin özünde mülkiyet hakkını
güvence altına aldığını kabul etmektedir. Mahkemeye göre bu madde üç belirgin
kural içermektedir. Bu kurallardan ilki, maddenin birinci paragrafının birinci
cümlesinde yer alan mülkiyetin barışçıl yararlanmaya (mülkiyetin
dokunulmazlığına saygı) ilişkin genel nitelikli kuraldır. İkinci kuralın
bulunduğu birinci paragrafın ikinci cümlesi ise mülkiyetten yoksun bırakmayı
içerir ve bunu bazı koşullara bağlar. İkinci paragrafta yer alan üçüncü kural
ise taraf devletlere mülkiyetin kamu yararına kullanılmasını kontrolünü veya
vergilerin ya da diğer katkıların veya cezaların yerine getirilmesini sağlama
yetkisi tanımaktadır (Sporrong ve Lönnroth/İsveç [GK],
B. No: 7151/75-7152/75, 23/9/1982, § 61). Ancak bu üç kural
birbirleriyle bağlantısız olmayıp ikinci ve üçüncü kuralların genel nitelikli
birinci kuralın ışığında incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK],
B. No: 8793/79 21/2/1986, § 37; Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No:
9006/80-9262/81-9263/81-9265/81-9266/81-9313/81-9405/81, 8/7/1986, § 106).
25. AİHM içtihatlarında vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan
müdahaleler, Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin ikinci paragrafında öngörülen mülkiyetin kullanımının kontrolüne
ilişkin üçüncü kural kapsamında değerlendirilmektedir. Mahkemeye göre bu
paragrafta yer alan kural, taraf devletlere vergi koyma ve vergilerin
ödenmesini sağlamak için gerekli gördüğü kanunları çıkarma konusunda açık bir
yetki tanımaktadır (Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda,
B. No: 15375/89, 23/2/1995, § 59).
26. AİHM, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
öncelikle öngörülebilir, belirli ve yeterince ulaşılabilir bir hukuka dayalı
olması gerektiğini belirtmektedir (Lithgow ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 110). AİHM içtihatlarına
göre vergilerin konulması ve ödenmesi için gerekli tedbirlerin alınması
şeklindeki bir müdahale, kamunun yararı ile bireyin temel haklarının
korunmasının gereklilikleri arasındaki adil dengeyi sağlamalıdır. Mahkeme,
üçüncü kural için de geçerli olan ve Sözleşme'ye ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesinin yapısında yer alan bu dengenin sağlanması için
müdahalede kullanılan araçlar ile takip edilen meşru amaç arasında makul bir
ölçülülük ilişkisi bulunması gerektiğini ifade etmektedir. Mahkeme,
vergilendirme alanındamakul bir temelden
uzaklaşılmamak kaydıyla taraf devletlerin geniş bir takdir yetkisi olduğunu
kabul etmektedir (Gasus Dosier-und Fördertechnik GmbH/Hollanda, §
60; Azienda Agricola Silverfunghi S.A.S. ve diğerleri/İtalya, B. No:
48357/07-52677/07-52687/07-52701/07, 24/6/2014, §§
102-103; The National&Provincial Bulding Society, The Leeds Permanent Building Society and The Yorkshire Building Society/Birleşik Krallık,
B. No: 21319/93-21449/93-21675/93, 23/10/1997, § 80).
27. AİHM belediye tarafından eğlence vergisi alınmasının şikâyet
edildiği bir başvuruda, vergi alınmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil
ettiğini kabul etmiş ancak hukuka dayalı olduğu tespit edilen müdahalenin kamu
yararına dayalı meşru bir amacı taşıdığını ve başvurucu Şirketin ise olayda
vergilendirmenin aşırı bir yük getirdiğini kanıtlayamadığını belirterek
müdahalenin açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir (Wolfhard Koop-Automaten Goldene 7 GmbH & Co. KG/Almanya (k.k.),
B. No: 38070/97, 30/3/1999). Yine vergi benzeri bir
katkı payının söz konusu olduğu bir başvuruda da noterin elde ettiği gelirlerin
%30'unu Noterler Birliğine yatırmasının zorunlu kılınması yoluyla mülkiyet
hakkına yapılan müdahale, hukuka dayalı olduğu ve meşru bir amacının bulunduğu
kabul edildikten sonra aşırı bir yük getirmediği tespit edilerek ölçülü
bulunmuştur (George Drosopoulos/Yunanistan
(k.k.), B. No: 40442/98, 7/12/2000).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
29. Başvurucular, kıyı bankacılığı sistemine yatırdıkları
mevduatların her durumda vergiden muaf olduğunu ifade etmişlerdir. Başvurucular
kendilerinin yurt dışında kaldıkları süre dikkate alındığında çifte vatandaş
olmaları nedeniyle bu mevduattan elde ettikleri gelirlerden vergi
alınamayacağını vurgulamışlardır. Başvurucular, buna rağmen vergi alınması
nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Başvurucular
ayrıca, vergilendirme işlemine karşı açtıkları davada verilen mahkeme
kararlarının yeterli ve makul bir gerekçe içermediğinden yakınmaktadırlar.
30. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular her ne
kadar adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşler ise de bu şikâyetin aslında mülkiyet hakkına müdahalenin
dayanağı olan kanunun yorumu ve uygulanmasına ilişkin olduğu
değerlendirildiğinden başvurucunun makul sürede yargılanma hakkı dışındaki
bütün ihlal iddiaları mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda
başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir
müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile
karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun
kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
33. Anayasa’nın 35. maddesi mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken vergi ödevine ilişkin
73. maddesi ise vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin anayasal
sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 40).
34. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri
yükümlülükler ile sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye
ve ödenmesini güvence altına almaya yönelik müdahalelerin taşıdıkları amaçlar
dikkate alındığında devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya
düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,§ 50; Narsan
Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da aynı doğrultuda,
başvurucuların kıyı bankacılığı mevduat faizlerinin vergilendirilmesine yönelik
müdahalenin, mülkiyetin kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin
üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir.
35. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir.Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve
uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu önceden öngörebilecekleri
kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi
de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir
(Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B.
No: 2013/1301, 30/12/2014, § 56).
36. Somut olayda başvurucular öncelikle uyuşmazlık konusu
vergilendirme döneminde altı aydan az bir süreyle yurtta bulunduklarını
belirterek dar mükellef olduklarını belirtmişlerdir. Başvurucular bu nedenle
ilgili mevzuata göre kendilerinden bu dönemdeki kıyı bankacılığı mevduat faiz
gelirlerinin vergilendirilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla
başvurucular ilk olarak kanunilik unsuru yönünden vergilendirme işlemini
şikâyet etmişlerdir. Ancak Mahkeme, itibar ettiği resmî bilgi ve belgelere göre
başvurucuların belirtilen dönemde altı aydan fazla kaldıklarının tespit
edildiğini, bu nedenle başvurucuların tam mükellef olmaları nedeniyle 193
sayılı Kanun'un 3. ve 4. maddeleri uyarınca söz konusu faiz gelirlerinin gelir
vergisine tabi olduğunu belirtmiştir.
37. 193 sayılı Kanun'un 3. maddesinde,Türkiye'de
yerleşmiş olan kişilerin Türkiye içinde ve dışında elde ettikleri kazanç ve
iratların tamamı üzerinden vergilendirilecekleri düzenlenmiştir. Aynı Kanun'un
4. maddesinde ise ikametgahı Türkiye'de olanlar ile
bir takvim yılı içinde Türkiye'de devamlı olarak altı aydan fazla oturanların
Türkiye'de yerleşmiş sayılacakları hükme bağlanmıştır. Başvuru konusu olayda,
başvurucuların altı aydan fazla yurtta bulundukları gerekçesiyle anılan Kanun
hükümlerine göre kıyı bankacılığı mevduat faiz gelirleri üzerinden gelir
vergisi tarh ve tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır. Bahsedilen kanun
hükümleri açık ve net ifadeler içermekte olup hükümlerin anlaşılabilir ve
ulaşılabilir olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır.
38. Bu itibarla derece mahkemelerinin kararlarının dayandığı
gerekçeler ile yukarıda belirtilen ilgili kanun hükümleri dikkate alındığında
başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan vergisel müdahalenin kanunilik ölçütünü
taşıdığı değerlendirilmiştir.
39. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru
incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili
kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz
konusu olamaz. Kaldı ki müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat
yükümlülüğü bunu iddia edene aittir (Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§§ 34-36).
