TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET GÜZELOGLU BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/12757)
|
|
Karar Tarihi: 7/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet GÜZELOGLU
|
Vekili
|
:
|
Av. Korhan Murat HOCAOĞULLARI
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, varsayıma dayalı şekilde idari para cezası kesilmesi
nedeniyle adil yargılanma hakkı ile cezaların şahsiliği ilkesinin ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Hatay İl Emniyet Müdürlüğünce, sürücü belgesi olmaksızın araç
kullanan sürücünün aynı zamanda araç sahibi olmaması nedeniyle aracı kiralayan
firma sahibine (başvurucuya) de 1.407 TL idari para cezası verilmiştir.
9. Başvurucu hakkındaki 25/11/2013
tarihli ve 429570 seri numaralı trafik idari para cezası karar tutanağı
17/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
10. Başvurucu, Anayasa Mahkemesince iptal edilen hükme istinaden
kendisineidari para cezası verildiğini belirterek
(kapatılan) Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesine süresinde başvuruda bulunmuştur.
11. Anılan başvuru, (kapatılan) Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 11/6/2014 tarihli ve 2014/404 Değişik İş sayılı kararıyla
kesin olarak reddedilmiştir.
12. Ret gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...[H]er ne kadar itiraz eden kendisinin
oto kiralama firması sahibi olduğunu, 31 K 46... plakalı aracı S. K.ya kiraya verdiğini, bu şahsın da sürücü belgesiz olan
kendi kardeşi M. K.ya kendisinin bilgi ve izni
dışında verdiğini belirtmiş ise de, itiraz eden hakkında sürücü belgesi olmayan
kişiye araç kullandırtmaktan dolayı KTK'nın
36/3-a-son maddeleri gereğince idari para cezası verilmiş olup, itiraz eden, bizzatkendisi aracını, sürücü belgesiz kişiye vermemiş olsa
dahi, araç kiralama firması sahibi olarak, kiraya verdiği araçların kendi bilgi
ve rızası dışında olsa da, bu kişilerce başkalarına da verilebileceğini ve kullandırılabileceğiniöngörmesi gerektiğinden ve kanun
maddesinin bu noktadaaçıkolduğu anlaşıldığından
itiraz yerinde görülmemiştir...."
13. Anılan karar, başvurucuya 26/6/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Bireysel başvuru 31/7/2014
tarihinde yapılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
15. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunu’nun 4. maddesi şöyledir:
“(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu,
kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından
belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle
de doldurulabilir.
2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü,
süresi ve miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.”
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir
fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz...”
17. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu'nun 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi
olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin
verilmesi yasaktır.
...
Buna göre;
a) Sürücü belgesi olmayanların,
…
araç kullanarak trafiğe çıktıklarının tespiti hâlinde, bu kişilere 1.407
Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, aracın sürücü belgesiz kişilerce
sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda
idari para cezası verilir.”
18. Aynı Kanun’un 36. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 29/11/2012 tarihli ve E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı
ile iptal edilen üçüncü fıkrasının dördüncü cümlesi şöyledir:
“… Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse,
ayrıca tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir.”
19. Anayasa Mahkemesinin 29/11/2012
tarihli ve E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı sayılı kararının ilgili kısmı
şöyledir:
“Anayasa'nın 38.
maddesinin birinci fıkrasında, 'Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.'; üçüncü fıkrasında,'Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri
ancak kanunla konulur.' denilerek suçun ve cezanın kanuniliği esası
benimsenmiş; yedinci fıkrasında ise ceza sorumluluğunun şahsi olduğu
belirtilerek herkesin, kendi eyleminden sorumlu tutulacağı, başkalarının suç
oluşturan eylemlerinden dolayı cezalandırılamayacağı kabul edilmiştir.
Ceza sorumluluğunun şahsiliği ceza hukukunun
temel kurallarındandır. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği
bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Diğer bir anlatımla, bir kimsenin
başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır. Bu ilkeye göre asli ve feri
failden başka kişilerin bir suç sebebiyle cezalandırılmaları olanaklı değildir.
