TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET NURİ ÖZKAN ÖZLER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12885)
|
|
Karar Tarihi: 11/5/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet Nuri Özkan ÖZLER
|
|
|
2. Elif ÖZLER
|
|
|
3. Fatma Zehra ÖZLER
|
|
|
4. Halil ÖZLER
|
|
|
5. Hatice ÖZLER KALAYCI
|
|
|
6. Hüsamettin MACUN
|
|
|
7. İbrahim Hakkı ÖZLER
|
|
|
8. İsmail ÖZLER
|
|
|
9. Kemal MACUN
|
|
|
10. Mahrem MACUN
|
|
|
11. Osman Fehmi ÖZLER
|
|
|
12. Şükran ÖZLER
|
Vekili
|
:
|
Av. Zeynep DOĞAN AKARKEN - Av. Hakan
AKARKEN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kamu kurum ve kuruluşları
aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı
kararının uzun süre icra edilmemesi, taşınmaza düşük bedel belirlenmesi,
belirlenen bedele işletilen yasal faizin gerçek zararı karşılamaması, yargılama
masraflarına karar tarihinden itibaren faiz işletilmesinin adil olmaması ve
dava vekâlet ücretine maktu olarak hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma
hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/8/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular tarafından 31/1/2013
tarihinde Sincan 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde Karayolları Genel Müdürlüğü
aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında 12/9/2013
tarihli karar ile 55.028,75 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işletilecek
yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvuruculara ödenmesine,
başvurucular lehine maktu 1.320 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın
ilgili kısımları şöyledir:
"...
Dava konusu 461 / A parselin arsa vasıflı
olması nedeniyle tapu sicil müdürlüğü tarafından belirlenen ve taraflarca
bildirilen emsal taşınmazlara ait tapu kayıtları, emlak vergisine esas rayiç
değerleri ve imar durumunu gösterir belgeler celbedilerek
mahallinde keşif yapılmış, bilirkişi kurulu taşınmazın emsal taşınmazlara
nazaran eksik ve üstün yönlerini, taşınmazın diğer hissedarları tarafından açılaran ve Yargıtay denetiminden de geçerek kesinleşen
davada belirlenen değeri gözeterek dava tarihi itibariyle 175 TL / metrekare
değerde olduğunu rapor etmişlerdir. Bilirkişi
kurulu tarafından belirlenen değer anılan 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/329
esas sayılı dosyasında Haziran 2009 tarihiitibariyle
belirlenerek hüküm altına alınan 130 TL / metrekare değer itibariyle
mahkememizce de yerinde görülmekle davanın kabulüne karar verilmiştir.
..."
9. İlk Derece Mahkemesi kararına karşı taraflarca temyiz
talebinde bulunulmuş, başvurucular 5/11/2013 tarihinde
sundukları temyiz dilekçelerinde, taşınmaz için hükmedilen bedelin düşük
kalması ayrıca lehe hükmedilen vekalet ücretinin maktu olarak belirlenmesi
yönlerinden kararı temyiz ettiklerini bildirmişler, temyiz incelemesi sonucu
İlk Derece Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 2/6/2014 tarihli ilamı
ile onanmıştır.
10. Onama ilamı başvuruculara 21/7/2014
tarihinde tebliğ edilmiş, taraflarca karar düzeltme talebinde bulunulmaması
üzerine yargılama sona ermiştir. Başvurucular lehlerine hükmedilen tazminatı
tahsil edebilmek için Ankara 8. İcra Dairesi nezdinde icra takibi
başlatmışlardır.
11. Başvurucular 3/1/2017 tarihinde
güncel alacak-borç bilgilerini sunmuşlar, 11/2/2016 tarihinde kısmi ödeme
yapıldığını, bakiye alacak içinse 25/4/2016 tarihinde icra dairesi kanalı ile
ilgili idareye müzekkere gönderildiğini bununla birlikte ilgili idarenin bakiye
kısım için icra hâkimliği nezdinde itiraz ya da dava yoluna gitmediğini
belirtmişler, ödeme dekontunu ibraz etmişlerdir.
