TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÇÖLBEYİ LOJİSTİK NAKLİYAT GÜMRÜKLEME DENİZCİLİK İNŞAAT TURİZM SANAYİİ
VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12354)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme
Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limited Şirketi
|
Vekili
|
:
|
Av. Saba SOYTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, fazladan alınan motorlu taşıtlar vergisinin ve
gecikme zammının faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı
yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden
sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş
bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu Çölbeyi Lojistik Nakliyat
Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 2005 yılı
Ağustos ayında 12 adet çekiciyi ikinci el olarak satın almıştır. Başvurucu
satın aldığı çekicilere ilişkin motorlu taşıtlar vergisini gecikmeli olarak
ödemiştir. Vadesinde ödememe nedeniyle ayrıca gecikme zammı da tahakkuk
ettirilerek başvurucudan tahsil edilmiştir. Başvurucu adına tahakkuk ettirilen
motorlu taşıtlar vergisinin tam olarak hangi dönemlere ilişkin olduğu hususunda
başvuru dilekçesinde herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
A. Başvurucu Tarafından
Yapılan Düzeltme ve Mahsup Talebi
9. Başvurucu 4/2/2009 tarihli
dilekçeyle Toros Vergi Dairesi Müdürlüğüne (Vergi Dairesi) başvurarak 2005
yılından beri kendisinden fazladan 11.305,37 TL motorlu taşıtlar vergisi
tahsilatı yapıldığını belirtmiş ve fazladan tahsil edilen bu vergi ile buna
bağlı gecikme zammının 2009/1 dönemi motorlu taşıtlar vergisi borcundan mahsup
edilmesini ya da iadesini talep etmiştir. Başvurucu, 18/2/1963
tarihli ve 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanun'unun 6. maddesinde yer
alan II Sayılı Tarife'de, 25/12/2003 tarihli ve 5035 sayılı Kanun'un 24.
maddesiyle yapılan değişikliğe dayanmıştır. Değişiklikten önce çekici türü
araçların vergilendirilmesinde model yılı ve istiap haddi dikkate alınmakta
iken değişiklikten sonra model yılı ve azami toplam ağırlığı esas alınmaya
başlanmıştır. Başvurucu, bu değişiklik dikkate alındığında kendisinden haksız
yere fazla motorlu taşıtlar vergisi tahsil edildiğini ileri sürmüştür.
10. Başvurucu 9/6/2009 tarihli
dilekçesi ile de fazladan tahsil edilen motorlu taşıtlar vergisi ve gecikme
zammının, 2009/1 dönemine ilişkin olarak yapılan mahsuptan arda kalan kısmının
sonraki dönemlere mahsup edilmesine muvafakat göstermeyeceğini ve bu kısmın,
1/1/2005 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte iadesini talep
etmiştir. Ancak Vergi Dairesi tarafından 29/6/2009
tarihli işlemle iade alacağının tamamının 2009/1 ve 2009/2 dönemleri motorlu
taşıtlar vergisi borçlarından mahsup edildiği belirtilerek iade talebi
reddedilmiştir. Vergi Dairesi ayrıca gecikme faizi ödenmesini gerektiren bir
nedenin de bulunmadığını bildirmiştir.
11. Başvurucu tarafından bu işlemin iptali ile fazladan tahakkuk
ettirilen motorlu taşıtlar vergisi ile gecikme zammının 1/1/2005
tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar
verilmesi istemiyle 7/7/2009 tarihli dilekçe ile Mersin 1. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme)
dava açmıştır. Mahkeme fazladan yapılan tahakkukun 4/1/1961
tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 117. maddesinin ikinci fıkrası
uyarınca vergi hatası kapsamında olduğu sonucuna ulaşmış ve başvurunun dava
açma süresinden sonra yapılmış olması nedeniyle 213 sayılı Kanun'un 124.
maddesi uyarınca Gelir İdaresi Başkanlığına (GİB) şikâyet yoluna başvurulması
gerektiğini tespit etmiştir. Mahkeme sonuç olarak 6/8/2009
tarihli kararıyla 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca dava
dilekçesinin GİB'e tevdiine karar vermiştir.
