TÜRKİYE
CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
JİYAN GEÇGEL
BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12435)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Jiyan GEÇGEL
|
Vekili
|
:
|
Av. Hakan GELERİ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, "müstehcen
görüntü içeren ürünlerin üretiminde çocuğu kullanma" suçunu
işlediği iddiasıyla yargılandığı davanın halen devam ettiğini ve makul sürede
yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 31/7/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 30/9/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 1/12/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği,
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 11/12/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Viranşehir Sulh Ceza Mahkemesinin 27/10/2008
tarih ve 2008/114 Sorgu sayılı kararı ile başvurucunun tutuklanmasına karar
verilmiştir.
8. Başvurucu ve diğer iki şüpheli hakkında, Viranşehir
Cumhuriyet Başsavcılığının (5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile yetkili) 3/11/2008 tarih ve E.2008/844 sayılı iddianamesi ile "müstehcen görüntü içeren ürünlerin üretiminde
çocuğu kullanma" suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası
açılmış, dava Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesinin (Çocuk Mahkemesi sıfatıyla)
E.2008/557 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
9. Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesi, 20/1/2009
tarihli duruşmada başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.
10. Mahkemece, 1/6/2010 tarih ve
E.2008/557, K.2010/336 sayılı karar ile başvurucunun, "müstehcen görüntü içeren ürünlerin üretiminde
çocuğu kullanma" suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir.
11. Karar başvurucu tarafından temyiz edilmiş olup, İlk
Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 20/1/2015
tarih ve E.2013/11032, K.2015/386 sayılı kararı ile onanmıştır.
12. Başvurucu, 31/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 226. maddesinin (3) numaralı fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 31/7/2014 tarih ve 2014/12435 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, "müstehcen
görüntü içeren ürünlerin üretiminde çocuğu kullanma" suçundan 27/10/2008 tarihinde tutuklandığını, 20/1/2009 tarihinde
tahliye edildiğini, ancak Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında açılan
kamu davasının halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
16. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
17. Başvurucu, Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında
açılan kamu davasının halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
18. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
19. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
20. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, "müstehcen görüntü içeren ürünlerin üretiminde
çocuğu kullanma" suçunu işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında
isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’un 226. maddesinin (3) numaralı fıkrasında
hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede
başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No:
2012/625, 9/1/2014, § 32).
21. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anı ya da
kamu davasının açıldığı tarihtir. Somut başvuru açısından bu tarih, Viranşehir
Sulh Ceza Mahkemesince başvurucunun tutuklandığı 27/10/2008
tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise, suç isnadının
nihai olarak karara bağlandığı tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
Yargıtay onama kararı tarihi olan 20/1/2015 tarihidir
(B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
22. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, 27/10/2008 tarihinde tutuklanan başvurucu ile diğer iki
şüpheli hakkında, Viranşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 3/11/2008 tarihli
iddianamesi ile "müstehcen görüntü
içeren ürünlerin üretiminde çocuğu kullanma" suçunu işledikleri
iddiasıyla kamu davası açıldığı, davanın Viranşehir Asliye Ceza Mahkemesinin
E.2008/557 sayılı dosyasına kaydedildiği tespit edilmiştir. Mahkemece,
başvurucu ve diğer sanıkların savunmaları ile mağdur, müşteki ve tanık
beyanlarının alındığı, 20/1/2009 tarihinde
başvurucunun tahliyesine karar verildiği, iletişim tespit tutanakları ile Adli
Tıp Kurumu raporu incelenerek 1/6/2010 tarihinde, başvurucunun "müstehcen görüntü içeren ürünlerin üretiminde
çocuğu kullanma" suçundan 3 yıl 4 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verildiği, başvurucu tarafından temyiz edilen hükmün
onandığı anlaşılmıştır.
23. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No:
2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
24. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
ceza davası; hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Anılan davaya bütün olarak bakıldığında,
somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön
bulunmadığı ve söz konusu altı yılı aşkın süredir devam eden yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
25. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
26. Başvurucu, makul sürede yargılama
yapılmadığı için 20.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
27. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
28. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin altı yılı aşkın süredir devam eden yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
4.150,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
29. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
30. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 4.150,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.