|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
HASAN GÜNAYDIN BAŞVURUSU
|
|
(Başvuru Numarası: 2014/7999)
|
Karar Tarihi: 6/4/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan
GÜNAYDIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Menderes
DEMİR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tabip olmasına rağmen yönetici kadrosunda görev
yaptığından dolayı başvurucunun tabip kadrosu için ödenen ek ödemeden
yararlandırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi
nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/5/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu 1987 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesinden "Tıp Doktoru" unvanıyla mezun olmuş ve Sosyal
Sigortalar Kurumunda (SSK) "tabip" kadrosuyla göreve başlamıştır.
8. Başvurucu 2003 yılında SSK İstanbul Sağlık İşleri İl
Müdürlüğüne " İl Müdür Yardımcısı" olarak atanmıştır. SSK
hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devrinden sonra da başvurucu, bu kuruma bağlı
İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürlüğünde "İl Müdür Yardımcısı" olarak
görev yapmıştır.
9. Başvurucu tabip olduğunu belirterek genel idare hizmetleri
için uygulanan %110 ek ödeme oranı yerine tabipler için uygulanan %325 ek ödeme
oranından yararlandırılması istemiyle 21/9/2006 tarihinde İdareye başvuruda
bulunmuştur. Ancak başvurucunun bu talebi İdare tarafından 2/10/2006 tarihinde
reddedilmiştir.
10. Başvurucu talebinin reddine ilişkin bu idari işleme karşı
20/12/2006 tarihinde İstanbul 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Dava
dilekçesinde; tabip olmasına rağmen idari kadroda olduğu gerekçesiyle
başvurucuya yapılan ek ödemenin tabiplerden düşük tespit edildiği belirtilerek,
SSK tarafından düzenlenen Ek Ödeme Yönergesi'nin 5.
maddesinin (c) bendine (5/c) göre ek ödeme oranının %325 üzerinden uygulanarak
ödenmesi talep edilmiştir.
11. Mahkeme, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu
gerekçesiyle 21/6/2007 tarihinde davanın kabulüne ve bu işlemin iptaline karar
vermiştir.
12. Davalı İdarenin temyiz ettiği hüküm, Danıştay Onbirinci Dairesinin 28/9/2009 tarihli ilamıyla
bozulmuştur. Bozma ilamında, Ek Ödeme Yönergesi'nin
5/c bendinde atamalarda ilgili personelin eski ve yeni kadro unvanlarının
karşılığı ek ödemelerin mukayesesi sonucu daha fazla olan ek ödemelerden
istifade ettirileceği kuralının yer aldığı belirtilmiştir. Ancak Daireye göre
düzenleyici idari işlemlerin kanunlara aykırı hüküm taşımaları durumunda idari
düzenleme ihmal edilerek Kanun hükmünün uygulanması gerekmektedir. Sonuç olarak
Daire, başvurucunun döner sermayeye fiilen tabip olarak katkıda bulunmadığından
tabipler için öngörülen oranda ek ödemeden yararlandırılamayacağı kanaatiyle
hükmün bozulmasına karar vermiştir.
13. Bozma ilamına uyan Mahkeme, 28/4/2010 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu kararı temyiz etmiş, Dairenin 29/5/2013 tarihli
ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir. Başvurucunun karar düzeltme
istemi de aynı Dairenin 13/3/2014 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
15. Nihai karar başvurucu vekiline 8/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 27/5/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. Dava tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan mülga 29/7/2003
tarihli ve 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 17. maddesinin
beşinci fıkrası şöyledir:
"506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa
göre alınan ilaç, protez, araç ve gereç katkı paylarından, muayene ücreti ve
tedavi gelirleri ile mesai saatleri dışındaki muayeneücretlerinden
oluşan işletme gelirlerinden, Kuruma bağlı ya da sahibi veya ortağı bulunduğu
her türlü müessese ve işletmelerden elde edilen kâr paylarından ve ilaç
faturalarının ödenmesinden sağlanan iskonto
gelirlerinden oluşan toplam gelirlerden %10'u idarî ve sağlık tesislerinin acil
ihtiyacı olan mal ve hizmet alımları ile bakım ve onarımlarına, geriye kalan %
90'ı da Kurumda fiilen çalışan Kurumun kadrolu personeli ve sözleşmeliler ile
kadrosu başka kamu kuruluşlarında olup, Kurumda fiilen çalışan uzman tabip,
tabip, eczacı, anestezi ve röntgen teknisyenleri ve Bakanlık merkez teşkilâtında
sadece Bakan onayı ile görevlendirilen kadrolu kurum personeline en yüksek
Devlet memuru (ek gösterge dahil) brüt aylığının %175'inigeçmemek üzere ek
ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemelerden damga vergisi hariç, herhangi bir vergi
kesintisi yapılmaz. Ancak, sözleşmeli olarak çalışan sağlık personeli ile
sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda
çalışan personele yapılacak ek ödeme tutarı, bu sınırın dört katını geçemez.
