TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GÜVEN ERSOY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/126)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Aydın ŞİMŞEK
|
Başvurucu
|
:
|
Güven ERSOY
|
Vekili
|
:
|
Av. Yusuf Ziya GÖKLÜ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması,
matbu gerekçelerle tutukluluğun devamına karar verilmesi, tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması, itiraz mercilerince alınan
Savcılık görüşünün bildirilmemesi, hüküm sonrası tahliye talebinin uzun süre
karara bağlanmaması nedenleriyle özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/12/2013 tarihinde
İskenderun 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/1/2014
tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Osmaniye 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 2/4/2008 tarihli ve 2008/51 Sorgu sayılı kararı ile “kasten
insan öldürme” suçundan tutuklanmıştır.
6. Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2008
tarihli ve E.2008/1089 sayılıiddianamesi ile
başvurucu hakkında “kasten insan öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs ve
6136 sayılı Yasaya muhalefet” suçlarını işlediğinden bahisle cezalandırılması
istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesine kamu davası açılmıştır.
7. Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/2011
tarihli ve E.2008/87, K.2011/222 sayılı kararı ile başvurucunun “kasten insan
öldürme, kasten yaralama ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet” suçlarından
mahkûmiyetine karar verilmiştir. Mahkeme, hüküm ile birlikte başvurucunun
tutukluluğunun devamına da karar vermiştir.
8. Anılan karar, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 5/11/2012 tarihli ve E.2012/3429,
K.2012/7841 sayılı ilamı ile bozulmuştur.
9. Bozma sonrasında yargılamaya devam eden Osmaniye 1. Ağır Ceza
Mahkemesi, 5/3/2013 tarihli ve E.2012/316, K.2013/53
sayılı kararı ile başvurucunun “(2 ayrı) kasten insan öldürme” suçundan toplam
40 yıl hapis, “kasten yaralama” suçundan 2 yıl 6 ay hapis, “6136 sayılı Yasa'ya
muhalefet” suçundan 10 ay hapis ve 500 TL adli para cezaları ile
cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemece hüküm ile birlikte “verilen ceza miktarı,sanıkların
işlediği iddia edilen suçun 5271 Sayılı CMK’nın 100.
maddesinde sayılan suçlardan oluşu, sanıkların tevkif tarihleri ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı dikkate alınarak” başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
10. Anılan karar, başvurucuya duruşmada tefhim edilmiştir.
11. Başvuru formu ve eklerinde, hüküm ile birlikte verilen
tutukluluğun devamı kararına karşı itiraz yoluna gidildiğine dair bilgi ve/veya
belge sunulmamıştır.
12. Başvurucu, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünü temyiz
etmiştir.
13. Başvurucu, Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderdiği 5/7/2013 tarihli dilekçesi ile tahliyesine karar verilmesini
talep etmiştir.
14. Başvurucu 23/12/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
15. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23/6/2014
tarihli ve E.2014/2329, K.2014/3591 sayılı ilamı ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürme ve 6136 sayılı
Yasaya muhalefet” suçlarından verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına,
“kasten yaralama” suçundan verilen hükmün ise “kullanılan
silahın elverişliliği, sanıkların maktüller ve mağdur
arasında ayrım yapmaksızın üçünün üzerine doğru çok sayıda ateş etmeleri ve
aynı olayda N. ve Z.'yi öldürmeleri hususları
birlikte dikkate alındığında, açığa çıkan kastlarının öldürmeye yönelik olduğu
anlaşıldığı halde, kasten öldürme suçuna teşebbüs yerine yazılı şekilde suçun
niteliğinde yanılgıya düşülerek kasten yaralamadan hüküm kurulması”
gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir. Anılan Yargıtay ilamında, ayrıca
başvurucunun tahliye talebinin reddine de karar verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten öldürme”
kenar başlıklı 81. maddesi şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
17. 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli
silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar veya bulunduranlar
hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve otuz günden yüz güne kadar adlî para
cezasına hükmolunur.”
18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama
kararı” kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97
md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu
husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir.
Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği
yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.”