12. İlgili idare ise 23/11/2016
tarihinde güncel alacak-borç bilgilerini sunmuş, 31/12/2015 tarihinde 80.210,37
TL ödeme yapıldığını, ardından icra dairesince 25/4/2016 tarihinde kendilerine
müzekkere gönderilerek 7.647,31 TL bakiye alacak kaldığının bildirildiğini
ancak bu muhtıraya karşı icra dairesine verdikleri 10/11/2016 tarihli cevap ile
söz konusu alacaktan 1.434,28 TL stopaj kesildiğini, yaptıkları hesaplamaya
göre herhangi bir bakiye alacağın kalmadığını, bu durumun alacaklıya izah
edilmesini ve dosyanın kapatılmasını istediklerini belirtmişlerdir.
13. UYAP sistemi üzerinden Ankara 8. İcra Dairesinin ilgili icra
dosyası üzerinde yapılan incelemede ilgili idareye 8/4/2016
tarihinde bakiye borcu için ihtar muhtırası gönderildiği, başvurucunun da
12/10/2016 tarihinde icra dairesine dilekçe sunarak bakiye alacak için haciz
talebinde bulunduğu, ilgili idarenin ise icra dairesine sunduğu 10/11/2016
tarihli yazısı ile yaptıkları hesaplamaya göre borcunun bulunmadığını
belirttiği görülmüştür.
14. Merkezî Nufüs İdare Sistemi
üzerinde yapılan incelemede başvuruculardan Şükran Özler'in
bireysel başvuru tarihinden sonra 23/3/2016 tarihinde
vefat ettiği tespit edilmiş, vefat eden başvurucunun mirasçıları Halil Özler,
Fatma Zehra Özler, İbrahim Hakkı Özler, Hatice Özler Kalaycı, İsmail Özler ve
Elif Özler'in aynı zamanda incelenmekte olan bireysel
başvuru dosyasında müstakil başvurucular oldukları görülmüştür.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 11/5/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkı
ve Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
16. Başvurucular; ilgili idare aleyhine verilmiş, ekonomik
değere ilişkin ve icra edilebilir yargı kararının uzun süre icra edilmemesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
17. Somut olayda başvurucular ile ilgili
idare arasında bakiye borç bulunup bulunmadığı konusunda bir uyuşmazlık olduğu
anlaşılmakta ise de borcun takibinin yapıldığı icra dosyası kapsamında bakiye
borç hesaplanarak ilgili idareden ödeme talep edildiği, ilgili idarenin ise
borcu bulunmadığını belirtmekle birlikte kendisinden talep edilen meblağa
yönelik icra mahkemeleri nezdinde bir girişimde bulunduğuna dair Anayasa
Mahkemesine bilgi sunulmadığı anlaşıldığından, başvurucular lehine hükmedilen
tazminatın kısmen ödendiği kabulü ile değerlendirme yapılacaktır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye
erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
19. Kamu kurum ve kuruluşları aleyhine verilmiş, icra edilebilir
bir yargı kararının hiç icra edilmemesi ya da icranın makul sürede yapılmaması,
kararın verildiği yargılamada sağlanmış olan mahkemeye erişim hakkı dâhil adil
yargılanma hakkı güvencelerini anlamsız hâle getirir. Dolayısıyla böyle bir
durum mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğurur (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No:
2013/711, 3/4/2014,
§§ 37-54).
20. Mahkeme kararına dayanan icra edilebilir bir alacak,
mülkiyet hakkı kapsamında korunan ekonomik bir değer ifade eder. Kamu kurum ve
kuruluşları aleyhine hükmedilmiş böyle bir alacağın hiç ödenmemesi ya da
ödenmesinin uzun sürmesi suretiyle oluşan belirsizlik, mülkiyet hakkının
ihlaline neden olur (Kenan Yıldırım ve Turan
Yıldırım, §§ 55-75).
21. Anılan ilkeler (§§ 19, 20) ve Anayasa Mahkemesinin benzer
başvurularda verdiği kararları dikkate alındığında somut olayda yukarıda
belirtilen nitelikteki yargı kararının yaklaşık 3 yıl geçmesine rağmen kısmen
icra edilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varmak gerekir.
22. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
1. Kamulaştırmasız El Atma Nedeniyle Mülkiyet
Hakkının İhlaline İlişkin İddia
23. Başvurucular
taşınmazlarına kamulaştırma usulüne uyulmadan el atılması nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
25. Kamulaştırmasız el atma, idareye taşınmazı kullanma ve
kamulaştırma işlemi yapmadan taşınmazı elde etme imkânı sağlamaktadır. Böyle
bir kamulaştırma işlemi olmadığından, kullanılan taşınmazın devrini
meşrulaştırma ve belli bir hukuki güvence sağlama imkânı sunan tek unsur, idare
tarafından kullanımın yasal olmadığını tespit eden ve bireylere
"kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat" ödenmesine hükmeden
mahkeme kararıdır.Kamulaştırmasız
el atma uygulaması, hukuki planda taşınmazların maliki olarak kalan
başvuranları, herhangi bir kamu yararı gerekçesi ile eylemini haklı kılmayan
idareye karşı dava açmak zorunda bırakmaktadır. Böyle bir kamu yararı
gerekçesinin gerçekliği ancak daha sonra mahkemeler tarafından değerlendirilmektedir.
Başka bir deyişle, kamulaştırmasız el atma, her ne olursa olsun idare
tarafından isteyerek oluşturulmuş kanuna aykırı bir durumu hukuki olarak kabul
etmeye ve idareye, kanuna aykırı davranışından fayda sağlama imkânı sunmaya yol
açmaktadır. İdareye resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme imkânı
sağlayan böyle bir uygulama, kişilerin öngörülemez ve keyfî durumlarla
karşılaşma tehlikesi taşımaktadır. Söz konusu uygulama, yeterli derecede hukuki
güvence temin edecek ve gerektiği şekilde gerçekleştirilen bir kamulaştırmanın
alternatifini oluşturacak nitelikte değildir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
11765/05, 27/5/2010, §§ 40, 43, 45).
26. Anayasa'nın 35. ve 46. maddeleri, taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkına son veren müdahalelerin yasal olmasını zorunlu tutmaktadır. Bu
zorunluluk hukuk devletinin gereğidir. Anayasa'nın 46. maddesi hükmü ve 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı KamulaştırmaKanunu'nun
gereği asıl olan kamulaştırma işlemi yapmak suretiyle idarenin taşınmazı
iktisap etmesidir. Yöntem olarak Anayasa ve yasalara uygun bir kamulaştırma
işlemi yapılması söz konusu iken dayanağını Anayasa ve yasalardan almayan,
bireylerin mülkiyet hakkına son veren bir uygulama olan kamulaştırmasız el atma
yasalara uygun bir kamulaştırma ile aynı hukuki çerçeve içinde
değerlendirilemez. İdarelere resmî kamulaştırma kurallarının ötesine geçme
imkânı sağlayan böyle bir uygulama, taşınmaz sahipleri için öngörülemeyen ve
hukuki olmayan müdahale riskini taşımaktadır (Celalettin Aşçıoğlu, § 58).
27. Başvuru konusu olayda idare, ilgili yargılama sürecinden de
anlaşılacağı üzere başvurucuların taşınmazına kamulaştırmasız olarak el
atmıştır. Anayasanın 13., 35. ve 46. maddelerine
aykırı biçimde 2942 sayılı Kanun'da belirlenmiş süreçler takip edilmeden
başvurucunun mülkiyetinde bulunan taşınmaza kamulaştırmasız olarak el atıldığı
yargı kararıyla kararıyla da sabittir.
28. Bu durumda başvurucuların söz konusu taşınmazlarına
uygulanan kamulaştırmasız el atmanın Anayasa'nın 13.,
35. ve 46. maddeleriyle 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymayan bir
müdahale olduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini
ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.
29. Belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa'nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
2. Mahkemece Belirlenen
Taşınmaz Bedelinin Düşüklüğüne İlişkin İddialar
30. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası
sonunda taşınmaz için emsallerine göre düşük bedel tespit edildiğini belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
31. İncelenen şikâyetin dayanağını oluşturan, kamulaştırmasız el
atılan taşınmazın uğradığı zararın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi,
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 28).