Görev yapılan birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü,
personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atanma biçimi, serbest çalışıp
çalışmadığı gibi kriterler göz önünde bulundurularak yapılacak ek ödeme
tutarları ile ödemeye ilişkin diğer usul ve esaslar Kurum Yönetim Kurulu kararı
ile belirlenir. Serbest çalışan sağlık personeline ödenecek ek ödeme oranı % 175'i geçemez."
18. 4958 sayılı Kanun'un 17. maddesinin beşinci fıkrası
gereğince hazırlanan ek ödeme yönergesi, SSK Yönetim Kurulunun 21/4/2005
tarihli ve 429 sayılı yazısı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
4/5/2005 tarihli ve 140 sayılı onayıyla uygun görülmüştür. Bu Yönerge'nin 5. maddesi şöyledir:
"...
a) Ek ödemeler; Kurıumda
fiilen çalışan kurumun kadrolu personeline ve sözleşmeliler ile kadrosu başka
kamu kuruluşlarında olup, Kurumda fiilen çalışan Uzman Tabip, tabip, Anestezi
ve Rötgen Teknisyenleri ve bakanlık Merkez
Teşkilatında sadece bakan onayı ile görevlendirilen kadrolu kurum personeline
ve 4958 sayılı yasa gereğince kurulan Asgari İşçilik Tespit Komisyonunda işçi
ve işveren Konfederasyonlarınca görevlendirilen teknik elemanlara verilecek
olup, bunun dışında işçi statüsündeki çalışan personel sözkonusu
ödemeden yaralandırılmayacaktır. Kurum dışı
görevlendirilmeler ile kadroları başka kurum veya kuruluşlarda bulunup, Kurumumuzda
görevlendirilen personele ek ödeme yapılmaz.
b) Kurum Merkez ve Taşra Teşkilatında görevli,
Sağlık Hizmetleri, Genel İdare Hizmetleri, Teknik Hizmetler, Avukatlık
Hizmetleri, Denetim Hizmetleri, Eğitim ve Öğretim Hizmetleri ve Yardımcı
Hizmetleri Sınıflarında çalışan personele en yüksek devlet memuru brüt aylığına
bu yönergenin üçüncü kısmında belirlenen ünvanlara
göre tespit edilen oranların uygulanması sonucu ortaya çıkacak miktar üzerinden
ek ödeme yapılır. Yapılacak ek ödemeler ile ilave verilen ek ödemelerden damga
vergi hariç herhangi bir vergi kesintisi yapılmaz.
c) Yıl içinde meydana gelecek unvan ya da
sınıf değişiklerinde, ek ödemeler, ilgililerin yeni görevine başladığı tarihten
itibaren hesaplanır. Atamalarda, ilgili personel eski ve yeni kadro ünvanlarının karşılığı ek ödemelerin mukayesesi sonucuna
göre alt göreve atananlar atandıkları kadro karşılığı ek ödemeden
yararlandırılır.
..."
19. Ek Ödeme Yönergesi'nin 6. maddesi
şöyledir:
"Personele ödenmesi öngörülen ek ödeme
oranları aşağıda belirtilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM GENEL İDARİ HİZMETLER
|
Görev Ünvanı
|
Ek Ödeme Oranı (%)
|
...
|
6
|
Sağlık İşleri İl Müdürü, Sigorta İl Müdürü,
Sigorta Müdürü, Hukuk Müşaviri, Müfettiş, Sigorta Müfettişi, Sosyal Sigorta
Uzmanı, Şube Müdürü
|
140
|
7
|
Sigorta İl Müdür Yardımcısı, Sağlık İşleri
İl Müdür Yardımcısı, Sigorta Müdür Yardımcısı, Huzurevi Müdürü
|
110
|
...
|
...
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SAĞLIK HİZMETLERİ
1
|
Uzman Tabip (Full-Time)
|
400
|
2
|
Uzman Tabip (Part-Time)
|
115
|
3
|
Tabip (Full-Time)
|
325
|
...
|
..."