Anayasa'nın 38. maddesinin yedinci fıkrası ile ilgili gerekçede de, ''fıkra,
ceza sorumluluğunun şahsi olduğu; yani failden gayri kişilerin bir suç
sebebiyle cezalandırılamayacağı hükmünü getirmektedir. Bu ilke dahi ceza hukukuna
yerleşmiş ve 'kusura dayanan ceza sorumluluğu' ilkesine dahil,
terki mümkün olmayan bir temel kuralıdır.' denilmektedir. Anayasa'nın 38.
maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından idari para
cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tâbidir.
İtiraz konusu kuralda, sürücü belgesi olmadan
araç kullanan kimsenin aynı zamanda araç sahibi olmadığı durumlarda, tescil
plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenleneceği belirtilmekte, araç sahibinin
kusurunun bulunup bulunmadığı, aracı sürücü belgesi olmayan kişiye bilerek
verip vermediği değerlendirilmeden idare tarafından yaptırım uygulanmaktadır.
Bu durum ise işlemediği bir fiilden dolayı araç sahibine yaptırım uygulanmasına
neden olabilecek niteliktedir. Dolayısıyla, sürücü belgesiz araç kullanılması
ve sürücünün araç sahibi olmaması halinde tescil plakası sahiplerine sadece
ruhsat sahibi olmaları nedeniyle yaptırım uygulanması cezaların şahsiliği
ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Öte yandan, Anayasa ve ceza hukukunun temel
kuralları uyarınca, kişilere ceza verilebilmesi için hukuka aykırı eylemin
kanunda belirtilmiş olması ve bu eylemin o kişi tarafından gerçekleştirilmiş
olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. İtiraz konusu kuralda araç sahibinin
hangi eyleminin suç sayıldığı açık bir şekilde gösterilmediği gibi araç sahibi
olma ile suç arasındaki illiyet bağının ne suretle oluştuğu da
belirtilmemiştir.”
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç isnat edilen herkes,
suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.”
2.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
21. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suçluluk karineleri
ve ispat yüküne ilişkin olarak ilkeler belirlemiştir. Buna göre ispat yükünün
iddia makamından alınıp savunma makamına verilmesi hâlinde masumiyet karinesi
ihlal edilebilir (Telfner/Avusturya, B. No: 33501/96, 20/3/2001, § 15). AİHM, Salabiaku/Fransa (B. No: 10519/83, 7/10/1988,
§§ 24, 28, 29) başvurusunda, fiilî veya hukuki karinelerin her hukuk sisteminde
bulunabileceğini belirttikten sonra ceza hukukundaki karinelerin belli
koşulların oluşması durumunda kabul edilebileceğini ifade etmiştir. Mahkemeye
göre fiilî veya hukuki karinelerin bulunduğu durumlarda suç isnadı altındaki
kişiye bunun aksini ortaya koyma olanağının mutlaka tanınması ve kişinin
savunma hakkının kısıtlanmaması gerekir.
22. Bu karinelerin kabul edilebilirliği, ceza davasında risk
altında bulunan menfaatle de doğrudan ilgilidir. Sözleşmeci devletler, ceza
hukuku kapsamında karinelere başvururken dava konusunun önemi ile savunmanın
hakları arasında adil bir denge kurmalıdırlar. Yararlanılan araçlar, ulaşılması
gereken meşru amaçla orantılı olmalıdır (Janosevic/İsveç, 21/5/2003,B. No: 34619/97,
§ 101).
