TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSA ŞAHİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12780)
|
|
Karar Tarihi: 9/5/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucu
|
:
|
Musa ŞAHİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Eray TOPRAK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; işe iade davasında esaslı iddiaların mahkeme ve
Yargıtay kararında cevaplandırılmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının,
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvurucu, Verem Savaş Derneğine (Dernek, işveren) bağlı
Ankara'nın Ulus semtindeki birimde 1/5/1999-31/3/2010 tarihleri arasında
hizmetli olarak çalışmıştır.
8. Sağlık Bakanlığının kararıyla Ulus'taki birim kapatılarak
Ankara Çukurambar'daki yerine taşınması nedeniyle
yeni işyerinde davacının çalışabileceği pozisyon bulunmadığı belirtilmiş ve
başvurucunun iş sözleşmesi feshedilmiştir.
9. Başvurucu 6/4/2010 tarihinde, Ankara 8. İş Mahkemesinde
(Mahkeme) açtığı davada işyerinin Ankara merkezde olduğunu, taşınılan yerin de
aynı il sınırları içinde yer aldığını, işin niteliği, kapasitesi ve teknik
donanımında herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını, iş akdinin sona
erdirilmesinden sonraki üç yıllık sürede işyerine yirmiye yakın işçi
alındığını, bu açıdan iş akdinin haksız olarak feshedildiğini belirterek feshin
geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.
10. Yargılama sırasında dinlenen davalı işveren tanıkları
beyanlarında; başvurucunun taşınılan işyerinde istihdam edilme imkânının
olmadığını, nakil yapılan yerde Sağlık Bakanlığı elemanlarının çalıştığını,
Verem Savaş Derneği çalışanlarının Derneğin Cebeci'de bulunan merkezinde ve
Ulus'taki hastanede çalıştıklarını, başvurucunun işine son verildikten sonra
ablasının da işten ayrılmasıyla yerine bir bayan elemanın alındığını ifade
etmişlerdir. Başvurucunun yargılama sırasında dinlenen tek tanığı beyanında;
Sağlık Bakanlığının başvurucunun çalıştığı birimi kapatması üzerine taşınılan
yerde Bakanlığın kadrolu elemanlarını çalıştırdığını, davalı işverenin kapanan
birimi dışında başka dispanserleri de olduğunu, buralarda çalışan birçok
personelin işten çıkarıldığını belirtmiştir.
11. Mahkeme 29/3/2011 tarihli kararında, dinlenen tanık
beyanlarına göre davacının Derneğe ait Ankara Ulus'taki hastanede ya da
Cebeci'deki merkezde istihdam edilme imkânının olduğunu, bu nedenle feshin
geçersiz sebebe dayandığını belirterek başvurucunun işe iadesine karar
vermiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 21/5/2012 tarihli
kararında, tanık sözlerine dayanılarak sonuca ulaşılamayacağını, başvurucunun
çalıştığı birimin başka bir yere taşınmasının ve bu birimde başvurucuyu
çalıştırabilecek herhangi bir yer olmamasının işveren tarafından iş
sözleşmesinin fesih sebebi olarak gösterildiğini belirtmiştir. Daire ayrıca,
uzman bir bilirkişiye inceleme yaptırılarak başvurucunun davalı Derneğin
Ankara'daki işyerlerinde çalıştırılma olanağının bulunup bulunmadığının tespit
ettirilmesi ve bundan sonra delillerin yeniden değerlendirilerek oluşacak
sonuca göre karar verilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak bilirkişiden rapor
aldırılmıştır. Mahkeme 31/1/2014 tarihli kararında, 2010 yılının Ocak ayında
davalı Dernekçe çalıştırılan işçi sayısının elli olduğunu, işçi sayısının iş
akdinin feshedildiği tarihte kırk yedi, Temmuz 2013 döneminde ise kırk iki
kişiye düştüğünü belirtmiştir. Mahkeme, iş akdinin feshinden sonra davacının
yapabileceği işleri yapmak üzere yeni işçi alınmadığını, dosyaya gelen davalı
başkanlık yazısına göre, davadan sonra işe alındığı anlaşılan iki hizmetlinin
de kadın olduğunu, iş akdi çeşitli nedenlerle sona eren diğer işçilerin de
yerine yenilerinin alınmadığını, bu nedenle davacının Derneğe bağlı başka bir
işyerinde veya başka bir görevde istihdam edilmesinin mümkün olmadığını, feshin
geçerli nedene dayandığı belirtilerek davanın reddine karar vermiştir.
14. Temyiz üzerine karar, Dairenin 8/5/2014 tarihli kararıyla
onanmıştır.
15. Onama kararı başvurucuya 16/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş,
6/8/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu'nun 18.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır.
..."
17. Olay tarihinde yürürlükte olan 4857 sayılı Kanun'un
12/10/2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 11. maddesi ile
değiştirilmeden önceki 20. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih
bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep
olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay
içinde iş mahkemesinde dava açabilir...
...
Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat
yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia
ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
...".
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/5/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru
incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu; iş akti sona
erdirildikten sonra üçü kadın, biri erkek dört kişinin işe alındığını,
Mahkemenin gerekçeli kararında işten çıkarıldıktan sonra iki bayan hizmetlinin
işe alındığının belirtildiğini, davalı Dernek bünyesinde neden kadın personelin
tercih edildiği ve kendisinin çalıştırılamayacağına ilişkin hususun açıklanmadığını,
iş tanımı değişmediği hâlde on bir yıl hizmetli olarak çalıştığı işyerinde
-başka kişilerin işe alındığı gözönüne alındığında-
çalıştırılmama nedeninin makul olarak açıklanmadığını belirterek gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
20. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
21. Başvurucunun davanın esasına yönelik itirazının Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında karşılanmaması nedeniyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının
gerekçeli hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin
(Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma
hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar
hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Canan Tosun, B. No: 2014/8891, 10/5/2017,
§ 22).