12. Bu karar 31/8/2009 tarihinde GİB'e tebliğ edilmiştir. Ancak GİB tarafından başvurucuya
herhangi bir cevap verilmemiştir.
B. Başvurucu Tarafından
Vergi Mahkemesinde Açılan İkinci Dava
13. GİB tarafından Mersin Vergi Dairesi Başkanlığına gönderilen 3/12/2009 tarihli yazıda, başvurucunun 4/2/2009 tarihli
dilekçesi ilgi gösterilerek başvurucuya ait çekicilerin teknik açıdan izin
verilen azami yüklü kütlelerinin tespitine ilişkin "uygunluk belgesi"nin, belgeyi veren makine mühendisinin VOLVO
firmasında çalışmadığı veya anılan firmayla bir sözleşmesinin bulunmadığı,
ayrıca Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından da onaylanmadığı
belirtilmiştir. Söz konusu yazıda, yazının başvurucuya tebliğinden itibaren on
beş gün içinde usulüne uygun düzenlenmiş bir uygunluk belgesinin ibraz
edilmemesi durumunda mahsup suretiyle iade edilen vergilerin tahsili yoluna
gidileceği ifade edilmiştir. Bu yazı, Mersin Vergi Dairesi Başkalığının 9/12/2009 tarihli yazısıyla başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 22/12/2009 tarihli
dilekçe ile Vergi Dairesine başvurarak uygunluk belgelerinin araç proje müdürü
tarafından onaylanmasına gerek bulunmadığını belirtmiş ve fazladan tahakkuk
ettirilen motorlu taşıtlar vergisi ile gecikme zammının 1/1/2005 tarihinden
itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte iadesini talep etmiştir.
15. Vergi Dairesi 9/2/2010 tarihli
yazısıyla, 15 gün içinde TSE'den onaylı uygunluk belgesinin ibraz edilmemesi
durumunda yersiz yere (mahsup suretiyle) iade edilen vergilerin tahsil
edileceği hususunu başvurucuya bildirmiştir.
16. Başvurucu tarafından, anılan işlemin iptali ile fazladan
tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisinin ve gecikme zammının 1/1/2005 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle
birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle 26/2/2010 tarihinde Mahkemede dava
açmıştır. Mahkeme tarafından 19/3/2010 tarihli karar
ile davanın 9/2/2010 tarihli işlemin iptali istemine ilişkin kısmının
incelenmeksizin reddine; fazladan tahakkuk ettirilen motorlu taşıtlar vergisi
ile gecikme zammının 1/1/2005 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle
birlikte tazminine karar verilmesi istemine ilişkin kısmı yönünden süre aşımı
nedeniyle reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, Vergi Dairesi
Başkanlığının 9/2/2010 tarihli işleminin bildirim
mahiyetinde bir yazı olduğu ve dolayısıyla dava konusu edilebilecek kesin ve
yürütülmesi gerekli bir işlem niteliğini taşımadığı belirtilmiştir. Mahkeme,
daha önce düzeltme başvurusunun reddine ilişkin işleme karşı açılan davada 6/8/2009 tarihli kararla dava dilekçesinin GİB'e tevdi kararı verildiğini ve bu kararın 31/8/2009 tarihinde
anılan idareye tebliğ edildiğini hatırlatmıştır. Anılan idarece dilekçeye
herhangi bir cevap verilmeyerek şikâyetin zımnen reddedildiğini vurgulayan
Mahkeme, başvurucunun zımnen ret işlemine karşı otuz gün içinde dava açması
gerekirken 26/2/2010 tarihinde açtığı davada süre
aşımı bulunduğu sonucuna ulaşmıştır.