20. 16/5/2006 tarihli ve 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu
Kanunu'nun 43. maddesinin (c) bendiyle 4958 sayılı Kanun'un 17. maddesi
yürürlükten kaldırılmış olup 5602 sayılı Kanun'un 28. maddesinin ikinci fıkrası
ilk haliyle şöyledir:
"Kurumun merkez ve taşra teşkilâtı kadrolarındaçalışan memurları ile sözleşmeli personeline en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) % 200'ünü
geçmemek üzere ek ödeme yapılır. Sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık
hizmetleri sınıfına dahil kadrolarda çalışan personele yapılacak ek ödemenin
tavanı % 700 olarak uygulanır. Ancak, serbest çalışan
sağlık personeline ödenecek ek ödeme oranı % 200'ü
geçemez. Yapılacak ek ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi
kesintisi yapılmaz. Görev yapılan birim ve iş hacmi, görev mahalli, görevin
önem ve güçlüğü, personelin sınıfı, kadro unvanı, derecesi ve atanma biçimi,
serbest çalışıp çalışmadığı, personelin performansı, kullanılan izin ve
istirahat raporları ve disiplin cezaları gibi kriterler göz önünde
bulundurularak yapılacak ek ödeme tutarları ile ödemeye ilişkin diğer usûl ve esaslar, Yönetim Kurulunun teklifi ve Maliye
Bakanlığının görüşü üzerine Bakan tarafından belirlenir."
21. 5502 sayılı Kanun'un 28. maddesinin yapılan değişikliklerle
son hali şöyledir:
"(Ek fıkra: 11/10/2011-KHK-666/5 md.) Kurumun merkez ve taşra teşkilatı kadrolarında
bulunup, sağlık harcamalarına esas olan fatura ve reçetelerin incelenmesi
işlerinde ve Kurum sağlık kurullarında çalışan; tabip, diş tabibi, eczacı ve
tıpta uzmanlık mevzuatında belirtilen dallarda bu mevzuat hükümlerine göre
uzman olanlara en yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil) %700’ünü,
sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfına dahil diğer personele
ise %225’ini geçmemek üzere ek ödeme yapılabilir. (Ek cümle: 12/7/2013-6495/37 md.) Genel İdare Hizmetleri Sınıfında yer alan kadrolara
asaleten veya vekâleten atanan ve Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğünde
fiilen çalışan doktor, diş hekimi ve eczacılara en yüksek Devlet memuru
aylığının (ek gösterge dâhil) %700’ünü geçmemek üzere ek ödeme yapılabilir.
Yapılacak ek ödemelerden damga vergisi hariç herhangi bir vergi kesintisi
yapılmaz. İş hacmi, görev mahalli, görevin önem ve güçlüğü, personelin kadro
unvanı, derecesi, performansı ile kullanılan izin ve istirahat raporları gibi
kriterler göz önünde bulundurularak yapılacak ek ödeme tutarları ile ödemeye
ilişkin diğer usul ve esaslar, Yönetim Kurulunun teklifi ve Maliye Bakanlığının
uygun görüşü üzerine Bakan tarafından belirlenir."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda, mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 §
62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, §
63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129).
23. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti
elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Van der Mussele/Belçika [GK],
B. No: 8919/80, 23/11/1983, § 48; Slivenko ve
diğerleri/Letonya [BD] (kk), B. No:
48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek
Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
24. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye Ek (1) Numaralı Protokol'ün
1. maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması
durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da
içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde
edilebileceği yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet
hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], No. 44912/98, 28/9/2004,§
35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam
II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti
kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
25. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre, temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti, (kk) [BD]B. No: 39794/98, 10/7/2002,
§ 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir
uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna
varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
26. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir
düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(kk), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
27. Öte yandan AİHM içtihatlarında ayrımcılık yasağına ilişkin
Sözleşme'nin 14. maddesinin Sözleşme kapsamındaki diğer hak ve özgürlükler ile
bağlantılı olarak incelenmesi gerektiği belirtilmiştir (Karlheinz Schmidt/Almanya, B. No: 13580/88,
18/7/1994, § 22). AİHM'ne göre, mülkiyet hakkının ayrımcılık yasağı ile
bağlantılı olarak incelenebilmesi için öncelikle Sözleşme'ye
ek (1) Numaralı Protokol'ün 1. maddesi kapsamında korunması gereken mevcut bir
mülkün veya mülkü edinme yönünde meşru bir beklentinin mevcut olması
gerekmektedir (Vilho Eskelinen ve
diğerleri/Finlandiya [BD], B. No: 63235/00, 19/3/2007, §§ 94, 95; Guberina/Hırvatistan, B. No:
23682/13, 22/3/2016, § 75; Fabian/Macaristan, B. No: 78117/13, 15/12/2015,
§§ 25-34).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 6/4/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu çalıştığı kurumda sağlık hizmetleri sınıfında
görev alan tabipler için ek ödeme oranının %325 olarak uygulandığını, genel
idari hizmetler sınıfı için ise bu oranın %110 olduğunu belirtmiştir.
