TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULLAH EKİM VE CELALETTİN SAMİ ERENGÜL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12490)
Karar Tarihi: 26/12/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Tuğçe TAKCI
Başvurucular
1. Abdullah EKİM
2. Celalettin Sami ERENGÜL
Vekili
Av. Mehmet ERBİL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğunun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin mahkûmiyete esas alınması, gözaltındayken avukat ile görüşme hakkının kısıtlanması, yargılamanın özel statülü mahkemece yapılması ve makul sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvuruculardan Abdullah Ekim 1979 tarihinde Bursa'da, Celalettin Sami Erengül 1975 yılında Bilecik'te doğmuş olup olayların gerçekleştiği tarihte Bursa ilinde ikamet etmektedirler.
7. Başvuruculardan Abdullah Ekim 9/11/2002, Celalettin Sami Erengül ise 28/12/2002 tarihinde tutuklanmış olup iki başvurucu da 11/6/2012 tarihinde tahliye olmuştur.
8. Başvurucular hakkında İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 2002 ve 2003 tarihli iki ayrı iddianamesiyle anayasal düzeni cebir yolu ile değiştirmeye matuf fiil işlemek, İBDA-C terör örgütüne üye olmak ve patlayıcı madde atmak suçlarından kamu davaları açılmıştır. Anılan davalar, daha sonra İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi (CMK 250. madde ile görevli) (Mahkeme) nezdinde birleştirilmiştir.
9. Mahkemece 23/10/2008 tarihli kararla başvurucuların terör örgütüne üye olma, patlayıcı imali ve nakli ile mala zarar verme suçlarından cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
10. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/11/2009 tarihli kararıyla eylemin anayasal düzeni değiştirmeye kalkışma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
11. Mahkeme 31/1/2013 tarihli kararla anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan başvurucuların müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar vermiştir.
12. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 24/6/2014 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır.
13. Başvurucular, kararı 2/7/2014 tarihinde öğrendiklerini bildirmişlerdir.
14. Başvurucular 23/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
15. Bireysel başvuru sonrasında başvurucular vekili 14/1/2016 tarihli dilekçeyle, başvuru konusu yargılamadaki diğer sanık hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 9/3/2015 tarihli tebliğnameyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca itiraz kanun yoluna müracaat edildiğini, Yargıtay Ceza Genel Kuruluna (Kurul) gönderilen dosyanın Kurulun 2015/1116 sayılı esasında derdest durumda olduğunu ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/1/2016 tarihli kararıyla itiraz incelemesinin neticesinin beklenmesi gerektiği nedeniyle diğer sanık hakkında infazın durdurulmasına karar verildiğini belirtilerek başvurucular hakkında da itiraz kanun yoluna başvurulması talebinde bulunmuştur.
16. Başvurucuların söz konusu talebi Mahkemenin 20/1/2016 tarihli yazısıyla 2015/1116 esasında kayıtlı dosyada birlikte incelenmek üzere Kurula iletilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 26/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
18. Başvurucular, tutukluluğunun makul süreyi aştığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa Mahkemesi, benzer iddiaların ileri sürüldüğü başvurulara ilişkin olarak birçok kararında “zaman bakımından yetkisi”yle ilgili ilkeleri belirlemiştir. İlk derece mahkemesince verilen mahkûmiyet kararının anılan yetkinin başladığı 23/9/2012 tarihinden sonra verilmiş olması gerektiği, bu tarihten önce verilen bir nihai kararla sona eren tutukluluk hâllerine ilişkin başvuruların zaman bakımından yetki dışında kaldığı kabul edilmiştir (Osman Büyüksu, B. No: 2013/5512, 3/4/2014, §§ 20-24; Ali Öksüz, B. No: 2013/6065, 3/4/2014, §§ 20-23; Cevdet Genç, B. No: 2012/142, 9/1/2014, §§ 24-29).
20. Somut olayda başvurucuların suç isnadına bağlı tutukluluk durumları tahliye edildikleri 11/6/2012 tarihinde yani bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 tarihinden önce sona ermiştir.
21. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucular, kendilerinden kaynaklanmayan nedenlerle yargılamanın uzadığını belirterek makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi gereği başvurudan feragat edilmesi hâlinde düşme kararı verilmesi gerektiği öngörülmüştür. Ancak İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde, feragat hâllerinde de başvurunun incelenmesine devam edilebilir (İrfan Akkaya, B. No: 2012/69, 12/2/2013, §§ 16, 17).
24. Somut olayda başvurucular, başvuru konusu yargılamaya ilişkin makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla 24/3/2015 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna (Komisyon) başvuruda bulunmuşlardır. Başvurucular vekili tarafından bu durum 7/5/2015 tarihli dilekçe ile Anayasa Mahkemesine bildirilmiş ve makul sürede yargılanma hakkı bakımından inceleme yapılmaması talep edilmiştir.
25. Komisyonun 28/9/2015 tarihli kararıyla başvurucular lehine 15.600 TL tazminata hükmettiği ve tazminatın ödendiği, başvurucuların makul sürede yargılanma hakkına ilişkin başvurularından feragat ettikleri ve başvurunun incelenmesine devam edilmesini gerektiren bir husus da bulunmadığı gözönüne alındığında ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılarak başvurucuların mağdurluk statülerinin sona erdiği ve başvurunun incelenmesine devam edilmesini gerektiren bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının düşmesine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
27. Başvurucular, kolluk nezdinde müdafii bulunmaksızın baskı ve işkence altında alınan ifadelerinin mahkûmiyetlerine esas alınması ve yargılamanın CMK 250. madde ile görevli Mahkeme tarafından yapılması nedenleriyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
28. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
29. Ceza yargılamasında tüketilmesi gereken son başvuru yolu temyizdir. Temyiz incelemesinden geçen kararlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlendiği açıktır. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısınca bu yetki kullanılmış ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunca Daire kararının kaldırılabilme ihtimali de görmezden gelinemez. Dairenin onama kararının kaldırılması üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen bozma kararı doğrultusunda ilk derece mahkemesince yeni bir karar verilecektir. Olağanüstü bir kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisinin somut olayda geldiği aşama dikkate alındığında etkili olarak değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu durumda aynı dava sürecinin farklı düzlemlerde hem Anayasa Mahkemesince hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yargısal incelemeye tabi tutulması, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurudaki ikincil nitelikteki rolüne uygun olmayacağından başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesi gerekmektedir. (Fuat Karaosmanoğlu, B. No: 2013/9044, 5/11/2014, § 46).
30. Somut olayda başvurucuların, itiraz kanun yoluna aynı nedenlerle giden ve itiraz nedenleri Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kabul edilip Yargıtay Ceza Genel Kuruluna itiraz yoluna başvurulan diğer sanığınkiyle aynı yöndeki iddiaları içeren itiraz dilekçesinin birlikte incelenmek üzere Kurula iletildiği ve Kurul tarafından bireysel başvuru sonrasında daitirazın neticelenmediği görülmüştür. Dolayısıyla başvurucular, etkili hâle gelen olağanüstü kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın DÜŞMESİNE,
3. Diğer ihlal iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 26/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.