19. 5271 sayılı Kanun’un
“Tutuklulukta geçecek süre” kenar başlıklı 102. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
20. 5271 sayılı Kanun’un
“Tutukluluğun incelenmesi” kenar başlıklı 108. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde
bulunduğu süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk
hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi
üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde
bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek
suretiyle karar verilir.”
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, tutukluluğun 5271 sayılı
Kanun’un 102. maddesinde öngörülen 5 yıllık azami süreyi aştığını, tutukluluk
hâlinin devamına dair kararların matbu gerekçelere dayandırıldığını, gerek
itiraz üzerine gerekse resen yapılan tutukluluk incelemelerinin duruşmasız
olarak yapıldığını, itiraz incelemeleri sırasında mahkemece alınan savcılık
görüşünün bildirilmediğini, İlk Derece Mahkemesince hüküm verildikten sonra
yaptıkları tahliye talebinin uzun süre karara bağlanmadığını belirterek
Anayasa’nın 19. maddesi ile güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve hak ihlali tespiti ile birlikte
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Suç İsnadına Bağlı Tutma Yönünden
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı
47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir ...”
24. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) “Başvuru süresi ve mazeret”
başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.”
25. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler yahut yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir.
26. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması hâlinde
bu yolun tüketildiği ve buna ilişkin kararın kesinleştiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraberbaşvuru
süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai
karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada nihai kararın
tebliğinin öngörüldüğü hâllerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen
hâllerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin
esas alınması gerekir (Taner Kurban,
B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
27. Bireysel başvurunun ön şartlarından biri de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür (Yasin Yaman, B. No:
2012/1075, 12/2/2013, § 18).
28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla tutukluluk hâli devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa mahkûmiyet tarihi itibarıyla
tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından tutuklamanın
şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir.
Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla isnat olunan suçun işlendiği, bundan
failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık
hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte
kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk
hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca
gerekmez. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı
sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir (Korcan Pulatsü, § 33).
30. “Bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin
başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu
tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman,
B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 66).
31. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma”
durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi veya makul süreyi aştığı
iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken
tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten
sonra veya serbest bırakılmadan itibaren başvuru süresi içinde yapılması
gerekir (Mehmet Emin Kılıç, B.
No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28).
32. Somut olayda başvurucu 2/4/2008
tarihinde tutuklanmıştır. Yapılan yargılama sonucunda Osmaniye 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli kararı ile başvurucunun
“kasten insan öldürme” suçundan toplam 40 yıl hapis, “6136 sayılı Yasa'ya
muhalefet” suçundan 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiş; anılan suçlardan verilen mahkûmiyet
hükmü, temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23/6/2014
tarihli ilâmı ile onanmıştır. Mahkemece anılan karar ile başvurucu hakkında
“kasten yaralama (insan öldürmeye teşebbüs)” suçundan verilen mahkumiyet hükmütemyiz incelemesi
sonucunda bozulmuş ise de bu suç yönünden verilen bozma kararının, başvurucunun
tutulmasının niteliği üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır.
33. Dolayısıyla başvurucunun “bir suç isnadına bağlı olarak”
özgürlüğünden yoksun bırakılması, İlk Derece Mahkemesinin mahkûmiyet kararını
verdiği 5/3/2013 tarihinde sona ermiştir. Bu karar,
başvurucunun yüzüne karşı tefhim edilmiştir. Başvurucunun 5/7/2013
tarihli tahliye talebi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin verdiği 23/6/2014
tarihli tahliye talebinin reddi kararının, bireysel başvuru süresi üzerinde
etkisi bulunmamaktadır.
34. Bu belirlemeler karşısında “bir suç isnadına bağlı olarak”
tutuklulukla ilgili şikâyetleri içeren bireysel başvurunun, İlk Derece
Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edilmemiş ise kararın verildiği tarihten itibaren, itiraz edilmiş ise itiraz
merciince verilen kararın öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde
yapılması gerekmektedir. Somut olayda başvurucu tarafından İlk Derece
Mahkemesince hüküm ile birlikte verilen tutukluluğun devamı kararına itiraz
edildiğine yönelik bir bilgi ve/veya belge bulunmamaktadır (bkz. § 11). Bu
nedenle başvurunun İlk Derece Mahkemesinin nihai kararını verdiği 5/3/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması
gerekirken 23/12/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu
sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvuru yollarının tüketildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Mahkumiyet Kararına
Bağlı Tutma Yönünden
36. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri
dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
37. 6216 sayılı Kanun’un
“Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi”
kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
38. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, § 42).