17. Mahkeme kararı Danıştay Yedinci Dairesinin 30/5/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Nihai karar 15/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 25/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
C. Başvurucu Adına İkmalen Tarh Edilen Motorlu Taşıtlar Vergisi ve Buna Karşı
Açılan Dava
19. Başvurucu tarafından dosyaya sunulan belgelerden başvurucuya
ait 33 E 9673 plakalı çekici sebebiyle 2007 yılı için ikmalen
motorlu taşıtlar vergisi tarh edildiği görülmektedir. İkmalen
tarhiyat, TSE'den onaylı uygunluk belgesinin ibraz edilmemesi sebebine
dayandırılmıştır.
20. Tarh edilen vergilere karşı Mersin 2. Vergi Mahkemesinde
açılan dava sonucu 17/2/2011 tarihli kararla
tarhiyatın iptaline karar verilmiştir. Kararda, çekicinin azami toplam
ağırlığının trafik tescil belgesi ve uygunluk belgesinde gösterilenden farklı
olduğu yolunda idarece yapılmış bir tespitin bulunmadığı gerekçesine
dayanılmıştır. Mahkeme salt TSE onayının bulunmadığı gerekçesiyle çekicinin
azami ağırlığının gerçeği yansıtmadığı sonucuna ulaşılamayacağını
vurgulamıştır. Bu karar Adana Bölge İdare Mahkemesinin 28/4/2011
tarihli kararıyla onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. 213 sayılı Kanun’un 116. maddesi şöyledir:
“Vergi hatası, vergiye mütaallik
hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya
eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır.”
22. 213 sayılı Kanun’un 117. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Hesap hataları şunlardır:
...
2.
Vergi miktarında hatalar: Vergi nispet ve tarifelerinin yanlış uygulanması,
mahsupların yapılmamış veya yanlış yapılmış olması, birinci bentte yazılı
vesikalarda verginin eksik veya fazla hesaplanmış veya gösterilmiş olmasıdır.
...”
23. 213 sayılı Kanun’un 122. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Mükellefler, vergi muamelelerindeki hataların
düzeltilmesini vergi dairesinden yazı ile isteyebilirler.”
24. 213 sayılı Kanun’un 124. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Vergi mahkemesinde dava açma süresi geçtikten
sonra yaptıkları düzeltme talepleri reddolunanlar şikayet yolu ile Maliye Bakanlığına müracaat edebilirler.”
25. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre
gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.”
26. 2577 sayılı Kanun’un 14. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“...
3 . (Değişik bent: 05/04/1990 - 3622/5 md.)
Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının
görevlendireceği bir tetkik hakimi, idare ve vergi
mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:
...
b) İdari merci tecavüzü,
...
Yönlerinden sırasıyla incelenir.
...”
27. 2577 sayılı Kanun’un 15. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“1. ... vergi
mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna
aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;
...
e) 3/b bendinde yazılı halde dilekçelerin
görevli idare merciine tevdiine,
Karar verilir.
2. Dilekçelerin görevli mercie tevdii halinde,
Danıştaya veya ilgili mahkemeye başvurma tarihi,
merciine başvurma tarihi olarak kabul edilir.
...”
B. Uluslararası Hukuk
28. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Ersoy ve
diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, §§ 31-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. TSE Onaylı Uygunluk
Belgesinin İbrazı Gerekliliğini Bildiren Yazıya İlişkin İddia
30. Başvurucu, Vergi Dairesince TSE onayının istenmesinin yasal
dayanağının bulunmadığını savunmuştur.
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar”
kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru
ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel
ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
32. Buna göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön
koşullar başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü
eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının
ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel
olarak” ve “doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun,
kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesidir (Onur
Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
33. Olayda Vergi Dairesi tarafından 9/2/2010
tarihli yazıyla, on beş gün içinde TSE'den onaylı uygunluk belgesinin ibraz
edilmemesi durumunda mahsup suretiyle iade edilen vergilerin tahsil edileceği
hususu başvurucuya bildirilmiştir. Mahkemece bu yazının bildirim mahiyetinde
olduğu ve dolayısıyla dava konusu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gerekli bir
işlem niteliği taşımadığı sonucuna ulaşılarak davanın bu kısmı incelenmeksizin
reddedilmiştir.