Başvurucuya göre genel idari hizmetler sınıfında görev yapmakla birlikte tabip
olduğu için kendisi de diğer tabipler gibi %325 ek ödeme oranından
yararlandırılmalıdır. Başvurucu ayrıca, Ek Ödeme Yönergesi'nin
5/c maddesinin idari kadroda görev yapan tabiplere, diğer tabipler gibi ek
ödeme yapılmasına olanak tanıdığını ifade etmiştir.
30. Başvurucu kendisinin de tabip olduğunu, ancak idari bir
kadroda görev yaptığı gerekçesiyle diğer tabipler için uygulanan ek ödeme oranı
yerine daha düşük bir oran üzerinden ödeme yapıldığını belirterek kazanılmış
haklarının ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu
ayrıca, idari kadroda görev yapan tabiplerle diğer tabipler arasında farklı ek
ödeme oranları uygulanmak suretiyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
32. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan,
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, § 36, 37).
33. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp,
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var
olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No:2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
34. Başvuruya konusu olayda ihtilaf konusu; tabip olup genel
idari hizmetler sınıfında görev yapan başvurucuya, sağlık hizmetleri sınıfında
görev yapan diğer tabiplere ödenen ek ödeme oranı üzerinden ek ödeme yapılıp
yapılmayacağına ilişkindir.
35. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkının genel idari hizmetler sınıfında görev yapan tabiplere “ek
ödeme” yapılmasına ilişkin olarak tek başına ve ayrı bir güvence sağlamadığı
açıktır. Bununla birlikte bireyler ancak belirtilen ücretin ödenmesi konusunda
kanuni düzenleme veya içtihatlarda yeterli dayanağın olması hâlinde, bu yöndeki
talepleri mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilerek sağlanan güvencelerden
yararlandırılabilir. Öyleyse bu aşamada değerlendirilmesi gereken husus,
başvurucunun sağlık hizmetleri sınıfında görev yapan tabiplere ödenen ek ödeme
oranından genel idari hizmetler sınıfında görev yapan kendisinin de
yararlandırılması gerektiği iddiasının kanuni düzenlemeler veya yargısal
içtihatlar ile desteklenip desteklenmediğinin açıklığa kavuşturulmasıdır.
Böylece başvurucunun iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence
hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup
oluşturmadığı belirlenecektir.
36. Bunun için öncelikle başvurucunun "meşru beklenti"
iddiasının konusunu teşkil eden ek ödemeler hakkındaki kanun hükümleri
irdelenmelidir. İlgili kanuni düzenlemelerde uyuşmazlık tarihinden sonra
değişiklikler yapıldığı görülmekle birlikte (§§ 19-20) konunun bireysel
başvuruyu ilgilendiren yönü ile sınırlı olarak değerlendirme yapılması
gerektiği kuşkusuzdur. Bu durumda, başvurunun konusunun İstanbul 2. İdare
Mahkemesinde görülen iptal davasına konu edilen dönem için eksik ödendiği ileri
sürülen ek ödeme tutarlarının ödenmesi istemi olduğu gözetildiğinde,
uyuşmazlığın olduğu dönemde yürürlükte olan kanun hükümlerinin dikkate
alınacağı açıktır.
37. Uyuşmazlık tarihi itibarıyla yürürlükte olan mülga 4958
sayılı Kanun’un 17. maddesinin beşinci fıkrasında, SSK tarafından elde edilen
gelirler ve kâr paylarından, kurumda fiilen çalışan personele ek ödeme
yapılması öngörülmüştür. Ek ödeme için bukanun
maddesi ile getirilen ilk koşulun personelin kurumda fiilen çalışması olduğu
görülmektedir. İkinci bir koşul ise personele yapılacak ödemelerin en yüksek
Devlet memuru (ek gösterge dahil) brüt aylığının %175'ini geçmemesidir. Ayrıca
ek ödeme tutarları ile ödemeye ilişkin diğer usul ve esasların, Kurum Yönetim
Kurulunca belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Ek Ödeme Yönergesi'nin
6. maddesinde ek ödeme oranları; sağlık işleri il müdür yardımcıları için %110,
tam zamanlı çalışan tabipler için ise %325 olarak belirlenmiştir.