39. Anayasa’da yer alan kurallara benzer şekilde Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında;
herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğu, anılan fıkranın (a) ve (f)
bentlerinde belirtilen hâller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan
hiç kimsenin özgürlüğünden yoksun bırakılamayacağı belirtilmiştir (Mehmet İlker Başbuğ, B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 42).
40. Kişi hürriyetine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen
esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü, ilke olarak idari organlara ve
derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule
ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin
amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak
olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek
sınırlamaların maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38).
41. Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ilk istisnası
“Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik
tedbirlerinin yerine getirilmesi” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda
yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası
veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlali kabul edilmeyecektir. Diğer taraftan “suç
şüphesine bağlı tutma” kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna
“bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı” ifade etmektedir (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Sözleşme’ye göre özgürlüğe
getirilen sınırlamanın meşru kabul edilebilmesi için mahkûmiyet kararı sonrası
“tutma” hâli veya hapsedilmenin, “yetkili mahkeme” kararına dayalı ve hukuka
(kanuna) uygun olması şartları aranmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı
yönünden “tutma” hâli, geniş
anlamda kullanılmakta olup gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet sonrası tutukluluk ve
hükümlülük hâllerini içine almaktadır. Sözleşme maddesindeki “yetkili mahkeme”
vurgusu; kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuran ceza veya
güvenlik tedbiri uygulama konusunda kanun gereği yetkilendirilmiş, yürütme
organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip yargısal organı
ifade etmektedir. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (1) numaralı fırkasının (a) bendi kapsamına, mahkemelerce verilmiş
mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hâllerinde ortaya çıkan özgürlükten
yoksun bırakma hâlleri dâhil ise de anılan kurallar; mahkûmiyet kararının
değil, tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu
güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya
orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay
Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
43. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa’nın
19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla
birlikte herkesin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka
getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde
belirtilmesi, “keyfi bir biçimde” bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını
amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının
infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında
değerlendirilmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de
hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza
infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal
mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında
güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal,
B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 32).
44. Somut olayda Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/3/2013 tarihli kararı ile başvurucunun “kasten insan
öldürme” suçundan toplam 40 yıl hapis ve “6136 sayılı Yasa'ya muhalefet” suçundan 10 ay hapis cezaları ile
cezalandırılmasına karar verilmiş; anılan suçlardan verilen mahkûmiyet hükmü,
temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 23/6/2014 tarihli ilamı
ile onanmıştır. Başvurucu hakkında İskenderun Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından düzenlenen 12/9/2014 tarihli müddetnameye göre başvurucunun anılan mahkûmiyet kararının
infazı kapsamında (tutukluluk süresi mahsup edildikten sonra) koşullu
salıverilme tarihi 1/8/2035, hak ederek tahliye tarihi 12/3/2049’dur.
45. Buna göre başvurucu, hakkında “kasten insan öldürme ve 6136 sayılı Yasa'ya muhalefet” suçlarından mahkumiyet kararının verildiği
5/3/2013 tarihinden bu mahkumiyet kararının onandığı
26/3/2014 tarihine kadar “mahkûmiyet
sonrası tutma” kapsamında, 26/3/2014 tarihinden sonra ise Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “mahkemece verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezanın yerine getirilmesi” kapsamında hürriyetinden yoksun
bırakılmıştır.
46. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
durum, başvurucunun “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında 5/3/2013-23/6/2014
tarihleri arasındaki özgürlüğünden yoksun bırakılmasını da kapsamaktadır (bkz.
§ 41).
47. Başvurucunun, hakkında verilen ve infaz edilmekte olan mahkumiyet hükmünün kanun ile yetkilendirilmemiş, yürütme
organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip olmayan bir yargı
organı tarafından ve keyfî bir biçimde verildiği yönünde bir şikâyeti
bulunmamaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkûmiyet sonrası
tutulması yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Suç isnadına bağlı tutma yönünden kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkumiyet kararına bağlı tutma
yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.