TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL BİRİNCİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12112)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Özgür Sevgi GÖRAL BİRİNCİ
|
Vekili
|
:
|
Av. Selim BAKTIAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir televizyon programında dile getirdiği
düşünceleri gerekçe gösterilerek başvurucunun bir üniversiteye öğretim elemanı
olarak alınmamasının ifade özgürlüğünü; yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmamasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. 1977 doğumlu olan başvurucu, 1998 yılında İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiş ve ardından Boğaziçi Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde Türkiye Cumhuriyeti Tarihi
alanında yüksek lisans yapmıştır. Başvurucu 2005 yılından itibaren Yıldız
Teknik Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümünde sözleşmeli olarak
çalışmış ve ders vermiştir. Başvurucu, başvuruya konu olaylardan önce misafir
öğretim görevlisi unvanıyla "toplumsal yapılar, tarihsel dönüşümler"
isimli bir ders vermiştir.
9. Yıldız Teknik Üniversitesinde 2008 yılının Ekim ayında
öğretim görevlisi kadrosu açılmıştır. Üniversite yönetimi tarafından yapılan
sınava başvurucuyla birlikte dört kişi katılmıştır.Kısa
bir süre sonra başvurucunun en yüksek puanı aldığı ve sınavı kazanmış olduğu
Üniversitenin İnternet sitesinde ilan edilmiştir. Buna karşın başvurucunun
ataması Üniversite yönetimince yapılmamıştır. Başvurucu 30/3/2009
tarihinde Üniversite yönetimine "...atamanın
yapılıp yapılmayacağı, yapılacaksa ne zaman yapılacağı, yapılmayacaksa
gerekçesinin tarafına bildirilmesini..." talep eden bir başvuru
yapmıştır.
10. Başvurucu, atamasının yapılması talebinin idare tarafından
zımni olarak reddedilmesi işleminin iptali istemiyle 2/7/2009
tarihinde İstanbul 10. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Davalı idare
savunmasını "objektif unsurlar" ve "subjektif
unsurlar" olarak iki başlığa ayırmıştır. Objektif unsurlar başlığı
altında, başvurucunun rektör tarafından atanmamasının gerekçesi olarak sözlü
sınav komisyonunun aday seçiminde subjektif
davrandığını ve sınav komisyonunun değerlendirmelerinin mevzuata aykırı
olduğunu belirtmiştir.
11. Davalı idare ilk derece mahkemesine verdiği savunmasının subjektif unsurlar başlığı altındaki bölümünü başvurucunun
katıldığı televizyon programına ve buradaki beyanlarına ayırmıştır.
"12- Davacı 21 Kasım 2008 tarihinde SKY
TÜRK kanalında "Kan Uykusundan Uyanmak" adlı programa katılmıştır.
Ekte sunduğumuz program kayıtlarından da anlaşılacağı üzere kendisi siyasi ve
politik konularda açıklama yapmıştır. Davacının programdaki beyanları 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 7. maddesini ve de 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kanunu'nun 4. maddesi ve 5. maddesinin a ve b bentlerini açıkça ihlal
etmektedir. Bu nedenle de davacı söz konusu göreve atanmaya layık
bulunmamıştır. İdaremizce yapılacak işlemlerde normlar hiyerarşisi dolayısıyla
öğretim görevlilerinin atanmasına dair yönetmelikten önce kanun maddelerinin
uygulanması kaçınılmazdır. Yönetmelikler bilindiği gibi kanunları uygulamak
üzere konulmuş hukuk normları olup zaten kanunun istemediği bir sonuca
ulaşılmasında araç teşkil edemez.
13- Söz konusu maddelerin uygulanması, düşünce
özgürlüğüne aykırılık teşkil etmez, edemez. Çünkü devlet memuru olacak
davacının, devletin bütünlüğü ve işleyişi açısından gerekli görevleri ve de
kendisinin atanmasından beklenen faydayı ancak yukarıdaki maddeler çerçevesinde
gösterebilecektir. Bu faydayı gösteremeyeceğini açıkça ifade eden davacının söz
konusu göreve atanmasında kamu yararı bulunmamaktadır.