40. "Vergi", kamu giderlerini karşılamak amacıyla
yasalarla gerçek ve tüzel kişilere mali güçlerine göre getirilen bir
yükümlülüktür. Belirli bir hizmetten doğrudan yararlanma karşılığı olmayan
vergi tüm kamu hizmetleri için yapılan giderlere ortak katılma payıdır (AYM,
E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014). Dolayısıyla somut
olayda tam mükellef olduğu kabul edilen kişilerin kıyı bankacılığı mevduat faiz
gelirlerinin vergilendirilmesinin, kamu yararına olup meşru bir amacı taşıdığı
kuşkusuzdur.
41. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin
ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen
ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin
sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağandışı ve
aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.
42. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını; “gereklilik”, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu
olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir (AYM, E.2016/46, K.2016/178,23/11/2016, §
12; AYM, E.2015/40, K.2016/5, § 10).
43. Başvurucular, kıyı bankacılığı mevduat faiz gelirlerinden
fahiş oranda vergi alındığından yakınmaktadırlar. Ancak başvurucu Annita Demirsoy'un vergi ziyaı
cezası, fon payı ve gecikme faizi ile birlikte ödediği toplam tutarı
belirttiği; başvurucu Ahmet Nuri Demirsoy'un ise -verdiği bilgilere göre- elde
ettiği faiz gelirlerinden yaklaşık %36 oranında vergi aslı ödediği
görülmektedir. Buna göre başvurucuların tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin
ceza ve diğer ferîlerine ilişkin açık bir şikâyetlerinin de bulunmadıkları
dikkate alındığında uyuşmazlık konusu vergi asıllarının başvurucular üzerinde
olağan dışı ve aşırı bir yüke yol açtığının somut olarak ortaya konulamadığı
değerlendirilmiştir.
44. Diğer taraftan başvuruculara göre mahkeme kararlarında kıyı
bankacılığı (off-shore) kazançlarının ne surette
vergiye tabi olacağı tartışılmamıştır. Ancak Edirne Vergi Mahkemesinin 17/7/2009 tarihli kararlarında bu hususun ayrıntılı olarak
tartışıldığı görülmektedir. Nitekim Mahkemeye göre uyuşmazlığın esası,
davacının mükellefiyet şeklinin tayin ve tespiti, tam mükellef mi yoksa dar mükellef
olarak mı vergilendirilmesi gerektiği sorununa ilişkin bulunmaktadır.
Mahkemenin, konuya ilişkin hukuk kurallarını toplanan deliller doğrultusunda
yorumlamak suretiyle sonuca vardığı anlaşılmaktadır. İkinci olarak
başvurucular, yurt dışında kaldıkları süreler ile ilgili delillerinin
tartışılmadığından yakınmaktadırlar. Ancak Mahkemenin kararında, başvurucuların
iddiaları nedeniyle Edirne İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü
Pasaport Dairesi Başkanlığından araştırma yapıldığı açıklanmıştır. Mahkeme, bu
araştırma sonucu verilen resmî nitelikteki bilgi ve belgelere itibar edildiğini
gerekçede açık olarak belirtmiştir. Öte yandan hukuk kurallarının
yorumlanmasına ilişkin bir konuda ayrı bir bilirkişi incelemesine gerek
duyulmaması da derece mahkemelerinin takdirindedir. Dolayısıyla yapılan açık
yargılama sonunda tarafların, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve
savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe
bulunduğu anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda da
İlk Derece Mahkemesince gösterilen gerekçe ve karar sonucunun uygun bulunduğu
görülmektedir.
45. Dolayısıyla başvurucuların kıyı bankacılığı faiz
gelirlerinin vergilendirilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamunun
yararı ile başvurucuların mülkiyet haklarının korunması arasındaki adil dengeyi
bozmadığı, müdahalenin meşru amacı ile karşılaştırıldığında ölçülü olduğu
sonucuna varılmıştır. Bu durumda, mülkiyet hakkına ilişkin açık ve görünür bir
ihlal bulunmamaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucular makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
51. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık yedi yıl sürdüğü
anlaşılan yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
54. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmamışlardır.
55. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
56. Başvurucuların makul sürede yargılanma hakkı yönünden manevi
tazminat taleplerinde bulunmadıkları ve maddi tazminat taleplerinin ilişkili
olduğu mülkiyet hakkının ihlali iddialarının ise kabul edilemez bulunduğu
dikkate alındığında başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Edirne Vergi Mahkemesine (E.2008/1237,
K.2009/965 ve E.2008/1238, K.2009/966) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/4/2017tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.