34. İleriye yönelik uyarı içeren işlemlerin kişilerin hukuk aleminde değişiklik yaratmayacağı ve bu nedenle idari davaya
konu edilemeyeceği hususu yerleşik Danıştay içtihadıyla kabul edilmiştir.
Kişilerin hukuk aleminde değişikliğe neden olmayan
işlemlerin kişisel bir menfaati ihlal etmesi söz konusu olmadığından bir
mağduriyete yol açmaları da mümkün değildir. Bununla beraber uyarının gereğinin
yerine getirilmemesi nedeniyle muhatap hakkında işlem tesis edilmesi hâlinde
muhatabın hukuki durumu etkilenebilir.
35. TSE onaylı uygunluk belgesinin ibraz edilmemesi durumunda
mahsup suretiyle iade edilen vergilerin tahsil edileceği uyarısını içeren
yazının tek başına icrai bir hükmünün bulunmadığı ve
henüz başvurucunun hukuk aleminde bir değişikliğe
neden olmadığı ortadadır. Başvurucunun hukuki durumu, TSE onaylı uygunluk
belgesinin ibraz edilmemesi sebebiyle daha önce mahsup yoluyla iade edilen
vergilerin tahsili yolunda işlem tesis edilmesi hâlinde etkilenecektir. Nitekim, başvurucu tarafından eklenen bilgi ve belgelerden,
TSE onaylı uygunluk belgesinin ibraz edilmemesi sebebine dayanılarak
başvurucuya ait 33 E 9673 plakalı çekici için 2007 yılına ilişkin olarak ikmalen motorlu taşıtlar vergisi tarh edildiği ve bu
tarhiyatın Mahkeme tarafından, çekicinin azami toplam ağırlığının trafik tescil
belgesi ve uygunluk belgesinde gösterilenden farklı olduğu yolunda idarece
yapılmış bir tespitin bulunmadığı gerekçesiyle iptal edildiği anlaşılmaktadır.
36. Bu açıklamalar dikkate alındığında, icrai
işlem vasfı taşımayan Vergi Dairesinin 9/2/2010
tarihli yazısının başvurucu yönünden bir mağduriyete yol açmadığı sonucuna
ulaşılmaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Haksız Yere Tahsil
Edilen Vergilerin Başvurucunun Vergi Borcuna Mahsup Edilmesine İlişkin İddia
38. Başvurucu, kanun hükümlerinin yanlış yorumlanması sonucu
fazladan tahakkuk ve tahsil edilen motorlu taşıtlar vergisinin ve buna bağlı
gecikme zammının, muvafakati bulunmadan mahsup edildiğinden şikayet
etmektedir.
39. Başvurucudan fazladan tahsil edilen 11.305,37 TL motorlu
taşıtlar vergisi ile buna isabet eden gecikme zammının başvurucuya ait 2009/1
ve 2009/2 dönemine ilişkin motorlu taşıtlar vergisi borcuna mahsup edildiği
hususu ihtilafsızdır. Başvurucudan haksız yere tahsil edilen motorlu taşıtlar
vergisinin yine başvurucunun başka bir vergi borcundan mahsup edilmiş olması
nedeniyle başvurucunun buna ilişkin mağduriyeti giderilmiştir.
40. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Gecikme Faizine
İlişkin İddia
41. Başvurucu, Vergi Dairesinin kusurundan kaynaklı olarak
hatalı tahsil edilen vergiler için faiz ödenmemesinin mülkiyet hakkının
ihlaline yol açtığını iddia etmiştir. Başvurucu, ilk dava dilekçesinin GİB'e tevdiine dair kararın hangi tarihte GİB'e gönderildiğine ilişkin olarak kendisine herhangi bir
tebligat yapılmadığından altmış günlük zımni ret süresinin başlangıç tarihi ile
ilgili bilgi sahibi olmadığını ve dolayısıyla otuz günlük dava açma süresinin
ne zaman işlemeye başladığının da tarafından bilinmesinin mümkün bulunmadığını
ileri sürmüştür.
42. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu
tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmiş olması nedeniyle öne
sürülen iddiaların mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmıştır.
44. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un, Anayasa'nın 36. maddesinin
birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine
ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde, "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla
Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu
ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde
(Sözleşme/AİHS) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına
almak olduğu anlaşılmaktadır.
45. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No:
2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım
ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
46. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM,
E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014). Mahkemeye erişim
hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne
taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek
anlamına gelmektedir (Özkan Şen, § 52).
47. Dava konusu edilen uyuşmazlığın esasının incelenmesini
engelleyen yasal düzenleme ve uygulama, mahkemeye erişim hakkına müdahale
teşkil eder. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davanın gecikme faizine
ilişkin kısmının süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davanın süre
aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememiş
olmasının, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
48. Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp
sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
49. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
50. Anılan madde uyarınca mahkemeye erişim hakkına ilişkin
sınırlandırmaların da kanuna dayanması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; İbrahim
Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 36). Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen,
§ 52).
51. Mahkeme tarafından 213 sayılı Kanun’un 124. maddesinin
birinci fıkrası ile2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin birinci fıkrasına
dayanılarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla
müdahalenin yasal dayanağı bulunmaktadır.
52. İdari işlemlere karşı dava açmanın belli bir süreyle
sınırlanması idari istikrar gerekçesine dayandırılmaktadır. İdari istikrarın
sağlanması Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir
gereğidir. Dolayısıyla kanun koyucunun idari istikrarın sağlanması gayesiyle
vergisel işlemlere karşı dava açılmasını otuz günlük süreyle sınırlamasının
anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
53. Bakılan olay yönünden asıl tartışılması gereken mesele altı
aylık sürenin ölçülü olup olmadığıdır. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen
amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan
müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki olağan dışı ve aşırı
bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez
(AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102,
K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32,
K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158,
K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53,
27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016;
E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet
Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte
somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde
bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri,
§ 50).
54. Mükelleflerin hukuka aykırı gördükleri tarh ve tahakkuk
işlemlerine karşı yasal süresi içinde vergi mahkemelerinde dava açmaları
gerekir. Tarh ve tahakkuk işlemlerine karşı vergi mahkemelerinde dava açma
süresi otuz gündür. Yasal dava açma süresinin geçmesinden sonra tarh ve
tahakkuk işlemlerine karşı dava açılması mümkün değildir.
55. Bununla beraber kanun koyucu dava açma süresinin geçtiği
durumlarda hukuki hata niteliğinde olmayan vergilendirme hatalarının
düzeltilmesi amacıyla vergi hatası düzeltme ve şikâyet yolunu ihdas etmiştir.
Vergi hatası düzeltme ve şikâyet yolu, 213 sayılı Kanun'un 116. ve 117.
maddelerinde düzenlenen ve hukuki hata niteliği taşımayan vergilendirme
hatalarının (vergi ve hesap hatalarının) yapılması nedeniyle mükelleften haksız
yere vergi alınması durumunda başvurulabilecek bir idari başvuru
mekanizmasıdır. Bu yola başvurulabilmesi için bir vergilendirme hatasının
bulunması ve bu hatanın, vergilendirme işlemine karşı dava açma süresinin
geçmesinden sonra ortaya çıkmış olması gerekmektedir. Dava açma süresi henüz
geçmemişse vergilendirme hatasının, işleme karşı açılacak davada ileri
sürülmesi gerekir. Vergilendirme hatalarının bu yolla düzeltilmesi ancak tarh
zamanaşımı süresi içinde, yani vergiyi doğuran olayı izleyen yıldan itibaren
beş yıl içinde mümkündür. Tarh zamanaşımı süresinin geçmesinden sonra vergi
hatası içeren tarh ve tahakkukların düzeltilmesi olanaksızdır.