23. Özet olarak AİHM; savunma hakkının
kısıtlanmaması, suç isnadı altındaki kişilere karinelerin aksini ortaya koyma
olanağının tanınması ve hâkimin sanığı şüpheden yararlandırmak konusunda mutlak
takdir hakkının bulunması durumunda masumiyet karinesinin ihlal edilmiş
sayılmayacağını, kanun koyucuların bu tür hükümler ihdas etmesinin masumiyet
karinesine aykırı olmayacağını belirtmektedir (Pham Hoang/Fransa, B. No: 13191/87, §§
33, 36).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 7/6/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu, cezaya dayanak olan 2918 sayılı Kanun'un 36.
maddesinde yer alan "Sürücü aynı
zamanda araç sahibi değilse, ayrıca tescil plakasına da aynı miktar için ceza
tutanağı düzenlenir." cümlesinin Anayasa Mahkemesince iptal
edildiğini, bunun üzerine kanun koyucu tarafından 11/6/2013
tarihli ve 6487 sayılı Kanun ile madde metnine eklenen "Ayrıca, aracın sürücü belgesiz kişilerce
sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda
idari para cezası verilir." cümlesinin dava tarihinde
yürürlükte olduğunu ancak itirazı inceleyen Mahkemenin bu değişikliği dikkate
almadan ve yeni madde kapsamında ceza için gerekli şart olan, sürücü belgesiz
kişinin aracı kullanmasında araç sahibinin izninin olup olmadığı hususunu
-kanuna olağanın dışında farklı bir anlam vererek- hatalı olarak
değerlendirdiğini, “fiilsiz suç olmaz” ilkesini göz
ardı ettiğini ve böylece itirazını reddettiğini belirterek suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi” ile sözleşme ve çalışma hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş; anılan cezanın iptaline karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
26. Bakanlık, başvurucunun iddialarını suç ve cezaların
kanuniliği ilkesi kapsamında değerlendirmiş veanılan
ilkeye ilişkin AİHM ve Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına atıfta bulunmuştur.Bakanlık ayrıca
Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının yorumlanmasının bariz takdir hatası
veya açık bir keyfîlik içermesi hâlinde bireysel
başvuruya konu olabileceğini belirtmiştir.
2. Değerlendirme
27.Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28.Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse
suçlu sayılamaz.”
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
iddialarının masumiyet karinesi kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
30. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Başvurucunun
ihlal iddiasına konu olan masumiyet karinesi; Anayasa’nın 38. maddesinin
dördüncü, Sözleşme’nin ise 6. maddesinin (2) numaralı fıkralarında
düzenlenmektedir.
31. Diğer taraftan Sözleşme’nin 6. maddesinde, adil yargılanmaya
ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların
ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla
bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına
dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel
başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24). Anayasa Mahkemesi
daha önce kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin
uyuşmazlıkların da "suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklar" kapsamında
Anayasa'nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesinin ortak koruma alanı içinde yer
aldığına karar vermiştir (Remzi Durmaz,
B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 26).
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas
Yönünden
i. Genel
İlkeler
33. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir.
Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile "adil
yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat
edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı
düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954,15/2/2017,
§ 33).
34. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013).
Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan
suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak
kişinin masumiyeti “asıl” olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait
olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse,
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri
tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B.
No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
35. Sanık masumiyet karinesi gereği suçsuz sayıldığı için yargılama
yapılmakta ve maddi gerçeğe ulaşılmaya çalışılmaktadır. Maddi gerçeğe ulaşmak
için suç isnadı altında olan kişiden masum olduğunu ispat etmesi istenemez.
Çünkü suç isnadı altında da olsa kişi, hükmen sabit oluncaya kadar suçsuz kabul
edilmektedir (Adem Hüseyinoğlu, § 35).
36. Masumiyet karinesi kapsamında yer alan ve iddia edenin
iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı, Anayasa’nın 38. maddesinin
gerekçesinde de açıkça ifade edilmiştir. Bununla birlikte genel anlamda suçun
kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece savunmasını oluşturmak
için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiilî varsayımların
olduğu durumlarda ispat yükünün yer değiştirmesi masumiyet karinesine aykırılık
taşımaz (AYM, E.2013/38, K.2014/58, 27/3/2014). Ancak
suç isnadını içeren karinenin aksinin başvurucu tarafından yargılama sırasında
ispat edilebilmesinin mümkün olması, hâkimin de bu yönde ileri sürülen
iddiaları inceleyip kararını buna göre verebilmesi, bir başka ifadeyle
karinelerin kişiyi otomatik olarak "suçlu" hâline getirmemesi
gerekir. Karineler, masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaşmamalı ve suç
isnadı altındaki kişi savunma imkanlarından yararlandırılmalıdır (Adem Hüseyinoğlu, § 36).