14- Söz onusu
maddeler üstelik davacının görevi açısından da oldukça bağımlı bir
niteliktedir. Davacı, söz konusu kadroya atandığı takdirde üniversitemizde
hepimizin bildiği "Atatürk Devrimi ve İnkılap Tarihi" dersini
anlatacaktır. Oysaki davacının söz konusu programdaki beyanları, davacının
belirtilen kanun maddeleri çerçevesinde bu dersi anlatamayacağını açıkça gözler
önüne sermektedir. Bir an için davacının bu dersi kanunun öngördüğü şekilde
anlatabileceğini varsaysak bile davacının bu anlatımında dürüst ve samimi
olamayacağı çok açıktır.
15- Ayrıca davacının söz konusu televizyon
kanalındaki beyanlarıyla ilgili olarak "düşünce özgürlüğü" savunması
da yerinde değildir. çünkü "düşünce
özgürlüğü" tanımı kendini ifade etmek ve de düşüncelerini yayabilmek
özgürlüğünü içerir. Oysaki davaya konu idari işlem davacının düşüncelerini
ifade etmesini veya yaymasını engelleyen herhangi bir niteliği bulunmamaktadır.
Zaten ifade edilmiş ve de yayımlanmış bir düşünce açısından "düşünce özgürlüğü"nün kısıtlanmasından bahsedilemez. Davadaki
esas sorun davacının Devlet Memurları Kanunu'nun ve de Yüksek Öğretim
Kanunu'nun gereklerini yerine getirecek niteliğe sahip olup olmamasıdır."
12. Başvurucu, idare mahkemesindeki yargılamada diğer hususların
yanı sıra atama işleminin asıl olarak katıldığı televizyon programında dile
getirdiği düşüncelerinin rahatsızlık yaratmasına dayandığını iddia etmiştir.
Başvurucu delil olarak da davalı idarenin yapmış olduğu savunmayı göstermiştir.
13. İlk derece mahkemesi 24/3/2010
tarihli kararı ile davayı reddetmiştir. Mahkeme, ilk olarak, yapılan giriş sınavında
başvurucunun başarılı olduğunu ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığının
başvurucunun atanmasına ilişkin yazıyı Rektörlüğe gönderdiğini ancak
Rektörlükçe atamaya onay verilmediğini tespit etmiştir. Mahkeme daha sonra
ayrıntılı olarak mevzuata ve bu mevzuatın değerlendirmesine yer vermiştir.
Mahkeme sözlü sınavda adayların mesleki ifade becerisi, analitik düşünme ve
akademik yeteneği, genel kültür düzeyi ve başvurduğu alanla ilgili beceri ve
ilgi düzeyleri değerlendirilmeden sözlü sınav notlarının verildiği kanaatine
ulaşmıştır. Mahkeme, davacının -değerlendirmeye tabi tutulan puan türlerinde
yabancı dil hariç- en düşük puan türüne sahip olduğunu; davacı ile diğer
adaylar arasındaki yüksek puan farkının nedeninin açıklanamadığını
belirlemiştir. Mahkemeye göre sınav komisyonu, aday seçiminde subjektif davranmış ve davalı idare bu sebeple davacının
atanmasına onay vermemiştir. Mahkeme, atanma talebinin zımnen reddine ilişkin
işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığına karar vermiştir.
14. İlk derece mahkemesi, kararında ne başvurucunun katıldığı
programda dile getirdiği düşüncelerine ve ne de davalı idarenin cevap
dilekçesinde ifade ettiği bu konudaki değerlendirmelerine yer vermiştir.
15. Hem başvurucu hem de davalı idare sözü geçen televizyon programında
dile getirilen düşüncelerden genel değerlendirmelerle bahsetmiştir. Derece
mahkemelerindeki yargılama sürecinde davalı idare başvurucunun tam olarak hangi
düşüncelerinin kabul edilemez olduğunu açıklamadığı gibi başvurucu da sözü
geçen programda ileri sürdüğü düşünceler üzerinde somut değerlendirmeler
yapmamıştır.
16. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay Sekizinci
Dairesinin 9/5/2013 tarihli ilamıyla onanmıştır.
Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 5/5/2014
tarihli kararı ile reddedilmiştir. Anılan karar başvurucu vekiline 25/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 23/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu'nun 31. maddesi şöyledir:
“Öğretim görevlileri; üniversitelerde ve bağlı
birimlerinde bu Kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya
herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim - öğretim
ve uygulamaları için, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleri ile
tanınmış kişiler, süreli veya ders saati ücreti ile görevlendirilebilirler.
Öğretim görevlileri, ilgili yönetim kurullarının görüşleri alınarak
fakültelerde dekanların, rektörlüğe bağlı bölümlerde bölüm başkanlarının
önerileri üzerine ve rektörün onayı ile öğretim üyesi, öğretim üye yardımcısı
ve öğretim görevlisi kadrolarına atanabilirler veya kadro şartı aranmaksızın
ders saati ücreti veya sözleşmeli olarak istihdam edilebilirler. Öğretim üyesi
kadrolarına öğretim görevlileri en çok iki yıl süre ile atanabilirler; bu süre
sonunda işgal ettikleri kadroya başvuran öğretim üyesi bulunmadığı ve
görevlerine devamda yarar görüldüğü takdirde aynı usulle yeniden atanabilirler.
Atanma süresi sonunda görevleri kendiliğinden sona erer. Bunların yeniden
atanmaları mümkündür. Bu takdirde ilk atama usulü uygulanır. Konservatuvarlar
ile meslek yüksekokullarına gerektiğinde sürekli olarak öğretim görevlisi
atanabilir."
19. 31/7/2008 tarihli ve 26953 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Öğretim
Üyesi Dışındaki Öğretim Elemanı Kadrolarına Naklen veya Açıktan Yapılacak
Atamalarda Uygulanacak Merkezi Sınav ileGiriş
Sınavlarına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 13.
maddesinin ilk hâli şöyledir:
"(1) Sınavlarda başarılı olan adaylar,
başarı puanları esas alınarak ilan edilir. İlan edilen kadro sayısını geçmemek
şartıyla yedek aday da ilan edilebilir. Atamalar yürürlükteki mevzuata göre
yapılır."
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) pek çok kararında bir
kimsenin devlet memuru olarak atanma talebinin reddedilmesinin Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında tek başına şikâyet konusu
olamayacağını belirtmiştir. AİHM, sözleşmeci devletlerin devlet memuru olarak
işe alınma hakkını Sözleşme'de ve eki protokollerinde
bilinçli olarak yer vermediklerini vurgulamıştır. Bununla birlikte bu ifadeden
devlet memurlarının Sözleşme kapsamı dışında kaldıkları sonucu çıkarılamaz
(örnek kararlar için bkz. Wille/Lihtenştayn, B. No: 28396/95, 28/11/1999, §§ 40- 41; Kayasu/Türkiye, B. No:64119/00 ve 76292//01, 13/11/2008, § 79; Glasenapp/Almanya, B. No:9228/80, 28/8/1986, §§ 47-
53; Leander/İsveç, B. No: 9248/81, 26/3/1987, § 59; Kosiek/Almanya, B. No: 9704/82, 28/8/1986, §§
34-35; Massa / İtalya, B. No:
265-B, 24/8/1993, § 26; Neigel / Fransa, B. No: 18725/91, 17/3/1997, §
44).)