38. Başvurucu tabip olmakla birlikte uyuşmazlık tarihi
itibarıyla İstanbul Sağlık İşleri İl Müdürlüğünde "Müdür Yardımcısı"
olarak idari bir kadroda görev yapmıştır. Dolayısıyla anılan mevzuat
incelendiğinde; sağlık hizmetleri sınıfında görev yapan tabipler için uygulanan
ek ödeme oranının, genel idari hizmetler sınıfında görev yapan tabipler için de
uygulanacağı yönünde açık bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
39. Bununla birlikte başvurucu; Ek Ödeme Yönergesi'nin
5/c maddesindeki düzenlemenin, sağlık hizmetleri sınıfında görev yapan tabipler
için uygulanan ek ödeme oranının tabip olduğu için idari bir kadroda olmasına
rağmen kendisi yönünden de uygulanmasına olanak verdiğini ileri sürmektedir.
40. Başvurucu aynı iddiasını, talebinin reddine ilişkin idari
işleme karşı İstanbul 2. İdare Mahkemesinde açtığı iptal davasında da ileri sürmüştür.
Başvurucunun iddia ve itirazlarını değerlendiren Mahkeme, 28/4/2010 tarihinde
davanın reddine karar vermiştir. Bu kararda temel olarak; 4958 sayılı Kanun'un
17. maddesinin beşinci fıkrasına göre ancak fiilen tabip olarak görev yapan
personele ödeme yapılabileceği, başvurucunun ise fiilen tabip olarak katkıda
bulunmadığı gerekçesine dayanılmaktadır. Temyiz edilen hüküm Danıştayca onanmış, başvurucunun karar düzeltme istemi de
reddedilmiştir.
41. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına yönelik şikâyetler bakımından görevi ise bireysel
başvurunun ikincil doğası gereği sınırlıdır. Derece mahkemeleri önünde hukukun
ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve
bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince
kesin olarak reddedildiği durumlarda derece mahkemesi kararları açıkça keyfi
olmadığı veya bariz bir takdir hatası içermediği sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna
varılamaz.
42. Başvuru konusu olayda da 4815 sayılı Kanun'un 17. maddesinin
beşinci fıkrasında yapılan ek ödemelerin koşulları ikincil mevzuattaki
düzenlemeler ile birlikte derece mahkemelerince tartışılmış ve bu ilgili hukuk
kuralları yorumlanarak bir sonuca varılmıştır. Davanın reddine dair kararda,
anılan kanun maddesinde yer alan "fiilen katkıda bulunma" koşulunun
dikkate alındığı gözetildiğinde bu kararın açıkça keyfi olduğu veya bariz bir
takdir hatası içerdiği de söylenemez. Üstelik başvurucunun talep ettiği dönem
itibarıyla genel idari hizmetler sınıfında görev yapan tabiplere de diğer
tabipler gibi ek ödeme yapılabileceği yönünde yerleşik bir idari uygulama veya
kararlılık kazanmış yargı içtihatları bulunduğu da ortaya konulamamıştır.
43. Sonuç olarak başvurucunun ihlal iddiasıyla ilgili söz konusu
talebinin, dava açtığı tarih ve talep ettiği dönem itibarıyla yürürlükteki
kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı içtihatları tarafından
desteklenmediği ve mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye
yetecek somutlukta olmadığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvurucunun, Anayasa'nın
35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan
yararlandırılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
44. Başvurucu ayrıca, sağlık hizmetleri sınıfında görev yapan
tabipler ile genel idari hizmetler sınıfında görev yapan tabipler arasında 4938
sayılı Kanun'un 15. maddesinin beşinci fıkrasına göre yapılan "ek
ödemeler" ile ilgili olarak ayrımcılık yapılarak mülkiyet hakkının ihlal
edildiğinden yakınmaktadır. Ancak başvuru konusu olayda, başvurucunun mülkiyet
hakkı kapsamında korunması gereken mevcut bir mülkünün veya mülkü edinme
yönünde meşru bir beklentisinin olduğunun ispatlanamadığı sonucuna
ulaşılmıştır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ayrımcılık
yasağıyla bağlantılı olarak incelenebilmesi mümkün değildir (Ali Sakarya, B. No: 2014/1346, 26/10/2016,
§ 43).
45. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili
kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin
Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
50. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıl 6 ay sürdüğü
anlaşılan yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
52. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. …”
53. Başvurucu manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
54. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
55. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 8.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen
süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 2. İdare Mahkemesine
(E.2010/621, K.2010/706) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/4/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.