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır." denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli
yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan
Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Canan Tosun, § 23).
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen
yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri
[GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği,
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve
yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul
veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden
olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri,
§ 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin
kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir
atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz
merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini,
derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu
göstermesidir (Yasemin Ekşi, §
57).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
30. Başvurucu, işyerinin taşınması ve yeni birimde hizmetliye
ihtiyaç olmaması nedeniyle iş akdinin sona erdirildiğini ancak fesih tarihinden
sonra dört kişinin hizmetli olarak işe alındığını, bu olguya dayanarak feshin
geçerli bir nedene dayanmadığına ilişkin itirazlarının Mahkeme ve Yargıtay
tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçeyle cevaplandırılmadığını ileri
sürmüştür.
31. Dosya kapsamına alınan resmi kurum yazıları ve elde edilen
delillere göre fesih ve dava tarihinden sonraki süreçte davalı işverenin
15/4/2010-2/4/2012-5/6/2012 ve 17/12/2014 tarihlerinde üçü kadın, biri erkek
olmak üzere dört kişiyi hizmetli olarak işe aldığı anlaşılmaktadır.
32. Mahkeme "2010
yılının Ocak ayında davalı dernekçe çalıştırılan işçi sayısının 50 olduğu, bu
sayının iş akdinin feshi tarihinde 47'ye, Temmuz 2013 döneminde ise 42'ye
düştüğü, davacının iş akdinin feshinden sonra davacının yapabileceği işleri
yapmak üzere yeni işçi alınmadığı, davadan sonra işe alındığı anlaşılan 2
hizmetlinin de bayan olmasının dışında, iş akdi çeşitli nedenlerle sona eren
diğer işçilerin de yerine yenilerinin alınmadığı, bu açıdan, davacının derneğe
bağlı başka bir işyerinde veya başka bir görevde çalıştırılmasının mümkün
olmadığı" gerekçesine
dayanarak hüküm kurmuş, Daire formül kararla hükmü onamıştır.
33. Başvurucunun yargısal süreçte, iş akdinin feshine dayanak
gösterilen olgunun gerçekliğinin mevcut delillere göre kabul edilebilir
nitelikte olmadığı, başka bir ifadeyle Mahkemenin gerekçeli kararındaki kabule
göre fesih tarihinden sonra iki kadın işçi, gelen yazı içeriğine göre üçü
kadın, biri erkek olmak üzere dört işçinin farklı tarihlerde işyerinde istihdam
edilmesine rağmen hangi objektif ve kabul edilebilir nedenlerle işe devam
edemeyeceği, dolayısıyla fesih nedeninin geçersiz olduğuna yönelik esaslı
iddialarının Mahkeme ve Yargıtay tarafından ilgili ve yeterli bir gerekçe ile
karşılanmadığı anlaşılmıştır.
34. Buna göre başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini
gerektiren ve uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların Mahkeme ve
Yargıtay kararında değerlendirilmediği, dava koşullarında bu taleple ilgili
olarak hangi gerekçelerle ret kararı verildiğinin makul ve kabul edilebilir
ölçüde ortaya konulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
36. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
37. Bireysel başvuru sonrasında, 31/7/2018 tarihli ve 30495
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli
ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle
Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.
38. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre
yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi
ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan
bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul
edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat
üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Komisyon)
tarafından incelenmesi öngörülmüştür.
39. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında
Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı
kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla
31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak
Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir
olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup
bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
40. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru
yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi
olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan
başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile
bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
41. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı
gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkına İlişkin Diğer İhlal
İddiaları
43. Başvurucu; açtığı işe iade davasında tanık beyanlarıyla
davasını ispatlamasına rağmen Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin tanık delilinin
yetersiz olduğunu ve dosyada bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini
belirterek hükmü bozduğunu, bozma kararına uyularak yapılan yargılamada
dosyanın usulsüz bir şekilde Mahkemece resen bilirkişiye tevdi edilerek rapor
aldırıldığını, bilirkişinin yemin etmediğini, bu açıdan raporun hukuken yok
hükmünde olduğunu, çözümü teknik inceleme gerektirmeyen bir mesele olmasına
rağmen dosyanın bilirkişiye tevdi edilmesinin de usulsüz olduğunu, raporun
cinsiyet ayrımcılığı düşüncesi esas alınarak düzenlendiğini belirtmiştir.
Başvurucu ayrıca işten çıkarıldıktan sonra başka kişilerin işe alındığı
hususunun resmî belgelerle ispatlandığını, Mahkemenin deliller arasında
hiyerarşik bir değerlendirme yaparak tanık beyanlarına değerlenmediğini, bu
açıdan kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Somut başvuruda, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı ile ilgili
ihlal sonucuna varıldığından başvurucunun bu başlık altında dile getirdiği
şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
46. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
47. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
48. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
49. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 40.000 TL maddi, 60.000 TL
manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
50. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun işe iade istemiyle açmış
olduğu davada gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Dolayısıyla somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı
anlaşılmaktadır.
51. Bu durumda mahkemeye erişim hakkına yönelik ihlalin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı
Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması
gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve
tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda yargılama yapılarak esas hakkında
bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden
yargılama yapılmak üzere Ankara 8. İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
52. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının
İNCELENMESİNE GEREK BULUNMADIĞINA,
D. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
Ankara 8. İş Mahkemesine(E.2012/719, K.2014/120) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
F. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/5/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.