56. Mükellefler dava açma süresi geçmiş ancak tarh zamanaşımı
süresi dolmamış tarh ve tahakkuk işlemlerinin vergi hatası içerdiğini
düşünüyorlarsa öncelikle bağlı bulundukları vergi dairesine düzeltme
başvurusunda bulunmalıdırlar. Düzeltme başvurusunun reddedilmesi hâlinde
mükellefin Maliye Bakanlığına (GİB'e) şikâyet yoluna
başvurması mümkündür. GİB tarafından da şikâyetin yerinde görülmeyerek reddi
durumunda otuz gün içinde vergi mahkemesinde dava açılması gerekir. Şikâyet,
tüketilmesi zorunlu bir idari başvuru yolu olup şikâyet yoluna başvurulmadan vergi
mahkemesinde dava açılması mümkün değildir.
57. Somut olayda Mahkeme, başvurucudan fazladan 11.305,37 TL
motorlu taşıtlar vergisi tahsil edilmesini 213 sayılı Kanun'un 117. maddesinin
ikinci fıkrası kapsamında kalan bir vergi hatası olarak değerlendirmiş ve
başvurucunun iade talebinin Vergi Dairesince reddi yolunda tesis edilen işlemi
ise "vergi hatasının düzeltilmesi" isteminin reddi şeklinde
yorumlamıştır. Başvuru dilekçesinde, Mahkemenin bu değerlendirmesine de yönelik
herhangi bir şikâyet öne sürülmemiştir. Mahkeme, GİB'e
şikâyet yolu tüketilmeden dava açıldığı gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun'un 15.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca dava dilekçesinin GİB'e tevdiine karar vermiştir. Bu karar 31/8/2009
tarihinde GİB'e tebliğ edilmiştir. Ancak GİB
tarafından başvurucuya herhangi bir cevap verilmemiştir.
58. Başvurucu tarafından 26/2/2010
tarihinde açılan ikinci dava Mahkemece süresinde bulunmamıştır. Mahkeme, Gelir
İdaresi Başkanlığına tevdii edilen dilekçeye herhangi bir cevap verilmeyerek
şikâyetin zımnen reddedildiğini belirtmiş ve başvurucunun zımnen ret işleminden
sonra otuz gün içinde dava açması gerektiği sonucuna ulaşmıştır. Başvurucu ise
dava dilekçesinin GİB'e gönderildiğine ilişkin
herhangi bir tebligatın yapılmadığını ve hangi tarihte GİB'e
ulaştığına dair bir bilgisinin bulunmadığını ileri sürmüştür.
59. Mahkeme kararıyla birlikte dava dilekçesinin hangi tarihte
merciine (GİB'e) tevdi edildiği hususu başvurucuya
bildirilmemiş ise de dava dilekçesinin merciine tevdii kararı verildiği hususu
başvurucunun bilgisi dahilindedir. Başvurucunun, dava
dilekçesinin merciine tevdi edilmesine ilişkin kararın verilmesinden sonraki
süreci takip etme yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Mahkeme kararı ve
kararla birlikte dava dilekçesinin GİB'e gönderildiği
tarihin Mahkeme kaleminden öğrenilmesi mümkündür. Gönderme tarihinin Mahkeme
kaleminden öğrenilmesi başvurucuya aşırı ve olağanın ötesinde bir külfet de
yüklememektedir. Ancak başvurucunun bu sorumluluğunu yerine getirmediği ve dolayısıyla
sürecin takibi hususunda özenli davranmadığı anlaşılmaktadır.
60. Bu durumda başvurucunun, dava
dilekçesinin merciine tevdi edilmesine ilişkin kararının verilmesinden sonraki
sürecin takibinde özenli davranmadığı ve bu husustaki sorumluluğunu yerine
getirmediği gözetildiğinde, GİB tarafından cevap verilmeyerek şikâyetin zımnen
reddedilmiş sayıldığı tarihten yaklaşık dört ay sonra açılan davanın süresinde
görülmeyerek reddedilmesiyle başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet
yüklenmediği sonucuna ulaşılmaktadır. Sonuç olarak mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir
ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
61. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. TSE onaylı uygunluk belgesinin ibrazı gerekliliğini
bildiren yazıya ilişkin iddianın kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Haksız yere tahsil edilen vergilerin başvurucunun vergi
borcuna mahsup edilmesine ilişkin iddianın kişi
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Gecikme faizine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.