32. Somut olayda yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesince,
uyuşmazlık konusu taşınmaza emsal olabilecek tapu sicil müdürlüğü tarafından
belirlenen ve taraflarca bildirilen taşınmazlara ait tapu kayıtlarının, emlak
vergisine rayiç değerlerinin ve imar durumlarını gösterir belgelerin, incelendiği,
keşif yapıldığı, bilirkişi raporu düzenletildiği,taşınmazın
diğer hissedarları tarafından açılan ve Yargıtay denetiminden de geçerek
kesinleşen davada belirlenen değerin de dikkate alındığı ve bu kapsamda bir
bedel tespit edildiği, tespit edilen bedele yönelik itirazların temyiz
aşamasında da itiraza konu edildiği bununla birlikte İlk Derece Mahkemesi
kararının onandığı anlaşılmaktadır (bkz. §§ 8, 9).
33. El atmaya konu taşınmazın kullanım durumu, başvurucunun
taşınmazdan yararlanma biçimi, tazminat tespiti yapılırken öne çıkan
unsurlardandır. Mahkemece, keşif ve bilirkişi marifetiyle taşınmazın arsa
vasfını haiz olduğu tespit edilmiş ve kullanım durumu da dikkate alınarak
tazminat tutarı takdir edilmiştir. Mevcut hâliyle Mahkeme kararında yapılan
tespit kapsamında hükmedilen tazminat miktarı, tutar itibarıyla belirli bir
tatmin sağladığı ve taşınmazın kabul edilen durumuna göre makul seviyede olduğu
sürece Anayasa Mahkemesinin tazminat miktarlarının belirlenmesi konusunda
Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesinin söz konusu olamayacağı açıktır.
34. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkına yönelik açık ve
görünür bir ihlal bulunmadığından başvurunun bu kısmının, diğerkabul
edilemezlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Mahkemece Belirlenen Taşınmaz Bedeline
Uygulanan Faiz Oranı ile Faiz Hesaplamalarına İlişkin İddialar
35. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası
sonunda taşınmaz için hükmedilen bedele kamu alacaklarına uygulanan en yüksek
faiz oranı yerine yasal faiz oranı uygulandığını ve yargılama sürecinde yaptığı
masraflar için yapılan faiz hesaplamasında başlangıç tarihinin karar tarihi
olarak dikkate alınmasının adil olmadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
37. Somut olayda başvurucuların, ihlale neden olduğunu ileri
sürdükleri bu iddiaları yargılama sürecinde dile getirmedikleri, bu iddialarına
ilişkin bilgi veya belge sunmadıkları ve böylece başvuru yollarını usulüne
uygun tüketmedikleri anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Lehe Hükmedilen Maktu
Vekâlet Ücretine İlişkin İddialar
39. Başvurucular açtıkları kamulaştırmasız el atma davası devam
ederken yapılan kanun değişikliği sonucu nispiden
maktuya dönüştürülen vekâlet ücreti nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda
başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir
müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile
karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun
kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
41. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen
olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği
ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir. Devletin, davanın taraflarından birini
diğerine nazaran önemli ölçüde avantajlı hâle getiren kanuni düzenlemeler
yapması, silahların eşitliği ilkesi ve dolayısıyla yargılamanın hakkaniyete
uygun yürütülmesi kuralına aykırılık oluşturur. Bunun için yargısal süreci
etkilediği iddia edilen düzenlemenin taraflardan birinin davadaki başarı
şansını önemli ölçüde azaltması, ortaya çıkan bu sonuç ile kanuni düzenleme
arasında bir illiyet bağı bulunması ve bu illiyet bağını kesen veya zayıflatan
başka etken ortaya çıkmamış olması gerekir (Mürsel
Malkoç, [GK], B. No:
2013/9466, 27/10/2015, §§ 23, 24).