21. Almanya'ya karşı yapılan Glasenapp/Almanya başvurusunda başvuran, orta öğretim öğretmeni
olarak atanmamasının tek nedeninin siyasi faaliyetleri olduğunu ileri
sürmüştür. AİHM, Sözleşme’nin ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddesinin ihlal
edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme; başvuranın memuriyete girişini
engelleyen ilgili bakanlığın, başvuranın düşünce ve faaliyetlerini sadece deneme
sürecinde kendisini kanıtlayıp kanıtlamadığını ve söz konusu görev için gerekli
kişisel niteliklerden birine sahip olup olmadığını tespit edebilmek amacıyla
dikkate aldığı kanaatine varmıştır. AİHM'e görebaşvurunun merkezinde, kamu hizmetlerine girme meselesi
yer almaktadır. Yetkili Eyalet makamı, Bayan Glasenapp’ın
memuriyete girme talebini reddederken başvurucunun görüşlerini ve davranışını
sadece söz konusu kadronun gerektirdiği kişisel niteliklerden birine sahip olup
olmadığına kanaat getirmek için dikkate almıştır. Durum böyle olunca AİHM'e göre Sözleşme’nin 10. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında korunmuş olan hakkın kullanılmasına bir müdahalede bulunulmamıştır (Glasenapp/Almanya, §§ 47- 53) .
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, katıldığı "kan uykusundan uyanmak" isimli
televizyon programında Kürt sorununa ilişkin olarak paylaştığı görüşleri
nedeniyle atamasının yapılmadığını ileri sürmektedir. Başvurucu bu iddiasına
dayanak olarak davalı idarenin ilk derece mahkemesine sunduğu savunmayı
göstermektedir. Başvurucu, diğer adaylara göre akademik yönden üstünlüğü
olduğunu düşünmekte ve bu sebeple sözlü sınav komisyonunun kendisi hakkındaki
değerlendirmesinin doğru olduğunu savunmaktadır. Başvurucu, ilk derece
mahkemesinin kararının gerekçesinin yetersiz olması nedeniyle Anayasa'nın 36.
maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının; düşüncelerinden dolayı atama
işleminin yapılmaması nedeniyle Anayasa'nın 26. maddesinde yer alan ifade
özgürlüğünün veAnayasa'nın 27. maddesinde yer alan
bilim ve sanat özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 26. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı,
resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma
hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya
fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, kamu düzeni,
... korunması, ...amaçlarıyla sınırlanabilir...
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin
kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil
yargılanma hakkı ile bilim ve sanat özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasının
ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
26. Anayasa'nın 70. maddesinde güvence altına alınan kamu
hizmetine girme hakkının Sözleşme'de ya da Sözleşme'ye ek protokollerde korunan bir hak olmadığı
açıktır (§§ 20, 21). Anayasa Mahkemesi de pek çok kararında kamu hizmetine
girme ya da dilediği kamu görevinde çalışma hakkının Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan haklardan olduğunu belirtmiş ve böyle bir hak
ihlali iddiasını içeren başvuruları konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul
edilemez bulmuştur (Serkan Acar,
B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 24. Söz konusu
içtihadın uygulandığı diğer kararlar için bkz. Murat
Meteris (kk), B.
No: 2015/7269, 8/6/2017, §§ 6-10; Abdullah
Arslanoğlu (kk), B. No: 2014/2451,
30/10/2015, §§ 8-15).
27. Bununla birlikte mevcut başvuruda kalıcı bir kadroya atanma
meselesinin merkezi bir sorun oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi gerekir.
İlk olarak ilgili Kanun ve Yönetmelik, üniversitede kadrolu veya sözleşmeli
olarak çalıştırılacak öğretim elemanlarının atanmasında üniversite yönetim
kurulları, dekanlar ve rektörün katıldığı bir dizi usule ilişkin süreç
öngörmektedir. Somut olayda başvurucu, sınav komisyonunca başarılı bulunmuştur.
Bununla birlikte bir kimsenin sınav komisyonunca başarılı bulunması onun ilgili
kadroya otomatik olarak atanacağı anlamına gelmemektedir. Nitekim mevzuatla
çeşitli kadrolara atama yapılmasında üniversite rektörlerine nihai yetki
verilmesi (§§ 18, 19) nedeniyle başvurucunun en yüksek puanı almış ve sınavı
kazanmış olduğu ilan edilmiş ancak ataması yapılmamıştır.