37. Öte yandan kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari
yaptırımlarda -adli suç ve cezalara nazaran- masumiyet karinesinin ispata
ilişkin standardının daha düşük olması söz konusu olabilir. Çünkü idare -adli
soruşturma makamlarının kullandığı gibi- üstün kamusal yetkilere sahip
değildir. Bu tür uyuşmazlıklarda çoğu zaman idare ile kişi arasında ispat
imkânı bakımından önemli bir dezavantajın bulunmadığı söylenebilir. Ancak
Anayasa Mahkemesi, bir uyuşmazlık hakkında derece mahkemelerince verilen
kararları maddi vakıa ve hukuki yönden incelemekle görevli değildir. Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, yargılamanın usul
kurallarına uygunluğunu denetlemek değil masumiyet karinesi kapsamındaki
güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir (Adem Hüseyinoğlu, § 37).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
38. Başvuruya konu olaydaki kabahatin oluşması için motorlu
araçların sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından kara yollarında
sürülmesine izin verilmesi gerekir (bkz. § 17). Somut olayda Mahkeme,
başvurucunun aracı kiralayan firmanın sahibi olmasını idari para cezası
yaptırımı uygulanması için yeterli görmüştür. Diğer bir ifadeyle salt belli bir
statüde (mülkiyet hakkı sahibi) olma idari para cezası yaptırımı uygulanmasına
gerekçe yapılmıştır.
39. Araç sahibinin kastının bulunup bulunmadığı, sürücü belgesi
sahibi olmayan kişiler tarafından aracın sürülmesine izin verilip verilmediği
değerlendirilmemiş ve bu konuda bir tespit yapılmamıştır. Mahkeme, başvurucunun
araç kiralama firması sahibi olarak kiraya verdiği araçların kendi bilgi ve
rızası dışında da olsa sürücü belgesiz kişilere kullandırılabileceğini
öngörmesi gerektiğine dair bir fiilî karineden yararlanmıştır. Anılan karineyle
suç isnadı altındaki başvurucu, otomatik olarak suçlu konumuna düşürülmüştür.
Diğer yandan kabahatin işlendiğine ilişkin olarak Mahkemece yapılan varsayımın
aksinin ispatı mümkün değildir.
40. Mahkemenin mevcut düzenlemenin kapsamını objektif sorumluluk
esaslarına göre genişleterek (varsayımlardan hareket ederek) başvurunun reddine
karar verdiği görülmektedir. Diğer bir ifadeyle somut olgular yerine aksi ispat
edilemeyecek bir fiilî karineden yararlanılarak eylem ile başvurucu arasında
bağ kurulmuş ve kabahatin işlendiğine karar verilmiştir. Başvurucunun
yöneltilen eylem ilgili savunma ve bunun aksini ispat bakımından yaptırımı
uygulayan idare ile arasında önemli bir dezavantaj oluştuğu ve böylelikle
kullanılan varsayımın masumiyet karinesini ihlal eder boyuta ulaştığı
anlaşılmıştır. Başvurucuya savunma imkânı tanınmış olması da masumiyet karinesinin
ihlalini telafi etmemiştir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde
güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B.6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucu, idari para cezasının iptalini talep etmiştir.
44. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı ve 38. maddesinin
(4) numaralı fıkralarındagüvence altına alınan
masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere (kapatılan)
Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesinin yerine bakan Sulh Ceza Hâkimliğine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci ve 38. maddesinin dördüncü
fıkralarında güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
(kapatılan) Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesinin (2014/440 Değişik İş) yerine bakan
Sulh Ceza Hâkimliğine GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.