42. Somut başvuruya konu düzenleme ile yapılan değişiklik,
davanın esasını etkileyen veya bir tarafın başarı şansını değiştiren nitelikte
olmayıp bir yargılama gideri olan vekâlet ücretine ilişkindir. Vekâlet ücreti
ise bir usul hukuku kavramı olup buna ilişkin yasal değişiklikler derhâl
uygulanma niteliğini haizdir. Ayrıca bahsedilen düzenleme davanın her iki tarafı
için vekâlet ücretini maktu hâle getirdiğinden ve davayı her iki tarafın da
kazanma imkânı bulunduğundan düzenlemenin silahların eşitliğine aykırı
olduğundan bahsedilemez. Keza benzer davalarda, davayı kazanan davacıların kamu
kurumlarından alacakları vekâlet ücreti düşerken kaybeden davacıların ödemek
zorunda kaldıkları vekâlet ücretleri de düşmekte ve söz konusu düzenleme kamu
kurumları için bazen lehe bazen aleyhe sonuç doğurmaktadır (Mürsel Malkoç, § 25).
43. Diğer taraftan vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve
davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir. Dava aşamasında kimin
lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü bir
usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No:
2013/1613, 2/10/2013, § 38). Vekâlet ücreti bir
yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının
azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin
uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli
yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu
otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı
imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Mürsel Malkoç, § 29).
44. Derece Mahkemesi hükmünün vekâlet ücreti yönünden 6487
sayılı Kanun’la 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinde değişiklik yapan
düzenlemeye dayandığı, usule ilişkin mezkûr düzenlemenin derhâl uygulanma
niteliğini haiz olduğu, ayrıca bahsedilen geçici 6. maddenin onuncu fıkrasında
yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hükmünün
yer aldığı görülmektedir. Bu nedenle kararın kanuni olduğu açıktır (Mürsel Malkoç, § 33).
45. Kanun koyucu; süregelen mülkiyet ihlallerini gidermek,
idarenin bireylerin taşınmazlarına haksız el koymasından doğan uyuşmazlıkları
tasfiye etmek, uyuşmazlıkların çözülmesini kolaylaştırmak ve hızlandırmak
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesiyle çeşitli mekanizmalar
öngörmüştür. Bu kuralla, kanun koyucunun takdir yetkisiniidarelerin
vekâlet ücreti yükünü hafifletmek yönünde kullanmasında kamu yararı ve hukuk
devleti ilkesine aykırılık görülmemektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014). Ayrıca bahsedilen değişiklikle kamulaştırmasız
el atma nedeniyle açılan tazminat davalarında davayı kazanan tarafın vekâlet
ücreti maktuya dönüştürülürken davacılardan tahsil edilen harçlar da bedel
tespiti davalarında olduğu gibi nispiden maktuya
çevrilerek davacı üzerinde olan dava yükünü hafifletecek şekilde düzenleme
yapılmıştır (Mürsel Malkoç, §
45).
46. Ayrıca, alınacak hukuki yardımın niteliği ve maliyetinin
vekil ile müvekkil arasındaki vekâlet sözleşmesine bağlı bir ilişki olduğu ve
alınan hukuki yardımın maliyetinin buna göre ciddi miktarda farklılıklar
göstereceği açıktır. Kanun koyucunun vekâlet ücretini karşı tarafa
yüklemesindeki amaç, haksız yere dava açılmasına neden olanlara yargılama giderlerinin
yükletilmesi olup davanın niteliğine göre makul ve kabul edilebilir bir ücretin
belirlenmesi hakkaniyete uygun bir yargılama ve mahkemeye erişim sağlamak için
yeterli kabul edilmelidir. Mahkemelerce hüküm verilenden daha yüksek ücret
öngören vekâlet sözleşmeleri vekil ile müvekkili bağlayacağından hükmedilen
ücret bireylerin mahkemeye erişim haklarını engellemedikçe Anayasa Mahkemesinin
bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Mürsel
Malkoç, § 47).
47. Sonuç olarak başvurucuların lehine
hükmedilen tazminat miktarı ve lehe hükmedilen yargılama giderleri göz önünde
bulundurulduğunda maktu vekâlet ücretinin, başvurucuların vekille dava
açmalarını imkânsız hâle getirmediği ya da aşırı derecede zorlaştırmadığı,
başvurucular üzerinde ağır bir yüke sebep olmadığı ve başvurucuların mahkemeye
erişim hakkına yönelik orantısız bir müdahale oluşturmadığı kanaatine
ulaşılmıştır (Mürsel Malkoç, §
48).
48. Bu hâle göre 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik
uyarınca kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasının, vekâlet
ücreti yönünden maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi ile sonuçlanmasında adil
yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlal bulunmadığına karar vermek
gerekir.
49. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
51. Başvurucular, manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
52. Somut olayda mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. İhlal tespitiyle giderilemeyecek
olan manevi zararları karşılığında başvuruculardan Ahmet Nuri Özkan ÖZLER,
Hüsamettin MACUN, Kemal MACUN, Mahrem MACUN, Osman Fehmi ÖZLER'e
ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının uzun süre icra
edilmemesi sonucu mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlali yönünden
ayrı ayrı net 7.200 TL,taşınmazlarına Anayasa ve 2942
sayılı Kanun'da öngörülen kamulaştırma usulüne uyulmadan kanunilik ilkesine
aykırı olarak el atılması ve hakkını elde etmek için dava açmak zorunda
bırakılması sonucu ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında ise ayrı ayrı net 5.000 TL; başvurucular Halil ÖZLER, Fatma Zehra
ÖZLER, İbrahim Hakkı ÖZLER, Hatice ÖZLER KALAYCI, İsmail ÖZLER ve Elif ÖZLER'e ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir
yargı kararının uzun süre icra edilmemesi sonucu mahkemeye erişim hakkı ile
mülkiyet hakkının ihlali yönünden miras payları da dikkate alınarak ayrı ayrı
net 8.400 TL; başvurucuların taşınmazlarına Anayasa ve 2942 sayılı Kanun'da
öngörülen kamulaştırma usulüne uyulmadan kanunilik ilkesine aykırı olarak el
atılması ve hakkını elde etmek için dava açmak zorunda bırakılması sonucu ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında ise miras payları
dikkate alınarak ayrı ayrı net 5.850 TL olmak üzere; toplam başvurucular Ahmet
Nuri Özkan ÖZLER, Hüsamettin MACUN, İbrahim Hakkı ÖZLER, Kemal MACUN, Mahrem
MACUN, Osman Fehmi ÖZLER'e ayrı ayrı net 12.200 TL;
başvurucular Halil ÖZLER, Fatma Zehra ÖZLER, İbrahim Hakkı ÖZLER, Hatice ÖZLER
KALAYCI, İsmail ÖZLER ve Elif ÖZLER'e ayrı ayrı
net14.250 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen
206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL
yargılama giderinin başvurucular Ahmet Nuri Özkan ÖZLER, Hüsamettin MACUN,
Kemal MACUN, Mahrem MACUN, Osman Fehmi ÖZLER, Halil ÖZLER, Fatma Zehra ÖZLER,
İbrahim Hakkı ÖZLER, Hatice ÖZLER KALAYCI, İsmail ÖZLER ve Elif ÖZLER'emüşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
56. Ayrıca yargı kararının mümkün olan en kısa sürede icra
edilmesi ve böylece hukuk devleti ilkesi ile adalete olan güvenin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi için ihlal kararının bir örneğinin ilgili
idareye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkı ile mülkiyet hakkının ihlali
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Mahkemece belirlenen taşınmaz bedelinin düşüklüğüne ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Mahkemece belirlenen bedele uygulanan faiz oranı ile faiz
hesaplamalarına ilişkin iddiaların başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
5. Lehe hükmedilen maktu vekalet
ücretine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı ile Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin yargı kararının en kısa sürede icra
edilmesi için Karayolları Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvuruculardan Ahmet Nuri Özkan
ÖZLER, Hüsamettin MACUN, İbrahim Hakkı ÖZLER, Kemal MACUN, Mahrem MACUN, Osman
Fehmi ÖZLER'e ayrı ayrı net 12.200 TL; Halil ÖZLER,
Fatma Zehra ÖZLER, İbrahim Hakkı ÖZLER, Hatice ÖZLER KALAYCI, İsmail ÖZLER ve
Elif ÖZLER'e ayrı ayrı net 14.250 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet
ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULAR Ahmet
Nuri Özkan ÖZLER, Hüsamettin MACUN, Kemal MACUN, Mahrem MACUN, Osman Fehmi
ÖZLER, Halil ÖZLER, Fatma Zehra ÖZLER, İbrahim Hakkı ÖZLER, Hatice ÖZLER
KALAYCI, İsmail ÖZLER ve Elif ÖZLER'e MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.