28. Davalı idare, başvurucuyu -sınavda başarılı olduğu hâlde- atamama
gerekçesini bildirmemiş; ilk derece mahkemesine sunduğu savunmada açıklamıştır.
Davalı idarenin sınav komisyonunun aday seçiminde subjektif
davrandığı ve değerlendirmelerinin mevzuata aykırı olduğu yönündeki savunması
ilk derece mahkemesince değerlendirilmiş ve bu yönden atama işleminin
yapılmamasında bir hukuksuzluk görülmemiştir. Mevcut başvurunun bu kısmı kamu
hizmetine girme meselesine ilişkindir ve bireysel başvuru kapsamında değildir.
Ayrıca, derece mahkemelerinin vardıkları sonuçların doğruluğunu incelemek,
Anayasa Mahkemesinin görevine de girmez.
29. İdare tarafından ilk derece mahkemesine sunulan savunmadan
başvurucunun atamasının yapılmamasında katıldığı televizyon programında
kullandığı ifadelerin kısmen de olsa etkili olduğu anlaşılmaktadır. Üniversite
yönetiminin atama işlemi yapmama gerekçesi olarak bir ölçüde başvurucunun
katıldığı bir televizyon programında dile getirdiği düşünceleri de göstermesi
Anayasa Mahkemesinin ilgi alanındadır. Buna karşılık ilk derece mahkemesi
-idarenin subjektif unsurlar olarak nitelendirdiği-
başvurucunun açıklamalarını değerlendirmeyi reddetmiştir.
30. Başka bir deyişle yetkili makamın başvurucunun memuriyete
girme talebini reddederken başvurucunun görüşlerini ve davranışını, sadece söz
konusu kadronun gerektirdiği kişisel niteliklerden birine sahip olup olmadığına
kanaat getirmek için dikkate aldığı, ancak ilk derece mahkemesinin hükmünü
böyle bir değerlendirmeye dahi dayandırmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Anayasa Mahkemesini bu sonuca götüren sebeplerden biri de
başvurucunun sözü geçen televizyon programında dile getirdiği düşüncelerin hem
derece mahkemelerinde ele alınış tarzı hem de başvurucunun şikâyetini Anayasa
Mahkemesine iletme biçimi olmuştur. Öncelikle derece mahkemelerindeki yargılama
sürecinde sözü geçen televizyon programında dile getirilen düşüncelerden genel
değerlendirmelerle bahsedilmiş; davanın tarafları somut, elle tutulur
değerlendirmeler yapmaktan kaçınmıştır. Daha sonra başvurucu, Anayasa
Mahkemesine sunduğu bireysel başvuru dilekçesinde, bahsi geçen konuşmaları
delillerle savunmaya ve açıklamaya çalışmamış hatta ilk derece mahkemesine
sunulan televizyon programının kayıtlarını dahi sunmamıştır. Dolayısıyla gerek
derece mahkemelerindeki yargılamalarda gerek Anayasa Mahkemesine yapılan şikâyette
başvurucunun görüşlerinin merkezî bir yer işgal ettiği gösterilebilmiş
değildir.
32. Bir dizi idari ve yargısal sürecin sonunda başvurucu
memuriyete alınmamıştır.Kamu
gücünü en son kullanan ilk derece mahkemesi de başvurucunun açıklamalarına dayanmamış,
diğer şartların bulunmadığına karar vermiştir. Durum böyle olunca Anayasa
Mahkemesine sunulan başvurunun merkezinde, kamu hizmetlerine girme meselesinin
yer aldığı; Anayasa'nın 26. maddesinin birincifıkrasında
korunmuş olan ifade özgürlüğünün kullanılmasına bir müdahalede bulunulmadığı,
başka bir deyişle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
kanaatine ulaşılmıştır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
34. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
38. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık beş yıllık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
39. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
41. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır. Başvurucu,
ihlalin tespiti ile yeniden yargılanma yapılmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
42. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından
talebin reddine karar verilmesi gerekir.
43. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206.10
TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından
başvurucunun bu yöndeki talebinin REDDİNE,
D. 206.10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/10/2017
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.